YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2010/35
KARAR NO : 2010/140
KARAR TARİHİ : 08.06.2010
Tebliğname : 2010/5335
Yargıtay Dairesi : 1. Ceza Dairesi
Mahkemesi : MALATYA 2. Ağır Ceza
Günü : 29.06.2009
Sayısı : 164-204
Kasten öldürme suçundan sanıklar H. R.Ö. ile R.E. Ö.’in, 5237 sayılı TCY’nın 81/1, 29/1, 62/1. maddeleri uyarınca 15’er yıl hapis cezasıyla cezalandırılmalarına ve haklarında 53. maddenin uygulanmasına, aynı suça azmettirmekten sanık A.Ö.’in, 5237 sayılı TCY’nın 38/2, 81/1, 29/1, 62/1. maddeleri uyarınca 15 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve hakkında 53. maddenin uygulanmasına, sanık F.K.’ın ise, 5237 sayılı TCY’nın 39/1, 82/1-d, 29/1 ve 62/1. maddeleri uyarınca 9 yıl 4 ay 15 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve hakkında 53. maddenin uygulanmasına, suç eşyalarının TCY’nın 54. maddesi uyarınca zoralımına ilişkin, Malatya 2. Ağır Ceza Mahkemesince 18.12.2007 gün ve 354-511 sayı ile verilen ve adam öldürme suçundan verilen hükümler yönünden re’sen temyize tabi olan kararların, sanıklar müdafileri ve bir kısım katılanlar vekilleri tarafından da temyiz edilmesi üzerine, dos¬yayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 11.03.2009 gün ve 6311-1245 sayı ile;
“…2- Sanık F.ile A..’in gayriresmi birlikte yaşadıkları, sanık F.’in eski eşinden miras kalması üzerine otobüs alarak işletmesi için sanıklar A.ve çocukları H. R.. ve R.. E. verdiği, bu sırada sanık F.in kardeşi olan maktul R.., F..’den 100.000 YTL.lik borcuna karşılık senet aldığı bu konuda protokol de yaptıkları ve borcunun karşılığı olarak, maktulün olaydan 15 gün önce sanık F..’e ait otobüse el koyduğu, tarafların anlaşması üzerine yeniden otobüsün çalışmaya başladığı, senedin vadesi olan 30.07.2006 tarihinde alacağını tahsil edemeyen maktul birkaç kez girişimden sonra olay günü otobüsün anahtarına tekrar el koyduğu, dosya içeriği ile telefon kayıtları ve sanık H..’un vekili huzurunda usulüne uygun alınmış ilk ifadesinden de anlaşıldığı üzere, bunu öğrenen sanık A..oğulları sanıklar H.. R. ile R. E. azmettirmek suretiyle maktulü bıçaklayarak öldürdükleri olayda;
a) Sanık A..’in adam öldürmeye azmettirme, sanıklar H..R. ve R.E..’in adam öldürme suçları yönünden; öldürülenin sanıklardan F.’den senede bağlı alacağını tahsil amacıyla sanıklar A.., H..R.ve R.. E.in F. adına vekaleten işlettikleri otobüsün anahtarını alarak, otogarda bekletmesi nedeniyle olayın meydana geldiği, ortada hukuki anlaşmazlığın bulunduğu, maktulün eyleminin haksız fiil oluştursa bile kardeşi sanık F’e yönelik olduğu, diğer sanıklar A., H. R. ve R. E’ye yönelik haksız bir davranışın bulunmadığı gözetilmeden sanıklar lehine haksız tahrik hükmü uygulanarak eksik ceza tayini,
b) Sanık F’in adam öldürme suçu yönünden;
Öldürme suçunda sanıklar A.., H..R.. ve R.. E.. ile fikir ve irade birliği içinde hareket ettiğini, yardımda bulunduğunu gösterir kesin ve inandırıcı kanıt bulunmadığı anlaşıldığı halde, sanık F..’in beraati yerine mahkûmiyetine karar verilmesi” isabetsizliğinden, tahrik nedenine ilişkin bozma nedeni yönünden oyçokluğuyla, diğer yönlerden oybirliğiyle bozulmasına karar verilmiş, Daire Üyelerinden S.E. Yağcı ile E. K.ise, yerel mahkemece tahrikin kabul edilmesinde bir isabetsizlik görülmediği görüşüyle (a) bendinde yer alan bozma nedeni yönünden karşı oy kullanmışlardır.
