YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2010/263
KARAR NO : 2011/15
KARAR TARİHİ : 01.02.2011
İtirazname : 2010/90431
Yargıtay Dairesi : 10. Ceza Dairesi
Mahkemesi : ANKARA 9. Sulh Ceza
Günü : 19.02.2009
Sayısı : 1593-160
Hükümlü H.U.ın kullanmak için uyuşturucu madde bulundurmak suçundan 5237 sayılı TCY’nın 191/1, 62 ve 52/2. maddeleri uyarınca 6.000 TL adli para cezası ile cezalan¬dırıl¬ma¬sına, 52/4. maddesi uyarınca adli para cezasının 20 eşit taksitte birer ay arayla 20 ayda tahsiline, sanığın 5560 sayılı Yasayla değişik 5237 sayılı TCY’nın 191/6. maddesi gereğince tedavi ve denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulmasına, infazın bir yıllık denetimli serbestlik süresi sonuna kadar ertelenmesine ilişkin, Ankara 9. Sulh Ceza Mahkemesince verilen 19.02.2009 gün ve 1593-160 sayılı hüküm temyiz edilmeksizin kesinleşmiştir.
Kesinleşmiş olan bu hükme yönelik olarak Adalet Bakanlığınca 11.04.2010 gün ve 22510 sayı ile;“Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 07.07.2008 tarih ve 2008/7991-11610 sayılı ilâmında da belirtildiği üzere hüküm tarihi itibarıyla yürürlükte olan 5237 sayılı TCY’nın 191. maddesi uyarınca, kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alan, kabul eden veya bulunduran kişi hakkında, mahkemece aynı maddenin 2. ve 6. fıkralarındaki olasılıklardan hangisi tercih edilirse edilsin, sanık uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmamış ise sadece denetimli serbestlik tedbirine, bu maddeleri kullanmış ise tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine hükmolunmasında zorunluluk bulunduğu, anılan tedbirlerin uygulanması yönünden, sanığa seçme ve mahkemeye de takdir hakkı tanınmadığı gözetilmeksizin, doğrudan ceza verilmesinde ve tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine hükmedilmesinde isabet görülme¬miştir” görüşüyle yasa yararına bozma yasa yoluna başvurulması üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 10. Ceza Dairesince 08.11.2010 gün ve 20735-23909 sayı ile;
“…Hükümden önce 19.12.2006 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanunla değişik 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 191. maddesinde, uyuşturucu madde kullanmış olan sanık hakkında, birinci fıkraya göre cezaya hükmedilmeden ikinci fıkra gereğince sadece tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine karar verilebileceği gibi, altıncı fıkranın yollaması uyarınca birinci fıkradaki ceza ile birlikte ikinci fıkradaki tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine de hükmedilebileceği öngörülmüş olup; belirtilen iki seçenekten biri uygulanırken, nedenlerinin tartışılıp, dosya kapsamına uygun, somut, yasal ve yeterli gerekçenin gösterilmesi gerekmektedir.
Somut olayda; uyuşturucu madde kullanmış olan sanık hakkında 5237 sayılı TCK’nın 191. maddesinin (2). fıkrası gereğince sadece tedavi ve denetimli serbestlik tedbiri yerine, yasal gerekçe gösterilmeden aynı maddenin (6). fıkra yollamasıyla (1) fıkrası uyarınca hapis cezası ile birlikte tedavi ve denetimli serbestlik tedbirine hükmedilmesi, yasaya aykırı olup; kanun yararına bozma talebine dayanan ihbarnamede ileri sürülen düşünce yerinde görüldüğünden; Ankara 9. Sulh Ceza Mahkemesinin 19.02.2009 gün ve 2008/1593 esas, 2009/160 karar sayılı hükmünün 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesinin 3. fıkrası gereğince Bozulmasına; aynı Kanun’un 309. maddesinin 4. fıkrasının (d) bendinin verdiği yetkiye dayanılarak;
Dosya kapsamına göre sanık hakkında öncelikle tedavi ve tedbir uygulanmasının uygun olacağı kanısına varıldığından;
1- 5237 sayılı TCK’nın 5560 sayılı Kanunla değişik 191. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca sanık hakkında tedavi ve denetimli serbestlik tedbirlerinin uygulanmasına,
2- Sanığın tedavi ve denetimli serbestlik tedbirlerinin gereklerine uygun davranıp davranmaması durumuna göre, aynı maddenin (5) numaralı fıkrası gereğince gerekli hükmün mahkemesince verilmesine” karar verilmiştir.
