Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2011/8 E. 2011/9 K. 25.01.2011 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2011/8
KARAR NO : 2011/9
KARAR TARİHİ : 25.01.2011

Tebliğname : 2010/258602
Yargıtay Dairesi : 4. Ceza Dairesi
Mahkemesi : KARADENİZ EREĞLİ 2. Asliye Ceza
Günü : 23.03.2010
Sayısı : 10-101
Sanık E.. B..’un;
Hakaret suçundan, 5237 sayılı TCY’nın 125/1- 4 ve 53. maddeleri uyarınca iki kez 7 ay hapis,
Kasten yaralamaya teşebbüs suçundan, 5237 sayılı TCY’nın 86/2-3-e, 35/2 ve 53. maddeleri uyarınca 5 ay 7 gün hapis,
Silahla tehdit suçundan, 5237 sayılı TCY’nın 106/2-a, 43/1- 2 ve 53. maddeleri uyarınca 4 yıl hapis,
Ruhsatsız silah taşıma suçundan, 6136 sayılı Yasanın 13/1, TCY’nın 52 ve 53. maddeleri uyarınca 2 yıl hapis ve 1.200 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, Karadeniz Ereğli 2. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 03.12.2008 gün ve 435-869 sayılı hüküm, sanık ve müdafii tarafından temyiz edilmekle, dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 21.12.2009 gün ve 11702-20826 sayı ile;
“Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre, koşulları bulunmayan duruşma isteğinin reddiyle yapılan incelemede başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.
Ancak;
1- Sanık müdafiinin, D. B..’un tanık olarak dinlenmesi isteği, yasal olmayan gerekçelerle reddedilerek, savunma hakkının kısıtlanması,
2- Sanığın savunmaları ve sanık müdafiinin, son oturumda haksız tahrik hükümlerinin uygulanması isteği karşısında; katılan H. A..’in, aracını sanığın evinin önüne park etmesinin haksız bir davranış sayılıp sayılmayacağı hususu araştırılıp, olayın çıkış nedeni ve gelişmesi üzerinde de durularak, TCY’nın 29. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağının tartışılmaması,
3- TCY’nın 3/1. maddesinde açıklanan ‘suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur’ şeklindeki ‘orantılılık’ ilkesi gözetilmeyerek sanık hakkındaki temel cezaların alt sınırdan uzaklaşılarak belirlenmesi,
4- Sanık hakkında, yaralama ve tehdit suçlarından verilen cezalardan dolayı, TCY’ nın 35/2, 43/1-2. maddeleri gereğince indirim yapılırken, yasal ve yeterli gerekçe gösterilmeden, indirim oranlarının sanığın lehine olacak şekilde uygulanmaması,
5- Yasak silah taşıma suçunda, temel para cezasının niteliği belirtilmeden ‘60 tam gün belirlenmesine’ şeklinde hüküm kurulması,” isabetsizliklerinden bozulmuştur.
Yerel mahkeme ise 23.03.2010 gün ve 10-101 sayı ile;
“…Bozma nedenleri ve bunlara karşı mahkememizin uyma direnme gerekçeleri aşağıda tek tek irdelenmiştir:
1-Sanık müdafiinin, D. B..’un tanık olarak dinlenmesi isteği yasal olmayan gerekçelerle reddedilerek savunma hakkının kısıtlandığı belirtilmiştir.
Sanık müdafii, kollukta dinlenen sanığın eşi De..’nın duruşmada dinlenmesini talep etmiş ve 08.11.2008 tarihli duruşmada; ‘tüm dosya içeriği (ve dolayısıyla D..’nın kolluk beyanı içeriği de…) ve diğer tanık beyanlarına göre olayın çözümüne katkısı olmayacağı kanaatine varılarak’ şeklindeki gerekçe ile talebin reddine karar verilmiştir. Bozma sonrasında bu gerekçe açısından bozmaya uyulmuş, D..26.02.2010 tarihinde dinlenmiştir.
2-Sanığın savunmaları ve sanık müdafiinin son oturumda haksız tahrik hükümlerinin uygulanması isteği karşısında; katılan H.A..in, aracının sanığın evinin önüne park etmesinin haksız bir davranış sayılıp sayılmayacağı hususu araştırılıp olayın çıkış nedeni ve gelişmesi üzerinde de durularak, TCK’nun 29. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağının tartışılmadığı belirtilmiştir.
