YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2010/63
KARAR NO : 2010/102
KARAR TARİHİ : 04.05.2010
Tebliğname ; 2010/41230
Yargıtay Dairesi : 6. Ceza Dairesi
Mahkemesi : BAKIRKÖY 6. Ağır Ceza
Günü : 27.07.2009
Sayısı : 162-234
Sanık E. K.. ve H. Ö..’ün, 5237 sayılı TCY’nın 37/1 maddesi yollaması ile 149/1-c-d, 35/2 ve 62. maddeleri uyarınca, iki kez 3 yıl 20 gün hapis cezası ile cezalandırılmalarına, haklarında 5237 sayılı TCY’nın 53/1. maddesinin uygulanmasına,
Sanık E. K..’nın, 5237 sayılı TCY’nın 148/1, 35/2 ve 62. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hakkında 5237 sayılı TCY’nın 53/1. maddesinin uygulan¬masına, sanıkların tutuklulukta geçirdiği sürelerin 5237 sayılı TCY’nın 63. maddesi uyarınca cezalarından mahsubuna ve tutukluluk hallerinin devamına ilişkin, Bakırköy 6. Ağır Ceza Mahke¬mesince verilen 23.01.2008 gün ve 284-11 sayılı hüküm, sanıklar müdafileri tarafından temyiz edilmekle, dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 18.03.2009 gün ve 8043-5411 sayı ile;
“Sanıkların 13.08.2007 günü yakınanın iş yerine gelerek tanıdıkları bir bayana laf attığından bahisle ‘kafana kurşun sıkarız, 10.000 YTL para vereceksin, paran yoksa senet de olur’ diyerek tehditle para istedikleri yakınanın kabul etmemesi üzerine gittikleri, ertesi gün gelerek aynı eylemlerini tekrarlayarak 10.000 YTL para istedikleri, yaklaşık 10 gün sonra yakınanı cep telefonundan arayarak tehditle aynı miktarda para isteme eylemlerine devam ettikleri, 28.08.2007 tarihinde yakınanı tehditle sıkıştırmaları sonucu anlaştıkları 1.000 YTL parayı iş yerine gelip, yakınandan aldıktan sonra olay yerinde önlem alan kolluk güçlerince yakalanmaları biçiminde gelişen eylemlerinin; sanıkların suç işleme kasıt ve iradelerinin aynı miktarda paraya özgülendiğinin anlaşılması karşısında; bir bütün halinde tek yağma suçunu oluşturduğu gözetilmeden yazılı şekilde uygulama yapılması” isabetsizliğinden bozulmuştur.
Bakırköy 6. Ağır Ceza Mahkemesince 27.07.2009 gün ve 162-234 sayı ile;
“Farklı yer, ortam, zaman ve biçimde işlenmiş birden fazla nitelikli yağmaya teşebbüs suçu söz konusudur. İlk gün 10.000 TL talep edildiği, daha sonra senet imzalatılmak istendiği, son olarak E.K..’nın telefon ile mağduru arayarak 5.000 TL talep ettiği, 1.000 TL’ye razı olduğu görülmektedir. Bu nedenle aynı suç işleme kastı, (iradesi) aynı miktarda paraya özgülenmiş davranışların kabulü uygun görülmemiştir.
Sanıkların söz ve davranışları, olayların gelişim biçimi, aradan geçen zaman ve süreç içinde yaşanan olaylar yenilenmiş suç kastını ortaya koymaktadır.
Aksi durumun kabulü, benzer suçları işleyen ve işlemeyi düşünen kişileri cesaretlendirecek bir durumun ortaya çıkmasına neden olacaktır. Zira sürecin bu şekilde ucunun açık tutulması ve mağdurların canlarından dahi bıkarak güvenlik güçlerine başvurma anına kadar kendilerine yönelik yağma eylemlerinin tek suç olarak kabulü, ceza adaletine uygun düşmeyecektir. Yine bu durumun kabulü yağma suçları faillerinin istedikleri para, eşya, senet gibi haksız çıkarı sağlayana kadar mağdur/mağdurlara her istediklerini yapma-kötü davranma gibi bir sonucun doğmasına neden olacaktır.
5237 sayılı TCK’nun genel yapısı ve 43. maddesindeki düzenleme ile gerekçeler karşısında yasa koyucunun böyle bir sonucu arzulamadığı ve bunun önüne geçmek için yağma suçlarında zincirleme suç hükümlerinin uygulanamayacağı konusunda özel bir düzenlemeyi gerekli gördüğü anlaşılmaktadır.
