Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2011/275 E. 2012/41 K. 14.02.2012 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2011/275
KARAR NO : 2012/41
KARAR TARİHİ : 14.02.2012

6136 sayılı Yasaya aykırılık suçundan sanık Mohamed El A.’ın anılan Yasanın 13/1. maddesi uyarınca 1 yıl hapis ve 450 YTL adli para cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ilişkin, İzmir 4. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 09.04.2007 gün ve 130-189 sayılı hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 14.06.2011 gün ve 4697-4814 sayı ile;
“…1- 5237 sayılı TCK’nın 62. maddesinde takdiri indirim nedeni olarak ‘failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri gibi’ hususların düzenlenmesi karşısında, bu hususlar irdelenerek bir karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, yetersiz gerekçe ile takdiri indirime yer olmadığına karar verilmesi,
2- TCK’nun 53. maddesinin 3. fıkrası uyarınca, 1. fıkranın (c) bendinde yazılı sanığın kendi altsoyu üzerindeki velayet hakkı ile vesayet veya kayyımlığa ait bir hizmette bulunmaktan koşullu salıverilmeye, altsoyu dışında kalanlarla ilgili hak ve yetkilerden ise cezanın infazı tamamlanıncaya kadar yoksun bırakılmasına karar verilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde hiçbir ayrım yapılmaksızın koşullu salıvermeye kadar hak yoksunluğuna hükmolunması” isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 29.07.2011 gün ve 167635 sayı ile;
“…Aynı cins suçu işleyen faillerden her birinin kişilik ve karakter bakımından özel bir durumu olması karşısında, bu suçlara daima aynı cezayı uygulamak, cezada adaletin sağlanması olanağını yok etmektedir. Yasa koyucu tarafından suçluyu tanımaksızın belirlenmiş olan cezanın, suçluya uygulanması, başka bir deyimle, suç ve suçlunun özellikleri göz önünde tutularak verilmesi gereken en uygun cezanın belirlenmesi, ‘cezaların kişiselleştirilmesi’dir. Cezada takdiri indirim nedenleri de bu işlevi yerine getirmede önemli bir yere sahiptir.
Takdiri indirim nedenler 5237 sayılı TCK’nun 62. maddesinde ifadesini bulmuştur. Buna göre;
‘Fail yararına cezayı hafifletecek takdiri nedenlerin varlığı hâlinde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine, müebbet hapis; müebbet hapis cezası yerine, yirmibeş yıl hapis cezası verilir. Diğer cezaların altıda birine kadarı indirilir.
Takdiri indirim nedeni olarak, failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri gibi hususlar göz önünde bulundurulabilir. Takdiri indirim nedenleri kararda gösterilir’ şeklindedir.
Madde metninden de anlaşılacağı üzere, ceza hukukumuz, cezayı azaltıcı takdiri indirim nedenlerinin bir olayda var olup olmadığını ve nelerin cezayı azaltıcı takdiri indirim nedenleri olarak kabul edilebileceği konularını, hâkimin mutlak takdirine bırakmış olup, nelerin bu kavrama gireceğini sınırlayıcı biçimde sayıp göstermeyerek ‘serbest takdir’ sistemini benimsemiştir.
Serbest takdir sisteminde, cezayı azaltıcı takdiri indirim nedenlerinin varlığını kabul ve değerlendirme yetkisi, tamamen hâkime ait bir haktır.
