YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2010/75
KARAR NO : 2010/129
KARAR TARİHİ : 01.06.2010
İtirazname : 2009/159338
Yargıtay Dairesi : 16. Hukuk Dairesi
Mahkemesi : İZMİR 7. İcra Ceza
Günü : 05.05.2009
Sayısı : 2412-1988
Müşteki vekilince, sanığın 2004 sayılı İcra ve İflas Yasası’nın 337/a maddesinde düzenlenen ticareti terk suçunu işlediği iddiasıyla açılan dava üzerine, sanığın suç tarihinde şirketin yetkilisi olmadığı gerekçesiyle beraatine ilişkin İzmir 7. İcra Ceza Mahkemesince verilen 05.05.2009 gün ve 2412-1988 sayılı hükmün, müşteki vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 16. Hukuk Dairesince 15.02.2010 gün ve 8393-943 sayı ile;
“Müşteki vekili 27.06.2008 havale tarihli şikâyet dilekçesiyle; borçlu M.. Teknik Montaj San. ve Tic. Ltd. Şti. hakkında takip devam ederken ticareti terk ettiğini ancak İİK’nun 44. maddesi gereğince durumu Ticaret Siciline bildirmediğini, borçlu şirket yetkilisi sanığın İİK’nun 337/a maddesi gereğince cezalandırılmasına karar verilmesini talep etmiş, mahkemece yapılan yargılama sonucunda sanığın suç tarihinde şirket yetkilisi olmadığı gerekçesiyle sanığın beraatine karar verilmiştir.
İcra ve İflas Kanununun 44. maddesinin 1. fıkrasında, ‘Ticareti terk eden bir tacir 15 gün içinde keyfiyeti kayıtlı bulunduğu ticaret siciline bildirmeye ve bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerini gösteren bir mal beyanında bulunmaya mecburdur. Keyfiyet ticaret sicil memurluğunca ticaret sicili ilanlarının yayınlandığı gazetede ve alacaklıların bulunduğu yerlerde de mutat ve münasip vasıtalarla ilan olunur. İlan masraflarını ödemeyen tacir beyanda bulunmamış sayılır’ hükmü ile ticareti terk eden tacirin yapması gereken yükümlülüğü belirlemiş, aynı Yasanın 337/a maddesinde ise 44. maddedeki yükümlülüğe aykırı davranmanın yaptırımı da, ‘Ticareti terk edenlerin cezası’ başlığı altında, ‘44 üncü maddeye göre mal beyanında bulunmayan veya beyanında mevcudunu eksik gösteren veya aktifinde yer almış malı veya yerine kaim olan değerini haciz veya iflas sırasında göstermeyen veya beyanından sonra bu malları üzerinde tasarruf eden borçlu, bundan zarar gören alacaklının şikâyeti üzerine, üç yıldan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır. Birinci fıkradaki fiillerin işlenmesinden alacaklının zarar görmediğini ispat eden borçluya ceza verilmez’ şeklinde düzenlenmiştir.
6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 136. maddesinde de ticaret şirketlerinin nevilerinin; kolektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketlerinden ibaret olduğu belirtilmiştir. Yukarıda sayılan ticaret şirketleri yönünden Türk Ticaret Kanunu’ndaki düzenleme incelendiğinde, bunlar için ticareti terk hususu değil, bunun yerine infisah ve tasfiyeleri öngörüldüğü anlaşılmaktadır. Eş anlatımla Türk Ticaret Kanunu’nun 136. maddesinde sayılan şirketlerde ticareti terk değil, ortaklık ilişkisi sona erdirilmektedir.
Anılan şirketlerin her biri için infisah ve tasfiye yolu ayrı ayrı gösterilmiştir. Tasfiye sırasında ticaret şirketinin alacak ve borçları belirlenir ve borçlar ödendikten sonra kalan mevcudu, esas mukavelede aksine bir hüküm olmadıkça, pay sahipleri arasında ödedikleri sermayeler ve paylara bağlı olan imtiyaz hakları nispetinde dağıtılır, tasfiyenin sona ermesi üzerine şirkete ait ticaret unvanının sicilden terkini tasfiye memurları tarafından sicil memurluğundan talep olunur. İş bu talep üzerine terkin keyfiyeti tescil ve ilan olunmakla ticaret şirketinin tüzel kişiliği sona ermiş olur. Tasfiye süreci ile tüzel kişilik sona erdirildiğinden terkin işlemi sırasında ticaret sicil memurluğuna İcra ve İflas Kanunu’nun 44. maddesine göre bir mal beyanında bulunulması da söz konusu değildir. Terkin işleminden sonra ticaret şirketinden alacağı bulunduğunu iddia eden bir alacaklı bu alacağını ancak terkin edilen ticaret şirketini yasaya göre ihyasını sağlamak suretiyle tahsil edebilecektir.
Açıklamalar çerçevesinde somut olaya dönüldüğünde, İcra ve İflas Kanunu’nun 44. maddesi ile geti¬rilen mal beyanında bulunma yükümlülüğü bulunduğunu söylemek kanunu zorlama olacaktır. Hal böyle olunca, Türk Ticaret Kanunu’nun 136. maddesinde sayılan kolektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketlerinin müdür veya yetkilileri için İcra ve İflas Kanunu’nun 337/a maddesinde yaptırıma bağlanan ticareti terk suçunun işlenmesi mümkün değildir. İzmir Ticaret Sicil Memurluğunun 14.11.2008 tarih ve 25812 sayılı cevabi yazılarından, adı geçen sanığın 09.08.2007-09.08.2017 tarihleri arasında münferiden şirketi temsile yetkili olduğu gözetilmeksizin, suç tarihi itibariyle yetkili olmadığı gerekçesiyle beraatine karar verilmesi isabetsiz ise de, yukarıda açıklanan nedenlerle gerekçesi yanlış fakat sonucu itibariyle doğru olan hükmün isteme aykırı olarak onanmasına” karar verilmiştir.