Dosyamızda, bir diğer hususta aleyhe bozma yasağı ile ilgilidir. Sanık H.Ö.. ilk hükümde toplam olarak 6 yıl 40 gün hapis cezası ile sanık E. K.. ise 7 yıl 8 ay 40 gün hapis cezası ile cezalandırılmıştır. Bu kararın aleyhe temyizinin söz konusu olmadığı sadece sanıklar vekilleri tarafından temyiz edildiği görülmektedir.
Bozma ilamında bir bütün halinde tek yağma suçu ibaresi açıkça yer almaktadır. İki kişinin birlikte hareket ederek ve işyerinde yağma suçunu işlemeleri TCK’nun 149/1-c-d maddelerine uymaktadır. İki ağırlaştırıcı unsurun söz konusu olması karşısında uygulamada yerleşmeye başlayan takdir hakkına bağlı olarak temel cezanın 11 yıl hapis şeklinde saptanması ve takdiri indirim sonrasında 9 yıl 2 aya indirilmesi söz konusudur.
Bu itibarla bozma ilamına uyulması durumunda sanıkların ayrı ayrı 9 yıl 2 ay hapis cezası alacakları ve aleyhe temyiz bulunmayan ilk hükümdeki cezalardan daha ağır bir sonucun ortaya çıkacağı görülmektedir. Bozma ilamında kazanılmış hakkın saklı tutulması gibi bir durum da bulunmamaktadır.
Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 18.03.2009 tarihli kararındaki anlatım bölümü gözetildiğinde açıkça sanıkların bir bütün halinde tek yağma suçundan cezalandırılmaları gerektiği yer almıştır.
Mahkememizce daha önceki hüküm ve kararın yukarıdaki bölümlerinde yer verildiği üzere mağdur A.D..’un 1.000 TL vermeyi kabul eder göründükten sonra jandarmaya başvurduğu, jandarmanın bilgisi dahilinde paranın hazırlandığı ve seri numaraları alındığı, işyeri etrafında tertibat alındığı, sanık E. K..’nın buraya gelip parayı almasından hemen sonra yakalandığı görülmektedir. Bu itibarla mağdur A.D..’un 1.000 TL verdiği sırada iradesinin baskı altında olduğundan ve paranın teslimine mecbur kılındığından söz edilemeyeceği buna bağlı olarak tamamlanmış suç hükümlerinin uygulanamayacağı ve teşebbüs hükümleri uygulamasının oluş ve dosya kapsamına daha uygun düştüğü sonucuna varılmıştır” gerekçesiyle ilk hükümde direnilmiştir.
Bu hükmün de sanıklar müdafileri ve o yer C.savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay C.Başsavcılığının “bozma” istemli 07.03.2010 gün ve 41230 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Baş¬kanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş, açıklanan gerek¬çelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
13.08.2007 tarihinde şikayetçi A. D..’un marangoz atölyesine gelen, sanıklar E. K.. ve H. Ö..’ün, tanık K. Y..’a şikayetçiyi sorup, iki saat sonra geleceğinin söylenmesi üzerine, bir süre sonra tekrar gelerek şikayetçiye, “sen bizim ağabeyimizin karısına laf atmışsın ağabeyim bizi gönderdi, kendisi gelirse kafana kurşun sıkacak” şeklinde tehdit içeren sözler söyleyerek işyerinden ayrıldıkları, ertesi günü saat 11.00-12.00 civarında yine aynı şahısların gelerek, “biz ağabeyimize kefil olduk, herşeyin bir bedeli var, 10.000 Lira vereceksin, vermezsen ağabeyim gelip kafana sıkacak” ifadeleriyle tehditlerini sürdürdükleri, şikayetçinin para vermeyeceğini, parasının olmadığını söylemesi üzerine de senet imzalamasını isteyip, cep telefonu numarasını alarak işyerinden ayrıldıkları, yaklaşık 10 gün kadar sonra gece 01.00 sıralarında, kendisini Diyarbakır’lı C.. diye tanıtan bir şahsın şikayetçiyi arayarak hakaret ve küfürler edip, “aileni, kızını dağa çıkartacağım, seni geberteceğim, kafana kurşun sıkacağım” diye tehditlerde bulunduğu, ertesi gün öğle saatlerinde ise, sanık E.K..’nın telefonla şikayetçiyi arayarak, 5000 Lira nakit vererek işi halletmesini istediği, şikayetçinin “üzerinde o kadar para olmadığını” söylemesi üzerine de 1000 Liranın ödenmesi konusunda anlaştıkları, şikayetçi A. D..’un, 28.08.2007 günü saat 10.00 sıralarında, Esenyurt Jandarma