Yargıtay C. Başsavcılığı ise 27.12.2010 gün ve 90431 sayı ile;
“İtiraz, öncelikle mahkemenin takdirine ilişkin konularda yasa yararına bozma yasa yoluna başvurulması olanağının bulunup bulunmadığına ve bu bağlamda seçenek yaptırımlardan birine karar verilmesinin takdire ilişkin hususlar içinde yer alıp almadığının saptanmasına ilişkindir.
Öğretide ‘olağanüstü temyiz’ olarak adlandırılan yasa yararına bozma olağanüstü yasa yolunun koşulları ve sonuçları ‘kanun yararına bozma’ adı ile 5271 sayılı CYY’nın 309 ve 310. maddelerinde düzenlenmiştir.
5271 sayılı Yasanın 309. maddesi uyarınca, hâkim veya mahkemece verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddî hukuka veya yargılama hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtay’ca bozulması istemini, yasal nedenlerini açıklayarak, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması istemini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak, Yargıtay ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtay’ca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm yasa yararına bozulacak, yerinde görülmezse istem reddedilecektir.
Böylece ülke sathında uygulama birliğine ulaşılacak, hâkim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıklar ile uygulamadaki esaslı yanlışlar ve esasa etkili usul yanılgılarının, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi sağlanacaktır.
Kanun yararına bozma kurumu, gerek kesin hükmün otoritesinin korunması zorunluluğu, gerekse olağanüstü bir denetim yolu olması nedeniyle dar kapsamlıdır; her türlü hukuka aykırılığın öne sürülüp incelenmesine elverişli bir denetim yolu değildir.
Yasa yararına bozma yasa yoluna istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş hüküm ve kararlara karşı gidilmesi nedeniyle kesin hükmün otoritesinin bütünüyle zedelenmemesi amacıyla bu yola başvurabilmek için hukuka aykırılık halinin ciddi boyutlara ulaşması gerekmektedir.
Bunun yanında, delillerin takdir ve tercihinde hataya düşüldüğünden bahisle bu yola başvurulması, bu olağanüstü yasa yolunun amaç ve kapsamıyla bağdaşmaz. Mahkemenin takdirine bağlı istekler ile uygulamadaki takdir yanılgıları veya takdirin yerinde olup olmadığının denetlenmesine, takdir yetkisinin kullanılmasında gösterilen gerekçenin yasal olmamasına ilişkin başvurular, yasa yararına bozma konusu yapılamayacağından, böyle bir başvuru halinde istemin reddine karar verilmelidir. Yargıtay’ın yerleşik kararları da bu yöndedir (İBK., 14.11.1977 – 1977/3-2; YCGK., 08.04.1985-453/201; YCGK.,11.12.2007 -2007/2-267-271).
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 19.02.2008 gün ve 2008/5-19-31 sayılı kararında; kanun yararına bozma yasa yolunun olağanüstü yasa yolu olması nedeniyle hâkimin takdirini hatalı kullanmasına ilişkin hususlardaki hukuka aykırılıkların, örneğin; temel ceza miktarının saptanmasında kullanılan ölçütlerin hatalı takdir edilmesi, cezada artırma ve indirme yapılırken kullanılan oranların seçimindeki isabetsizlik gibi hususların, Yargıtay’ın sadece olağan bir denetim yolu olan temyiz incelemesi sırasında dikkate alabileceği hukukî aykırılıklar olduğu ve kanun yararına bozma istemine konu edilemeyecekleri belirtilmiştir.
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK.nunda yaptırımlar; ‘cezalar’ ve ‘güvenlik tedbirleri’ adı altında iki başlık altında toplanmış, bazı suç tipleri için seçenek yaptırımlar öngörülmüştür. Basit yaralama (m.86/2) ve hakaret (m.125/1) suçları, buna örnek olarak gösterilebilir.
