Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2010/33 E. 2010/58 K. 23.03.2010 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2010/33
KARAR NO : 2010/58
KARAR TARİHİ : 23.03.2010

İtirazname : 2009/214703
Yargıtay Dairesi : 7. Ceza Dairesi
Mahkemesi : KARŞIYAKA 1. Sulh Ceza
Günü : 04.03.2009
Sayısı : 2008/640 D.iş
İzmir Valiliğinin 6977 sayılı kararı ile …… Eczanesinde 12.11.2008 tarihinde yapılan denetim sonucunda, bulundurulması zorunlu ilaçların bulundurulmaması, miadı geçmiş ilaç bulundurulması, kontrole tabi ilaçların reçetesiz satılması veya reçetelerin saklanmaması, 2004 yılı Avrupa Farmakopesi Adaptasyonu bulundurulmaması eylemleri nedeniyle, 6197 sayılı Eczacılar ve Eczaneler Hakkındaki Yasanın 29, 44, 41, Eczaneler ve Eczane Hizmetleri Hakkındaki Yönetmeliğin 16, 20 ve 5326 sayılı Kabahatler Yasasının 32. maddeleri uyarınca verilen toplam 1026,88 YTL idari para cezası kararına yönelik, kabahatli A.K. tarafından yapılan başvuru, Karşıyaka 1. Sulh Ceza Mahkemesince 04.03.2009 gün ve 2008/640 D.İş sayı ile; idari yaptırım kararının hukuka uygun olduğu gerekçesiyle, 5326 sayılı Yasanın 28/8-a maddesi gereğince red edilmiştir.
Karşıyaka 1. Sulh Ceza Mahkemesince verilen karara karşı Adalet Bakanlığınca yasa yararına bozma isteminde bulunulması üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 7. Ceza Dairesince 11.11.2009 gün ve 17421-15412 sayı ile;
“Mezkür ihbarnamede;
Tüm dosya kapsamına göre, 6197 sayılı Eczacılar ve Eczaneler Hakkında Kanun’un 45/2. maddesindeki ‘Bu Kanunda yazılı olan idari para cezaları mahalli mülki amir tarafından verilir’ hükmü karşısında kabahatliye eyleminden dolayı verilmesi gereken idari para cezasının ilçe kaymakamlığı tarafından verilmesi gerekeceği, Valilikçe verilemeyeceği cihetle itirazın bu yönden kabulüne karar vermek gerekirken reddine karar verilmesinde isabet görülmemiş ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozmaya atfen ihbar olunmuş bulunmakla Türk Milleti adına gereği görüşülüp düşünüldü;
Temel ceza kanunları olarak adlandırılan Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ve Adli Sicil Kanunu Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edilerek 01.06.2005 tarihinden itibaren yürürlüğe girmiştir. Anılan Kanunlarla ceza adalet sistemimizde önemli yenilikler ve değişiklikler yapılmıştır. Bu bağlamda kabahatler suç olmaktan çıkarılmış ve yukarıda sayılan Kanunların kapsamı dışında tutularak kabahat fiilleri ile ilgili genel kanun niteliği taşıyan 5326 sayılı Kabahatler Kanunu düzenlenerek 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe konulmuştur. Bu Kanunun 1-31. maddelerinden oluşan birinci kısmında kabahatler hakkında, a) kabahate ilişkin genel ilkeler, b) kabahatler karşılığında uygulanabilecek olan idari yaptırımların türleri ve sonuç¬ları, c) kabahatler dolayısıyla karar alma süreci, d) idari yaptırıma ilişkin kararlara karşı kanun yolu, e) idari yaptırım kararlarının yerine getirilmesine ilişkin esaslar konularında genel hükümler düzenlenmiştir. Kabahatler Kanununun idari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümleri diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde, diğer genel hükümlerinin ise idari para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün kabahat fiilleri hakkında uygulanacağı hususu da 3. madde ile hüküm altına alınmıştır.
Kanun koyucu kabahatlerle ilgili genel hükümleri düzenlerken ihtiyaç duyduğu konularda başta 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu olmak üzere bazı kanunlara atıfta bulunan düzenlemelere de yer vermiştir. Örneğin 22. maddenin 4. fıkrası ile yer bakımından yetki kuralları konusunda 5271 sayılı CMK’nun ilgili kurallarına, 28. maddenin 5. fıkrası ile, tanıklığa, bilirkişi incelemesine ve keşfe ilişkin konularda 5271 sayılı CMK’nun ilgili kurallarına, 6. maddesiyle yer bakımından uygulama konusunda 5237 sayılı TCK’nun 8. maddesine atıfta bulunmuştur.
Yine kanun koyucu bazı durumlarda idari yaptırım kararlarını Kabahatler Kanununda düzenlenen kanun yolundan farklı kanun yoluna tabi tutmuştur. Örneğin 27. maddenin;
a) 6. fıkrası ile soruşturma konusu fiilin suç değil de kabahat oluşturduğu gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığı kararıyla birlikte idari yaptırım kararı da verilmesi halinde kovuşturmaya yer olmadığı kararına itiraz edildiğinde idari yaptırım kararına karşı yapılacak başvurunun da bu itiraz merciinde inceleneceğini,
b) 7. fıkra ile kovuşturma konusu fiilin suç değil de kabahat oluşturduğu gerekçesiyle beraat kararı ile birlikte idari yaptırım kararı da verilmesi halinde, beraat kararına karşı kanun yoluna gidildiğinde (bu kanun yolu istinaf, temyiz ya da kanun yararına bozma yollarından biri olabilir) idari yaptırım kararına karşı yapılacak itirazın da beraat kararını inceleyecek kanun yolu merciince inceleneceğini,
c) 8. fıkrası ile idari yaptırım kararının verildiği işlem kapsamında aynı kişi ile ilgili olarak idari yargının görev alanına giren kararların da verilmiş olması halinde, işlemin iptali talep edildiğinde idari yaptırım kararına karşı ileri sürülen hukuka aykırılık iddialarının da idari yargı merciinde görüleceğini hüküm altına almıştır.
