Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2010/8 E. 2010/26 K. 16.02.2010 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2010/8
KARAR NO : 2010/26
KARAR TARİHİ : 16.02.2010

İtirazname: 2009/271759
Yargıtay Dairesi : 2. Ceza Dairesi
Mahkemesi : ÇAYELİ Asliye Ceza
Günü : 20.10.2005
Sayısı : 184-266
Sanık İ…K…’un hırsızlık suçundan 5237 sayılı TCY’nın 142/1-f, 145, 168 ve 647 sayılı Yasanın 4. maddeleri gereğince 660 YTL adli para cezası ile cezalandırılmasına ve 647 sayılı Yasanın 6. maddesi uyarınca cezasının ertelenmesine ilişkin, Çayeli Asliye Ceza Mahkemesince verilen ve kesin nitelikte olduğu belirtilen 20.10.2005 gün ve 184-266 sayılı hükümle ilgili olarak Adalet Bakanlığınca yasa yararına bozma isteminde bulunulması üzerine, Yargıtay 2. Ceza Dairesince 07.07.2009 gün ve 32509–32677 sayı ile;
“5252 sayılı TCK’nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 9/2. maddesinde yeralan lehe olan hüküm, önceki ve sonraki Kanunların ceza hükümleri yanında, paraya çevirme ve erteleme gibi hükümleri de bir bütün halinde uygulanarak, ortaya çıkan sonuçların birbirleriyle karşılaştırılmaları suretiyle belirlenecektir.
Somut olayda; yerel mahkemece, 5237 sayılı TCK’nun hükümleri lehe bulunarak, bu Yasaya göre tayin edilen özgürlüğü bağlayıcı hapis cezası, 647 sayılı Yasanın 4/1. madde-fıkrasına göre, paraya çevrilmiş ve aynı kanunun 6. maddesi uyarınca ertelenmiştir.
5237 sayılı TCK’nun sisteminde adli para cezasının ertelenememesi, 765 sayılı TCK’na göre ise belirlenecek özgürlüğü bağlayıcı hapis cezasının 647 sayılı Yasa hüküm¬lerine göre paraya çevrilip, ertelenebilme olanağının bulunması karşısında, sanık hakkında 765 sayılı Türk Ceza Kanunu hükümlerinin daha lehe olduğu açıkça anlaşılmaktadır.
Bu nedenlerle; kanun yararına bozma isteyen tebliğnamedeki düşünceler yerinde görüldüğünden, Çayeli Asliye Ceza Mahkemesinden verilip kesinleşen 20.10.2005 gün ve 2004/184, 2005/266 sayılı kararın 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesinin 4. fıkrasının (d) bendi uyarınca bozulmasına,
Sanığın eylemine uyan 765 sayılı TCK’nun 492/2. maddesine göre mahkemece cezanın alt sınırdan tayin edildiği de gözetilerek 2 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, çalınan malın değeri suç tarihine göre pek hafif olduğundan aynı kanunun 522/1. maddesine göre 2/3 oranında indirim yapılarak 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, aynı Yasanın 523/2. maddesi gereğince sanığın kaçak elektrik bedelini kovuşturma yapılmadan önce ödediği anlaşıldığından 1/3 oranında indirim yapılarak 5 ay 10 gün hapis cezası ile cezalan¬dırılmasına, sanık hakkındaki hapis cezasının 647 sayılı Yasanın 4/1. maddesine göre suç tarihi gözönüne alınarak günlüğü 11 TL’dan paraya çevrilerek 1760 TL adli para cezasına çevrilmesine, aynı Yasanın 5. maddesi uyarınca cezasının 10 eşit taksitte ödenmesine, aynı Yasanın 6. maddesine göre cezasının ertelenmesine, infazla ilgili işlemlerin buna göre yapıl¬masına, “gecikme zammı” ile ilgili kısmın hüküm fıkrasından çıkarılmasına, hükmün diğer hususlarının aynen bırakılmasına” karar verilmiştir.
Yargıtay C.Başsavcılığınca 21.12.2009 gün ve 271759 sayı ile;
“İtiraz konusu uyuşmazlık; sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nun 142/1-f, 145/1, 168/1, 647 sayılı Yasanın 4 ve 6. maddeleri gereğince hükmolunan 660 YTL adli para cezasının kesin nitelikte olup olmadığı ve mahkûmiyet hükmünün kanun yararına bozulmasına karar verilmesi halinde bunun ilgilinin aleyhine sonuç doğurup doğuramayacağı hususlarına ilişkindir.
5320 sayılı Ceza Usulü Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulanan 1412 sayılı CYUY’nın 305. maddesi uyarınca, iki milyar liraya kadar (iki milyar dahil) para cezalarına dair olan hükümler ile yukarı sınırı onmilyar lirayı geçmeyen para cezasını gerektiren suçlardan dolayı verilen beraat hükümleri ve yasalarda kesin olduğu belirtilen hükümlerin temyiz yeteneği bulun¬mamaktadır.
