Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2010/254 E. 2011/31 K. 05.04.2011 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2010/254
KARAR NO : 2011/31
KARAR TARİHİ : 05.04.2011

Tebliğname : 2009/257787
Yargıtay Dairesi : 9. Ceza Dairesi
Mahkemesi : KAYSERİ 2. Ağır Ceza
Günü : 02.06.2009
Sayısı : 146-167
Sanık C. Y.hakkında taksirle bir kişinin ölümüne ve birden fazla kişinin de yaralanmasına neden olma suçundan açılan kamu davasının yapılan yargılaması sonucunda, sanığın eylemine uyan ve lehe olan 5237 sayılı TCY’nın 85/2 ve 22/3. maddeleri uyarınca 2 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, sürücü belgesinin 3 ay süreyle geri alınmasına ilişkin, Kayseri 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 07.02.2006 gün ve 301-32 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyizi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 10.03.2009 gün ve 9128-2840 sayı ile;
“1- Olayda bir kişinin ölüp iki kişinin yaralandığı yaralı mağdurların sanık hakkında şikayetçi olmamaları ve hükümden sonra yürürlüğe giren 5560 sayılı Kanunla değişik 5237 sayılı TCK’nın 89/5. maddesi karşısında sanığın bir kişinin ölümünden sorumlu tutulabileceği ve eylemin 5237 sayılı TCK’nın 85/1. maddesinde belirlenen suçu oluşturacağı, lehe yasa değerlendirmesinin buna göre yapılmasında zorunluluk bulunması, kanuna aykırı;
2-Yargıtay Ceza Genel Kurulunun Dairemizce de benimsenen 11.03.2008 tarih, 2008/7-14 esas, 2008/50 sayılı kararı ile 5271 sayılı CMK’nın 231. maddesinde değişiklik yapan 5728 sayılı Kanunun 562. maddesinin amaç, kapsam ve gerekçesi de nazara alındığında hükümden sonra yürürlüğe giren 5728 sayılı Kanunun 562. maddesiyle değişik CMK’nın 231. maddesindeki ‘hükmün açıklanmasının geri bırakılması’na ilişkin düzenleme karşısında suçun niteliği, hükmolunan cezanın tür ve miktarı gözetilip dosyada bulunan adlî sicil kaydı da değerlendirilerek sanığın hukukî durumunun yeniden tayin ve takdirinde zorunluluk bulunması” isabetsizliklerinden sair yönleri incelenmeyen hükmün bozulmasına karar verilmiştir.
Bozmadan sonra yeniden yargılama yapan Kayseri 2. Ağır Ceza Mahkemesince 02.06.2009 gün ve 146-167 sayı ile;
“1-01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’nun 85. maddesinde taksirle ölüme sebebiyet suçu düzenlenmiştir. Maddenin 1. fıkrasında taksirle ölüme sebebiyet suçunun basit şekli, 2. fıkrasında ise, ağırlaşmış şekli hüküm altına alınmıştır. 5237 sayılı TCK’nun 89. maddesinde ise, taksirle yaralama suçu müeyyide altına alınmıştır.
5237 sayılı TCK’nun 85/2. maddesinde, birden fazla insanın ölümüne veya bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte, bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına sebebiyet verilmesi ağırlatıcı hal olarak öngörülmüştür. Görüldüğü üzere, 5237 sayılı TCK’nun 85/2. maddesinde düzenlenen suçta birden fazla netice bulunmaktadır. Bunlar, birden fazla kişinin ölümü, bir veya birden fazla kişinin ölümü ile yine bir veya birden fazla kişinin yaralanmasıdır.
Kanuni tanıma göre, gerçekleşen her netice ayrı bir suçu oluşturur. Çünkü, kanun koyucu korumak istediği her hukuki yararı ayrı bir suç olarak düzenler. Bununla birlikte, bazen fail tarafından yapılan hareket, birden çok kanun hükmünü veya farklı hareketler aynı kanun hükmünü ihlal etmiş olabilir. İşte bu durumlarda, suçların içtima-ı veya kaynaşmasından ya da suçların bir araya toplanmasından söz edilir.
Bileşik ( mürekkep) suç iki ayrı suçtan meydana gelen bir suç tipidir, şöyle ki bu iki suçtan biri diğerinin ya ‘..unsurunu..’ ya da ‘.. ağırlatıcı..’ sebebini teşkil eder. Demek oluyor ki, bu iki suç arasında bir bağlantı varsa da, bu bağlantı, suçlardan birinin, diğer suçun unsurunu veya ağırlatıcı sebebini teşkil etmesini gerektirmektedir. İşte bu halde, unsur veyahut ağırlatıcı sebep teşkil eden suç ile diğer suç bir tek bileşik ( mürekkep) suç teşkil etmek sureti ile kaynaşırlar ve faile sadece en ağır neticeyi kapsayan suçun cezası verilir.
Mürekkep suç iki şekilde istenebilir. Birincisinde, biri diğerinin unsurunu teşkil eden iki suç vardır. Bu takdirde her iki suçun niteliği değişmekte ve kanun bu iki suçu bir arada nitelendirmek üzere başka bir isim kullanmaktadır. Bunun en tipik örneği, hırsızlık ve cebir, şiddet suçlarından oluşan yağma suçudur.
