Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2012/1310 E. 2013/369 K. 17.09.2013 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2012/1310
KARAR NO : 2013/369
KARAR TARİHİ : 17.09.2013

Sanığın hırsızlık suçundan 5237 sayılı TCK’nun 141/1. maddesi uyarınca 2 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, Denizli 4. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 25.11.2005 gün ve 1057-1167 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince 26.09.2008 gün ve 5477-9642 sayı ile;
“08.02.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5728 sayılı Yasanın 562. maddesi ile değişik CMK’nun 231. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının takdir ve değerlendirilmesinde zorunluluk bulunduğu” gerekçesiyle diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmiştir.
Bozmaya uyarak 5271 sayılı CMK’nun 231. maddesinin uygulanma şartlarını değerlendiren yerel mahkemece 04.03.2009 gün ve 792-130 sayı ile; sanığın 5237 sayılı TCK’nun 141/1. maddesi uyarınca 2 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, zararı gidermediğinden bahisle sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının uygulanmasına yer olmadığına karar verilmiştir.
Bu hükmün de sanık ve müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 15. Ceza Dairesince 03.07.2012 gün ve 15138-40506 sayı ile;
“Zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı, kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden almak, hırsızlık suçunun temel şeklidir. Taşınır malın alınmasının suç oluşturabilmesi için, zilyedinin rızasının bulunmaması gerekir.
Güveni kötüye kullanma suçunda ise, başkasına ait olup da, muhafaza etmek veya belirli bir şekilde kullanmak üzere ziyedliği kendisine devredilmiş olan mal üzerinde, kendisinin veya başkasının yararına olarak, zilyedliğin devri amacı dışında tasarrufta bulunan veya bu devir olgusunu inkar eden kişi, şikayet üzerine cezalandırılmaktadır. Zilyetlik rızayla faile devredilmelidir.
Somut olayda; sanık ve müştekinin yanlarında arkadaşları olduğu halde parkta birlikte alkol aldıkları sırada, müştekinin sanığın istemesi üzerine suça konu cep telefonunu çağrı atması için sanığa rızaen verdiğinin anlaşılması karşısında; cep telefonunun zilyedliğinin, belirli bir süre için müşteki tarafından sanığa devredilmiş olması nedeniyle eylemin güveni kötüye kullanmak suçunu oluşturduğu gözetilmeksizin, suç vasfında yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hırsızlık suçundan hüküm kurulması” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay C.Başsavcılığı ise 21.08.2012 gün ve 176370 sayı ile;
“…Suça konu telefonun müştekinin rızasına istinaden kısa bir süre kullanması için sanığa verilmesinden sonra, çeşitli bahanelerle müştekiyi oyalayarak kaçan sanığın kesintisiz takip sonucunda henüz hırsızlık suçunun tamamlanmadığı bir aşamada arkadaşlarının müştekinin direncini kırarak susturmalarından istifade etmek suretiyle telefonu hakimiyet alanına geçirip geçirmediği konusundaki delilleri takdir ve münakaşanın üst derecede görevli Ağır Ceza Mahkemesine ait olduğu gözetilerek görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, yargılamaya devam eden Denizli 4. Asliye Ceza Mahkemesinin kararının öncelikle bu yönden bozulması, eylemin yağma suçunu oluşturmadığının tespiti halinde de telefonun zilyetliğinin koşulsuz bir şekilde devredilmediğinin dosya içeriğinden açıkça anlaşılması nedeniyle sanığın eyleminin hırsızlık suçunu oluşturduğunun kabulü gerekmektedir. Zaten sanığı hiç tanımayan müştekinin adı geçenin ismini ve adresini dahi öğrenmeden telefonu koşulsuz bir şekilde teslim etmesi düşünülemez. Kaldı ki müşteki telefonu geri almak için kıyasıya bir mücadeleye girmesine karşın bu mücadelesinde başarıya ulaşamamıştır.
Yukarıda ayrıntılı bir şekilde açıklandığı üzere kendisinin de bulunduğu bir ortamda suça konu telefonu kısa süre konuşması için sanığa veren müştekinin, cep telefonunun zilyedliğini kendi rızası ile sanığa devrettiğinden bahisle telefonu iade etmeyen sanığın eyleminin TCK’nun 155. maddesinde yazılı suçun oluşacağını kabul eden Yargıtay Yüksek 15. Ceza Dairesinin kararının uygulamada ve teoride benimsenen görüşlere aykırı olacağı gibi dosya içeriğine de aykırı olduğu açıkça anlaşılmıştır” gerekçesiyle itiraz kanun yoluna başvurarak, Özel Daire bozma kararının kaldırılarak, öncelikle eylemin yağma suçunu oluşturabileceğinden bahisle görevsizlik kararı verilmesi gerektiği yönünden hükmün bozulması, bunun kabul edilmemesi halinde ise eylem hırsızlık suçunu oluşturduğundan yerel mahkeme hükmünün onanması talebinde bulunmuştur.
CMK’nun 308. maddesi uyarınca inceleme yapan Yargıtay 15. Ceza Dairesince 24.09.2012 gün ve 12203-41888 sayı ile; itirazın kabulü ile, bozma kararının kaldırılarak, itirazda talep edildiği üzere yerel mahkeme hükmünün onanmasına karar verilmiştir.