Görüldüğü gibi kanun koyucu, yaptığı düzenlemelerle bazı durumlarda idari yaptırım kararlarına karşı 5326 sayılı Kabahatler Kanununda gösterilen kanun yollarından farklı kanun yollarına da başvurulabileceğini öngörmüştür. Bu istisnalar dışında ise idari yaptırım kararlarına karşı ancak ve sadece 5326 sayılı Kabahatler Kanununun 27. maddesinin 1-5. fıkralarında, 28. maddesinde ve 29. maddesinde ön görülen kanun yollarına başvurulabile¬ceğini benimsemiştir. Anılan maddelerdeki düzenlemelere göre idari yaptırım kararlarına karşı başvurulan yasa yolları süreci ağır ceza mahkemesine yapılan itirazla tükenmekte ve bu itiraz üzerine verilen kararla itiraza konu idari yaptırım kararı kesinleşmektedir. Kesinleşen bu idari yaptırım kararına karşı başvurulabilecek olağan ya da olağanüstü bir kanun yolu Kabahatler Kanunun’da düzenlenmemiştir. Bu konuda, 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesinde düzenlenen kanun yararına bozma (olağanüstü yasa yolu) yoluna gidilebile¬ceğine dair gönderme yapan bir düzenleme de yoktur. Bilindiği gibi Ceza Muhakemeleri Kanununun 309. maddesinde düzenlenen ‘kanun yararına bozma’ yasa yolu, istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen ve CMK’nun 223. maddesinde belirtilen hükümler ile aynı Kanunun 267-271. maddeleri kapsamındaki kararlara karşı başvurulabilen yasa yoludur. Kabahatler Kanununun 27-29. maddelerine göre verilen kararlar ise CMK’nun belirtilen maddeleri kapsamı dışındadır. Dolayısıyla CMK’nun 309. maddesinde ifade edilen ‘kararlar’ sözcüğü Kabahatler Kanununa göre verilen kararları kapsamamaktadır. Kanun yararına bozma müessesesi yalnızca adli suçlara ilişkin inceleme olanağı veren bir yasa yoludur. Adli yargı düzeni içersinde gerçekleşen yasaya aykırılık hallerinin giderilmesi için olağanüstü bir yasa yolu olarak öngörülmüştür. Halbuki idari yaptırım kararlarına karşı Kabahatler Kanununda düzenlenen yasa yollarına göre mahkemelerin yapmakta oldukları incelemeler, idarenin kamu gücünü kullandığı ve kamu hukukuna ilişkin bir işleminin denetlenmesinden ibarettir. Burada mahkemelerce Ceza Muhakemesi Kuralları ile ilgili bir işlem yapılmamaktadır.
Bu durum karşısında, Kabahatler Kanununda düzenlenen yasa yolları uygulanarak kesinleşen idari yaptırım kararlarına karşı kanun yararına bozma yasa yoluna gidilemez.
Açıklanan bu nedenlerle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının yerinde görülmeyen kanun yararına bozma isteminin oybirliğiyle reddine” karar verilmiştir.
Yargıtay C.Başsavcılığı ise, 28.01.2009 gün ve 214703 sayı ile;
“6197 sayılı Eczacılar ve Eczaneler Hakkındaki Kanun’a ve bu Kanun’a dayanarak çıkarılan Eczaneler ve Eczane Hizmetleri Hakkında Yönetmeliğe aykırılık eylemlerinden dolayı kabahatli A.K.’nın 6197 sayılı Yasanın 41, 44 ve 5326 sayılı Yasanın 32. maddeleri gereğince toplam 1.026,88 YTL idari para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin İzmir Valiliğinin 6977 sayılı kararına yönelik başvuru, Karşıyaka 1. Sulh Ceza Mahkemesinin kesin nitelikteki 04.03.2009 tarih ve 2008/640 değişik iş sayılı kararı ile reddedilmiştir.
Bu karara karşı Yüksek Adalet Bakanlığının 15.09.2009 gün ve 2009/8937-43652 sayılı kanun yararına bozma isteminin Yüksek Dairenin 11.11.2009 gün ve 2009/17421-15412 sayılı kararı 5326 sayılı Yasada düzenlenen yasa yolları uygulanarak kesinleşen idari yaptırım kararlarına karşı kanun yararına bozma yasa yoluna gidilemeyeceği gerekçesiyle kanun yararına bozma isteminin reddine karar verilmiştir.
5271 sayılı CYY’nın 309. maddesi uyarınca, hakim veya mahkemece verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddi hukuka veya yargılama hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtay’ca bozulması istemini, yasal nedenlerini açıklayarak, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması istemini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak, Yargıtay ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtay’ca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm yasa yararına bozulacak, yerinde görülmezse istem reddedilecektir. Yasanın 310. maddesinde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına da kanun yararına bozma isteminde bulunma hak ve yetkisi tanınmıştır. Ancak bu yetki, istisnai ve sınırlı bir yetkidir.
Bu yasa yolu ile ülke sathında uygulama birliğine ulaşılacak, hakim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi sağlanacaktır.
Bozma sonrası yapılacak işlemler ve bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ile bozma kararının etkileri ise, bozulan hüküm veya kararın türü ve bozma nedenlerine göre ayrım yapılarak maddenin 4. fıkrasında ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
Bu olağanüstü yasa yolunun konusunu hakim veya mahkemeler tarafından verilen ve istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar ve hükümler oluştur¬maktadır. Ancak, istinaf mahkemeleri faaliyete geçinceye kadar kanun yararına bozmanın konusunu 1412 sayılı CMUK’na göre temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümler oluşturacaktır.
Kanun yararına bozma yasa yolu 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nda düzenlenmiştir. Bu nedenle de yalnızca ceza mahkemeleri ve hakimlerince verilen karar veya hükümlere karşı kanun yararına bozma yoluna başvurulabilir. CMUK’nun 343. maddesindeki ‘hakim’ ve ‘mahkemeler’ terimleri ile 5271 sayılı Yasanın 309. maddesindeki ‘hakim’ veya ‘mahkeme’ deyimlerinin, anılan iki yasanın uygulama alanı göz önüne alındığında ‘Ceza mahkemeleri’ ve ‘Hakimleri’ olduğunda şüphe yoktur.
Söz konusu maddelerde, ceza mahkemelerinin hangi tür karar veya hükümleri aleyhine kanun yararına bozma yoluna başvurulabileceği belirtilmemiş, herhangi bir sınırlama getirilmemiştir.
Ancak 26.10.1932 gün ve 29/12 sayılı içtihadı Birleştirme Kararında, yasa yararına bozma konusunu oluşturan kanuna muhalefet halleri açıklanmış ve bunların uygulamadaki esaslı yanlışlıklar ile esasa etkili usul hatalarından ibaret olduğu belirtilmiştir.
Yine gerek öğretide ve gerekse yerleşik Yargıtay kararlarında, kanun yararına bozma yoluna kesinleşmiş hüküm ve kararlara karşı gidilmesi nedeniyle kesin hükmün otoritesinin bütünüyle zedelenmemesi amacıyla bu yola başvurabilmek için hukuka aykırılık halinin ciddi boyutlara varması gerektiği, her hukuka veya yasaya aykırılık nedeninin kanun yararına bozma yoluna konu olabileceğinin kabul edilemeyeceği, olağan yasa yolu olan temyiz için geçerli olan bozma sebeplerinin tümünün kanun yararına bozma yolunda da geçerli kabul etmenin mümkün olmadığı benimsenmiştir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 29.05.2007-2007/6-112-117; 06.06.2006-2006/4-144-152 sayılı kararlarında da değinildiği üzere, kanun yararına bozma ile hakim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi sağlanacaktır.
Ancak sözü edilen kararlardaki ‘cezaya ilişkin karar veya hükümler’ ibaresini yalnızca suç karşılığı yaptırım olarak ‘ceza’ öngörülen eylemlere ilişkin karar veya hükümler şeklinde anlamak doğru değildir. Ceza mahkemelerinin veya hakimlerinin suç karşılığı olarak ceza güvenlik tedbiri yaptırımı öngörülen eylemler nedeniyle yapılan yargılamalar dolayısıyla verilen karar veya hükümler yanında idari yaptırım öngörülen fiiller sebebiyle verilen kararlar aleyhine de kanun yararına bozma yasa yoluna gidilebilir.
