YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2010/32
KARAR NO : 2010/106
KARAR TARİHİ : 04.05.2010
Tebliğname : 2008/53692
Yargıtay Dairesi : 4. Ceza Dairesi
Mahkemesi : MERSİN 2. Asliye Ceza
Günü : 15.11.2007
Sayısı : 273-1026
Basın yoluyla hakaret suçundan, sanık A. Ş..’in 765 sayılı TCY’nın 480/4. maddesi uyarınca cezalandırılması istemiyle açılan kamu davasından beraatına ilişkin, Mersin 2. Asliye Ceza Mahkemesince 16.12.2004 gün ve 1154-1532 sayı ile verilen hükmün katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 18.09.2006 gün ve 7706-14025 sayı ile;
“…Sanık A. Ş.. hakkındaki hükme yönelik temyize gelince;
Ancak; Basın yoluyla işlenen suçlarda hukuka uygunluk nedenleri (ceza sorumluluğunu kaldıran nedenler) arasında yer alan ve kaynağını Anayasanın 28 ve devamı maddelerinden alan, ‘hakkın kullanılması’ kapsamındaki haber verme ve eleştiri hakkının söz konusu olabilmesi için, yapılan basın açıklamasının gerçek ve güncel olması, verilişinde kamu ilgi ve yararının bulunması ve olay ile olayın anlatılışı arasında fikri bağ bulunması gerekir. Bu unsurlardan birinin dahi gerçekleşmemesi haber verme ve eleştiri hakkını ortadan kaldırır ve fiili hukuka aykırı kılar.
Somut olayda; İçel …adlı günlük gazetede katılanın da ortak olduğu şirkete ait tankerin kaçak satışta yakalandığı belirtildikten sonra (Bakan G..’nün sözleri geliyor akla, ‘gözünüzü toprak doyursun’) biçiminde verilen haberde, haberin güncelliği ve verilişinde kamu ilgi ve yararı bulunduğundan söz edilebilir ise de, dosyada mevcut tutanağa göre 29.07.2003 tarihinde yakalanan tanker hakkında, gazetenin yayınlandığı 01.08.2003 tarihine kadar yeterli bir araştırma yapıldığı takdirde, katılanın o tarihte …Petrol Ürünleri Oto Sanayi ve Ticaret Ltd. Şirketinde ortaklık sıfatı kalmadığının belirlenmesi olanaklı bulunduğu gibi habere eklenen ‘Bakan G..’nün sözleri geliyor akla, gözünüzü toprak doyursun’ biçimindeki küçük düşürücü değer yargısı içeren sözler nedeniyle olay ile olayın anlatılışı arasında bulunması gereken fikri bağın da mevcut olmadığı dikkate alındığında eylemi hukuka uygun kılan haber verme ve eleştiri hakkı sınırlarının aşıldığı gözetilerek 765 ve 5237 sayılı TCY’nın ilgili hükümleri, 5252 sayılı Yasanın 9/3. madde ve fıkrasında öngörülen yönteme göre karşılaştırılmak suretiyle lehe olan hüküm belirlenip sanığın hukuki durumunun buna göre tayininde zorunluluk bulunması…” nedeniyle bozulmasına karar verilmiş;
Mersin 2. Asliye Ceza Mahkemesince 15.11.2007 gün ve 273-1026 sayı ile;
“…Olayımızda …. Petrol Ürünleri Oto Sanayi ve Ticaret Limitet Şirketine ait tankerin yasak olmasına karşın perakende akaryakıt satışı yaptığının tespit edildiği, katılanın ise anılan şirketin kurucu ortağı olduğu, Milletvekili seçilinceye kadar şirket ortaklığına devam ettiği, ancak Milletvekili seçildiği tarih itibarı ile şirketteki hissesini yakınlarına devrettiği anlaşılmaktadır. Katılanın yasak olmasına karşın perakende akaryakıt satışını gerçekleştiren tankerin ait olduğu şirketin kurucu ortağı olması, keza şirketin bir aile şirketi statüsünde bulunması, katılanın Milletvekili seçilmesi nedeniyle zorunluluktan doğan hisse devrini yakınlarına intikal ettirmesi olguları nazara alındığında, sanığın hukuken olmasa bile fiilen anılan şirketle irtibatının devam ettiği kanaatini ortaya koyduğu, olgularla desteklenen bir kanaatin doğruluğunun kesinkes ispatlanmasının beklenemeyeceği, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 1999 tarihli Dalban-Romanya davasında da ‘bir gazetecinin doğruluğunu kanıtlayamadığı sürece eleştirel değer yargılarını ifade etmesinin engellenmesi kabul edilemez’ görüşlerini ortaya koyduğu, dolayısıyla olayımızda olay ile olayın anlatışı arasında fikri bağın bulunduğu, keza yazıda ‘Bakan Güçlü’nün sözleri akla geliyor, gözünüzü toprak doyursun’ şeklindeki ifadenin eylemin kınanması mahiyetinde keskin ve sarsıcı bir nitelikte olduğu, ancak hakaret içermediği, bu tarz saldırgan, sarsıcı, rahatsız edici ifadelerin Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 1999 tarihli Dalban-Romanya kararında da vurgulandığı gibi gazetecinin özgürlüğünün aynı zamanda bir ölçüde abartma, hatta kışkırtmayı da içerdiği, dolayısıyla anılan ifadenin hakaret suçunu oluşturmadığı sonuç ve kanaatine varıldığından Yüksek Yargıtay 4. Ceza Dairesinin bozma ilamına uyulmamasına ve sanığın atılı suçtan beraatına karar vermek gerekmiştir” gerekçesiyle önceki hükümde direnilmesine karar verilmiştir.
