Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2012/1329 E. 2014/178 K. 08.04.2014 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2012/1329
KARAR NO : 2014/178
KARAR TARİHİ : 08.04.2014

Mahkemesi : ANTALYA 3. Asliye Ceza
Günü : 15.06.2007
Sayısı : 55-525

Sanıklar hakkında hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanmak suçundan açılan kamu davasının yapılan yargılamasında, 7 yıl 6 aylık kesintili dava zamanaşımının gerçekleştiğinden bahisle davanın ortadan kaldırılmasına ilişkin, Antalya 3. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 15.06.2007 gün ve 55-525 sayılı hükmün müşteki vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince 10.02.2010 gün ve 16996-705 sayı ile;
“İddianamede sanıkların, şirket hissedarı olan kişilere yönelik ‘hizmet nedeniyle emniyeti suistimal’ suçunu işledikleri tavsifiyle dava açılmış olması karşısında, suçtan doğrudan doğruya zarar görmeyen şikayetçi Sermaye Piyasası Kurulu’nun müdahilliğine karar verilmesi hukuken geçersiz olup hükmü temyiz etme hakkı vermeyeceğinden adı geçen şikayetçi adına vekilinin kamu davasının ortadan kaldırılması kararını temyize yetkisi bulunmadığı cihetle; şikayetçi adına vekilinin vaki temyiz isteminin 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nun 317. maddesi gereğince reddine” karar verilmiştir.
Hükmün kesinleşmesinden sonra Adalet Bakanlığınca 11.07.2010 gün ve 46053 sayı ile;
“23.11.1998-18.10.1999 tarihleri arasında işlenen atılı suç nedeniyle soruşturma ve kovuşturma yapılmasının 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu’nun ilgili hükümlerine göre Sermaye Piyasası Kurulu’ndan karar alınmasına bağlı olması ve gerek 765 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 107. maddesinde yer alan, ‘Hukuku amme davasının ikamesi mezuniyet veya karar alınmasına yahut diğer bir mercide halli lazım gelen bir meselenin neticesine bağlı bulunduğu takdirde mezuniyet ve kararın alınmasına yahut meselenin halline kadar müruru zaman durur.’ şeklindeki düzenleme, gerekse 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 67/1. maddesinde yer alan, ‘Soruşturma ve kovuşturma yapılmasının, izin veya karar alınması veya diğer bir mercide çözülmesi gereken bir meselenin sonucuna bağlı bulunduğu hâllerde; izin veya kararın alınmasına veya meselenin çözümüne veya kanun gereğince hakkında kaçak olduğu hususunda karar verilmiş olan suç faili hakkında bu karar kaldırılıncaya kadar dava zamanaşımı durur.’ şeklindeki düzenlemeler karşısında, somut olayda … Elektrik T.A.Ş. nezdinde gerçekleştirilen denetim çalışmaları için anılan Kurul başkanlık makamının uzmanları görevlendirdiği 03.07.2000 tarihinden, Kurul karar organının ilgililer hakkında suç duyurusunda bulunulmasına karar verdiği 24.08.2001 tarihine kadar dava zamanaşımı süresinin durduğu gözetilmeden, yazılı şekilde karar verilmesinde isabet görülmemiştir” nedenine dayalı olarak kanun yararına bozma kanun yoluna başvurulması üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 15. Ceza Dairesince 21.09.2011 gün ve 10024-1465 sayı ile;
“İncelenen dosya içeriğine göre; kanun yaranına bozma istemine atfen düzenlenen ihbarnamedeki düşünce yerinde bulunduğundan, Antalya 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 2002/55 esas, 2007/525 sayılı kararının CMK’nun 309. maddesi uyarınca bozulmasına, müteakip işlemlerin mahkemesince yerine getirilmek üzere dosyanın Yargıtay C.Başsavcılığına tevdiine” karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 10.11.2011 gün ve 175708 sayı ile;
“…Sermaye Piyasası Kurulu vekilleri, 25.09.2001 tarihli dilekçe ile sanıkların … Elektirik T.A.Ş’nin yönetim kurulu üyesi bulundukları, 1999 yılında gerçekleşen …. hisse senedi alım satım işlemleri ile şirketi zarara uğratarak TCK’nun 508, 510 ile SPK’nun 48. madde hükümleri uyarınca cezai kovuşturma yapılması için suç duyurusunda bulunulduğu, Antalya Cumhuriyet Başsavcılığınca 11.01.2002 tarihinde … Elektirik yetkilisi bulunan sanıkların şirket karını, kendilerinin veya 3. şahısların menfaatine olarak bilerek ve isteyerek tüketmek suretiyle hisselerinin yönetimini kendilerine bırakan diğer hissedarların inancını hizmet nedeniyle kötüye kullandıkları iddiasıyla TCK’nun 510, 80, 522 ile SPK’nun 48. maddelerinin uygulanması istemiyle kamu davası açıldığı olayda, sanıklara yüklenen hizmet nedeniyle inancı kötüye kullanma suçu, Sermaye Piyasası Kanunu’nun 47. maddesinde sayılan suçlardan olmadığından aynı yasanın 49. maddesinin 1. fıkrası gereğince soruşturma yapılması Sermaye Piyasası Kurulu tarafından yazılı başvuruda bulunulmasına bağlı değildir.
