Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2011/114 E. 2011/150 K. 28.06.2011 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2011/114
KARAR NO : 2011/150
KARAR TARİHİ : 28.06.2011

Tebliğname: 2011/159031
Yargıtay Dairesi : 1. Ceza Dairesi
Mahkemesi :İZMİR 5. Ağır Ceza
Günü : 27.12.2010
Sayısı : 417-369
Öldürmeye teşebbüs suçlarından sanıklar S. S. ve N. Ö.’nun yapılan yargılamaları sonucunda;
Sanık N.’ın mağdur D.’ya yönelik eylemi nedeniyle 5237 sayılı TCY’nın 81/1, 35/2, 29/1 ve 62. maddeleri uyarınca 7 yıl 6 ay ve mağdur T..’ya yönelik eylemi nedeniyle aynı maddeler uyarınca 6 yıl 3 ay hapis,
Sanık Se.’un mağdur T.’ya yönelik eylemi nedeniyle 5237 sayılı TCY’nın 81/1, 35/2, 29/1 ve 62. maddeleri uyarınca 6 yıl 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına, hak yoksunluğuna ve TCY’nın 63/1. maddesi uyarınca sanıkların tutuklulukta geçirdikleri sürelerin hükmolunan cezalarından indirilmesine ilişkin, İzmir 5. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 25.12.2009 gün ve 227-372 sayılı hükmün, sanıkların müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 1. Ceza Dairesince 12.10.2010 gün ve 3479-6585 sayı ile;
“…Dosya kapsamına göre, sanıklar N. ve S.’un, yanlarında kız arkadaşları tanıklar Ç.ve Ş. da oldukları halde, gece saat 23.30 sularında, caddede yürüdükleri sırada, N.ın, Ç. ile tartıştığı, sinirlenen N.’ın arkadaşlarından uzaklaştığı, Ş.’nın N.’ın peşinden gittiği, S.’un da Ç.’yı sakinleştirmeye çalıştığı, mağdurlar D., T.ve tanık M.’in aynı caddede karşılaştıkları S. ve Ç.’ya, alkolün de etkisiyle sözle tacizde bulundukları, akabinde S.’un N.’ı çağırdığı, N.’ın gelmesiyle birlikte taraflar arasında çıkan tartışmanın kavgaya dönüştüğü, kavga sırasında çakı bıçaklarını kullanmak suretiyle, N.’ın D.’yı, S.’un da T.’yı yaraladığı, D.’yla olan mücadelesini bitiren N.’ın bu kez S.’un yanına giderek, T.’yı da bıçakladığı, D.’nın göğüs, karın, kasık ve sol kol bölgelerinde 16 adet kesi tespit edildiği, bu yaralardan sadece göbekte 10 cm sol yandaki kesinin hayati tehlikeye neden olduğu, diğer 15 adet yaranın basit bir tıbbi müdahale ile giderilebilir nitelikte olduğu, T.’nın ise göğüs ve bel bölgelerinde 3 adet kesinin tespit edildiği, sağ ve sol bel bölgelerindeki yaralanmaların karın zarını kestiği, ancak iç organlarda herhangi bir tahribat yaratmadığı, sol bel bölgesindeki yaranın ise cilt altı ve kas tabakasıyla sınırlı kaldığı olayda,
Sanıkların, geceleyin, aniden gelişen kavga sırasında, hareketli bir ortamda, daha önceden husumetlerinin olmadığı mağdurların hayati bölgelerini hedef aldıklarını gösteren delillerin mevcut olmadığı, mağdurlarda meydana gelen yaraların nitelikleri göz önüne alındığında, sanıkların öldürme kastları ile hareket ettiklerini gösteren kesin ve inandırıcı kanıtların bulunmadığı anlaşıldığı halde, sanık N..’ın, mağdurlar D. ve T.’yı; sanık S.’un, mağdur T.’yı ‘kasten yaralama’ suçlarından cezalandırılmaları yerine, suçların niteliklerinde hataya düşülerek, yazılı biçimde ‘öldürmeye teşebbüs’ suçlarından hükümler kurulmak suretiyle fazla ceza tayinleri” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkeme ise 27.12.2010 gün ve 417-369 sayı ile;
“…1.81 boyunda, atletik yapılı, koyu esmer tenli olan sanık N.Ö.’nun kafe bar çalıştırdığı, tanıklardan Ç.ile sözlü olduğu,
1.78 boyunda, açık renk, buğday tenli, koyu renk saçlı, atletik yapılı olan sanık S.’un meslek yüksek okuluna devam ettiği, sanık N.’la 9-10 yıldır birbirlerini tanıdıkları,
Olaydan önce ve sanık N.’ın arabasıyla İzmir’e gelmeye ve N.’ın sözlüsünü görmeye karar veren her iki sanığın İzmir’e gelip Ç. ve Ş.ile buluştukları, önce bir yerde yemek yiyip bir miktar alkol aldıkları, daha sonra lokantaya gittikleri, Ç. ile N.’ın tartışmaları yüzünden huzurlarının kaçtığı, yemek yemeden kalktıkları, İzmir’in eğlence merkezi olan Alsancak Semtinde ve yine gezinti yeri olarak trafiğe kapatılan Kıbrıs Şehitleri Caddesi üzerinde, saat 23:30 sularında yürümeye başladıkları, tanık Ç.’nın sinirli halini sürdürdüğü, daha mülayim yapılı görünen S.’un Ç.’yı yatıştırmaya uğraştığı, Ç.’ya öfkelenen N.’ın da Ç.’nın arkadaşı Ş. ile birlikte önden yürüdüğü, Ç.’nın adeta kapris aşamasına varan davranışlarıyla çevredeki insanların dikkatini çektiği, hatta çantasını yere attığı,
Olay günü, mühendislik fakültesi mezunu olan gençler T., D.ve M.’in Alsancak’ta buluştukları ve onların da yiyip içtikleri, gençlerin uğrak yeri olan aynı caddede yürüdükleri, okul anılarını anlatarak birbirleriyle yüksek sesle konuşup gülüştükleri,
Çantasını yere atan Ç.’nın bağırıp çağırmalarını gören bu üç gencin, hafif alkolün de verdiği rahatlıkla Ç.ve S.’un durumundan ötürü ‘bir kızı taşıyamıyorsan bırak git’ tarzında mağdur D.’nın laf ettiği, tanık M.’in de ‘höyt’ diye hafifçe nara attığı, Türk insanı olarak aynı okul mezunu birkaç genç bir araya geldiklerinde, hele uzun boy ve yapılı olmanın da verdiği güvenle bu tür davranışta bulunmasının zaman zaman olağan olduğu, ancak çizmeyi aştıkları, çünkü bir genç kız ile bir genç erkeğin aralarındaki tartışmaların onları ilgilendirmeyeceği,
Duruma ve sarf edilen sözlere alınan sanık S.’un ‘bize mi söylüyorsun’ diye döndüğü, D. ve arkadaşlarının özür dileyip tansiyonu yükseltmemeleri gerekirken mağdur D.’nın farklı bir tavır takındığı, sanık S.’un da haklı olarak tepki gösterdiği, ancak karşısında üç kişi olduğu için önden gitmekte olan N.’a bağırarak çağırdığı, o sırada sanık S. ile katılan T.’nın kavgaya tutuştukları, olay yerine koşan ve daha uzun, daha güçlü ve atletik yapılı olan ve İstanbul gibi yerde kafe bar çalıştırdığı için kavga tecrübesi olduğu anlaşılan sanık N.’ın, muhtemelen sözlüsü Ç. ile tartışmaktan ve huzurunun bozulmasından doğan öfkenin ve alkolün de etkisiyle gruba saldırdığı, mağdur D.ile karşı karşıya geldiği, çılgınca D.’ya vurmaya başladığı, elinde kesici ve batıcı bir cisim olduğu, bunun ince sivri uçlu bir bıçak olduğunun ifade edildiği, ancak bu aletin bulunamadığı, mağdur D.’nın yere düştüğü, yerde de sanık N.’ın darbelerine devam ettiği, çok kısa bir süre içinde D.’nın, göğüs, karın gibi yaşamsal bölgelerinden olmak üzere 16 yerinden bıçaklandığı, tanık M.’in D. ile N.’ı ayırmaya çalıştığı, fakat tam olarak başaramadığı, yine de N.’ın üzerine gelmesini sağladığı, N.’ın elindeki bıçakla bu kez M.’e saldırdığı, M.’in N.’ı hastanenin önündeki Talat Paşa Bulvarına çekmeye gayret ettiği, ardından ve yolu ortadan bölen ve yayaların geçmesini önleyen yan yana dizilmiş çam fidanlarının arkasına kaçması sonucu M.’i daha fazla takip etmediği, bu kez T. ile kavga eden S.’a yardıma koştuğu ve yine ard arda T.’nın sağ ve sol böğrüne vurarak aynı aletle birisi yaşamı tehlikeye sokacak düzeyde, diğeri tehlikeye sokmayacak ama basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek düzeyde yaraladığı, daha sonra S.ile birlikte olay yerinden kaçtığı, böylece sanık N.’ın iki kişiyi öldürme kastıyla yaralama suçu işlediği, bu kanaatin kesin olduğu, yerleşik Yargıtay kararlarına göre sanığın elverişli alet kullandığı, yaşamsal bölgelere darbe vurduğu, darbelerini adeta çılgınca sürdürdüğü, tanık M.’in müdahalesi ile ve mağdurların kaçması ya da yere düşmesiyle eylemlerini sürdüremediği nedenleriyle sanığın yaralama kastıyla vurduğunun hiçbir şekilde kabul edilemeyeceği açıktır.