647 sayılı Yasanın yürürlükte bulunduğu dönemde işlenen suçlar yönünden 647 sayılı Yasanın 4. maddesi uygulanmak suretiyle kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezadan çevrilen para cezalarının, anılan maddenin 4. fıkrasındaki; ‘Bu hükmün uygulanması, kanun yollarına başvurmada engel teşkil etmez’ hükmü uyarınca, miktarına bakılmaksızın temyizi olanaklı ise de; 647 sayılı Yasanın 4. maddesinde yer alan ve kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezaların paraya veya maddede yazılı tedbirlere çevrilmesine ilişkin olan bu ilkelere benzer düzenlemelere yer veren 5237 sayılı TCY’nın 50. maddesinde, ‘Uygulamada asıl mahkû¬miyet, bu madde hükümlerine göre çevrilen adli para cezası veya tedbirdir’ hükmünün yer almasına karşın, “Bu hükmün uygulanması, kanun yollarına başvurmada engel teşkil etmez’ hükmüne yer verilmemesi nedeniyle, gerek 5237 sayılı Yasanın 50. maddesi uyarınca kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezaya seçenek olarak hükmedilen, gerekse 52. madde uyarınca doğrudan hükmedilen 2 milyar lirayı (2000 YTL) aşmayan adli para cezalarına ilişkin hükümlerin temyiz yeteneği bulunmamaktadır.
Somut olayda, suç tarihinin 17.07.2004 olması karşısında yerel mahkemece lehe yasa değerlendirmesi yapılmış ve elektrik hırsızlığı suçu yönünden 5237 sayılı TCY’nın sanık lehine sonuçlar doğurduğu kabul edilerek, bu yasa uyarınca ceza tayin edilmiştir. Ne var ki, 5237 sayılı TCY’sı uyarınca tayin edilmiş bulunan cezanın, 5237 sayılı TCY’nın 50/1-a maddesi yerine lehe olduğu kabul edilen 647 sayılı Yasanın 4. maddesi uyarınca paraya çevirme işlemi yapılarak karma uygulamaya neden olunmuş, sonuçta da sanık hakkında 660 YTL adli para cezasına hükmolunmuştur.
Yerel mahkeme hükmünün sonuç kısmında, sanık hakkında hükmolunan cezanın kesin olduğu belirtilmiştir. Sanık hakkında 647 sayılı Yasanın uygulanmış olması nedeniyle aynı Yasanın 4. maddesinin 4. fıkrasındaki açık hüküm karşısında, bu hükmün kesin olmadığı ve temyiz yasa yoluna tabi olduğu konusunda kuşku yoktur. Temel cezanın 5237 sayılı Yasa ile belirlenmiş olması, hükmün kesin nitelikte olduğu anlamına gelmemektedir.
2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 40/2, 5271 sayılı CMK’nun 34/2, 231/2 ve 232/6. maddeleri ile Ceza Genel Kurulunun 30.01.2007 gün, 2007/9-18; 07.07.2009 gün, 2009/5-81-196 ve diğer pek çok kararında belirtildiği üzere; gerek yüze karşı, gerekse yoklukta verilen hüküm ve kararlarda, başvurulacak yasa yolunun, süresinin, başvuru yapılacak merci ile başvuru şeklinin hiçbir tereddüde yer vermeyecek biçimde açıkça belirtilmesi zorunludur.
Diğer taraftan, öğretide ‘olağanüstü temyiz’ olarak da adlandırılan yasa yararına bozma yasayolunun koşulları ve sonuçları 5271 sayılı CYY’nın 309 ve 310. maddelerinde düzenlenmiş olup Yasanın 309. maddesinde Adalet bakanlığına, 310. maddesinde ise Yargıtay C.Başsavcısına tanınan bu yetki, hakim veya mahkemelerce verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkları gidermeyi amaçlayan olağanüstü bir yasayoludur.
Yerel mahkeme kararındaki yasayolu bildiriminde, hükmün kesin olduğu belirtilmek suretiyle sanık ve katılan yasa yoluna başvuru konusunda yanıltılmışlardır. Yukarıda anılan hükümler, yerel mahkemenin bu eksikliği gidermek için yasa yoluna başvuru olanağının bulunup bulunmadığı, türü merci, süresi ve şekline ilişkin eksikliği gidermeye yeterli açıklamalı tebligat ile hükümlüyü ve katılanı bilgilendirmesini zorunlu kılmaktadır. Böyle bir bilgilendirme yapılmadan, yapılan bildirimin ve tebliğin geçerliliğinden ve buna bağlı olarak verilen kararın kesinleştiğinden sözedilemez.
