YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2011/3
KARAR NO : 2011/8
KARAR TARİHİ : 25.01.2011
İtirazname : 2010/261425
Yargıtay Dairesi : 1. Ceza Dairesi
Mahkemesi : ANKARA 1. Ağır Ceza
Günü : 27.06.2006
Sayısı : 47-245
Resmi nikâhlı eşini kasten öldürme suçundan sanık N. E..’nin 5237 sayılı TCY’nın 82/1-d ve 62. maddeleri uyarınca müebbet hapis cezasıyla cezalandırılmasına, hakkında TCY’nın 53/1-2. maddesinin uygulanmasına, mahsuba ve zoralıma ilişkin, Ankara 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 27.06.2006 gün ve 47-245 sayılı resen temyize tabi olan hüküm; sanık müdafii tarafından da temyiz edilmekle, dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 31.10.2007 gün ve 1851-7995 sayı ile onanmıştır.
Yargıtay C. Başsavcılığınca 14.12.2007 gün ve 211968 sayı ile itiraz yasa yoluna başvurulması üzerine, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca 11.03.2008 gün ve 279-51 sayı ile;
“…İncelemeye konu dosyada; D. E., F. E., S. H. ve A. E.’nin 10.03.2006 tarihli dilekçe ile davaya katılma isteminde bulundukları, Yerel Mahkemece 11.04.2006 tarihli oturumda D.E., F. E. ve S. H.’ın müdahilliklerine karar verilirken A.E..’nin katılma talebi hakkında olumlu veya olumsuz bir karar verilmediği, yokluğunda verilen kararın da katılma isteminde bulunan A. E..’ye tebliğ edilmediği anlaşılmaktadır.
Hükmün katılma isteminde bulunan A. E..’ye tebliğ edilmesi ve temyiz edip etmeyeceğinin belirlenmesi suretiyle anılan eksikliğin giderilmesi gerektiğinden itirazın değişik gerekçe ile kabulüne, Özel Daire kararının kaldırılmasına ve öncelikle yerel mahkeme kararının katılma isteminde bulunan A.. E..’ye tebliği ile temyiz dilekçesi verip, verme¬mesi durumuna göre yeni bir karar verilmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilme¬sine” karar verilmiştir.
Yargıtay 1. Ceza Dairesince de 04.11.2009 gün ve 6267-6580 sayı ile;
“10.03.2006 tarihli dilekçesi ile davaya katılma talebinde bulunan ve talebi ile ilgili olumlu veya olumsuz bir karar verilmeyen A. E..’nin CMK’nun 234 ve 260. maddeleri uyarınca kararı temyize yetkisi bulunduğu, Anayasa’nın 40/2 ve 5271 sayılı CMK’nun 34/2. maddelerine aykırı şekilde hüküm fıkrasında yasa yoluna başvuru şeklinin de gösterilmediği anlaşılmakla;
A. E..’ye CMUK’nun 310. maddesi uyarınca hükmün tebliğinden itibaren yedi gün içinde hükmü veren mahkemeye bir dilekçe verilmesi veya zabıt katibine bir beyanda bulunulması suretiyle temyiz isteminde bulunulabileceğini gösteren meşruhatlı bildirimde bulunularak, tebligatı gösteren belge ve verilirse temyiz dilekçesi ile ve bu halde ek tebliğname düzenlendikten sonra dosyanın Dairemize iadesi için mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na (tevdiine)” karar verilmiş, yerel mahkeme kararının açıklamalı çağrı kararıyla A.E..’ye tebliğine karşın temyiz dilekçesi verilmemesi üzerine Yargıtay 1. Ceza Dairesince 01.12.2010 gün ve 6080-7645 sayı ile;
“l) 0luş, kabul ve mahkemece gösterilen dosya içeriğine uygun düşen gerekçeye göre, tahrik hükümlerinin uygulanmamasında isabetsizlik bulunmadığından, tebliğnamedeki bozma düşüncesi benimsenmemiştir.
2) Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanığın kasten eşini öldürmek suçunun sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde suç niteliği tayin, takdire ilişen cezayı azaltıcı sebebinin nitelik ve derecesi takdir kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık müdafiinin eksik inceleme ile karar verildiğine, suç vasfına, yasal savunma şartlarının oluştuğuna, tahrikin varlığına vesaireye yönelen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, re’sen de temyize tâbi bulunan hükmün tebliğnamedeki düşünce hilafına (onanma¬sına),” karar verilmiştir.
