YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2010/76
KARAR NO : 2010/77
KARAR TARİHİ : 06.04.2010
İtirazname : 2009/289726
Yargıtay Dairesi : 2. Ceza Dairesi
Mahkemesi : ORTACA Asliye Ceza
Günü : 25.12.2007
Sayısı : 488-486
Sanık Ö. Ö.’in hırsızlık suçundan;
1- 5237 sayılı TCY’nın 142/1-f, 145, 168, 31/2 ve 62. maddeleri uyarınca 1 ay 3 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, cezasının 51. madde uyarınca ertelenmesine,
….
9- Ö.Ö.’in müşteki kuruma karşı eylemi nedeniyle verilen cezaların 03.07.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunun 23/1. maddesi kapsamında olması ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması koşullarının mevcut olması nedeniyle sanık hakkında verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına,
10- Sanığın 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunun 23/3 maddesi uyarınca 3 yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulmasına,
Sanık Ö. Ö.’in resmi mühürü bozmak suçundan;
1-5237 sayılı TCY’nın 203/1, 31/2 ve 62. maddeleri uyarınca 2 ay 15 gün hapis ceza¬sı ile cezalandırılmasına, cezasının 51. madde uyarınca ertelenmesine,
….
6- Sanık Ö. Ö.’in müşteki kuruma karşı eylemi nedeniyle verilen cezaların 03.07.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunun 23/1. maddesi kapsamında olması ve hükmün açıklanmasının geri bırakılması koşullarının mevcut olması nedeniyle sanık hakkında verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına,
7- 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunun 23/3. maddesi uyarınca 3 yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulmasına, karar verilmiş ve hüküm itiraz olunmaksızın kesinleşmiştir.
Bu karara karşı Adalet Bakanlığınca yasa yararına bozma isteminde bulunul¬ması üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 2. Ceza Dairesince 24.09.2008 gün ve 22727-14587 sayı ile;
…
Kanun yararına bozma isteyen tebliğnamede ;
1) 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231. maddesinin 7. fıkrasındaki “Açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen hükümde mahkûm olunan hapis cezası ertelenemez ve kısa süreli olması halinde seçenek yaptırımlara çevrilemez” hükmüne rağmen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi ile birlikte hapis cezasının ertelenmesine karar verilmesinde,
2) Anılan Kanun’un 231. maddesinin 8. fıkrasındaki “hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verilmesi halinde sanık, beş yıl süreyle denetim süresine tabi tutulur” hükmü uyarınca sanığın beş yıl süre ile denetim süresine tabi olacağı gözetilmeden yazılı şekilde 3 yıl süre ile denetim süresine tabi tutulmasında,
İsabet görülmediğinden, 5271 sayılı CYY’nın 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması gereği, kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunmuştur.
1) Bir numaralı yasa yararına bozma istemine ilişkin düşünce, dosya içerisindeki bilgi ve belgeler ile açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen mahkûmiyet hükmünün içeriğine göre yerinde bulunduğundan, Ortaca Sulh Ceza Mahkemesinden verilip kesinleşen 25.12.2007 tarih, 2006/488 esas, 2007/486 sayılı kararın, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Yasası’nın 309/4-c madde-fıkrası uyarınca, yeniden yargılama yapılmamak ve aleyhe sonuç doğurmamak koşuluyla bozulmasına,
2) 5395 sayılı Çocuk Koruma Yasası’nın 23. maddesindeki “Çocuğa yüklenen suçtan dolayı yapılan yargılama sonunda Ceza Muhakemesi Kanunundaki koşulların varlığı halinde, mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilir. Ancak bu kişiler açısından denetim süresi üç yıldır” biçimindeki düzenleme karşısında, suç tarihinde 18 yaşını bitirmeyen küçük sanık hakkındaki mahkemenin uygulamasında yasaya aykırı bir yön bulunmadığından, bu konuya ilişkin yasa yararına bozma isteminin reddine karar verilmiştir.
Yargıtay C.Başsavcılığınca 10.11.2008 gün ve 174337 sayı ile;
“Özel Dairece (1) numaralı kanun yararına bozma isteminin reddine, (2) numaralı kanun yararına bozma isteminin kabulü ile yerel mahkemenin kararının bozulmasına ve kararın 10 numaralı fıkrasında yer alan ‘5 yıl’ olan denetim süresinin ‘3 yıl’ olarak düzeltilmesine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi,
Ayrıca Özel Dairenin kabulüne göre, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının davayı sonuçlandıran bir hüküm niteliğinde olmaması ve davanın derdest olmayı sürdürmesi karşısında; (1) numaralı kanun yararına bozma istemini kabul eden Yüksek Dairenin yerel mahkeme kararın bozulmasına ve müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına karar vermesi gerekirken yeniden yargılama yapılmamak ve aleyhe sonuç doğurmamak üzere bozulmasına karar verilmesinin isabetli olmadığı,
Ancak, yerel mahkemenin kararında kanun yararına bozma isteminde saptanan hukuka aykırılık dışında, hükümlü hakkında verilen kısa süreli özgürlüğü bağlayıcı cezaların 5237 sayılı TCY’nın 50/3. madde ve fıkrası uyarınca maddenin birinci fıkrasında yazılı seçenek yaptırımlardan birine çevrilmesi zorunlu olduğundan,
Kanun yararına bozma istemi konusunda karar verilebilmesi için öncelikle mahkeme hükmündeki bu hukuka aykırılıkla ilgili olarak yasa yararına bozma başvurusu sağlandıktan sonra istemle ilgili karar verilmesi, bunun sağlanmaması veya bu nedenle yasa yararına bozma yasa yoluna başvurulmaması halinde ise belirtilen hukuka aykırılık giderilmeden yasa yararına bozmaya konu edilen hususla ilgili karar verilmesi olanaklı görülmediğinden yasa yararına bozma isteminin reddedilmesi gerekmektedir” gerekçeleri ile itiraz yasa yoluna başvurularak, Yargıtay 2. Ceza Dairesinin 24.09.2008 gün ve 22727-14587 sayılı kararının kaldırılmasına ve dosyanın saptanan hukuka aykırılıkla ilgili olarak kanun yararına bozma yoluna başvurulmasının sağlanması ve sonucuna göre karar verilmesi için Özel Dairesine gönderilmesine karar verilmesi talep olunmakla, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca 10.03.2009 gün ve 241-57 sayı ile; itirazın kabulü ile Yargıtay 2. Ceza Dairesinin 24.09.2008 gün ve 22727-14587 sayılı kararının kaldırılmasına, yasa yararına bozma ihbarında bulunmak üzere dosyanın Yargıtay 2. Ceza Dairesine gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine karar verilmiştir.