Ceza Dairesinin bozma kararından sonra konu tekrar değerlendirilmiştir. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 08.07.2008 tarih, 2008/1-88 Esas ve 2008/184 Karar sayılı içtihadında vurgulandığı üzere ‘sonuçlarını bilerek ve isteyerek fiili işleme iradesi olan ve failin iç dünyasını ilgilendiren kast, failin olay öncesi, olay sırası ve olay sonrası davranışları ölçü alınarak değerlendirilmelidir. Öldürme kastının varlığı ise;
a-Fail ile mağdur arasında olay öncesine dayalı, öldürmeyi gerektirir bir husumetin bulunup bulunmadığı,
b-Olayda kullanılan vasıtanın öldürmeye elverişli olup olmadığı,
c-Mağdurdaki darbe sayısı ve şiddeti,
d-Darbelerin vurulduğu bölgenin hayati önem taşıyıp taşımadığı,
e-Failin fiiline kendiliğinden mi, yoksa engel bir nedenden dolayı mı son verdiği,
f-Olay sonrası mağdura yönelik davranışları, başka bir anlatımla olayın kendine özgü tüm özellikleri dikkate alınarak saptanmalıdır. Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; geceleyin kavganın hareketli ortamında, rastgele salladığı tek bıçak darbesi ile mağdurun iç organ yaralanmasına neden olmayacak biçimde yaralayan sanığın hayati bölgeleri özellikle seçtiğine ve eylemini sürdürmesine mani bir hal bulunduğuna dair kanıtta mevcut olmadığına göre olayda yaralama kastı ile hareket ettiğinin kabulü gerekir’ denilmektedir.
Yine 1.C.D.nin mahkememizden verilme bir kararla ilgili olarak 01.04.2004 tarih 2009/2977 Esas ve 2004/1201 Karar sayılı ilamında ‘sanığın mağdurda meydana getirdiği 4 bıçak yarasının birinin toraksa bir tanesinin de batına nafiz olup hayati tehlike yaratacak mahiyette olduğu dikkate alınarak suçun öldürmeye tam teşebbüs yerine yaralama olarak vasıflandırılması aleyhe temyiz bulunmadığından bozma sebebi sayılmadığı’ belirtilmiştir.
Gerek Yargıtay kararlarında gerekse öğretide vurgulandığı gibi; yaralama ister bıçakla ister tabanca ile ya da başka bir cisimle meydana getirilsin, fiziki ve somut bir olgudur. Çünkü yarayı meydana getiren alet bellidir. Yaraların yeri ve niteliği bellidir. Ne var ki; kişi ölmemişse suçun yaralama mı yoksa öldürmeye kalkışma mı olduğu tartışılarak bir sonuca bağlanır. Çünkü kast içsel bir olgudur. Olay anında kişinin beyninde nelerin geçtiğini hiç kimse bilemez. Ancak kişinin iç dünyasında geçenlerin dışa vurumundan faydalanılarak hakimler bir kanaata varır. Zira niyet ve amel genel olarak birbirine bağlıdır. Nitekim genel kurul kararında 6 madde halinde sayılan ölçütler, öldürme kastının ya da yaralama kastının tayininde hakime büyük ölçüde yardımcı olur. Bu takdir ve tayin, matematiksel ya da fiziksel olmadığı için elbetteki tartışılır.
Bu düşünce ile birlikte anılan içtihat ve kararlar ışığında sanık N.’ın eylemleri tekrar irdelenmiştir. Buna göre ;
a-Fail N. ile mağdurlar arasında husumet var mıdır?
Öldürme kastı ya önceden failin iç dünyasında yer almaya başlamıştır; fail yerini ve zamanını kollamaktadır.Burada tasarlayarak öldürme kastı düşünülür. Yahut öldürme kastı aniden oluşur. Fail, olay sırasında o denli öfkelenmiş ya da birtakım düşünce veya kanaatlere kapılmıştır ki; bir anda gözünü kan bürüyerek öldürmekten ya da öldürme amacıyla yaralamaktan kaçınmamıştır. Bunun böyle olduğu binlerce dosyadan gerek Ceza Dairesince gerekse Ceza Yargıç ve Savcılarınca pekala bilinmektedir. Nitekim olaydan önce N. ile Ç.’nın sözlü oldukları, o gün kokoreç yemeye gittikleri yerde birbirleri ile tartıştıkları, bu yüzden N.’ın erkek olarak sinirlendiği, gerildiği açıktır. İşte bu halde iken katılan ve mağdur grubunun ‘bir kıza sahip çıkamıyor, ne biçim erkek’ şeklinde söz atmaları bardağı taşıran damla olmuştur. Kavgada, kendine güvenen hangi Türk erkeği olursa olsun bu sözün altında kalmak istemez. İnsanların özellikle bu tür suç işlemelerinde ulusal, töresel ve ahlaki ön yargıların ve alışkanlıkların büyük rolü vardır. Değer yargıları itibariyle Türk erkeğinin karakteristik yapısı, kolay kolay bu sözü kendisine sindiremez. Sanık S.’un ‘bize mi söylüyorsun’ diye dönüp karşı gruba seslenmesi ve grubunda özür dileyeceği yerde 3 kişi oluşları, muhtemelen alkolün de etkisi ile saldırgan yanıt vermeleri ve S.’un N.’ı da çağırması üzerine başlayan kavga ile husumet başlamıştır. S., N..a göre daha ılımlı ve kavgaya daha az yatkın bir yapıya sahiptir. N.kendine fazla güvenmektedir. Dolayısıyla mağdur tarafla sanık taraf arasında bir husumetin başladığı ve devam ettiği kuşkusuzdur.
b-Olayda öldürmeye elverişli alet kullanılmış mıdır?
Ne yazık ki; sanıkların olayda kullandıkları kesici ve delici aletler bulunamamıştır. Ellerindeki aletleri sanıkların mutlaka bilerek kaybettikleri, bir yere fırlattıkları açıktır. Oysa aletleri polise teslim etselerdi, hakimler daha rahat karar vereceklerdi. Bu durumda iddia ve savunmalar, tanık beyanları ve adli tıp raporlarına göre hareket edilecektir. Katılan ve mağdur aşamalardaki ifadelerinde, her iki sanığın elinde de küçük bıçak olduğundan söz etmektedirler. D. ile ilgili adli tıp uzman raporunda kesiler 3 cm kadar çıkmaktadır. Yani, kesici delici alet D.’ya 2-3 cm içeri girmiştir. Hatta D.’nın karnında 200 cc ince bağırsak içeriği görülmüş ve ameliyat sırasında temizlenmiştir. İnce bağırsak içeriğinin ne olduğu herkesçe bilinir. Raporda ayrıca treitz’den (duodenum 12 parmak bağırsağı-kasından) itibaren yaklaşık 30 cm’de 1 cm tam kat kesiği, 70 cm’de 2 adet 1 cm tam kat kesiği bulunduğundan ve tamir edildiğinden söz edilmektedir Demek ki, bıçağın ucu karından içeri girmiş ve ince bağırsakta yaralama yaparak karın içinde 200 cc gibi önemlice miktarda ince bağırsak içeriğinin yayılmasına sebep olmuştur. Bu yara hayati tehlikeye yol açmıştır. Dolayısıyla, kullanılan bıçak öldürmeye elverişli bir alettir.
c-Mağdurlardaki darbenin sayısı ve şiddeti nasıldır?