Yargıtay C.Başsavcılığı ise, 23.03.2010 gün ve 159338 sayı ile;
“Takibin hükmi şahıslara yönelik olması durumunda kimlerin ceza göreceği 2004 sayılı İİK’nun 345. maddesinde ‘Bu kanunda yazılı suçlar, hükmi bir şahsın idare veya muamelelerini ifa sırasında işlenmiş ise ceza o hükmi şahsın müdürlerinden, mümessil ve vekillerinden, tasfiye memurlarından, idare meclisi reis ve azasından veya murakıp ve müfettişlerinden fiili yapmış olan hakkında hükmolunur’ şeklinde düzenlenmiş ve maddenin gerekçesinde, ‘Bu kanunda yazılı suçların hükmi şahıslar namına işlenmesi takdirinde cezai mesuliyetin kime terettüp edeceği maddede gösterilmektedir’ denmektedir.
6762 sayılı Ticaret Kanununda tacir,
1- Hakiki şahıslar (6762 s. Ticaret Kanunun 14-17. maddeleri)
2- Hükmi şahıslar(6762 s. Ticaret Kanunun 18. maddesi)
3- Donatma iştiraki (6762 s. Ticaret Kanunun 19. maddesi)olarak belirlenmiştir.
6762 s. Ticaret Kanunun 18. maddesinde ‘Ticaret şirketleriyle, gayesine varmak için ticari bir işletme işleten dernekler ve kendi kuruluş kanunları gereğince hususi hukuk hükümleri dairesinde idare edilmek veya ticari şekilde işletilmek üzere devlet, vilayet, belediye gibi amme hükmi şahısları tarafından kurulan teşekkül ve müesseseler dahi tacir sayılırlar’ şeklinde düzenlenmiş,
6762 s. Ticaret Kanunun 136. maddesi ‘Ticaret şirketleri; kollektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketlerinden ibarettir’ şeklindeki düzenlemeyle hükmi şahıs tacirleri belirlemiştir.
İİK’nun 337/a maddesinde, aynı Kanunun 44. maddesine göre mal beyanında bulunmadan ticareti terk edip takip alacaklısının zarar görmesine sebebiyet veren borçlunun cezalandırılması öngörülmüş, takip borçlusunun 6762 s. Ticaret Kanunun 136. maddesinde sayılan hükmi şahıs tacir olması durumunda cezai mesuliyetin kime yöneltileceği İİK’nun 345. maddesinde düzenlenmiştir.
538 sayılı Kanunun 22. maddesiyle değişik 2004 sayılı İİK’nun 44. maddesinin gerekçesi ‘Ticareti terk etmek suretiyle alacaklıların takibinden kurtulmak isteyen kimselerle mücadele etmek kaçınılması imkansız bir zaruret halini almıştır. Bilhassa son senelerde ticareti terk eden kötü niyetli borçluların işyerlerini terk ettikleri ve ellerinde malları başkalarına devrederek alacaklılarını zarara uğrattıkları sık sık görülen hakikatlerdendir.
Ticareti terk ederek alacaklıların takibinden kurtulmak isteyen kimselerle tesirli bir şekilde mücadeleyi temin için İcra ve İflas Kanunu sistemi içinde madde tadil edilmiş ve ayrıca bu maddeye muhalefet 337/a maddesiyle cezalandırılmıştır’ şeklinde düzenleme içermekte olup, düzenlenme amacına bakıldığında Ticaret şirketleri için Ticaret Kanunu gereği infisah ve tasfiye usulü belirlenmesi, takip borçlusu oldukları ve İcra ve İflas Kanunundaki hükümlere tabi oldukları durumda İİK’nun 44. maddesinde ticareti terk eden tacirler için öngörülen yükümlülükten kurtarmamalıdır. Aksini kabul halinde, infisah ve tasfiye işlemini yerine getirmeyen ve adresini terk etmek suretiyle takip alacaklısının zarara uğramasına sebebiyet veren kötü niyetli borçlu hükmi şahıs tacirlerle mücadele etmek -madde gerekçesindeki anlatımıyla imkânsız hale gelir.
İzmir Ticaret Sicili Memurluğunun 14.11.2008 ve 05.05.2009 tarihli cevabi yazılarından sanık B..D..nun 09.08.2007 – 09.08.2017 tarihleri arasında münferiden şirketi temsile yetkili olduğunun anlaşılması ve İzmir Vergi Dairesi Başkanlığının 04.12.2008 tarihli yazılarından ticaret sicilinde kayıtlı adresinden ayrılan takip borçlusunun yeni adresinin bilinmediğinin bildirilmesi karşısında şirketin ticari faaliyetini başka bir adreste fiilen sürdürüp sürdürmediği zabıta marifetiyle usulüne uygun olarak araştırılmadan eksik soruşturma ve yazılı gerekçe ile sanık hakkında beraat kararı verilmiş olması sebebiyle bozma kararı verilmesi gerekir…” görüşüne dayalı olarak itiraz yasa yoluna başvurmuştur.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır. TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
2004 sayılı İcra ve İflas Yasası’nın 337/a maddesi uyarınca hakkında dava açılan sanığın, suç tarihinde şirketi temsile yetkili olmadığı gerekçesiyle yerel mahkeme tarafından beraatına karar verilmiş, müşteki vekilinin temyizi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 16. Hukuk Dairesince, sanığın belirtilen tarihte şirketi temsile yetkili olduğu vurgulandıktan sonra; “Türk Ticaret Kanunu’nun 136. maddesinde sayılan kolektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketlerinin müdür veya yetkilileri için İcra ve İflas Kanunu’nun 337/a maddesinde yaptırıma bağlanan ticareti terk suçunun işlenmesi mümkün değildir” açıklamasıyla sonuç itibarıyla doğru olan hükmün onanmasına karar verilmiş, Yargıtay C. Başsavcılığı tarafından ise; “Ticaret şirketleri için Ticaret Kanunu gereği infisah ve tasfiye usulü belirlenmesi, takip borçlusu oldukları ve İcra ve İflas Kanunundaki hükümlere tabi oldukları durumda İİK’nun 44. maddesinde ticareti terk eden tacirler için öngörülen yükümlülükten kurtarmamalıdır” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurulmuştur.
