Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2011/2 E. 2011/52 K. 12.04.2011 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2011/2
KARAR NO : 2011/52
KARAR TARİHİ : 12.04.2011

İtirazname : 2008/10407
Yargıtay Dairesi : 7. Ceza Dairesi
Mahkemesi : ŞIRNAK Ağır Ceza
Günü : 05.10.2007
Sayısı : 106-830
Davacı M. U.’nun aracına haksız olarak el konulan günler karşılığında 5271 sayılı CYY’nın 141. maddesi uyarınca 3.000 lira maddi, 500 lira manevi tazminatın el koyma tarihinden itibaren hesaplanacak yasal faizi ile birlikte davalı idareden alınarak davacıya verilmesine, davacının fazlaya ilişkin taleplerinin reddine ilişkin, Şırnak Ağır Ceza Mahkemesince verilen 05.10.2007 gün ve 106-830 sayılı hükmün davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 7. Ceza Dairesince 21.10.2010 gün ve 9480-15577 sayı ile, hükmün oyçokluğu ile onanmasına karar verilmiş,
Daire Üyesi M. M. ise; “Manevi tazminatın vücud bütünlüğüne, şeref ve haysiyete, kişilik haklarına yapılan saldırılar sebebiyle uğranılan zararın telafisi için verilebileceği,
Kaçakçılık yapıldığı hususunda ciddi kuşkular nedeniyle yasaya aykırı olarak davacının nakil vasıtasına el konulduğu sabit ise de, bu durumda aracın el konulmasından doğan zararın giderilmesi için maddi tazminata hükmedilebileceği hakkında herhangi bir soruşturma bulunmayan şüpheli olarak dahi ifadesi alınmayan M. U.’ya herhangi bir şekilde manevi tazminat verilmesinin söz konusu olamayacağı,
Araç sahibinin sadece aracına el konulması sebebiyle toplum içerisinde küçük düşürüldüğü, suçlu gibi bakıldığı gerekçesinin yasanın amacına uygun düşmeyeceği, aksine kabulünün herhangi bir şekilde kişinin ifadesine başvurulması, aracının, konutunun veya üzerinin aranması durumunda dahi manevi tazminat verilmesi için gerekçe oluşturacağı,
Yasa; uzun yıllar gözaltı veya tutukluluk olmaksızın ağır veya yüz kızartıcı suçlardan yargılanıp beraat eden kişilere dahi manevi tazminat verileceğini düzenlememişken sırf faturasız, sevk irsaliyesiz, orijinal olmayan çuvallarda şeker taşınan ve bu iş için vergi kaydı olmayan özel aracı nakil vasıtası olarak kullanılan davacıya ait aracın el konulması sebebiyle manevi tazminat verilmesi, yasanın amacına ve ruhuna aykırı olduğundan sayın çoğunluğun bu yönde hükmün onanmasına dair kararına katılmıyorum” görüşüyle karşı oy kullanmıştır.
Yargıtay C. Başsavcılığınca 04.01.2011 gün ve 10407 sayı ile;
“Davacının üzerine kayıtlı ……. plakalı araç, kaçakçılık dosyası şüphelisi Ş. B.’ın sevk ve idaresinde Uludere istikametinden Şırnak istikametine seyrederken arama noktasına geldiğinde durdurulmuş ve aracın incelenmesinde ‘14 çuval kristal toz şeker olduğu, çuvalların ağzının çuvaldız kullanılarak iple rastgele düzensiz dikilmiş olduğu’ tesbiti yapılmıştır. Şüpheli Ş., 03.08.2005 tarihli 17214 seri nolu …..Kırtasiye tarafından düzenlenmiş ve alıcısı ….. Gıda olan ve herhangi bir adres yazmayan fatura ibraz ederek ‘Şekerleri Cizre İlçesinde ihtiyacı olana satarak parasını …. Kırtasiye’ye teslim ederek kira param olan 45 YTL alacaktım’ şeklinde ifade vermiştir.
Şüpheli olarak ifadesi alınan H. A. 04.08.2005 tarihinde verdiği ifadede ‘el konulan şekerler ile araç bizim şirketimize aittir şekerleri alıp Cizre’ye satmak üzere ben araç şoförü olan Ş.B.’yi göndermiş idim’ şeklinde ifade vermiştir. Ayrıca aynı şüpheli 04.08.2005 tarihli dilekçesinde ‘kaçakçılığa konu aracımın tarafıma teminatsız olmazsa teminatla iade edilmesini’ talep ederek aracın kendisine ait olduğunu iddia etmiştir.
