YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2010/70
KARAR NO : 2010/159
KARAR TARİHİ : 29.06.2010
İtirazname : 2009/154764
Yargıtay Dairesi : 11. Ceza Dairesi
Mahkemesi : SAMSUN 1. Ağır Ceza
Günü : 17.11.2008
Sayısı : 223-271
Sanıklar E.. S.. ve H.. S..’ın, müteselsilen dolandırıcılık suçundan 5237 sayılı TCY’nın 157, 43/2, 62 ve 52. maddeleri uyarınca 12 ay 15 gün hapis ve 4160 YTL adli para cezasıyla cezalandırılmalarına ilişkin, Samsun 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 27.07.2005 gün ve 199-129 sayılı hükmün her iki sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince 14.05.2008 gün ve 3927-4866 sayı ile;
“…Hükümden sonra 08.02.2008 günlü Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 5728 sayılı Yasanın 562. maddesiyle değişik CMK’nun 231 ve TCK’nun 7/2. maddeleri uyarınca ‘hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına’ karar verilip verilmeyeceğinin takdir ve değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması…” nedeniyle, sair yönler incelenmeksizin bozulmasına karar verilmiş,
Samsun 1. Ağır Ceza Mahkemesince 17.11.2008 gün ve 223-271 sayı ile bozmaya uyularak verilen ve sanıklar E.. ile H..’nin, 5237 sayılı TCY’nın 157/1, 43/2, 168/2, 62 ve 52. maddeleri uyarınca 8 ay 10 hapis ve 2760 YTL adli para cezası ile cezalandırılmaları ile 5271 sayılı CYY’nın 231. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin olan hüküm ise, itiraz edilmeksizin kesinleşmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 24.06.2009 gün ve 154764 sayılı ihbarnamesine konu edilen, Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 09.06.2009 gün ve 30436 sayılı yasa yararına bozma istemi;
“5271 sayılı Kanun’un 231/7. maddesinde yer alan ‘Açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen hükümde, mahkum olunan hapis cezası ertelenemez ve kısa süreli olması halinde seçenek yaptırımlara çevrilemez’ şeklindeki düzenlemeye rağmen sanıklar hakkında belirlenen 8 ay 10 gün hapis cezasının seçenek yaptırıma çevrilip hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesinde isabet görülmemiştir” gerekçesine dayalı yasa yararına bozma istemi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince 19.02.2010 gün ve 14616-1505 sayı ile;
“…5271 sayılı Kanun’un 231/7. maddesinde yer alan ‘Açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen hükümde, mahkûm olunan hapis cezası ertelenemez ve kısa süreli olması hâlinde seçenek yaptırımlara çevrilemez’ şeklindeki düzenlemeye rağmen sanıklar hakkında belirlenen 8 ay 10 gün hapis cezasının seçenek yaptırıma çevrilip hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle 5271 Sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca, anılan kararın bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü ifadeli 09.06.2009 gün ve 2009/5924/30436 sayılı kanun yararına bozmaya atfen Yargıtay C. Başsavcılığının 24.06.2009 gün ve KYB.2009154764 sayılı ihbarnamesiyle daireye ihbar ve dava evrakı tevdii kılınmakla incelenip gereği görüşüldü:
İncelenen dosya içeriğine göre; kanun yararına bozma istemine atfen düzenlenen ihbarnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden, Samsun 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 17.11.2008 gün ve 2008/223 esas, 2008/271 sayılı kararının CMK’nın 309/4-c maddesi uyarınca aleyhe sonuç doğurmamak koşuluyla bozulmasına,… ” karar verilmiştir.
Yargıtay C.Başsavcılığınca 18.03.2010 gün ve 154764 sayı ile;
“…Yerel mahkeme tarafından sanıklar hakkında hükmolunan 8’er ay 10’ar gün hapis cezaları herhangi bir seçenek yaptırıma çevrilmemiş; sadece hapis cezası ile birlikte belirlenen gün adli para cezasının TCK’nun 52/2. maddesi uyarınca adli para cezasına dönüştürülmesine karar verilmiştir. Bu bağlamda, sanıklar hakkında açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen hükümdeki sonuç ceza ‘8 ay 10 gün hapis ve 2.760 YTL adli para cezası’dır.
