Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2010/54 E. 2010/100 K. 04.05.2010 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2010/54
KARAR NO : 2010/100
KARAR TARİHİ : 04.05.2010

İtirazname : 2008/270505
Yargıtay Dairesi : 5. Ceza Dairesi
Mahkemesi : MANAVGAT 2. Asliye Ceza
Günü : 18.01.2008
Sayısı : 914-74
Sanık H.Ş..’in, kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan 5237 sayılı TCY’nın 109/1, 109/3-e ve 62/1. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırıl¬masına, sanık hakkında 53. maddenin uygulanmasına ilişkin, Manavgat 2. Asliye Ceza Mah¬kemesince verilen 18.01.2008 gün ve 914-74 sayılı hüküm sanık müdafiince temyiz edil¬mekle, dosyayı inceleyen Yargıtay 5. Ceza Dairesince 18.01.2010 gün ve 14194-78 sayı ile;
“Hükümden sonra 08.02.2008 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren ve TCK.nun 7/2. maddesi uyarınca sanık yararına olan 5728 sayılı Kanunun 562. maddesinin 1. fıkrası ile değişik CMK.nun 231/5. maddesinde hapis cezası için öngörülen sınırın 2 yıla çıkarılması ve anılan maddenin 2. fıkrası ile de 231/14. maddesindeki soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlı suç olma koşulunun kaldırılması karşısında, sanığın adli sicil kaydı da nazara alınarak, mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılıp bırakılmayacağının karar yerinde tartışılması lüzumu” gerekçesiyle diğer yönleri incelenmeksizin bozulmuştur.
Yargıtay C.Başsavcılığı ise, 03.03.2010 gün ve 270505 sayı ile;
“Başsavcılığımız ile Yüksek Daire arasındaki uyuşmazlık yargılamaya konu eyleme nazaran sanık hakkında, 5728 sayılı Yasa ile değişik CMK.nun 231. maddesinin uygulanıp uygulanamayacağın tartışılmasının gerekip gerekmediğine ilişkindir.
Mahkemece hükmedilen ceza miktarı itibariyle bozma kararı yerinde gibi görünmekte ise de yargılamaya konu eylem, sanığın alması gereken ceza alt sınırdan uygulama da gözetildiğinde, TCK.nun 109/2-3 (e) maddeleri uyarınca 3 yıl 4 ay olacağından, hükmedilecek cezaya göre hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun kapsamı dışında kalmaktadır.
Zira; toplanan delillere ve dosya kapsamına göre sanığın eylemini TCK.nun 109/2. maddesi kapsamında ‘cebir’ kullanarak gerçekleştirdiğinde kuşku bulunmamaktadır. Suçun iş1enmesindeki ‘zor’ olgusu, katılan ve tanıkların aşamalarda değişmeyen, birbirini tamam¬lar ve destekler nitelikteki beyanları yanında sanığın bu yöndeki ikrarı ile de sabittir.
5728 sayılı Yasa ile değişik CMK.nun 231/5. maddesi, iki yıl ve daha az hapis cezasına dair hükümlerin açıklanmasının geri bırakı1abi1eceğini öngörmektedir. Hükmedilen ceza miktarı, maddenin uygulanabilmesi için gereken objektif koşullardan biridir.
Yüksek Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 04.03.2008 gün ve 2008/6-47 Esas ve 2008/ 43 Karar sayılı içtihatları ile de işaret olunduğu gibi; temyiz mercii olarak Yargıtay’ın görevi, yasaların ülke genelinde hukuka uygun olarak uygulanıp uygulanmadığını denetlemek; yasaların ve hukuk kurallarının uygulanmasındaki birliği sağlamaktır. Bu husus, aynı zamanda eşitlik ilkesi, hak ve adalet duygusunun da gereğidir.
Bu açıdan bakıldığında, karşı temyiz bulunmasa dahi CMK.nun 231. maddesinin nesnel uygulama koşullarının bulunup bulunmadığının Yargıtay tarafından gözetilmesi; suça konu eylemde belirtilen koşulların varlığının belirlenmesi halinde ilk derece mahkemesince cezanın kişiselleştirilmesi kapsamında bir hukuki düzenleme olan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun öznel uygulama koşullarının değerlendirilmesi için hükmün bozul¬ması; aksi takdirde ise hükmün onanmasına karar verilmesi gerektiği zorunlu görülmektedir.
Aksi halde; Yüksek Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 04.03.2008 gün ve 2008/6-47 Esas ve 2008/43 Karar sayılı içtihatlarında da vurgulandığı gibi, yanılgılı uygulamadan, sanık lehine ikinci bir hak yaratılması sonucuna olanak sağlanmış olacaktır.