Mahkememizin 03.12.2008 tarihli gerekçeli kararının kanaat kısmında olayın çıkış nedeni ve gelişmesi; ‘Olay günü 271 promil alkollü olan sanık ile katılan H. arasında park meselesi yüzünden tartışma çıktığı, H..’un, sanığın uyarısı üzerine aracını evin önünden kaldırmasına rağmen sanığın H..’a alenen hakaret içeren sözler söylemeye başladığı…’ şeklinde açıklanmış ve neden haksız tahrik hükümlerinin uygulanmadığı yine cümle içerisinde açıkça ortaya konmuştur. Buna göre olaydan yaklaşık 2,5-3 saat sonra 2,71 promil alkollü olduğu tespit edilen sanıkla katılan H. arasında park meselesi yüzünden çıkan tartışmada, sanığın uyarısı üzerine H.’un hiç itiraz etmeksizin aracını başka bir yere kaldırmasından ve buna rağmen iddia edilen suçların işlenmesinden ibaret eylemde haksız tahrik hükümlerinin uygulama olanağının bulunmadığı açıktır.
Aracın ilk park edildiği yer itibariyle H.’un hatalı olduğu kabul edilse de; uyarı üzerine bu hatanın derhal giderilmesi halinde bile davaya konu fiilleri gerçekleştiren sanık hakkında TCK’nun 29. maddesi gereğince lehe değerlendirme yapmanın, kanun koyucunun gerçek amacına ve hukukun temel ilkelerine aykırı bir sonuç doğuracağı kesindir. Kaldı ki; katılan Harun’un, aracını sanığın evinin önüne park etmediği; park ettiği yer itibariyle hiçbir şekilde sanığın penceresini kapatmadığı ve park etme fiilinin, sanık lehine değerlendirme yapmaya yetecek ölçüde haksız fiil niteliğini taşımadığı olay yerinde yapılan keşifte tespit edilmiştir.
Görüldüğü üzere mahkememizin bu yöndeki (bozma öncesi) kabulünün, keşifte müşahâde olunan duruma aykırı düşmediği ortaya çıkmıştır.
Haksız tahrik hükümlerinin uygulanmamasına ilişkin mahkememiz takdiri, yine gerekçeli kararın kanaat kısmının son paragrafında; ‘Olay günü sanığın 271 promil alkollü olması, arabayı çekme uyarısına katılan H..’un, itiraz etmeksizin uymasına rağmen sanığın küfür etmeye başlaması, tüm uyarılara rağmen sanığın ısrarla suç içeren davranışlarına devam etmesi…’ şeklindeki cümlelerle açıkça ortaya konmuştur.
Mahkememizin suçun işlenişine dair bu kabulünün, oluşa aykırı düştüğüne ilişkin herhangi bir tespit ya da bozma gerekçesi de mevcut değildir. Bu oluş, tüm dosya içeriği ve tanık beyanlarıyla desteklenen katılan beyanlarıyla sabittir.
Bozma sorası dinlenen sanığın eşi D. olayın başlangıcını; ‘ben sanığın eşiyim. Katılan H. olaydan önce birkaç defa bizim oturma odamızın penceresinin hemen altına aracını park ediyordu. Birkaç defa park ettiği sırada yüksek sesle müzik dinlediğini fark ettim. Eşim balıkçı olduğu ve eve geç geldiği için bu durumdan rahatsız oldum ve bu durumu eşime anlattım. Olay günü yine H.saat 00.30 civarında aracını yine aynı yere çekti ve yüksek sesle müzik dinliyordu. Aracı park ettikten sonrada yaklaşık 5 dakika kadar müzik dinlemeye devam etti’ şeklinde anlatmışsa da; olay günü söylendiği şekilde H..un pencere kenarında yüksek sesle müzik dinlemediği tanık İnci tarafından ve dahası katılan H.’un çevreyi rahatsız edici hiçbir davranışının olmadığı tüm tarafsız tanıklar tarafından belirtilmiş; yargılama sırasında samimiyetleri bizzat müşahede olunan tarafsız tanık beyanlarına itibar edilmiştir.