Görüldüğü gibi, Özel Daire ile Yargıtay C. Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık; Türk Ticaret Kanunu’nun 136. maddesinde sayılan ticari şirketlerin müdür veya yetkililerinin, İcra ve İflas Yasası’nın 337/a maddesinde düzenlenen ticareti terk suçunu işlemelerinin olanaklı olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
2004 sayılı İcra ve İflas Yasası, bu yasa kapsamında çıkan hukuksal sorunların en kısa ve basit bir şekilde çözümlenmesi yöntemini benimsemiş ve buna bağlı olarak da, yasada düzenlenen suçlara ilişkin 346 ila 354. maddeleri arasında farklı bir yargılama usulü öngörmüştür.
Yasakoyucu 5271 sayılı Ceza Yargılaması Yasası ile aynı tarihte 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5358 ve 06.03.2007 tarihinde yürürlüğe giren 5582 sayılı Yasalarla, İİY’nın çeşitli maddelerinde değişiklik yapmasına karşın bu özel yargılama usulünü bazı küçük değişiklikler dışında değiştirmemiş ve korumuştur.
İcra İflas Yasası’nın 44. maddesinde, ticareti terk eden tacir açısından, muhataplarının haklarını korumaya yönelik olarak bir takım yükümlülükler öngörülmüş bu yükümlülüklere aykırı davranmanın yaptırımı da 337/a maddesinde gösterilmiştir. Yasanın “Ticareti Terk Edenler” başlıklı 44. maddesi;
“Ticareti terk eden bir tacir 15 gün içinde keyfiyeti kayıtlı bulunduğu ticaret siciline bildirmeye ve bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerini gösteren bir mal beyanında bulunmaya mecburdur. Keyfiyet ticaret sicili memurluğunca ticaret sicili ilanlarının yayınlandığı gazete’de ve alacaklıların bulunduğu yerlerde de mutat ve münasip vasıtalarla ilan olunur. İlan masraflarını ödemeyen tacir beyanda bulunmamış sayılır.
Bu ilan tarihinden itibaren bir sene içinde, ticareti terk eden tacir hakkında iflas yolu ile takip yapılabilir.
Ticareti terk eden tacir, mal beyanının tevdii tarihinden itibaren iki ay müddetle haczi kabil malları üzerinde tasarruf edemez.
Üçüncü şahısların zilyedlik ve tapu sicili hükümlerine dayanarak iyi niyetle elde ettiği haklar saklıdır. Ancak karı ve koca ile usul ve füru, neseben veya sıhren ikinci dereceye kadar (Bu derece dahil) hısımlar, evlat edinenle evlatlık arasındaki iktisaplarda iyi niyet iddiasında bulunulamaz.
Mal beyanını alan merci, keyfiyeti tapu veya gemi sicil daireleri ile Türk Patent Enstitüsüne bildirir. Bu bildiri üzerine sicile, temlik hakkının iki ay süre ile tahdit edilmiş bulunduğu şerhi verilir. Keyfiyet ayrıca Türkiye Bankalar Birliğine de bildirilir.
Bozulmaya maruz veya muhafazası külfetli olan veya tayin edilen kanuni müddet içinde değerinin düşmesi kuvvetle muhtemel bulunan mallar hakkında, tacirin talebi üzerine, mahkemece icra memuru marifetiyle ve bu kanun hükümleri dairesinde bu malların satılmasına ve bedelinin 9 uncu maddede yazılı bir bankaya depo edilmesine karar verilebilir” şeklinde olup, bu maddedeki yükümlülüklere aykırı davranmak, aynı Yasanın 337/a maddesinde “Ticareti terk edenlerin cezası” başlığı altında;
“44 üncü maddeye göre mal beyanında bulunmayan veya beyanında mevcudunu eksik gösteren veya aktifinde yer almış malı veya yerine kaim olan değerini haciz veya iflas sırasında göstermeyen veya beyanından sonra bu malları üzerinde tasarruf eden borçlu, bundan zarar gören alacaklının şikâyeti üzerine, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Birinci fıkradaki fiillerin işlenmesinden alacaklının zarar görmediğini ispat eden borçluya ceza verilmez.
Borçlunun iflası halinde, birinci fıkradaki durum ayrıca taksiratlı iflas hali sayılır” biçiminde yaptırıma bağlanmıştır.
06.06.1965 tarihinde yürürlüğe giren 538 sayılı Yasanın 22. maddesiyle değiştirilen 2004 sayılı İİK’nun 44. maddesinin gerekçesinde; “Ticareti terk etmek suretiyle alacaklıların takibinden kurtulmak isteyen kimselerle mücadele etmek kaçınılması imkânsız bir zaruret halini almıştır. Bilhassa son senelerde ticareti terk eden kötü niyetli borçluların işyerlerini terk ettikleri ve ellerinde malları başkalarına devrederek alacaklılarını zarara uğrattıkları sık sık görülen hakikatlerdendir. Ticareti terk ederek alacaklıların takibinden kurtulmak isteyen kimselerle tesirli bir şekilde mücadeleyi temin için İcra ve İflas Kanunu sistemi içinde madde tadil edilmiş ve ayrıca bu maddeye muhalefet 337/a maddesiyle cezalandırılmıştır” denilmektedir.