Bu bağlamda:
Ceza mahkemelerinin yargılama sonunda eylemin kabahat olması nedeniyle verdikleri idari yaptırım kararları (CGK., 27.02.2007-2007/16.HD-25-49) ile yargı mercii olmadıkları halde yaptırım uygulama bakımından kendilerine yetki tanınan makamlarca (idare) verilen idari yaptırım kararlarına başvuru üzerine sulh ceza mahkemelerinin verdikleri kararlar (CGK. 16.05.2006-2006/9-23-141) ve bu kararlara itiraz üzerine verilen mahkeme kararları aleyhine kanun yararına bozma yoluna gidilebilir.
Yine icra mahkemelerinin; icra suçları (CGK. 13.02.2007-2007/17.HD-16-28) ile 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5252 sayılı Yasanın 7. maddesi ile suç olmaktan çıkarılarak kabahate dönüşen (CGK. 13.03.2007-2007/16.HD-48-59) ve aynı gün yürürlüğe giren 5358 sayılı Yasa ile disiplin hapsi veya tazyik hapsi yaptırımı öngörülen (CGK. 14.11.2006-¬2006/16.HD-220-231) eylemler nedeniyle yapılan yargılamalar sonunda verdikleri hüküm ve kararlar kanun yararına bozma kapsamındadır.
Ceza Genel Kurulunun 21.12.2004 gün ve 189-225 sayılı kararında; idari işlemin denetimi niteliğinde olan idari para cezasına itirazın incelenmesinde, adli yargı mercilerinin yasayla görevlendirilmesinin, yapılan işleme adli bir işlem niteliği vermediği, idari para cezalarının denetlenmesinde adli yargı mercii olan sulh hakiminin denetimi yalnızca idari işlemin yasaya uygun yapılıp yapılmadığı ile sınırlı olup, yasaya aykırılığın saptanması halinde idari merciin yerine geçerek idari para cezasını belirleme yetkisinin bulunmadığının kabul edilmesinde zorunluluk bulunduğu, idari bir işlemin denetlenmesinin de idari nitelikte olması karşısında, bu tür bir işlemin adli yargıya ilişkin gerek olağan gerekse olağanüstü yasa yolu denetimine tabi tutulmasının da yasal olarak olanaksız olduğu gerekçesiyle, idari para cezasına yönelik itiraz üzerine sulh hakimince verilen kararlara karşı yasa yararına bozma işleminde bulunulamayacağı kabul edilmiştir.
Ancak, bu karardan sonra 1 Haziran 2005 tarihinde 765 sayılı Yasanın yürürlükten kalkması, 5237 sayılı Türk Ceza Yasası ile birlikle 5326 sayılı Kabahatler Yasasının yürürlüğe girmesi nedeniyle suç ve yaptırım sistemimiz önemli değişikliklere uğramıştır. Kabahatler Yasasının 2. maddesinde, kabahat, yasanın karşılığında idari yaptırım uygula¬masını öngördüğü haksızlık olarak tanımlanmış. 16. maddesinde, kabahatler karşılığında uygulanacak olan idari yaptırımların idari para cezası ve idari tedbirlerden ibaret olduğu belirtilmiş, yasanın ikinci kısmında da çeşitli kabahatlere yer verilmiştir. Ayrıca yasada, idari yaptırım gerektiren fiiller bakımından uygulanabilecek genel nitelikteki ilkelere de yer verilmiş, bu Kanunun idari yaptırım kararına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer kanunlarda hüküm bulunmaması halinde, diğer genel hükümlerinin ise idari para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında uygulanacağı 3. maddesinde hükme bağlanmıştır.
Kabahatler yasasında iki ayrı yasa yolu düzenlenmiştir. Bunlar başvuru yasa yolu ile itiraz yasa yoludur. Yasanın 27 ve 28. maddelerinde, idare tarafından verilen idari yaptırım kararlarına karşı başvuru yoluna, 29. maddede ise gerek başvuru üzerine verilen kararlara karşı gerekse doğrudan mahkemelerin verdiği idari yaptırım kararlarına karşı itiraz yasa yoluna gidilebileceği öngörülmüştür. Kanunun 28/son maddesi uyarınca 2.000 TL dahil idari para cezalarına karşı başvuru üzerine verilen kararlar kesindir.
Kabahatler Yasası ile getirilen sistem gereği, kabahatler ve bunlar karşılığında öngörülen idari yaptırım kararları, idari bir işlemin ötesinde, ceza hukukunun genel prensipleriyle yakın ilişki içinde bulunmaktadır. Nitekim, anılan Yasada, kanunilik, zaman ve yer bakımından uygulama, sorumluluğun esasları, hukuka uygunluk nedenleri ile kusurluluğu ortadan kaldıran sebepler, teşebbüs, iştirak, içtima, zamanaşımı gibi ceza hukukunun bir çok temel ilkesine ver verilmiştir. Bu nedenledir ki, kabahatler karşılığında öngörülen idari yaptırımlardan, idari para cezası ile mülkiyetin kamuya geçirilmesi kararlarına karşı idari yargıya değil, ceza mahkemesine başvurulmasını mümkün kılan bir düzenleme yapılmıştır. Böylelikle, bu kararların yerine getirilmesinden önce ceza hukuku ilkeleri bakımından adli denetim imkanı da sağlanmıştır. Bunun amacı, keyfiliği, uygulamalardaki eşitsizliği, hukuka aykırılıkları gidermektir. Böyle bir başvuru üzerine adli merci tarafından yapılan işlem, sadece dosya üzerinde yapılacak bir denetim ile sınırlı değildir. Yasanın 28. maddesine göre, mahkemece, başvurunun kabul edilmesi durumunda, başvuru dilekçesinin kamu kurum ve kuruluşuna tebliğ edilmesi, gerektiğinde işlem dosyasının istenmesi, kurumun cevap dilekçesinin başvurucuya tebliği, talep üzerine ve hatta kendiliğinden tarafların çağrılarak dinlenilmesi, tanık dinlenilmesi, bilirkişi incelemesi yaptırılması, keşif yapılması, delillerin toplanmasından sonra hakkında idari yaptırım kararı verilen kişiye, kanuni temsilcisi veya vekiline son söz hakkı verilmesi de gerekmektedir. Görüldüğü üzere; idari yaptırım kararına karşı başvuru üzerine sulh ceza mahkemesi tarafından ceza yargılamasının genel prensiplerine göre yargısal bir faaliyette bulunulması ve ceza hukukunun genel ilkeleri dikkate alınmak suretiyle bir karar verilmesi söz konusudur. Dolayısıyla, yapılan işlemler ve verilen kararlar adli ceza yargısını doğrudan ilgilendiren bir nitelik taşımaktadır. Tüm bu hususlar; yasa koyucunun, idari suç ve yaptırımları yalnızca idari bir işlem, öte yandan idari yaptırım kararlarına başvuru üzerine ceza mahkemelerince verilen kararları da salt idari işlemin denetlenmesi niteliğinde görmediğinin bir ifadesidir.
