Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2011/407 E. 2011/293 K. 27.12.2011 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2011/407
KARAR NO : 2011/293
KARAR TARİHİ : 27.12.2011

Tebliğname : 2009/177188
Yargıtay Dairesi : 11. Ceza Dairesi
Mahkemesi : ANKARA 15. Asliye Ceza
Günü : 13.05.2009
Sayısı : 41-356
Hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçundan sanık T. M..’nın 765 sayılı TCY’nın 510, 522, 59 ve 647 sayılı Yasanın 4. maddeleri uyarınca 1100 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, Ankara 15. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 27.12.2007 gün ve 489-1158 sayılı hükmün, sanık ve müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince 15.10.2008 gün ve 7956-10297 sayı ile;
“…Hükümden sonra, 08.02.2008 günlü 26781 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı gün yürürlüğe giren 5728 sayılı Yasanın 562. maddesiyle değişik 5271 sayılı CMK’nın 231 ve TCK’nın 7/2. madeleri gereğince, sanık hakkında ‘hükmün açıklamasının geri bırakılmasına’ karar verilip verilmeyeceğinin takdir ve değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması” nedeniyle bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkeme ise 13.05.2009 gün ve 41-356 sayı ile;
“Her ne kadar bozma ilamında 5728 sayılı Yasa ile değişik CMK’nın 231. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilip verilmeyeceğinin takdir ve değerlendirilmesinde zorunluluk bulunduğu belirtilmiş ise de makememizce verilen 27.12.2007 tarihli kararda hükmün açıklanmasının geri bırakılması hususu gerekçenin son paragrafında tartışılmış olduğundan eski hükümde direnilmesine karar verilmiştir.
…İddia, savunma ve dosyadaki bilgi ve belgelere göre sanıklardan T.. M…’nın U…Sigortacılık Ltd. Şti’nin yetkilisi olduğu İ.A…’ın onun tali acentesi olduğu …..Sigorta isimli şirket adına hareket ettikleri ve şikayetçinin aracının trafik sigorta poliçesini tanzim edip sanık İ..’in tahsil ettiği primi bağlı bulunduğu T.. M..’ya tevdii ettiği halde sanık T..’in primleri Ş.. Sigortacılık isimli şirkete iade etmediği anlaşılmıştır.
Böylece sanık T..M..’nın suçu sübut bulmuştur.
Sanık T.. M..’nın eylemi 765 sayılı Yasanın 510 ve 522 maddelerine, 5237 sayılı Yasanın ise 155/1. maddesine temas etmektedir.
Sanık T..M..’nın şahsi ve sosyal durumu suçun işlenişindeki sebep ve özellikler suç konusunun önem ve değerinin azlığı nazara alınarak temel cezası alt sınır esas alınarak belirlenmiştir.
Alt sınır esas alındığında sanığın 5237 sayılı Yasanın 155/1. maddesi uyarınca takdiren 1 yıl hapis ve samimi ikrarı içeren davranışları nazara alınarak aynı Yasanın 62. maddesi uyarınca cezasının 1/6 indirilerek 10 ay hapis ve sanığın şahsi, sosyal ve ekonomik durumu nazara alınarak aynı Yasanın 52. maddesi uyarınca bir tam gün karşılığı takdiren 20 YTL den hapis cezasının adli para cezasına çevrilerek 6000 YTL adli para cezası ile cezalandırılması gerektiği,
Bu durumda 765 ve 647 sayılı Yasa hükümleri uyarınca aşağıda belirlenen sonuç cezanın bu cezadan daha az olması nedeniyle sanık T…M..lehine 765 ve 647 sayılı Yasa hükümleri uygulanmıştır. ‘5560 sayılı Yasa ile değişik CMK’nun 231. maddesinin 6. bendi uyarınca sanığın daha önce kasıtlı suçtan mahkum olması, mahkememizce sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılmadığı gibi, suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmediğinden’ hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına takdiren yer olmadığına karar vermek gerekmiştir” gerekçesiyle ilk hükümde direnmiştir.
Bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay C.Başsav¬cılığının zamanaşımı nedeniyle “bozma ve düşme” istekli 19.10.2011 gün ve 177188 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile yerel mahkeme arasındaki uyuşmazlık, sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılması koşullarının bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkin ise de; zamanaşımının gerçekleşip gerçekleşmediği hususunun Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca öncelikle değerlendirilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosya içeriğine göre;
Ş.. Sigorta A.Ş.’nin acentesi olan U..Sigorta Aracılık Hizmetleri Limited Şirketinin sorumlu müdürü olan sanık hakkında, şirket adına tanzim edilen sigorta poliçeleri ile ilgili olarak ödenen sigorta primlerini asıl sigorta şirketine göndermediği iddiasıyla kamu davası açıldığı,
Yerel mahkemece 26.01.2004 tarihinde işlenen hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçundan sanığın mahkûmiyetine karar verildiği,
Zamanaşımını kesen en son işlemin 13.05.2009 tarihli mahkûmiyet hükmü olduğu, zamanaşımını durduran bir neden de bulunmadığı,
Anlaşılmaktadır.
Suç tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan ve lehe hükümler içeren 765 sayılı Türk Ceza Yasası’nın 510. maddesinde, “Geçen iki maddede yazılı cürümler meslek ve sanat veya ticaret veya hizmet sebebiyle veya emanetçi sıfatiyle veyahut idare etmek için kendisine tevdi olunan veya teminat olarak teslim edilen şeyler üzerinde yapılırsa faili hakkında bir seneden beş seneye kadar hapis cezası tertip olunur ve şikayetname itasına hacet kalmaksızın takibat yapılır” hükmü yer almaktadır.
Aynı Yasanın 102. maddesinde, yasalarda aksine bir hüküm bulunmadıkça kamu davasının maddede yazılı sürelerin geçmesiyle ortadan kalkacağı düzenlenmiş, maddenin dördüncü fıkrasında da beş seneden fazla olmamak üzere hapis ya da para cezalarını gerektiren suçlarda bu sürenin beş sene olacağı hüküm altına alınmıştır.
Zamanaşımını kesen bir nedenin bulunması halinde zamanaşımı, kesilme gününden itibaren yeniden işlemeye başlayacak ve zamanaşımı süresi ilgili suça ilişkin olarak Yasada belirlenen sürenin en fazla yarısına kadar uzayacaktır.
Ceza Genel Kurulunun 23.01.2007 gün ve 254-5 sayılı kararında da açıkça vurgulandığı üzere, yargılama yapılmasına engel olup davayı düşüren hallerden biri olan dava zamanaşımının yargılama sırasında gerçekleşmesi durumunda, yerel mahkeme ya da Yargıtay, re’sen zamanaşımı kuralını uygulayarak kamu davasının düşmesine karar verecektir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sanığa yüklenen ve 765 sayılı TCY’nın 510. maddesinde düzenlenen hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçuna 1 seneden 5 seneye kadar hapis cezası öngörülmüştür. 765 sayılı TCY’nın 102/4. maddesi uyarınca bu suçun asli dava zamanaşımı 5 yıl, 104/2. maddesi de göz önünde bulundurulduğunda kesintili zamanaşımı 7 yıl 6 aydır.
Hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçundan başka bir suçu oluşturma olasılığı bulunmayan ve 26.01.2004 tarihinde gerçekleştirilen eylemle ilgili olarak 765 sayılı TCY’nın 102/4 ve 104/2. maddelerinde öngörülen 7 yıl 6 aylık dava zamanaşımı, yerel mahkemece direnme hükmünün verildiği 13.05.2009 tarihinden sonra, ancak dosyanın henüz Ceza Genel Kuruluna intikalinden önce Yargıtay C. Başsavcılığında bulunduğu aşamada dolmuş bulunmaktadır.
Bu itibarla, yerel mahkeme direnme hükmünün gerçekleşen zamanaşımı nedeniyle bozulmasına, yeniden yargılama gerektirmeyen bu konuda, 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CYUY’nın 322. maddesi uyarınca karar verilmesi olanaklı olduğundan, sanık hakkındaki kamu davasının 765 sayılı TCY’nın 102/4, 104/2 ve 5271 sayılı CYY’nın 223. maddeleri uyarınca düşmesine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Ankara 15. Asliye Ceza Mahkemesinin 13.05.2009 gün ve 41-356 sayılı direnme hükmünün dava zamanaşımının gerçekleşmesi nedeniyle BOZULMASINA,
Yeniden yargılama gerektirmeyen bu konuda, 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CYUY’nın 322. maddesine göre karar verilmesi olanaklı bulunduğundan, sanık hakkındaki kamu davasının 765 sayılı TCY’nın 102/4, 104/2 ve 5271 sayılı CYY’nın 223. maddeleri uyarınca DÜŞMESİNE,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına TEVDİİNE, 27.12.2011 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.