Takibi şikâyete bağlı olan seçimlik hareketli bu suçun oluşabilmesi için;
1- İİY’nın 44. maddesine göre mal beyanında bulunulmaması,
2- Mal beyanında mevcudun eksik gösterilmiş olması,
3- Aktifte yer alan malın veya yerine kaim olan değerin haciz veya iflas sırasında gösterilmemesi,
4- Mal beyanından sonra, beyan edilen bu mallar üzerinde tasarruf edilmesi,
Gereklidir.
Yasa maddesinde gösterilen bu seçimlik hareketlerin herhangi birisinin işlenmesiyle, diğer koşulların da gerçekleşmesi halinde suç oluşacaktır.
İİY’nın 44. maddesine uygun olarak mal beyanında bulunulduğundan sözedebilmek için; borçlunun ticareti bıraktıktan sonra 15 gün içinde durumu ticaret siciline bildirmesi ve bütün aktif ve pasifleri ile alacaklıların isim ve adreslerini içerecek şekilde mal bildiriminde bulunması zorunludur.
Bunun yanında suçun oluşabilmesi için, borçlunun yukarıda gösterilen hareketlerinden dolayı alacaklının zarar görmesi de gerekmektedir. Ancak, İİY’nın 337/a maddesinin 2. fıkrasındaki; “Birinci fıkradaki fiillerin işlenmesinden alacaklının zarar görmediğini ispat eden borçluya ceza verilmez” hükmü uyarınca alacaklının zarar görmediğini ispat etme zorunluluğu borçluya aittir.
Yine ticareti terk eden borçlunun, 6762 sayılı Türk Ticaret Yasası anlamında tacir olması gerekmektedir. 6762 sayılı Türk Ticaret Yasası’nın 14. maddesinde; “Bir ticari işletmeyi, kısmen dahi olsa kendi adına işleten kimse” olarak gerçek kişi tacirin tanımı yapıldıktan sonra, 18. maddesinde; “Ticaret şirketleriyle, gayesine varmak için ticari bir işletme işleten dernekler ve kendi kuruluş kanunları gereğince hususi hukuk hükümleri dairesinde idare edilmek veya ticari şekilde işletilmek üzere devlet, vilayet, belediye gibi amme hükmü şahısları tarafından kurulan teşekkül ve müesseseler dahi tacir sayılırlar”, denilmiş, 136. maddesinde de ticaret şirketleri; kolektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketleri olarak sayılmıştır.
Ticareti terk etme kavramı üzerinde de durulmasında yarar bulunmaktadır. Öğretide, “ticari işletmeyi kendi adına işletmekten vazgeçmek veya ticari işletmeyi kapatmak veya dağıtmak” olarak tanımlanan ticareti terk eyleminin, mevzuatta belirlenen hukuksal yönteme uygun olarak ticari faaliyetin sonlandırılması şeklinde ortaya çıkması olanaklı olduğu gibi, ticari işletmenin hukuksal olarak varlığını sürdürmekle birlikte fiili olarak varlığının sonlandırılması şeklinde de gerçekleşmesi olanaklıdır.
Sanığın temsile yetkili olduğu şirketin limited şirket olması nedeniyle, Türk Ticaret Yasası’nda ticari şirket çeşitleri arasında sayılan bu şirkete ilişkin hükümlerin de incelenmesi gereklidir. Anılan Yasanın 503. maddesinde; “İki veya daha fazla hakiki veya hükmi şahıs tarafından bir ticaret ünvanı altında kurulup, ortaklarının mesuliyeti koymayı taahhüt ettikleri sermaye ile mahdut ve esas sermayesi muayyen olan şirkete limited şirket denir” tanımlamasına yer verilmiş, 540. maddesinde ortakların hep birlikte müdür sıfatıyla şirketi idare ve temsile yetkili olabilecekleri gibi şirket sözleşmesi veya genel kurul kararı ile ortaklardan bir veya birkaçının da müdür olarak belirlenebileceği, 541. maddesinde şirket sözleşmesi veya genel kurul kararı ile ortak olmayan kişilerin de müdür olarak seçilebileceği hüküm altına alınmıştır.
Limited şirketin tüzel kişiliğinin sona ermesine ilgili olarak “infisah” 549 ve 550. maddelerinde düzenlenmiş olup “tasfiye” hususunda ise 552. maddesindeki yollama nedeniyle anonim şirketin tasfiyesine ilişkin kurallar limited şirketler hakkında da uygulanacaktır.
İcra ve İflas Yasası’nda düzenlenen suçların tüzel kişilerin yaptığı işlemler sırasında işlenmesi halinde kimlerin sorumlu olacağı, Yasanın “Hükmi Şahısların Muamelelerinde Kimlerin Ceza Göreceği” başlıklı 345. maddesinde; “Bu kanunda yazılı suçlar, hükmi bir şahsın idare veya muamelelerini ifa sırasında işlenmiş ise ceza o hükmi şahsın müdürlerinden, mümessil ve vekillerinden, tasfiye memurlarından, idare meclisi reis ve azasından veya murakıp ve müfettişlerinden fiili yapmış olan hakkında hükmolunur” şeklinde düzenleme altına alınmış olup limited şirket müdürlerinin de bu kapsamda olduğu açıktır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Özel Daire kararında, Türk Ticaret Yasası’nın 136. maddesinde sayılan ticaret şirketlerinin ticareti terk etmelerinin söz konusu olmadığı, ortaklık ilişkisinin ancak infisah ve tasfiye yoluyla sona erdirildiği, dolayısıyla da müdür veya yetkilileri için ticareti terk suçunun işlenmesinin mümkün olmadığı belirtildiğine göre uyuşmazlık, “limited şirketi münferiden temsile yetkili müdürünün” İcra İflas Yasasının 44. ve 337/a maddeleri uyarınca ticareti terk suçunu işleyip işleyemeyecekleri noktasında toplanmaktadır.
