Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2010/94 E. 2010/120 K. 25.05.2010 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2010/94
KARAR NO : 2010/120
KARAR TARİHİ : 25.05.2010

Tebliğname : 2009/102242
Yargıtay Dairesi : 9. Ceza Dairesi
Mahkemesi : ADANA 4. Ağır Ceza
Günü : 25.12.2008
Sayısı : 273-416
Sanık M. Y..’ün tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu ölüme ve yaralamaya neden olmak suçundan, 5237 sayılı TCY’nın 85/2, 62/1 ve 50/1-a maddeleri uyarınca sonuç olarak 18.200 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin Adana 4. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 21.11.2006 gün ve 51-272 sayılı hüküm, sanık müdafii ve katılan vekili tarafından temyiz edilmekle dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 03.06.2008 gün ve 8832-7135 sayı ile;
“Hükümden sonra yürürlüğe giren 5728 sayılı Kanunun 562. maddesiyle değişik CMK.nun 231. maddesindeki hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin düzenleme karşısında suçun niteliği, hükmolunan cezanın tür ve miktarı gözetilip dosyada bulunan adli sicil kaydı da değerlendirilerek sanığın hukuki durumunun yeniden tayin ve takdirinde zorunluluk bulunması” isabetsizliğinden bozulmuştur.
Yerel mahkeme ise 25.12.2008 gün ve 273-416 sayı ile;
“5728 sayılı Yasanın 562. maddesiyle değişik CMK’nun 231/5. maddesi uyarınca yargılama sonucunda hükmolunan cezanın 2 yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezası olması halinde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilme olanağının bulunduğu, CMK nun 231/7. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi halinde hürriyeti bağlayıcı cezanın seçenek yaptırımlara dönüştürülemeyeceği, sanık hakkında hükmolunan sonuç cezanın 2 yıl 6 ay hapis cezası olması nedeniyle bu miktar ceza için CMK’nun 231. maddesinin uygulanmasına yasal olanak bulunmadığı” gerekçesiyle ilk hükümde direnmiştir.
Bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyizi üzerine, Yargıtay C.Başsavcılığının “onama” istemli 08.04.2010 gün ve 102242 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca incelenmiş, aşağıda belirtilen gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Taksirle ölüme ve yaralamaya neden olma suçundan, 5237 sayılı TCY’nın 85/2 ve 62/1. maddeleri uyarınca sanığa hükmolunan 2 yıl 6 ay hapis cezasının aynı yasanın 50/1-a ve 52/2. maddeleri gereğince beher günü 20 Liradan adli para cezasına dönüştürülerek sonuç olarak 18.200 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilen somut olayda, Özel Daire ile yerel mahkeme arasındaki uyuşmazlık, taksirli suçlarda, adli para cezasına çevrilen iki yıldan fazla hapis cezaları yönünden hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilip verilemeyeceğine ilişkindir.
1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCY’nda, cezanın kişiselleştirilmesine ilişkin üç kuruma yer verilmiş olup, bunlar sanık hakkında hükmolunan hapis cezasının kural olarak kısa süreli olması halinde 50. madde uyarınca seçenek yaptırım olarak adli para cezasına veya tedbire dönüştürülmesi, taksirli suçlara özgü olarak da uzun süreli de olsa seçenek yaptırım olarak adli para cezasına çevrilmesi ve çocuklar ile altmışbeş yaşını doldurmuş kişiler hakkındaki hükümler saklı kalmak koşuluyla, hükmolunan iki yıla kadar hapis cezalarının 51. madde uyarınca ertelenmesidir. Görüldüğü gibi 5237 sayılı Yasada, paraya çevirme, tedbire dönüştürme ve erteleme şeklinde üç atıfet müessesi kabul edilmiş ve ancak sanık hakkında bu atıfet müesseselerinden yalnızca birinin uygulanabileceği hüküm altına alınmış, bu kapsamda erteleme yalnızca hapis cezaları için kabul edilmiş, hükmolunan cezanın adli para cezasına veya tedbire çevrilmesi halinde erteleme olanağı ortadan kaldırılmıştır. Bu şekilde bir taraftan cezanın sanığın ileriki yaşamı üzerindeki olası etkileri azaltılmaya çalışılırken, diğer taraftan da cezaların caydırıcılığı ilkesi hayata geçirilmiştir.
Ancak yeni sistemde, ertelemeyi bir infaz kurumu olarak düzenleyen yasa koyucu, bu düzenlemenin doğurabileceği olumsuz sonuçları ortadan kaldırmak için, yeni müesseselere ihtiyaç duymuş, kamu davasının mecburiliği ilkesini 5271 sayılı CYY’nın 171. maddesi ile yumuşatmak suretiyle etkin pişmanlık veya şahsi cezasızlık nedenlerinin bulunması halinde soruşturma aşamasında, C.Savcısına kovuşturmaya yer olmadığı kararı verebilme, kovuşturma aşamasında ise yargılama yapan mahkemeye koşulların bulunması halinde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verebilme olanağı tanınmıştır.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumuna ilk kez, “Hükmün geri bırakılması, denetimli serbestlik” başlığıyla Ceza Muhakemeleri Usulü Tasarısının 233. maddesinde yer verilmiş, Adalet Komisyonunca 233. maddenin Tasarı metninden çıkarılması nedeniyle hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu pozitif bir hukuk normu olarak ilk kez çocuklar hakkında 03.07.2005 tarihinde kabul edilerek 15.07.2005 gün ve 25876 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmak suretiyle aynı gün yürürlüğe giren 5395 sayılı Çocuk Koruma Yasasında yer almıştır.