Ceza Genel Kurulu kararı üzerine Yargıtay 2. Ceza Dairesince 11.06.2009 gün ve 26146-28492 sayı ile;
“Suç tarihi itibariyle hükümlünün 18 yaşını bitirmediği ve sabıkasının bulunmaması sebebiyle, hükümlü hakkında verilen özgürlüğü bağlayıcı cezaların 5237 sayılı TCK’nun 50/3.madde ve fıkrası uyarınca maddenin 1. fıkrasında yazılı seçenek yaptırımlardan birine çevrilmesi zorunlu olduğu halde, yerel mahkemece sanığa verilen hapis cezalarının para cezasına dönüştürülmesi halinde ödeme güçlüğü çekeceği kanaati ile takdiren adli para cezasına veya başka bir tedbire dönüştürülmesine yer olmadığına karar verildiği de belirlenmiş olup, bu konuda da yasa yararına bozma isteminde bulunulup bulunulmayacağının takdiri için dosyanın Adalet Bakanlığına sunulmak üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine, bundan sonra diğer kanun yararına bozma istemlerinin birlikte değerlendirilmesine” karar verilmiştir.
Adalet Bakanlığınca bu ihbar esas alınarak yasa yararına bozma isteminde bulunulması üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 2. Ceza Dairesince 17.02.2010 gün ve 7-4576 sayı ile;
“Dosya kapsamına göre;
1- Suç tarihi olan 11.11.2005 tarihi itibarıyla suça sürüklenen çocuk Ö. Ö..’in 18 yaşını bitirmediği ve sabıkasının bulunmadığı dikkate alındığında, hakkında tayin olunan kısa süreli hapis cezalarının 5237 sayılı Kanun’un 50/3. maddesi uyarınca aynı maddenin 1. fıkrasındaki tedbirlerden birine çevrilmesi gerektiğinin gözetilmemesinde,
2- 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231. maddesinin 7. fıkrasındaki ‘Açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen hükümde mahkûm olunan hapis cezası ertelenemez …’ hükmüne rağmen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi ile birlikte hapis cezalarının ertelenmesine karar verilmesinde,
İsabet görülmediğinden 5271 sayılı CMK’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunmuştur.
Kanun yararına bozma istemi yerinde görüldüğünden Ortaca Asliye Ceza Mahke¬mesinden verilip kesinleşen 25.12.2007 gün ve 2006/488, 2007/486 sayılı kararın, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesinin 4. fıkrasının (d) bendi uyarınca bozul¬masına, sanığın, elektrik hırsızlığı suçundan, 5237 sayılı Yasanın 142. maddesinin 1. fıkra (f) bendi uyarınca, mahkemenin takdiri gözetilerek, 2 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına, aynı yasanın 145. maddesi uyarınca 2/3 oranında indirim ile sanığın 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, 168. madde uyarınca 2/3 oranında indirim yapılarak, sanığa verilen hapis cezasının 2 ay 20 güne indirilmesine, suç tarihinde 12-15 yaş grubunda bulunan sanık hakkında hükmolunan cezada, anılan yasanın 31. maddesinin 2. fıkrası uyarınca 1/2 oranında indirim yapılarak sanığın 1 ay 10 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, TCK’nın 62. maddesi uyarınca 1/6 oranında indirim ile hapis cezasının 1 ay 3 güne indirilmesine, hükmolunan hapis cezasının TCK’nın 50. maddesinin 3. fıkrası uyarınca aynı maddenin 1. fıkra (a) bendi uyarınca günlüğü aynı Yasanın 52. maddesinin 2. fıkrası uyarınca lehe uygulama ile 20,00 TL.den hesaplanarak 660,00TL. adli para cezasına çevrilmesine, 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanununun, suç tarihinde yürürlükte bulunan 23. maddesinde, 5271 sayılı Yasanın 231. maddesinin 7. fıkrasındaki düzenlemeye benzer bir hüküm bulunmamakla birlikte, adli para cezalarının ertelenmesi mümkün olmayıp, Ceza Genel Kurulunun 10.03.2009 gün, 2008/2-241, 2009/57 sayılı kararında belirtildiği üzere erteleme hükmünün, açıklanması geri bırakılacak hükümde uygulanması kurumun hukuki niteliği ile bağdaşmasa da, daha önce erteleme hükmünün uygulanması sanık yönünden kazanılmış hak oluşturduğundan, TCK’nın 51. maddesi uyarınca sanık hakkında hükmolunan cezanın ertelenmesine, suç tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 5395 sayılı Çocuk Koruma Yasasının 23. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, anılan maddenin suç tarihinde yürürlükte bulunan yasalaşan ilk hali lehe olduğundan ve karma uygulama yapılamayacağından, sanığın 5 yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulmasına, sanığın mühür bozma suçundan eylemine uyan 5237 sayılı Yasanın 203. maddesinin 1. fıkrası uyarınca mahkemenin takdiri gözetilerek 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, suç tarihinde 12-15 yaş grubunda bulunan sanık hakkında hükmolunan cezadan aynı Yasanın 31. maddesinin 2. fıkrası uyarınca yarı oranında indirim yapılarak sanığın 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, TCK’nın 62. maddesi uyarınca 1/6 oranında indirim ile hapis cezasının 2 ay 15 güne indirilmesine, hükmolunan hapis cezasının TCK’nın 50. maddesinin 3. fıkrası uyarınca aynı maddenin 1. fıkra (a) bendi uyarınca ve 52. maddesinin 2. fıkrasındaki alt sınır dikkate alınarak günlüğü 20,00 TL.den hesaplanarak 1,500,00TL. adli para cezasına çevrilmesine, daha önce erteleme hükmünün uygulanması sanık yönünden kazanılmış hak oluşturduğundan, TCK’nın 51.maddesi uyarınca sanık hakkında hükmolunan cezanın ertelenmesine, suç tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 5395 sayılı Çocuk Koruma Yasasının suç tarihinde yürürlükte bulunan 23. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, sanığın 5 yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulmasına, hükmün diğer bölümlerinin aynen korunmasına” karar verilmiştir.