Yakınmadan vazgeçen D.’nın vücudunda toplam 16 adet bıçak yarası vardır. Bunlardan sadece birisi hayati tehlikeye yol açmıştır. Diğer 15 yara ise; hayati tehlikeye yol açmamış ve BTM ile giderilebilir niteliktedir. Dolayısıyla darbe sayısı haddinden fazladır. 16 adet darbeyi makul görmek mümkün değildir. Rapor içeriğine göre de şiddetinin küçük olduğu mahkememizce kabul edilmemiştir.
Katılan T. yönünden ise; mağdurun vücudunda toplam 3 adet kesici alet yarası vardır ve 2 adet yara hayati tehlikeye yol açmıştır. Çünkü periton (karın zarı) u kesmiştir.
d-Darbelerin vurulduğu bölge hayati önem taşımakta mıdır?
Bu konuda Adli Tıp raporlarında açıkça gösterilmiştir. Katılan T.’nın göğüs kafesi alt ucunda bir adet 2 cm’lik, belde sağ lomber bölgede bir adet 4 cm’lik, sol lomber bölgede bir adet 3 cm’lik bıçak yaraları vardır. Bu bölgeler tamamen hayatidir. Yine mağdur D.’nın vücudunun ense, sağ kürek kemiği, sol meme başı, sol orta koltuk altı çizgisi, karın, sol kasıkta pek çok bıçak yaraları mevcuttur. Dolayısıyla darbelerin vurulduğu bölgeler kesinlikle hayati önem taşımaktadır.
e-Sanık N. ve S., eylemlerine kendiliklerinden mi son vermişlerdir, yoksa bir engelden dolayı mı sona erdirmişlerdir?
Sanık N., mağdur D.’yı 16 yerinden bıçakladıktan sonra kendilerini ayırmaya çalışan tanık M.’i kovalamış, M.tarafından, saldırgan sanık N., asfalt yola çekilmeye çalışılmış fakat N. biraz M.’i kovaladıktan sonra vazgeçmiş ve bu kez kendisinden daha zayıf olan arkadaşı S.’a yardım için koşmuştur. Demek ki; sanık N. De.’yı bıçaklarken kendi serbest iradesi ile vazgeçmemiştir. Hem M.’i bıçakla kovalamak hem de S.’a yardım etmek için, D.’ya yönelik eylemine son vermiştir. S. ile boğuşan T.’ya saldırarak ona da bıçakla vurmuştur. T.’nın göğüs ve lomber(böğür) bölge gibi 3 yerden bıçaklanması sebebiyle bunlardan ikisinin sanık N. tarafından meydana getirildiği açıktır. Çünkü T.’nın her iki böğründe de bıçak yarası vardır. Sanık S. ise göğüs bölgesinden vurmuştur. Bunun yanında D.’yı 16 yerinden bıçaklayan ve böylece öldürme kastını ortaya koyan sanıkta kastın bölündüğünden de söz edilemez. Çünkü D.’yı yaraladıktan sonra çılgın bir tarzda T.’ya saldırmıştır. Karşısında kendi boyuna yakın 3 ayrı kişi olduğu halde, bu 3 kişi N.’a bir şey yapamamışlardır. Bunda mağdurların bıçak taşımamasının büyük rolü vardır.
Sanık S.’ta olay sırasında katılan T.’ya bıçakla ve hayati bölgesinden vurmuş, T. kavgaya yatkın bir insan olmadığı için donakalmış, ancak tekme ile T.’nın kendini savunması, D.’nın kanlar içinde yerde yatması, olay yerine gelenlerin bulunması gibi nedenlerle sanıklar eylemlerini daha fazla sürdüremeyip olay yerinden uzaklaşmışlardır. Dolayısıyla her iki sanık kendiliklerinden eylemlerine son vermiş sayılmazlar.
f-Olay sonrası sanıkların mağdurlara yönelik davranışları nasıldır?
Olaydan sonra her iki sanık kendilerini kurtarmak için kaçmışlar ve yaralılara karşı herhangi bir insani davranışta bulunmamışlardır. Yargılamanın ilk dönemlerinde herhangi bir pişmanlık sergilememişler, özür dilememişler, ikinci oturuma gelen D., sebebi bilinmeyen şekilde yakınmasından vazgeçmiş, davaya katılmamıştır. Vazgeçme elbette ki mağdurun kendisini ilgilendirir. Hatta toplumda barışın sağlanması için tarafların barışmaları aynı zamanda yararlıdır.
Sanık S.’un N. kadar kavgacı bir yapısı olmamakla beraber, olay sırasında T.ile birlikte ilk kavgayı başlattığı, T.’nın göğsüne ilk darbeyi vurduğu, bu darbenin yaşamı tehlikeye soktuğu ve T. tarafından yumrukmuş gibi algılandığı, fakat T.’nın da elinde kesici ve delici küçük bir çakının olduğu, her ne kadar sanık S., yumrukla vurduğunu ve alet kullanmadığını savunmuş ise de, T.’nın beyanına göre göğse vurulan darbenin S. tarafından meydana getirildiği, nitekim ikisi boğuşurken arkadan sağ ve sol böğür (lomber) bölgesine indirilen darbelerin S.’a yardıma gelen N.tarafından vurulduğunun kabulünü gerektirdiği, sanık S.’un da, laf atılmasından doğan öfke, elverişli alet kullanması, göğüs gibi son derece yaşamsal önemi olan bir bölgeye vurması, laf atmaktan doğan karşılıklı husumet olması, kendiliğinden eylemi bırakmaması nedenleriyle S.’un da öldürme kastıyla vurduğu, böylece sanık S.’un da tahrik altında öldürme kastıyla yaralama suçu işlediği kabul edilmiştir” gerekçesiyle önceki hükümde direnilmiştir.
Bu hükmün de sanıkların müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 21.04.2011 gün ve 159031 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte olan 1412 sayılı CYUY’nın 318. maddesinde, Ceza Genel Kurulunda incelemenin duruşmalı yapılabileceğine ilişkin bir hüküm yer almadığından, sanıklar müdafilerinin temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılmasına dair istemlerinin CYUY’nın 318. maddesi uyarınca reddine karar verildikten sonra, dosya üzerinde yapılan incelemede:
Sanıkların öldürmeye teşebbüs suçundan cezalandırılmalarına karar verilen somut olayda, Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, sanıkların eylemlerinin kasten yaralama suçunu mu yoksa öldürmeye kalkışma suçunu mu oluşturduğunun belirlenmesine ilişkindir.