Takdir sübjektif bir değerlendirme olduğuna göre, bunu davayı yöneten hâkimden daha iyi bulup çıkaracak bir kimse olamaz. Zira suç, suçlu ve bununla ilgili her türlü delille, özellikle tanıklarla karşı karşıya olan, duruşmayı yönetmekle bunlarla doğrudan doğruya temas halinde bulunan hâkimin, ilgili davada cezayı azaltıcı takdiri indirim nedenlerinin var olup olmadığını en iyi şekilde değerlendireceğinin kabulü gerektiği gibi, dosya kapsamına göre, makul olmayan veya yerinde kullanılmayan hâkimin bu husustaki takdir hakkının Yargıtay tarafından denetleneceği de kuşkusuzdur. 5237 sayılı TCK’nun 62. maddesine ilişkin takdir hakkı kullanılırken, gösterilen gerekçenin makul olması, hukuk kurallarını zedelemeyecek, yasaların maksat ve amacına aykırı düşmeyecek, vicdanları rahatsız etmeyecek bir nitelik taşıması gerekir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Kolluk tarafından yapılan uygulamada sanığın üzerinde 1 adet ruhsatsız tabanca yakalanmış, hakkında 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçundan kamu davası açılmış, yargılama sonunda 6136 sayılı Yasanın 13/1, 5237 sayılı TCK’nun 53, 58 ve 54. madde ve fıkraları gereğince 1 yıl hapis ve 450 Türk Lirası adli para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin mahkumiyet hükmü kurulmuştur.
Mahkeme, ‘nedenleri bulunmadığından sanığın cezasından başkaca yasal ve takdiri sebeplerle artırım veya indirim yapılmasına yer olmadığına’ karar vermiştir.
Ayrıca, sanığın kişiliği, sosyal ve ekonomik durumu, yargılama sırasında gösterdiği tavırlar ve suçun işlenmesindeki özellikler ve duruşmada gözlemlenen hal ve tavırları ile pişmanlık duyduğunu gösterir herhangi bir davranışının bulunmaması ve sabıkası aleyhine değerlendirilerek hakkında 5237 sayılı TCK’nun 50 ve 51. maddelerinin de uygulanmamasına karar verilmiş ve mahkemenin bu takdirinde Yüksek Dairece herhangi bir isabetsizlik bulunmamıştır.
Dosya içeriği dikkate alındığında; sanık hakkında takdiri indirim hükmünün uygulanmamasının, hukuk kurallarını zedeleyen, yasanın maksat ve amacına aykırı düşen, vicdanları rahatsız eden bir yanının olup olmadığı, diğer bir anlatımla takdiri indirimin uygulanmamasının ‘makul’ ve ‘makbul’ olup olmadığı irdelendiğinde;
Sanığın, İzmir 5. Asliye Ceza Mahkemesinin 13.12.2000 gün 1050/1901 sayılı kararı ile bıçakla hayati tehlike geçirecek şekilde kasten yaralama suçundan 765 sayılı TCK’nun 456/2, 457/1 ve 51/1. madde ve fıkraları uyarınca almış olduğu ve 01.04.2005 tarihinde infaz edilen 2 yıl hapis cezasına ilişkin mahkumiyetinin bulunduğu, yine İzmir 2. Sulh Ceza Mahkemesinin 28.11.2002 gün ve 69/1631 sayılı kararı ile, bıçakla kasten yaralama suçundan 765 sayılı TCK’nun 456/4, 457/1 ve 647 sayılı Yasanın 6. madde ve fıkraları uyarınca hükmolunan mahkumiyetinin bulunduğu anlaşılmaktadır.
Kişiliğin göstergesi olan anılan sabıkalar dikkate alındığında, ayrıca sanığın yargılama sırasında gösterdiği tavırlar, duruşmada gözlemlenen hal ve tavırları ile pişmanlık duyduğunu gösterir herhangi bir davranışının bulunmadığına ilişkin mahkemece yapılan tespitler birlikte değerlendirildiğinde, mahkemenin ‘nedenleri bulunmadığından sanığın cezasından başkaca ve takdiri sebeplerle indirim yapılmasına yer olmadığına’ dair dosya içeriğine uygun takdirine dayalı kararında bir isabetsizlik bulunmamaktadır’ görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün onanmasına karar verilmesi isteminde bulunmuştur.
Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanığın 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçundan cezalandırılmasına karar verilen somut olayda, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; yerel mahkemenin 5237 sayılı TCY’nın 62. maddesinin uygulanmamasına yönelik olarak gösterdiği gerekçenin yasal ve yeterli olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğine göre,
Şüphe üzerine yapılan üst aramasında ruhsatsız tabanca ele geçirilmesi üzerine sanık hakkında 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçundan kamu davasının açıldığı,
İzmir Kriminal Polis Laboratuvarının 08.02.2006 gün ve 682 sayılı ekspertiz raporuna göre, “Glock” marka yarı otomatik tabancanın 6136 sayılı Yasaya göre yasak niteliği haiz ve vahamet arzetmeyen silahlardan olduğu,
Soruşturma aşamasında can güvenliği için ruhsatsız tabanca taşıdığını kabul eden sanığın, kovuşturma aşamasında, silahın Çağrı Türe adlı bir arkadaşına ait olduğunu ve arabada bulunduğunu, ancak polisler tarafından kendi üzerinde çıkmış gibi işlem yapıldığını, karakolda ispiyon olmasın diye sahiplendiğini, 28.02.2007 günlü savunmasında ise silahın üzerinde yakalandığını beyan ettiği,
Sanık müdafiinin sanık hakkında paraya çevirme ve takdiri indirim maddelerinin uygulanmasını talep ettiği,
Tutanak düzenleyici tanıkların, tutanak içeriğini tekrar ederek tabancanın sanığın belinde ele geçtiğini bildirdiği,
Tanıklar Erhan B. ve Hüseyin Ş.’nin de silahın sanığın üzerinde ele geçtiğini, sanığa da Çağrı adlı bir arkadaşının tuvalete giderken verdiğini belirttiği,
Adli sicil kaydına göre kasten yaralama suçlarından birden fazla sabıkası olan sanığın yargılama süresince yapılan sekiz oturumdan, ikisine katıldığı,
Yerel mahkemece takdiri indirim nedenlerinin uygulanmama gerekçesi olarak; “Nedenleri bulunmadığından sanığın cezasından başkaca yasal veya takdiri sebeplerle arttırma veya indirim yapılmasına takdiren yer olmadığına”,
TCY’nın 50. maddesinin uygulanmama gerekçesi olarak; “Sanığın kişiliğine, sosyal ve ekonomik durumuna, yargılama sırasında gösterdiği tavırlara ve suçun işlenişindeki özelliklere göre TCK 50. maddesinde belirtilen seçenek yaptırımların uygulanmasına takdiren yer olmadığına”,
Ertelememe gerekçesi olarak da; “Sanığın duruşmada gözlenen hal ve tavırlarına göre işlemiş olduğu suçtan pişmanlık duyduğunu gösterir herhangi bir davranışının bulunmadığı gibi önceki sabıkası da nazara alınarak TCK 51/1. maddesinin uygulanmasına takdiren yer olmadığına” şeklindeki ifadelerin kullanıldığı,
Sanığa verilen cezanın TCY’nın 58/6. maddesi uyarınca mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine de karar verildiği,
Anlaşılmaktadır.
01 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının “Takdiri İndirim Nedenleri” başlıklı 62. maddesindeki; “fail yararına cezayı hafifletecek takdiri nedenlerin varlığı halinde, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine, müebbet hapis; müebbet hapis cezası yerine, yirmibeş yıl hapis cezası verilir. Diğer cezaların altıda birine kadarı indirilir. Takdiri indirim nedeni olarak, failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri gibi hususlar göz önünde bulundurulabilir. Takdiri indirim nedenleri kararda gösterilir” şeklindeki düzenleme, 765 sayılı TCY’nın 59. maddesindeki; “kanuni tahfif sebeplerinden ayrı olarak mahkemece her ne zaman fail lehine cezayı hafifletecek takdiri sebepler kabul edilirse ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezası yerine müebbet ağır hapis ve müebbet ağır hapis yerine 30 sene ağır hapis cezası hükmolunur, diğer cezalar altıda birden fazla olmamak üzere indirilir” biçimindeki düzenleme ile özde benzer olmakla birlikte ikinci fıkra yönünden kısmen farklıdır.