Yine, 5237 sayılı TCK.nun 5560 sayılı Yasa ile değişik 191. maddesinde, uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan sanık hakkında seçimlik yaptırım öngörülmüş bulunmaktadır Buna göre, uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan sanık hakkında maddenin (2). fıkrası uyarınca yalnızca tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine karar verilebileceği gibi maddenin (6) fıkrasının yollamasıyla 1. fıkra gereğince cezaya hükmolunduktan sonra tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine karar verilebilir. Bu durumda, hükmolunan cezanın infazı ertelenir. Ancak, bunun için kişi hakkında bu suç nedeniyle önceden tedavi ve denetimi serbestlik tedbirine karar verilmemiş olması gerekir. Bu bağlamda, uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan kişi hakkında yalnızca tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine hükmedilmesi zorunluluğu bulunmamaktadır.
5237 sayılı Yasanın 191. maddesinde, uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan sanık hakkında yukarıda belirtildiği üzere seçenek yaptırım öngörüldüğü, hâkimin seçenek yaptırımlardan birine hükmedebileceği ve bu hususta takdir hakkı bulunduğu, gerek öğretide gerekse Yargıtay 10. Ceza Dairesinin istikrar kazanan kararlarında kabul edilmektedir. Hâkimin yaptırımlardan birini seçme konusunda takdir hakkı bulunmakla birlikte takdir hakkının kullanılması sırasında 5271 sayılı Yasanın 34. ve 230. maddesi uyarınca gerekçe gösterilmesi gerekmektedir. Belirtilen konuda gerekçe içermeyen ilk derece mahkemelerinin kararları, temyiz yasa yolu incelemesinde yasal gerekçe içermemesi nedeniyle bozulmaktadır.
Somut olayda, sanığın uyuşturucu madde kullandığı sabittir. Yerel Mahkemece, sanık hakkında suç ve hüküm tarihinde yürürlükte bulunan 5237 sayılı TCK.nun 191. maddesinin (1). fıkrası uyarınca cezaya hükmolunduktan sonra tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine karar verilmiştir. Mahkeme, seçenek yaptırımlardan birini seçip hükmetmekle birlikte bu takdirinin gerekçesini göstermemiştir.
Özel Dairenin yasa yararına bozma kararında, uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan sanık hakkında hâkimin iki seçenek yaptırımdan birini seçme, takdir etme hakkı bulunduğu belirtilmiş, ancak bu takdir hakkının yasal gerekçesinin gösterilmemesi nedeniyle yerel mahkeme hükmünün yasa yararına bozulmasına karar verilmiş bulunmaktadır.
Yerel mahkemenin seçenek yaptırımlardan birini takdir ederek hüküm kurulması halinde bu takdir hakkının kullanılması, takdirin yasal gerekçesinin gösterilmemesi olağan yasa yolu olan temyiz incelemesi sırasında hükmün bozulması nedeni olabilir. Ancak, mahkemenin uygulamadaki takdir yanılgıları veya takdirin yerinde olup olmadığının denetlenmesine ilişkin başvurular yasa yararına bozma konusu yapılamayacağı gibi, takdire ilişkin bir hususta yasal gerekçe gösterilmemesi veya gerekçenin yetersizliği yahut gerekçenin yanlışlığı da kanun yararına bozma istemine konu edilemez.
Bu itibarla, kanun yararına bozma isteminin reddine karar verilmesi yerine yerel mahkemenin hükmünün yasa yararına bozulmasına karar verilmesinin hukuka aykırı olduğu kanaatine varılmıştır.