Dosya içeriğinden;
09.05.2009 tarihli olay ve yakalama tutanağı içeriğine göre, saat 02.15 sularında … Pastanesi önünde kavga olduğu yönündeki ihbar üzerine olay mahalline gidildiği, olay yerinde bulunan vatandaşların “iki grup kavga yaptı, iki şahıs yaralandı ve olay yerinden ayrıldılar, yaralayanlar iki erkek şahıs olup biri beyaz çizgili gömlek diğeri siyah tişört giymişlerdi, …….Meydanı istikametine koşarak kaçtılar ve siyah ….. marka araca biri öne diğeri arkaya binerek ayrıldılar, yanlarında iki bayan daha vardı onlar olaya karışmadılar, başka bir yöne doğru ilerlediler” demeleri üzerine olay yerinde bulunan F. S.. refakate alınarak çevrede gezildiği, olay yerinde olduğunu bildirdiği Ç. ve Ş.’nın taksiye binerken yakalandıkları, yine ….Bulvarı trafik ışıklarında Leon marka otomobilin görülüp durdurulduğu, şoför koltuğunda oturan N.ile arka koltuktaki S..’un da yakalandıkları, arka koltukta üzerinde kan lekesi olan beyaz çizgili gömleğin ele geçtiği, olayda yaralanan T. ve D.’nın kendi imkanları ile hastaneye gittiklerinin tespit edildiği,
Yapılan kontrolde, sanıklardan N..’ın 0.22, Selçuk’un da 0.42 promil alkollü olduklarının belirlendiği,
09.05.2009 tarihli muhafaza alma tutanağına göre, N.’a ait kahverengi şeritli beyaz spor ayakkabı ile S.’a ait siyah şeritli beyaz spor ayakkabı, otomobilin arka koltuğu üzerinde bulunan yaka iç kısmında “Z.M..” ibaresi bulunan sol ön kısmında yırtılma ve kan lekesi mevcut olan bordo desenli gömlek ve yaka iç kısmında “Koton” ibaresi bulunan gri renkli iç kısmında kan lekesi bulunan tişörtün muhafaza altına alındığı,
Emniyet Genel Müdürlüğü Kriminal Polis Labaratuvarı Müdürlüğünün 29.05.2009 gün ve 2774 sayılı ekspertiz raporuna göre, “Z..” marka gömlekte D.’ya ait kan izinin belirlendiği, tişört üzerindeki kan lekesinin ve S.’tan alınan kahverengi çizgili ayakkabı altındaki kan lekesinin mağdurlara ait olmadığı, olay mahallinde 3 ayrı yerde belirlenen kan izinin de D..’ya ait olduğu,
16.09.2009 tarihli teşhis tutanağına göre, mağdur D..’nın, hastanede kendisine gösterilen fotoğraflardan arkadaşını çağıran şahıs olarak S..’u, arkadaşının çağırmasıyla gelip kendisini yaralayan şahıs olarak da N..’ı teşhis ettiği,
16.09.2009 tarihli teşhis tutanağına göre ise, mağdur T..’nın evinde kendisine gösterilen fotoğraflardan S..’u kendisine ilk saldıran ve yaralayan şahıs, N..’ı ise sonradan arkadan saldırarak yaralayan şahıs olarak teşhis ettiği,
09.05.2009 tarihli teşhis tutanağına göre, tanık M.B.’ın, N.’ın bıçakla saldıran şahsa benzediğini, S.’un ise kızla tartışan ve kendilerine saldıran şahsa benzediğini ancak tam olarak teşhis edemediğini belirttiği,
İzmir Adli Tıp Şube Müdürlüğünün 25.05.2009 tarihli ve 8864 sayılı raporuna göre, D..’nın kesici delici alet yaralaması sonucunda, sol akciğerde 5 adedi 2 cm bir adedi 5 cm eninde olmak üzere 6 adet kesici delici alet yarası, batın sağ alt kadranda bir adet 2 cm. eninde yüzeysel kesi, batın sol orta nahiyesinde bir adet 3 cm. eninde kesici alet yarası, boyunda bir adet 2 cm eninde yüzeysel kesici alet yarası, sol kolda multipul kesi görüldüğü, bunlardan batın göbek sol yandaki kesici delici alet yaralamasının batın boşluğuna nafiz olduğu ve ince bağırsak yaralanmasına neden olduğu, böylelikle şahsın yaşamını tehlikeye soktuğu ve basit tıbbi müdahale ile giderilemez nitelikte olduğu,
Adli Tıp Kurumu İzmir Şube Müdürlüğünün 02.07.2009 gün ve 11786 sayılı raporuna göre ise, mağdur D..’da meydana gelen göbeğin 10 cm sol yanında yaklaşık 2 cm. batına nafiz kesici delici alet yarasının yaşamı tehlikeye soktuğu ve basit tıbbi müdahale ile giderilemez nitelikte olduğu, muhtelif yerlerdeki 15 adet kesi yaralamasının ise yaşamı tehlikeye sokmadığı ve basit tıbbi müdahale ile giderilebilir nitelikte olduğu,
İzmir Adli Tıp Şube Müdürlüğünün 03.06.2009 gün ve 9452 sayılı raporuna göre, mağdur Tolga’nın kesici delici alet yaralaması sonucunda, sternumda bir adet 2 cm. eninde akciğere nafiz yara, sol kotların en alt sınırında bir adet 2 cm. eninde akciğere nafiz yara, batın sağda 3 cm. eninde batına şüpheli nafiz kesici delici alet yarası görüldüğü, bunlardan sternum alt kısındaki yara ile sağ lomper bölgedeki kesici delici alet yaralamasının şahsın yaşamını tehlikeye soktuğu ve basit tıbbi müdahale ile giderilemez nitelikte olduğu, sol lomper bölgedeki 3 cm. yaranın ise peritona ulaşmamış olduğu cilt altı ve kas tabakası ile sınırlı kaldığı, yapılan gözlemde karın içi organ yaralanması saptanmadığı böylelikle yaşamı tehlikeye sokmadığı, basit tıbbi müdahale ile giderilemez nitelikte olduğu,
Anlaşılmaktadır.
Mağdur T. Ç. kolluk görevlilerince hastanede alınan 11.09.2009 tarihli beyanında, “Olay günü D. ve M.’le birlikte ….Pastanesi’ne doğru yaya olarak giderken önümüzde iki kız ve iki erkeğin gitmekte olduklarını gördük. Bir kız bir erkek önde diğer ikisi de arkada idiler. Arkada olanlar tartışmakta idi. Biz de kendi aramızda yüksek sesle konuşup gülüyorduk. Şahıs bizim konuşmalarımızı kendi üzerine alınarak ‘bize laf mı atıyorsunuz’ dedi ve bana yumruk vurarak saldırdı. Sonra önde giden arkadaşını çağırdı. Arkadaşı D. ile M.’e saldırdı, ben baktığımda D.’nın yerde olduğunu ve şahsın ona sürekli vurduğunu gördüm. M. D.’yı bu şahıstan kurtarınca bu sefer iki şahıs da bana saldırdılar. İkisinde de küçük bıçak vardı. İlk saldıran şahıs beni ön tarafımdan yaralamıştı diğer şahıs ise beni arka tarafımdan yaraladı. Ben bu şahısları tekme ile üzerimden attıktan sonra taksi ile hastaneye gittim”,
Yargılama aşamasında, “…mühendislik fakültesinden beraber mezun olduğumuz D. Na. ve M.B. ile buluştuk. … Pastanesinin önünde idik. O sırada iki erkek iki kız geliyordu, sanık N.. ile bir kız tartışıyorlardı…..Tatlıcısının olduğu sokakta tartışıyorlardı. Biz de kendi aramızda gülüşerek pastaneye doğru yürüyorduk. O arada içlerinden sanık Selçuk ‘ne gülüyorsunuz, bizimle dalga mı geçiyorsunuz’ dedi ve ben bu lafına karşılık ‘sizinle bir alakamız yok, ne yapmak istediğinizi anlamadım, biz kendi aramızda gülüşüyoruz’ diye cevap verdim. Ardından kendisi bana yumruk vurmaya başladı. İlk etapta yumruk olarak algıladım ama sonra göğsümün ön kısmında bir acı hissettim. O kavga esnasında ne baktım ne de görebildim. Tartışmaya devam ettik. Ardından kafamı arkaya doğru çevirdiğimde D… sadlı arkadaşım yerde sırt üstü yatmış üzerinde N.., kendisine yumruk atıyordu. M.de D…’ya yardıma çalışıyordu. O sırada N. arkamdan gelerek bana darbede bulundu. İlk darbeyi sağımdan ve solumdan yaptı. Kendimi bir anda yerde buldum. Benim üzerime de çullanmak istediler. Ağrılar hissetmeye başladım. Terslik olduğunun farkına vardım, toparlanmaya çalıştım. …Pizzanın önündeki taksi durağına kaçmaya çalıştım. Arkamdan S.. bir süre koştu. ‘Ne kaçıyorsun’ diye küfürle bağırdı. Taksiye binip biran önce eve gitmeyi düşündüm ama taksi şoförü üzerimden kan aktığını ve acilen Alsancak Devlet Hastanesine gitmemi söyledi. Ben de yürüyerek Alsancak Hastanesine gittim. Gittiğimde D…’nın da yaralı olarak yattığını gördüm. D…yanımdaydı. D.., üzerinde siyah uzun kollu gömlek ya da tişört olan kişinin vurduğunu söyledi. Zor nefes alıyordu ve ince bağırsağı yarasından çıkmış gibiydi. Olay sırasında Selçuk göğsüme yumrukla vuruyor gibiydi. Anladığım kadarıyla parmaklarının arasından çıkan sivri uçlu üçgen şeklinde bir cisim bulunmaktaydı. Ayrıca her iki böğrümdem ve arkamdan darbeler almıştım. Bunları yapan N..’ın elinde maskot değil, uzun ince bir bıçak olduğunu anladım. Çünkü M. B.. görmüş ki bana o gece anlattı” demiş, dosyada yer alan fotoğraflar gösterildiğinde, “S.. benim karşımda olduğu için daha iyi gördüm. Fotoğraftaki açık renk gömlek S..’un üzerinde idi. Koyu renkli tişört de N..’ın olması gerekir, olaydan sonra sanıkların yakınları olduğunu söyleyen ya da komşumuz olarak oturan bazı kişiler aracılık yapmak istedi bir takım tekliflerde bulundular ama ben kabul etmedim” şeklinde beyanda bulunmuştur.