5237 sayılı TCY’nın 62. maddesinin ikinci fıkrasında takdiri indirim nedenleri sayıldıktan sonra “gibi” denilmek suretiyle takdiri indirim nedenlerinin yasada sayılanlarla sınırlı olmadığı, aksine bunların örnek olarak belirtildiği açıkça vurgulanmıştır. Burada sayılan “failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri” gibi nedenler, uygulamada hâkimi sınırlayıcı değil yol gösterici nitelikteki gerekçelerdir. Bunun sonucu olarak da 5237 sayılı TCY’nın, tıpkı 765 sayılı TCY’nda olduğu gibi takdiri indirim nedenleri yönünden sınırlayıcı sistemi değil serbest değerlendirme sistemini benimsediği kabul edilmektedir.
Serbest takdir sisteminin bir gereği olarak da olayda sanık yararına takdiri indirimin uygulanmasını gerektiren nedenlerin varlığını veya yokluğunu belirleme yetkisi yargılamayı yapan hâkime ait olacaktır. Zira yargılama süreci boyunca maddi gerçeğe ulaşma ve adaleti sağlama yolunda çaba harcayan hâkim, sanığı birebir gözlemleyen ve bu bağlamda takdiri indirim nedenlerinin varlığı ya da yokluğunu en iyi tespit edebilecek konumdaki kişidir. Hâkim; “failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri”nin yanında, her somut olaya göre değişebilecek ve önceden öngörülemeyecek nedenleri de birlikte değerlendirerek bu hususta hak, adalet ve nasafet kurallarına uygun biçimde uygulama yapacaktır.
07.06.1976 gün ve 3–4 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile bu doğrultudaki birçok Ceza Genel Kurulu kararında açıkça vurgulandığı üzere; yasa koyucu, hâkime takdiri indirim hükmünün uygulanması konusunda geniş bir takdir yetkisi tanıyarak uygulamada çıkabilecek olan ve önceden öngörülme olanağı bulunmayan çeşitli halleri kapsayacak bir kalıp bulmanın zorluğu karşısında hâkimin bu yetkisini kısıtlamaktan özenle kaçınmış, bu tavrını 5237 sayılı TCY’nda da devam ettirmiştir.
Ancak hâkimin bu konudaki takdir yetkisi sınırsız değildir. Bütün kararlarda olduğu gibi takdiri indirimin uygulanmasına veya uygulanmamasına ilişkin kararlar da gerekçeli olmalıdır. Bununla birlikte gösterilen gerekçelerin hak, adalet ve nasafet kuralları ile dosya içeriğine uygunluğunun Yargıtay denetimine tabi olacağında da kuşku bulunmamaktadır.
Nitekim Ceza Genel Kurulunun 27.09.2011 gün ve 122-187 sayılı kararında da benzer hususlara işaret edilmiştir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Birden fazla sabıkası olup, cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine karar verilen ve aşamalarda çelişkili beyanlarda bulunan sanık hakkında, savunmasını tespit edip tutum ve davranışlarını bizzat gözlemleyen yerel mahkemece takdiri indirim nedenlerinin uygulanmamasına ilişkin gösterilen “Nedenleri bulunmadığından sanığın cezasından başkaca yasal veya takdiri sebeplerle arttırma veya indirim yapılmasına takdiren yer olmadığına” şeklindeki gerekçenin dosya içeriğine uygun, denetime elverişli, yasal ve yeterli olduğu kabul edilmelidir.
Öte yandan, Özel Daire bozma kararının 2. bendinde belirtildiği üzere yerel mahkeme hükmünde TCK’nın 53. maddesinin 1. fıkrası uygulanırken, sanığın bu hakları kullanmaktan yoksunluğunun; 3. fıkra gereğince kendi altsoyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından koşullu salıverilmesine kadar, 2. fıkra gereğince ise diğer haklar ve yetkiler yönünden hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar süreceğinin gözetilmemesi yasaya aykırıdır.
