YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2010/90
KARAR NO : 2010/126
KARAR TARİHİ : 25.05.2010
İtirazname: 2009/171073
Yargıtay Dairesi : 6. Ceza Dairesi
Mahkemesi : İSTANBUL 4. Çocuk
Günü : 14.12.2007
Sayısı : 311-652
Sanık M.A..’ın, güveni kötüye kullanma suçundan 5237 sayılı TCY’nın 155/2, 168/2, 31/3, 62, 52/2 ve 50/1-c, a maddeleri uyarınca 2000 YTL ve 160 YTL adli para cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin, İstanbul 4. Çocuk Mahkemesince verilen 14.12.2007 gün ve 311-652 sayılı hükmün, sanık müdafii ile yerel Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay 6. Ceza Dairesince 26.12.2008 gün ve 16112-25061 sayı ile;
“5275 sayılı Yasanın 122. maddesi ile 647 sayılı Yasanın yürürlükten kaldırılmış olması ve hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCY’nın 50/5. maddesinde öngörülen düzenlemeye göre, hükmolunan cezanın tür ve miktarı bakımından, 5219 sayılı Yasa ile değişik 1412 sayılı CMUK’nun 305/1. maddesi gereğince hükmün temyizi olanaklı bulunmayıp kesin nitelikte olduğundan, sanık M. A.. savunmanı ile o yer Cumhuriyet savcısının temyiz isteğinin 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi yollamasıyla 1412 sayılı CMUK’nun 317. maddesi uyarınca reddine” karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 13.07.2009 gün ve 171073 sayılı ihbarnamesine konu edilen Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 26.06.2009 gün ve 34550 sayılı yazısıyla;
“…Dosya kapsamına göre, sanığın, müşteki adına MNG kargo aracılığıyla gönderilen ve içerisinde hurda altın bulunan paketin hata sonucu çalıştığı iş yerine teslim edildiğini bildiği halde, bu altınları iade etmeyerek satmaya çalışması şeklinde kabul edilen eylemin 5237 sayılı Kanun’un 160. maddesinde düzenlenen şikayete bağlı suçu oluşturduğu ve müştekinin de şikayetinden vazgeçmesi sebebiyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 223. maddesi uyarınca düşme kararı verilmesi gerektiğinin gözetilmemesinde isabet görülmemiştir” açıklamasıyla, yasa yararına bozma yoluna başvurulması üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince 12.03.2010 gün ve 16736-2698 sayı ile;
“…Sanık hakkında hükmolunan 2000 TL. ve 160 TL’den ibaret cezalar tek bir hükmü meydana getirdiği cihetle, 6. Ceza Dairesinin anılan red kararı sanığın temyiz hakkını engelleyici bir karar olup, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 5271 sayılı CMK’nın 308. maddesi uyarınca itirazda bulunmaya yetkisi vardır. Bu nedenle kanun yararına bozma istemine konu İstanbul 4. Çocuk Mahkemesinin 14.12.2007 gün ve 2007/311-652 sayılı kararı henüz kesinleşmediğinden, kanun yararına bozma isteminin CMK’nın 309. maddesi uyarınca reddine, Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 26.12.2008 gün ve 2008/16112-25061 sayılı kararına karşı CMK’nın 308. maddesi uyarınca itirazda bulunulup bulunulmayacağının takdir ve ifası için dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine…” karar verilmiş,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca da, 09.04.2010 gün ve 171073 sayı ile;
“…İstanbul 4. Çocuk Mahkemesinin 14.12.2007 gün ve 2007/311-652 sayılı kararı ile güveni kötüye kullanma suçundan dolayı sanık hakkında özgürlüğü bağlayıcı cezadan çevrili olarak 2.000 TL adli para cezasına ve doğrudan (gün adli para cezası olarak) verilen 160 TL adli cezasına hükmedilmiştir. Hükmedilen toplam ceza miktarı 2.160 TL’dir. Sanık hakkında verilen mahkûmiyet hükmüdür ve bu karar hükmolunan cezanın türü, miktarı açısından temyiz yasa yoluna tabidir. Söz konusu hüküm, kararın türü ve cezanın miktarı açısından kesin nitelikte değildir” görüşüyle, Özel Dairenin “temyizin reddine” ilişkin kararının kaldırılması istemiyle itiraz yasa yoluna başvurulmuştur.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanık M. A..’ın, 29.06.2007 tarihinde, yanlışlıkla çalıştığı şirkete gönderilen koliyi açarak içindekileri mal edinmek suretiyle güveni kötüye kullanma suçunu işlediği olayda; Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık, hükmün temyiz kabiliyetinin bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.