Kovuşturma aşamasında şikâyetinden vazgeçtiğini bildiren mağdur D.. N.. hastanede kolluk görevlilerince alınan 11.09.2009 tarihli ifadesinde, “Olay günü T.. ve M..’le birikte ..Pastanesine doğru yaya olarak giderken önümüzde iki kız ve iki erkeğin gitmekte olduklarını gördük. Bir kız bir erkek önde diğer ikisi de arkada idiler. Arkada olanlar tartışmakta idi. Biz de kendi aramızda yüksek sesle konuşuyorduk. Şahıs bizim konuşmalarımızı kendi üzerine alınarak ‘bize laf mı atıyorsunuz’ dedi. Sonra önde giden arkadaşını çağırdı. Arkadaşı gelince işaretleşerek geriden kalan şahıs T..’ya saldırdı, sonradan gelen şahıs da bana saldırarak beni yere düşürüp bana vurmaya başladı. M.. beni bu şahıstan kurtarınca bu sefer iki şahıs da T..’ya saldırdılar. Ben oradan kalktığımda yaralanmış olduğumu gördüm ve kaçarak hastaneye gittim. Ben şahsın elinde bıçak görmedim ama elinde bir şey vardı”,
Yargılama aşamasında, “… Kıbrıs Şehitleri Caddesi üzerinde … Pastanesine doğru yürüyerek ve şakalaşarak geliyorduk. O sırada önümüzde kızlı erkekli iki grup vardı. Aralıklı yürüyorlardı. Arkadaş olduklarını sonradan anladım. O arada kızlardan biri ile sanık S.. tartışmaya başladılar. Biz de gayri ihtiyari onlara baktık. Şakalaştığımız için sanık S. ‘ne bakıyorsun, laf mı atıyorsun’ dedi. Çünkü ben M..’e ‘sokak ortasında kavga ediyorsun, bir kızı taşıyamıyorsun’ diye söylemiştim. Fakat sanıkların duyacağını tahmin etmemiştim. Duyulmuş, S.. bana döndü ‘laf mı atıyorsun’ dedi. Benim yanıma geldi. Ben de ‘niye kavga ediyorsunuz, bir kızı taşıyamıyor musun’ diye söyledim. O da N.’a seslendi, N.yanına geldi, ondan sonra birbirimize girdik. Ben N. ile kavga ettim. S., T.ile kavga etti. Bende ve T.’da bıçak ya da sivri bir alet yoktu. İkisinin elinde ufak çakı olduğunu gördüm. Ben yumrukla N.’a vurdum o da bana vurdu, ama ben o anda bir şey hissetmemiştim. Biz birlikte yere düştük. Daha sonra ben yerden kalktım. N.beni bıraktı. Ben ayağa kalktım. Ancak peşinden koşmaya fırsat olmadı, üstüm başımın kan olduğunu gördüm. Taksiciye hastaneye gitmek istediğimi söyledim o da –şurası- dedi. Taksiye binmedim. Kavga … Pastanesinin önüne kadar gelmiş oldu, hastane de 50 metre kadar ileride olduğu için hemen yürüyerek acil servise gittim. Ben 16 darbe almışım ama yaranın sıcaklığı ile darbeleri hissetmemiştim, kalktığımda fark ettim. Olay esnasında, N.beni bırakınca S.’la T.’nın yanına gitti, onları ayırmaya çalıştı. Ancak beni bıraktığında çakı elinde miydi tam hatırlamıyorum. N.’ın T.’ya vurduğunu görmedim. T.’nın Ne.’a vurduğunu da görmedim. Kavga sırasında S.’la T.nın kavga ettiklerini gördüm. Ben tişörtün ve gömleğin hangi sanıklarda olduğunu şuan hatırlamıyorum. Ayakkabılarını da hatırlamıyorum. Ben yaralı olduğumu anlayınca hastaneye doğru yürüdüm, o yüzden T.ile S.’un durumlarına dikkat etmedim. M.B. kavgaya karışmadı bizi ayırmaya çalıştı. Önceki ifadem genel olarak doğrudur. Ancak M.B. beni kurtarmadı. … Her ikisinin elinde de küçük birer çakı vardı, Ben 16 yerimden bıçaklandığımı başlangıçta anlamamıştım. Ayrıca S.’la karşılıklı tartıştık elinde çakı vardı” şeklinde beyanda bulunmuştur.
Tanık Ç. Ç. kolluk görevlilerince alınan ifadesinde, “Ben Celal Bayar Üniversitesinde öğrenciyim. Olay günü arkadaşım Ş.ile İzmir’e gezmeye gittik. İzmir’de bulunduğumuz sırada Mersin’den arkadaşımız olan N. beni ve Ş..’yı telefonla arayarak nerede olduğumuzu sordu. Bornova’da olduğumuzu öğrenince bizi almaya geleceğini söyledi. Alsancak’ta N. ile buluştuk, yanında S. da vardı. bize bir şeyler ikram etmek istediler. Ben de kokoreç yiyelim dedim. Kokoreççiye gittiğimiz sırada N.ve S. alkollü olduklarından dolayı yolda dengesiz yürümeye ve dengesiz konuşmaya başlayınca ben de önlerinden gitmeye başladım. N. bana ‘hop neden ayrı gidiyorsun’ dedi, aramızda ufak bir tartışma geçti. Kokoreççiye vardığımızda N..‘kokoreç yemeyeceğim’ deyinde ben de yemedim ve oradan ayrıldık. N.önden yürümeye başladı. S..da beni sakinleştirmeye çalışıyordu. Ben de sinirlenerek çantamı yere attım bu sırada arkamızdan gelen grubun içindeki şahıslar ‘şuna bak bir kızın hakkından bile gelemiyor nasıl adam be’ diye sözler söyleyince S., N.’ın arkasından bağıra bağıra gitti, …Pastanesi önünde kargaşa oldu ve kavga etmeye başladılar. Birbirlerini kovalamaya başladılar, kimin kimi kovaladığını bilmiyorum çünkü bizden uzaklaşmışlardı. Tartışan kalabalıktaki herkes koşarak oradan ayrıldılar, ben de arkadaşıma ‘şuna bak ne biçim erkekler bizi burada bırakıp gittiler’ dedim. Taksiye doğru ilerlerken N.. beni telefonlara arayarak ‘oradan ayrılın, polis falan gelir’ dedi. Ben telefonu kapattığım sırada polisler geldiler” demiş, yargılama aşamasında da benzer şeklinde anlatımda bulunmuştur.
Tanık Ş. Ö.. kolluk görevlilerince alınan ifadesinde, “Ben Celal Bayar Üniversitesinde öğrenciyim. Olay günü arkadaşım Ç..ile İzmir’e gezmeye gittik. İzmir’de bulunduğumuz sırada Mersin’den arkadaşım olan N.. bizi telefonla aradı. Alsancak’ta N.’la buluştuk, yanında S. da vardı. S.’u ilk defa orada gördüm. Önce kokoreççiye gittik ama yemeden geldiğimiz istikamatte geri döndük. Ç. ve N. tartışınca ben N.’ın yanına gittim. S.da Ç.’nın yanında yürümeye başladı. Biz N.’la …. Pastanesinin yanına geldiğimizde arkamızdan S. ‘N.’ diye bağırdı. N. da koşarak onun yanına gitti, arkadan gelen ve yüksek sesle konuşup gülüşen şahıslarla tartışmaya başladılar. Şahıslardan biri N.’ı itmeye başlayınca ve başka şahıslar da araya girince ortalık karıştı. Bir kovalamaca oldu kovalamaca sonucu herkes bir yöne kaçtı kimse kalmadı, biz de kol kola girerek taksiye doğru ilerlerken önümüzde iki kişi koşmakta idi arkadan da ‘gel sizinle daha işimiz bitmedi’ diye bağıranlar da vardı. Biz taksinin yanındayken polisler gelip bizi yakaladılar. Kavga neden çıktı ben bilmiyorum, bıçaklama olayını da görmedim” demiş, yargılama aşamasında da benzer anlatımlarda bulunmuştur.
