Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2010/29 E. 2010/56 K. 23.03.2010 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2010/29
KARAR NO : 2010/56
KARAR TARİHİ : 23.03.2010

İtirazname : 2009/185834
Yargıtay Dairesi : 2. Ceza Dairesi
Mahkemesi : ALAPLI Sulh Ceza
Günü : 14.01.2009
Sayısı : 133-8
Hükümlü Ö. D.’nin kasten yaralama suçundan 5237 sayılı TCY’nın 86/2, 29, 62/1 ve 52. maddeleri uyarınca 1500 YTL adli para cezası ile cezalandırılmasına, sanığın katılan-sanık U. O.’nun zararını tazmin etmediği anlaşılmakla, hakkında 5271 sayılı CYY’nın 231. maddesinde düzenlenmiş olan “hükmün açıklanmasının geri bırakılması” kurumunun uygulanmasına yer olmadığına ilişkin, Alaplı Sulh Ceza Mahkemesince verilen, kesin nitelikteki 14.01.2009 gün ve 133-8 sayılı hükme yönelik olarak Adalet Bakanlığı tarafından yasa yararına bozma yasa yoluna başvurulması üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 2. Ceza Dairesince 16.12.2009 gün ve 39652-47432 sayı ile;
“Kanun yararına bozma yasa yoluna, temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş hüküm ve kararlara karşı başvurulabilmesi karşısında, kesin hükmün otoritesini tümüyle zedelememesi gerektiğinden, hukuka aykırılıkların ciddi boyutlara ulaşması yanında, maddi meseleye ilişkin kanıtların takdirinde yanılgıya düşüldüğünden bahisle kanun yararına bozma isteminde bulunulamayacağı gibi hakimin takdir yetkisi kapsamına giren hususlar ile takdirin hatalı kullanılması ile ilgili hukuka aykırılıklar yönünden de kanun yararına bozma yasa yoluna gidilmesi mümkün bulunmamaktadır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun, 19.02.2008 gün, 2008/5-19, 2008/31 sayılı kararında vurgulandığı üzere, yasa yararına bozma yöntemi, karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesini ve ülke genelinde uygulama birliğine ulaşılmasını sağlama amacıyla, olağanüstü bir denetim muhakemesi yolu olup, gerek kesin hükmün otoritesinin korunması zorunluluğu, gerekse olağanüstü bir denetim yolu olması nedeniyle dar kapsamlıdır. Her türlü hukuka aykırılığın öne sürülüp incelenmesine elverişli bir denetim yolu değildir. Nitekim, yasa yolunun bu özelliği nedeniyle, hakimin takdirini hatalı kullanmasına ilişkin hususlardaki hukuka aykırılıklar, sadece olağan bir denetim yolu olan temyiz incelemesi sırasında dikkate alınabilecek hukuka aykırılıklardandır. 14.11.1977 gün, 1977/3-2 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da, erteleme isteği hakkında olumlu ya da olumsuz bir kararı kapsayan ya da yasal gerekçe gösterilmeden bu isteklerin reddine ya da kabulüne ilişkin olan hükümlere karşı yasaya aykırılıktan söz edilerek bu yasa yoluna başvurunun kabulüne olanak bulunmadığı belirtilmiştir. Kabul edip etmemek mahkemenin takdirine bağlı istekler hakkında karar verilirken, gösterilen gerekçenin yasal olmamasının, bozma sebebi oluştursa dahi yazılı emire konu edilemeyeceğine ilişkin Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 08.04.1985 gün, 453/201 sayılı kararı da dikkate alınarak, sanık hakkında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilirken gösterilen, katılanın zararının tazmin edilmediğine ilişkin gerekçe, kanun yararına bozma yasa yoluna konu edilemeyeceğinden, Alaplı Sulh Ceza Mahkemesinin 14.01.2009 gün ve 2008/133, 2009/8 sayılı kararına yönelik kanun yararına bozma isteminin reddine” karar verilmiştir.
Yargıtay C.Başsavcılığınca 22.01.2010 gün ve 185834 sayı ile;
“İtirazın konusu olan uyuşmazlık; 5271 sayılı CMK.nın 231/6-c maddesinde öngörülen zararın, sanık tarafından giderilmediği gerekçesiyle hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilirken gösterilen gerekçenin kanun yararına bozma yasayoluna konu edilip edilemeyeceği hususuna ilişkindir.