Kabule göre ise, hükmün 5271 sayılı Yasanın 34, 230, 232 ve 289/1-g maddelerine aykırı olarak gerekçeyi içermemesine ilişkin hukuka aykırılıklar, 5271 sayılı CYY’nın 309/4-b bendi kapsamındadır. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 09.06.2009 gün ve 2009/4-70-153 sayılı kararı da bu doğrultudadır. Bu durumda, Özel Dairece, yerel mahkemenin kararının yasa yararına bozulmasına ve müteakip işlemlerin mahalli mahkemesince yerine getirilmesine karar verilmesi ve bozma üzerine de yerel mahkeme tarafından yeniden yapılacak yargılama sonucunda yeni bir karar verilmesi, verilecek cezanın önceki cezadan daha ağır olmaması gerekmektedir. Bu hâlde, Özel Dairenin cezanın kaldırılmasına veya daha hafif bir cezaya hükmetme yetkisi bulunmamakta (m.309/4-d), işin esasına hükmedilmesi ve yerel mahkemenin takdir hakkına müdahale edilerek bu takdirin değiştirilmesi yasal olarak olanaklı bulunmamaktadır. Dolayısıyla, kararın yasal gerekçe içermemesi nedeniyle yerel mahkeme kararının yasa yararına bozulması durumunda müteakip işlemlerin yerel mahkeme tarafından yerine getirilmesine karar verilmesi yerine yazılı şekilde karar verilmesinin de isabetli olmadığı düşünülmüştür” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak, Özel Dairenin yasa yararına bozma kararının kaldırılarak, Adalet Bakanlığının yasa yararına bozma isteminin reddine karar verilmesi, yasa yararına bozma isteminin kabulü halinde ise, 5271 sayılı CYY’nın 309. maddesinin 4. fıkrasının (d) bendi uyarınca değil, (b) bendi uyarınca uygulama yapılması isteminde bulunmuştur.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay C.Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; uyuşturucu madde kullanmış olan sanık hakkında 5237 sayılı TCY’nın 191. maddesinin ikinci fıkrası uyarınca sadece tedavi ve denetimli serbestlik tedbiri yerine, aynı maddenin 6. fıkrası gereğince hapis cezası ile birlikte tedavi ve denetimli serbestlik tedbirine hükmedilmesinin hakimin takdirine dayalı olup olmadığı, takdire dayalı olduğunun kabulü halinde ise, yasa yararına bozma konusu yapılıp yapılamayacağına ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğine göre;
Sanığın 5237 sayılı TCY’nın 191/1, 62 ve 52/2. maddeleri uyarınca 6.000 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, hakkında 5560 sayılı Yasayla değişik 5237 sayılı TCY’nın 191/6. maddesi gereğince tedavi ve denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulmasına, bu durumda sanığın infazının bir yıllık denetimli serbestlik süresi sonuna kadar ertelenmesine ilişkin yerel mahkeme kararının gerekçesi “Tüm dosya münderecatı ışığında iddia olay yakalama tutanağı, rapor, sanığın savunması birlikte değerlendirildiğinde güvenlik güçleri tarafından üzerinde beş adet uyuşturucu hap ele geçirildiği, kullanmak için bulundurduğu saptandığından sübut bulan suçtan cezalandırılmasına dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur” şeklindedir.
5237 sayılı TCY’nın 5560 sayılı Yasanın 7. maddesi ile değişik “Kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmak” başlıklı 191. maddesi;
“(1) Kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alan, kabul eden veya bulunduran kişi, bir yıldan iki yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Bu suçtan dolayı açılan davada mahkeme, birinci fıkraya göre hüküm vermeden önce uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan kişi hakkında, tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine; kullanmamakla birlikte, kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın alan, kabul eden veya bulunduran kişi hakkında, denetimli serbestlik tedbirine karar verebilir.
(3) Hakkında tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine karar verilen kişi, belirlenen kurumda uygulanan tedavinin ve denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uygun davranmakla yükümlüdür. Hakkında denetimli serbestlik tedbirine hükmedilen kişiye rehberlik edecek bir uzman görevlendirilir. Bu uzman, güvenlik tedbirinin uygulama süresince, kişiyi uyuşturucu veya uyarıcı maddenin kullanılmasının etki ve sonuçları hakkında bilgilendirir, kişiye sorumluluk bilincinin gelişmesine yönelik olarak öğütte bulunur ve yol gösterir; kişinin gelişimi ve davranışları hakkında üçer aylık sürelerle rapor düzenleyerek hâkime verir.
(4) Tedavi süresince devam eden denetimli serbestlik tedbirine, tedavinin sona erdiği tarihten itibaren bir yıl süreyle devam olunur. Denetimli serbestlik tedbirinin uygulanma süresinin uzatılmasına karar verilebilir. Ancak, bu durumda süre üç yıldan fazla olamaz.
(5) Tedavinin ve denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uygun davranan kişi hakkında açılmış olan davanın düşmesine karar verilir. Aksi takdirde, davaya devam olunarak hüküm verilir.