5395 sayılı Yasanın 23. maddesi uyarınca çocuklar tarafından işlenen suçlardan dolayı hükmolunan üç yıla kadar hapis veya adli para cezası, maddedeki diğer objektif ve subjektif koşulların bulunması halinde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına konu olabilecektir. Anılan düzenlemede, hükmolunan cezanın tedbirlere veya adli para cezasına çevrilemeyeceği veya ertelenemeyeceğine ilişkin açık bir düzenlemeye yer verilmemesi nedeniyle müessesenin hukuki niteliği bir tarafa bırakılarak, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmekle yetinilmemiş, hükümdeki hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesine karar verilmiş, hatta erteleme ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması müesseselerinin bir arada uygulanamayacağı dikkate alınmaksızın, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı ile birlikte erteleme kararları da verilmiştir. Yasa koyucu tarafından uygulamadaki bu farklı algılama ve uygulamaların önüne geçilmek amacıyla 19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Yasanın 40. maddesi ile 5395 sayılı Çocuk Koruma Yasasının 23. maddesi değiştirilmek suretiyle denetim süresindeki farklılık hariç olmak koşuluyla çocuklar ile yetişkinler hükmün açıklanmasının geri bırakılması açısından aynı koşullara tabi kılınmıştır. 5560 sayılı Yasanın 23. maddesiyle 5271 sayılı Yasanın 231. maddesine eklenen 5-14. fıkralar ile de büyükler için kabul edilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması, yetişkinler yönünden başlangıçta şikâyete bağlı suçlarla sınırlı olarak, hükmolunan bir yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezası için kabul edilmiş iken, 08.02.2008 tarihinde yürürlüğe giren 23.01.2008 gün ve 5728 sayılı Yasanın 562. maddesi ile 5271 sayılı Yasanın 231. maddesinin 5 ve 14. fıkralarında yapılan değişiklik ile de hükmolunan iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezaları için uygulanabilir hale getirilmiş, şikâyete bağlı suçlarla sınırlı olarak uygulanan bu müessese Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan İnkılâp Yasalarında yer alan suçlar ayrık olmak üzere tüm suçları kapsayacak hale getirilmiştir.
Uyuşmazlık konusunu, taksirli suçlarda hükmedilen iki yıldan fazla hapis cezalarının, adli para cezasına çevrilmesi halinde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilip verilemeyeceği oluşturduğundan, hükmün açıklanmasının tüm koşulları ve sonuçlarının değil, 5271 sayılı Yasanın uyuşmazlıkla ilgili 231. maddesinin 5, 7 ve 11. fıkralarının değerlendirilmesinde zorunluluk bulunmaktadır.
5271 sayılı CYY’nın 231. maddesinin 5. fıkrasında, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına konu mahkûmiyetin iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezası olması gerektiği vurgulanmış, ancak buradaki adli para cezasının 5237 sayılı TCY’nın 50. maddesi uyarınca, kısa süreli veya taksirli suçlardaki uzun süreli hapis cezalarına seçenek olarak çevrilen adli para cezası mı, yoksa 5237 sayılı Yasanın 52. maddesinde öngörülen adli para cezası mı olduğu yönünde bir belirlemeye yer verilmemiştir.
Anılan fıkrada belirtilen adli para cezasından ne kast edildiği 5271 sayılı Yasanın 231. maddesinin 7. fıkrasındaki; “Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen hükümde, mahkûm olunan hapis cezası ertelenemez ve kısa süreli olması halinde seçenek yaptırımlara çevrilemez” şeklindeki hükmü ile;
11. fıkrasındaki; “… Ancak, mahkeme, kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunun değerlendirilerek; cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşulların varlığı halinde, hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek, yeni bir mahkûmiyet hükmü kurabilir” biçimindeki hükümlerinden yola çıkılarak belirlenmesinde zorunluluk bulunmaktadır.
Her iki fıkranın açık hükümlerinden de anlaşılacağı üzere 5271 sayılı Yasanın 231. maddesinin 5. fıkrasında kast edilen adli para cezası, seçenek yaptırım olarak hükmedilen adli para cezası olmayıp 5237 sayılı Yasanın 52. maddesinde öngörülen ve hapis cezası ile birlikte veya yalnız hükmedilen adli para cezasıdır.
Böyle bir kabul, her iki fıkranın ve müessesenin de doğal sonucudur.
647 sayılı Yasanın 4. maddesinin 3 ve 4. fıkraları ile benzer düzenlemeleri içeren 5237 sayılı Yasanın 50. maddesinin 4 ve 5. fıkralarındaki; “Taksirli suçlardan dolayı hükmolunan hapis cezası uzun süreli de olsa; bu ceza, diğer koşulların varlığı hâlinde, birinci fıkranın (a) bendine göre adlî para cezasına çevrilebilir”.
