Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2012/1494 E. 2013/362 K. 17.09.2013 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2012/1494
KARAR NO : 2013/362
KARAR TARİHİ : 17.09.2013

Sanıklar Mehmet Ç., Ünal Ç. ve Adnan G.’nin hırsızlık suçundan 5237 sayılı TCK’nun 142/1-b ve 53. maddeleri uyarınca iki yıl hapis cezasıyla cezalandırılmalarına ve hak yoksunluğuna ilişkin, Çorlu 1. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 05.10.2006 gün ve 79-621 sayılı hükmün sanıklar müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 13. Ceza Dairesince 25.06.2012 gün ve 12185-15030 sayı ile;
“..Suça konu aracın nasıl ve ne şekilde çalındığı konusunda kuşkudan uzak delil ve tespitlerin dosyada bulunmadığı, dolayısıyla şüpheden sanık yararlanır genel ceza hukuku ilkesi de gözetilerek eylemin suç tarihinde yürürlükte olan 765 sayılı TCK’nun 491/2. maddesi kapsamında olduğu bu şekliyle öngörülen cezanın türü ve üst sınırına göre; 765 sayılı TCK’nun 102/4. maddesinde belirtilen 5 yıllık zamanaşımının karar tarihi olan 05.10.2006 gününden inceleme tarihine kadar geçmiş bulunması,
Bozmayı gerektirmiş, sanıklar Ünal Ç., Mehmet Ç. ve Adnan G. müdafiinin temyiz itirazı bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün bozulmasına, bozma sebebi yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi aracılığıyla 1412 sayılı CMUK’nun 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, 5271 sayılı CMK’nun 223/8. maddesi uyarınca sanıklar hakkında açılan kamu davasının zamanaşımı nedeniyle düşmesine” karar verilmiş, Daire Üyesi E. Noyan; “eylemin 765 sayılı TCK’nun 493/1. maddesinde belirtilen suçu oluşturduğu ve buna göre de dava zamanaşımının gerçekleşmediği” görüşüyle karşı oy kullanmıştır.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 21.08.2012 gün ve 287174 sayı ile;
“…Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle sanıklara isnat edilen eylemin 765 sayılı Kanunun hangi maddesi kapsamında kaldığı ve buna bağlı olarak zamanaşımı süresinin sona erip ermediğinin toplanan deliller ışığında yeniden irdelenerek benzer olaylardaki yargı kararlarından yararlanılarak belirlenmesi gerekmektedir.
Toplanan delillerin irdelenmesi:
1-)İftira etmesi için hiçbir neden bulunmayan müşteki, aracı camlarının kapalı, kapılarını da kilitli vaziyette park ettiğini beyan eylemiştir.
2-)İnkara yönelen sanıklar aracın ne şekilde çalındığı konusunda herhangi bir açıklamada bulunmamışlardır.
3-)Aracın çalınmasından sonra yaklaşık 2,5 aylık bir süre geçtikten sonra üzerinde herhangi bir inceleme yapıldığına dair belgeye dosya içerisinde rastlanılamadığı gibi yargılama aşamasında da bu husus açıklığa kavuşturulmamıştır.
4-)Suça konu araç 1998 model, Renault Europa marka bir araç olup, suç tarihi itibarıyla 4 yıllık bir araç olduğu anlaşılmıştır.
… Somut olayımızda iftira etmesi için hiç bir neden bulunmayan müşteki aracın camlarının kapalı, kapılarının da kilitli olduğu bir vaziyette park ettiğini tereddütsüzce beyan etmiş, sanıklar ise aracı ne şekilde ele geçirdiklerini makul bir şekilde açıklayamamıştır.