Tanık F. S.. yargılama aşamasında: “Ben Alsancak’ta …Pastanesinin yanında değnekçi olarak çalışıyorum. Saat 02.15 suları idi. İki grup arasında tartışma çıktığını gördüm. Gruptan birisi diğer gruba ‘utanmıyor musunuz sizin ananız bacınız yok mu niye kızlara laf atıyorsunuz’ diyordu. Karanlık olduğu için bu sözü hangisinin söylediğini göremedim. Daha sonra erkekler birbirine girdi. Hatta birisi yere düştü. Yumruklarını gördüm ama ellerinde çakı görmedim. Akşam karanlığı olduğu için tam seçemedim aramızda yaklaşık 15-20 metre mesafe vardı. Daha sonra gruplardan birisi ‘kaçın’ dedi ve kızlara ‘hadi burdan gidin’ diye bağırdı. Polisler geldi, ben de gösterdim” demiş, kolluk görevlilerince alınan ifadesinin de benzer olduğu görülmüştür.
Tanık M. B. kolluk görevlilerince alınan ifadesinde, “Olay gecesi arkadaşlarım T. ve D.ile Alsancak’ta yaya olarak gezdiğimiz sırada, üzerinde açık renk gömlek ve pantolon olan 1.75 cm boylarında normal kilolu kumral bir şahsın bir kızla tartıştığını gördük. Bu sırada arkadaşlarım kendi aralarında yüksek sesle konuşmakta ve gülmekteydiler. Kızla tartışan şahıs bize ‘siz kimsiniz, basın gidin buradan’ dedi. Biz karşılık vermeden yolumuza devam ettik. Şahıs ….. Pastanesinin yanındaki birini çağırdı. 1.80 cm boylarında normal kilolu esmer tenli ve siyah tişörtlü ikinci şahıs geldi ve küçük bir çakı bıçağıyla arkadaşım D..’ya saldırdı. Bu esnada diğer şahıs da T.’ya saldırarak vurdu. Ben önce T..’ya yardım ettim, onu ayırdıktan sonra D.’ya baktığımda şahsın D.’yı yere yatırmış ve bıçakla vurduğunu görünce hemen müdahale ederek üzerinden aldım. Bu sırada şahıs dönerek bize saldırdı. T..’ya bıçak sallamaya başladı. Ortalık kalabalıklaşınca ben oradan yolun karşısına kaçtım. Sonra geri döndüğümde ortada kimsenin olmadığını gördüm. Arkadaşlarımı telefonla aradığımda hastanede olduklarını öğrenince yanlarına gittim. Emniyette gördüğüm şahıslardan S. kızla tartışan ve T.’ya saldıran şahsa benzemektedir. Yine N. ise bıçakla saldırarak arkadaşlarımı yaralayan şahsa benzemektedir”,
Yargılama aşamasında, “… …Pastanesine doğru yürüdüğümüz sırada D. geçmişteki okul olaylarını anlatıyordu biz de yüksek sesle gülüyorduk, D.. olayı anlatırken ‘höyt dedim’ dedi, o sırada üzerine yanındaki bayanla tartışan S. üzerine alınmış olacak ki, ‘bana mı diyorsun’ diye sordu, D..‘hayır’ deyince S.. bu kez ‘derdiniz ne’ deyip Derya’nın hareketinden etkilenerek arkadaşına bağırdı, N.. geldi, sanki sapını avucunun içinde tutmuş, sivri kısmı dışarıda, küçük bir bıçak tutarcasına savurarak gelmişti, D..’ya ‘gitme’ dediğim halde, D. N.’ın üzerine yürüdü, ikisi kapıştılar, birbirlerine yumruk atar gibiydiler, sanıyorum D. önce yaralandığını anlamadı, daha sonra yere düştü, o sırada sanık S. da T.’ya yumrukla vurmuştu, T.kavgacı bir genç olmadığından donakaldı, S.’u ben çevirip ittirdim, daha sonra N.ve D.’yı ayırmaya çalıştım, ama ayıramadım, N.bana da hamle yaptı, N.’ı pastanenin önündeki bulvara çekmeye çalıştım, sonra N.tarafından kovalandım, arada bulvarda geçişi önlemek için idarece konulan çam fidanlarını olduğu için N.beni kaybetti, N.’ın T.’ya vurduğunu görmedim, S.’un ise, T.’ya iki yumruk vurduğunu gördüm ama elinde bir cisim göremedim, N.’ın D.’ya bıçakla vurduğunu gördüm, N.’ın alkol ya da uyuşturucu hap kullanmış gibi bir hali vardı çok hızlı hareket ediyor ve hiçbir şeyi dinlemiyordu” şeklinde anlatımda bulunmuştur.
Emniyette susma hakkını kullanan sanık N. Ö..Sulh Ceza Mahkemesince alınan ifadesinde: “Akşam 22.30 sıralarında kız arkadaşım Ç.Ç. ile İzmir’de sahilde bir yere gittik, Ç.’nın yanında Ş. ve önceden tanıdığım S. da vardı, dördümüz yemek yedik, saat 23.00 oldu, kızlar ‘geç oldu eve gidelim’ dediler, ‘bırakalım’ dedik ancak ‘biz gideriz’ dediler, S. bir ara büfeye su almaya gitti, kızları taksiye bindiriyordum, arka tarafımdan üç genç taksinin yanından geçtikleri sırada Ç.’nın koluna girdi, alkollü bir haldeydiler, bana ‘kızı taşıyamazsın, ne yapıyorsun’ şeklinde sataştılar, ‘saçmalamayın işinize gidin’ şeklinde karşılık verdim, bir diğeri de bu sırada arkamdan beni itekledi, bu sırada S. da koşarak geldi, üç kişiden birinin elinde ucu parlayan siyah saplı birşey vardı, S. beni bu nedenle uyardı, beni itekleyip kaçıp gitmemizi istedi, kızlar da taksiye binmişti, taksi hareket etti, biz de kaçmaya başladık, ben hiç kimseyi yaralamış değilim, söylediğim şekilde kaçtık, S.. ile birlikte Bornova’ya gittik, orada bir müddet oturduktan sonra tekrar sahile döndüğümüz sırada polisler yakaladılar, iddia edildiği gibi kimseyi bıçaklamış, yaralamış değilim”,
Yargılama aşamasında, “Olay gecesi nişanlım Ç. ve kız arkadaşımız Ş. ve diğer sanık S. olduğu halde Alsancak …Pastanesi önündeydik ve yürüyorduk ben Ç. ile bir konudan dolayı tartışıyordum, pek önemli bir konu değildi, ben önden yürüyordum, Ç.ile S. arkadan geliyordu, biraz sonra arkadaşım S.’un ‘N.’ diye bağırdığını duydum geri dönüp baktığımda hepsi erkek olan grubun S.’u ve Ç.’yı aralarına alarak bir şeyler konuştuklarını ve gülüştüklerini gördüm mahiyetini anlayamadım, yanlarına gittim, ‘tanışıyor muyuz’ dedim içlerinden birisi ‘bir kızın hakkından gelemiyor musunuz’ dedi, ben de ‘saçmalamayın’ dedim, karşı grup üç kişiydi, çok rahat konuşuyorlar ve gülüşüyorlardı önce ben şaka yapıyorlar sandım, içlerinden D. adlı genç ‘bir kızı taşıyamıyorsanız taşımayın’ dedi, daha sonra ben Ç.’nın kolundan çekerek ‘yürü gidelim’ dedim fakat içlerinden D. adlı kişi Ç.’nın koluna yapıştı bırakmadı o arada diğer iki kişi S.’a saldırdı ellerinde bir şey yoktu, bu durum karşısında ben yakındaki arabamızın anahtarlığının yanına açacak olarak da kullandığım küçük bir çakı vardı, 2-3 cm’likti, elimdeydi, aslında biz arabaya binip gidecektik, D., Ç.’nın kolundan çekip bana saldırmak istedi, ikimiz birbirimize girdik, kız arkadaşımı aradan çıkarmak ve kendimi korumak için çakıyı rastgele salladım, çakı çok kısa olduğundan vücuduna girmez diye düşünmüştüm, korkutmak için sallamıştım, bu arada Ç. kurtuldu, Ç.’nın gittiğini görünce ben de olay yerinden kaçtım, araba orada kaldı yine o arada sanık S., T. ile boğuşuyordu, S.’u kurtarmak için yanlarına gittiğimde kavga hemen hemen bitmişti, T.’ya sallamadım, S. ile beraber olay yerinden kaçtık, S.’ta da maskot kapsamında çakıdan vardı, ancak S.’un çakıyı salladığını görmedim, D. ile boğuştuğumuz sırada yerde yuvarlanmıştık, bir kızı taşıyamıyorsanız sözünü ben bırakın gidin diye anladım, yani ‘bize bırakın’ diye algıladım” şeklinde anlatımda bulunmuştur.