Ayrıca adli yargı mercilerinde gerçekleştirilen yargılama sırasında kovuşturma konusu fiilin esasen idari yaptırım gerektiren bir kabahati oluşturduğunun anlaşılması durumunda 24. madde uyarınca mahkemelerin de bu nitelikte bir yaptırıma hükmedebilmeleri olanağı getirilmiş, yine mahkemelerin idari yaptırım kararına itiraz üzerine verdikleri karara karşı adli yargı sistemi içinde yeni başvuru yöntemleri ihdas edilmiş, böylelikle idari yaptırım kararlarının ceza yargılamasıyla paralel prensipler uygulanarak verilmesi ve adli yargı mercilerince denetlenmesi sağlanmak istenmiştir. Birinci derece yargılaması sırasında fiilin nitelik değiştirdiğini kabul ederek idari yaptırıma hükmeden bir adliye mahkemesinin bu kararı kesinleştiğinde, hiç kuskusuz yasa yararına bozma istemine konu olabilecektir. Bu durumda, mahkemelerce verilen idari yaptırım kararları bakımından yasa yararına bozma istenebileceği, buna mukabil idari merciler tarafından verilen idari yaptırım kararına yönelik başvuru ve itiraz üzerine sulh ve ağır ceza mahkemelerince verilecek kararların yasa yararına bozma işlemine konu edilemeyeceğinin kabulü çelişki ve eşitsizlik yaratacak; bu tür kararların Yargıtay denetimi dışında kalması sonucunu doğuracaktır.
Bu yasal değişiklikler ve yeni düzenlemeler karşısında; Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 21.12.2004 gün ve 189-225 sayılı kararında belirtilen neden ve gerekçeler ortadan kalkmış olup, YCGK’nun 16.05.2006 gün ve 2006/9-23-141 sayılı kararında da belirtildiği üzere idari yaptırımlara itiraz üzerine adli mahkemelerce verilip kesinleşen kararlara karşı yasa yararına bozma yoluna başvurulması mümkün bulunmaktadır.
Yüksek Dairenin kanun yararına bozma yasa yolunun yalnızca suçlara ilişkin inceleme olanağı veren yasa yolu olarak kabulü ile idari para cezalarına karşı yapılan başvuru ve itirazlar üzerine verilen kesin kararlara karşı 5271 sayılı Yasanın 309. maddesinin uygulanacağına ilişkin bir atfın bulunmadığı gerekçesi; yukarıda belirtilen ilke ve düzenlemelere aykırılık oluşturacağı gibi, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununda düzenlenen ancak suç oluşturmayıp, kabahat niteliğindeki eylemler nedeniyle yapılan yargılama sonunda verilen kişi özgürlüğünün kısıtlanması niteliğindeki disiplin hapsi-tazyik hapsi gibi yaptırım kararları aleyhine yasa yararına bozma yoluna başvurulamaması sonucunun da doğmasına ve hukuka aykırılık içeren kararların infaz edilmesine neden olacaktır. Zira, söz konusu eylemler suç olmayıp, kabahattir ve 2004 sayılı Yasanın 353. maddesinde, suçlara ilişkin olarak verilen kararlar için 5271 sayılı CMK’nun yasa yollarına ilişkin hükümlerinin uygulanacağına dair atıfta bulunulmasına karşın, suç teşkil etmeyen eylemler nedeniyle verilen kararlar yönünden 5271 sayılı Yasanın yasa yollarına ilişkin hükümlerinin tatbik edileceğine ilişkin bir atıf bulunmamaktadır.
Yine, Yüksek Dairenin kararı, birçok özel ceza yasasında suç karşılığı öngörülen adli para cezalarından daha ağır idari para cezalarının öngörüldüğü gerçeği karşısında; adli makamlarca yargılama sonucu verilen kararlara karşı bu olağanüstü yasa yoluna başvurulması mümkün iken, idari merciler tarafından verilen daha ağır idari para cezalarına karşı bu yasa yoluna başvurulmaması sonucunu doğuracak, uygulamada eşitsizlik yaratacak ve idarenin verdiği hukuka aykırı kararlara karşı ilgililerin daha az hukuki güvenceye tabi olmasına neden olacaktır.
Somut olayda, idarenin verdiği idari para cezasına yönelik başvuru üzerine Sulh Ceza Mahkemesince verilen karar miktarı itibariyle kesin niteliktedir. Kesin nitelikteki bu karara karşı yasa yararına başvurulması mümkün bulunmaktadır” gerekçeleri ile itiraz yasa yoluna başvurularak Yargıtay 7. Ceza Dairesinin 11.11.2009 gün ve 17421-¬15412 sayılı “kanun yararına bozma isteminin reddine” ilişkin kararının kaldırılmasına, dosyanın yasa yararına bozma istemi incelenmek suretiyle bir karar verilmesi için Yargıtay 7. Ceza Dairesine gönderilmesine karar verilmesi talep olunmuştur.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, idari yaptırımlara karşı başvuru veya itiraz yasa yolu üzerine, adli merciler tarafından verilen kararlara karşı yasa yararına bozma isteminde bulunulup bulunulamayacağına ilişkindir.
Uyuşmazlıkla ilgili sağlıklı bir sonuca ulaşabilmek için, Kabahatler Yasası ile getirilen sistem, Kabahatler Yasasının yapısı ve olağanüstü bir yasa yolu olan yasa yararına bozma yasa yolunun koşulları ve sonuçlarının birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir.
5252 sayılı Yasanın 12. maddesi ile 1 Haziran 2005 tarihinde, 765 sayılı Türk Ceza Yasasının bütün ek ve değişiklikleriyle birlikte yürürlükten kalkması, 5237 sayılı Türk Ceza Yasası ile birlikte 5326 sayılı Kabahatler Yasasının yürürlüğe girmesi nedeniyle suç ve yaptırım sistemimiz önemli değişikliklere uğramış, 5237 sayılı TCY’da, 765 sayılı TCY’ndaki cürüm ve kabahat ayrımına son verilerek, bir kısım kabahatler anılan yasada suç olarak tanımlanmış, bir kısım kabahatler ise Ceza Yasası kapsamından çıkarılarak, 5326 sayılı Kabahatler Yasası kapsamında idari yaptırımı gerektiren haksızlıklar olarak düzenlenmiştir.
Kabahatler Yasasının konuluş amacı; gerekçesinde özetle, bu düzenleme ile, özellikle ekonomik hayata ilişkin düzenlemelerde kazuistik olarak idari yaptırım öngören ve bir sistemden yoksun olan hükümlerin önüne geçebilmek ve ayrıca hukuk uygulamasında birliği ve hukuk güvenliğini temin etmek amacıyla belirlenen genel ilkelerin, özel yasalarda tanımlanan kabahatler hakkında da uygulanmasının sağlanması şeklinde belirtilmiştir.
Kabahatler Yasasının birinci kısmında genel hükümlere yer verilmiş, ikinci kısmında ise çeşitli kabahatler düzenlenmiştir. Yasanın 1. maddesinde “Bu Yasada; toplum düzenini, genel ahlâkı, genel sağlığı, çevreyi ve ekonomik düzeni korumak amacıyla;
a) Kabahatlere ilişkin genel ilkeler, b) Kabahatler karşılığında uygulanabilecek olan idari yaptırımların türleri ve sonuçları,
c) Kabahatler dolayısıyla karar alma süreci
d) İdari yaptırıma ilişkin kararlara karşı yasa yolu,
e) İdari yaptırım kararlarının yerine getirilmesine ilişkin esaslar, belirlenmiş ve çeşitli kabahatler tanımlanmıştır” denilerek Yasanın amaç ve kapsamı gösterilmiştir.