Görüldüğü üzere her iki şüphelinin beyanlarında aracın tescil sahibi olan davacı M. U.hakkında hiç bir iddiada bulunulmamıştır. Nitekim tazminat dosyası davacısı M. U., 05.08.2005 tarihli dilekçesinde kendi üzerine tescilli aracın kaçakçılık olayına ne şekilde karıştığını ve şahıslarla irtibatını açıklamadan ‘… kaçakçılığa konu adıma kayıtlı …… plakalı aracımın tarafıma teminatsız olarak iade edilmesini istiyorum’ demiştir.
Kaçakçılık olayına karıştığı düşünülen araç hakkında 09.08.2005 tarihli karar ile teminat karşılığında ve trafik kaydına şerh konulmak suretiyle iadesine karar veriliyor. Suçta kullanıldığı düşünülen araç, gerek tescil kaydı sahibi görünen davacı M.U.gerekse aracın şirketine ait olduğunu iddia eden ve şüpheli olarak ifadesi alınan H. A.tarafından teslim alınmayarak 03.01.2006 tarihinde Kovuşturmaya Yer Olmadığı Kararı verildikten sonra araç sürücüsü şüpheli Ş. B. tarafından teslim alınıyor.
Çözümlenmesi gereken sorun, soruşturma aşamasında bırakalım şüpheli sıfatıyla tanık sıfatıyla dahi ismi geçmeyen ve ifadesine başvurulmayan davacı M. U.’ya sadece aracın tescil sahibi olarak görülmesi nedeniyle manevi tazminat verilmesinin gerekip gerekmeyeceğidir.
Manevi zarar, haksız eylem nedeniyle kişilik haklarında meydana gelen ihlalden ibarettir. Yakalanan veya tutuklanan kişinin aile ve iş çevresinde ve sosyal ilişkilerinde itibarının sarsılması, bu ilişkilerinden tecrit edilmesi dolayısıyla duyduğu elem ve ızdırap, yakınlarından uzaklaşması nedeniyle hasret çekmesi ve ruhsal sıkıntılara uğraması, yargılama süreci içerisinde yargı ortamında bu halde bulunmanın verdiği sıkıntılar, cezaevi şartlarında bulunmanın verdiği sıkıntılar gibi hususlar manevi zararın mahiyetini açıklamaktadır. Yine bu olay nedeniyle kişinin işini, ailesini veya dostluk ilişkilerini kaybetmiş olması da mümkündür.
5271 sayılı Kanun 141/j maddesinde ‘Eşyasına veya diğer malvarlığı değerlerine, koşulları oluşmadığı halde elkonulan veya korunması için gerekli tedbirler alınmayan ya da eşyası veya diğer malvarlığı değerleri amaç dışı kullanılan veya zamanında geri verilmeyen, kişiler, maddi ve manevi her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler’ şeklinde düzenleme getirilmiştir.
Olayımızda nakil aracının tescil sahibi olarak görünen davacı M.U. hakkında soruşturmanın hiçbir aşamasında kaçakçılık suçundan dolayı takibat yapılmamış ve ifadesine dahi müracaat edilmemiştir. Davacı da tazminat davası açana kadar tescil kaydı üzerine olan aracın aslında kendisine ait olduğunu ve şofôrü olan şüpheli Ş. B.’ı tarafından yolcu ve yük taşımacılığı yaparak geçimini sağladığını iddia etmediği gibi, iradesi dışında sanıklar tarafından olayda kullanıldığını da iddia etmemiştir.
Ayrıca davacı üzerine kayıtlı olarak görünen aracın, şüpheli H.tarafından şirketlerine ait olduğu iddia edilmiş ve bu husus davacı tarafından yalanlanmadığı gibi hangi amaçla şüphelilerde yakalandığının da izahı yapılmamıştır. Ülkemizde tescil devri yapılmadan kayıt sahibi dışındaki alıcıları tarafından yıllarca kullanılan araçlar herkesin malumu olduğu gibi kaçakçılık suçlarında da ‘iyi niyetli 3. kişi’ korumasından yararlanma Girişimlerinin sıklığı da düşünüldüğünde aradaki ilişki daha dikkatli incelenmelidir.