İkinci halde, bir suç diğerinin ağırlatıcı sebebi olarak öngörülmüştür. Bu takdirde ise, kendisinden ağırlatıcı sebep bulunun suçun niteliği değişmez. Kanuni adı aynı kalır; sadece suçun basit şekli değil, mevsuf şekli söz konusu olur.
5237 sayılı TCK’nun 85/2. maddesindeki suç, ikinci hale uygunluk göstermektedir. Müstakil bir suç olan taksirle yaralama suçu, taksirle ölüme sebebiyet suçunun ağırlatıcı sebebini meydana getirmekte ve bu sebeple faile sadece taksirle ölüme sebebiyet suçunun cezası verilmekte, taksirle yaralama suçundan dolayı ayrıca ceza tayin edilmemektedir.
5237 sayılı TCK’nun 42. maddesine göre, ‘… biri diğerinin unsurunu veya ağırlatıcı nedenini oluşturması dolayısıyla tek fiil sayılan suça bileşik suç denir, bu tür suçlarda içtima hükümleri uygulanmaz…’ denilmektedir.
Bileşik suç, kendisini meydana getiren suçlara bölünmesi hiçbir zaman mümkün olmayan bir bütündür. Bileşik suçu meydana getiren, yani unsur ya da ağırlatıcı sebep teşkil eden suç herhangi bir sebeple ortadan kalkacak olsa bile bu durum bileşik suçun varlığını zedelemez. Yine, bileşik suçu oluşturan suçlardan birinin şikayete bağlı olması bileşik suç hakkında da bu kovuşturma şartının aranmasını gerektirmez.
Hal böyle olunca, taksirle ölüme sebebiyet ve taksirle yaralanmaya sebebiyet suçlarından oluşan bileşik suç niteliğindeki 5237 sayılı TCK’nun 85/2. maddesinde yazılı suç muhakeme konusu olduğunda taksirle yaralama suçunun mağduru ya da mağdurlarının şikayetten vazgeçmeleri, bileşik suçun yapısı gereği suç vasfının değişmesine ve dolayısıyla 5237 sayılı TCK’nun 85/2. maddesinin yerine 5237 sayılı TCK’nun 85/1. maddesinin uygulanmasına sebep teşkil etmeyecektir.
2-Taksirle yaralanan kişinin şikayetinden feragat etmesi veya vazgeçmesi fiildeki hukuka aykırılığı ortadan kaldırmamaktadır. Bu bir usul şartıdır. Usul şartı ile maddi ceza hukukunun suçun unsurları bakımından aradığı şartları birbirinden ayırmak gerekir. Suçun unsurları tamam olduğunda, bu konudaki takip şartı gerçekleşmese bile, taksirli suçun bir başka suçun içinde veya yanında yer alması durumunda, takip şartının yokluğu sonuca etkili olmayacak ve faildeki cezai sorumluluk devam edecektir.
3-5237 sayılı TCK’nun 85. maddenin ikinci fıkrasının bağımsız bir fiil düzenlediği, bir kaç suçu birlikte ele almak suretiyle ceza sorumluluğu açısından yeni bir fiil tipi ortaya koyduğu, artık bu noktada 5237 sayılı TCK’nun 85. maddenin ikinci fıkrasının 5237 sayılı TCK’nun 89. maddeden ve bu maddenin son fıkrasından farklı düşünülmesi gerektiği açıktır. Çünkü 5237 sayılı TCK’nun 89. maddenin son fıkrası, sadece bu madde ile ilgili şikayet şartını ortaya koymaktadır. Bu maddede aranan zorunluluk, 5237 sayılı TCK’nun 85. maddenin ikinci fıkrası için bağlayıcı kabul edilemez. 5237 sayılı TCK’nun 85. madde özel bir hüküm olup, 5237 sayılı TCK’nun 89. maddenin dışında değerlendirilmelidir. Dolayısıyla, eğer bir trafik kazasında bir kişi ölmüş, bir veya birden fazla kişi yaralanmışsa, bu durumda yaralananların şikayetçi olmaması sonucu değiştirmeyecek ve 5237 sayılı TCK’nun 85. maddenin ikinci fıkrasının tatbiki mümkün olacaktır. 5237 sayılı TCK’nun 89. maddenin son fıkrası, bilinçli taksir hali ve ölümle sonuçlanan hadiselerdeki birleşen yaralanmalar dışında kalan, yani bir olay sonucunda sadece yaralanmanın olduğu fiillerle sınırlı uygulama alanı bulacaktır.
4-5237 sayılı TCK’nun 85/2. maddesinde yazılı suçlara bakmak vazifesinin 5235 sayılı Kanunun 12. maddesi gereğince Ağır Ceza Mahkemesinin, 5237 sayılı TCK’nun 85/1. mad¬desinde yazılı suçlara bakmak vazifesinin de 5235 sayılı Kanunun 11. maddesi gereğince Asliye Ceza Mahkemesinin görevi cümlesine dahil olduğu tartışmasızdır.