Bu hükmün de katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay C.Başsavcılığının “bozma” istekli 15.01.2010 gün ve 53692 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanık A. Ş..hakkındaki beraat hükmüne hasren yapılan incelemede:
Özel Daire ile yerel mahkeme arasındaki uyuşmazlık, sanığa atılı eylemin basın yoluyla hakaret suçunu oluşturup oluşturmadığının belirlenmesine yönelik ise de, zamanaşımı süresinin dolup dolmadığı hususu Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca öncelikle ön sorun olarak değerlendirilmiştir.
Dosya incelendiğinde, isnat edilen eylemde suç tarihinin 01.08.2003 olduğu, iddianamenin hakim tarafından 26.09.2003 tarihinde havale edildiği, sanık A. Ş..’in sorgusunun ise yargılandığı Mersin 2. Asliye Ceza Mahkemesince 16.07.2004 tarihinde yapıldığı anlaşılmaktadır.
Yerel mahkemece iki kez beraatına hükmedilen sanıkla ilgili olarak; 16.07.2004 tarihli sorgudan sonra, zamanaşımını durduran veya kesen başka bir neden bulunmamaktadır.
Sanık hakkında bozmadan sonra 18.10.2007 tarihinde çıkartılmış olan ihzar müzekkeresinin ise;
1- Mahkeme tarafından ihzar müzekkeresi çıkartılmasına karar verilmediği halde, “sanığın adresinin tespit edilerek gelecek celse duruşmada hazır edilmesi için müzekkere yazılmasına” şeklindeki ara karar üzerine, belirtilen müzekkere yerine çıkartılmış olan “ihzar müzekkeresi”nin gerçek anlamda bir ihzar müzekkeresi sayılmaması,
2- Bozmadan sonra, sanığın bozmaya karşı diyeceklerinin sorulması için veya sorgu dışında çıkartılan ihzar müzekkerelerinin zamanaşımını kesmeyeceğinin Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 22.05.1981 gün ve 27-175 sayılı kararı ve süreklilik arz eden kararları ile kabul edilmesi,
Karşısında, zamanaşımını kesen en son işlemin 16.07.2004 tarihli sorgu olduğunun kabulünde zorunluluk bulunmaktadır.
Somut olayda, 765 sayılı TCY’nın 480/4. maddesinde düzenlenen basın yoluyla hakaret suçunun cezasının 6 aydan 3 yıla kadar hapis ve ağır para cezası olması nedeniyle, anılan suç aynı Yasanın 102/4. maddesi uyarınca 5 yıllık olağan zamanaşımı süresine tabi olup, en son kesen işlem olan sanığın 16.07.2004 tarihli sorgusundan itibaren 5 yıllık dava zamanaşımı süresi 16.07.2009 tarihinde gerçekleşmiştir.
Bu itibarla; yerel mahkeme direnme hükmünün, dava zaman aşımı süresinin dolması nedeniyle bozulmasına, yeniden yargılama gerektirmeyen bu konuda, 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CYUY’nın 322. maddesi gereğince karar verilmesi mümkün bulunduğundan, sanık hakkındaki kamu davasının 765 sayılı TCY’nın 102/4 ve 104/2. maddeleri ile 5271 sayılı CYY’nın 223/8. maddeleri uyarınca düşmesine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Mersin 2. Asliye Ceza Mahkemesinin 15.11.2007 gün ve 273-1026 sayılı direnme hükmünün gerçekleşen dava zamanaşımı nedeniyle BOZULMASINA,
2- Yeniden yargılama gerektirmeyen bu konuda, 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CYUY’nın 322. maddesi gereğince karar verilmesi mümkün bulunduğundan, sanık hakkındaki kamu davasının 765 sayılı TCY’nın 102/4, 104/2 ve 5271 sayılı CYY’nın 223/8. maddeleri uyarınca DÜŞMESİNE,
3- Dosyanın Mersin 2. Asliye Ceza Mahkemesine gönderilmesi için Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 04.05.2010 günü yapılan müzakerede sonucu itibariyle tebliğnameye uygun olarak oybirliğiyle karar verildi.