Kanun yararına bozma kurumu, hâkim veya mahkemeler tarafından verilen ve istinaf veya temyiz incelenmesinden geçmeksizin kesinleşen hüküm ve kararlardaki hukuka aykırı¬lıkların giderilmesi için kabul edilen olağanüstü bir kanun yoludur (5271 s. CMK. m. 309).
CMK.nın 309. maddesinde, yasa yararına bozma yasa yoluna başvurulması yasaklanan hallerden bahsedilmemiştir. Buna karşılık, 26.10.1932 gün ve 29-12 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında, uygulamadaki esaslı yanlışlar ile esasa etkili usul hataları dışında kalan hakimin kanaat ve takdirine ait fiili sorunlardan dolayı olağanüstü bir yasa yolu olan kanun yararına bozma yasa yoluna gidilemeyeceği belirtilmiş, aynı husus birçok Genel Kurul ve Özel Daire kararında da vurgulanmıştır. Bu bağlamda, yasaların hakime takdir kullanma olanağı sağladığı hallerde, örneğin aşağı ve yukarı sınırlar arasında temel ceza belirlenirken hatalı takdir kullanılması veya yapılacak artırım ve indirim miktarları saptanırken takdirde yanılgıya düşülmesi gibi durumlarda yasa yararına bozma yasa yolu başvurusunda bulunulamayacağı yerleşmiş bir uygulamadır.
Öte yandan, kanıtların veya hukuk kurallarının yanlış değerlendirilmelerinden kaynaklanan, hüküm ve kararlardaki hukuki değerlendirme hatalarıyla ilgili olarak yasa yararına bozma yasa yoluna başvurulması olanaklıdır.
Nitekim, Ceza Genel Kurulu’nun 20.09.1993 gün ve 201-201 sayılı kararında, yargılama hukuku ile maddi hukuk kurallarına aykırılık yanında, mevcut kanıtların mahkû¬miyet için yeterli olmaması ve kanıt bulunmaması hallerinde de bu yola başvurulmasının olanaklı olduğu kabul edilmiştir.
Yine, Ceza Genel Kurulu 14.11.1988 gün ve 427-466 sayılı kararında ‘sübut bulmayan veya yasal unsurları itibarıyla suç oluşturmadığı görülen bir eylemde, uygulamaya veya sair yasaya aykırılıklara ilişkin hususların yazılı emir üzerine incelenmesini mümkün görüp, yargılamanın temelini ve esas amacını oluşturan sübut ve suçun tekevvün edip etme¬diğine ilişkin incelemeyi mümkün görmemek hukuken ve mantıken izahı mümkün olmayan bir husustur’ şeklindeki kabul ile suçun oluşup oluşmadığının bu yolla denetlenebileceği sonucuna ulaşılmıştır.
Kanun yararına bozma yoluna kesinleşmiş hüküm ve kararlara karşı gidilmesi nedeniyle kesin hükmün otoritesinin bütünüyle zedelenmemesi amacıyla bu yola başvura¬bilmek için hukuka aykırılık halinin ciddi boyutlara varması gerekir (YCGK. 20.12.1976-509/534 sayılı kararı). Hukuka aykırılık ise uygulanmaması gereken bir yasa normunun uygulanması biçiminde olabileceği gibi, uygulanması zorunlu olan bir yasa kuralının uygulanmaması biçiminde de ortaya çıkabilir.
Diğer yandan, Anayasanın 141, 5271 sayılı CMK.nın 34/1, 230, 232. maddeleri uyarınca, mahkeme kararlarının sanıkları, mağdurları, C. Savcısını ve herkesi inandıracak ve Yargıtay denetimine olanak verecek biçimde gerekçeyi içermesi, hükümde 230. maddesinde öngörülen sabit kabul edilen olaya ve uygulamaya yer verilmesi zorunlu olup, aksi hal CMK.nın 289/1-g maddesi gereğince hukuka kesin aykırılık hallerindendir. Ceza Genel Kurulunun 09.06.2009 gün ve 2009/70-153 sayılı kararında da belirtildiği üzere hükmün gerekçeyi içermemesi kanun yararına bozma konusu yapılabilecektir.