Yerel mahkeme ise, 29.06.2009 gün ve 164-204 sayı ile sanık F.. hakkındaki bozma nedenine uyarak bu sanığın beraatına karar vermiş, ancak tahrike ilişkin bozma nedeni yönünden;
“Sanık F..kocasından kalan parayı istediği şekilde tasarruf etme hak ve yetkisine sahiptir. Bu konuda sanık F..’in kardeşi olan maktulün hiçbir hakkı bulunmamaktadır. Buna rağmen, maktul R.. önce sanıkların işlettikleri otobüse el koyup sefere çıkmasına engel olmuş, buna karşılık 100.000 YTL’lik senet almış, ancak, süresinde bedelini alamayınca aynı eylemi yine gerçekleştirmiştir. Sanık A.. ile sanık F..’in birlikte yaşamaları konusunda, sanık A…’in eşi dışında hiç kimsenin herhangi bir hak ve yetkisi bulunmamaktadır. Bu konuda, var ise sanık A..in eşinin yasal yollara başvurma hakkı bulunmaktadır. Sanıklar A… ile F.. kendilerine yeni bir yaşam sağlamışlar, bu yeni hayat yolunda sanık A..’in çocukları H..R.. ve R.. E..de yer almışlardır. Buna rağmen, herhangi bir olumsuz durumla karşılaşmamak için maktule oldukça yüksek bir meblağ olan 100.000 YTL’lik senet verilmiştir. Sanık F..’in bankadaki hesap durumu da gözetildiğinde bu parayı rahatlıkla ödeyebileceği, maktul R..’ın yasal yolla da olsa bu parayı tahsil edebileceği açıktır. Ancak, maktul R.. bununla yetinmemekte, daha fazla para elde etme çabası içerisine girmektedir. Söz konusu otobüs, sanıklar A.., H.. R.. ve R..E..’in zilyetliği altındadır. Bu otobüs yoluyla geçimlerini sağlamaktadırlar. Sanık F.. ise, bu otobüsten elde edilecek para ile kredi borcunu ödeyecektir. Dolayısıyla, maktul R..’ın haksız olarak otobüse el koyup sefere çıkmasına engel olması, sanıklar A.., H.. R.. ve R..E.. lehlerine haksız tahrik nedeni oluşturmaktadır. Ancak, sanıkların rahatlıkla polise müracaat edip, maktul R..’nın bu eylemi nedeniyle hakkında işlem yapılması, yasal yolla anahtarı geri almaları mümkün bulunmaktadır.
Ancak, Sanıklar H.. R.., R.. E..ve A..’in öldürme eylemleri ile, maktul R..’ın haksız olarak otobüse el koyup sefere çıkma eylemleri arasındaki aşırı oransızlık gözetildiğinde, sanıklar A.., H..R..ve R. E.’in cezalarının 5237 sayılı TCK’nın 29/1 maddesi gereğince 18 yıl hapse indirilmesine karar verilmesi gerekmiştir.
Bu itibarla, Yüksek Yargıtay 1. Ceza Dairesinin; sanık A.’in adam öldürmeye azmettirme, sanıklar H. R.. ve R..E.’in adam öldürme suçları yönünden; öldürülenin sanıklardan F..’den senede bağlı alacağını tahsil amacıyla sanıklar A, H.. R..ve R. E.’in, . adına vekaleten işlettikleri otobüsün anahtarını alarak, otogarda bekletmesi nedeniyle olayın meydana geldiği, ortada hukuki anlaşmazlığın bulunduğu, maktûlün eyleminin haksız fiil oluştursa bile kardeşi sanık F.’e yönelik olduğu, diğer sanıklar A.., H.. R..ve R.. Ekrem’e yönelik haksız bir davranışın bulunmadığı, bu nedenlerle de, sanıklar lehine haksız tahrik hükmünün uygulanmaması gerektiğine dair bozma görüşüne iştirak edilmemiştir” gerekçesiyle önceki hükümde direnmiştir.
Bu hükmün de re’sen temyize tabi olması ve katılanlar vekili ile sanıklar müdafii tarafından da temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay C. Başsavcılığının “vekalet ücreti yönünden düzelterek onama” istekli 01.02.2010 gün ve 5335 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanıkların kasten öldürme suçundan cezalandırılmalarına karar verilen olayda, Özel Daire ile yerel mahkeme arasında çözülmesi gereken uyuşmazlık, suçun haksız tahrik altında işlenip işlenmediğinin belirlenmesine ilişkindir.