Yargıtay C. Başsavcılığı ise 30.12.2010 gün ve 261425 sayı ile;
“Sanık ile maktulün 38 yıldır evli oldukları, evlilikleri süresince devamlı surette tartışıp kavga ettikleri ve birkaç kez boşanmanın eşiğine geldikleri, dışa yansıyan haliyle maktulün sakin yapılı sanığın ise daha agresif ve geçimsiz olduğu, kavgaları sanığın çıkardığı ve şiddet kullandığı, tanıklarca ifade edilmiş ise de, maktulün ölümü ile sonuçlanan dava konusu olayın nedeni konusunda, sanığın savunmasında bildirdiği, tartışma sırasında maktulün kendisine küfürler ederek bıçakla saldırıp, boğazına sarılarak elindeki bezi seni öldüreceğim diye boğazına bağladığı şeklindeki haksız hareketleri dışında bir neden tespit edilememiştir.
Olay günü başlayan ve maktulün ölümü ile biten tartışmanın öncesi olmayıp, olayı doğrudan gören de yoktur. Olay anında odada uyumakta olan tanık A.E.. ise, olaydan sanığın kendisini uyandırarak haber vermesi üzerine haberdar olduğunu, zira sara hastası olması nedeniyle kullandığı ilaçların yan etkisi dolayısıyla uykusunun ağır olduğunu tartış¬ma¬ları duymadığını beyan etmiş olup, sanığın savunmaları ile aynı yönde bulunan bu beyanın doğruluğu yerel mahkemece araştırılmamıştır. Oysa tanığın bahsettiği bu durumunun tıbben olabilirliğinin araştırılmasından sonra doğruluğunun anlaşılması halinde, görgü tanığının bulunmadığı olayda, Yüksek Yargıtay Ceza Genel Kurulu ile 1. Ceza Dairesinin yerleşik içtihatları uyarınca; görgü tanığı bulunmaması nedeniyle sanığın savunmasının aksini kabule olanak bulunmadığı, bu bakımdan sanığın aksi kanıtlanamayan savunmasına itibar olunması gerektiği gibi, doktor raporunda yer alan ve saldırıya maruz kaldığını gösteren bulgularında savunmayı doğruladığı gözetilerek, sanık yararına haksız tahrik hükmünün uygulanması gerektiği halde, olay saatinde evin bir odasına bulunan kızları A..E..’nin bir ses duymamış olmasının mümkün olmaması ve tartışma konusunda beyanda bulunmaması gerekçesiyle savunmaları kabule değer görülmeyerek haksız tahrik hükmü uygulanmadığı gibi dava konusu olayın nedeni de belirlenememiştir.
Maktul ile sanığın devamlı tartışma ve kavga etmelerinin ve bu durumun sanığın agresif ve kavgacı yapısından kaynaklandığı hususundaki tespitler, maktulün ölümü ile sonuçlanan dava konusu olayda da haksız hareketin sanıktan kaynaklandığı konusunda ihtimale dayalı bir kanaate varmaya elverişli ise de, şüpheden sanık yararlanır kuralı gereğince ve sanığın aksi kanıtlanamayan savunması karşısında, bu kanaat hukuken geçerli olamayacağından, tanık A.. E..’nin hastalığı nedeniyle kullandığı ilaçların yan etkisinin araştırılmasından sonra ortaya çıkan duruma göre, sanığın hukuki durumunun tayini gerektiği gözetilmeden, eksik inceleme ile sanık yararına haksız tahrik hükmünün uygulanmaması suretiyle mahkumiyetine hükmedilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğu” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak onama ilamının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesi isteminde bulunmuştur.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Resmi nikâhlı eşi D..E..’yi öldürme suçundan sanık N.. E..’nin 5237 sayılı TCY’nın 82/1-d, 62 ve 53. maddeleri uyarınca müebbet hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verilen somut olayda, Özel Daire ile Yargıtay C. Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, sanık hakkında eksik soruşturmayla haksız tahrik hükümlerinin uygulanmamasına karar verilip verilmediğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğine göre:
Adli Tıp Kurumu Ankara Grup Başkanlığı Morg İhtisas Dairesinin 31.01.2006 gün ve 5947 sayılı otopsi raporunda; maktulün ölümünün kesici delici alet yaralanmasına bağlı sol akciğer ve kalp kesilmelerinden gelişen iç ve dış kanama sonucu meydana geldiği, kesici delici aletin maktule bir kez ika edildiği ve tek başına öldürücü bir darbe olduğu, kesici aletin bir tarafının keskin diğer tarafının künt olduğu, maktulün kanında ve idrarında uyutucu, uyuşturucu maddelerin ve vücutta toksik maddelerin bulunmadığı saptanmış olup maktulün vücudunda başkaca darp ve cebir izi bulunduğuna ilişkin bir tespite yer verilmediği,
Ankara Adli Tıp Kurumu Şube Müdürlüğünün 01.12.2005 günlü raporunda; sanığın alt çene solunda 2×2 cm ödem, 4×3 cm alanda yüzeysel çizik, boyun sol yanda çizgi şeklinde 3 adet 3 cm ekimoz, boyun sağ ve sol alt bölümde sternum üzerinde kırmızı renkli yer yer yüzeysel sıyrıklı ekimozlar, ensede 10×15 cm alanda kırmızı renkli yüzeysel çizik ve ekimotik alanların mevcut olduğu, bunların basit tıbbi müdahale ile giderilebileceği,
Ankara Kriminal Polis Laboratuarı Müdürlüğünün 29.12.2005 gün ve 4388 sayılı raporunda; cesedin sağ elindeki leke, yatak odası zeminindeki ve halıdaki lekeler, maktul ve sanığın çocuğu A..’in odasının girişindeki peçetedeki kan lekesi ve cesetteki kazaktaki kan lekelerinin erkek genotipik özellikler gösterdiği,
Ankara Emniyet Müdürlüğü Olay Yeri İnceleme ve Kimlik Tespiti Şube Müdürlüğünün raporlarında; olaydan sonra sanık ve maktulün oturduğu evin baktığı arka bahçedeki kömürlüğün üzerinde ele geçirilen ve suçta kullanılan 13 cm sap ve 17 cm namlu uzunluğuna sahip bir tarafı keskin bir tarafı künt olan bıçak üzerinde parmak izine rastlanılmadığı, yine evin salonundaki sigara paketi, kül tablasındaki sigara izmaritleri, peçete ve bez parçası üzerinde parmak izi bulunmadığı,
38 yıldır resmen evli olan sanık ve maktulün aile kayıt tabloları incelendiğinde; 1970, 1972, 1974 ve 1985 doğumlu toplam dört çocuklarının olduğu,
Anlaşılmaktadır.
Sanık ve maktulün olay sırasında evde bulunan 1985 doğumlu kızları tanık A. E.. kollukta; “…epilepsi rahatsızlığım vardır kullandığım ilaçlardan dolayı da uykum çok ağırdır. Bugün 08.30 sıralarında uyuduğum sırada annem ‘A.’ diye seslendi kalktım, annem odamda yerde yatıyordu, boynunda beyaz bir bez dolalıydı, üstü çıplaktı altı giyinikti. Bana ‘biri eve geldi ağabeyini ara’ dedi, bayıldı. Ben annemin boynundaki bezi çıkarttım. Bez çok sıkı dolalıydı ve düğüm atılmıştı, çıkartamadım, makasla kesmeye çalıştım sonra nasıl çıkarttığımı hatırlamıyorum. Ağabeyimi aradım. Yengeme ‘biri eve girmiş, annemin boğazına bez dolalı ağabeyim gelsin’ dedim. ‘Ağabeyin işe gitti’ dedi. Daha sonra yengem geleceği için dış kapıya yöneldim, babam yerde kanlar içinde yüzüstü yatıyordu sol tarafa doğru kanlar akmıştı. Yengem B..geldi ben 155 ve 112 yi aradım. Ablalarımı da aradım… Ambulans annemi alıp götürdü. Kendi odamda sigara içmek için pencereyi açınca yan binanın kömürlüğünün üzerinde bize ait olan kahverengi sapı olan ekmek bıçağını gördüm. Hatırladığım kadarıyla annem ve babamın evde tartışma ve kavgaları olurdu. Ancak son birkaç aydır aralarının iyi olduğunu görüyordum. Babam sessiz, sakin ve uysal bir insandı. Annem ise sudan sebeplerle tartışma çıkarırdı. Onların kavgalarına alışık olduğum için ben kapımı kapatır odama giderdim. Annem birbirine uymayan sözler söyler ve davranışlarda bulunurdu. Bir yerde yaşadığı bir olayı başka bir yerde yaşadığı olayla bazen karıştırırdı. Yalan söylerdi, herkes bilirdi ama o söylemeye devam ederdi…”, duruşmada ise ilave olarak “…altında pijaması vardı üstü tamamen çıplaktı atlet ve südyen yoktu ama inanın nedenini bilmiyorum… Eve kimin geldiğini sorduğumda bana cevap vermedi…”,