İtirazın konusu olan uyuşmazlığın çözümü bakımından 5271 sayılı CMK.nın 231/5. maddesinde öngörülen hükmün açıklanmasının geri bırakılması müessesinin de incelenip irdelenmesinde zorunluluk bulunmaktadır.
Sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibariyle karma bir özelliğe sahip bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, denetim süresi içinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması halinde, geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak kamu davasının 5271 sayılı CMK’nun 223. maddesi uyarınca düşürülmesi sonucu doğurduğundan, bu niteliğiyle sanık ile devlet arasındaki cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme nedenlerinden birisini oluşturmaktadır.
Yapılan yargılama sonucunda, sanık hakkında tesis edilen mahkûmiyet hükmünde, hükmolunan cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezasından ibaret olması, suçun, Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan İnkılâp Yasalarında yer alan suçlar ile 01.03.2008 tarihinden itibaren işlenen suçlar yönünden suçun ayrıca 15 yaşından büyükler açısından 3713 sayılı Yasa kapsamındaki suçlar ile 1632 sayılı Yasa kapsamında yer alan suçlardan olmaması halinde, daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunan veya mahkûm olmasına karşın 3682 sayılı Adli Sicil Yasası uyarınca silinme koşulları oluşan, 01.06.2005 tarihinden sonra işlenen suçlar yönünden ise 5237 sayılı TCY’nın 58. maddesinde tekerrür hükümlerinin uygulanması için öngörülen sürelerin geçtiği mahkûmiyetlerde, suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tamamen giderilmesi koşullarının birlikte gerçekleşmesi ve mahkemece de, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları gözönünde bulundurularak, yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate ulaşılması halinde hiçbir isteme bağlı kalmaksızın hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilecek ve sanık beş yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulacak, denetim süresince de dava zamanaşımı süresi duracaktır.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının objektif koşullarından olan zarar koşulu, suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tamamen giderilmesidir. Burada, uğranılan zararlardan kast edilen maddi zararlar olup, manevi zararlar bu kapsamda değerlendirilmemelidir.
Maddi zararın bizzat sanık tarafından yerine getirilmesi gerekmeyip, sanık adına onun bilgisi ve rızası tahtında üçüncü kişiler tarafından da tazmin, aynen iade veya eski hale getirme suretiyle giderilmesi de olanaklıdır. Ancak, herhangi bir zararın doğmadığı veya zarar doğurmaya elverişli bulunmayan suçlar yönünden bu koşul aranmayacaktır. Örneğin, 6136 sayılı Yasanın 13. maddesine aykırılık halinde, herhangi bir zarar bulunmadığından zararın giderimi koşulu aranmaz.
Zararın belirlenmesinde hâkim, ceza yargılamasında şahsi hak davasına yer verilmediği gerçeğini de gözönünde bulundurmak koşuluyla, kanaat verici basit bir araştırma yapmalı, hukuk hakimi gibi gerçek zararı tam anlamıyla saptamaya çalışmamalıdır. Zira, 5271 sayılı Yasanın 231. maddesindeki düzenleme, kişinin ileride hukuk mahkemesinde şahsi hak davası açmasına ve giderilmediğini düşündüğü gerçek zararının saptanarak kalan kısmına da hükmedilmesini isteme yönünden bir engel oluşturmamaktadır. (Ceza Genel Kurulunun 03.02.2009 gün, 2008/250 esas, 2009/13 sayılı kararı).
Somut olayda; Alaplı Meslek Yüksekokulunda öğretim görevlisi olarak görev yapan sanık Ö. D. ile aynı okulda öğrenci olan katılan sanık U. O.arasında, derse girme konusunda başlayan tartışma sonucunda sanığın, katılanı boğazda tırnak izi, sol yanakta kızarıklık olacak biçimde ve basit tıbbi müdahale ile giderilebilecek biçimde yaraladığı, sanığın geçmişte kasıtlı suçtan herhangi bir mahkûmiyetinin bulunmadığı ve hakkında hükmolunan cezanın adli para cezası olduğu anlaşılmaktadır.
Yerel Mahkeme kısa ve gerekçeli karar içeriğinde, sadece, sanığın, katılan sanık U. O.’nun zararını tazmin etmediği gerekçesiyle hakkında 5271 sayılı CMK.nın 231/5. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar vermiştir. Hükmün açıklanmasının geri bırakılması koşullarının bulunup bulunmadığına ilişkin başkaca bir değerlendirme ve irdeleme yapılmamıştır.