Yasanın 2. maddesinde, “kabahat” deyiminden, yasanın karşılığında idari yaptırım uygulanmasını öngördüğü haksızlığın anlaşılacağı; 16. maddesinde, kabahatler karşılığında uygulanacak olan idari yaptırımların “idari para cezası” ve “idari tedbirler”den ibaret bulunduğu ifade edilmiş, ayrıca “idari tedbirler”in de mülkiyetin kamuya geçirilmesi ve ilgili yasalarda yer verilen diğer tedbirler olduğu açıklanmıştır. Buna göre, gerek Kabahatler Yasasında gerekse diğer özel yasalarda, karşılığında idari yaptırım uygulanması öngörülen fiiller kabahattir.
Öte yandan, Kabahatler Yasasının en önemli özelliği kabahatler için genel yasa özelliği taşımasıdır. Nitekim 3. maddesinde, yasa yoluna ilişkin hükümlerinin diğer yasalarda aksi hüküm bulunmaması halinde diğer genel hükümlerinin ise idari para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında uygulanacağı hükme bağlanmıştır. Yasanın genel hükümlerinde ise, idari yaptırım gerektiren fiiller açısından yasallık ilkesi, zaman ve yer bakımından uygulama, sorumluluk esasları, zamanaşımı, idari yaptırımların niteliği, türleri, sonuçları, yerine getirilmesi ve idari yaptırımlara karşı başvuru yolları düzenlenmiştir. Bu suretle genel nitelik taşıyan Kabahatler Yasasında öngörülen genel ilke ve hükümlerin özel yasalardaki kabahatler için de geçerli olması temin edilmiş, genel yasa ile özel yasalardaki kabahatler arasında ilişki kurulmuş, uygulamadaki dağınıklık giderilmeye çalışılmış, sadelik ve basitlik getirilmiştir.
5326 sayılı Kabahatler Yasasının genel sistematiği ve yapısı incelendiğinde;
Anılan Yasanın 5918 sayılı Yasanın 9. maddesi ile eklenen 43/A maddesi ile birlikte 46 asıl, 1 ek ve 3 geçici maddeden oluştuğu,
“İki Kısım”dan oluşan Yasa’nın, Birinci Kısmını oluşturan 1 ila 31. maddelerinde;
İlk 6 maddesinde; Yasa’nın, kapsamı, amacı, yasallık ilkesi, zaman ve yer bakımından uygulamaya ilişkin hükümlere,
7 ila 15. maddelerinde, kabahatten dolayı sorumluluğun esasları kapsamında, kast, taksir, hata, sorumluluk, teşebbüs, iştirak ve içtima ile ilgili konulara,
16 ila 21. maddelerinde, idari yaptırımlar ve zamanaşımına ilişkin hükümlere,
Dördüncü bölümü oluşturan, 22 ila 31. maddelerinde ise, kabahatler dolayısıyla karar alma süreci, idari yaptırıma ilişkin kararlara karşı yasa yollarına ilişkin konulara yer verildiği,
İkinci kısmı oluşturan 32 vd. maddelerinde de çeşitli kabahat eylemlerinin yaptırıma bağlandığı anlaşılmaktadır.
Yasanın 3. maddesinde, genel hükümlere ilişkin 1 ila 31. maddelerinin diğer yasalardaki kabahatler için de uygulanacağı belirtilmiş, ancak bu hükmün Anayasa Mahkemesinin 01.03.2006 gün ve 108/35 sayılı kararı ile iptal edilmesi üzerine, henüz iptal kararı yürürlüğe girmeden 19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Yasanın 31. maddesi ile 3. madde; yasa yoluna ilişkin hükümlerinin diğer yasalarda aksi hüküm bulunmaması halinde, diğer genel hükümlerinin ise, idari para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında uygulanacağı şeklinde değiştirilmiştir.
Görüldüğü gibi Kabahatler Yasasının yasa yollarına ilişkin hükümleri, diğer yasalarda aksi düzenleme bulunmaması koşuluyla, diğer genel hükümleri ise kabahat oluşturan tüm eylemler için uygulanabilecektir.
5326 sayılı Kabahatler Yasasındaki yasa yollarına geçmeden önce, bu Yasa ile 5271 sayılı CYY arasında bağlantı bulunup bulunmadığı, başka bir anlatımla Kabahatler Yasasında hüküm bulunmaması halinde 5271 sayılı CYY hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Öncelikle ifade etmek gerekir ki, 5326 sayılı Yasada kabahatler yönünden hem maddi ceza hukuku konularına, hem de usul hukuku konularına yer verilmiş, 5237 ve 5271 sayılı Yasa hükümlerinin uygulanması gereken hallerde ise açıkça bu hükümlere atıfta bulunulmuştur.
Bu kapsamda, zaman bakımından uygulama (md.5), yer bakımından uygulama (md. 6) hata (md. 10), hukuka uygunluk nedenleri ile kusurluluğu ortadan kaldıran nedenler (md.12), teşebbüs (md. 13) konularında 5237 sayılı TCY hükümlerine,
22. maddenin 4. fıkrası ile yer bakımından yetki kurallarına, 28. maddenin 5. fıkrasında ise, tanıklığa, bilirkişi incelemesine ve keşfe ilişkin konularda 5271 sayılı CYY hükümlerine atıfta bulunulmak suretiyle,
Kabahatler konusunda, hangi hallerde 5237 sayılı TCY ile 5271 sayılı CYY hükümlerinin uygulanacağı açıkça belirtilmiştir.
5326 sayılı Yasanın 27 ve 29. maddelerinde, yasa yolu olarak “başvuru” ve “itiraz” yöntemi kabul edilmiş, 28. maddede ise, başvurunun incelenmesi usulü düzenlenmiştir. Kabul edilen bu yasa yollarının koşulları ve sonuçlarına geçmeden önce idari yaptırım kararı verme yetki ve yöntemi konusunun da değerlendirilmesi gerekmektedir.
Yasanın 22. maddesinde, genel olarak idari yaptırım kararı verme, 23 ve 24. maddelerinde ise Cumhuriyet savcısı ve mahkemenin karar verme yetkisi düzenlenmiştir.
23. madde uyarınca;
Cumhuriyet savcısı;
1- Yasada açıkça belirtilen hallerde,
2- Suç dolayısıyla yaptığı soruşturmada, bir kabahatin işlendiğini saptaması halinde,
3- Soruşturma konusu fiilin kabahat oluşturduğunu saptaması halinde,
İdari yaptırım kararı verebilecektir.
Ancak 2 nolu halde, idari yaptırım kararı verebileceği gibi durumu ilgili kamu kurum ve kuruluşuna da bildirebilir, 3 nolu neden açısından ise idari yaptırım kararı verebilmesi, daha önce bu konuda ilgili kamu kurum ve kuruluşu tarafından karar verilmemiş olmasına bağlıdır.
24. madde uyarınca da,
Mahkeme, kovuşturma konusu fiilin suç oluşturmayıp, kabahat oluşturduğunu saptaması halinde idari yaptırım kararı verecektir.