Açıklanan sebeplerle; somut olay gözetildiğinde, sanığın alması gereken 3 yıl 4 ay hapis cezası nedeniyle CMK.nun 231. maddesi hükümlerinden yararlanmasına, objektif koşulun oluşmaması sebe¬biyle yasal olanak bulunmadığından; Yüksek 5. Ceza Dairesince, belirtilen hususlar nazara alınmadan mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılıp bırakılmayacağının karar yerinde tartışılması lüzumu gerekçesiyle verilen bozma kararı isabetli bulunmamaktadır” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, esastan incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmesi talebinde bulunmuştur.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay C.Başsavcılığı arasında oluşan ve Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın, ceza tayini sırasında lehine yapılan hatanın oluşturduğu durumdan istifade ile hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumundan yararlanıp yararlanmayacağı noktasında toplanmaktadır.
İncelenen dosya içeriğine göre;
Adli sicil kaydına göre, suç tarihi itibariyle adli sicilden silinme koşulları oluşmuş sabıka kayıtları bulunan sanığın, eşini hürriyetinden yoksun kılma suçundan dolayı eylemine uyan 5237 sayılı TCY’nın 109/1,3-e ve 62. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği Özel Dairece de temyiz üzerine hükmün sair yönleri incelenmeksizin, 5728 sayılı Yasanın 562. maddesi ile değişik 5271 sayılı Yasanın 231/5-14. maddesi kapsamında değerlendirme yapılmak üzere bozma kararı verildiği anlaşılmaktadır.
Ceza Genel Kurulunun 24.02.2009 gün ve 166-40 sayılı kararı başta olmak üzere bir çok kararında belirtildiği üzere, hükümden sonra yürürlüğe giren 23.01.2008 gün ve 5728 sayılı Yasanın 562. maddesi ile CYY’nın 231. maddesinin 5 ve 14. fıkralarında gerçekleştirilen değişiklikler sonucunda, hükmolunan cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis ya da adli para cezasından ibaret olması, suçun, 231. maddenin 14. fıkrasında yazılı suçlardan olmaması, sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması ve suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tamamen giderilmesine ilişkin, objektif koşullar ile sanığın kişilik özellikleriyle, duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak, yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate ulaşılmasına yönelik subjektif koşulun varlığı halinde uygulanması olanağı bulunan “hükmün açıklanmasının geri bırakılması” kurumunun tatbik alanı genişletilmiş ve somut olayda uygulanabilir hale gelmiştir. Kurulan hükmün sanık hakkında hukuki bir sonuç doğurmamasına olanak sağlayan ve bu yönüyle sanık lehine sonuç doğurduğunda kuşku bulunmayan bu hukuki kurumun sanık hakkında uygulanıp uygulanmayacağı ise öncelikle yerel mahkemece ele alınıp değerlendirilmelidir.
Ceza Genel Kurulunun 03.02.2009 gün ve 250-13 sayılı kararında belirtildiği üzere, 765 sayılı Yasa döneminde işlenip, ertelenmiş ve vaki olmamış sayılmasına karar verilen mahkûmiyetler ile adli sicilden silinme koşulları oluşmuş olan mahkûmiyetler, adli sicilden silinmiş olup olmadığına bakılmaksızın hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yasal engel oluşturmayacaktır. Ancak, yasal engel oluşturmayan bu mahkûmiyetlerin yargılama mercilerince, subjektif koşulun saptanması sırasında suç işleme eğiliminin belirlenmesi açısından değerlendirmeye esas alınmasına da bir engel bulunmamaktadır.
Yargıtay C.Başsavcılığınca, sanığın eyleminin 5237 sayılı TCY’nın 109/2-3(e) maddesinde yaptırıma bağlanan cebirle eşini hürriyetinden yoksun bırakma suçunu oluşturduğu, Yerel Mahkemece doğru uygulama yapılması halinde 5237 sayılı TCY’nın 109/2-3(e) ve 62. maddeleri uyarınca 3 yıl 4 ay hapis cezası verilmesi gerektiği, ceza süresi itibariyle hükmün açıklanmasının geri bırakılması olanağının bulunmadığı, 5237 sayılı TCY’nın 109/1-3(e) ve 62. maddeleri uyarınca tayin edilen 1 yıl 8 ay hapis cezasının yanılgılı uygulamadan kaynaklandığı ve bu yanılgılı uygulama nazara alınarak hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesinin, mevcut yanılgıdan iki kez yararlanılması sonucunu doğuracağı ileri sürülmüş ise de, Özel Dairece suç niteliği yönünden herhangi bir değerlendirme yapılmamış olup, süreklilik gösteren yargısal kararlar da nazara alındığında, bu aşamada böyle bir değerlendirme yapmaya da gerek bulunmamaktadır. 5271 sayılı CYY’nın 231. maddesindeki objektif koşullar incelenerek verilen bozma kararında, hükmün sair yönleri incelenmediğinden, suçun nitelikli halinin oluşup, oluşmadığı ve dolayısıyla sanığın yanılgılı bir uygulamanın sonucundan ikinci kez yararlandırılıp, yararlandırılmadığı değerlendirile¬meyeceğinden Özel Daire bozma kararı isabetlidir.
Bu itibarla, Özel Daire bozma kararı yerinde görüldüğünden, Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının reddine ve dosyanın yerel mahkemeye gönderilmesine karar verilmelidir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
1-Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2-Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 04.05.2010 günü yapılan müzakerede oybirliği ile karar verildi.