6762 sayılı TTY’nın 14. maddesinde belirtilen gerçek kişi tacirlerin yanında, 136. maddesinde sayılan ticari şirketlerin ve bu bağlamda bir ticari şirket türü olan limited şirketin, 18. maddesi uyarınca “tacir” olduğunda kuşku bulunmamaktadır.
İİY’nın 44. maddesinde “ticareti terk eden tacir” ifadesi kullanılmış olup bu ifadenin yalnızca gerçek kişi tacirleri kapsadığına ilişkin herhangi bir kısıtlayıcı hüküm konulmamıştır. O halde tacir sayılan limited şirketlerin, temsil ve idareye yetkili müdürlerinin, şirketin ticareti terk etmeleri halinde İcra İflas Yasası’nın 44. maddesindeki yükümlülükleri yerine getirmeyeceklerine ilişkin bir istisna getirilmediğine göre, tıpkı gerçek kişi tacirler gibi aynı Yasanın 337/a maddesi uyarınca cezalandırılmalarına da bir engel bulunmamaktadır. Diğer yandan, İİY’nın 44. maddesinde yapılan değişikliğin “ticareti terk eden kötü niyetli borçluların” bu davranışlarının önlenmesi amacıyla yapıldığı da gerekçede açıkça ifade edilmektedir.
Ticari şirketi temsil ve idareden sorumlu müdür ve yetkililerinin bu suçu işleyemeyeceklerinin kabulü halinde, ticareti terk suçunu işleyen gerçek kişi tacirlerin İİY’nın 337/a maddesi uyarınca cezalandırılmaları gerekecek, ancak aynı fiili işleyen ve İİY’nın 345. maddesi uyarınca bu fiilden sorumlu tutulması gereken ticari şirket müdür ve yetkililerinin cezai sorumluluktan muaf tutulmaları anlamına gelecektir ki bunun yasal bir dayanağı bulunmamaktadır.
Diğer taraftan, İzmir Ticaret Sicili Memurluğunun 14.11.2008 ve 05.05.2009 tarihli yazılarında sanık B. D..nun, suç tarihini de içine alacak şekilde 09.08.2007 – 09.08.2017 tarihleri arasında münferiden ….. Teknik Montaj Sanayi ve Tic. Ltd. Şirketini temsile yetkili olduğu ve yine şirketin ticaret siciline bildirdiği adrese çıkarılan tebligatın, bu adresten taşınılmış olması nedeniyle yapılamadığı anlaşılmaktadır. Adresin değiştirilmesi olgusunun tek başına ticaretin terk edildiği anlamına gelmeyeceği de göz önüne alınarak, sanığın müdürü olduğu şirketin ticareti terk edip etmediğinin araştırılması ve sonucuna göre, şirketin müdürü olan sanık açısından ticareti terk suçunun oluşup oluşmayacağının değerlendirilmesi zorunludur.
Bu itibarla, Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire onama kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Kurul Üyeleri M. K. ve A. A. G..; “Sanık B..D..’nun müdürlüğünü yaptığı M. Teknik Montaj Sanayi ve Tic. Ltd. Şti. nin şikâyetçi şirkete olan borcu nedeniyle aleyhine başlanan icra takibi sırasında haciz için adresine gidildiğinde ticareti terk ettiğinin tespit edildiğini ve İİK’nun 44. maddesine göre durumu ticaret sicili memurluğuna bildirmediğini ileri sürerek sanığın cezalandırılması talep edilmiş, mahkemece adı geçen sanığın suç tarihinde şirket yetkilisi olmadığından beraatına karar verilmiş, katılan vekilinin temyizi üzerine dosyayı inceleyen Dairemizce özetle, ‘İcra İflas Kanununun 44. maddesiyle getirilen mal beyanında bulunma yükümlülüğünün Türk Ticaret Kanununun 136. maddesinde sayılan kollektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketlerinin müdür ve yetkilileri için hukuken mümkün bulunmadığı gözetilmeksizin beraatine karar verilmesi gerekirken gerekçesi yanlış fakat sonucu itibariyle doğru olan hükmün isteme aykırı olarak onanmasına’ karar verilmiş, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca özetle, “2004 sayılı İİK’nun 44. maddesinde yer alan ‘ticareti terk eden bir tacir 15 gün içinde keyfiyeti kayıtlı bulunduğu ticaret siciline bildirmeye ve bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerini gösteren bir mal beyanında bulunmaya mecburdur. Keyfiyet ticaret sicili memurluğunca ticaret sicili ilanlarının yayınlandığı gazetede ve alacaklıların bulunduğu yerlerde de mutat ve münasip vasıtalarla ilan olunur ilan masraflarını ödemeyen tacir beyanda bulunmamış sayılır’ şeklindeki düzenleme ile, tacir olarak kabul edilenler yönünden bir yükümlülük getirildiğini ve bu yükümlülüğe uymamanın müeyyidesinin de aynı Kanunun 337/a maddesinde ‘44. maddeye göre mal beyanında bulunmayan veya beyanında mevcudunu eksik gösteren veya aktifinde yer almış malı veya yerine kaim olan değerini haciz