Yasada ön görülen şartlardan olan ‘koşulları oluşmadığı halde elkonma’ eylemi dosyamızda gerçekleşmemiştir. Şüpheli S.’nin ifadesi ve ibraz ettiği faturanın içeriği dikkate alındığında söz konusu araca kolluk tarafından müdahale edilmesi haksız değildir. Çünkü şüpheli araç sürücüsü şekerleri şirketle ilgisi olmayan bir köyden almış ve çuvalların ağzını köylüyle beraber dikmiş ve fatura üzerinde faaliyet alanı gıda görünmeyen bir belge sunmuştur. Ayrıca faturada malın satıldığı kişinin bulunduğu bölge dışındaki bir ilçedeki bakkallara satılacağı söylenmiştir. Tüm bu hususlar tahkikatın başlatılması adına yeterli veriyi sağlamış olduğundan aksine davranış da kolluk güçlerini sorumlu duruma sokacaktır.
Davacı 6 aya yakın süre aracının bağlı kaldığını bu uzun süreçte aracının elinden alınabileceği korkusu yaşadığını iddia etse de, el konulma işleminden 5 gün sonra teslimine karar verilen aracını teslim almamış ve Kovuşturmaya Yer Olmadığına dair karardan sonra dahi teslim almaya şüpheli Şekvan gitmiştir. Soruşturma sırasında verdiği dilekçe ile soyut araç teslimi istemenin dışında araç ve dosya ile irtibatını hiç dosyaya yansıtmamış olan davacının ‘toplumda suç işlediği zannıyla aracına el konulduğu düşüncesinin oluştuğundan’ veya hakkında dava açılacağı endişesi yaşadığından bahsetmesi soyut bir iddiadan öteye geçmemektedir” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurularak, Özel Daire onama kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesi talebinde bulunulmuştur.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kapsamına göre inceleme manevi tazminata ilişkin hükümle sınırlı olarak yapılmıştır.
Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay C.Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; davacının aracına soruşturma nedeniyle el konulup, sonrasında kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi üzerine yerel mahkeme tarafından maddi ve manevi tazminata hükmedilen somut olayda, manevi tazminata hükmedilme koşullarının bulunup bulunmadığının belirlenmesi noktasında toplanmaktadır.
İncelenen dosya içeriğine göre;
Şırnak İl Merkez Milli Jandarma Karakol Komutanlığınca S. B.’nin sevk ve idaresinde bulunan ….. plakalı araçla, şeker kaçakçılığı yapıldığı şüphesiyle 4926 sayılı Kaçakçılık Yasası uyarınca içerisinde bulunan 14 torba(50’şer kg) şeker ile birlikte Şırnak nöbetçi Cumhuriyet savcısının talimatı ile 03.08.2005 tarihinde el konulduğu,
Araç sürücüsü S. B.’nin şekerlerin …. Kırtasiye ve Müteahhitlik Hizmetleri Nakliyat ve Dış Ticaret Limited Şirketine ait olduğunu belirterek, ….. Gıdaya satıldığına ilişkin 03.08.2005 gün ve 17214 nolu faturayı ibraz ettiği,
S.B.’nin 03.08.2005 tarihinde kollukça, 04.08.2005 tarihinde savcılık tarafından, şirket sahibi olduğunu belirten H. A.’nın ise 04.08.2005 tarihinde savcılık tarafından şüpheli olarak ifadelerinin alındığı,
Suça konu aracın sahibi olduğunu belirten H. A.’nın Şırnak Asliye Ceza Mahkemesine hitaben yazdığı 04.08.2005 günlü dilekçe ile, kaçakçılık suçunda kullanıldığı iddiasıyla Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığınca el konulan aracının teminatsız, olmadığı takdirde teminat karşılığı kendisine iadesini talep ettiği,
Şırnak Asliye Ceza Mahkemesince 09.08.2005 gün ve 2005/75 değişik iş sayılı karar ile 73 AK 935 plakalı aracın 4926 sayılı Yasanın 22/b maddesi uyarınca teminatla iadesine karar verildiği,
Araç maliki M. U.’nun ise, Şırnak Asliye Ceza Mahkemesine hitaben yazmış olduğu 05.08.2005 günlü dilekçe ile kaçakçılık suçu işlendiği iddiasıyla el konulan aracının teminatsız olarak tarafına iadesini talep ettiği,
Şırnak Asliye Ceza Mahkemesince 31.08.2005 gün ve 2005/85 değişik iş sayılı karar ile ….. plakalı aracın 4926 sayılı Yasanın 22/b maddesi uyarınca teminatla iadesine 09.08.2005 tarihinde karar verilmiş olduğundan, M. U.’nun aracın iadesine ilişkin talebi hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verildiği,
Şırnak Cumhuriyet Başsavcılığınca 2005/1562 sayılı hazırlık dosyasında yaptırılan bilirkişi incelemesi sonucunda el konulan şekerlerin kaçak olmadığının belirlenmesi üzerine 4926 sayılı Yasaya Muhalefet suçundan ifadeleri alınmış olan şüpheliler S. B. ve H. A. hakkında 03.01.2006 gün ve 2006/2 sayı ile kovuşturmaya yer olmadığına ve ……. plakalı araç ile 14 çuval şekerin şüphelilere iadesine karar verildiği,
…… plakalı aracın S. B. tarafından teslim alındığı,
…… plakalı aracın tescil maliki olarak gözüken M.U.’ın olay nedeniyle şüpheli veya tanık olarak ifadesinin alınmadığı,
Anlaşılmaktadır.