“Uygulamada asıl mahkûmiyet, bu madde hükümlerine göre çevrilen adlî para cezası veya tedbirdir” hükmünden hareketle, mademki asıl mahkûmiyet çevrilen adli para cezası veya tedbirdir, 231. maddenin 7. fıkrası uyarınca seçenek yaptırımlara çevrilemeyecek hapis cezası kısa süreli hapis cezasından ibarettir, o halde taksirli suçlardan hükmolunan iki yıldan fazla hapis cezaları da adli para cezasına çevrildiğinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına konu olabilirler şeklindeki bir yaklaşımla, seçenek yaptırımlara çevirme yasağının sadece kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezalar için getirildiğinin kabulü, hukukun temel ilkeleri ve 231. maddenin 7 ve 11. fıkralarındaki düzenlemelere aykırı olacağı gibi yasa koyucunun amacı ile de bağdaşmaz. Zira Yasa Koyucu 7. fıkra ile açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen hükümdeki cezanın adli para cezasına dönüştürülemeyeceği veya ceza¬nın ertelenemeyeceğini amaçlamış olup, bu hükümle taksirli suçlar yönünden bir istisna getirmiş değildir.
Böyle bir yaklaşım müessesenin hukuki niteliğiyle de bağdaşmayacaktır. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 19.02.2008 gün ve 346-25 sayılı kararı başta olmak üzere birçok kararında da vurgulandığı üzere sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibariyle karma bir özelliğe sahip bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, denetim süresi içinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması halinde, geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak kamu davasının 5271 sayılı CYY’nın 223. maddesi uyarınca düşürülmesi sonucu doğurduğundan, bu niteliğiyle sanık ile devlet arasındaki cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme nedenlerinden birisini oluşturmaktadır.
Koşullu bir düşme nedeni oluşturan “hükmün açıklanmasının geri bırakılması” müessesesi (mahkûmiyet, suç niteliği ve ceza miktarına ilişkin) objektif koşulların varlığı halinde, diğer kişiselleştirme hükümlerinden önce ve re’sen mahkemece değerlendirilerek, uygulanması yönünde kanaate ulaşıldığı takdirde hiçbir isteme bağlı olmaksızın öncelikle uygulanacak, koşullarının bulunmadığı veya uygulanmaması yönünde kanaate ulaşıldığı taktirde ise diğer kişiselleştirme nedenleri değerlendirilebilecektir.
Bu kararda da açıkça belirtildiği üzere, sanık hakkında sonuç cezanın tayininden sonra, hükmolunan cezanın iki yılı veya daha az süreli hapis cezası olması veya adli para cezası olması halinde, öncelikle yasal bir zorunluluk olarak 5271 sayılı Yasanın 231. maddesinin 5-14. fıkralarında düzenlenmiş bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması koşullarının bulunup bulunmadığı, hiçbir isteme gerek kalmaksızın re’sen değerlendirilecek olumsuz sonuca ulaşıldığı takdirde, cezanın kişiselleştirilmesine ilişkin 647 sayılı Yasanın 4 ve 6. maddeleri ile 5237 sayılı Yasanın 50 ve 51. maddeleri yönünden bir değerlendirme yapılabilecektir.
Görüldüğü gibi, sanık hakkında hükmolunan hapis cezasının henüz seçenek yaptırım olarak adli para cezasına ve tedbire çevrilmeden hükmün açıklanmasının geri bırakılması koşullarının değerlendirilmesi zorunlu olup, ancak bu konuda olumsuz bir kanaate ulaşıldığı taktirde uygulanabilecek bir hükme dayanılarak sonuç cezanın çevrilen adli para cezası veya tedbir olduğundan hareketle taksirli suçlarda hükmolunan 2 yıldan fazla hapis cezalarında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebileceğini kabul etmek olanaklı değildir.
Diğer yönden; 5271 sayılı Yasanın 231. maddesinin 7 ve 11. fıkralarına aykırı olarak hükmolunan cezanın adli para cezasına çevrilmesi ve bilahare sonuç cezanın adli para cezası olduğu gerekçesiyle, hukuka aykırı bir uygulamanın sonuçlarından sanığın ikinci kez yararlandırılması da hukuken kabul edilemez.
Bu itibarla, yerel mahkeme direnme kararı isabetli olup, Özel Dairece hükmün sair yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verildiğinden, dosyanın sair yönlerinin incelenmesi için Yargıtay 9. Ceza Dairesine gönderilmesine karar verilmelidir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
1- Adana 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 25.12.2008 gün ve 273-416 sayılı kararındaki direnme nedenlerinin İSABETLİ OLDUĞUNA,
2- Dosyanın, esasa ilişkin temyiz incelemesi yapılması için Yargıtay 9. Ceza Dairesine gönderilmek üzere, Yargıtay C.Başsavcı¬lığına TEVDİİNE, 25.05.2010 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.