Komutanlığına müracaat ederek E. K.. ve H.. isimli şahısların kendisini ve ailesini ölümle tehdit etmek suretiyle para istediklerini bildirdiği, Nöbetçi C.savcısının konu hakkında bilgilendirilmesi sonucu C.savcısının talimatı ile şikayetçi tarafından temin edilmiş seri numaraları tespit edilen, 10 adet 100 YTL’nin tutanakla şikayetçiye teslim edildiği, saat 17.00 sıralarında E. K..’nın şikayetçiyi telefonla arayarak paranın hazır olup olmadığını sorduğu, şikayetçinin paranın hazır olduğunu ve dükkanda beklediğini söylemesi üzerine de saat 17.15 sıralarında sanık E. K..’nın, iki kişi ile birlikte …. plakalı beyaz renkli bir araçla gelip şikayetçi A.D..tan parayı teslim aldıktan sonra, kaçmaya çalışırken etkisiz hale getirilerek yakalandığı, bilahare olayla ilgileri bulunmadıkları saptanan E.K.. ve Y.. B.. isimli şahısların yakalandıkları, E. K..’nın üzerinde yapılan aramada seri numaraları alınan 10 adet 100 YTL ile sustalı tabir edilen bıçak ve cep telefonunun ele geçirildiği, E. K..’nın yer göstermesi üzerine de diğer sanık H. Ö..’ün çalıştığı kömür deposunda yakalanarak göz altına alındığı, 28.08.2007 tarihli tutanak, 29.08.2007 tarihli teşhis tutanağı, 28.08.2007 tarihli olay yeri görgü ve tespit tutanağı, yakalama ve elkoyma tutanağı, 29.08.2007 tarihli ve 1389 sayılı el koyma kararı, paraların seri numaralarının tespitine ve teslimine ilişkin 28.08.2007 tarihli tutanaklar, tanıklar M. D.. ve K. Y..’un kolluk anlatımları, şikâyetçi A. D..’un 28.08.2007 tarihli beyanı ve müracaat tutanaklarındaki anlatımları ile sabit olup, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, yukarıda anlatıldığı şekilde, başlayıp gelişen ve sonuçlanan olayda sanıkların eyleminin tek yağma suçu kapsamında değerlendirilip değerlendirilemeyeceği noktasında toplanmaktadır.
Yağma suçları, 5237 sayılı Türk Ceza Yasası’nda Özel Hükümler Kitabında, Kişilere Karşı Suçlara ilişkin ikinci kısmın Malvarlığına Karşı Suçlar başlıklı onuncu bölümünde 148 ila 150. maddelerinde düzenlenmiştir.
Yasanın 148. maddenin 1. fıkrasında yağma suçunun temel şekli, 2. fıkrasında senedin yağması, 3. fıkrasında cebir karinesine yer verilmiş, 149. maddesinde nitelikli yağma, 150. maddede ise kişinin hukuki bir ilişkiye dayanan alacağı tahsil amacıyla yağma ile yağmada değer azlığı yaptırıma bağlanmıştır.
Yağmanın temel şekli 5237 sayılı Yasanın 148. maddesinin 1. fıkrasında tanımla¬mıştır.
5237 sayılı Yasanın 148/1. maddesi uyarınca; kişinin veya yakınının hayatına, vücut veya cinsel dokunulmazlığına yönelik bir saldırı gerçekleştirileceği ya da malvarlığı bakı¬mından büyük bir zarara uğratılacağından bahisle tehdit ederek veya cebir kullanarak, bir malı teslime veya alınmasına karşı koymamaya mecbur bırakılması yağma suçunu oluşturur. Suç anılan değerlere yönelik bir saldırı gerçekleştireceğinden bahisle tehdit veya cebir kullanılması suretiyle gerçekleşir.
Yağma; başkasının zilyetliğindeki taşınabilir malı, zilyedin rızası olmadan faydalan¬mak amacıyla cebir veya tehdit kullanmak suretiyle almaktır. Bu itibarla “zor yoluyla hır¬sızlık” bir kişiye karşı kullanılan icbar araçlarıyla haksız bir menfaat elde etmek, şeklinde de tanımlanmıştır.
765 sayılı TCY’nda “gasp” olarak tanımlanan yağma, esasında cebir veya tehdit kul¬lanmak suretiyle yapılan hırsızlıktan ibarettir. Yani cebri hırsızlıktır. Şu hale göre yağma; bir kimsenin menkul malını cebir, tehdit kullanarak almaktır. Hırsızlık ile yağma suçları aynı ortak unsurlara malik olup ayrıldıkları tek nokta ya da başka bir deyişle yağ¬manın, hırsızlığa oranla sahip olduğu ilave unsur, malı almak için cebir veya tehdit kullanılmasıdır. Failin malı almak için mağdura karşı cebir veya tehdit kullanması yağma suçunu hırsızlıktan ayırır.