Kollukta susma hakkını kullanan sanık S.S.. Sulh Ceza Mahkemesinde alınan ifadesinde: “ … İki kızla birlikte dördümüz önce Bornovada bir yerlerde oturduk, sonra sahile geldik, saat 22.30 sıralarıydı, kokoreç yemek istedik sonra vazgeçtik, kızlar saatin geç olduğunu söylediler gitmek istediler, bırakma teklifimizi kabul etmediler, taksi ile göndereceğimiz sırada ben büfeye gittim, ben büfede iken bağrış çağrışları duydum, kızlar ve N.’ın olduğu yerde bir münakaşa olduğunu gördüm, koşarak yanlarına gittim, giderken birisinin eli de arkada olacak şekilde bıçak tuttuğunu görünce N.’a dikkat etmesi için bağırdım, kızlar süratle taksiye bindiler, bende N.’ı alarak kaçmak istedim, koşarak uzaklaştık, iddia edildiği gibi kimseyi bıçaklamış, yaralamış değilim” ,
Yargılama aşamasında ise, “Ben ve N. İzmir’i bilmeyiz, daha önce hiç gelmemiştim, Kocaeli Üniversitesi Meslek Yüksekokulunda öğrenciyim, atılı suçu kabul etmiyorum. Sanık N.’la 9-10 yıllık arkadaşlığım var. N. bana arabasıyla İzmir’e sevgilisine görmeye gideceğini söyledi, ‘gel’ dedi ben de kabul ettim. İzmir’e geldik çevreyi bilmiyorduk. N..ın uzun zamandır birlikte olduğu nişanlısı olduğunu sandığım Ç. ve yine kız arkadaşı Ş. dördümüz buluştuk. Önce İnciraltı’na gittik, daha sonra Alsancak’a geldik. Araba ile gelirken Ç. ile N.tartışıyorlardı. Ç. yüzü asıktı. Alsancak’ta bir lokantada oturduk. Ç.yemek istemedi. Ş. da yemedi. O zaman ben de istemedim. N. da yemek yemekten vazgeçti, dışarı çıktık. Yürürken yine Ç. ile N.tartıştılar. Ça.’nın morali çok bozuktu. N. da önden ve Ş. ile yürümeye başladı. Biz geride Ç. ile kaldık. Ç. ağlıyordu hatta çantasını yere attı. Pastanenin önündeki insanlar bize bakmaya başladı. Ç.’ya ‘herkes bize bakıyor yeter artık gidelim’ dedim. Çantasını aldım, eline verdim. O sırada üç kişilik bir grup bize bakarak el kol hareketi yapıp gülüyorlardı. Huzurdaki T.’nın orada olup olmadığını hatırlamıyorum çünkü gece yarısı idi. Bu şekilde Ç. ile uğraşırken bu grup -bir kızı taşıyamıyorsan bırak- gibi laflar attı. N.’a baktım ortalıkta yoktu. Korktum çünkü çevreyi tanımıyordum. Daha sonra N. ve Ş..nın gittiği yöne doğru yöneldim. O sırada üç kişinin içinden iki kişi bana doğru üzerime geldi. Ben korktum. Yine ‘kızı bırak taşıyamıyorsan’ gibi laflar ettiler o arada bana vurdular. Dudağım kanadı. Ağzıma kan tadı gelince iyice korktum. ‘N..’ diye bağırdım. O arada N. göründü. N.gelirken birisi ona saldırdı. Boğuşmaya başladılar iki kişi de bana saldırmıştı. N.’ın elinde bıçak görmedim. Bende maskot mahiyetinde de olsa hiçbir çakı yoktu. N.’ta var mı bilmiyorum. N.koşarak geldi ve bana saldıran kişilerden birisi ile tartışmaya başladı, ondan sonra kavgaya tutuştular. N..eli ile karşı tarafa doğru sallıyordu. Kavga ettiği kişi kaçtı. Ben N.’a gidelim dedim. Ondan sonra koştuk kaçtık arabaya binip gittik, olay sırasında N. gelmeden önce ben T. ile yumruklaştım hatta yere düşerken yüzüne vurduğumu iyi hatırlıyorum. Bende çakı ya da bıçak yoktu” biçiminde savunma yapmıştır.
765 sayılı TCY’nda eksik teşebbüs – tam teşebbüs ayrımına yer verilmiş ve Yasanın 61. maddesinde eksik teşebbüs “Bir kimse işlemeyi kasdeylediği bir cürmü vesaiti mahsusa ile icraya başlayıp da ihtiyarında olmayan esbabı maniadan dolayı o cürmün husulüne muktazi fiilleri ikmal edememiş ise”; 62. maddesinde ise tam teşebbüs, “Bir kimse işlemeği kasdettiği cürmün icrasına taalluk eden bütün fiilleri bitirmiş, fakat ihtiyarında olmayan bir sebepten dolayı o cürüm meydana gelmemiş ise…” biçiminde tanımlanmıştır.
5237 sayılı TCY’nda ise bu ikili ayrıma son verilerek teşebbüs Yasanın 35. maddesinde; “Kişi, işlemeyi kastettiği bir suçu elverişli hareketlerle doğrudan doğruya icraya başlayıp da elinde olmayan nedenlerle tamamlayamaz ise teşebbüsten dolayı sorumlu tutulur” şeklinde tanımlanmıştır.
Şu durumda, bir suça teşebbüsten bahsedilebilmesi için işlenmesi kast edilen suç açısından elverişli bulunan hareketlerle doğrudan doğruya icra hareketlerine başlanması, ancak elde olmayan nedenlerle hareketlerin tamamlanamamış veya neticeye ulaşılamamış olması gerekmektedir.
Öte yandan, suça teşebbüsle ilgili değerlendirme yapılabilmesi failin hangi suçu işlemeyi kastettiğinin belirlenmesini gerektirir. Buna sübjektif unsur denir. Failin gerçekleştirdiği davranış ile bir suçu işlemeye teşebbüs edip etmediğini, eğer etmişse hangi suça teşebbüs ettiğinin saptayabilmek için öncelikle kastın varlığının belirlenmesi gerekir. Başka bir deyişle, tıpkı tamamlanmış suçta olduğu gibi, teşebbüs aşamasında kalan suçta da, işlenmek istenen suç tipindeki bütün unsurlar failce bilinmelidir. (İçel Suç Teorisi, Prof. Dr. Kayıhan İçel, Prof. Dr. Füsun Sokullu-Akıncı, Doç. Dr. İzzet Özgenç, Doç. Dr. Adem Sözüer, Doç. Dr. Fatih S. Mahmutoğlu, Doç. Dr. Yener Ünver, s.315.).
Bu husus, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 04.06.1990 gün ve 101-156 sayılı kararında da, “Teşebbüste aranan kast, icrasına başlanmış cürmü teşebbüs aşamasında bırakma kastı olmayıp, söz konusu suçu tamamlamaya yönelmiş kasttır” şeklinde açıklanmıştır.
Kasten yaralama suçu ile kasten öldürmeye kalkışma suçu arasındaki ayırıcı kriter manevi unsurun farklılığına dayanır.
Dolayısıyla çözülmesi gereken konu, sanığın kastının öldürmeye mi, yoksa yaralamaya mı yönelik olduğuna ilişkindir.