Bozma sonrası ayrıntılı bir şekilde dinlenen tanık beyanlarından ve olay yerinde yapılan keşiften de anlaşılacağı üzere; olay mahallinde park sorununun bulunduğu site sakinlerinin uygun buldukları herhangi bir yere araçlarını park etmesinin normal olduğu da sabittir. Katılan H..’un genel olarak kişiliğiyle ilgili tarafsız tanıkların olumlu beyanlarının gerçeğe uygun olduğu; katılan H..’un, eğitimi, işi ve maddi imkânları itibariyle park ettiği yerde yüksek sesle ve çevreyi rahatsız edecek şekilde müzik dinlemeyi normal karşılayacak bir kişiliğe sahip olmadığı; istediği takdirde evinde de müzik dinleme imkanının bulunduğu müşahâde olunmuştur
Dolayısıyla katılan H..’un, sanığın evinin yanına, 2 metre yüksekliğindeki penceresinin altına önünü kapatmayacak şekilde araç park etmesinden ibaret eyleminin sanığı suç işlemeye sevk edecek ve lehe uygulama yapmayı gerektirecek ölçüde haksız fiil niteliğini taşımadığı; park sonrası araç içerisinde yüksek sesle müzik dinlemediği, bununla birlikte sanığın uyarısı üzerine aracını bulunduğu yerden başka bir yere çekmesine rağmen müsnet suçların işlendiği sabit olduğundan bir önceki gerekçeli kararda da bahsedildiği üzere TCK’nun 29. maddesi gereğince cezada indirime gidilmemiştir.
3- TCK’nun 3/1. maddesinde açıklanan ‘suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur’ şeklindeki orantılılık ilkesi gözetilmeyerek sanık hakkındaki temel cezaların alt sınırdan uzaklaşılarak belirlendiği tespit edilmiştir.
Bozma ilamında da belirtildiği üzere TCK’nun 3/1. maddesinde; ‘suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur’ şeklinde bir düzenleme yapılmıştır.
Buradaki temel ölçüt, işlenen fiilin ağırlığıyla belirlenen ceza arasındaki orantılıktır. Bu orantılılık kavramı, sadece cezanın fazla tayinini değil aynı zamanda işlenen fiile nazaran belirlenen cezanın hafifliğini de içermektedir. Ancak burada hangi miktardaki cezanın, işlenen fiile göre orantılı olduğuna dair herhangi bir ölçüt belirlenmemiştir. Bu ölçütün belirlenmesi bakımından TCK’nun 1 ve 61/1. maddelerine bakmakta zorunluluk bulunmaktadır.
TCK’nun 1. maddesi Ceza Kanununun amacını; ‘Kişi hak ve özgürlüklerini, kamu düzen ve güvenliğini, hukuk devletini, kamu sağlığını ve çevreyi, toplum barışını korumak, suç işlenmesini önlemektir…’ şeklinde hiçbir şüpheye yer vermeyecek şekilde açıklamıştır. TCK’ daki maddelerde suç olarak tanımlanan fiillerle ilgili olarak şahısların belirli şekillerde cezalandırılacağı açıkça belirtilmesine rağmen Ceza Kanununun amacı, suç işleyen şahısların tek tek cezalandırılması olarak belirtilmemiş, aksine suç olarak tanımlanan fiillerin işlenmesinin önlenmesi; Kişi hak ve özgürlüklerinin, kamu düzen ve güvenliğinin, hukuk devletinin, kamu sağlığının ve çevrenin, toplum barışının korunması temel amaç olarak benimsenmiştir.
Bu düzenlemeden hukuk uygulayıcısı olarak çıkarılacak sonuç: ceza yargılamasının nihai amacının, suç olarak tanımlanan fiilleri gerçekleştiren şahısların cezalandırılmasından önce TCK’nun 1. maddesinde açıkça belirtilen amacın gerçekleştirilmesi olmalıdır. Bu da; işlenen bir suçta sadece olayın taraflarını ve oluşan şahsi zararları değil işlenen suçla bozulan kamu düzeni ve güvenliği ile birlikte maddede tanımlanan diğer amaçların da birlikte değerlendirilmesini zorunlu kılmaktadır.