Yukarıda belirtildiği gibi zararın giderilmesi koşulu, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının objektif koşullarındandır. Objektif olan bu koşulun gerçekleşip gerçekleşmediği konusunda, gerekli araştırma yapılacak, ilgili kanıtlar toplanacak, koşulların gerçekleştiğinin saptanması durumunda da diğer subjektif koşulların tartışılması gündeme gelecektir. Burada Hakimin kanaat ve takdiri ile ilgili bir sorun sözkonusu değildir. Sözkonusu olan, uygulanması gereken bir hukuk normunun yanılgı sonucu uygulanmaması biçiminde gerçekleşen bir hukuka aykırılıktır Böyle bir hükmün, temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmesi halinde, anılan hukuka aykırılığın kanun yararına bozma yasa yolu ile incelenip, hükümdeki ciddi boyutlara varan hukuka aykırılığın giderilmesi gerekmektedir.
Dolayısıyla, 5271 sayılı CMK.nın 231/6-c bendinde öngörülen zararın somut olayda oluşup oluşmadığı, oluşmuş ise giderilip giderilmediği konusunun, olağanüstü bir yasa yolu olan kanun yararına bozma yasa yolu ile incelenmesi zorunludur. Eğer Mahkemece CMK.nın 231. maddesinin 5. fıkrasının (b) bendinde öngörülen sanığın kişilik özellikleri ile duruş¬madaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususun¬da kanaate varılamamış olması gerekçesiyle hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmiş olsaydı, anılan gerekçe sübjektif koşula ilişkin olduğundan, bu gerekçenin kanun yararına bozma konusu yapılamayacağında kuşku yoktur. Ancak, mahke¬menin hükmüne esas aldığı gerekçe, 231. maddenin 5. fıkrasındaki objektif koşula ilişkindir ve mahkûmiyete ilişkin hükümde davanın esasını halletmeyen yönüne ilişkindir.
CMK.nın 309/4-b maddesi kapsamında bulunan zarar giderilmediğinden hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına ilişkin hukuka aykırılık nedeni, davanın esasını halleder nitelikte olmadığından kanun yararına bozma yasa yolu ile incelenmesi olanaklıdır.
Bu itibarla; Özel Dairece, kanun yararına bozma isteminin kabul edilip, dosyanın esası yönünden inceleme yapılması gerekirken, ileri sürülen nedenin, olağanüstü bir yasa yolu olan kanun yararına bozma yasa yolu ile incelenemeyeceği gerekçesiyle reddine karar verilmiş olması yasaya aykırı görülmüştür” gerekçeleriyle itiraz yasa yoluna başvurularak, Özel Daire red kararının kaldırılarak, Adalet Bakanlığının kanun yararına bozma isteminde belirtilen neden doğrultusunda inceleme yapılıp bir karar verilmesi için dosyanın Özel Dairesine gönderilmesine karar verilmesi talep olunmuştur.
Dosya, Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; katılanın zararının karşılanmamış olması gerekçesine dayanan hükmün açıklanmasının geri bırakıl¬masına yer olmadığına dair kararın yasa yararına bozma konusu yapılıp yapılamayacağına ilişkindir.
Öğretide “olağanüstü temyiz” olarak adlandırılan yasa yararına bozma olağanüstü yasa yolunun koşulları ve sonuçları “yasa yararına bozma” adı ile 5271 sayılı CYY’nın 309 ve 310. maddelerinde düzenlenmiştir.
5271 sayılı Yasanın 309. maddesi uyarınca, hâkim veya mahkemece verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddî hukuka veya yargılama hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtay’ca bozulması istemini yasal nedenlerini açıklayarak, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması istemini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak Yargıtay ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtay’ca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm yasa yararına bozulacak, yerinde görülmezse istem reddedilecektir.
Böylece ülke sathında uygulama birliğine ulaşılacak, hâkim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıklar ile uygulamadaki esaslı yanlışlar ve esasa etkili usul yanılgılarının, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi sağlanacaktır.