(6) Uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanan kişi, hakkında kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmaktan dolayı cezaya hükmedildikten sonra da iki ilâ dördüncü fıkralar hükümlerine göre tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine tâbi tutulabilir. Bu durumda, hükmolunan cezanın infazı ertelenir. Ancak, bunun için kişi hakkında bu suç nedeniyle önceden tedavi ve denetimli serbestlik tedbirine karar verilmemiş olması gerekir.
(7) Kişinin mahkûm olduğu ceza, tedavinin ve denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uygun davranması halinde, infaz edilmiş sayılır; aksi takdirde, derhal infaz edilir” şeklinde düzenlenmiş, maddede kullanmak için uyuşturucu veya uyarıcı madde satın almak, kabul etmek veya bulundurmak fiilleri suç olarak tanımlanmak suretiyle yaptırıma bağlanmıştır.
Bu tür fiillerin karşılığı uygulanacak yaptırımlar konusunda ise hakime oldukça geniş bir takdir yetkisi verilerek, seçenekli yaptırım öngörülmüştür.
Bu bağlamda, bu suç failleri hakkında bir taraftan 191. maddenin 2. fıkrası uyarınca yalnızca, tedavi edilmesi ve tekrar uyuşturucu veya uyarıcı madde kullanmaktan korunmasını sağlamaya yönelik olarak hakkında denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına, kişinin denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uygun davranması halinde de 5. fıkra uyarınca hakkındaki kamu davasının düşmesine karar verilebileceği,
Diğer taraftan, aynı suç faili hakkında 6. fıkra uyarınca hem bir yıldan iki yıla kadar hapis cezası, hem de bu ceza ile birlikte tedavi ve denetimli serbestlik tedbiri uygulanmasına karar verilebileceği, kişinin tedavi ve denetimli serbestlik tedbirinin gereklerine uygun davranması halinde de, son fıkra uyarınca bu cezanın infaz edilmiş sayılacağı,
Öngörülmüştür.
Görüldüğü üzere, aynı fiili işleyen failler arasında, bu derece farklı yaptırımlar içeren 191. madde ile uygulama yapılırken, hakimin bu seçenekli yaptırımlardan hangisini tercih ettiğinin haklı ve hukuksal nedenlerine de gerekçesinde yer vermesi gerekmektedir.
Esasen; bu husus 5271 sayılı CYY’nın 34, 230, 232 ve 289/1-g maddelerinin de zorunlu sonucudur.
Uyuşmazlığın çözümü açısından yasa yararına bozma kurumu üzerinde de durulması gerekmektedir:
Olağanüstü bir yasa yolu olan yasa yararına bozma kurumu, temyiz ve istinaf incelemesinden geçmeksizin kesinleşen hüküm ve kararlardaki hukuka aykırılıkların giderilmesi için kabul edilmiştir.
1412 sayılı CYUY’nın 343. maddesinde “yazılı emir” adı ile düzenlenen bu yasa yolunda, istem yerinde görülürse bozma kararı verilecek, bozma kararının maddenin son fıkrası uyarınca “davanın esasını halletmeyen” mahkeme kararlarına ilişkin olması durumunda dosya yeniden inceleme ve araştırma yapılarak sonucuna göre bir karar verilmek üzere mahkemesine gönderilecektir. Bozma kararının “davanın esasını çözümleyen” hükümlere ilişkin olması durumunda ise, cezanın tamamıyla kaldırılmasını gerektirmesi halinde cezanın çektirilme¬mesine, daha hafif bir ceza uygulanmasını gerektirmesi halinde ise daha hafif cezaya Yargıtay tarafından karar verilecektir. Bu düzenlemeden de anlaşılacağı üzere 1412 sayılı CYUY’nda yargılamanın tekrarı sadece “davanın esasını çözümlemeyen” mahkeme kararları için olanaklı kılınmış, buna karşılık, “davanın esasını halleden” hükümlerin “yazılı emir” yasa yolu ile bozulması halinde yeniden yargılama yapılması yasağı getirilerek bozma nedenine göre gerekli kararın Yargıtay tarafından verilmesi öngörülmüştür. Davanın esasını halleden kararlar ise 03.06.1936 gün ve 129-11 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında; “mahkûmiyet ve beraat kararı ile zamanaşımı, af ve davadan vazgeçme gibi düşme sebeplerine dayanılarak verilen kararlar” olarak sayılmıştır.