veya iflas sırasında göstermeyen veya beyanından sonra bu malları üzerinde tasarruf eden borçlu, bundan zarar gören alacaklının şikayeti üzerine, üç aydan bir yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır’ şeklinde düzenlendiğini, takibin hükmi şahıslara yönelik olması durumunda kimlerin ceza göreceği ile ilgili olarak 2004 sayılı İİK’nun 345. maddesinde, “bu kanunda yazılı suçlar, hükmi bir şahsın idare veya muamelelerini ifa sırasında işlenmiş ise ceza o hükmi şahsın müdürlerinden, mümessil ve vekillerinden, tasfiye memurlarından, idare meclisi reis ve azasından veya murakıp ve müfettişlerinden fiili yapmış olan hakkında hükmolunur” biçiminde bir düzenleme yer aldığını ve maddenin gerekçesinde de “bu kanunda yazılı suçların hükmi şahıslar namına işlenmesi takdirinde cezai mesuliyetin kime tereddüp edeceği maddede gösterilmektedir’ diye açıklandığını, 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 136. maddesinde yer alan ‘ticaret şirketleri; kollektif, komandit, anonim, limited ve kooperatif şirketlerinden ibarettir’ şeklindeki düzenleme ile hükmi şahıs tacirlerin belirlendiğini, İİK’nun 337/a maddesinde, aynı Kanunun 44. maddesine göre mal beyanında bulunmadan ticareti terk edip takip alacaklısının zarar görmesine sebebiyet veren borçlunun cezalandırılmasının öngörüldüğünü, takip borçlusunun 6762 s.Ticaret Kanunun 136. maddesinde sayılan hükmi şahıs tacir olması durumunda cezai mesuliyetin kime yöneltileceğinin İİK’nun 345. maddesinde düzenlendiğini; 538 sayılı Kanun’un 22. maddesiyle değişik 2004 sayılı İİK’nun 44. maddesinin gerekçesinde de, ‘Ticareti terk etmek suretiyle alacaklıların takibinden kurtulmak isteyen kimselerle mücadele etmek kaçınılması imkansız bir zaruret halini almıştır. Bilhassa son senelerde ticareti terk eden kötü niyetli borçluların işyerlerini terk ettikleri ve ellerinde bulunan malları başkalarına devrederek alacaklılarını zarara uğrattıkları sık sık görülen hakikatlerdendir. Ticareti terk ederek alacaklıların takibinden kurtulmak isteyen kimselerle tesirli bir şekilde mücadeleyi temin için İcra ve İflas Kanunu’nun sistemi içinde madde tadil edilmiş ve ayrıca bu maddeye muhalefet 337/a maddesiyle cezalandırılmıştır.” şeklindeki düşüncenin yer almış olması nedeniyle, amacına bakıldığında ticaret şirketleri için Ticaret Kanunu gereği infisah ve tasfiye usulü belirlenmiş olmasının şirketlerin, takip borçlusu oldukları ve İcra ve İflas Kanunundaki hükümlere tabi oldukları durumda İİK’nun 44. maddesinde ticareti terk eden tacirler için öngörülen yükümlülükten kurtarmaması gerektiği, aksinin kabulü halinde, infisah ve tasfiye işlemini yerine getirmeyen ve adresini terk etmek suretiyle takip alacaklısının zarara uğramasına sebebiyet veren kötü niyetli borçlu hükmi şahıs tacirlerle mücadele etmenin madde gerekçesindeki anlatımıyla imkânsız hale geleceği’ ileri sürülmek suretiyle, Dairemizin onama kararının ortadan kaldırılmasına karar verilmesi talep edilmiştir.
Dairemizin kararı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itiraz yazısı birlikte değerlendirildiğinde, ticaret şirketlerinin ‘tacir’ oldukları konusunda uyuşmazlık bulunmadığı ortadadır. Uyuşmazlık, 136. maddede belirtilen ticaret şirketlerinin ‘ticareti terk’ suçunu hukuken işlemelerinin mümkün olup olmadığı, bir başka anlatımla İcra ve İflas Kanununun 44. maddesinde sayılan ‘tacir’lerden sayılıp sayılamayacakları, bu kapsamda ticareti terk etmeleri nedeniyle mal beyanında bulunmalarının gerekip gerekmediği konularında toplanmaktadır.
Öncelikle somut olayımıza konu limited şirketin ticareti terk edip edemeyeceğini tartışmak uygun olacaktır. 