01 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5320 sayılı CYY’nın Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Yasanın 18. maddesi ile 07.05.1964 gün ve 466 sayılı Yasa Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkındaki Yasa yürürlükten kaldırılmış ve 5271 sayılı Yasanın yedinci bölümünde “Koruma Tedbirleri Nedeniyle Tazminat” ana başlığı altında 141 ilâ 144. maddelerinde, tazminat isteme koşulları ve sonuçları yeniden kapsamlı bir şekilde ele alınmış, tazminat istemi başlıklı 141. maddesinde hangi hallerde tazminat istenebileceği, 142. maddesinde tazminat isteminin koşulları, 143. maddesinde tazminatın geri alınması ve 144. maddesinde ise hangi hallerde tazminat istenemeyeceği düzenlenmiştir.
“Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkındaki” 466 sayılı Yasa ile yalnızca kanun dışı yakalanan ve tutuklanan kişiler için tazminat hakkı öngörülmüşken, 5271 sayılı CYY’da yapılan düzenleme ile ayrıca arama ve elkoyma koruma tedbirlerinin mağdurları için de tazminat isteme hakkı öngörülmüştür.
5320 sayılı Yasanın 6. maddesinin;
“(1) Ceza Muhakemesi Kanununun 141 ilâ 144 üncü maddeleri hükümleri, 1 Haziran 2005 tarihinden itibaren yapılan işlemler hakkında uygulanır.
(2) Bu tarihten önceki işlemler hakkında ise, 07.05.1964 tarihli ve 466 sayılı Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkında Kanun hükümleri¬nin uygulanmasına devam olunur” hükmü uyarınca, 01 Haziran 2005 tarihinden itibaren gerçekleşen işlemler yönünden 5271 sayılı CYY hükümleri uyarınca uygulama yapılacağı hususu tartışmasızdır.
5271 sayılı CYY’nın “Tazminat istemi” başlıklı 141. maddesinin birinci fıkrası,
“(1) Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;
a) Kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,
b) Kanunî gözaltı süresi içinde hâkim önüne çıkarılmayan,
c) Kanunî hakları hatırlatılmadan veya hatırlatılan haklarından yararlandırılma isteği yerine getirilmeden tutuklanan,
d) Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen,
e) Kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen,
f) Mahkûm olup da gözaltı ve tutuklulukta geçirdiği süreleri, hükümlülük sürelerinden fazla olan veya işlediği suç için kanunda öngörülen cezanın sadece para cezası olması nedeniyle zorunlu olarak bu cezayla cezalandırılan,
g) Yakalama veya tutuklama nedenleri ve haklarındaki suçlamalar kendilerine, yazıyla veya bunun hemen olanaklı bulunmadığı hâllerde sözle açıklanmayan,
h) Yakalanmaları veya tutuklanmaları yakınlarına bildirilmeyen,
i) Hakkındaki arama kararı ölçüsüz bir şekilde gerçekleştirilen,
j) Eşyasına veya diğer malvarlığı değerlerine, koşulları oluşmadığı halde elkonulan veya korunması için gerekli tedbirler alınmayan ya da eşyası veya diğer malvarlığı değerleri amaç dışı kullanılan veya zamanında geri verilmeyen,
Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler”
Şeklinde düzenlenmiş olup, koruma tedbirleri nedeniyle tazminatın hangi hallerde isteneceği 10 bent halinde sayılmış, fıkranın son cümlesinde de kişilerin koruma tedbirleri nedeniyle uğradıkları maddi ve manevi her türlü zararlarını talep edebilecekleri belirtilmiştir.