Adalet Bakanlığının kanun yararına bozma isteminde ileri sürülen neden yerinde olmadığından, Özel Daire tarafından kanun yararına bozma isteminin reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesinin hukuka aykırı olduğu kanaatine ulaşılmıştır.
Diğer yandan; kurulan hükmün sanık hakkında hukuksal bir sonuç doğurmamasını ifade eden hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, davayı sonuçlandıran ve uyuşmazlığı çözen bir ‘hüküm’ değildir. Bu kararın verilmesi halinde, dava derdest olmayı sürdürmektedir. Bunun sonucu olarak, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararlar, CYY’nın 223. maddesinde sayılan hükümlerden (mahkûmiyet, beraat, ceza verilmesine yer olmadığı, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi, davanın düşmesi, adli yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararları) olmadığından, bu tür kararların yasa yararına bozulması durumunda yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar da bulunmadığı için verilecek hüküm veya kararlarda lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir.
Söz konusu karar mahkûmiyet hükmü olmadığından CMK’nun 309. maddesinin 4. fıkrasının (b) ve (d) bentlerinin; davanın esasını çözüp de mahkûmiyet hükmü dışında kalan hükümlerden olmadığından fıkranın (c) bendinin uygulanma olanağı bulunmamaktadır. Ceza Genel Kurulunun 06.10.2009 gün ve 2009/169-223 sayılı kararında belirtildiği üzere hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararları CMK’nun 309. maddesinin (a) bendi kapsamında, CMK’nun 223. maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karardır.
Bu nedenle, Özel Dairenin kabul ve uygulamasına göre, yerel mahkemenin hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararını, yasa yararına bozma isteminde ileri sürülen neden doğrultusunda 5271 sayılı CMK’nun 309/4-a maddesi gereğince bozulması ile yetinmesi ve müteakip işlemlerin yerel mahkemece yapılmasına karar vermesi gerekirken anılan kararın CMK’nun 309/4-c maddesi kapsamında olduğu kabul edilerek aleyhe sonuç doğurmamak koşuluyla bozulmasına karar vermesinin de isabetli olmadığı düşünülmüştür” gerekçeleri ile itiraz yasa yoluna başvurularak, Özel Daire kararının kaldırılmasına ve yasa yararına bozma isteminin reddine karar verilmesi talep edilmiştir.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
İtiraznamenin kapsamına göre; inceleme, sanıklar E.S.ve H.S.hakkında dolandırıcılık suçundan verilen hükümlere hasren yapılmıştır:
Sanıklar E S..ve H. S.’ın, 01.07.2002 ve önceki tarihlerde, aldıkları mal karşılığı düzenledikleri sahte senetleri mağdur M.. M.’ye vermek suretiyle dolandırıcılık suçunu işlediklerinden bahisle açılan kamu davasının yapılan yargılaması sonunda, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen olayla ilgili olarak; Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık, açıklanması geri bırakılan hükmün içeriğine dahil olan yasaya aykırılıkların, yasa yararına bozma yasa yoluna konu edilip edilemeyeceğine ilişkindir.