Özel Dairenin bu kararına karşı Yargıtay C.Başsavcılığınca 22.10.2012 gün ve 176370 sayı ile; eylemin yağma suçunu oluşturabileceği, dolayısıyla yerel mahkeme hükmünün görevsizlik kararı verilmesi gerektiğinden bahisle bozulması gerektiği görüşüyle yeniden itiraz kanun yoluna başvurularak, dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın eyleminin yağma suçunu oluşturması ihtimali nedeniyle yerel mahkeme hükmünün görevsizlik kararı verilmesi gerektiğinden bahisle bozulması gerekip gerekmediği noktasında toplanmakta ise de, Ceza Genel Kurulunca incelenmesi gereken bir itiraz bulunup bulunmadığı hususu öncelikle değerlendirilecektir.
Uyuşmazlığın sağlıklı bir şekilde çözümlenmesi için uygulama ve öğretide Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazı olarak adlandırılan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı itirazının incelenmesinde fayda bulunmaktadır.
5271 sayılı CMK’nun “Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itiraz yetkisi” başlıklı 308. maddesi; “Yargıtay ceza dairelerinden birinin kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı, re’sen veya istem üzerine, ilâmın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde Ceza Genel Kuruluna itiraz edebilir. Sanığın lehine itirazda süre aranmaz” şeklinde düzenlenmişken, maddeye 6352 sayılı Kanunun 99. maddesi ile ;
“ İtiraz üzerine dosya, kararına itiraz edilen daireye gönderilir.
Daire, mümkün olan en kısa sürede itirazı inceler ve yerinde görürse kararını düzeltir; görmezse dosyayı Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderir” şeklinde ikinci ve üçüncü fıkralar eklenmiş,
Yapılan değişikliğin gerekçesi ise “İtiraz üzerine dosyanın kararına itiraz edilen daireye gönderileceği ve itirazın mümkün olan en kısa sürede dairece inceleneceği ve itirazın yerinde görülmesi durumunda dairenin kararını düzelteceği; itiraz yerinde görülmezse dairenin dosyayı Yargıtay Ceza Genel Kuruluna göndereceğinin hüküm altına alınmakta olduğu” şeklinde açıklanmıştır.
Buna göre, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 308. madde uyarınca itiraz kanun yoluna başvurulması üzerine dosya kararına itiraz edilen daireye gönderilecek, dairece mümkün olan en kısa sürede itirazın yerinde olup olmadığı konusunda inceleme yapılacak ve itirazın tamamen kabulüne veya reddine karar verilebileceği gibi, itirazın kısmen kabulüne de karar verilebilecektir.
Dairece itirazın kısmen kabulüne karar verilmesi durumunda itirazın yerinde görülmeyen kısmı yönüyle değerlendirme yapılmak üzere dosya Yargıtay Ceza Genel Kuruluna gönderilecektir.
İtiraz üzerine dosyanın gönderildiği ilgili Dairece, itiraz incelendikten sonra verilen karara karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itiraz kanun yoluna başvurmasını engelleyici bir düzenleme bulunmamaktadır. CMK’nun 308. maddesinin 1. fıkrasında, Yargıtay ceza dairelerinden birinin kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının, re’sen veya talep üzerine, ilâmın kendisine verildiği tarihten itibaren otuz gün içinde Ceza Genel Kuruluna itiraz edebileceği düzenlendiğinden, 6352 sayılı Kanunun 99. maddesi ile yapılan değişiklikten sonra itiraz üzerine dosyanın gönderildiği Dairece, itiraz incelendikten sonra verilen karara karşı da Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca itiraz kanun yoluna başvurulması mümkündür.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanığın eyleminin güveni kötüye kullanma suçunu oluşturduğundan bahisle Yargıtay 15. Ceza Dairesince verilen bozma kararına karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca, öncelikle eylemin yağma suçunu oluşturabileceği, dolayısıyla görevsizlik kararı verilmesi gerektiğinden bahisle hükmün bozulması gerektiği, bunun kabul edilmemesi halinde ise eylem hırsızlık suçunu oluşturduğundan, bozma kararının kaldırılarak, yerel mahkeme hükmünün onanması gerektiği görüşüyle yapılan itiraz başvurusunu tüm yönleriyle değerlendiren Özel Dairece, Yargıtay C. Başsavcılığının hırsızlık suçunun oluştuğuna dair itirazının kabulü ile bozma kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün onanmasına karar verilmiştir. Bu karara karşı Yargıtay C.Başsavcılığınca ikinci olarak yapılan itirazda, ilk itirazda yer almayan yeni bir itiraz nedeni ileri sürülmeyip, ilk itirazda da belirtilmiş olan, eylemin yağma suçunu oluşturabileceği, dolayısıyla görevsizlik kararı verilmesi gerektiğinden bahisle yerel mahkeme hükmünün bozulması gerektiği görüşüne yer verildiğinden, Ceza Genel Kurulunca değerlenderilmesi gereken yeni bir itiraz söz konusu değildir.
Bu itibarla, Ceza Genel Kurulunca incelenmesi gereken bir itiraz bulunmadığından, dosyanın incelenmeksizin mahalline gönderilmesine karar verilmelidir.

SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Ceza Genel Kurulunca incelenmesi gereken bir itiraz bulunmadığından itirazın İNCELENMEKSİZİN İADESİNE,
2- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 17.09.2013 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.