Aracın olaydan sonra ele geçirilmesi aşamasında gerekli tespitlerin yapılmaması durumunda eylemin niteleğinin belirlenmesinde şüpheli durumun sanık lehine yorumlanarak en az cezayı gerektiren maddeki suçun oluşacağının kabul edilip edilmeyeceği itiraza konu uyuşmazlığın en temel nedeni olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu sorunun çözümü için araç üzerinde tespit yapılmamasının sonuca etkili olup olmayacağının belirlenmesi gerekmektedir. Bir an için aracın üzerinde gerekli tespitler yapılmasına karşın, araç üzerinde herhangi bir zorlama izi tespit edilmemiş olsaydı, müştekinin beyanına göre eylemin 765 sayılı TCK’nun 493/2. maddesi kapsamında, zorlama izinin bulunması halinde ise yine müştekinin beyanına göre eylemin 765 sayılı TCK’nun 493/1. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerekeceği konusunda herhangi bir duraksama bulunmamaktadır. Şimdi somut olayımızda olduğu gibi gerekli tespitlerin yapılmaması durumunda müştekinin beyanına göre eylemin 765 sayılı TCK’nun 493/1. maddesi kapsamında değerlendirilmesine hiç bir engel bulunmazken, aynı maddenin 2. fıkrası ile 5237 sayılı TCK’nun 142/2-d maddesinin uygulama olanağını imkansız kılacaktır. Zira burada sair alet kullanıldığı net olarak belirlenemediğinden, müştekinin beyanına göre sanığın en lehine olan maddedeki suçun işlendiğinin kabulü zorunludur. 765 sayılı TCK’nun 493. maddesinin 1. fıkrası ile 2. fıkrası arasında gerek zamanaşamı süresi gerekse öngörülen cezaların aynı olması nedeniyle böyle bir sonucun pratikte hiç bir önemi yoktur. Ancak gerekli tespitlerin yapılmamış olması nedeniyle ortaya çıkan şüpheli durum sadece 5237 sayılı TCK’nun 142/2-d maddesinde yazılı bulunan suçun oluşmasına engel olacaktır. Bu durumda 5237 sayılı TCK’nun 142/1-b maddesi ile 765 sayılı TCK’nun 493/1. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gereken eylemde öngörülen cezanın üst sınırına göre her iki kanun açısından zaman aşımı süresinin sona ermediği açıkça görülmektedir.
Yargıtay Yüksek 13. Ceza Dairesinin itiraza konu uyuşmazlıktaki sayın çoğunluğunun görüşünün benzer olaylardaki yerleşik uygulamalara ve kendi uygulamalarına aykırı olacağı gibi böyle bir içtihadın, toplumu oluşturan ve barış esasına dayalı bir hukuk toplumunda yaşama hakkına sahip olan ve suçun maddi unsurlarından birisini oluşturduğu konusunda tartışma bulunmayan mağdurun haklarını da yeterince koruduğu söylenemez…” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurarak, Özel Daire düşme kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün esasının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 13. Ceza Dairesince 05.11.2012 gün ve 18288-22904 sayı ile, itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanıkların hırsızlık suçundan cezalandırılmalarına karar verilen olayda Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; suç niteliğinin belirlenmesi ve buna bağlı olarak dava zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediğinin tespitine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden;
Şikayetçi Birol T.’ye ait 34 VF 4136 plaka sayılı 1998 model Renault marka aracın Çorlu’da 07.10.2002 günü çalındığı, 17.10.2002 tarihinde Çardak’ta tanık Mahmut K.’ye satıldığı, Mahmut’un resmi devir işlemleri gerçekleştirilmeyince oluşan şüphesi ve ihbarı üzerine 18.12.2002 tarihinde çalıntı olduğunun öğrenildiği, “34 ZN 7513” olan plakasının ve trafik tescil belgesinin sahte olduğunun belirlendiği,
Aracın gerçek sahibi olan şikâyetçi Birol T.’nin, suç konusu otomobili kapıları kilitli ve camları kapalı olarak park halinde bıraktığını tüm aşamalarda ifade ettiği, araç kendisine teslim edildikten sonraki anlatımında da ön camının kırık olduğunu, Clarion marka teyp ve Pioneer marka kolonlarının olmadığını, ön tamponun çatlak ve vites kolunun bozuk olduğunu belirttiği,
Sanık Ü. aşamalarda özetle; hırsızlık eylemi ile bir ilgisinin olmadığını, ağabeyi Mehmet ile onun arkadaşı Mustafa B. tarafından satılan aracı, bir bayan ve bir erkeğin şikâyetçiye getirip teslim ettiklerini, kendisinin karışmadığını savunduğu,

Sanık Mehmet aşamalarda özetle; aracın götürülmesi ve satılması ile bir ilgisinin olmadığını ve Çorlu’ya hiç gitmediğini beyan ettiği,
Sanık Adnan aşamalarda özetle; aracın Ünal ve Mehmet tarafından Mahmut’a satıldığını, kendisinin sadece aracı olduğunu, hırsızlık konusu olduğunu bilmediğini belirttiği,
Anlaşılmaktadır.
765 sayılı TCK’nun konumuzla ilgili olan 491. maddesinin ikinci fıkrasının ikinci bendinde;
“Hırsızlık;
…2- Adet muktezası olarak yahut tahsis ve istimalleri itibariyle umumun tekafülü altında bulunan eşya hakkında işlenirse;
…Cezası bir seneden beş seneye kadar hapistir…” hükmüne yer verilmiş olup, aynı kanunun 102/4. maddesi uyarınca bu suçun asli dava zamanaşımı 5 yıl, 104/2. maddesi göz önünde bulundurulduğunda kesintili dava zamanaşımı ise 7 yıl 6 aydır.