Yağma, tehdit veya cebir kullanma ile hırsızlık suçlarının bir araya gelmesiyle oluş¬muş bileşik bir suçtur. Bu itibarla, birden çok hukuki değeri korumaktadır. Kendisini oluş¬turan suçların korudukları hukuki değerler olan kişi özgürlüğü, zilyetlik ve mülkiyet yağma suçunun da koruduğu hukuksal değerlerdir. Yağma suçu birden çok suçun bir araya gelmesiyle oluşmuş olsa da onlardan ayrı ve bağımsız bir suçtur. Bu nedenle hırsızlık suçu için öngörülen suçu etkileyen nedenler yağma suçunda uygulama alanı bulamayacağı gibi, iki farklı suç olmaları nedeniyle yağma ve hırsızlık suçları arasında zincirleme suç ilişkisinden de bahsedilemez.
Yağma suçunun nitelikli halleri ise, 5237 sayılı TCY’nın 149/1. fıkrasında 8 bent halinde düzenlenerek faili hakkında on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası öngörülmüştür.
Yağma suçu amaç ve araç hareketlerden oluşan bir suçtur. İlk önce almayı gerçekleştirmek için araç hareketler olan cebir veya tehdit kullanılır, akabinde bu cebir ve tehdidin etkisiyle malın alınması veya tesliminin sağlanması ile suç tamamlanır.
İnceleme konusu somut olayda;
Sanıklar H. Ö..ve E.K..’nın, 13.08.2007 günü mağdurun iş yerine gelerek tanıdıkları bir bayana laf attığından bahisle “kafana kurşun sıkarız, 10.000 TL para vereceksin, paran yoksa senet de olur” diyerek tehditle para istedikleri, mağdurun kabul etmemesi üzerine başkaca herhangi bir eylemde bulunmaksızın kendiliklerinden işyerini terk ederek gittikleri, ertesi gün tekrar gelerek aynı eylemlerini tekrarlamak suretiyle yine 10.000 TL para istedikleri, mağdurun bu kez de istenen parayı ve senedi vermemesi üzerine, işyerinden ayrıldıkları, yaklaşık 10 gün sonra mağduru cep telefonundan arayarak tehditle yine aynı miktardaki parayı istedikleri, 28.08.2007 tarihinde ise devam eden tehdidin etkisiyle mağdur ile 1.000 TL ödenmesi konusunda anlaştıkları, iş yerine gelip seri numaraları daha önceden saptanan 1.000 TL’yi mağdurdan aldıktan sonra olay yerinde önlem alan kolluk görevlilerince yakalanmaları şeklinde gerçekleşen olayda, sanıkların iradeleri baştan beri mağdurdan belirli bir miktar para almaya özgülenmiş olup, gerçekleştirilen tehdit fiilleri amaçlanan yağma suçuna yönelik olduğundan sanıkların eylemleri gerçekleştirdikleri tehdit adedince değil yalnızca amaçlanan tek yağma suçunu oluşturmaktadır. Bu itibarla olayın gelişimi ve sanıkların kasıtlarını nazara almaksızın, asıl suç içinde eriyen fiillerin birden fazla işlendiğinden hareketle, her eylemi ayrı yağma suçu şeklinde değerlendiren yerel mahkeme direnme hükmü isabetsizdir.
Amaçlanan eylemin, tamamlanmış tek yağma suçunu mu, yoksa yağmaya teşebbüs suçunu mu oluşturduğuna gelince; yağma suçu, zilyedin tasarruf olanağının ortadan kaldırılmasıyla, başka bir anlatımla malın alınmasıyla tamamlanır. Somut olayda, kolluğa yapılan başvuru üzerine, seri numaraları tespit edilen paraları teslim alan sanığın işyerinden çıktıktan sonra, daha önceden önlem alan ve dışarıda bekleyen görevlilerce yakalanması şeklinde gerçekleşen eylemde, zilyedin tasarruf olanağı kaldırılmamış olup, başka bir anlatımla “alma” gerçekleşmemiş bulunduğundan, suç teşebbüs aşamasında kalmaktadır.
Bu itibarla yerel mahkeme direnme kararı isabetsiz olup, sanıkların eylemi, tek bir nitelikli yağmaya teşebbüs suçunu oluşturduğundan, bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan bir Kurul Üyesi, yerel mahkeme kararındaki gerekçelerin isabetli olduğu görüşüyle hükmün onanması yönünde oy kullanmıştır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Bakırköy 6. Ağır Ceza Mahkemesinin 27.07.2009 gün ve 162-234 sayılı direnme hükmünün, sanıkların eylemlerinin tek bir nitelikli yağmaya teşebbüs suçunu oluşturması nedeniyle BOZULMASINA,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere, Yargıtay C. Başsavcılığına TEVDİİNE, 04.05.2010 günü yapılan müzakerede tebliğnamedeki düşünceye uygun olarak oyçokluğuyla karar verildi.