Dosya incelendiğinde;
Sanıklar E..ve H..’nin dolandırıcılık suçundan cezalandırılmalarına ilişkin olan ilk hükmün, Özel Dairece, sonradan yürürlüğe giren yasa ile kapsamı değiştirilen “hükmün açıklanmasının geri bırakılması müessesesi” yönünden değerlendirme yapılması zorunluluğu nedeniyle bozulması üzerine, bozmaya uyma kararı veren, yerel mahkemece;
Her iki sanığın; 5237 sayılı Yasanın,
157/1. maddesi uyarınca 1 yıl hapis ve 200 gün adli para,
43/2. maddesi uyarınca 1/4 oranında artırım yapılarak, 1 yıl 3 ay hapis ve 250 gün adli para,
168/2. maddesi uyarınca 1/3 oranında indirim yapılarak, 10 ay hapis ve 166 gün adli para,
62. maddesi uyarınca 1/6 oranında indirim yapılarak, 8 ay 10 gün hapis ve 138 gün adli para,
Cezasıyla cezalandırılmalarına,
138 gün adli para cezasının 52/2. madde uyarınca günlüğü 20 liradan 2760 lira adli para cezasına çevrilerek taksitlendirilmesine,
5271 sayılı Yasanın 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına,
5271 sayılı Yasanın 231/8. maddesi uyarınca 5 yıl denetim süresine ve denetim süresinin yükümlülük olmadan geçirilmesine,
İtirazı kabil olmak üzere karar verildiği ve bu kararın itiraz edilmeksizin kesinleştiği anlaşılmaktadır.
Adalet Bakanlığı ise, 5271 sayılı CYY’nın 231. maddesinin 7. fıkrasındaki “açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen hükümde, mahkum olunan hapis cezası ertelenemez ve kısa süreli olması halinde seçenek yaptırımlara çevrilemez” hükmüne aykırı davranıldığı gerekçesiyle yasa yararına bozma yoluna başvurmuştur.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun, 07.04.2009 gün ve 64-83; 06.04.2010 gün ve 76-77; 01.06.2010 gün ve 102-103 sayılı kararlarında vurgulandığı üzere;
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu hukukumuzda ilk kez 15.07.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5395 sayılı Çocuk Koruma Yasasının 23. maddesi ile çocuklar hakkında, 19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Yasanın 23. maddesiyle 5271 sayılı Yasanın 231. maddesine eklenen 5-14. fıkralar ile de yetişkinler için kabul edilmiş, aynı Yasanın 40. maddesiyle 5395 sayılı Yasanın 23. maddesi değiştirilmek suretiyle denetim süresindeki farklılık hariç olmak koşuluyla, çocuklar ile yetişkinler hükmün açıklanmasının geri bırakılması açısından aynı koşullara tabi kılınmıştır.
Yetişkin sanıklar yönünden başlangıçta şikâyete bağlı suçlarla sınırlı olarak, hükmolunan bir yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezası için kabul edilen bu müessese, 08.02.2008 tarihinde yürürlüğe giren 23.01.2008 gün ve 5728 sayılı Yasanın 562. maddesiyle 5271 sayılı Yasanın 231. maddesinin 5 ve 14. fıkralarında yapılan değişiklik ile hükmolunan iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezaları için uygulanabilir hale getirilmiş, böylece başlangıçta yetişkin sanıklar hakkında şikâyete bağlı suçlarla sınırlı olarak uygulanan bu kurum Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan İnkılâp Yasalarında yer alan suçlar ayrık olmak üzere tüm suçları kapsayacak şekle dönüştürülmüş, ancak; 01.03.2008 tarihinde yürürlüğe giren 26.02.2008 gün ve 5739 sayılı Yasa ile 3713 sayılı Yasanın 13. maddesinde yapılan değişiklik ve 1632 sayılı Askeri Ceza Yasasına eklenen Ek 10. madde ile; 15 yaşından büyüklerin işledikleri terör suçları ile 1632 sayılı Yasada yer alan suçlar yönünden hükmün açıklanmasının geri bırakılması kapsam dışına çıkarılarak kurumun uygulanma alanı tekrar daraltılmıştır.
Sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibariyle karma bir özelliğe sahip bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, denetim süresi içinde kasten yeni bir suçun işlenme¬mesi ve yükümlülüklere uygun davranılması halinde, geri bırakılan hükmün ortadan kaldırıla¬rak kamu davasının 5271 sayılı CYY’nın 223. maddesi uyarınca düşürülmesi sonucu doğurduğundan, bu niteliğiyle sanık ile devlet arasındaki cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme nedenlerinden birisini oluşturmaktadır.