İşlenen bir suçla; TCK ile güvence altına alınan sosyal hayatın zorunlu unsurlarının hangi oranda zedelendiğini, hukuk sisteminin bireylere tanıdığı temel hak- özgürlüklerin hangi oranda ihlal edildiğini ve suçun işlenmesinin ne şekilde ve hangi miktardaki cezayla önlenebileceğini ve dolayısıyla TCK’nun 3. maddesindeki orantılılığı tayin etme görevi CMK’nun 182 ile 232. maddeleri arasında öncelikle ve birincil olarak yargılamayı gerçekleştiren Hâkime verilmiştir. Çünkü görev yaptığı yer ve içinde yaşadığı toplum itibariyle hakimin; işlenen suçla, genel olarak kamu düzeninin ne derece bozulduğunu, temel hak ve özgürlüklerin hangi oranda ihlal edildiğini ve tek tek bireylerden oluşan toplumda suç işlenmesinin ne şekilde önlenebileceğini direkt olarak belirleyebilme imkanı mevcuttur. Bununla birlikte yargılama sırasında sanıkla, katılanla, tanıklarla, (olay yeri de dahil) tüm delillerle ve işlenen suçun bireysel-toplumsal sonuçlarıyla bire bir yargılamanın hâkimidir.
Dolayısıyla TCK’nun 1. maddesinde belirlenen amaçların ne şekilde sağlanacağını ve hangi oranda ceza tayin edileceğini belirleme görevinin, görev yaptığı yer itibariyle içinde yaşadığı toplumun bir üyesi olarak yargılamanın Hâkimine verilmesi, aynı zamanda hayatın olağan akışının da bir gereğidir. Ceza Kanununun amacının ne şekilde gerçekleşeceği bireylere göre farklılık arz ettiği gibi (cezanın kişiselleştirilmesi), tek tek bireylerden oluşan toplum ve o toplum içinde gerçekleşen suç konusu fiillerin niteliğine ve ağırlığına göre de bu amaçların temini bakımından farklılık oluşacağı muhakkaktır. Suç işlemiş bir şahıs için artık ‘Suç işlenmesinin önlenmesi’ nin temini düşünülemeyeceğine, en azından birincil amacın bu hususun temini olduğu kabul edilemeyeceğine göre kanun koyucunun ceza yargılamasındaki asıl amacının, toplumun bireyleri tarafından işlenmesi muhtemel suçların önlenmesi olduğu açıktır. Bu anlamda cezanın kişiselleştirilmesiyle birlikte tek tek bireylerden oluşan toplumların özellikleri itibarıyla; ceza uygulamasındaki orantılılığın farklı bir şekilde değerlendirilmesi de gerekmektedir. Belirli bir toplum ölçeğinde belli bir suç tipinin yoğun ve pervasız bir şekilde işlenmesi durumunda hukuk uygulayıcısının; cezanın TCK’nun 61/1. maddesi kapsamında tayinine, 50, 51, 62 ve CMK’nun 231/5. maddelerindeki sanıklar lehindeki uygulamalara farklı bir bakışının olması gerektiği muhakkaktır. Çünkü her toplumsal çevrede bozulan kamu düzeni ve güvenliğinin niteliği, hukuk düzenince bireylere sağlanan temel hak ve özgürlüklerin ihlal derecesi ve o toplum ölçeğinde ceza yargılamasının sonuçlarının, diğer bireylerce ne şekilde algılandığı ve genel olarak suçun ne şekilde önlenebileceği farklılık arz edecektir.
Tüm bu soyut açıklamalar doğrultusunda somut olaya ve suç konusu fiillerin gerçekleştiği toplumsal yapıya ve genel olarak işlenen suçların nitelik ve niceliğine bakıldığında;
Yaklaşık 3 yıllık görev süremiz içerisinde yüksek alkolün ve özellikle ruhsatsız silahın eşlik ettiği, kişi hak ve özgürlüklerini yoğun biçimde örseleyen; kamu düzen ve güvenliğini, kamu sağlığını, toplum barışını ciddi bir biçimde ihlal eden yüzlerce olaya şahit ve tarafımızca bizzat yargılamaları ifa olunmuştur. Dolayısıyla toplumsal yapıyı oluşturan bireylerin hangi suç tipine daha fazla yatkın olduğu, TCK’nun 1. maddesinde belirlenen amaçlarla korunan değerlerin hangi şekilde ve ne derecede ihlal edildiği; suçla oluşan mağduriyetin ne şekilde giderileceği ve suç işlenmesinin ne şekilde önleneceği hususunda doğrudan uygulamaya dayalı tecrübelerimiz mevcuttur. Yargılaması yapılan suç konusu fiillere Ceza Kanununda belirlenen amaçların temini için bu tecrübeler doğrultusunda bakmamız ve uygulamayı buna göre yapmamız, Hâkimlik mesleğinin gereği olduğu gibi hayatın olağan akışının da zorunlu bir sonucudur. Ve mesleğimizin gereği dâhilinde, suç konusu fiilin özelliklerine göre TCK’nun 3/1. maddesinde tanımlanan orantılılık, alt sınırdan aşılarak cezaların tayiniyle sağlanmıştır.