İdari yaptırımlarla ilgili yasa yollarına gelince;
5326 sayılı Yasanın 27. maddesinde başvuru yasa yolu düzenlenmiş olup;
1- İdari yaptırım kararının, yasada açıkça gösterilen, idari kurul, makam veya kamu görevlileri tarafından verilmesi halinde ve yasada aykırı hüküm bulunmaması halinde, bu karar aleyhine onbeş gün içinde Sulh Ceza Mahkemesine başvurabilecektir. (27/1. fıkra), ancak, idari yaptırım kararı ile birlikte idari yargının görev alanına giren kararların da verilmiş olması halinde, idari yaptırım kararına karşı yapılan başvuru da, idari işlemin iptali istemiyle birlikte idari yargı mercilerince karara bağlanır. (27/8. fıkra)
2- İdari yaptırım kararının mahkeme tarafından verilmesi halinde, bu karara karşı yedi gün içinde yargı çevresinde yer aldığı ağır ceza mahkemesine itiraz edilebilir. (27/5. fıkra), ancak, kovuşturma konusu fiilin suç oluşturmaması nedeniyle verilen idari yaptırım kararı ile birlikte fiilin suç oluşturmaması nedeniyle beraat kararı verilmişse ve bu beraat kararına karşı yasa yoluna başvurulmuşsa, idari yaptırım kararına yönelik itiraz da bu yasa yolu mercii tarafından incelenir. (27/7. fıkra)
3- İdari yaptırım kararının Cumhuriyet savcısı tarafından verilmesi halinde, bu karar aleyhine onbeş gün içinde Sulh Ceza Mahkemesine başvurulabilir. Ancak idari yaptırım kararı ile birlikte kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karar verilmiş ise ve kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karara itiraz edilmişse, idari yaptırım kararına karşı itiraz da, kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararı inceleyen, Cumhuriyet savcısının görev yaptığı ağır ceza mahkemesine en yakın ağır ceza mahkemesi başkanı tarafından incelenir (27/6. fıkra, 5271 s.Y. 173. md.).
Başvuru üzerine, mahkemece yetkisi olmadığının anlaşılması halinde dosya yetkili sulh ceza mahkemesine gönderilecek, başvurunun süresi içinde yapılmadığı, söz konusu kararın sulh ceza mahkemesince incelenebilecek kararlardan olmadığı veya başvuranın buna hakkının olmadığının saptanması halinde başvurunun bu nedenlerle reddine karar verilecek,
Bu usuli eksikliklerin bulunmadığının saptanması halinde ise;
Mahkemece son karar olarak, idari yaptırım kararının hukuka uygun olması halinde başvurunun reddine, hukuka aykırı olması halinde ise idari yaptırım kararının kaldırılmasına karar verilecek, maddenin 9. fıkrasındaki koşulların bulunması halinde ise, başvuru mercii idari para cezasının miktarında değişiklik yapmak suretiyle başvurunun kabulüne karar verebilecektir.
Mahkemenin verdiği son karara karşı ise 29. madde uyarınca yedi gün içinde yargı çevresinde yer aldığı ağır ceza mahkemesine itiraz edilebilecek, idari yaptırım kararının ağır ceza mahkemesi tarafından verilmesi halinde ise bu mahkemenin kararına karşı en yakın ağır ceza mahkemesine itiraz edilebilecektir.
Kabahatler Yasasında öngörülen yasa yolu sistemini bu şekilde açıkladıktan sonra, 5271 sayılı CYY’nın yasa yolları sistemini de değerlendirmekte yarar bulunmaktadır.
5271 sayılı CYY’nın 260 ila 323. maddelerinde tüm yasa yollarına ilişkin hükümlere yer verilmiş, 260 ila 266. maddelerinde ise, yasa yollarına ilişkin genel hükümlere yer verilmiştir.
5271 sayılı CYY’da teorik ayrıma uygun olarak yasa yolları, olağan ve olağanüstü yasa yolları olmak üzere ikiye ayrılmış, 267 ila 307. maddelerinde olağan yasa yolları olan itiraz, istinaf ve temyize ilişkin hükümlere, 308 ila 323. maddelerinde ise olağanüstü yasa yolları olan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itirazı, yasa yararına bozma ve yargılamanın yenilenmesine ilişkin hükümlere yer verilmiştir.
5271 sayılı CYY’sı ile olağan yasa yolları, 1412 sayılı CYUY’nın hükümlerinden farklı olarak itiraz, istinaf ve temyiz olarak düzenlenmiş, 5235 sayılı Yasa ile de istinaf incele¬mesini yapacak olan bölge adliye mahkemelerinin yasanın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki yıl içinde kurulması öngörülmüştür.
5271 sayılı CYY, 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe girmiş, yine aynı şekilde 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5320 sayılı Yasanın 18/a maddesiyle 1412 sayılı CYUY tüm ek ve değişiklikleriyle yürürlükten kaldırılmıştır. 5235 sayılı Yasa ile kurulması öngörülen Bölge Adliye Mahkemelerinin kurulup henüz faaliyete geçmemesi nedeniyle 5271 sayılı Yasanın istinafa ilişkin hükümleri ile temyize ilişkin hükümleri yürürlüğe girmiş olmasına karşın uygulama olanağına kavuşmamış, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi ile “Bölge adliye mahkemelerinin, göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 322 nci maddesinin dördüncü, beşinci ve altıncı fıkraları hariç olmak üzere, 305 ilâ 326 ncı maddeleri” nin uygulanacağı hüküm altına alınmış, bu şekilde 1412 sayılı CYUY’nın 322. maddesinde yer alan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazı ve karar düzeltmeye ilişkin hükümleri hariç olmak üzere temyize ilişkin tüm hükümlerinin uygu¬lanması sağlanmış, 5271 sayılı CYY’nın 308. maddesinde Yargıtay C.Başsavcılığı itirazına, 1412 sayılı CYUY hükümlerine göre daha geniş bir şekilde yer verilmesi ve yeni sistemde karar düzeltme yasa yolunun öngörülmemesi nedeniyle 1412 sayılı CYUY’nın 322. mad¬desinin dört, beş ve altıncı fıkralarının yürürlükte kalmalarına gerek görülmemiştir.
Bu genel açıklamalar ışığında itiraz ve temyize ilişkin hükümler incelendiğinde;
5271 sayılı CYY’nın 267 ila 271. maddelerinde itiraza ilişkin hükümlere yer verilmiş olup, itiraz kural olarak hakimlik kararlarına, yasada açıkça belirtilmiş olmak koşulu ile de mahkeme kararlarına karşı başvurulan olağan bir yasa yoludur. Nitekim yasada da itiraz yasa yoluna tabi olan mahkeme kararları, ilgili hükümlerinde açıkça belirtilmiş, Yasanın 268. mad¬desinde itiraz usulü ile itiraz mercilerine ilişkin hususlara, 271. maddede itiraz mercilerinin inceleme yöntemi ile merciince verilecek kararlara yer verilmiştir.
5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen uygulanma zorunluluğu bulunan 1412 sayılı Yasanın 305. maddesi uyarınca ceza mahkemesince verilen hükümler temyiz yasa yoluna tabidir.
Hükümler ise, 5271 sayılı Yasanın 223. maddesinde;
a) Beraat,
b) Ceza verilmesine yer olmadığı,
c) Mahkûmiyet,
d) Güvenlik tedbirine hükmedilmesi,
e) Davanın reddi,
f) Davanın düşmesi,
g) Adlî yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararı,
Şeklinde belirtilmiştir.
1412 sayılı Yasanın 305. maddesi uyarınca yukarıda sayılan hükümlerden birinin ve¬rildiği ahvalde, kesin nitelikteki hükümler istisna olmak üzere bu kararlara başvurulabilecek olağan yasa yolu temyizdir.
