Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2010/287 E. 2012/58 K. 28.02.2012 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2010/287
KARAR NO : 2012/58
KARAR TARİHİ : 28.02.2012

Hırsızlık suçundan sanık Ömer K.’nın 5237 sayılı TCY’nın 142/1-f, 43 ve 62. maddeleri uyarınca 2 yıl 1 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, Ankara 14. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 06.02.2008 gün ve 700-70 sayılı hükmün sanık tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 06.07.2011 gün ve 54274-15430 sayı ile;
“Sanığın adli sicil kaydında yer alan Ankara 14. Sulh Ceza Mahkemesinin 20.05.2004 tarih ve 2004/108-706 sayılı ilamı uyarınca 765 sayılı TCK.nun 491/ilk, 522, 647 s.K.nun 4. maddeleri gereğince 693.420.000 lira ağır para cezasına mahkum edildiği, kararın 28.05.2004 tarihinde kesinleştiği ve bu ilamın tekerrüre esas olduğu anlaşıldığı halde, sanık hakkında 5237 sayılı TCK.nun 58/6. maddesi gereğince mükerrirlere özgü infaz rejiminin uygulanmaması, yine sanık hakkında 19.05.2003 ve 29.08.2005 tarihli kaçak elektrik tespit tutanaklarının düzenlendikleri zaman aralığı dikkate alındığında suç kastının yenilenmesi nedeniyle her bir tutanağın ayrı suç oluşturduğu gözetilmeyerek, sanığın eylemlerinin tek suç kabul edilip 5237 sayılı TCK.nun 43. maddesinin uygulanmasına karar verilmesi karşı temyiz bulunmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
A) Sanığa atılı 19.05.2003 tarihinde işlenen elektrik enerjisi hırsızlığı suçunun gerektirdiği cezanın miktar ve nevi itibariyle tabi olduğu 765 sayılı TCK.nun 102/4 ve 104/2. maddelerine göre hesaplanan 7 yıl 6 aylık zamanaşımının suç ve inceleme tarihleri arasında gerçekleştiği anlaşılmakla, hükmün bozulmasına;
1412 sayılı CMUK.nun 322. maddesi uyarınca sanık hakkındaki kamu davasının 5271 sayılı CMK’nun 223/8. maddesi gereğince düşürülmesine,
B) Sanık hakkında 29.08.2005 tarihinde işlenen elektrik enerjisi hırsızlığı suçundan dolayı kurulan hükme yönelik yapılan temyiz itirazlarının incelenmesinde ise;
Dosya içeriğine göre diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. Ancak;
I-Dosya kapsamında yer alan ve sanık hakkındaki iddianameye konu edilmeyen toplam 7 adet suç tutanağından 25.01.2001, 16.04.2001, 10.09.2001, 29.06.2002 ve 03.06.2003 tarihlerinde düzenlenen tutanaklara ilişkin eylemlerin, 765 sayılı TCK.nun 102/4 ve 104/2. maddelerine göre hesaplanan 7 yıl 6 aylık zamanaşımı süresinin gerçekleştiği halde, suç tarihi itibariyle henüz zamanaşımı süresinin gerçekleşmediği anlaşılan 26.01.2004 ve 06.07.2005 tarihlerinde düzenlenen tutanaklarla ilgili sanık hakkında suç duyurusunda bulunulup bulunulmadığı ve dava açılıp açılmadığı, açılmış ise davaların akıbeti araştırılıp, gerekirse birleştirilmeleri sağlanarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
II- Kabule göre de;
1- Sanık hakkında 19.05.2003 tarihinde işlenen suçtan dolayı açılan kamu davasının zamanaşımı nedeniyle düşürülmesine karar verilmesi nedeniyle 5237 sayılı TCK.nun 43. maddesinin uygulanma olanağının kalmadığının gözetilmesinde zorunluluk bulunması,
2- Sanık hakkında kasten işlemiş olduğu suçtan dolayı hapis cezasına mahkumiyetin kanuni sonucu olarak 5237 sayılı TCK.nun 53/1. maddesinin uygulanmasına karar verilmemesi” isabetsizliklerinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay C.Başsavcılığı ise 26.08.2011 gün ve 62720 sayı ile;
“…Dosya içerisinde yine sanık hakkında düzenlenmiş ve iddianameye konu edilmeyen 7 ayrı suç tutanağının da bulunduğu, kararda bu tutanaklarla ilgili herhangi bir hükme yer verilmediği tespit edilmiştir.