Sanık ve maktulün gelini tanık B.E.. kollukta; “saat 08.00 sıralarında eşimin kız kardeşi A..ev telefonundan aradı, bağırarak şok halinde ‘abla ağabeyim evde mi yoksa sen hemen yukarı gel bir adam eve girmiş annemin boğazına ip bağlamış, annem bayıldı’ dedi. Bende aynı apartmanda üst kattaki 8 nolu daireye çıkıp içeri girdiğimde kayınpederim giriş kapısının hemen önünde sırtüstü sol elinde tarak olduğu şekilde yatıyordu. Eğilip baktığımda yaralandığını anladım nefes alıyordu. Üzeri ve yerdeki halıfleks kan olmuştu. Ben şaşkınlık içersinde odada yatan kayınvalidem N.. E..’nin yanına gittim elleri geriye doğru sırt üstü yattığını gördüm, konuşmaya çalıştım konuşmadı. Üzerinde alt üst eşofman vardı. Derin derin nefes aldı, tekrar tekrar kendisiyle konuşmaya çalıştım ancak bana hiçbir şey söylemedi. Yerde yatıyordu, elinde kan vardı ancak hangi elinde olduğunu hatırlamı¬yorum. Kucağımda 3 yaşındaki oğlum vardı o nedenle şoka girdim A..de devamlı ağlıyordu… Ben bugün saat 06.00 sıralarında uyandım. A.. arayana kadar binada herhangi bir kavga sesi, bağırtı, çatırtı sesi duymadım, ancak görümcem A..beni aramadan 5-6 dakika kadar önce temizlik yaptığım yatak odasında bulunduğum sırada dışarı bahçe kısmında bulunan yan apartmanın kömürlük çatısı olan betona bir şeyin düştüğünü ve hatta düşen şeyin iki kez tık tık şeklinde metal sesi çıkardığını duydum ve perdeyi aralayarak baktığımda bir şey görmedim, zaten önemsemediğim için tekrar bakmadım, işime devam ettim. 5-6 dakika sonra A..telefon edip çağırdı ve anlattığım olaylara şahit oldum… Sık sık kavga ederlerdi, hatta boşanmak istediklerini duydum. İskilip’ten H..isimli kişinin bir bayanın altın ve bileziklerini alarak kayınvalideme verdiği yönünde dedikodular çıktı, bu dedikodulardan sonra kayınvalidem ve kayınpederim sık sık kavga etmişlerdi. Bu dedikodudan başka aralarında ne gibi bir sorun vardı bilemiyorum. Bize geldiklerinde de moralleri bozuk oluyordu ve biz kavga ettiklerini anlardık, kendilerine ‘kavga etmeyin, sorun nedir’ diye sorduğumuzda bize bir şey anlatmazlardı”, duruşmada da ilave olarak; “…ben girdiğimde A.. sanığı giydirmişti boğazında bir beyazlık vardı, ellerinde kan izi vardı ayrıca sanığın yattığı odanın içinde bir de kanlı peçete vardı…”,
Sanık ve maktulün karşı komşusu tanık E..A..duruşmada da tekrarladığı kolluk ifadesinde; “…Saat 08.00-08.15 sıralarında uyumakta iken karşı komşum 8 nolu daireden bir bayan çığlığı duydum ancak gece geç yattığım için önemsemedim, hatta bu kadar da gürültü yapılmaz diyerek kızdım, 10-15 dakika bu bağrışmalar ve gürültü devam edince kapı deliğinden baktığımda karşı dairede bir koşuşturmaca gördüm…”,
Sanık ve maktulün oğlu tanık A.E.. kollukta; “…Her zaman kavga ederler bazen annem babama bir şeyler fırlatırdı. Babam karşılık vermezdi. Babam uysal annem ise agresifti… İskilip’te Hamit isimli bir kişiyle gönül ilişkisi olduğunu duymuştuk… Annemin yine kavga çıkarıp babama saldırarak öldürmesinden şüpheleniyorum…”, duruşmada ise; “…önceki ifademi olayın kızgınlığı ile verdiğimden kabul etmem arada bir kavga ederlerdi ama olay gününü bilmiyorum…”,