Yapılan yargılama sonucunda, sanık hakkında tesis edilen mahkûmiyet hükmünde, hükmolunan cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezasından ibaret olması, suçun, Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan İnkılâp Yasalarında yer alan suçlar ile 01.03.2008 tarihinden itibaren işlenen suçlar yönünden suçun ayrıca 15 yaşından büyükler açısından 3713 sayılı Yasa kapsamındaki suçlar ile 1632 sayılı Yasa kapsamında yer alan suçlardan olmaması halinde, daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunan veya mahkûm olmasına karşın 3682 sayılı Adli Sicil Yasası uyarınca silinme koşulları oluşan, 01.06.2005 tarihinden sonra işlenen suçlar yönünden ise 5237 sayılı TCY’nın 58. maddesinde tekerrür hükümlerinin uygulanması için öngörülen sürelerin geçtiği mahkûmiyetlerde, suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tamamen giderilmesi koşullarının birlikte gerçekleşmesi ve mahkemece de, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak, yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate ulaşılması halinde hiçbir isteme bağlı kalmaksızın hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilecek ve sanık beş yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulacak, denetim süresince de dava zamanaşımı süresi duracaktır.
Maddede sayılan objektif ve subjektif koşulların da bulunması halinde, önceki hükmün kesinleşmiş olması veya hukuki yararı bulunmak koşuluyla infaz edilmiş olması da hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesine engel oluşturmayacak, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği halde hükmolunan ceza, kişiselleştirmeye ilişkin erteleme veya adli para cezasına çevrilemeyeceği gibi 5237 sayılı TCY’nın 50. maddesindeki tedbirlere de dönüştürülemeyecek, sanığın denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlememesi ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranması halinde, hakkında tesis edilen hüküm kaldırılarak davanın düşmesine karar verilecek, denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması halinde hakkındaki mahkûmiyet hükmü açıklanacak, yükümlülüklerin yerine getirilememesi durumunda ise, kısmen infaza karar verilebileceği gibi koşulları bulunmakta ise hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesi suretiyle yeni bir mahkûmiyet hükmü de tesis edilebilecektir.
Bu açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden hükmün açıklanmasının geri bırakılması, esas itibariyle bünyesinde iki karar barındıran bir kurumdur. İlk karar teknik anlamda hüküm sayılan, ancak açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi nedeniyle hukuken varlık kazanamayan bu nedenle hüküm ifade etmeyen, koşullara uyulması halinde düşme hükmüne dönüşecek, koşullara uyulmaması halinde ise varlık kazanacak olan mahkûmiyet hükmü, ikinci karar ise, bu ön hükmün üzerine inşa edilen ve önceki hükmün varlık kazanmasını engelleyen hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararıdır. Bu ikinci kararın en temel ve belirgin özelliği, varlığı devam ettiği sürece, ön hükmün hukuken sonuç doğurma özelliği kazanamamasıdır.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararına karşı başvurulabilecek yasayolu, 5271 sayılı CYY’nın 231. maddesinin 12. fıkrasında açıkça “itiraz” olarak belirtilmiş olup, itiraz merciince de inceleme 231. maddenin 5-14. fıkraları dikkate alınarak, suça ve sanığa ilişkin objektif uygulama koşullarının var olup olmadığı ile sınırlı olarak yapılmalı, hükmün içeriğindeki hukuka aykırılıklar 231. maddenin uygulanma koşullarını değiştirmediği sürece itiraz merciince denetime konu edilmemelidir.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının üzerine inşa edildiği hüküm ise, bilahare davanın düşmesi kararı verildiğinde veya hükmün açıklanması ya da yeni bir hüküm kurulması halinde varlık kazanacağından ve ancak bu halde 1412 sayılı CYUY’nın 305 ve 5271 sayılı CYY’nın 223. maddeleri uyarınca temyiz edilebilme olanağına kavuşabileceğinden, bu aşamadan önce henüz hukuken varlık kazanmamış bulunan, bu hükmün temyiz merciince denetlenebilme olanağı bulunmamaktadır.