Burada tartışılması gereken sorun, mahkeme tarafından verilmiş bir tek hükümle ilgili olarak Yüksek Daire’nin iki ayrı karar verip veremeyeceği noktasındadır.
Mahkeme suçun zincirleme işlendiğini kabul etmektedir. Bu nedenle sanık hakkında tek hüküm kurmuş, bunu yasada belirlendiği biçimde artırmıştır.
Ancak Yüksek Daire, aradaki zaman aralığı dikkate alındığında eylemin zincirleme işlenmediğini, iki ayrı suça vücut verdiğini kabul etmiş; bunun yanında inceleme tarihinde dava zamanaşımı dolan ilk suç tutanağına ilişkin olarak dava zamanaşımı dolayısıyla kamu davasını düşürmüştür.
Diğer tutanakla ilgili olarak ise kovuşturmanın genişletilmesi gerektiğini belirterek bozma kararı vermiştir. Yüksek Daire, dosya içerisinde sanıkla ilgili düzenlenen başka tutanakların da bulunmasını gerekçe göstererek, bu hususta araştırma yapılıp sonucuna göre sanığın hukuksal durumunun belirlenmesi gerektiği gerekçesiyle bozmuştur. Mahkeme araştırma yaptığında, iddianameye konu 19.05.2003 ile 29.08.2005 tarihleri arasında düzenlenen farklı suç tutanaklarına tesadüf ederse, Yüksek Daire’nin ‘zaman aralığı’ gerekçesi ortadan kalkacaktır. Böyle bir durumda 19.05.2003 tarihli suç tutanağına ilişkin zamanaşımının dolmama olasılığı ortaya çıkacaktır.
Öte yandan mahkeme mevcut durumuyla da eylemin zincirleme olarak işlenmediğini kabul etmek zorunda değildir. Bu konuda direnme hakkına sahiptir. Burada mahkemenin, Daire görüşüne ve kararına karşı direnme hakkı ortadan kaldırılmaktadır.
O halde, aynı hükümle ilgili olarak, bir suç tarihi yönünden kamu davasının düşürülmesi, diğer suç tarihi yönünden hükmün bozulmasına karar verilmesi yasaya aykırıdır. Burada hükmün bütünüyle bozulması gerekmektedir” istemiyle itiraz yasa yoluna başvurmuştur.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Yargıtay C. Başsavcılığı ile Özel Daire arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; hakkında iki farklı tarihte tutanak tutulan sanığın, yerel mahkemece zincirleme şekilde hırsızlık suçundan 5237 sayılı TCY’nın 142/1-f, 43 ve 62. maddeleri uyarınca cezalandırılmasına karar verilen olayda, Özel Dairece yerel mahkeme hükmünün zincirleme suç hükümleri kapsamında değerlendirilen bir eylemin zamanaşımın¬dan düşmesine karar verilirken, diğer eylemle ilgili eksik soruşturmadan bozma kararı verilmesinin olanaklı olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden;
Sanık hakkında kaçak elektrik kullandığından bahisle tutulan 19.05.2003 ve 29.08.2005 tarihli tutanaklara ilişkin 01.08.2007 günlü iddianame ile 5237 sayılı TCY’nın 142/1-f, 43 ve 53. maddeleri uyarınca cezalandırılması istemiyle kamu davası açıldığı ve yerel mahkemece zincirleme suç hükümleri uygulanarak hüküm kurulduğu anlaşılmaktadır.