Orantılılığın tespiti bakımından TCK’nun 61/1. maddesinde de ölçütler belirlenmiştir. Buna göre cezanın belirlenmesinde; suçun işleniş biçimi, suçun işlenmesinde kulanılan araçlar, suçun işlendiği zaman ve yer, suç konusunun önem ve değeri, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı, failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığı, failin güttüğü amaç ve saikinin nazara alınması zorunludur. Bu ölçütler doğrultusunda somut olaya bakıldığında 03.12.2008 tarihli gerekçeli kararımızın kanaat kısmının son paragrafın da açıklandığı üzere sanığa isnat olunan suç konusu fiillerde TCK’nun 61/1. fıkrasının a, b, c, e, f bentleri açısından mahkememizin alt ve üst sınırlar dâhilinde cezanın tayinini etkileyen özellikler mevcuttur.
Bir kere olay, (Kara Yolları Trafik Kanunu uygulamasındaki ölçüt kabul edildiği takdirde) normalin 5 misli alkol fazlasının eşlik ettiği bir olay olmakla birlikte; katılan Harun’un, itiraz etmeksizin sanığın isteğini yerine getirmesine rağmen suç konusu fiillerin yoğun bir kastla, saat 00:30 sularında gerçekleştirilmesi; suçta, tehlikeliliği muhakkak ruhsatsız silahın kullanılmış olması; yaz mevsimi olması itibariyle çok sayıda kişinin vaktini sokakta ya da balkonlarında geçirmesi nedeniyle meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığı nazara alındığında cezaların alt sınırdan aşılarak tayininde zorunluluk bulunmaktadır.
Suç konusu fiillerin niteliği ile ilgili olarak bir kaç örneğe bakmak faydalı olacaktır:
Mesela;
TCK’nun 6. maddesi kapsamında silah olarak nitelendirilebilecek bir taşı karşı taraftaki bir şahsa atar gibi yapıp bu sırada failin kafasını sallaması ve bu arada tehdit içeren herhangi bir söz söylemesi de, bir meyve bıçağını karşıdaki şahsa gösterip bu arada tehdit eder şekilde başparmağını sallanması da, aynı fiilin sustalı bir bıçakla ya da gerçek bir silahla gerçekleştirilmesi de, kuru sıkı tabanca ya da gerçek bir silahla tehdit etmek amacıyla bir şahsa doğru bir el ateş edilmesi de, aynı fiilin birden fazla ateş edilerek ya da tam otomatik bir piyade tüfeğiyle gerçekleştirilmesi de ve bu fiillerin gece vakti birden fazla kişiye karşı ve aynı zamanda TCK’nun 170/1-c maddesinin unsurlarını da taşıyacak şekilde ve yüksek derecede alkolle gerçekleştirilmesi de, TCK’nun 106/1, 2-a maddesi kapsamında silahla tehdit suçunun unsurlarını taşıdığı muhakkak olmakla birlikte yukarıda sayılan fiillerle ilgili olarak aynı miktarda ceza tayin edilebileceğini kabul etmek mümkün değildir. Zaten suç olarak tanımlanan fiiller için öngörülen cezaların alt ve üst sınır olacak şekilde belirlenmesi, yaşam içerisinde ortaya çıkması muhtemel farklı sonuçların bizzat hâkim tarafından nazara alınması amacına matuftur. Çünkü suç olarak tanımlanan herhangi bir fiilin; işlendiği zaman, yer, ortaya çıkan zararın ağırlığı, suçun ne şekilde işlendiği ve failin kastının yoğunluğu bakımından sayısız formunun gerçekleşebilmesi muhtemeldir. Bunların önceden öngörülebilmesi mümkün olamayacağından cezanın alt ve üst sınırlar dâhilinde tayininin, hukuk uygulayıcısına bırakılması durumu zorunlu olarak ortaya çıkmıştır.