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda ticaret şirketleri yönünden ‘ticareti terk’ değil, bunun yerine infisah ve tasfiyeleri öngörülmüştür. ‘İnfisah’, ortaklıklar hukukunda iki manada kullanılmaktadır. Geniş manada; irade ve irade dışı fesih hallerini ve dar manada da; irade dışı yani kendiliğinden sona ermeyi ifade etmektedir. Limited şirketin infisah sebepleri Türk Ticaret Kanununun 549. maddesinde gösterilmiş olup, 550. maddesinde de, ‘Müdürler, iflastan gayrı bir sebeple vuku bulan infisahı tescil ve ilan edilmek üzere ticaret siciline bildirirler’ hükmü getirilmiştir. Aynı Yasanın 552. maddesine göre de, tasfiyelerinde anonim şirketlerdeki hükümlerin uygulanacağı düzenlemesine yer verilmiş olup, buna göre limited şirketin tasfiye işleri Türk Ticaret Kanunu’nun 444, 445, 446 ve 447. maddelerinde açıklanmıştır. Anılan Yasa hükümlerine göre tasfiye sürecini kısaca özetlemek gerekirse, tasfiye memurları infisah halindeki şirketin tüm aktif ve pasifinde bulunan mallarını ortaya çıkaracak, buna ilişkin olarak hazırladığı bilânçoyu onaylattıktan sonra varsa şirketin alacaklarını tahsil edecek; aktifinde mevcut malları satıp paraya çevirecek, sonra alacaklılara şirketin borcunu ödeyecek, artan bir para varsa mukaveledeki pay durumuna göre ortaklara ödeyecek, buna ilişkin bilânço örneği ile birlikte terkin (silinme) işlemini yaptırmak üzere ticaret sicil memuruna bir dilekçe ile başvurarak terkin işlemini gerçekleştirecektir. Tasfiye sırasında şirketin aktifindeki bütün mallar satılıp paraya çevrildiği, bununla ortaklığın borçlarının ödendiği ve varsa artan paranın payları oranında ortaklarına dağıtıldığı bilânçoda gösterildiğine ve ortada mevcut bir mal varlığı da bulunmadığına göre, mal beyanında bulunmasını gerektirecek bir durumdan söz edilemeyecektir. Nitekim Yargıtay Yüksek 8. Ceza Dairesinin 18.03.1993 tarih, 142-3564 sayılı kararı ile “C… T. İşletmesi Ticaret ve Sanayi Ltd. Şti. nin unvan ve işletme kaydının sicilden silindiği ve kapanış bilânçolarının İzmir Sicil Ticaret Memurluğuna verilmiş olduğu, orada yapılan incelemede ‘adı geçen şirketin aktifte hesabının bulunmadığı’ kuruluşun 20.07.1992 gün ve 2677 sayılı yazılarından anlaşılması karşısında, sanıkların İİK’nun 44. maddesinde yazılı yükümlülüğü yerine getirdikleri kabul edilerek sanıkların beraetlerine karar verilmesi gerekirken mahkûmiyetlerine karar verilmesi” nedeniyle hükmün bozulmasına karar verilmiştir. Yargıtay İİD’nin 03.06.1969 tarih ve 6194-6115 sayılı kararında da, İİK’nun 337/a hükmünün, ‘ticareti terk durumunun ticaret sicil memurluğuna bildirilmemesinin değil, İİY.’nın 44. maddesinde yazılı mal bildiriminde bulunmamanın müeyyidesi olduğunu’ belirtmiştir. Bütün bu anlatılanlar ışığında somut olaya dönecek olursak, ticaret şirketinin tasfiyeyi müteakip terkin işlemi sırasında bir mal beyanında bulunmasına gerek olmayıp, tasfiye sonucuna ilişkin bilânço ile birlikte terkini için bir dilekçe ile ticaret sicil memurluğuna başvurması yeterli olacaktır. Bu nedenledir ki, İİK’nun 44. maddesindeki mal beyanında bulunma yükümlülüğünün gerçek kişi tacirler hakkında olduğunun kabulü zorunludur.
Olayı biraz daha basite indirgeyerek ve kategorize ederek anlatacak olursak ; örneğin, gerçek kişi (A) isimli bir tacir işletmesini (B) isimli bir kişiye devrettiğinde keyfiyeti İİK’nun 44. maddesine göre kayıtlı bulunduğu ticaret sicil memurluğuna 15 günlük süre içinde bildir¬meye ve bütün aktif ve pasifi ile alacaklılarının isim ve adreslerini gösteren bir mal beyanında bulunmaya mecburdur. Bildirmez ve mal beyanında bulunmazsa ticareti terk suçunu işlediği kabul edilecek ve İİK’nun 337/a maddesiyle cezalandırılabilecektir. Diyelim ki (C) isimli bir limited şirketin %50 pay sahibi ve aynı zamanda müdürü olan (C) isimli şahıs, şirketin ticareti terk ettiğini bildirerek terkin işlemini yaptırmak istemesi halinde, ticaret sicil memuru tasfiye bilânçosunu soracaktır, aksi halde terkin işlemini yapmayacaktır. Yani gerçek kişi gibi salt beyanına göre, mal beyanını alıp terkin işlemini yapamayacaktır. Tasfiye arandığına ve tasfiye sonunda da ticaret şirketi yönünden ortada bir mal varlığından söz edilemeyeceğine göre mal beyanında bulunulması gerekmeyip, sadece tasfiyeye ilişkin bilânçonun sunulması yeterli olacaktır. Konuyu biraz daha açacak olursak, ticaret şirketinin ortağı ve aynı zamanda müdürü olan (C) isimli şahıs, ticaret siciline başvurarak ticareti terk ettiğini söyleyemez, ticaret şirketi ortağı ancak şirketteki payını ya ortaklardan birine ya da üçüncü bir şahsa devrederek şirketten ayrılması mümkündür. Bu da, ticaret şirketlerinde hukuken ‘ticaretin terk’ edilemeyeceğini, ancak ortaklık ilişkisinin sona erebileceğini göstermektedir.