Bu itibarla, kesinleşmeyen hüküm veya kararlar hakkında yasa yararına bozma yasa yoluna başvurulamayacağından, Özel Dairece yasa yararına bozma isteminin reddine karar verilmesi yerine yazılı şekilde karar verilmesinin hukuka aykırı olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Kabule göre ise; özel Dairece yerel mahkeme hükmünün 5271 sayılı CMK’nun 309/4-d maddesi gereğince bozulmasına müteakip sanık hakkında 765 sayılı TCK’nun 492/2, 522. maddeleri gereğince hükmolunan 8 ay hapis cezasından, aynı Yasanın 523/1. maddesi gereğince 2/3 oranında indirim yapılması yerine uygulama olanağı bulunmayan 523/2. maddesi gereğince 1/3 oranında indirim yapılarak sonuçta sanığın 1.760 YTL adli para cezası ile cezalandırılmasına karar vermek suretiyle hem yanılgılı uygulamaya yol açılmış hem de sanık hakkında fazla adli para cezasına hükmolunmuştur” gerekçeleriyle itiraz yasa yoluna başvurularak, Özel Daire kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün henüz kesinleşmemiş olması nedeniyle kanun yararına bozma isteminin reddine karar verilmesi talep olunmuştur.
Dosya, Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümü gereken uyuşmazlık; sanık hakkında 5237 sayılı TCY’nın 142/1-f, 145, 168 ve 647 sayılı Yasanın 4. maddeleri uyarınca hükmolunan 660 YTL adli para cezasına ilişkin hükmün kesin nitelikte olup olmadığı, dolayısıyla kanun yararına bozma yasa yoluna başvurma olanağının bulunup bulunmadığı noktalarında toplan¬maktadır.
İncelenen dosya içeriğine göre;
Sanık hakkında hırsızlık suçundan, lehe olduğu kabul edilen 5237 sayılı TCY’nın 142/1-f, 145, 168 ve 647 sayılı Yasanın 4. maddeleri gereğince hükmolunan 660 YTL adli para cezasına ilişkin hükmün kesin nitelikte olduğu belirtilmiş, katılan ve sanığın yokluğunda verilen karar, taraflara tebliğ olunmuş, taraflarca temyiz edilmemesi üzerine kesinleş¬tirilmiştir.
647 sayılı Yasanın 4. maddesinde açıkça; “Uygulamada asıl mahkûmiyet, bu madde hükümlerine göre çevrilen para cezası veya tedbirdir. Bu hükmün uygulanması, kanun yollarına başvurmada engel teşkil etmez” hükmüne yer verilmiş bulunması, sanık hakkında hükmolunan 660 Yeni Türk Lirası adli para cezasının, 647 sayılı Yasanın 4. maddesi uyarınca günlüğü 11 Yeni Türk Lirasından adli para cezasına çevrilen 2 ay hapis cezasından kaynaklandığının anlaşılması karşısında, hükmün kesin nitelikte olmayıp, temyiz yeteneğinin bulunduğunun kabulü gerekmektedir.
İlkeleri, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 30.01.2007 gün ve 9-18 sayılı kararında açıklandığı üzere, gerek yüze karşı, gerekse gıyapta verilen ve kesin nitelikte olmayan kararlarda başvu¬rulacak yasa yolu, süresi, mercii ve şeklinin belirtilmesi ve bu hususların karara yazılması zorunludur.
Somut olayda; temyiz yasa yoluna başvurma olanağının bulunduğu belirtil¬meyip, kararın kesin nitelikte olduğunun belirtilmiş olması, 5271 sayılı Yasanın 34/2, 231/2 ile 232/6. maddelerine açıkça aykırılık oluşturmaktadır. Bu durumda tarafların temyiz yasa yoluna başvurabilmeleri açısından, başvurulacak yasa yolu, süresi, mercii ve şeklini gösterir meşruhatlı duyuru ile tarafların bilgilendirilmesi gerekmektedir.
Öte yandan, olağanüstü yasa yollarından birisi olan “yasa yararına bozmaya” başvurulabilmesinin ilk koşulunun “kesinleşmiş bir kararın veya hükmün bulunması” olması nedeniyle; olağan yasa yoluna başvurma imkanının devam ettiği somut olayda, henüz kesinleşmediği anlaşılan karara karşı yasa yararına bozma yasa yoluna başvurma olanağı bulunmamaktadır. Ancak, kararın usulünce tebliğine rağmen taraflarca temyiz yasa yoluna başvurulaması halinde, temyiz olunmaksızın kesinleşecek olan bu karara karşı Adalet Bakanlığınca yeniden yasa yararına bozma yasa yoluna başvurulabileceği hususu unutulmamalıdır.
Bu itibarla, Ceza Genel Kurulunun duraksamasız kararlarında da kabul edildiği gibi, kararın başvurulacak yasa yolu, süresi, mercii ve şeklini gösterir meşruhatla birlikte katılan Tedaş vekili ve sanık İ..K..’a tebliği ile bunun üzerine katılan ve sanık tarafından olağan yasa yoluna başvurulması olanaklı bulunduğundan; haklı nedene dayanan Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire kararının kaldırılmasına ve henüz kesinleşmediği anlaşılan karara karşı yapılan “yasa yararına bozma” başvurusunun reddine karar verilmelidir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle,
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 2. Ceza Dairesinin 07.07.2009 gün ve 32509-32677 sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3- Adalet Bakanlığı’nın yasa yararına bozma isteminin REDDİNE,
4- Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 16.02.2010 günü yapılan müzakerede oybirliği ile karar verildi.