YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2012/1295
KARAR NO : 2013/36
KARAR TARİHİ : 05.02.2013
Uyuşturucu madde ticareti suçundan sanık L.. D..’ın 5237 sayılı TCK’nun 188/3, 62, 52, 53, 54 ve 63. maddeleri uyarınca 4 yıl 2 ay hapis ve 2.000 Lira adli para cezasıyla cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, müsadereye ve mahsuba ilişkin, Adana 3. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 23.03.2010 gün ve 446-119 sayılı hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 10. Ceza Dairesince 20.09.2011 gün ve 2410-55122 sayı ile;
“23.03.2010 tarihli oturumda, sanığa iddianame okunup yasal hakları hatırlatılmadan sorgusu yapılmak suretiyle 5271 sayılı CMK’nun 191/3-b ve 147. maddelerine aykırı davranılması” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkeme ise 06.12.2011 gün ve 478-467 sayı ile;
“…Hakkında yakalama kararı verilen sanığın Adana 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 2010/222 Değişik İş sayılı 27.02.2010 tarihli oturumunda yasal hakları hatırlatılarak ve mahkememizin talimat müzekkeresi ekindeki iddianame okunarak sorgusunun yapılmış olduğu, bu nedenle CMK’nun 191/3-b ve 147. maddelerindeki usul gereğinin yerine getirilmiş olduğu, bu yönden herhangi bir eksiklik bulunmadığı” gerekçesiyle direnerek ilk hükümdeki gibi karar vermiştir.
Bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 12.10.2012 gün ve 35046 sayılı “düzeltilerek onama” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığa iddianame okunup yasal hakları hatırlatılmadan sorgusu yapılmak suretiyle 5271 sayılı CMK’nun 191/3-b ve 147. maddelerine aykırı davranılıp davranılmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden; Adana C.Başsavcılığınca düzenlenen iddianamenin yerel mahkemece kabul edilmesinden sonra firari olan sanık hakkında 30.10.2010 tarihli tensip tutanağıyla 5271 sayılı CMK’nun 98. maddesi uyarınca yakalama kararı çıkarıldığı, 27.02.2011 tarihinde yakalandığında nöbetçi mahkeme olan Adana 2. Ağır Ceza Mahkemesince yakalama kararına ekli iddianamenin okunarak sanığa yüklenen suçlamanın anlatılıp, CMK’nun 191/3-c ve 147. maddesindeki haklarının hatırlatıldığı, sanığın yasal haklarını anladığını beyan ederek iddianamede açıklanan olay hakkında savunma yaptığı, yerel mahkemece de tutuklu sanığın hazır olduğu ve ilk hükmün verildiği 23.03.2010 tarihli oturumda sanığın savunmasının alındığından söz edilerek sanığın kimliğinin tespit edilmediği, iddianamenin okunmadığı ve haklarının hatırlatılmadığı, ancak sanığın müsnet suça ilişkin savunmasının alınarak hüküm kurulduğu, bozmadan sonra ise müdafii huzurunda duruşmada sanığa CMK’nun 147. maddesindeki hakları anlatılarak bozmaya karşı diyeceklerinin sorulduğu anlaşılmaktadır.
5271 sayılı CMK’nun “İddianamenin sanığa tebliği ve sanığın çağrılması” başlıklı 176. maddesinde; “(1) İddianame, çağrı kâğıdı ile birlikte sanığa tebliğ olunur.
(2) Tutuklu olmayan sanığa tebliğ olunacak çağrı kâğıdına mazereti olmaksızın gelmediğinde zorla getirileceği yazılır.
(3) Tutuklu sanığın çağrılması duruşma gününün tebliği suretiyle yapılır. Sanıktan duruşmada kendisini savunmak için bir istemde bulunup bulunmayacağı ve bulunacaksa neden ibaret olduğunu bildirmesi istenir; müdafii de sanıkla birlikte davet olunur. Bu işlem, tutuklunun bulunduğu ceza infaz kurumunda cezaevi kâtibi veya bu işle görevlendirilen personel yanına getirilerek tutanak tutulmak suretiyle yapılır.
(4) Yukarıdaki fıkralar gereğince, çağrı kâğıdının tebliğiyle duruşma günü arasında en az bir hafta süre bulunması gerekir” şeklinde iddianame ve duruşma gününün sanığa tebliği ile duruşma günü arasında en az bir hafta sürenin bulunması gerektiği düzenlenmiş, aynı kanunun 190/2. maddesindeki; “176 ncı maddede belirlenen süreye uyulmamış ise duruşmaya ara verilmesini istemeye hakkı olduğu sanığa hatırlatılır” hükmü gereğince de, bu süreye uyulmaması halinde savunmasının alınmasından önce sanığa duruşmaya ara verilmesini isteme hakkı olduğunun hatırlatılması zorunluluğu getirilmiştir.