Bu nedenle, Sermaye Piyasası Kurulu uzmanlarının görevlendirildiği 03.07.2000 tarihi ile Kurul karar organının ilgililer hakkında suç duyurusunda bulunulmasına karar verildiği 24.08.2001 tarihleri arasında da dava zamanaşımı süresi durmaz.
Sanıklara yüklenen suç için 765 sayılı TCK’nun 510. maddesinde öngörülen hapis cezasının üst haddine göre, dava, aynı yasanın 102/4 ve 104/2. maddeleri gereğince 7 yıl 6 aylık kesintili zamanaşımı süresine tâbi olup, suç tarihi ile karar tarihleri arasında bu süre dolduğundan yerel mahkemece sanıklar hakkındaki kamu davasının dava zamanaşımı süresinin dolması nedeniyle ortadan kaldırılmasına karar verilmesi yerindedir.
Özel Dairece haklı nedene dayanmayan kanun yararına bozma isteminin reddi yerine yazılı şekilde kabulüne karar verilmesinin hukuka aykırı olduğu kanaatine varılmıştır.
Kabule göre de;
Ceza Genel Kurulunun 30.03.2010 gün ve 2010/2-68 sayılı kararında da belirtildiği üzere, sanıklar hakkında tesis olunan zamanaşımı süresinin dolması nedeniyle kamu davasının ortadan kaldırılması kararı mahkumiyet dışında davanın esasını çözen nitelikte bir karar olduğundan, kanun yararına bozma istemi üzerine Özel Dairece 5271 sayılı CMK’nun 309. maddesinin 4. fıkrasının (c) bendi uyarınca aleyhe sonuç doğurmayacak ve yeniden yargılama yapılmayacak şekilde kanun yararına bozma kararı verilmesi yerine hükmün anılan yasanın 309. mddesi uyarınca bozulmasına ve müteakip işlemlerin mahkemesince yerine getirilmesine karar verilmesinde isabet görülmemiştir” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurmuştur.
5271 sayılı CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 15. Ceza Dairesince 26.09.2012 gün ve 12185-42119 sayı ile, itiraz nedenlerinin yerinde görülmediğinden bahisle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanıklar hakkında izne tâbi olmayan 765 sayılı TCK’nun 510. maddesinde düzenlenmiş olan hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçunu işlediklerinden bahisle açılan kamu davasının zamanaşımının gerçekleştiğinden bahisle ortadan kaldırılmasına karar verilen somut olayda, kanun yararına bozma isteminin kabulünün isabetli olup olmadığının, isabetli olduğunun kabulü halinde ise 5271 sayılı CMK’nun 309/4. maddesinin hangi bendi uyarınca bozma kararı verilmesi gerektiğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya kapsamından; Sermaye Piyasası Kurulu vekillerince sanıklar hakkında 765 sayılı TCK’nun 510. maddesinde düzenlenmiş olan hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçundan suç duyurusunda bulunulduğu, Antalya Cumhuriyet Başsavcılığınca sanıkların aynı madde uyarınca cezalandırılmaları istemiyle kamu davası açıldığı, sevk maddeleri arasında 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanununun 48. maddesine de yer verildiği anlaşılmaktadır.