Aynı ölçütlerle ruhsatsız silah taşıma suçuna bakıldığında;
Bir şahsın herhangi bir suça karışmaksızın ruhsatsız silahı sadece üzerinde ya da arabasında taşımış olmasının, zorunlu olduğu halde bu silahı kullanmamasının, aynı silahı bir adam öldürme suçunda kullanmış olmasının, aynı silahla hiç ateş etmeksizin bir şahsı tehdit etmiş olmasının veya ateş ederek tehdit fiilini gerçekleştirmesinin,
Farklı bir anlamının olduğu (aynı suçun unsurlarını taşımakla birlikte), alt ve üst sınırlar dâhilinde ceza tayininin de somut olayın özelliklerine göre yapılması gerektiği izahtan varestedir.
Yukarıdaki somut ve soyut açıklamalar doğrultusunda sanığa isnat olunan suç konusu fiillere bakıldığında; TCK’nun 61/1. fıkrasının a, b, c, e, f bentlerini karşılayan özelliklerin bulunduğu ve bunların cezanın tayininde nazara alınması gerektiği muhakkaktır.
Bir önceki gerekçeli kararımızda da bu hususlar açıkça değerlendirilmiş temel cezalar alt sınırdan aşılarak tayin olunmuş, yaralamaya teşebbüsün derecesi ve dolayısıyla meydana gelen zarar ve tehlikenin ağırlığına göre takdiren 1/2 oranında indirim yapılmış; yine aynı nedenlerle TCK’nun 43/1-2. maddesi gereğince takdiren 1/3 oranında artırım yapılmış ve TCK’nun 1. maddesinde tanımlanan amaçların bu şekilde temin edilebileceği kanaatine varılmıştır.
4- Sanık hakkında yaralama ve tehdit suçundan verilen cezalardan dolayı TCK’nun 35/2, 43/1-2 maddeleri gereğince indirim yapılırken, yasal ve yeterli gerekçe gösterilmeden, indirim oranlarının sanığın lehine olacak şekilde uygulanmadığı tespit edilmiştir.
3 nolu gerekçe sadedinde yapılan açıklamalar bu bozma gerekçesiyle ilgili olarak da geçerlidir. Özellikle bu kısmın son paragrafında sanık lehinde uygulama yapmamamızın gerekçesi açıklanmıştır.
İşlenen suçlarla ilgili olarak tayin olunan toplam 6 yıl 19 ay 7 gün hapis ve 1.200 TL adli para cezası itibarıyla, fazla ceza tayin edildiği ve dolayısıyla işlenen fiile nazaran cezaların orantılı olmadığı düşünülebilirse de; gerek suç içeren fiillerin çokluğu ve gerekse de cezaların içtimaının 5237 sayılı TCK’ de kabul edilmemiş olması bakımından cezanın tayinini bu düşünceye bina edebilmenin imkânı yoktur.
Çok kısa bir süre içerisinde gerçekleşen olayda; 2 aleni hakaret, 1 silahla yaralamaya teşebbüs, 2 silahla tehdit ve 1 ruhsatsız silah taşıma olarak 6 farklı suçun unsurları mevcuttur. Katılanlara karşı tek bir fiille gerçekleştirilen silahla tehdit eyleminin, TCK’nun 43. maddesi kapsamında tek bir fiil olarak değerlendirilmesi de ortaya çıkan sayısal sonucu değiştiremeyecektir.
Kaldı ki suç yeri ve zamanı itibarıyla TCK’nun 170/1-c maddesinde tanımlanan genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması suçunun tüm unsurları, silahla ateş etme fiilinde bulunmakla birlikte TCK’nun 44. maddesindeki düzenleme nedeniyle bu suçtan açılan kamu davasında sanığın beraatine de karar verilmiştir.
Bir şahsın çok kısa bir süre içerisinde gerçekleştirdiği birden fazla suç nedeniyle belirlenecek toplam ceza miktarının çokluğu; suç konusu fiillerin müeyyidelerinin, TCK’nun 1, 3 ve 61/1. maddelerindeki ölçütler görmezden gelinerek alt sınırdan tayin edilmesi hususunda o şahsa bir hak bahşetmeyeceği; her suçun müeyyidesinin, birbirinden tamamen bağımsız bir şekilde ve TCK’nun 1, 3 ve 61/1. maddelerindeki ölçütler nazara alınarak belirlenmesi gerektiği açıktır.