5271 sayılı CYY’nın 309 ve 310. maddelerinde ise bu kurum, 1412 sayılı CYUY’na göre oldukça farklı bir şekilde düzenlemiştir. Bu Yasanın 309. maddesi uyarınca hâkim veya mahkemece verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddî hukuka veya yargılama hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtay’ca bozulması istemini, yasal nedenlerini açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması istemini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak, Yargıtay ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtay’ca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm yasa yararına bozulacak, yerinde görülmezse istem reddedilecektir.
Bozma sonrası yapılacak işlemler ve bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ile bozma kararının etkileri ise, bozulan hüküm veya kararın türü ve bozma nedenlerine göre ayrım yapılarak maddenin 4. fıkrasında ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
Buna göre bozma nedenleri;
5271 sayılı Yasanın 223. maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, 309. maddenin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca; kararı veren hâkim veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda yeniden karar verilecektir. Bu halde yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar bulunmadığı için verilecek kararda da lehe ve aleyhe sonuçtan söz edilemeyecektir.
Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin olması halinde ise, anılan fıkranın (b) bendi uyarınca yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilecektir, ancak bu halde verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacaktır.
Davanın esasını çözen mahkûmiyet dışındaki diğer hükümlerin bozulmasında ise, (c) bendi uyarınca aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi, yeniden yargılama yapılması yasağı nedeniyle kanun yararına bozma kapsamında yeniden yargılama da gerekmeyecektir.
4. fıkranın (d) bendi gereğince bozma nedeninin hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektirmesi halinde cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektirmesi halinde ise bu hafif cezaya Yargıtay ceza dairesince doğrudan hükmedilecektir. Bu halde de yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip gereken kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerekmektedir. Uyuşmazlık konusunun çözümü için özellikle CYY’nın 309. maddesinin 4. fıkrasının (b) bendindeki, “Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin ise, kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilir. Bu hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamaz” hükmündeki “savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlem¬leri”nden neyin anlaşılması gerektiğinin belirlenmesi gerekmektedir.
Sanığın sorgusunun CYY’nın 147. maddesine uygun olarak yapılmaması, suç niteli¬ğinin değişmesi halinde anılan Yasanın 226. maddesine uygun olarak ek savunma hakkının verilme¬mesi, Yasanın 216. maddesi uyarınca hükümden önce son sözün hazır bulunan sanığa verilmemesi, ilk bakışta bu usul işlemlerine örnek olarak verilebilirse de, bentte kast edilen usul işlemleri bununla sınırlı değildir. Ancak bendin bu hükmünü, her tür usül işlemi şeklinde değil, sanığın hukuki durumunu etkileyen veya değiştirme olasılığı bulunan usül işlemi olarak yorumlamak gerekmektedir, aksi kabul her türlü yasaya aykırılığı bu kapsamda değerlendirme sonucunu doğurur ki, bu da yasa yararına bozma kurumunun ve yasa koyucunun amacı ile bağdaşmayan bir çözüm olacaktır.
Yine aynı şekilde, hükmün 5271 sayılı Yasanın 34, 230, 232 ve 289/1-g maddelerine aykırı olarak gerekçeyi içermemesi, hükümde 230. maddesine aykırı olarak sabit kabul edilen olaya ve uygulamaya yer verilmemesi, görevsiz mahkemece hüküm kurulmasına ilişkin hukuka aykırılıklar da 5271 sayılı CYY’nın 309/4-b bendi kapsamında değerlendirilmelidir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Yerel mahkeme kararında; kabul, nitelendirme, iddia, savunma, delillerin değerlendiril¬mesi ile ulaşılan sonucun neden ibaret olduğunun, hukuksal ve mantıksal gerekçesine yer verilmediği gibi, sanık hakkında kullanmak için uyuşturucu madde bulundurmak suçundan yalnızca tedavi ve denetimli serbestlik tedbirine hükmetme olanağı varken, gerekçe göstermek¬sizin hapis cezasına ve beraberinde de tedavi ve denetimli serbestlik tedbirine hükmedilmesi de 5271 sayılı CYY’nın 34, 230, 232, ve 289/1-g maddelerine açıkça aykırılık teşkil etmekte olup, bu aykırılığın da Ceza Genel Kurulunun 09.06.2009 gün ve 70-153 sayılı kararında da vurgulandığı üzere, yasa yararına bozma yasa yoluna konu edilmesi olanaklı olduğundan Adalet Bakanlığının yasa yararına bozma istemi ve Özel Dairece de yerel mahkeme hükmünün yasa yararına bozulmasına karar verilmesi bu açıdan yerinde olup, Yargıtay C. Başsavcılığının bu yöne ilişkin itirazı isabetsizdir.