Yargıtay C.Başsavcılığınca 19.03.2010 gün ve 289726 sayı ile;
“Özel Daire tarafından yasa yararına bozma nedeni olarak ileri sürülen nedenler yerinde görülerek yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmiş ise de; bozma sonrasında Dairenin ne şekilde karar vermesi gerektiğinin belirlenmesi için 5271 sayılı Ceza Yargılaması Yasasının 309. maddesinde düzenlenen yasa yararına bozma kurumu ile buna bağlı olarak hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının niteliğinin irdelenmesinde zorunluluk bulunmaktadır.
5271 sayılı CYY’nın 309. maddesi uyarınca hakim veya mahkemece verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddi hukuka veya yargılama hukukuna ilişkin hukuka aykırılık olduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtay’ca bozulması istemini, yasal nedenlerini açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı da hükmün veya kararın bozulması istemini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak, Yargıtay ilgili ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtay’ca yerinde görülmesi halinde, karar veya hüküm yasa yararına bozulacak, yerinde görülmezse istem reddedilecektir.
Bir karar veya hükmün yasa yararına bozulmasının, ilgili aleyhine sonuç doğurup doğurmayacağı, bozma sonrasında kararı veren hakim veya mahkemede yeniden inceleme, araş¬tırma ve yargılama yapılıp yapılmayacağı, hangi hallerde Yargıtay’ın doğrudan hükmetme yetki¬sinin bulunduğu, 5271 sayılı Yasanın 309. maddesinde sıralı ve ayırıcı biçimde düzenlenmiştir. Bu düzenlemede, yasa yararına bozmanın sonuçları ve bozma sonrasındaki uygulama sapta¬nırken ‘karar’ ve ‘hüküm’ ayrımı gözetilmiş, ayrıca mahkûmiyet hükmü ile davanın esasını çözen veya çözmeyen diğer hükümler bakımından farklı uygulama ve sonuçlar öngörülmüştür.
CYY’nın 309. maddesinin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca bozma nedenleri; Yasanın 223. maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, kararı veren hakim veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda yeniden karar verilecektir. Bu halde, yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar da bulunmadığı için verilecek hüküm veya kararda lehe veya aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir.
Bu tür kararların yasa yararına bozulması durumunda, kararı veren hakim veya mahkemece bozma doğrultusunda gerekli inceleme ve araştırma yapılarak aleyhe sonuç doğurup doğurmamasına bakılmaksızın yeni bir karar verilir. Yeni karar ilgilinin lehine veya aleyhine olabilir.
Uygulamada da; hüküm çeşitlerinden sayılmakla birlikte adli yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararları, hüküm niteliğinde olmayan durma kararları, Cumhuriyet Savcısının kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararına yapılan itirazın kabulü veya reddine dair mercii kararları, iddianamenin iadesi kararına yapılan itirazın reddine ilişkin kararlar, infaza dair kararlar CYY’nın 309. maddesinin 4. fıkrasının (a) bendi kapsamında davanın esasını çözmeyen kararlardandır. Bu tür kararlara karşı kanun yararına bozma yasa yoluna başvurulması halinde, Yargıtay özel daireleri tarafından, kararın bozulmasına ve “müteakip işlemlerin mahallinde yerine getirilmesine karar verilmektedir.
Bozulan kararın davanın esasını çözümlemeyen bir karara ilişkin olması nedeniyle yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi Yargıtay’ın işin esasına hükmetmesi de olanaklı değildir.
CYY’nın 309. maddesinin 4. fıkrasının (a) bendini bu şekilde açıkladıktan sonra somut olay yönünden ilgisi ve önemi bulunan (d) bendinin de irdelenmesi gerekmektedir:
4. fıkranın (d) bendi uyarınca, bozma nedeninin, hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektirmesi halinde cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektirmesi halinde ise bu hafif cezaya Yargıtay ceza dairesince doğrudan hükmedilecektir. Bu halde, yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanacağından, Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip, gereken kararın da doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi zorunludur.
Ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 19.02.2008 gün ve 346-25 sayılı kararında vurgulandığı üzere, sanık hakkında kurulan mahkumiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibarıyla karma bir özelliğe sahip bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, davayı sonuçlandıran ve uyuşmazlığı çözen bir ‘hüküm’ değildir. Bunun sonucu olarak hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararlar, CYY’nın 223. maddesinde sayılan hükümlerden olmadığından, bu tür kararların yasa yararına bozulması durumunda yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi, bozmadan sonra Yargıtay tarafından da işin esasına hükmedilmesi olanaklı değildir. Ceza Genel Kurulunun 06.10.2009 gün ve 2009/169-223 sayılı kararında da hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararların CYY’nın 309/4-a maddesi kapsamında olduğu vurgulanmıştır.
Özel Dairenin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verdikten sonra işin esasına hükmetmesinin yasaya aykırı olduğu sonucuna ulaşılmıştır.
Açıklamalar ışığında; Özel Dairenin, kanun yararına bozma isteminde ileri sürülen nedenler doğrultusunda, yerel mahkemenin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararının CYY’nın 309/4-a maddesi gereğince bozulması ile yetinip, müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına karar vermesi gerekirken yazılı şekilde 309/4-d maddesi gereğince işin esasına hükmedip, erteleme yönünden de kazanılmış haktan sözedilerek erteleme hükmünü uygulamasının yasaya aykırı olduğu kanaatine ulaşılmıştır” gerekçeleriyle itiraz yasa yoluna başvurularak, Yargıtay 2. Ceza Dairesinin 17.02.2010 gün ve 7-4576 sayılı kararının kaldırıl¬ması, kanun yararına bozma isteminde ileri sürülen istemler doğrultusunda kararın bozulması, müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına karar verilmesi talep olunmuştur.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlen¬dirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanık Özgür Özçelik’in;
Hırsızlık suçundan 5237 sayılı TCY’nın 142/1-f, 145, 168, 31/2 ve 62. maddeleri uyarınca 1 ay 3 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, cezasının 51. madde uyarınca ertelenmesine, 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunun 23/1. maddesi uyarınca hakkında verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ve 3 yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulmasına,
Mühür bozma suçundan 5237 sayılı TCY’nın 203/1, 31/2 ve 62. maddeleri uyarınca 2 ay 15 gün hapis ceza¬sı ile cezalandırılmasına, cezasının 51. madde uyarınca ertelenmesine, 5395 sayılı Çocuk Koruma Kanunun 23/1. maddesi uyarınca hakkında verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, 3 yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulmasına,
İlişkin, karara karşı Adalet Bakanlığınca, 20.08.2008 gün ve 10700/43864, 09.12.2009 gün ve 14134-69181 sayılı ihbar yazılarıyla;
1- Suç tarihinde 18 yaşını bitirmeyen ve adli sicil kaydı bulunmayan sanık hakkında tayin olunan kısa süreli hapis cezalarının 5237 sayılı Yasa’nın 50/3. maddesi uyarınca aynı maddenin 1. fıkrasındaki tedbirlerden birine çevrilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
2- 5271 sayılı CYY’nın 231. maddesinin 7. fıkrasındaki “Açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen hükümde mahkûm olunan hapis cezası ertelenemez …” hükmüne rağmen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi ile birlikte hapis cezalarının ertelenmesine karar verilmesi,
3- Sanığın beş yıl süre ile denetim süresine tabi olacağı gözetilmeden yazılı şekilde 3 yıl süre ile denetim süresine tabi tutulması,
İsabetsizliklerinden, yasa yararına bozma isteminde bulunularak Ortaca Asliye Ceza Mahkemesinin 25.12.2007 gün ve 488-486 sayılı kararının 5271 sayılı CYY’nın 309. maddesi uyarınca bozulması talep olunmakla, Yargıtay 2. Ceza Dairesince, yasa yararına bozma isteminin kabulü ile Yerel Mahkeme hükmünün, 5271 sayılı CYY’nın 309.maddesinin 4.fıkrasının (d) bendi uyarınca bozulmasına, hükümlünün hırsızlık suçundan ilk hükümde olduğu gibi cezalandırılmasına, “hükmolunan hapis cezasının TCK’nın 50. maddesinin 3.fıkrası uyarınca aynı maddenin 1. fıkra (a) bendi uyarınca günlüğü aynı yasanın 52.maddesinin 2. fıkrası uyarınca lehe uygulama ile 20,00 TL.den hesaplanarak 660,00TL. adli para cezasına çevrilmesine, daha önce erteleme hükmünün uygulanması sanık yönünden kazanılmış hak oluşturduğundan, TCK’nın 51. maddesi uyarınca sanık hakkında hükmolunan cezanın ertelenmesine, suç tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 5395 sayılı Çocuk Koruma Yasasının 23. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, sanığın 5 yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulmasına,” mühür bozma suçundan da ilk hükümde olduğu gibi cezalandırılması suretiyle, “hükmolunan hapis cezasının TCK’nın 50. maddesinin 3. fıkrası uyarınca aynı maddenin 1. fıkra (a) bendi uyarınca ve 52. maddesinin 2. fıkrasındaki alt sınır dikkate alınarak günlüğü 20,00 TL.den hesaplanarak 1,500,00TL. adli para cezasına çevrilmesine, daha önce erteleme hükmünün uygulanması sanık yönünden kazanılmış hak oluşturduğundan, TCK’nın 51. maddesi uyarınca sanık hakkında hükmolunan cezanın ertelenmesine, suç tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 5395 sayılı Çocuk Koruma Yasasının suç tarihinde yürürlükte bulunan 23. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, sanığın 5 yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulmasına, hükmün diğer bölümlerinin aynen korunmasına” karar verilmiş,
Yargıtay C.Başsavcılığınca, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararın, CYY’nın 309/4-a maddesi gereğince bozulması ile yetinilip, müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde 309/4-d maddesi gereğince işin esasına hükmedilmesi ve erteleme yönünden de kazanılmış haktan sözedilerek erteleme hükmünün uygulanmasının yasaya aykırı olduğu gerekçeleriyle itiraz yasa yoluna başvurularak, Yargıtay 2. Ceza Dairesinin kararının kaldırılması, yasa yararına bozma isteminde ileri sürülen istemler doğrultusunda kararın bozularak, mütekip işlemlerin mahallinde yapılmasına karar verilmesi talep olunmuştur.