Öğretide “olağanüstü temyiz” olarak adlandırılan kanun yararına bozma olağanüstü kanunyolunun şartları ve sonuçları “kanun yararına bozma” adı ile 5271 sayılı CMK’nun 309 ve 310. maddelerinde düzenlenmiştir.
5271 sayılı Kanunun 309. maddesi uyarınca hâkim veya mahkemece verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddî hukuka veya yargılama hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtay’ca bozulması istemini, kanuni nedenlerini açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı da hükmün veya kararın bozulması istemini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak Yargıtay ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtay’ca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm kanun yararına bozulacak, yerinde görülmezse istem reddedilecektir.
Böylece ülke sathında uygulama birliğine ulaşılacak, hâkim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıklar ile uygulamadaki esaslı yanlışlar ve esasa etkili usul yanılgılarının, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi sağlanacaktır.
Kanun yararına bozma yoluna temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş hüküm ve kararlara karşı gidilmesi nedeniyle, bu kanunyolu dar kapsamlı olup, her türlü hukuka aykırılığın öne sürülüp incelenmesine elverişli bir denetim yolu değildir. 26.10.1932 gün ve 29-32 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da kanuna aykırılık halleri açıklanıp, bunların uygulamadaki esaslı yanlışlıklar ile esasa etkili usul hataları olduğu belirtilmiştir.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözümlenmesi için suç ve hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanununun ilgili maddeleri ile 765 sayılı TCK’nun 510. maddesinin de değerlendirilmesi gerekmektedir.
2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanununun “Cezai sorumluluk” başlıklı 47. maddesi;
“Diğer kanunlara göre daha ağır bir cezayı gerektiren bir suç oluşturmadığı takdirde;
A) 1. Sermaye piyasası araçlarının değerini etkileyebilecek, henüz kamuya açıklanmamış bilgileri kendisine veya üçüncü kişilere menfaat sağlamak amacıyla kullanarak sermaye piyasasında işlem yapanlar arasındaki fırsat eşitliğini bozacak şekilde mameleki yarar sağlamak veya bir zararı bertaraf etmek, içerden öğrenenlerin ticaretidir. Bu fiili işleyen 11 inci madde kapsamındaki ihraççılarla, sermaye piyasası kurumlarının veya bunlara bağlı veya bunlara hâkim işletmelerin yönetim kurulu başkan ve üyeleri, yöneticileri, denetçileri, diğer personeli ve bunların dışında meslekleri veya görevlerini ifa etmeleri sırasında bilgi sahibi olabilecek durumda olanlarla, bunlarla temasları nedeniyle doğrudan veya dolaylı olarak bilgi sahibi olabilecek durumdaki kişiler,
2. Yapay olarak, sermaye piyasası araçlarının, arz ve talebini etkilemek, aktif bir piyasanın varlığı izlenimini uyandırmak, fiyatlarını aynı seviyede tutmak, arttırmak veya azaltmak amacıyla alım ve satımını yapan gerçek kişilerle, tüzel kişilerin yetkilileri ve bunlarla birlikte hareket edenler,
3. Sermaye piyasası araçlarının değerini etkileyebilecek, yalan, yanlış, yanıltıcı, mesnetsiz bilgi veren, haber yayan, yorum yapan ya da açıklamakla yükümlü oldukları bilgileri açıklamayan gerçek kişilerle, tüzel kişilerin yetkilileri ve bunlarla birlikte hareket edenler,
4. 4 üncü maddenin birinci ve üçüncü fıkralarına aykırı hareket edenlerle, sermaye piyasasında izinsiz olarak faaliyette bulunan veya yetki belgeleri iptal olunduğu veya faaliyetleri geçici olarak durdurulduğu halde ticaret unvanlarında, ilan veya reklamlarında sermaye piyasasında faaliyette bulundukları intibaını yaratacak kelime veya ibare kullanan veya faaliyetlerine devam eden gerçek kişilerle, tüzel kişilerin yetkilileri,
5. Sermaye piyasası kurumlarına, bu Kanunun 13/A ve 13/B maddeleri kapsamındaki teminat sorumlularına ve 38/B ve 38/C maddeleri kapsamındaki fon kuruluna; sermaye piyasası faaliyetleri sebebiyle veya emanetçi sıfatıyla veya idare etmek için veya teminat olarak veyahut her ne nam altında olursa olsun, kayden veya fiziken tevdi veya teslim edilen sermaye piyasası araçları, nakit ve diğer her türlü kıymeti kendisinin veya başkasının menfaatine satan veya rehneden veya her ne şekilde olursa olsun kullanan, gizleyen yahut inkâr eyleyen veyahut bu amaca ulaşmak ya da bu fiillerini gizlemek için bilgisayar ortamında tutulanlar dahil kayıtları tahvil ve tağyir eden ilgili gerçek kişilerle tüzel kişilerin yetkilileri,
6. Bu Kanunun 15 inci maddesinin son fıkrasında belirtilen işlemlerde bulunarak kârı veya mal varlığı azaltılan tüzel kişilerin yetkilileri ve bunların fiillerine iştirak edenler,
7. Karşılıksız olarak sermaye piyasası araçlarının geri alım taahhüdü ile satımını yapan ilgili gerçek kişilerle, tüzel kişilerin yetkilileri, her bir alt bent kapsamına giren fiillerden dolayı iki yıldan beş yıla kadar hapis ve beşbin günden onbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.