Aynı kanunun 493. maddesinde de;
” Hırsızlık:
1 – Hırsızlığı işlemek veya çalınmış malı başka yere kaldırmak için duvar, kapı, pencere, demir parmaklık, kasa ve sandık gibi şahısları veya malları muhafaza için sağlam maddelerle ve muhkem surette yapılmış şeyleri yıkmak, devirmek, kırmak, delmek veya mahvetmek veyahut suni vasıtalarla veya şahsi çeviklik sayesinde bertaraf edilebilen maniaları kaldırarak veya aşarak hane ve sair yerlere girmek suretiyle işlenirse;
2. Cürmü işlemek veya çalınmış eşyayı başka yere kaldırmak için taklit anahtar yahut sair aletler kullanarak veya sahibinin terk veya kaybettiği anahtarı elde ederek yahut haksız yere elinde bulundurduğu asıl anahtarla bir kilidi açarak işlenirse;
3. Kıyafet değiştirerek işlenirse;
4. Salahiyeti olmaksızın resmi sıfat takınarak yapılırsa;
Cezası üç seneden sekiz seneye kadar hapistir” hükmüne yer verilerek hırsızlık suçunun nitelikli hallerinden bir kısmı sayılmış olup, bu hallerden birinin gerçekleşmesi halinde öngörülen ceza üç seneden sekiz seneye kadar hapis cezası olduğundan, aynı kanunun 102/3. maddesi uyarınca bu suçun asli dava zamanaşımı 10 yıl, 104/2. maddesi göz önünde bulundurulduğunda kesintili dava zamanaşımı ise 15 yıldır.
5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 142. maddesinin birinci fıkrasının (b) bendine göre ise; hırsızlık suçunun herkesin girebileceği bir yerde bırakılmakla birlikte kilitlenmek suretiyle ya da bina veya eklentileri içinde muhafaza altına alınmış olan eşya hakkında işlenmesi hâlinde öngörülen ceza, iki yıldan beş yıla kadar hapis olup, aynı kanunun 66/1-e maddesi gereğince asli dava zamanaşımı 8 yıl, 67/4. maddesi göz önünde bulundurulduğunda kesintili dava zamanaşımı ise 12 yıldır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Eylemin gerçekleştirildiği tarihte dört yıllık bir araç olan suç konusu 1998 model, Renault 19 Europa marka otomobilin sahibi Birol T. tüm aşamalarda istikrarlı olarak; aracı camları kapalı, kapıları da kilitli şekilde park ettiğini beyan etmesi, ele geçirildikten sonra ön camının kırık olduğunun belirlenmesi, suçlamayı kabul etmeyen sanıkların aracın ne şekilde çalındığı konusunda herhangi bir açıklamada bulunmamaları karşısında, mağdurun beyanına itibar olunarak suç konusu otomobilin camları kapalı ve kilitli şekilde park edildiği yerden 07.10.2002 günü götürüldüğü, aracın 18.12.2002 tarihinde ön camı kırılmış halde el konularak mağdura teslim edildiği kabul edilmelidir.
Bu durumda, sanıkların üzerine atılı eylemin 765 sayılı TCK’nun 493/1. maddesi ile 5237 sayılı TCK’nun 142/1-b maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerektiği ve öngörülen cezaların üst sınırına göre her iki kanun açısından da suç tarihi olan 07.10.2002 ile inceleme tarihi olan 17.05.2013 tarihleri arasında zamanaşımının gerçekleşmediği anlaşıldığından, Özel Dairece verilen zamanaşımı nedeniyle düşme kararının isabetsiz olduğu görülmektedir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire düşme kararının kaldırılmasına ve hükmün esasının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan sekiz Genel Kurul Üyesi; “sanıkların eyleminin 765 sayılı TCK’nun 491/2. maddesinde düzenlenen suçu oluşturduğu ve kamu davasının zamanaşımı nedeniyle düşmesine dair Özel Daire kararı isabetli olduğundan itirazın reddine karar verilmesi gerektiği” düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 13. Ceza Dairesinin 25.06.2012 gün ve 12185-15030 sayılı düşme kararının KALDIRILMASINA,
3- Hükmün esasının incelenmesi için dosyanın Yargıtay 13. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 17.09.2013 günü yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.