Yasa yararına bozma yasa yoluna, istinaf ve temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş hüküm ve kararlara karşı gidilmesi nedeniyle kesin hükmün otoritesinin bütünüyle zedelenmemesi amacıyla bu yola başvurabilmek için hukuka aykırılık halinin ciddi boyutlara ulaşması gerekmektedir. Delillerin takdir ve tercihinde hataya düşüldüğünden bahisle bu yola başvurulması, bu olağanüstü yasa yolunun amaç ve kapsamıyla bağdaşmaz. Mahkemenin takdirine bağlı istekler ile uygulamadaki takdir yanılgıları veya takdirin yerinde olup olmadığının denetlenmesine ilişkin başvurular yasa yararına bozma konusu yapılama¬yacağından, böyle bir başvuru halinde istemin reddine karar verilmelidir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 19.02.2008 gün 346-25, 06.05.2008 gün 27-95 ve 10.03.2009 gün 41-52 sayılı kararları başta olmak üzere, bir çok kararında da vurgulandığı üzere; sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibariyle karma bir özelliğe sahip bulunan, hükmün açıklan¬masının geri bırakılması kurumu, denetim süresi içinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması halinde, geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak kamu davasının 5271 sayılı CYY’nın 223. maddesi uyarınca düşürülmesi sonucunu doğurduğundan, bu niteliği itibariyle, sanık ile devlet arasındaki cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren, düşme nedenlerinden birisini oluşturmaktadır.
Koşullu bir düşme nedenini oluşturan, “hükmün açıklanmasının geri bırakılması” müessesesinin uygulanabilmesi için öncelikle, sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünde, hükmolunan cezanın iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezasından ibaret olması, suçun 231. maddenin 14. fıkrasında yazılı suçlardan olmaması, sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması ve suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tamamen giderilmesine ilişkin koşulların birlikte gerçekleşmesi gerekmektedir. Anılan koşulların gerçekleşmesi ile birlikte ayrıca “Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılmasına” ilişkin takdire dayalı koşulun da gerçekleşmesi halinde “hükmün açıklanmasının geri bırakılması” müessesesinin uygulanması olanağı bulunmaktadır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 08.04.1985 gün ve 453-201 sayılı kararında da belirtildiği üzere, kabul edip etmemenin mahkemenin takdirine bağlı olduğu istekler hakkında verilen karar yasa yararına bozmaya konu edilemez.
Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sanık Ö. D.’nin, katılan-sanık U. O.’ı kasten yaralama suçundan eylemine uyan 5237 sayılı TCY’nın 86/2, 29, 62 ve 52/2. maddeleri uyarınca 1500 TL. adli para cezası ile cezalandırılmasına, sanığın, katılan-sanık U. O.’nun zararını tazmin etmediğinden bahisle, hakkında 5271 sayılı CYY’nın 231/5. maddesinin uygulanmasına yer olmadığına karar verildiği anlaşılmaktadır.
Sanık hakkında zararın tazmin edilmemesi gerekçesine dayalı olarak hükmün açıklan¬masının geri bırakılması kurumunun uygulanmamasına yönelik kararda, takdir hakkının hatalı kullanıldığının olağan yasa yolu olan temyiz başvurusunda ileri sürülmesi olanaklı ise de, kabul edip etmemenin mahkemenin takdirine bağlı bulunduğu hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumunun uygulanıp uygulanmayacağına yönelik yetkinin kullanılmasındaki takdir yanılgısının olağanüstü bir yasa yolu olan, yasa yararına bozma konusu yapılması olanaklı değildir.
Bu itibarla haklı nedene dayanmayan Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Kurul Başkanı ve bir kısım üyeler ise; “Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 14.07.2009 gün ve 163-202 sayılı kararında açıkça belirtildiği üzere, gerek koşulları oluştuğu halde, bu konuda hiçbir değerlendirme yapılmaması, gerekse koşullardan bir veya bir kaçının oluşmadığından bahisle verilen, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığı kararı ile hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararındaki, hukuka aykırılıkların, objektif koşullar yönünden hâkimin takdir hakkına taalluk eden bir husus olmaması nedeniyle, yasa yararına bozma konusu yapılabileceği yönünde bir kuşku bulunmamaktadır” görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 09.03.2010 tarihinde yapılan birinci müzakerede yasal çoğunluk sağlanama¬dığından, 23.03.2010 günü yapılan ikinci müzakerede oy çokluğu ile karar verildi.