Bu itibarla; yerel mahkemenin sanık hakkında 5237 sayılı TCY’nın 62. maddesinin uygulanmamasına ilişkin gerekçesi yasal ve yeterli olduğundan itirazın kabulüne, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün TCY’nın 53. maddesi yönünden bozulmasına, ancak bu husus yeniden yargılamayı gerektirmediğinden hükmün düzeltilerek onanmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Genel Kurul Üyesi H.Y. Aktan, “Yerel mahkeme 6136 sayılı Kanuna muhalefet suçundan hüküm kurduğunda ‘nedenleri bulunmadığından sanığın cezasından yasal veya takdiri sebeplerle arttırma veya indirim yapılmasına takdiren yer olmadığına’ biçimindeki gerekçeyle maddeden açıkça söz etmese de TCK’nun 62. maddesini uygulamamış ve 8. Ceza Dairesi de ‘5237 sayılı TCK.nun 62. maddesinde takdiri indirim nedeni olarak failin geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin üzerindeki olası etkileri gibi hususların düzenlenmesi karşısında, bu hususlar irdelenerek bir karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, yetersiz gerekçe ile takdiri indirime yer olmadığına karar verilmesi’ni bozma gerekçesi yapmıştır.
Cezanın bireyselleştirilmesi ile ilgili TCK 62. maddesinin uygulanmamasındaki ‘takdiren’ sözcüğü Daire kararında yetersiz gerekçe olarak nitelendirilmiştir. Anılan madde uygulandığında dahi gerekçe gösterilmesi zorunlu olup, hangi gerekçe ya da gerekçelere dayanılacağı maddede sayılı ve sınırlı olmamak kaydıyla örneklemeyle düzenlenmiştir.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunun uygulanmaya başlandığı evrede aynı Daire süreklilik ve dolayısıyla istikrar kazanmış kararlarında ‘takdiren’ sözcüğünü yeterli görmemiş ve bu şekildeki kararları gerekçesizlikten bozmuştur. Yargıtay’ın diğer Ceza Dairelerinin de aynı yönde kararları mevcuttur.
Örneklemek gerekirse:
1- ‘… Sanığın geçmişi, sosyal ilişkileri, fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları, cezanın failin geleceği üzerindeki etkileri gibi hususları içeren takdiri indirim nedenlerinin varlığı tartışılıp kararda gösterilmeden, yasal olmayan yetersiz gerekçe ile ‘sanığa verilen cezadan takdiren artırım ve indirim yapılmasına yer olmadığına’ biçiminde karar verilmesi’ (4. CD. 14.9.2009 tarih ve 2008/2173 E, 2009/14444 K)
2- a) ‘TCK.nun 62. madde(si) … hükmüne aykırı olarak bu hususlar irdelenmeden ‘duruşmada elde edilen kanaate göre’ denilmek suretiyle yasal olmayan gerekçe ile TCK’nun 62. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesi’ (5. C.D. 15.03.2007 Tarih ve 2006/13979, 2007/1953 K)
b) ‘… düzenlemelere aykırı olarak, ‘takdiri indirim uygulanması için bir sebep bulunamamış ve TCK.nun 62. maddesi… olmadığından, sanık hakkında bu maddenin uygulanması cihetine takdiren gidilmemiştir’ şeklindeki yasal olmayan gerekçeyle sanık hakkında 62. maddenin uygulanmasına yer olmadığına karar verilmesi’ (5 CD. 12.4.2007 Tarih ve 530/2789 E/K)
3- ‘Sanık savunmanının 22.03.2007 günlü oturumdaki yasal ve takdiri indirim hükümlerinin uygulanması istemiyle ilgili olarak yasal ve yeterli gerekçe gösterilmeden ‘cezasından başkaca artırma ve indirmeye takdiren yer olmadığına’ biçiminde karar verilmesi” (6. CD. 3.2.2009 Tarih ve 2007/18290 E, 2009/984 K)
4- ‘Sanık müdafiinin 5237 sayılı TCK.nun 62. maddesinin uygulanması talebi hakkında, ‘suç vasfı gözetilerek’ şeklinde yasal olmayan gerekçe ile uygulanmadığına karar verilmesi” (10. CD. 4.12.2006 Tarih ve 12376/13602 E/K) şeklindeki yetersiz gerekçeli kararların bozulduğu görülmektedir. Dahası ‘takdiren’ sözcüğü dışındaki bazı gerekçelerin dahi yetersiz olduğu saptanmıştır.