Dosya incelendiğinde;
Sanık hakkında hırsızlık suçundan açılan kamu davasının yapılan yargılaması sonunda, güveni kötüye kullanmak suçundan hüküm verilirken, 5237 sayılı TCY’nın 155/2. maddesinin hapis ve para cezasını birlikte içermesi, sanık hakkında verilen hapis cezasının da aynı Yasanın 50. maddesi uyarınca paraya çevrilmesi nedeniyle, ayrı ayrı 2000 YTL ve 160 YTL adli para cezalarına hükmedildiği ve yasalarımızda cezaların içtimaına ilişkin bir hüküm bulunmadığı için bu iki cezanın toplanamadığı anlaşılmaktadır.
Ceza Genel Kurulunun 15.07.2008 gün ve 174-191 sayılı kararında da açıkça belirtildiği üzere;
Yeni ceza adalet sisteminde, önceki sistemde var olan “cezaların içtimaı” hükümlerine yer verilmemiştir. Bununla birlikte verilen cezaların toplanamayacağı veya hangi şartlarda toplanabileceğine ilişkin tek düzenleme 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 99. maddesinde yer almaktadır. Bu maddenin başlığı; “Birden fazla hükümdeki cezaların toplanması” olup; buna göre, “Bir kişi hakkında hükmolunan her bir ceza diğerinden bağımsızdır, varlıklarını ayrı ayrı korurlar. Ancak bir kişi hakkında başka başka kesinleşmiş hükümler bulunur ise, 107. maddenin uygulanabilmesi yönünden mahkemeden bir toplama kararı istenir”,
Şu halde, birden fazla hükümde yer alan cezalar sadece koşullu salıvermenin hesaplanması amacına dönük olarak infaz aşamasında toplanabilir, bunun dışında ise “cezaların içtimaı” mümkün değildir.
Öte yandan, 1412 sayılı CYUY’nın halen yürürlükte bulunan ve temyiz yasa yolunu düzenleyen 305. maddesinin ilk fıkrası; “Ceza mahkemelerinden verilen hükümler temyiz olunabilir…” şeklinde başlamaktadır. Maddenin 1. bendinde ise “İkimilyar liraya kadar (ikimilyar dahil) para cezalarına dair olan hükümler… temyiz olunamaz” hükmü yer almaktadır.
Buna göre; bir kararın temyiz edilebilmesi için, o kararın “hüküm” niteliğini taşıması gerekmekte olup; mahkûmiyet kararının hüküm sayılacağı ise 5271 sayılı CYY’nın 223/1. maddesinde açıkça belirtilmiştir.
Bununla birlikte, bir suç nedeniyle verilen karar içerisinde yer alan cezalardan her biri ayrı bir hükmü oluşturmayıp, bu cezaların tamamı tek bir hükmü meydana getirmektedir. Bu nedenle de; hükmün içerisinde birden fazla “cezanın” bulunduğu hallerde, temyiz sınırının belirlenmesi açısından cezaların her birinin miktarına değil, toplam ceza miktarına bakılması gerekir. Buna karşılık, aynı kararın içerisinde birden çok hükmün bulunması halinde, temyiz sınırı her hüküm için diğerinden bağımsız olarak ayrı ayrı değerlendirilmelidir.
5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’un 99. maddesindeki düzenleme ise “birden fazla hükümdeki cezaların” temyiz yasa yoluna başvurma sınırı ile ilgili olarak değil, fakat infaz işlemleri ile ilgili olarak toplanması ya da toplanamamasına ilişkindir.
Diğer taraftan; “temyiz yasa yoluna başvurma” kişiye tanınmış bir hak olduğuna göre, bu hakkın daraltılması yorum yoluyla değil, ancak açık bir yasal bir düzenleme ile sağlanabilir.
Şu halde, somut olayda tek suç için verilen hükümde yer alan toplam para cezası miktarı 2160 YTL olduğundan, hükmün 1412 sayılı CMUK’nun 305. maddesi uyarınca temyiz kabiliyeti bulunmaktadır.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Yargıtay 6. Ceza Dairesi kararının kaldırılmasına ve dosyanın incelenmesi için Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle,
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 26.12.2008 gün ve 16112-25061 sayılı “temyizin reddine dair” kararının KALDIRILMASINA,
3- Dosyanın temyiz incelemesi yapılması için Yargıtay 6. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 25.05.2010 günü yapılan müzakerede oybirliği ile karar verildi.