Maddi tazminat ile mağdurların uğradıkları gelir kaybı, ödedikleri avukatlık ücreti ve yol giderleri gibi masrafların giderilmesi amaçlanırken, manevi tazminat ile kişinin sosyal çevresinde itibarının sarsılması, özgürlüğünden yoksun kalması nedeniyle duyduğu elem, ızdırap ve ruhsal sıkıntıların bir ölçüde de olsa giderilmesi amaçlanmaktadır.
Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
…….plakalı aracın kaçakçılık suçunda kullanıldığı iddiasıyla yalnızca S.B.ve H. A.’ün şüpheli olarak ifadeleri alınmış, anılan şüpheliler de ifadelerinde davacıdan hiç bahsetmeyip aracın kendilerine ait olduğunu belirtmişlerdir.
….. plakalı aracın tescil maliki olan, ancak vergi kaydı olmaksızın yük ve yolcu taşımacılığı yaptığı anlaşılan davacı M.U.’ın aracına el konulup, sonrasında kovuşturmaya yer olmadığına kararı ile birlikte iadesine kadar olan yaklaşık altı aylık sürede uğramış olduğu gelir kaybını gözeten yerel mahkemece 3000 lira maddi tazminata hükmolunmuştur.
Somut olayda davacının şüpheli olarak ifadesi dahi alınmamış olup, yalnızca tescil maliki olarak gözüktüğü araca suç şüphesi nedeniyle el konulmuştur. Özgürlüğünden yoksun kalmayan davacının, zilyetliği konusunda şüphe bulunan aracına el konulduğu iddiasıyla sosyal çevresinde itibarının sarsılması sözkonusu olmayıp, dolayısıyla manevi zararı da oluşmamıştır. Nitekim öğretide de manevi tazminatın daha çok yakalama ve tutuklama koruma tedbirleri bakımından söz konusu olabileceği belirtilmiştir (Ünver-Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku, 3. Baskı, sf. 482). Bu nedenle davacı lehine manevi tazminata hükmeden yerel mahkeme kararı ile bu hükmü onayan Özel Daire çoğunluk kararı isabetli değildir.
Bu itibarla, haklı nedene dayanan Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının kabulü ile, Özel Daire onama kararının manevi tazminata ilişkin bölümünün kaldırılmasına ve davacı lehine manevi tazminata hükmedilmesine ilişkin yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
Genel Kurul Üyesi O. K. itirazın kabulü yönünde oy kullanmakla birlikte; “Dava konusu olayda 40.000 TL maddi, 20.000 TL’de manevi tazminat istenmiş, mahkemece 3000 TL maddi, 500 TL’de manevi tazminata hükmedilmiş ve karar davacı tarafından temyiz edilmeyerek davalı hazine tarafından temyiz edilmiştir.
Maddi ve manevi tazminat talepleri ayrı ayrı dava konusu edilebilir. Dolayısıyle de temyiz edilebilirlik sınırı ayrı ayrı değerlendirilmelidir. Hükmün davalı tarafından hazine aleyhine 500 TL’ye hükmedilmesi nedeniyle temyiz edildiği, HMUK 427. maddeye göre hüküm tarihi olan 05.10.2007 tarihinde temyiz edilemezlik sınırının 1170 lira olduğu gözetildiğinde hüküm davalı tarafından temyiz edilemez. İzah edilen nedenlerle de dairece dava esastan incelenmeyerek temyiz talebinin reddine karar verilmeliydi.