Sanık ve maktulün kızı tanık G..E..kollukta; “…Babam çok uysal karıncayı bile incitmezdi, kavgayı dövüşü sevmezdi, annem ise tam tersine sinirli asi bir insandı. Kavgayı genelde annem çıkarırdı, sudan sebeplerle kavga eder hiç geçinemezlerdi. Kavgalarda babam şiddet kullanmaz annem ise eline geçen şeyleri babama fırlatırdı, ancak elinde hiç bıçak görmedim…”, duruşmada ise: “…önceki ifademi olayın kızgınlığı ile verdiğimden kabul etmem arada bir kavga ederlerdi bu her ailede olan türdendi… 3 yıl önce babamla annemin tartışması sırasında babamın elinde bıçak gördüm ‘ben annenize kıyamıyorum istersem öldürürüm’ demişti…”,
Sanık ve maktulün kızı tanık B..Y..kollukta; “…Babam sakin sessiz çekingen ve kavgayı sevmeyen bir insandı… Annem babama karşı kavgacı ve agresifti. Aralarında sık sık kavga çıkar bunları da annem çıkarırdı. Birkaç kez boşanmaya kalktılar… Bir yerde yaşadığı bir olayı başka bir yerde yaşadığı olayla karıştırırdı… Babamı annem öldürmüş olabilir…”, duruşmada da “…duyduğuma göre her zamanki gibi annemle babam tartışmışlar ve birbirlerine saldırmışlar…”,
Sanık ve maktulün komşusu tanık Ş. Y.. duruşmada da tekrarladığı kolluk ifadesinde; “…Sık sık kavga ettiklerini biliyorum birkaç kez kendileriyle konuştum. D..amca daha sakin bir yapıya sahip olmasına rağmen N..teyze kocasına karşı daha agresif bir yapıya sahipti…”,
Sanık ve maktulün damadı tanık G..Y..duruşmada da tekrarladığı kolluk ifadesinde; “…kayınpederim çok iyi bir insan olup kimsenin işine karışmazdı uysal bir insandı, kendisini hiç sinirli görmedim. Kayınvalidem de gördüğüm kadarıyla uysaldı. Aralarında birkaç defa boşanma konusu geçti ancak bizler engel olduk… Kayınvalidem evde baskın insandı…”,
Sanık ve maktulün damadı tanık H..E.. duruşmada da tekrarladığı kolluk ifadesinde; “…kayınpederim çok iyi sevecen sevilen uysal kimseyle kavga etmeyen kimsenin işine karışmayan bir insandı. Kayınvalidem ise geçimsiz bir insandı. Aralarında birkaç kez boşanma konusu geçti. Birkaç defa tartıştıklarını gördüm kayınvalidem haksızdı. Kayınpederim pek konuşmaz tartışmaya girmezdi, ancak kayınvalidem sudan sebeplerle kavga çıkarırdı…”,
Şeklinde beyanda bulunmuşlardır.
Maktulün ablası katılan D. E..mahkemeye hitaben verdiği 11.04.2006 tarihli el yazılı dilekçesinde; sanığın yaklaşık 25 yıl önce 3 çocuğu varken başkasıyla kaçtığını, bir ay kadar bu şahısla gezdiğini ve 3 çocuğuna hiç acımadığını, kardeşi ve babasının kendisini geri getirdiklerini, maktulün de 3 çocuğu annesiz büyütmek istemediği için sanığı kabul ettiğini ancak o tarihten sonra aile huzurlarının bozulduğunu belirtmektedir.
Sanık N..E.. kollukta; “…Maktul ile 1968 yılından beri evliyim. Evlendiğim günden beri eşimle kavgalıyız. Eşim bir şeyler bahane edip hep kavga çıkarıyor ve beni devamlı dövüyordu. Eşim aşırı cimri bir insandı bardak kırılsa kavga çıkarıyordu. Birkaç defa boşanmaya kalktık ancak beni ölümle tehdit edip ayrılmadı. Hatta beni 10 yıl kadar önce sağ bacağımdan bıçakla yaraladı. Bugün sabah 05.30 sıralarında kalkıp namazımı kıldım çay koydum eşim kalktı. Kızımız A.. odasında yatıyordu. A..epilepsi hastasıdır. Hatta dün gece iki kez bayıldı. Kızım yatmadan önce saçını boyatacağını babasının bankamatik kartını bırakmasını, korktuğu için bunu benim babasına söylememi istemişti. Sabah bunu eşime söyleyince ‘orospu benim sağa sola borcum var’ dedi. Bu sırada kapımız çaldı bir erkek şahıs eşime ‘parayı neden getirmedin’ dedi. Eşim de ‘saat 10.30 da getiririm’ dedi ve kapıyı kapattı. Sonra benimle kavgaya devam etti. Ben çayın altına su koyuyorken eşim tezgâhın üzerinden kahverengi saplı bıçağı kaptı ben tuvalete kaçtım. Beni tuvaletten çıkarıp elindeki beyaz tülbent bez gibi şeyi