1412 sayılı CYUY’nın 320. maddesinde “Yargıtay, temyiz dilekçesi ile layihasında irad olunan hususlar ile temyiz talebi usule ait noksanlardan dolayı olmuş ise temyiz dilek¬çesinde bu cihete dair beyan edilecek vakıalar hakkında tetkikler yapabileceği gibi hükme tesiri olacak derecede kanuna muhalefet edilmiş olduğunu görürse talepte mevcut olmasa dahi bu hususu tetkik eder”;
321. maddesinde ise, “Yargıtay, aleyhine itiraz olunan hükmü hangi cihetten kanuna muhalif görmüşse o cihetten bozar.
Hükmün bozulmasına sebep olan kanuna muhalefet keyfiyeti, bu hükme esas olarak tespit edilen vakıalarda olmuş ise bu muameleler dahi aynı zamanda bozulur” hükümleri yer almaktadır.
Bu maddelere göre, Yargıtay temyiz nedenleriyle bağlı olmaksızın, temyiz dilekçe¬sinde ileri sürülsün veya sürülmesin son karara etkili olan tüm yasaya aykırılıkları kendili¬ğinden inceleyip hükmü bozabilir. Yargıtay’ca yapılacak denetimde mevcut kanıtların yerel mahkemece yanlış değerlendirildiği ve bu nedenle somut olaya ilişkin hukuki nitelemenin yanlış yapıldığı sonucuna varılırsa, karar esastan bozulmakla birlikte uygulanması gereken hukuki kurallar da gösterilecektir. Lehe temyiz davasında ise suç niteliğinin belirlenmesinde yanılgıya düşüldüğü belirlenirse, cezanın türü ve miktarı yönünden önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacağı koşulu ile yasaya aykırı olan hükmün bozulmasına karar verilecek, suç niteliği dışındaki sair hallerde ise eleştiri ile yetinmek suretiyle aleyhe temyiz bulunmadığını vurgulamak suretiyle hüküm onanacaktır.
Olağan yasa yolları olan itiraz ve temyize ilişkin hükümlerden sonra, uyuşmazlığın çözümü için olağanüstü bir yasa yolu olan yasa yararına bozma kurumunun uygulanma koşulları ile sonuçlarının da belirlenmesinde zorunluluk bulunmaktadır.
Öğretide “olağanüstü temyiz” denilen 23.03.2005 gün ve 5320 sayılı Ceza Muha¬kemeleri Yasasının Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Yasa’nın 18. maddesi ile yürür¬lükten kaldırı¬lan 1412 sayılı CYUY’nda “yazılı emir” olarak adlandırılan bu olağanüstü yasa yolu 5271 sa¬yılı CYY’nın 309 ve 310. maddelerinde “kanun yararına bozma” olarak yeniden düzen¬lenmiştir.
5271 sayılı Yasanın 309. maddesi uyarınca hâkim veya mahkemece verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddî hukuka veya yargılama hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtay’ca bozulması istemini, yasal nedenlerini açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması istemini içeren yazısına bu nedenleri aynen yaza¬rak Yargıtay ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtay’ca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm yasa yararına bozulacak, yerinde görülmezse istem reddedilecektir.
Böylece ülke sathında uygulama birliğine ulaşılacak, hakim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi sağlanacaktır.
Bozma sonrası yapılacak işlemler ve bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ile bozma kararının etkileri ise, bozulan hüküm veya kararın türü ve bozma nedenlerine göre ayrım yapılarak maddenin 4. fıkrasında ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
Bozma nedenleri;
5271 sayılı Yasanın 223 üncü maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, 309. maddenin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca; kararı veren hâkim veya mah¬kemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda yeniden karar verilecektir. Bu halde yargı¬lamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar bulunmadığı için verilecek hüküm veya kararda lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edile¬meyecektir.
Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin olması halinde ise, anılan fıkranın (b) bendi uyarınca kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilecek, ancak bu halde verilen hüküm önceki hükümle belir¬lenmiş olan cezadan daha ağır olamayacaktır.
Davanın esasını çözen mahkûmiyet dışındaki diğer hükümlerin bozulmasında ise, (c) bendi uyarınca aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi, “tekriri muha¬keme” yasağı nedeniyle kanun yararına bozma kapsamında yeniden yargılama da gerekme¬yecektir.
4’üncü fıkranın (d) bendi gereğince bozma nedeninin hükümlünün cezasının kaldırıl¬masını gerektirmesi halinde, cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektirmesi halinde ise bu hafif cezaya Yargıtay ceza dairesince doğrudan hükmedilecektir. Bu halde de yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip gereken kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerek¬mektedir.
Görüldüğü gibi Kabahatler Yasası, maddi ceza hukukuna ilişkin hükümler yanında yargılama hukukuna ilişkin hükümler de içermektedir. Söz konusu Yasada, maddi hukuk alanında kabahatlere ilişkin genel hükümler Türk Ceza Yasasının genel hükümleriyle ilişkilendirilerek belirlendikten sonra; usul hukuku alanında kabahatler dolayısıyla idari yaptırım kararı verilmesine ilişkin esas ve usuller düzenlenmiştir. 5326 sayılı Yasada kabahatlere ilişkin genel hükümlerin belirlenmesinde, Türk Ceza Yasasının genel hükümleri ile irtibat kurulmuş ise de, usul hukukuna ilişkin hükümler bakımından Ceza Yargılama Yasası ile herhangi bir irtibat kurulmasına ilişkin genel bir hükme yer verilmemiştir. Bu nedenle Ceza Yargılama Yasasını, Kabahatler Yasasının usul hukukuna ilişkin hükümlerini tamamlayan bir yasa olarak görmemek gerekir. (Şahin/Özgenç; Kabahatler Kanununun Uygulanmasına İlişkin Hukuki Değerlendirmeler, Fasikül, Mart 2010, Sayı 4.)
5326 sayılı Kabahatler Yasasının 27. maddesinde başvuru, 28. maddesinde başvurunun incelenme yöntemi, 29. maddesinde ise itiraz yasa yoluna ilişkin hükümlere yer verilmiş olup, her üç hükümde başvurulacak yasa yollarının koşulları ve sonuçları ayrıntılı bir şekilde, hiç bir boşluk bırakılmaksızın düzenlenmiştir.
Bu hükümler uyarınca, 2000 Türk Lirasına kadar (2000 dahil) idari para cezasına ilişkin idari yaptırım kararlarına karşı başvuru üzerine Sulh Ceza Mahkemesince verilen karar üzerine,
2000 Türk Lirasından fazla idari para cezasına ilişkin idari yaptırım kararlarında ise yapılan başvuru üzerine Sulh Ceza Mahkemesince verilen kararların itiraz üzerine Ağır Ceza Mahkemesince denetlenmesi sonucu verilen karar üzerine,
İdari yaptırım kararının mahkemece verilmesi halinde, itiraz üzerine ağır ceza mahkemesince verilen karar ile,
Ağır Ceza Mahkemesince idari yaptırım kararının verilmesi halinde ise en yakın Ağır Ceza Mahkemesinin verdiği karar üzerine,
Yasa yolu süreci tamamlanacağından, bu aşamadan sonra herhangi bir olağanüstü yasa yoluna başvurulamayacaktır.