5- Yasak silah taşıma suçunda, temel para cezasının niteliği belirtilmeden ‘60 tam gün belirlenmesine’ şeklinde hüküm kurulduğu tespit edilmiştir.
03.12.2008 tarihi gerekçeli kararımızın hüküm kısmının 4 nolu fıkrasına bakıldığında ruhsatsız silah taşıma ile ilgili olara 2 yıl hapis ve 60 tam gün belirlenmiş ve bundan sonraki 3. paragrafta TCK’nun 52/2. maddesi gereğince belirlenen bu 60 tam gün, günlüğü 20 TL’den olmak üzere paraya çevrilip sonuç olarak sanığın 1.200 TL adli para cezasıyla tecziyesine hükmedilmiştir. Uygulamanın 1. paragrafında para cezasının gün kısmı, 3. paragrafında ise günlük miktarla birlikte sonuç olarak ceza, 1.200 TL olarak tayin olun¬muştur. Bu uygulamamızda yasaya aykırı herhangi bir husus mevcut değildir” gerekçesiyle Özel Dairenin (1) nolu bozma nedenine uymuş, (2), (3), (4) ve (5) nolu bozma nedenlerine ise direnmiştir.
Bu hükmün de sanık ve müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının, “Özel Dairenin 2 ve 4 nolu bozmalarına karşı eylemli olarak uyulduğu, 3 ve 5 nolu bozma nedenlerinden dolayı ise direnme kararının isabetsiz olduğu” görüşüyle bozma istekli 23.12.2010 gün ve 258602 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanığın hakaret, kasten yaralamaya teşebbüs, silahla tehdit ve ruhsatsız silah taşıma suçlarının her birinden ayrı ayrı alt sınırdan uzaklaşılarak cezalandırılmasına karar verilen somut olayda Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar:
1-) Sanık hakkında haksız tahrik hükümlerinin uygulanmasının gerekip gerekmediği,
2-) Sanık hakkında tüm suçlardan temel cezalar tayin edilirken alt sınırdan uzaklaşılmasının isabetli olup olmadığı,
3-) Sanık hakkında, yaralama ve tehdit suçlarında TCY’nın 35/2 ve 43/1-2. maddeleri uygulanırken, oranların sanık lehine olarak belirlenmemesinin isabetli olup olmadığı,
4-) 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçunda temel adli para cezasının niteliği belirtilmeden “60 tam gün belirlenmesine” şeklinde gösterilmesinin isabetli olup olmadığı noktalarında toplanmakta ise de;
Öncelikle yerel mahkemenin son uygulamasının 1, 2 ve 3 nolu uyuşmazlık konuları yönünden yeni hüküm niteliğinde bulunup bulunmadığı, Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca ön sorun olarak değerlendirilmiştir.
Ceza Genel Kurulunun süreklilik kazanmış uygulamalarına göre, şeklen ısrar kararı verilmiş olsa dahi;
a) Bozma kararı doğrultusunda işlem yapmak,
b) Bozma kararında tartışılması gereken hususları tartışmak,
c) Bozma sonrasında yapılan araştırmaya, incelemeye, toplanan yeni kanıtlara dayanmak,
d) İlk kararda yer almayan ve daire denetiminden geçmemiş bulunan yeni ve değişik gerekçelerle hüküm kurmak,
Suretiyle verilen hüküm, özde direnme kararı olmayıp bozmaya eylemli uyma sonucu verilen yeni bir hükümdür. Bu nitelikteki bir hükmün temyiz edilmesi halinde ise incelemenin Yargıtay’ın ilgili dairesi tarafından yapılması gerekir.