boğazıma sardı ben bezi çıkartmaya çalıştım, biraz gevşettim, bu sırada yerde boğuşuyorduk, benim sağ elime diziyle bastı, ben sol elimle hayasına vurdum, elindeki bıçağı sağ elimle aldım ve üzerime gelmesin diye sağa sola sallamaya başladım. Bıçağı aldığım elimde peçete de vardı, eşim seni keseceğim diye bağırıyordu. Ben daha sonra kızımın odasına kaçtım. Eşimin yere düşüp düşmediğini görmedim. Peşimden gelip gelmediğini bilmiyorum. Bıçağı pencereden yan binanın bahçesine attım. Sonra A..’i kaldırdım. Sonrasını hatırlamıyorum. Gözümü hastanede açtım. Benim boğazımdaki ve göğsümdeki yaraları bu kavga esnasında eşim yaptı. Eşim benim boğazımı bezle sıkıp boğmaya çalıştı. Ben de mücadele edip kendimi savundum. Öldürme kastım yoktu boğuşma sırasında panikle kendimi savundum. Eşim beni evlendiğimiz günden beri dövüyor, çocukların yanında iyi davranıyor gizlemeye çalışıyordu, beni çocukların yanında tahrik ediyor, çocukların yanında sinirlerime hakim olamayıp bağırdığım oluyordu…”, C. savcılığında kısmen farklı olarak; “…Kapı çaldı, bir bey kapıya gelerek eşime ‘para getirecektin neden getirmedin’ dedi, o da ‘maaş alacağım saat 10.00 da getireceğim’ dedi. Ben de ‘hem çocuğa para vermiyorsun hem de ne parası ödüyorsun’ dedim. Boğazıma sarıldı, elindeki bezle ‘seni öldüreceğim’ diyerek boğazıma bağladı, elinde bıçak ile beni yere yatırdı, ben boğazıma bastırdığı için bağıramadım, bıçağı koltuk altına alıp boğazımı eli ile bastırdığı sırada ben yumurtalıklarına vurdum, kendisi sarsıldı, bu sırada bıçağı aldım, üzerime gelmesin diye iki tarafa salladım. Çocuğun odasına gidip beni kurtarmasını söyledim, bu arada bıçağı pencereden attım, daha sonrasını hatırlamıyorum… Bıçağı salladığım sırada dokunmuş olabilir, öldürme kastım yoktur, pişmanım”, sulh ceza mahkemesindeki sorguda farklı olarak; “… Bana küfürler etti, mutfaktaki bıçağı alıp üzerime saldırdı, bu esnada ben de kendimi korumak için tekme ile hayâlarına vurdum. Elinden bıçak düştüğünde aldım ve yine bu kargaşada kendimi korumak için rastgele salladım, korkudan kızımın odasına giderek bıçağı pencereden attım… Pişmanım”, duruşmada farklı olarak; “… İlaç için kendisinden 50 YTL istedim aramızda yine eskisi gibi tartışma çıktı bana saldırdı tekme ile dövdü ayrıca boğazıma sarıldı, beni boğmaya çalıştı, bununla da yetinmeyerek mutfaktan ekmek kesmek için çıkardığım bıçağı alarak bana saldırdı… Bana saldırırken bıçağı elinden aldım, üstüme gelirken kendimi korumak için bıçağı salladım… Korktuğum için bir kez salladım pişmanım… Üst tarafımın neden çıplak olduğunu izah edemiyorum çünkü o anda şuurum yerinde değildi, eve de kimse gelmemişti, hatırlamıyorum, kızıma bu konuda bir şey söyleyip söylemediğimi hatırlamıyorum…” biçiminde savunmada bulunmuştur.
Sanığın cezaevinden gönderdiği 25.11.2010 tarihli el yazısı dilekçesinde; mahkemede kendini çocukları ve onların eşleri önünde savunamadığını ve ilk kez gerçekleri söyleyeceğini belirterek, eşinin evlendikten 7 yıl sonra eve getirdiği erkeklere kendisini zorla ve ilaçlarla pazarlamaya başladığını, bu durumun 8-9 yıl sürdüğünü, iki çocuk annesi olduğu bu dönemde yapılanlara güç yetiremediğini, eşinin kendisini her gün döverek tehdit ettiğini, 1975 yılında hiç tanımadığı ve ismini bilmediği bir adama para karşılığında pazarlandığını, bu adamla istemeyerek bir buçuk ay kaldığını, eşinin kendisinin kaçırıldığını söylemesi üzerine 3 gün sorguda kalarak sonunda eşine teslim edildiğini iddia ederek bu hususların çocuklarından gizli tutulmasını istemiştir.