Öte yandan Ceza Genel Kurulu da yerel mahkemenin ‘5237 sayılı TCK.nun 62. maddesi uygulamada bir atıfet maddesi olmayıp koşulları mahkeme heyetince oluştuğu kanaatine varıldığı takdirde uygulanan yasa maddesi olması karşısında mahkeme heyetince uygulama koşulları oluşmadığı kanaatine varıldığından sanık hakkında TCK’nın 62. madde hükmünün uygulanmasına yer olmadığına’ şeklindeki gerekçesinin yetersiz olduğunu belirterek direnme kararını bozmuştur. ( 7.7.2009 Tarih ve 9-62/191 E/K)
Örneklenen karar örneklerinden de anlaşıldığı üzere yetersiz gerekçelerden ötürü TCK 62. maddesinin uygulanmaması nedeniyle verilen kararlar bozulmaktadır; ve ‘takdiren’ sözcüğü de yeterli bir gerekçe sayılmamaktadır. ‘İndirim yapılması halinde gerekçe gösterilmelidir, indirim yapılmaması halinde ise gerekçeye gerek yoktur’ şeklindeki düşüncenin ise esasen hukukta geçerliliği yoktur. Öğretide de ifade edilmiş olduğu üzere ‘Mahkemenin gerekçe gösterme yükümlülüğü takdiri indirim nedeni uygulanmamasına karar verdiği haller bakımından da geçerlidir’ (Doç. Dr. Mahmut Koca-Doç. Dr. İlhan Üzülmez: Türk Ceza Hukuku- Genel Hükümler, Ankara, 2008, s.532)
Cezanın bireyselleştirilmesinde yargıca verilmiş değerlendirme yetkisinin yerinde, doğru ve yeterli bir gerekçeyle kullanılması gerektiğinden ve ‘takdiren’ sözcüğünü de bu bağlamda yetersiz gerekçe gördüğüm için kararın bu nedenle bozulması düşüncesiyle çoğunluğun görüşlerine katılmıyorum” görüşüyle,
Çoğunluk görüşüne katılmayan iki Genel Kurul Üyesi de; benzer düşüncelerle,
Karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 14.06.2011 gün ve 4697-4814 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- İzmir 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 09.04.2007 gün ve 130-189 sayılı hükmünün 5237 sayılı TCY’nın 53/3. maddesinin gözetilmemesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,
Ancak, yeniden yargılama gerektirmeyen bu konuda 1412 sayılı CYUY’nın, 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 322. maddesindeki yetkiye istinaden, hükümden 5237 sayılı TCY’nın 53. maddesinin uygulanması ile ilgili bölüm çıkarılarak, yerine “sanığın 5237 sayılı TCY’nın 53. maddesinin 1. fıkrasının a, b, c, d, e bentlerinde sayılan hakları kullanmaktan mahkûm olduğu hapis cezasının infazı tamamlayıncaya kadar, aynı maddenin 3. fıkrası uyarınca kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından koşullu salıverilme tarihine kadar yoksun bırakılmasına” ibaresinin eklenmesi suretiyle diğer yönleri usul ve yasaya uygun olan hükmün, DÜZELTİLEREK ONANMASINA,
4-Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 14.02.2012 günü yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.