Ancak, yerel mahkeme hükmünün 5271 sayılı CYY’nın 34, 230, 232 ve 289/1-g maddelerine aykırı olarak gerekçeyi içermemesi Özel Daire kararında belirtildiği üzere 5271 sayılı CYY’nın 309. maddsinin 4. fıkrasının (d) bendi kapsamında bir hukuka aykırılık olmayıp, (b) bendi kapsamında değerlendirilmesi gereken bir hukuka aykırılık olduğundan, yasa yararına bozma isteminin kabulü ile müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına karar verilmesi gerekmektedir. Dolayısıyla, Yargıtay C. Başsavcılığının bu yöne ilişkin itirazı ise isabetlidir.
Bu itibarla, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının belirtilen nedenle kabulüne, yerel mahkeme hükmünün yasa yararına bozulmasına yönelik Özel Daire kararından;
“Ankara 9. Sulh Ceza Mahkemesinin 19.02.2009 gün ve 2008/1593 esas, 2009/160 karar sayılı hükmünün 5271 sayılı CYY’nın 309. maddesinin 3. fıkrası gereğince bozulmasına; aynı Kanunun 309. maddesinin 4. fıkrasının (d) bendinin verdiği yetkiye dayanılarak;
Dosya kapsamına göre sanık hakkında öncelikle tedavi ve tedbir uygulanmasının uygun olacağı kanısına varıldığından;
1- 5237 sayılı TCK’nın 5560 sayılı Kanunla değişik 191. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca sanık hakkında tedavi ve denetimli serbestlik tedbirlerinin uygulanmasına,
2- Sanığın tedavi ve denetimli serbestlik tedbirlerinin gereklerine uygun davranıp davranmaması durumuna göre, aynı maddenin (5) numaralı fıkrası gereğince gerekli hükmün Mahkemesince verilmesine” ilişkin bölümünün çıkartılarak, yerine “Ankara 9. Sulh Ceza Mahkemesinin 19.02.2009 gün ve 2008/1593 esas, 2009/160 karar sayılı hükmünün 5271 sayılı CYY’nın 309/4-b. maddesi uyarınca yasa yararına bozulmasına, müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına” cümlesinin eklenmesine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 10. Ceza Dairesinin 08.11.2010 gün ve 20735-23909 sayılı yasa yararına bozma kararından,
“Ankara 9. Sulh Ceza Mahkemesinin 19.02.2009 gün ve 2008/1593 esas, 2009/160 karar sayılı hükmünün 5271 sayılı CYY’nın 309. maddesinin 3. fıkrası gereğince bozulmasına; aynı Kanun’un 309. maddesinin 4. fıkrasının (d) bendinin verdiği yetkiye dayanılarak;
Dosya kapsamına göre sanık hakkında öncelikle tedavi ve tedbir uygulanmasının uygun olacağı kanısına varıldığından;
1- 5237 sayılı TCK’nın 5560 sayılı Kanunla değişik 191. maddesinin (2) numaralı fıkrası uyarınca sanık hakkında tedavi ve denetimli serbestlik tedbirlerinin uygulanmasına,
2- Sanığın tedavi ve denetimli serbestlik tedbirlerinin gereklerine uygun davranıp davranmaması durumuna göre, aynı maddenin (5) numaralı fıkrası gereğince gerekli hükmün mahkemesince verilmesine” ilişkin bölümün çıkartılarak yerine,
“Ankara 9. Sulh Ceza Mahkemesinin 19.02.2009 gün ve 2008/1593 esas, 2009/160 karar sayılı hükmünün 5271 sayılı CYY’nın 309/4-b. maddesi uyarınca YASA YARARINA BOZULMASINA, MÜTEAKİP İŞLEMLERİN MAHALLİNDE YAPILMASINA” cümlesi¬nin eklenmesine,
3- Dosyanın mahalline iade edilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 01.02.2011 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.