Haksız tahrik, 5237 sayılı TCY’nın 29. maddesinde ; “Haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine onsekiz yıldan yirmidört yıla ve müebbet hapis cezası yerine oniki yıldan onsekiz yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hâllerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir” şeklinde kusurluluğu azaltan bir neden olarak düzenlenmiştir. Haksız tahrik, failin haksız bir fiilin yarattığı hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında hareket ederek bir suç işlemesini ifade eder ki, bu durumda fail suç işleme yönünde önceden bir karar vermeksizin, dışarıdan gelen etkinin ruhsal yapısında yarattığı karışıklığın sonucu olarak suç işlemeye yönelmektedir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu ve Yargıtay Özel Ceza Dairelerince duraksamasız olarak sürdürülen uygulamaya göre; failin, ilk haksız hareketin mağdurdan veya maktulden kaynaklandığına ilişkin savunmasının aksinin ispatlanamaması durumunda “kuşkudan sanık yararlanır” ilkesi uyarınca sanık yararına haksız tahrik hükümleri uygulanmaktadır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
01.12.2006 tarihinde sabah saat 08.00-08.30 sıralarında epilepsi hastalığı bulunduğu belirtilen maktul ve sanığın en küçük çocukları 1985 doğumlu A..’in odasında yatmakta olduğu sırada, sanığın kendisine ismiyle seslenmesi üzerine uyandığı, sanığın boynunda beyaz bir bezin düğüm atılmış vaziyette bağlı olduğunu gördüğü, vücudunun üst kısmı tamamen çıplak olan sanığın, A..’i uyandırdıktan sonra eve birisinin girdiğini ve ağabeyini aramasını söyleyerek halının üzerinde bayıldığı, tanık A..’in önce sanığın boynundaki bezi çıkartıp çıplak olan üzerini giydirdiği, sonrasında aynı apartmanda alt katta oturmakta olan ağabeyinin evini telefonla aradığı, bağırarak şok halinde yengesi tanık B..’e; “abla ağabeyim evde mi, yoksa sen hemen yukarı gel, bir adam eve girmiş annemin boğazına ip bağlamış, annem bayıldı” dediği, yengesi tanık B..’e kapıyı açmak için dış kapıya yönelen A..in dış kapı önündeki holde maktulü yerde yatar vaziyette kanlar içinde gördüğü, bu sırada eve gelen tanık B..’in maktulü kontrol ettiğinde henüz ölmediğini ve halâ nefes aldığını anladığı, hemen 155 ve 112 nolu telefonları arayarak yardım istedikleri, A..’in odasına giden tanık B..’in sanığı sırtüstü yatar şekilde ve bir eli kanlı olarak gördüğü, yoğun çaba harcamasına karşın sanığın kendisiyle konuşmadığı, eve gelen sağlık görevlilerinin tüm müdahalesine rağmen maktulün kurtarılamayarak öldüğü anlaşılmaktadır.
Sanığın kollukta, C. savcılığında, sorguda ve yerel mahkeme huzurundaki savunmaları incelendiğinde dosyadaki kanıtlarla uyuşmadığı gibi, kendi içerisinde de çeliştiği ilk bakışta dikkat çekmektedir. Bir evin içerisinde kısa bir zaman dilimi içinde gerçekleştiği anlaşılan bir olayın sanık tarafından bu kadar farklı şekillerde anlatılmış olması bile savunmaların güvenilirliği açısından gözönüne alınması gereken bir durumdur. Örneğin; olay sırasında tanık A..’in odasına giderek kendisini uyandırdıktan sonra eve birisinin girdiğinden sözeden ve ağabeyini aramasını isteyen sanığın, diğer beyanlarında bu konuya hiç değinmeden sadece duruşmadaki ifadesinde eve kimsenin gelmediğini söylemesi, yerel mahkeme huzurunda maktulden kızı A..’in ilacı için 50 Lira para istediğini ve bu nedenle aralarında tartışmanın başladığını iddia etmesine karşın, diğer ifadelerinde ise, parayı kızının saçını boyatması için istediğini beyan etmesi, kollukta maktulün eline bıçağı alması üzerine tuvalete kaçtığını söylerken, diğer beyanlarında ise bundan hiç söz etmemesi, sorguda maktulün hayalarına tekme ile vurarak elinden kurtulduğunu iddia etmesine karşılık, diğer ifadelerinde maktulün hayalarına eli ile vurduğunu ileri sürmesi, sulh ceza mahkemesindeki sorguda maktulün elindeki bıçağın yere düşmesi üzerine aldığını söylemekte iken, diğer ifadelerinde ise bıçağı maktulün elinden aldığını iddia etmesi gibi…
Maktulün iyi huylu ve uysal bir kişi olduğunu belirten tanıklar, sanığı ise saldırgan ve geçimsiz bir kişi olarak tanımlamaktadırlar. Hatta bazı tanıklar, sanığın birbirine uymayan sözler söyleyip, bir yerde yaşadığı bir olayı başka yerde yaşadığı olayla karıştırdığını ve yalan söylediğini ifade etmeleri karşısında sanığın, maktulün kendisine evlendiği günden bu yana kötü davranıp dövdüğüne ilişkin iddiaları da doğrulamamaktadır.