Bir başka örnek verecek olursak; ticaret şirketi ticari faaliyetini durdurmuş, borçları sebebiyle iş yapamaz hale gelmiş, şirketin sadece tabelası ile bir masa ve iki koltuğu kalmış ya da ticaret sicil memurluğunda faal görünmesine karşın, kayıtlı olduğu adresinden bilinmeyen bir adrese taşınmıştır. İcra ceza suçlarına bakan İcra ve İflas Dairesi, Yargıtay Yüksek 8. Ceza Dairesi, Yüksek 17. Hukuk Dairesi ve Dairemizin istikrar bulmuş uygulamalarında bu durumlar ticareti terk olarak kabul edilmemektedir. Bu fiil, olsa olsa şirketin borca batık olması, mevcudunun borçlarını karşılayamayacak durumda olması nedeniyle İcra ve İflas Kanununun ‘Sermaye şirketlerinin iflasını istemek mecburiyetinde olanların cezası’ başlıklı ve ‘İdare ve temsil ile görevlendirilmiş kimseler veya tasfiye memurları, 179 uncu maddeye göre şirketin mevcudunun borçlarını karşılamadığını bildirerek şirketin iflasını istemezlerse, alacaklılardan birinin şikayeti üzerine, on günden üç aya kadar hapis cezası ile cezalandırılır’ şeklinde düzenlenerek yaptırıma bağlanan, 345/a maddesinde yazılı suçu oluşturabilir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazını ağırlıklı olarak İcra ve İflas Kanununun 44. maddesinin gerekçesine dayandırmaktadır. Gerekçedeki ‘…Bilhassa son senelerde ticareti terk eden kötü niyetli borçluların işyerlerini terk ettikleri ve ellerinde malları başkalarına devrederek alacaklılarını zarara uğrattıkları sık sık görülen hakikatlerdendir…’ cümlesi ile ticareti terk edenlerle mücadele yolu gösterilmiştir. Bu gerekçeye uygun olarak İcra ve İflas Kanunu’nda şirketler için yasal düzenlemeler zaten bulunmaktadır. Örneğin ‘Ticari işletmede yöneticinin sorumluluğu’ başlıklı 333/a maddesinin birinci fıkrasındaki, ‘Ticaret şirketlerinde hukuken veya fiilen yönetim yetkisine sahip olanlar, alacaklıları zarara uğratmak kastıyla ticari işletmenin borçlarını kısmen veya tamamen ödemeyerek alacaklıları zarara soktukları takdirde, bu işlem ve eylemlerin başka bir suç oluşturmaması halinde, alacaklının şikayeti üzerine, altı aydan iki yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır’ şeklindeki düzenleme ile, alacaklıları zarara uğratmak kastıyla şirket borçlarını ödemeyenlerin cezası yaptırıma bağlanmıştır. Yine 44. madde gerekçesinde belirtildiği üzere. Kötü niyetli borçlu ticaret şirketi yetkilisi/müdürü ellerindeki malları başkalarına devrederek alacaklılarını zarara uğratmaları söz konusu ise, bu kez de ‘Alacaklısını zarara sokmak kasdiyle mevcudunu eksilten borçluların cezası’ başlıklı, anılan Yasanın 5358 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle değişik 331. maddesinin birinci fıkrasındaki, ‘Haciz yolu ile takip talebinden sonra veya bu talepten önceki iki yıl içinde borçlu; alacaklısını zarara sokmak maksadıyla, mallarını veya bunlardan bir kısmını mülkünden çıkararak, telef ederek veya kıymetten düşürerek hakiki surette yahut gizleyerek muvazaa yoluyla başkasının uhdesine geçirerek veya asıl olmayan borçlar ikrar ederek mevcudunu suni surette eksiltirse, aleyhine aciz belgesi aldığını veya alacaklı alacağını alamadığını ispat ettiği takdirde, altı aydan üç yıla kadar hapis ve bin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır’ biçimindeki düzenleme ile eylemi müeyyideye bağlanacaktır. Eş anlatımla, gerçek kişi tacir ticareti terk ettiğinde eyleminin karşılığı 337/a maddesinde düzenlenmişken, ticaret şirketleri yönünden eylemin özelliğine göre İİK’nun 331, 333/a veya 345/a maddelerinden biri uygulanabilecektir.
İcra ve İflas Kanunu’nun ‘Hükmi şahısların muamelelerinde kimlerin ceza göreceği’ başlıklı 345. maddesindeki, ‘Bu kanunda yazılı suçlar, hükmi bir şahsın idare veya muamelelerini ifa sırasında işlenmiş ise ceza, o hükmi şahsın müdürlerinden, mümessil ve vekillerinden, tasfiye memurlarından, idare meclisi reis ve azasından veya murakıp ve müfettişlerinden fiili yapmış olan hakkında hükmolunur’ şeklindeki düzenleme nedeniyle ticaret şirketi yetkilisi/müdürü hakkındaki şikâyetlerde (İİK’nun 331, 332, 333, 333/a, 334, 338, 339, 340, 345/a maddelerine aykırılık iddiası ile) mahkemece, şikâyet edilen kişinin şirket yetkilisi/müdürü olup olmadığının ticaret sicil memurluğundan sorulması gerekli olup, bu yönün gözardı edilmiş olması halinde, söz konusu eksiklik Dairemizce de bozma konusu yapılmaktadır. Kısaca, İcra ve İflas Kanunu’nun 345. maddesindeki düzenleme münhasıran 337/a maddesine ilişkin olmayıp, Dairemizce yapılan incelemelerde daima göz önünde bulundurulmaktadır.
Diğer taraftan, özel hukuk anlamında mal beyanında bulunma zorunluluğunun olmaması hali ayrık tutularak kamu güvenliği açısından ticareti terk eden ticaret şirketi yetkilisi/müdürünün eyleminin karşılıksız kalmaması gerektiği düşüncesine de katılmak mümkün değildir. Zira karşılıksız çek keşide etmek suçunda, öncelikle suça konu çekin ‘özel hukuka göre’ çek özelliğini taşıması gerekir. Örneğin, çekte tanzim yeri ve tarihinin bulunmaması çek vasfının olmaması sonucunu doğurur ve bunun doğal sonucu olarak da atılı suçun oluşmamasına neden olur. Bu örnekteki suçun unsurunu özel hukuk belirlediği gibi, ticaret şirketlerinde İİK’nun 44. maddesine göre mal beyanında bulunma yükümlülüğünün bulunup bulunmadığının da özel hukuk kurallarına göre saptanması gerekecektir” görüşüyle,
Çoğunluk görüşüne katılmayan diğer Kurul Üyeleri de; benzer düşüncelerle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 16. Hukuk Dairesinin 15.02.2010 gün ve 8393-943 sayılı onama kararının KALDIRILMASINA,
3- İzmir 7. İcra Ceza Mahkemesinin 05.05.2009 gün ve 2412-1988 sayılı kararının BOZULMASINA,
4- Dosyanın mahalline gönderilmesi için Yargıtay C. Başsavcılığına TEVDİİNE, 25.05.2010 günü yapılan müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından, 01.06.2010 tarihinde yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.