Görüldüğü gibi uyuşmazlık esas itibariyle hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının 5271 sayılı CYY’nın yasa yararına bozulmasına karar verilmesi üzerine, Özel Dairece 5271 sayılı CYY’nın 309/4-d bendi uyarınca mı, yoksa aynı fıkranın (a) bendi uyarınca mı işlem yapılması gerektiği noktasında toplanmaktadır.
Yasa yararına bozma istemlerinin incelenmesinde; bu istemlerden ilk ikisi olan hükmün açıklanmasının ertelenmesine karar verildiği halde cezanın da ertelenmesi ve yasal olmayan gerekçelerle 5237 sayılı TCY’nın 50. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına ilişkin yasa yararına bozma nedenlerinin hükmün içeriğine dahil bulunan hukuka aykırılıklar, denetim süresinin yanılgı sonucu 3 yıl olarak belirlenmesi nedeninin ise hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararında yer alan hukuka aykırılıkla ilgili olduğu saptanmakla, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 10.03.2009 gün ve 241-57 sayılı kararından sonra verilen 07.04.2009 gün ve 64-83 sayılı kararı doğrultusunda öncelikle, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği hallerde, hükmün içeriğine dahil bulunan hukuka aykırılıkların yasa yararına bozma konusu yapılıp yapılmayacağı değerlendirilmelidir.
Bu nedenle öncelikle yasa yararına bozma kurumu hakkında ve bilahare hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının niteliği ve sonuçları hakkında bilgi verilmesinde zorunluluk bulunmaktadır.
Öğretide “olağanüstü temyiz” denilen 23.03.2005 gün ve 5320 sayılı Ceza Muha¬kemeleri Yasasının Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Yasa’nın 18. maddesi ile yürür¬lükten kaldırı¬lan 1412 sayılı CYUY’nda “yazılı emir” olarak adlandırılan bu olağanüstü yasa yolu, 5271 sa¬yılı CYY’nın 309 ve 310. maddelerinde ise “kanun yararına bozma” olarak yeniden düzen¬lenmiştir.
5271 sayılı Yasanın 309. maddesi uyarınca hâkim veya mahkemece verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddî hukuka veya yargılama hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtay’ca bozulması istemini, yasal nedenlerini açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması istemini içeren yazısına bu nedenleri aynen yaza¬rak Yargıtay ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtay’ca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm yasa yararına bozulacak, yerinde görülmezse istem reddedilecektir.
Böylece ülke sathında uygulama birliğine ulaşılacak, hakim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi sağlanacaktır.
Bozma sonrası yapılacak işlemler ve bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ile bozma kararının etkileri ise, bozulan hüküm veya kararın türü ve bozma nedenlerine göre ayrım yapılarak maddenin 4. fıkrasında ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
Bozma nedenleri;
5271 sayılı Yasanın 223 üncü maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, 309. maddenin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca; kararı veren hâkim veya mah¬kemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda yeniden karar verilecektir. Bu halde yargı¬lamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar bulunmadığı için, verilecek hüküm veya kararda lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edile¬meyecektir.
Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin olması halinde ise, anılan fıkranın (b) bendi uyarınca kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilecek, ancak bu halde verilen hüküm, önceki hükümle belir¬lenmiş olan cezadan daha ağır olamayacaktır.
Davanın esasını çözen mahkûmiyet dışındaki diğer hükümlerin bozulmasında ise, (c) bendi uyarınca aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi, “tekriri muha¬keme” yasağı nedeniyle kanun yararına bozma kapsamında yeniden yargılama da gerekme¬yecektir.
4’üncü fıkranın (d) bendi gereğince bozma nedeninin hükümlünün cezasının kaldırıl¬masını gerektirmesi halinde, cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerek¬tirmesi halinde ise bu hafif cezaya Yargıtay ceza dairesince doğrudan hükmedilecektir. Bu halde de yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip gereken kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerek¬mektedir.
Yasa yollarına ilişkin bu açıklamalar ışığında, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun hukuki niteliği ve bu kararın yapısı değerlendirildiğinde;
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu hukukumuzda ilk kez 15.07.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5395 sayılı Çocuk Koruma Yasasının 23. maddesi ile çocuklar hak¬kında, 19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Yasanın 23. maddesiyle 5271 sayılı Yasanın 231. maddesine eklenen 5-14. fıkralar ile de büyükler için kabul edilmiş, aynı Yasanın 40. maddesiyle 5395 sayılı Yasanın 23. maddesi değiştirilmek suretiyle denetim süresindeki farklılık hariç olmak koşuluyla, çocuk suçlular ile yetişkin suçlular hükmün açık¬lanmasının geri bırakılması açısından aynı koşullara tabi kılınmıştır.