Bu şekilde kesinleşen kararlara karşı, 5271 sayılı CYY’nın 309. maddesinde düzenlenen, istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen hakimlik veya mahkeme kararları ile 5271 sayılı CYY’nın 223. maddesinde tanımlanan hükümler için kabul edilen yasa yararına bozma yasa yoluna da başvurulamaz. Zira 5271 sayılı CYY’nın 309. maddesinde ifade edilen “kararlar” sözcüğü, 5271 sayılı CYY’nda tanımlanan ve bu Yasadaki yöntem uygulanarak verilen kararları kapsamakta olup, Kabahatler Yasası uyarınca verilen kararlar kural olarak bu kapsamda değerlendirilemez.
Ancak, C.Savcılığınca eylemin suç oluşturmayıp kabahat oluşturduğu saptanarak, suç nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi halinde, kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karara itiraz edilmesi üzerine, bu kararın Cumhuriyet savcısının görev yaptığı ağır ceza mahkemesine en yakın ağır ceza mahkemesi başkanı tarafından inceleneceğinden, ağır ceza mahkemesi başkanınca verilen karar, hem suç soruşturması ile ilgili yapılan işlemleri hem de idari yaptırım kararını kapsadığından, bu kararın olağan üstü yasa yolu olan yasa yararına bozma yasa yoluna konu edileceğinin kabulü gerekmektedir.
Yine aynı şekilde, mahkemelerce eylemin suç oluşturmaması nedeniyle suçtan dolayı beraat, kabahat nedeniyle de idari yaptırım kararı verilmesi halinde, bu şekilde kesinleşen bir beraat kararının, eylemin suç oluşturduğu iddiasıyla yasa yararına bozma konusu yapılabileceği kuşkusuzdur.
Belirtilen bu istisnalar dışında, başvuru veya itiraz üzerine verilen kararlara karşı yasa yararına bozma yasa yoluna başvurulamayacağından, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Kurul Başkanı ve diğer Kurul üyeleri;
“5326 sayılı Kabahatler Yasasının 2. maddesinde, kabahat, yasanın karşılığında idari yaptırım uygulanmasını öngördüğü haksızlık olarak tanımlanmış, 16. maddesinde, kabahatler karşılığında uygulanacak olan idari yaptırımların idari para cezası ve idari tedbirlerden ibaret olduğu belirtilmiş, yasanın ikinci kısmında da çeşitli kabahatlere yer verilmiştir. Ayrıca Yasada idari yaptırım gerektiren fiiller bakımından uygulanabilecek genel nitelikteki ilkelere de yer verilmiş, yine bu ilkelerin ilgili yasalarda yer alan diğer kabahatler hakkında da uygulanacağı 3. maddesinde hükme bağlanmıştır.
Kabahatler Yasası ile getirilen sistem gereği, kabahatler ve bunlar karşılığında öngörülen idari yaptırım kararları idari bir işlemin ötesinde, ceza huku¬kunun genel prensipleriyle yakın ilişki içinde bulunmaktadır. Nitekim, anılan Yasada, kanunilik, zaman ve yer bakımından uygulama, sorumluluğun esasları, hukuka uygunluk nedenleri ile kusurluluğu ortadan kaldıran sebepler, teşebbüs, iştirak, içtima, zamanaşımı gibi ceza hukukunun bir çok temel ilkesine yer verilmiştir. Bu nedenledir ki, kabahatler karşılığında öngörülen idari yaptırımlardan idari para cezası ile mülkiyetin kamuya geçirilmesi kararlarına karşı idari yargıya değil, ceza mahkemesine başvurulmasını mümkün kılan bir düzenleme yapılmıştır. Böylelikle, bu kararların yerine getirilmesinden önce ceza hukuku ilkeleri bakımından adli denetim imkanı da sağlanmıştır. Bunun da amacı, keyfiliği, uygulamalardaki eşitsizliği, hukuka aykırılıkları gidermektir. Böyle bir başvuru üzerine adli merci tarafından yapılan işlem, sadece dosya üzerinde yapılacak bir denetim ile sınırlı değildir. Yasanın 28. maddesine göre mahkemece, başvurunun kabul edilmesi durumunda, başvuru dilekçesinin kamu kurum ve kuruluşuna tebliğ edilmesi, gerektiğinde işlem dosyasının istenmesi, kurumun cevap dilekçesinin başvurucuya tebliği, talep üzerine ve hatta kendiliğinden tarafların çağrılarak dinlenilmesi, tanık dinlenilmesi, bilirkişi incelemesi yaptırılması, keşif yapılması, delillerin toplanmasından sonra hakkında idari yaptırım kararı verilen kişiye, kanuni temsilcisi veya vekiline son söz hakkı verilmesi de gerekmektedir. Görüldüğü üzere; idari yaptırım kararına karşı başvuru üzerine sulh ceza mahkemesi tarafından ceza yargılamasının genel prensiplerine göre yargısal bir faaliyette bulunulması ve ceza hukukunun genel ilkeleri dikkate alınmak suretiyle bir karar verilmesi söz konusudur. Dolayısıyla, yapılan işlemler ve verilen kararlar adlî ceza yargısını doğrudan ilgilendiren bir nitelik taşımaktadır. Tüm bu hususlar da; yasa koyucunun, idari suç ve yaptırımları yalnızca idari bir işlem, öte yandan idari yaptırım kararlarına başvuru üzerine ceza mahkemelerince verilen kararları da salt idari işlemin denetlenmesi niteliğinde görmediğinin bir ifadesidir.
Anılan Yasanın, geçiş döneminde çıkacak sorunların çözümünü amaçlayan Geçici 2 ve 3. maddelerinde başvuru mercii olarak adlî yargı görevlendirilmiş, ayrıca adlî yargı mercilerinde gerçekleştirilen yargılama sırasında koğuşturma konusu fiilin esasen idari yaptırım gerektiren bir kabahati oluşturduğunun anlaşılması durumunda 24. madde uyarınca mahkemelerin de bu nitelikte bir yaptırıma hükmedebilmeleri olanağı getirilmiş, ayrıca mahkemelerin, idari yaptırım kararına itiraz üzerine verdikleri karara karşı adlî yargı sistemi içinde yeni başvuru yöntemleri ihdas edilmiş, böylelikle idari yaptırım kararlarının ceza yargılamasıyla paralel prensipler uygulanarak verilmesi ve adli yargı mercilerince denetlenmesi sağlanmak istenmiştir.
Yasa yararına bozma konusu yapılan karar, Sulh Ceza Mahkemesince başvuru üzerine verilen karardır, miktarı itibariyle kesin nitelikte bulunan, bu karardaki hukuka aykırılığı gidermek için olağan bir yasa yolu da bulunmamaktadır. Anılan karardaki hukuka aykırılığı giderebilmenin tek yolu 5271 sayılı CYY’nın 309. maddesinde düzenlenmiş bulu¬nan yasa yararına bozma olağanüstü yasa yoludur.
Bu itibarla Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının kabulü ile Özel Daire kararının kaldırılmasına, yasa yararına bozma istemi konusunda karar verilmek üzere dosyanın Özel Dairesine gönderilmesine karar verilmesi gerektiği” görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle,
1- Yargıtay C.Başsavcılığının itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, ilk müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından, 23.03.2010 günü yapılan ikinci müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.