Davanın esası yönünden de daire kararı doğru değildir. 5271. sayılı Yasanın CMK.nun 142/1.fıkraya göre karar ve hükümlerin kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren 3 ay ve herhalde kesinleşme tarihini izleyen 1 yıl içinde tazminat isteminde bulunabilir. Aracına el konulan kişi kaçakçılık davasında mağdur taraf değildir. Takipsizlik kararının kendisine tebliğinde de zorunluluk yoktur. 5271 sayılı Yasanın 142/1.fıkrasında belirtildiği üzere, takipsizlik kararının tebliği şart olan ilgili tazminat davası açabilir. Bu nedenlerle de CMK 142/2. fıkraya göre Ağır Ceza Mahkemesinden tazminat isteyemez. Ancak hukuk mahkemelerinden tazminat isteyebilir” şeklinde itirazın değişik gerekçe ile kabul edilmesi gerektiği yönünde farklı görüş belirtmiş ve bu şekilde çoğunluk görüşünden ayrılmış,
Genel Kurul Üyesi A. K.; “A) OLAY VE TARTIŞMANIN KONUSU:
Şüpheli Ş. hakkında kaçakçılık suçundan soruşturma açılmış ve bu suçta kullanıldığı şüphesiyle üçüncü kişi konumundaki davacı M.’nin kamyonuna 03.08.2005 tarihinde el konmuştur. Daha sonra taşınan eşyanın kaçak olmadığı belirlenmiş ve 03.01.2006 tarihinde şüpheli Ş. hakkında kovuşturmaya yer olmadığına ve aracın iadesine karar verilmiştir. Bu kararın kesinleşmesinden sonra 23.02.2006 tarihinde araç fiilen iade edilmiştir.
Araç sahibi M. vekili, araca haksız olarak el konulması nedeniyle, Hazine aleyhine dava açarak 40.000 TL maddi ve 20.000 TL manevi tazminat talebinde bulunmuştur.
Şırnak Ağır Ceza Mahkemesi’nce 3.000 TL maddi ve 500 TL manevi tazminatın yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, davacının fazlaya ilişkin talebinin reddine karar verilmiştir. Bu hüküm, davalı Hazine’nin temyizi üzerine Yargıtay 7. Ceza Dairesi’nce onanmıştır. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, davacıya manevi tazminat verilemeyeceği gerekçesiyle itiraz yasa yoluna başvurarak, daire kararının kaldırılmasını ve yerel mahkeme hükmünün bozulmasını istemiştir.
Tartışmanın konusunu, kamyonuna el konulması ve sonra iade edilmesi nedeniyle, davacı lehine manevi tazminata hükmedilmesinin doğru olup olmadığı oluşturmaktadır.
B) CEZA GENEL KURULU ÇOĞUNLUĞUNUN BENİMSEDİĞİ GÖRÜŞ:
Çoğunluk tarafından, somut olayda davacının manevi zararının bulunmadığı kabul edilerek; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın itirazının kabulüne, Yargıtay 7. Ceza Dairesi’nin onama kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün manevi tazminat yönünden bozulmasına karar verilmiştir.
C) KONUNUN İRDELENMESİ:
5271 sayılı CMK’nın 141. maddesinin 1. fıkrasının (j) bendinde; suç soruşturması sırasında, koşulları oluşmadığı halde eşyasına elkonulan kişinin, maddi ve manevi her türlü zararını Devletten isteyebileceği öngörülmüştür. Böylece, koşulları oluşmadığı halde eşyasına el konulan kişinin, maddi zararı dışında manevi zararını da Devletten isteyebileceği açıkça belirtilmiştir.
Somut olayda, kaçakçılık suçunda kullanıldığı gerekçesiyle davacının kamyonuna el konmuş, daha sonra taşınan eşyanın kaçak olmadığı belirlenerek kamyon 6 ay 20 gün sonra iade edilmiştir. Kaçakçılık suçunda kullanıldığı gerekçesiyle aracına el konulan davacının onurunun zedelendiği ve buna bağlı olarak manevi zararının oluştuğu tartışmasız kabul edilmelidir.
D) SONUÇ:
Açıkladığım nedenlerle; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın itirazının reddine karar verilmesi gerektiği kanısını taşıdığımdan, çoğunluğun aksi yöndeki görüşüne katılmıyorum.” görüşüyle,
Bir kısım Genel Kurul Üyesi ise; benzer düşüncelerle itirazın reddi gerektiği yönünde karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2-Yargıtay 7. Ceza Dairesinin 21.10.2010 gün ve 9480-15577 sayılı onama kararının manevi tazminata ilişkin bölümünün KALDIRILMASINA,
3-Davacı lehine manevi tazminata hükmedilmesine ilişkin Şırnak Ağır Ceza Mahkemesince verilen 05.10.2007 gün ve 106-830 sayılı hükmün BOZULMASINA,
4-Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 12.04.2011 günü yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.