Yetişkin sanıklar yönünden başlangıçta şikâyete bağlı suçlarla sınırlı olarak, hükmolunan bir yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezası için kabul edilen bu müessese, 08.02.2008 tarihinde yürürlüğe giren 23.01.2008 gün ve 5728 sayılı Yasanın 562. maddesiyle 5271 sayılı Yasanın 231. maddesinin 5 ve 14. fıkralarında yapılan değişiklik ile hükmolunan iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezaları için uygulanabilir hale getirilmiş, böylece başlangıçta yetişkin sanıklar hakkında şikâyete bağlı suçlarla sınırlı olarak uygulanan bu kurum Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan İnkılâp Yasalarında yer alan suçlar ayrık olmak üzere tüm suçları kapsayacak şekle dönüştürülmüş, ancak; 01.03.2008 tarihinde yürürlüğe giren 26.02.2008 gün ve 5739 sayılı Yasa ile 3713 sayılı Yasanın 13. maddesinde yapılan değişiklik ve 1632 sayılı Askeri Ceza Yasasına eklenen Ek 10. madde ile; 15 yaşından büyüklerin işledikleri terör suçları ile 1632 sayılı Yasada yer alan suçlar yönünden hükmün açıklanmasının geri bırakılması kapsam dışına çıkarılarak kurumun uygulanma alanı tekrar daraltılmıştır.
Sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibariyle karma bir özelliğe sahip bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, denetim süresi içinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması halinde, geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak kamu davasının 5271 sayılı CYY’nın 223. maddesi uyarınca düşürülmesi sonucu doğurduğundan, bu niteliğiyle sanık ile devlet arasındaki cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme nedenlerinden birisini oluşturmaktadır.
Yapılan yargılama sonucunda, sanık hakkında tesis edilen mahkûmiyet hükmünde, hükmolunan cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezasından ibaret olması, suçun, Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan İnkılâp Yasalarında yer alan suçlar ile 01.03.2008 tarihinden itibaren işlenen suçlar yönünden suçun ayrıca 15 yaşından büyükler açısından 3713 sayılı Yasa kapsamındaki suçlar ile 1632 sayılı Yasa kapsamında yer alan suçlardan olmaması halinde, daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunan veya mahkûm olmasına karşın 3682 sayılı Adli Sicil Yasası uyarınca silinme koşulları oluşan, 01.06.2005 tarihinden sonra işlenen suçlar yönünden ise 5237 sayılı TCY’nın 58. maddesinde tekerrür hükümlerinin uygulanması için öngörülen sürelerin geçtiği mahkûmiyetlerde, suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tamamen giderilmesi koşullarının birlikte gerçekleşmesi ve mahkemece de, sanığın kişilik özellikleri ile duruş¬madaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak, yeniden suç işlemeyeceği husu¬sunda kanaate ulaşılması halinde hiçbir isteme bağlı kalmaksızın hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilecek ve sanık beş yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulacak, denetim süresince de dava zamanaşımı süresi duracaktır.
Maddede sayılan objektif ve subjektif koşulların da bulunması halinde, önceki hükmün kesinleşmiş olması veya hukuki yararı bulunmak koşuluyla infaz edilmiş olması da hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesine engel oluşturmayacak, hükmün açıklan¬masının geri bırakılmasına karar verildiği halde hükmolunan ceza, kişiselleştirmeye ilişkin erteleme veya adli para cezasına çevrilemeyeceği gibi 5237 sayılı TCY’nın 50. maddesindeki tedbirlere de dönüştürülemeyecek, sanığın denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işleme¬mesi ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranması halinde, hakkında tesis edilen hüküm kaldırılarak davanın düşmesine karar verilecek, denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması halinde hakkındaki mahkûmiyet hükmü açıklanacak, yükümlülüklerin yerine getirilememesi durumunda ise, kısmen infaza karar verilebileceği gibi koşulları bulun¬makta ise hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesi suretiyle yeni bir mahkûmiyet hükmü de tesis edilebilecektir.
Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden hükmün açıklanmasının geri bırakılması, esas itibariyle bünyesinde iki karar barındıran bir kurumdur. İlk karar teknik anlamda hüküm sayılan ancak açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi nedeniyle hukuken varlık kazanamayan bu nedenle hüküm ifade etmeyen, koşullara uyulması halinde düşme hükmüne dönüşecek, koşullara uyulmaması halinde ise varlık kazanacak olan mahkûmiyet hükmü, ikinci karar ise, bu ön hükmün üzerine inşa edilen ve önceki hükmün varlık kazanmasını engelleyen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararıdır. Bu ikinci kararın en temel ve belirgin özelliği varlığı devam ettiği sürece, ön hükmün hukuken sonuç doğurma özelliği kazanamamasıdır.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı başvurulabilecek yasayolu, 5271 sayılı CYY’nın 231. maddesinin 12. fıkrasında açıkça “itiraz” olarak belirtilmiş olup, itiraz merciince de inceleme 231. mad¬denin 5-14. fıkralarında koşular dikkate alınarak, suça ve sanığa ilişkin objektif uygulama koşullarının var olup olmadığı ile sınırlı olarak yapılmalı, hükmün içeriğindeki hukuka aykırılıklar 231. maddenin uygulanma koşullarını değiştirmediği sürece itiraz merciince denetime konu edilmemelidir.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının üzerine inşa edildiği hüküm ise, bilahare davanın düşmesi kararı veril¬diğinde veya hükmün açıklanması ya da yeni bir hüküm kurulması halinde varlık kazanacağından ve ancak bu halde 1412 sayılı CYUY’nın 305 ve 5271 sayılı CYY’nın 223. maddeleri uyarınca temyiz edilebilme olanağına kavuşabile¬ceğinden, bu aşamadan önce henüz hukuken varlık kazanmamış bulunan, bu hükmün temyiz merciince denetlenebilme olanağı bulunmamaktadır.