Ancak, incelenen dosya içeriğine göre, aralarında menfaat çatışması bulunan sanıkların kovuşturma aşamasında tek müdafii tarafından savunulmalarının, savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olup olmadığı hususu, Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca ön sorun olarak ele alınıp öncelikle tartışılmıştır.
Bu konuda sağlıklı bir çözüme ulaşılabilmesi için, konuya ilişkin yasal düzenlemelerin incelenmesinde yarar bulunmaktadır.
5271 sayılı CYY’nın, “Şüpheli veya sanığın birden fazla olması halinde savunma” başlığını taşıyan 152. maddesi, “Yararları birbirine uygun olan birden fazla şüpheli veya sanığın savunması aynı müdafie verilebilir” hükmünü taşımaktadır.
Öte yandan, 1136 sayılı Avukatlık Yasasının 38. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendi uyarınca avukatın, aynı işte menfaati zıt olan bir tarafa vekalet etmesi halinde, gelen işi reddetmesi zorunluluğu getirilmiştir.
Yine Türkiye Barolar Birliğince kabul edilen Avukatlık Meslek Kurallarının 35. maddesinde de, “Avukat aynı davada birinin savunması öbürünün savunmasına zarar verebilecek durumda olan iki kişinin birden vekaletini kabul edemez” kuralına yer verilmiştir.
Bütün bu hükümlerden de anlaşılacağı gibi, menfaat zıtlığını dar anlamda yorum¬lamamak gerekir. Burada, önemli olan, savunmanın hiçbir şekilde zafiyete uğramamasıdır. Nitekim öğretide de aynı görüş benimsenmiş, şüpheli veya sanıklardan birisinin savunulması ancak diğer sanığın suçlanmasıyla sağlanabiliyorsa, çıkarların çatıştığını ve müdafilerinin değişik kişiler olması gerektiği belirtilmiştir. (Prof. Dr. Nur Centel – Doç. Dr. Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, 6. Bası sh. 170)
Uygulamada Ceza Genel Kurulunun 20.10.2009 gün ve 85-242 sayılı kararında da vurgulandığı üzere, birlikte suç işlediği iddia edilen sanıkların müdafiliğinin tek avukat tarafından üstlenilmesi halinde, bu durumun sanıklar arasındaki menfaat çatışması nedeniyle, bazı sanıkların savunmaları bakımından zafiyet yaratacağı ve savunma hakkının kısıtlanması sonucunu doğuracağı kabul edilmiştir.
Somut olayda, sanıkların kolluk tarafından ifadelerinin alındığı aşamada dahi, aralarındaki menfaat çatışmasından bahisle baro tarafından farklı avukatlar görevlendirildiği halde, kovuşturma aşamasında, 26.11.2007 günlü oturumda A. H.G.’in, sanıklar A. Ö.., H.R. Ö.ile R. E.Ö.’in müdafii olduğunu bildirerek duruşmaya katıldığı, sanıkların diğer müdafilerinin ise müdafilikten çekildikleri, bu aşamadan sonra, adı geçen sanıkların ek savunmaları ve son savunmalarının alınmasında müdafii olarak Av. H.G.’in görev yaptığı, ilk hükmü ve direnme hükmünü de sanıklar adına temyiz ettiği, savunma ve temyiz dilekçelerinde de özellikle sanıklardan H. R.’nin kolluk tarafından müdafii huzurunda alınan ifadesini reddetmek suretiyle savunma yaptığı anlaşılmaktadır.
Birlikte suç işlediği iddia edilen sanıklardan, birisi tarafından suçun tek başına ve ani gelişen bir kararla işlenildiğinin savunulması karşısında, diğer sanıkların suça katılmadıklarının savunulmasının gerektiği, bu durumun da suçu tek başına işlediğini savunan sanık yönünden savunmada zafiyet yaratacağı açıktır. Bu nedenle aralarında menfaat çatışması bulunan sanıkların, savunmalarının başka müdafiler tarafından üstlenilmesinin sağlanması gerektiği nazara alınmadan, yerel mahkemece duruşmaya devam edilerek hüküm kurulması, yukarıda açıklanan yasa ve meslek kurallarına aykırıdır.
Bu itibarla, direnme hükmünün, saptanan bu usul yanılgısı nedeniyle diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Malatya 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 29.06.2009 gün ve 164-204 sayılı direnme hükmünün, saptanan usul yanılgısı nedeniyle diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
2- Dosyanın mahalline iadesi için Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 08.06.2010 günü yapılan müzakerede tebliğnamedeki isteme aykırı olarak oybirliğiyle karar verildi.