Yasa yararına bozma yasa yolu ise, temyiz ve istinaf incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlere karşı başvurulabilen olağanüstü bir yasa yolu olup, amacı, ülke sathında uygulama birliğine ulaşılması, hakim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki ciddi boyutlara ulaşan hukuka aykırılıkların toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesidir. Bu yasa yoluna başvurabilmenin ilk ve temel koşulu, verilen hüküm veya kararın istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş olmasıdır.
Bu kapsamda, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının itiraz yasayoluna tabi bulunması nedeniyle, gerek itiraz edilerek gerekse itiraz yasayoluna başvurulmaksızın kesinleşmesi halinde, olağanüstü bir yasayolu olan yasa yararına bozma konusu yapılabileceğinde kuşku bulunmamaktadır. Ancak, yasa yararına bozma yasayolunda hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı, 5271 sayılı CYY’nın 309. maddesinde aleyhe bozma yasağının sadece davanın esasını çözümleyen hükümlerle sınırlı olarak kabul edilmesi nedeniyle 5271 sayılı Yasanın 5-14. fıkralarındaki koşullar kapsamında denetlenerek, somut olayda hükmün açıklanmasının geri bırakılması koşullarının bulunup bulunmadığı, ceza miktarı, daha önceden kasıtlı bir suçtan mahkûmiyet, zararın giderilip giderilmediği, suçun İnkılap Yasasında belirtilen suçlardan bulunup bulunmadığı, Askeri Ceza Yasası ile 15 yaşından büyükler açısından 3713 sayılı Yasa kapsamındaki suçlardan olup olmadığı ve denetim süresinin doğru tayin edilip edilmediği gibi hususlara ilişkin hukuka aykırılıklar nedeniyle bozulabilecek, saptanan hukuka aykırılıkların yeni bir yargılamayı gerektirdiği ahvalde yeniden yargılama yapılarak karardaki hukuka aykırılığın giderilmesi için dosyanın mahkemesine iadesine karar verilecek, yargılama gerekmeyen ahvalde ise hukuka aykırılık Yargıtay ilgili ceza dairesince veya Ceza Genel Kurulunca giderilecektir. Burada unutulmaması gereken husus, bu yasa yolunda denetlenenin hüküm olmayıp hükmün üzerine inşa edilmiş olan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı olduğudur.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının dayanağını oluşturan mahkûmiyet hükmü ise; hükmün açıklanması, düşme kararının verilmesi veya yeni bir mahkûmiyet hükmünün tesisinden sonra temyiz incelemesine konu olabilecek ve ancak bu aşamadan sonra temyiz yasa yoluna başvurulmadan kesinleşmesi halinde, koşulları bulunduğu takdirde yasa yararına bozma yasa yolu ile denetlenebilecektir.
Görüldüğü gibi hükmün içeriğindeki hukuka aykırılıklar ancak hükmün hukuken varlık kazanması halinde olağan ve olağanüstü yasa yolları denetimine konu olabileceğinden, henüz hukuken varlık kazanmayan bir hükmün ne olağan ne de olağanüstü yasa yolu denetimine konu edilmesi mümkün değildir. Bu nedenle, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının verildiği ahvalde hükmün içeriğine dahil bulunan hukuka aykırılıkların, yasa yararına bozma yasa yoluyla denetlenmesi olanağı bulunmamaktadır. Yasa koyucu, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararının üzerine inşa edildiği mahkûmiyet hükmünün olağan yasayolu olan temyizen incelenmesini dahi yasaklamışken, henüz doğmamış bu hükümdeki hukuka aykırılıkların olağan denetim süreci sonlanmadan, olağanüstü bir yasa yolu olan “yasa yararına bozma” yasa yoluyla denetlenebileceğini kabul etmek yasa yollarında hakim olan temel ilkelere açıkça aykırılık oluşturacağı gibi, temyiz ve yasa yararına bozma yasa yolunun gerek başvuru koşulları, gerekse sonuçlarındaki farklılıklar ile olağanüstü bir yasayolu olan yasa yararına bozma kurumunun konuluş amacı nazara alındığında ileride telafisi mümkün olmayan sorunlara da yol açabilecektir.