Yasa yararına bozma yasa yolu ise, temyiz ve istinaf incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlere karşı başvurulabilen olağanüstü bir yasa yolu olup; amacı, ülke sathında uygulama birliğine ulaşılması, hakim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki ciddi boyutlara ulaşan hukuka aykırılıkların toplum ve birey açısın¬dan hukuk yararına giderilmesidir. Bu yasa yoluna başvurabilmenin ilk ve temel koşulu veri¬len hüküm veya kararın istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş olmasıdır.
Bu kapsamda hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının itiraz yasayoluna tabi bulunması nedeniyle, gerek itiraz edilerek gerekse itiraz yasa yoluna başvurulmaksızın kesinleşmesi halinde olağanüstü bir yasa yolu olan yasa yararına bozma konusu yapılabilece¬ğinden kuşku bulunmamaktadır. Ancak yasa yararına bozma yasayolunda, hükmün açıklan¬masının geri bırakılması kararı, 5271 sayılı Yasanın 309. maddesinde aleyhe bozma yasağının sadece davanın esasını çözümleyen hükümlerle sınırlı olarak kabul edilmesi nedeniyle 5271 sayılı Yasanın 5-14. fıkralarındaki koşul¬lar kapsamında denetlenecek, somut olayda hükmün açıklanmasının geri bırakılması koşul¬larının bulunup bulunmadığı, ceza miktarı, daha önceden kasıtlı bir suçtan mahkûmiyet, zararın giderilip giderilmediği, suçun İnkılap Yasasında belirtilen suçlardan bulunup bulun¬madığı, Askeri Ceza Yasası ile 15 yaşından büyükler açısından 3713 sayılı Yasa kapsamındaki suçlardan olup olmadığı ve denetim süresinin doğru tayin edilip edilmediği, gibi hususlar denetlenerek, saptanan bu hukuka aykırılıklar nedeniyle karar bozulacak, saptanan hukuka aykı¬rılıkların yeni bir yargılamayı gerektirdiği ahvalde yeniden yargılama yapılarak, karardaki hukuka aykırılığın giderilmesi için dosyanın mahkemesine iadesine karar verilecek, yargılama gerekmeyen ahvalde ise hukuka aykırılık Yargıtay ilgili ceza dairesince veya Ceza Genel Kurulunca giderilecektir. Ancak burada unutulmaması gereken husus bu yasayolunda denet¬lenenin hüküm olmayıp, bu hüküm üzerine inşa edilen hükmün açıklanmasının geri bırakıl¬ması kararı olduğudur.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının dayanağını oluşturan mahkû¬miyet hükmü ise, hükmün açıklanması, düşme kararının verilmesi veya yeni bir mahkûmiyet hükmünün tesisinden sonra temyiz incelemesine konu olabilecek, temyiz yasayoluna baş¬vurulmadan kesinleşmesi halinde ise koşulları bulunduğu taktirde yasa yararına bozma yasayolu ile incelenebilecek ve denetlenebilecektir. Sayılan üç olasılıktan birinin gerçekleş¬mesi halinde hüküm varlık kazanacağından, ancak bu aşamada olağan yasayolu olan temyiz yasa yolu devreye girecek, varlık kazanan hükmün temyiz edilmesi halinde, aleyhe temyiz bulunup bulunmadığı da dikkate alınmak suretiyle temyiz incelemesi yapılacak, bu aşamada hükmün içeriğindeki hukuka aykırılıklar denetlenebilecek, hükmün varlık kazanması ve temyiz edilmeden kesinleşmesi halinde ise, hükmün içeriğindeki hukuka aykırılıklar, 5271 sayılı CYY’nın 309 ve 310. maddelerindeki koşullar dikkate alınmak suretiyle yasa yararına bozma istemine konu olabilecektir.
Görüldüğü gibi, hükmün içeriğindeki hukuka aykırılıklar ancak hükmün hukuken varlık kazanması halinde olağan ve olağanüstü yasa yolları denetimine konu olabileceğinden, henüz hukuken varlık kazanmayan bir hükmün ne olağan ne de olağanüstü yasayolu dene¬timine konu olması mümkün değildir. Bu itibarla, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verildiği ahvalde hükmün içeriğine dahil bulunan hukuka aykırılıkların, yasa yararına bozma yasayoluyla denetlenmesi olanağı bulunmamaktadır. Yasa koyucu, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının üzerine inşa edildiği mahkûmiyet hükmünün olağan yasayolu olan temyizen incelenmesini dahi yasaklamışken, henüz doğmamış bu hükümdeki hukuka aykırılıkların, olağan denetim süreci sonlanmadan, olağanüstü yasa yararına bozma yasayoluyla denetlenebileceğini kabul etmek yasayollarında hakim olan temel ilkelere de açıkça aykırıdır.
Aksi kabul, temyiz ve yasa yararına bozma yasayolunun gerek başvuru koşulları, gerekse sonuçlarındaki farklılıklar ile olağanüstü bir yasayolu olan yasa yararına bozma kurumunun konuluş amacı nazara alındığında ileride telafisi mümkün olmayan sorunlara da yol açabilecektir.