TCY’nın 21/1. maddesine göre, suçun yasal tanımındaki unsurlarının bilerek ve istenerek gerçekleştirilmesi olan ve failin iç dünyasını ilgilendiren kast, dış dünyaya yansıyan davranışlara bakılarak, daha açık bir ifadeyle failin olay öncesi, olay sırası ve olay sonrası davranışları ölçü alınarak belirlenmelidir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 08.07.2003 gün ve 196-212; 30.09.2003 gün ve 226-229; 08.07.2008 gün ve 88-184 ile 31.03.2009 gün ve 248-82 sayılı kararları ile de bir eylemin kasten öldürmeye teşebbüs mü, yoksa kasten yaralama suçunu mu oluşturduğu da; suç nedeni, kullanılan aletin cinsi, kullanılış şekli, isabet alınan bölge, darbe adedi ve şiddeti, failin suçtan önceki ve sonraki davranışları, aradaki husumet, hedef seçme olanağının bulunup bulunmadığı, mağdurdaki yaraların yerleri ve nitelikleri, failin fiiline kendiliğinden mi, yoksa engel bir nedenden dolayı mı son verdiği gibi ölçütler esas alınmak suretiyle saptanması gerektiği belirtilmiştir.
Kastın belirlenmesi açısından her bir olayda kullanılması gereken ölçütler farklılık gösterebileceğinden, tüm bu olguların olaysal olarak değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bu açıklamalar ışığında tüm dosya içeriği birlikte değerlendirildiğinde;
İstanbul’da cafe-bar işleten sanık N..ile üniversite öğrencisi S..’un İzmir’e gelip, Manisa Celal Bayar Üniversitesinde okuyan kız arkadaşları Ç. ve Ş..ile buluştukları, önce bir yerde bir miktar alkol alıp kokoreç yemeğe gittikleri, Ç. ile N.’ın tartışmaları yüzünden huzurlarının kaçtığı, yemek yemeden kalktıkları, İzmir’in eğlence merkezi olan Alsancak Semtindeki Kıbrıs Şehitleri Caddesi üzerinde, saat 23.30 sularında yürümeye başladıkları, Ç..’nın sinirli halini sürdürdüğü, Ç.’ya öfkelenen N.’ın da Ş. ile birlikte önden yürüdüğü, S.’un da Ç.’yı yatıştırmaya çalıştığı, Ç.’nın bağırarak çantasını yere attığı, o sırada aynı caddede mühendislik fakültesi mezunu olan mağdurlar T. ve D..’nın yanlarında tanık M.olduğu halde yürüdükleri, biraz alkollü olan bu kişilerin birbirlerine okul anılarını anlatarak yüksek sesle konuşup gülüştükleri, çantasını yere atan Ç..’nın bağırıp çağırmalarını gören bu üç gençten D.’nın, “bir kızı taşıyamıyorsan bırak git” şeklinde söz söylediği, M.’in de “höyt” diye bağırdığı, duruma ve sarf edilen sözlere alınan S.’un “bize mi söylüyorsun” diye döndüğü, ancak karşısında üç kişi olduğu için önden gitmekte olan N.’a seslendiği, S.’un katılan T.’nın üzerine yürüyüp göğsüne bir yumruk vurması ile kavgaya tutuştukları, olay yerine koşan N.’ın elinde bulunan ve ele geçirilemeyen kesici ve batıcı bir alet ile mağdur D.’ya vurmaya başladığı, N.’ın yere düşen D.’ya karşı darbelerine devam ederek 15 adedi yaşamı tehlikeye sokmayacak şekilde ve basit müdahale ile giderilebilecek nitelikte, göbek sol yanındaki bir adedinin ise yaşamı tehlikeye sokacak düzeyde olmak üzere 16 yerinden bıçakladığı, ardından T.ile kavga eden S.’un yanına gittiği ve T.ya da vurarak aynı aletle birisi yaşamı tehlikeye sokacak şekilde, diğeri tehlikeye sokmayacak ama basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek düzeyde T.’yı da yaraladığı, olay sonrası mağdurların yaya olarak Alsancak Devlet Hastanesine gittikleri, sanıkların da N.’a ait … marka araçla kaçtıkları, çevredeki vatandaşların ihbarı üzerine olay yerine gelen ekiplerin tanık F..’ın göstermesi ile önce olay yerine yakın bir yerde taksiye binmek üzere olan tanıklar Ç. ve Ş.’yı, sonra da Sahil Bulvarı üzerinde araçla ilerlemekte olan sanıkları yakaladıkları anlaşılmış olup, açıklanan bu oluş konusunda Özel Daire ile yerel mahkeme arasında bir uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Sanık N.’ın mağdur D.’yı 1 adedi yaşamını tehlikeye sokacak düzeyde, 15 adedi ise basit tıbbi müdahale ile giderilebilir şekilde 16 yerinden yaraladığı, herhangi bir engel neden bulunmadığı ve eylemine öldürücü etkinlikle devam etme olanağı olduğu halde, diğer darbeleri ölüm sonucunu yaratmayacak biçimde sürdürdüğü, sonra D.’yı bırakıp, S. ile T.’nın yanına giderek, onları ayırmaya çalıştığı ve mağdur T.’yı da 1 tanesi yaşamını tehlikeye sokacak düzeyde diğeri ise yaşamını tehlikeye sokmayacak ancak basit tıbbi müdahale ile giderilemeyecek şekilde 2 yerinden yaraladığı, sanık S.’un ise mağdur T.’yı yaşamını tehlikeye sokacak şekilde bir darbe ile yaraladığı somut olayımızda, arala¬rında önceye dayalı öldürmeyi gerektirecek husumetleri olmayan ve çıkan tartışma nedeniyle gece geç saatlerde aniden gelişen ve hedef seçme olanağı bulunmayan kavganın hareketli ortamında, ele geçmeyen kesici aletlerle mağdurları yaralayan sanıkların eyleminde, Yargıtay Ceza Genel Kurulu ile 1. Ceza Dairesinin süreklilik kazanmış uygulamaları ile hayati tehlike yaratan isabetlerin bir adetle sınırlı kalması gibi hususlar birlikte değerlendirildiğinde, sanıkların öldürme kastıyla hareket ettikleri kuşkulu kalmaktadır.
Ceza yargılamasının en önemli ilkelerinden biri olan “in dubio pro reo” yani “kuşkudan sanık yararlanır” kuralı uyarınca, sanığın bir suçtan cezalandırılmasının temel koşulu, suçun kuşkuya yer vermeyen bir kesinlikle ispat edilmesine bağlıdır. Gerçekleşme şekli kuşkulu ve tam olarak aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak mahkûmiyet hükmü kurulamaz. Ceza mahkûmiyeti, yargılama sürecinde toplanan kanıtların bir kısmına dayanılarak ve diğer bir kısmı gözardı edilerek ulaşılan olası kanıya değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. Bu ispat, hiçbir kuşku ve başka türlü bir oluşa olanak vermeyecek açıklıkta olmalıdır. Yüksek de olsa bir olasılığa dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza yargılamasının en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan, varsayıma dayalı olarak hüküm vermek anlamına gelir. O halde ceza yargılamasında mahkûmiyet, büyük veya küçük bir olasılığa değil, her türlü kuşkudan uzak bir kesinliğe dayanmalıdır. Adli hataların önüne geçilebilmesinin başka bir yolu da bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle, sanıklar N. ve S.’un mağdurlar D.a ve T.’yı öldürme kastları ile hareket ettiklerini gösteren kesin ve inandırıcı kanıtlar bulunmadığından, eylemlerinin kasten yaralama olarak kabulünde zorunluluk bulunmaktadır.
Bu itibarla, yerel mahkemece kanıtların hatalı değerlendirilmesi ve dosya kapsamına uymayan gerekçeler ve kabulle, sanıkların eylemlerinin öldürmeye kalkışma olarak nitelendirilmesi suretiyle direnme kararı verilmesi ve hüküm kurulması isabetsiz olup, direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan beş Genel Kurul Üyesi, “sanıkların eylemlerinin adam öldürmeye kalkışma suçunu oluşturduğu” görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- İzmir 5. Ağır Ceza Mahkemesinin 27.12.2010 gün ve 417-369 sayılı direnme hükmünün BOZULMASINA,
2- Dosyanın mahalline iadesi için Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 28.06.2011 günü oyçokluğu ile karar verildi.