5237 sayılı TCY’na hakim olan ilke gerçek içtima olduğundan, bunun sonucu olarak, “kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza” söz konusu olacaktır. Nitekim bu husus Adalet Komisyonu raporunda da; “Ceza hukukunun temel kurallarından birisi, ‘kaç fiil varsa o kadar suç, kaç suç varsa o kadar ceza vardır’ şeklinde ifade edilmektedir. Bunun istisnaları, suçların içtimaı bölümünde belirlenmiştir. Bu istisnalar dışında, işlenen her bir suçla ilgili olarak ayrı ayrı cezaya hükmedilecektir. Böylece verilen her bir ceza, bağımsızlığını koruyacaktır” şeklinde ifade edilmiştir. Bu kuralın istisnalarına ise, 5237 sayılı TCY’nın “suçların içtimaı” bölümünde, 42 (bileşik suç), 43 (zincirleme suç) ve 44. (fikri içtima) maddelerinde yer verilmiştir.
Ceza hukukunda yasadaki suç tanımına uygun şekilde gerçekleşen her netice ilke olarak ayrı bir suç oluşturur ve fail kaç netice meydana getirmiş ise o kadar suç işlemiş sayılarak her birinden dolayı ayrı ve bağımsız cezalandırılır. Ancak bazı hallerde birden fazla netice meydana gelmiş olsa bile, faile meydana gelen netice kadar ceza verilmeyerek tek bir ceza verilmesi ile yetinilir. Birden fazla neticenin meydana gelmesine karşın faile tek ceza verilmesini gerektiren hallerden biri de zincirleme suçtur. Zincirleme suçta faile tek ceza verilirken, yasanın öngördüğü miktarda bir artırım da yapılması sözkonusudur.
Zincirleme suç, 5237 sayılı TCY’nın 43/1. maddesinde; “Bir suç işleme kararının icrası kapsamında, değişik zamanlarda bir kişiye karşı aynı suçun birden fazla işlenmesi durumunda, bir cezaya hükmedilir. Mağduru belli bir kişi olmayan suçlarda da bu fıkra hükmü uygulanır” biçiminde düzenlenmiştir. Buna göre zincirleme suç hükümlerinin uygulanabilmesi için;
a- Aynı suçun değişik zamanlarda birden fazla işlenmesi,
b- İşlenen suçların mağdurlarının aynı kişi olması,
c- Bu suçların aynı suç işleme kararı altında işlenmesi gerekmektedir.
Bu tanımdan da anlaşılacağı üzere zincirleme suç hükümlerinin uygulandığı hallerde aslında işlenmiş birden fazla suç olmasına karşın fail bu suçların her birinden ayrı ayrı cezalandırılmamakta, buna karşın bir suçtan verilen ceza belirli bir miktarda arttırılmaktadır. Dolayısıyla zincirleme suç hükümlerinin uygulanmasında esas alınan suçlardan herhangi birisi hakkında, yargılama aşamasında şikâyetten vazgeçme veya dava zamanaşımı gibi kovuşturma yapılmasına engel bir nedenin ortaya çıkması halinde, bu suçun zincirleme suç uygulaması kapsamı dışına çıkarılarak açılan kamu davasının düşmesine karar verilmesi yerinde bir uygulamadır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
Sanığın, hakkında iki farklı tarihte tutulan tutanaktan ötürü zincirleme biçimde hırsızlık suçundan cezalandırılması istemiyle açılan kamu davasının yargılaması sonucunda, yerel mahkemece zincirleme suç hükümleri uygulanmak suretiyle hırsızlık suçundan mahkûmiyetine karar verilmiştir. Yerel mahkemece 5237 sayılı TCY’nın 43/1. maddesi uyarınca zincirleme suç hükümleri kapsamında değerlendirilerek hüküm kurulan iki suçtan birisi olan 19.05.2003 tarihli tutanağa ilişkin hırsızlık suçundan açılan kamu davasının, Özel Daire tarafından inceleme tarihi itibarıyla dava zamanaşımının gerçekleşmesi nedeniyle 765 sayılı TCY’nın 102/4, 104/2 ve 5251 sayılı CYY’nın 223/8. maddeleri uyarınca düşmesine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.
Bu itibarla, Yargıtay C.Başsavcılığının haklı nedene dayanmayan itirazının reddine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın mahalline gönderilmesi için Yargıtay C. Başsavcılığına TEVDİİNE, 28.02.2012 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.