Bu itibarla, Özel Dairece, hükmün içeriğindeki hukuka aykırılıklar yönünden yasa yararına bozma isteminin reddine karar verilmesi gerekirken, ortada hukuken varlık kazanmış bir hüküm varmışçasına 5271 sayılı CYY’nın 309/4-d bendi uyarınca bozma kararı verilerek, yeniden hüküm tesisi isabetsiz olup, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının bu değişik gerekçe ile kabulü ile Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına karar verilmelidir.
Karardaki denetim süresi ile ilgili yasa yararına bozma nedenine gelince,
Somut olayda, suç tarihi 11.11.2005 olup, karar tarihi ise 25.12.2007’dir, hüküm tarihinde hükmün açıklanmasının geri bırakılması ile ilgili olarak, yasalarımızda uygulanabilecek üç hüküm bulunmaktadır.
Bunlardan ilki, 5395 sayılı Yasanın 23. maddesinin değişiklikten önceki hali olup, bu hüküm uyarınca çocuklar tarafından işlenen suçlardan dolayı hükmolunan üç yıla kadar hapis veya adli para cezasına ilişkin mahkûmiyetlerde, maddedeki diğer objektif ve subjektif koşulların bulunması halinde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilecektir.
İkincisi, 5560 sayılı Yasanın 40. maddesiyle değiştirilen 23. maddesidir, bu hüküm uyarınca 5271 sayılı Yasanın 231. maddesinin koşullarının varlığı halinde çocuklar hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilecek, yalnızca denetim süresi üç yıl olarak uygulanacaktır.
Üçüncü hüküm ise, 5271 sayılı Yasanın 231. maddesinin ilk halidir. Bu hüküm uyarınca da şikayete bağlı suçlarla sınırlı olarak hükmolunan bir yıl veya daha az süreli hapis cezaları veya adli para cezalarına ilişkin mahkûmiyetlerde diğer koşulların bulunması halinde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilecektir.
Hüküm tarihi olan 25.12.2007 tarihinde, 5728 sayılı Yasanın 562. maddesi ile 5271 sayılı Yasanın 231. maddesinin 5 ve 14. fıkralarında yapılan değişiklikler henüz yürürlüğe girmemiş bulunduğundan ve ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulunun, 15.11.2005 gün ve 132/128, 11.10.2005 gün ve 97/111, 20.09.2005 gün ve 99/103 sayılı kararlarında vurgulandığı üzere yasa yararına bozma, kesinleşen hükümde, verildiği zaman yürürlükte bulunan usul ve maddi hukuka ilişkin hukuka aykırılıkların giderilmesi ile sınırlı oldu¬ğundan, sonradan gerçekleşen yasa değişikliklerine dayanılarak bu olağanüstü yasayoluna baş¬vurulamayacağı gibi, Yargıtay’ca da, sonraki yasa değişiklikleri yasa yararına bozma gerek¬çesi yapılamayacağından, inceleme konusu somut olaydaki yasa yararına bozma hususu, 5728 sayılı Yasa ile yapılan değişiklikler nazara alınmaksızın, hükmün açıklanmasının koşulları açısından lehe yasa, hüküm tarihinden önce yürürlüğe giren üç düzenleme dikkate alınmak suretiyle ve hükümlerin bütünüyle uygulanması şeklinde belirlenmelidir.
Somut olayda sabit kabul edilen hırsızlık ve mühür bozma suçları şikâyete bağlı olmadığından, 5271 sayılı Yasanın 231. maddesinin ilk yasalaşan hali ile 5395 sayılı Yasanın, 5560 sayılı Yasanın 40. maddesi ile değiştirilen 23. maddesinin uygulanma koşulları bulun¬mamaktadır.
Hüküm tarihi itibariyle hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı yönünden uygulanabilecek yegâne hüküm, 5395 sayılı Yasanın 23. maddesinin ilk halidir.
Denetim süresi çocuklar açısından 5560 sayılı Yasanın 40. maddesi ile 3 yıla indi¬rilmiş olduğundan, maddenin diğer koşulları nazara alınmaksızın sadece denetim süresinin dikkate alınarak 3 yıl olarak uygulanması, karma uygulama niteliğinde bulunduğundan bu yöne ilişkin yasa yararına bozma istemi yerindedir.
Bu itibarla, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının bu değişik gerekçeyle kabulü ile Özel Daire kararının kaldırılması ve yerel mahkeme kararının 5271 sayılı CYY’nın 309/3. maddesi uyarınca bozulmasına, karardaki denetim süresinin 5 yıl olarak belirlenmesi ile sair hususların aynen bırakılmasına, hükmün içeriğine dahil hukuka aykırılıklar yönündeki yasa yararına bozma isteminin ise reddine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının bu değişik gerekçe ile KABULÜNE,
2- Yargıtay 2. Ceza Dairesinin 17.02.2010 gün ve 7-4576 sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3- Adalet Bakanlığının yasa yararına bozma istemlerinden; hükmün içeriğine dahil bulunan hukuka aykırılık yönündeki istemin REDDİNE,
4- Adalet Bakanlığının denetim süresinin eksik tayini yönündeki yasa yararına bozma isteminin ise KABULÜ ile Ortaca Asliye Ceza Mahkemesinin 25.12.2007 gün ve 488-486 sayılı kararının 5271 sayılı CYY’nın 309/3. fıkrası uyarınca BOZULMASINA, her iki suç yönünden de, “sanığın 5 yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulmasına” karardaki sair hususların aynen bırakılmasına,
5- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere, Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 06.04.2010 günü yapılan müzakerede oybirliği ile karar verildi.