B) 1. Bu Kanuna göre Kurul veya Kurul tarafından görevlendirilenlere istenecek bilgileri vermeyen veya eksik veya gerçeğe aykırı olarak verenlerle; defter ve belgeleri bu görevlilere ibraz etmeyen, saklayan, yok eden veya bunların görevlerini yapmalarını engelleyenler,
2. Defter ve kayıt tutmayanlar, her bir alt bent kapsamına giren fiillerden dolayı bir yıldan üç yıla kadar hapis ve ikibin günden beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılırlar. Gerçeğe aykırı defter ve kayıt tutan, hesap açan veya bunlarda her türlü muhasebe hilesi yapan ya da gerçeğe aykırı bağımsız denetleme raporu düzenleyenler ile düzenlenmesini sağlayanlar, Türk Ceza Kanununun belgede sahtecilik suçuna ilişkin hükümlerine göre cezalandırılır.
C) Bu Kanunun 6 ncı maddesinin ikinci fıkrasına, 7, 9, 10, 10/A, 11, 12 nci maddelerine, 13 üncü maddesinin beşinci fıkrasına, 13/A maddesinin ikinci, üçüncü, dördüncü, beşinci, altıncı, sekizinci, dokuzuncu, onuncu, onbirinci, onikinci, onüçüncü, ondördüncü ve onbeşinci fıkralarına, 13/B maddesinin üçüncü, dördüncü ve beşinci fıkralarına, 14 üncü maddesinin üçüncü fıkrasına, 15 inci maddesinin birinci, ikinci, üçüncü, dördüncü ve beşinci fıkralarına, 16, 16/A maddelerine, 25 inci maddesinin (a) bendine, 28 inci maddesinin (b) bendine, 34 üncü maddesine, 38 inci maddesine, 38/A maddesine, 38/B maddesinin üçüncü, dördüncü, yedinci, dokuzuncu, onuncu ve onikinci fıkralarına, 38/C maddesi kapsamında 38/B maddesinin üçüncü, dördüncü, yedinci, dokuzuncu, onuncu ve onikinci fıkralarına, 39/A maddesine, 40/B ve 40/D maddelerine, 45 inci maddesine, 46 ncı maddesinin ikinci ve beşinci fıkralarına, 46/A, 46/B ve 46/C maddelerine aykırı hareket edenler binikiyüzelli gün adlî para cezası ile cezalandırılırlar.
Birinci fıkranın (A), (B) ve (C) bentleri uyarınca verilecek para cezaları üst sınırla bağlı olmaksızın suçun işlenmesi suretiyle temin edilen menfaatin üç katından az olamaz.”,
“Cezaların artırılması” başlıklı 48. maddesi; “Bu Kanun kapsamındaki ihraçcılarla sermaye piyasası kurumlarının yönetim kurulu üyeleri, denetçileri, müdür ve diğer personeli ve yatırım fonu temsilcileri ile sorumlularının ortaklığın, kuruluşun veya fonun paraları ve diğer malları ile sermaye piyasası araçları, defter, evrak, dosya, kayıt ve diğer belgeleri üzerinde işledikleri suçların genel hükümlere göre belirlenen cezaları yarı oranında artırılarak hükmolunur.”,
“Usul hükümleri” başlıklı 49. maddesinin birinci fıkrası; “47 nci madde kapsamına giren suçlardan dolayı soruşturma yapılması, Kurul tarafından Cumhuriyet savcılığına yazılı başvuruda bulunulmasına bağlıdır. Bu başvuru ile Kurul aynı zamanda katılan sıfatını kazanır.” şeklinde düzenlenmiştir.