Özetle ifade etmek gerekir ki;
Henüz hukuki varlık kazanmayan bir hükmü, ancak kesinleşmiş hükümlere karşı son yasal çare olarak başvurulabilecek bir yasa yolu denetimine tabi kılmak,
5271 sayılı Yasanın 231. maddesinin 5. fıkrasının; “…Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, kurulan hükmün sanık hakkında bir hukukî sonuç doğurmamasını ifade eder”
11. fıkrasının; “Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlemesi veya denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere aykırı davranması halinde, mahkeme hükmü açıklar”
10. fıkrasının; “Denetim süresi içinde kasten yeni bir suç işlenmediği ve denetimli serbestlik tedbirine ilişkin yükümlülüklere uygun davranıldığı takdirde, açıklanması geri bırakılan hüküm ortadan kaldırılarak, davanın düşmesi kararı verilir”
8. fıkrasının; “Denetim süresi içinde dava zamanaşımı durur”,
Şeklindeki düzenlemelerine açıkça aykırı olduğu gibi, bir kararın olağan denetim yolları ile incelenmeksizin doğrudan olağanüstü yasayoluna tabi kılınması sonucunu doğuracağından, yasa yollarındaki sisteme de aykırılık oluşturur. Diğer yönden, bir kararın biri olağanüstü diğeri olağan olmak üzere iki kez aynı temyiz merciince farklı yöntemlerle incelenmesi usul karmaşasına yol açacak ve böyle bir uygulama yasa yollarının konuluş amacına da aykırılık teşkil edecektir.
Somut olay bu kapsamda değerlendirildiğinde, Adalet Bakanlığının yasa yararına bozma istemi, “açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen hükümde, mahkum olunan hapis cezası ertelenemez ve kısa süreli olması halinde seçenek yaptırımlara çevrilemez” şeklindeki düzenlemeye rağmen sanıklar hakkında belirlenen 8 ay 10 gün hapis cezasının seçenek yaptırıma çevrilip hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesinin yasaya uygun olmadığı nedenine dayanmakta ise de; belirtilen hukuka aykırılığın hükmün içeriğinin denetlenmesini gerektirmesi nedeniyle “yasa yararına bozma” konusu yapılması olanaklı görülmediğinden, Özel Dairece, “yasa yararına bozma isteminin reddi” yerine, kabulü ile bozma kararı verilmesi isabetli değildir.
Kaldı ki, yerel mahkeme kararı incelendiğinde, açıklanması geri bırakılan hükümde; kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezanın adli para cezasına çevrilmesinin değil, sadece hapis cezası yanında “gün” cinsinden verilmiş bulunan “138 gün” adli para cezasının, 5237 sayılı TCY’nın 52/2. maddesi uyarınca günlüğü 20 YTL den 2760 YTL adli para cezasına çevrilmesinin söz konusu olması nedeniyle, yasa yararına bozma isteminde belirtildiği gibi bir hukuka aykırılığın da bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Bu itibarla, açıklanması geri bırakılan hükmün içeriğine ilişkin olan hukuka aykırılıkların, yasa yararına bozma yasa yoluyla denetlenme olanağı bulunmadığından; Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının değişik gerekçe ile kabulüne, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına ve yasa yararına bozma isteminin reddine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının değişik gerekçe ile KABULÜNE,
2- Yargıtay 11. Ceza Dairesinin 19.02.2010 gün ve 14616-1505 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- Adalet Bakanlığının yasa yararına bozma isteminin REDDİNE,
4- Dosyanın, Samsun 1. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmek üzere, Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 29.06.2010 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.