Yine sanık 25.11.2010 tarihli el yazısı dilekçesinde; kendisinin evlendikten 7 yıl kadar sonra eşi tarafından zorla eve gelen erkeklere pazarlandığı ve 1975 yılında tanımadığı birisine para karşılığı teslim edilerek 1-1,5 ay bu kişiyle yaşamak zorunda kaldığını ileri sürmekte ise de, bu dilekçeden çok önce maktulün ablası olan katılan D.E..’nin 11.04.2006 tarihli dilekçeyle, sanığın 25 yıl kadar önce 3 çocuğunun bulunduğu sırada evi terk ederek başkasıyla kaçtığını, bir ay bu kişiyle gezdiğini, sonra babası ve kardeşi tarafından geriye getirildiğini beyan etmesi ve bazı tanıkların sanığın bir süre önce İskilip’li H.isimli bir kişiyle gönül ilişkisi yaşadığının etrafta konuşulduğunu söylemeleri gözönüne alındığında sanığın iddiaları inandırıcı olmaktan uzaktır.
Sanığın, maktulün elinden aldığı bıçağı kurtulmak için rastgele sağa sola saldığına ilişkin savunması da dosya içindeki kanıtlara uygun düşmemektedir. Zira otopsi raporuna göre maktulün göğüs bölgesinde kalbe ve akciğere kadar ulaşan tek bir kesici delici alet yarası bulunmakta olup bu yaranın vücuda doğrudan yöneltilen şiddetli bir hamle ile yapılabileceği ve sağa sola sallanan bir bıçakla oluşturulamayacağı izahtan varestedir.
Maktulün vücudunda ölüme neden olan kalbe ve akciğere nafiz tek yaradan başka hiçbir yaralanmanın, darp ve cebir izinin bulunmaması ve tanıkların hiçbirisi tarafından tartışma, kavga veya boğuşma sırasında çıkması muhakkak olan gürültünün duyulmaması gibi tespitler de sanıkla maktul arasında iddia edildiği gibi bir boğuşmanın yaşanmadığını göstermektedir. Gerek sanık ve maktulün oturduğu apartman dairesinin karşı komşusu tanık E. A.’ın, gerek o sırada evde bulunan tanık A.’in ve gerekse alt katta oturan tanık B.’in herhangi bir ses duymamış olmaları sanığın maktulü bıçaklamasından önce her hangi bir boğuşma, kavga veya tartışmanın yaşanmadığının kanıtıdır. Hatta alt katta oturan ve sanığın olayda kullandıktan sonra evinin penceresinden kömürlüğünün üzerine attığı ekmek bıçağının çıkardığı metal sesini bile çok net olarak duyan tanık B.’in meydana gelen bir tartışma, kavga ve boğuşmanın sesini duymamış olması yaşamın olağan akışına da uygun düşmemektedir.
Yukarıda açıklanan nedenlerle sanığın maktulden kaynaklanan haksız bir fiilin yarattığı hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında hareket ederek atılı suçu işlediğine yönelik aşamalarda birbiriyle de çelişen savunmasının aksinin ispatlanması, epilepsi hastası olması nedeniyle ağır uykusu olduğu belirtilen tanık A.’in sanığın olaydan sonra bir kez seslenmesiyle hemen uyanmış olması, bu seslenmeden çok daha fazla gürültü çıkarması kesin olan boğuşma, bağırma veya tartışma sesi duymaması ve aradan uzun bir sürenin geçmiş olması gözetildiğinde, maddi gerçeğe ulaşma adına bir katkı sağlamayacağından Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının dayanağını oluşturan “tanık A..’un epilepsi hastalığı için kullandığı ilaçların yan etkisinin” veya başkaca bir hususun araştırılmasına gerek bulunmamaktadır.
Tüm dosya içeriği karşısında, sanığın boynunda sarılmış halde bulunan bez parçası, üst kısmının tamamen çıplak olması, vücudundaki basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek boyuttaki yaralanmaları, olayın maktulün kendisine saldırması sonucu başladığına ilişkin birbiriyle her aşamada sürekli çelişen savunmaları bir bütün olarak ele alındığında, maktulü kalbine ve akciğere nafiz tek bıçak darbesi ile öldüren sanığın suçtan kurtulabilmek için kurguladığı gerçek dışı davranış ve beyanlar olduğu sonucuna ulaşıldığından, eksik araştırmanın bulunmadığı olayda sanık lehine haksız tahrik hükümlerinin uygulanması koşulları gerçekleşmemiştir.
Bu itibarla Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan bir Genel Kurul Üyesi; “Özel Dairenin yerel mahkeme hükmünü onadığı 01.12.2010 tarihinden sonra dosyaya giren ve sanık tarafından cezaevinden gönderilen 25.11.2010 tarihli el yazısı dilekçede ileri sürülen hususların araştırılarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesinin zorunlu olduğu ve bu nedenle itirazın değişik gerekçeyle kabul edilmesi gerektiği” görüşüyle karşı oy kullanmıştır.
SONUÇ: Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 25.01.2011 günü yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.