Anılan kanunun 47. maddesinde hangi eylemlerin suç oluşturduğu ve öngörülen yaptırımlar düzenlenmiş, 48. maddede, madde metninde sayılan kişilerin işlemiş oldukları bir kısım suçlar yönüyle genel hükümler uyarınca belirlenecek olan cezaların yarı oranında artırılacağı hükme bağlanmış, 49. maddenin birinci fıkrasında ise 47. madde kapsamına giren suçlardan dolayı soruşturma yapılabilmesinin Sermaye Piyasası Kurulunca Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı başvuruda bulunulması şartına bağlı olduğu belirtilmiştir.
765 sayılı TCK’nun 510. maddesi ise; “Geçen iki maddede yazılı cürümler meslek ve sanat veya ticaret veya hizmet sebebiyle veya emanetçi sıfatiyle veyahut idare etmek için kendisine tevdi olunan veya teminat olarak teslim edilen şeyler üzerinde yapılırsa faili hakkında bir seneden beş seneye kadar hapis cezası tertip olunur ve şikayetname itasına hacet kalmaksızın takibat yapılır” şeklinde olup, maddede anılan kanunun 508 ve 509. maddelerinde basit hallerine yer verilmiş olan güveni kötüye kullanma suçunun ağırlaştırılmış hallerine yer verilmiştir. Madde de düzenlenen hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçu takibi şikayete bağlı olan bir suç olmadığı gibi soruşturma veya kovuşturma yapılması da izin şartına bağlı değildir. Diğer taraftan maddede düzenlenen suç, öngörülen hapis cezasının beş yıl olan üst sınırı itibariyle 765 sayılı TCK’nun 102/4. maddesi uyarınca 5 yıllık asli, aynı kanunun 104/2. maddesi de göz önünde bulundurul- duğunda 7 yıl 6 aylık kesintili dava zamanaşımına tâbidir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sermaye Piyasası Kurulu vekillerince sanıklar hakkında 765 sayılı TCK’nun 510. maddesinde düzenlenmiş olan hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçundan suç duyurusunda bulunulması, Antalya Cumhuriyet Başsavcılığınca anılan suçun işlendiği açıklamasına yer veren iddianameyle, aynı madde uyarınca cezalandırılmaları talebiyle kamu davası açılmış olması, soruşturma yapılabilmesi için Sermaye Piyasası Kurulunca Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı başvuruda bulunulması şartını gerektiren 2499 sayılı Sermaye Piyasası Kanununun 47. maddesi uyarınca cezalandırılmaları istemiyle sanıklar hakkında açılmış bir dava bulunmaması ve sanıkların cezalandırılmalarının talep edildiği 765 sayılı TCK’nun 510. maddesinde düzenlenen hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçu için izin şartı gerekmemesi gibi hususlar birlikte değerlendirildiğinde, Sermaye Piyasası Kurulu uzmanlarının denetleme yapmak amacıyla görevlendirildiği 03.07.2000 tarihi ile kurul karar organının ilgililer hakkında suç duyurusunda bulunulmasına karar verildiği 24.08.2001 tarihleri arasında dava zamanaşımı süresinin durması söz konusu olmayıp, Adalet Bakanlığının kanun yararına bozma talebinin usul ve kanuna uygun olmadığı görülmektedir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına ve Adalet Bakanlığının kanun yararına bozma talebinin reddine karar verilmelidir.
Adalet Bakanlığının kanun yararına bozma talebinin reddine karar verilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmış olması karşısında, kanun yararına bozma talebinin kabulünün isabetli olması halinde 5271 sayılı CMK’nun 309/4. maddesinin hangi bendi uyarınca bozma kararı verilmesi gerektiğine ilişkin diğer uyuşmazlık konusunun değerlendirilmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle,
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 15. Ceza Dairesinin 21.09.2011 gün ve 10024-1465 sayılı kanun yararına bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- Adalet Bakanlığının kanun yararına bozma isteminin REDDİNE,
4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 08.04.2014 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.