CMK’nun “Duruşmanın başlaması” başlıklı 193. maddesinin 3. fıkrasında yer alan;
“Duruşmada, sırasıyla;
a) Sanığın açık kimliği saptanır, kişisel ve ekonomik durumu hakkında kendisinden bilgi alınır,
b) İddianame veya iddianame yerine geçen belge okunur,
c) Sanığa, yüklenen suç hakkında açıklamada bulunmamasının kanunî hakkı olduğu ve 147 nci maddede belirtilen diğer hakları bildirilir,
d) Sanık açıklamada bulunmaya hazır olduğunu bildirdiğinde, usulüne göre sorgusu yapılır” biçimindeki düzenlemeyle de, kendisine aynı kanunun 176. maddesi uyarınca duruşma gününden bir hafta önce iddianamenin tebliğ edilmesi gereken sanığın sorgusu yapılmadan iddianamenin okunarak yüklenen suç hakkında açıklamada bulunmamasının kanunî hakkı olduğu ve 147. maddede belirtilen diğer haklarının bildirilmesi gereklidir. Bu yöntem uygulandıktan sonra sanık savunma yapmaya hazır olduğunu bildirdiğinde, usulüne göre sorgusu yapılmalıdır.
Diğer taraftan CMK’nun 196/2. maddesinde; “sanık, alt sınırı beş yıl ve daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlar hariç olmak üzere, istinabe suretiyle sorguya çekilebilir” denilmek suretiyle kanun koyucu belirli ağırlıkta olan suçlarda sanıkların sorgularının mutlaka yargılamayı yapan mahkeme huzurunda yapılmasını öngörmüş ve bu suçlarda sanığın savunmasının talimat yoluyla alınmasını engellemiştir. Sanığa müsnet uyuşturucu madde ticareti suçuna TCK’nun 188/3 maddesinde 5 yıldan 15 yıla kadar hürriyeti bağlayıcı ceza öngörülmüş olup bu suçlarda sanıkların bizzat mahkeme huzurunda savunmalarının alınmaları gerekmektedir. Bu düzenlemeye göre usulüne uygun olarak alınsa ve hatta sanık buna rıza gösterse bile talimat yoluyla alınan savunma bu suç açısından kanunun aradığı anlamda bir savunma olmayacaktır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Yerel mahkeme tarafından 23.03.2010 tarihli oturumda, sanığa iddianame okunup yasal hakları hatırlatılmadan sorgusu yapılmak suretiyle 5271 sayılı CMK’nun 191/3-b ve 147. maddelerine aykırı davranılmış ise de, hakkında tensip tutanağı ile CMK’nun 98. maddesi uyarınca yakalama kararı çıkarılmış olan sanığın, 27.02.2012 tarihinde yakalandığında nöbetçi mahkeme huzuruna çıkarılarak kendisine iddianame okunup, diğer yasal hakları hatırlatılmak suretiyle savunmasının alınması, bu savunmasında iddianamede anlatılan müsnet suça ilişkin açıklamada bulunması, yakalandığında çıkarıldığı nöbetçi mahkemede kendisine iddianame tebliğ edilip, CMK’nun 176/4. maddesinde belirtilen bir haftalık süre geçtikten sonra 23.03.2010 tarihinde de iddanamedeki suçlama doğrultusunda mahkeme huzurunda savunma yapması, bozmadan sonra da müdafii huzurunda CMK’nun 147. maddesi gereğince kanuni hakları hatırlatılarak bozmaya karşı beyanlarının alınmış olması karşısında bu aykırılığın giderildiği, iddianamede atılı suçla ilgili olarak sanığa savunma yapabilmesi imkanının tanındığı anlaşıldığından savunma hakkının kısıtlanmadığının kabulü gerekir.
Bu itibarla, yerel mahkeme kararındaki direnme gerekçelerinin isabetli olduğuna ve dosyanın esasının incelenmesi için Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Genel Kurul Başkanı ve sekiz Genel Kurul Üyesi; “Sanığa atfedilen suç nedeniyle talimat yoluyla savunmasının alınmasının usul hükümlerine aykırılık teşkil ettiğinden, nöbetçi mahkeme huzurundaki savunmanın yasal anlamda bir sorgu olmadığı, sanığın yerel mahkeme tarafından 5271 sayılı CMK’nun 191/3-b ve 147. maddelerine uygun olarak savunmasının alınmasının zorunlu olduğu ve bu nedenle isabetsiz olan yerel mahkeme direnme hükmünün bozulması gerektiği” düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Adana 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 06.12.2011 gün ve 478-467 sayılı direnme hükmündeki gerekçenin İSABETLİ OLDUĞUNA,
2- Dosyanın, hükmün esasının incelenmesi için Yargıtay 10. Ceza Dairesine gönderilmek üzere üzere Yargıtay C. Başsavcılığına TEVDİİNE, 05.02.2013 günü yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.