Yerel mahkemece, Özel Dairenin;
“…2- Sanığın savunmaları ve sanık müdafiinin, son oturumda haksız tahrik hükümlerinin uygulanması isteği karşısında; katılan H.A..’in, aracını sanığın evinin önüne park etmesinin haksız bir davranış sayılıp sayılmayacağı hususu araştırılıp, olayın çıkış nedeni ve gelişmesi üzerinde de durularak, TCY’nın 29. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağının tartışılmaması,
3- TCY’nın 3/1. maddesinde açıklanan ‘suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur’ şeklindeki ‘orantılılık’ ilkesi gözetilmeyerek sanık hakkındaki temel cezaların alt sınırdan uzaklaşılarak belirlenmesi,
4- Sanık hakkında, yaralama ve tehdit suçlarından verilen cezalardan dolayı, TCY’nın 35/2, 43/1-2. maddeleri gereğince indirim yapılırken, yasal ve yeterli gerekçe gösterilmeden, indirim oranlarının sanığın lehine olacak şekilde uygulanmaması,” şeklinde gösterilen bozma nedenlerine ilişkin olarak, tartışılması istenilen hususlar tartışılmış, bozma sonrası olay mahallinde yapılan keşif sonucu elde edilen yeni kanıtlara dayanılmış ve ilk hükümde yer almamasından dolayı Özel Daire denetiminden geçmemiş yeni ve değişik gerekçelerle hüküm kurulmuş olması karşısında, bu konuların ilk kez Ceza Genel Kurulunca incelenmesi olanaklı görülmediğinden, hükmün 1, 2 ve 3 nolu uyuşmazlık konuları yönünden Özel Dairece incelenmesi gerekmektedir.
6136 sayılı Yasaya aykırılık suçunda temel adli para cezasının, niteliği belirtil¬meden “60 tam gün belirlenmesine” şeklinde gösterilmesinin isabetli olup olmadığına ilişkin uyuşmazlığa gelince;
Yerel mahkemece 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçundan kurulan hükümde, adli para cezasına hükmedildiği belirtilmeden, “60 tam gün olarak belirlenmesine” denilmek suretiyle hatalı bir uygulama yapılmış olması karşısında, daha sonra “TCK’nun 52/2. maddesi gereğince 60 tam gün ve 1 tam gün karşılığı takdiren 20 YTL’ den olmak üzere 1.200 TL adli para cezası ile tecziyesine” karar verilmek suretiyle sonuç adli para cezasının doğru belirlenmiş olması bu hatalı uygulamayı ortadan kaldırmamaktadır. Bu nedenle yerel mahkemenin bu hususa ilişkin direnmesinde isabet bulunmamaktadır.
Ancak, sanığa atılı 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçuna ilişkin yasada hapis cezası ile birlikte öngörülen adli para cezasının belirlenmesindeki, sonuca etkili olmayan bu hatalı uygulamanın Özel Dairenin bozma konusu yaptığı diğer nedenlerden ayrı ve bağımsız olarak bozma nedeni yapılmasında bir yarar bulunmamaktadır. Sonuca etkili olmayan bu hatalı uygulamanın, eylemli olarak uyulan diğer bozma nedenleri ile birlikte Özel Dairece değerlendirilerek, bozma kapsamına alınıp alınmamasına karar verilmesi daha isabetli bir uygulama olacaktır.
Bu itibarla; yerel mahkeme kararının 1, 2 ve 3 nolu uyuşmazlık nedenleri açısından direnme kararı olmayıp “yeni hüküm” niteliğinde olması, 4 nolu uyuşmazlık nedeni açısından ise, yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda temyiz davasına bakmakla görevli olan Özel Dairece incelenmesi gerekeceğinden, dosyanın Yargıtay 4. Ceza Dairesine gönderilmesine karar verilmelidir.
Öte yandan, inceleme tarihi itibarıyla toplam 2 yıldan fazla süredir tutuklu bulunan sanığın, Özel Daire kararındaki bozma nedenleri ve tutuklulukta geçen süre gözönüne alınarak tahliyesine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- (1), (2) ve (3) nolu uyuşmazlık nedenleri açısından saptanan eylemli uyma, 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçuna ilişkin (4) nolu uyuşmazlık konusunda ise, yerel mahkeme tarafından bozmaya eylemli olarak uyulan diğer konularla birlikte bu hususun da değerlendirilmesi amacıyla dosyanın temyiz incelemesi için Yargıtay 4. Ceza Dairesine GÖNDERİLMESİNE,
2- Sanığın tutuklu bulunduğu bu suçlardan TAHLİYESİNE, başka bir suçtan hükümlü veya tutuklu bulunmadığı takdirde derhal salıverilmesinin temini için Yargıtay C.Başsavcılığına YAZI YAZILMASINA,
3- Dosyanın Yargıtay 4. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 25.01.2011 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.