CMK 3. maddeye göre, mahkemelerin görevi, kanunla belirlenir. Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 10.03.2009 tarih ve 9128-2840 sayılı bozma ilamının 1. maddesindeki görüşün benimsenmesi halinde somut olayda olduğu gibi 5237 sayılı TCK’nun 85/2. maddesinin uygu¬lanmasını gerektiren taksirle bir kişinin ölümüne ve bir ya da birden fazla kişinin yaralan¬masına sebebiyet verilmesi suçlarında mağdurların şikayetten vazgeçmeleri halinde aynı kanunun 85/1. maddesinin tatbiki gerekecek ve dava Asliye Ceza Mahkemesinde görülecektir.
Ceza muhakemesinde, görev kuralları kamu düzenine ilişkin olup, bunu suçun mağduru ya da tarafı olan kişilerin iradesine bırakmak 5271 sayılı CMK’daki göreve ilişkin düzenlemelere açıkça aykırılık teşkil edecektir.
Yukarıda 4. maddede açıklanan sebeplerle, bir kişinin ölümü ve birden fazla kişinin yaralanması ile meydana gelen muhakeme konusu eylemin 5237 sayılı TCK’nun 85/2. maddesinde yazılı suçu oluşturacağı, yaralı mağdurların şikayetten vazgeçmelerinin bu durumu etkilemeyeceği, CMK’nun 231/5. maddesinin 2 yıl ve daha az hapis veya adli para cezalarına tatbikinin mümkün olması ve olayımızda 2 sene 8 ay hapis cezasına hükmedilmesi nedeni ile CMK’nun 231/5. maddesi gereğince sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesinin gerekmeyeceği ve mahkememizin 07.02.2006 tarih ve 301-32 sayılı kararındaki suç niteliğinin kabul ve diğer değerlendirmenin usül ve kanuna uygun bulunduğu anlaşıldığından mezkur kararda ısrar edilerek hüküm tesis edilmiştir” gerekçeleriyle direnilerek ilk hükümdeki gibi karar verilmiştir.
Hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya, Yargıtay C. Başsavcılığının “bozma” istekli 11.11.2010 gün ve 257787 sayılı tebliğnamesiyle, Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın taksirle bir kişinin ölümüne ve iki kişinin de basit tıbbi bir müdahale ile giderilebilecek şekilde yaralanmasına neden olduğu somut olayda, mağdurların sanıktan şikayetçi olmaması durumunda, sanık hakkında 5237 sayılı TCY’nın 85. maddesinin 1. fıkrası ile mi, yoksa 2. fıkrası ile mi uygulama yapılacağının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden;
Sanığın suç tarihinde sevk ve idaresindeki araçla trafik kazası yaparak Z.O.’un ölümüne, mağdur D.’nin hayati tehlike geçirmeksizin, basit tıbbi bir müdahale ile giderilebilecek ve 3 gün olağan işinden kalacak şekilde, mağdur C.’nin ise, hayati tehlike geçirmeksizin, basit tıbbi bir müdahale ile giderilebilecek ve 7 gün olağan işinden kalacak şekilde yaralanmalarına neden olduğu, mağdurların sanıktan şikayetçi olmadıkları anlaşılmaktadır.
5237 sayılı TCY’nın “Taksirle öldürme” başlıklı 85. maddesi;
“Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Fiil, birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmuş ise, kişi iki yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” şeklinde düzenlenmiş olup, maddenin birinci fıkrasına göre, taksirle bir insanın ölümüne neden olmak suçu yaptırıma bağlanmıştır. Fiil birden fazla insanın ölümüne veya bir ya da birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir ya da birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmuş ise fail maddenin ikinci fıkrası gereğince cezalandırılacaktır.
Taksirle ölüme neden olma suçu soruşturma ve kovuşturması şikayete tabi olmayan, re’sen takibi gereken suçlardandır. Ancak, ölümle birlikte yaralanmalar da mevcut ise o takdirde yaralanmaların hüküm tarihi itibariyle yürürlükte bulunan ve 19.12.1006 gün ve 26381 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 5560 sayılı Yasa ile değişik 5237 sayılı TCY’nın 89/5. maddesi uyarınca şikayete bağlı olup olmadıklarının belirlenmesi gerekmektedir.
5237 sayılı TCY’nın “Taksirle yaralama” başlıklı 89. maddesi;
“Madde 89 – (1) Taksirle başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.
(2) Taksirle yaralama fiili, mağdurun;
a) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına,
b) Vücudunda kemik kırılmasına,
c) Konuşmasında sürekli zorluğa,
d) Yüzünde sabit ize,
e) Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma,
f) Gebe bir kadının çocuğunun vaktinden önce doğmasına,
Neden olmuşsa, birinci fıkraya göre belirlenen ceza, yarısı oranında artırılır.
(3) Taksirle yaralama fiili, mağdurun;
a) İyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine,
b) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine,
c) Konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına,
d) Yüzünün sürekli değişikliğine,
e) Gebe bir kadının çocuğunun düşmesine,
Neden olmuşsa, birinci fıkraya göre belirlenen ceza, bir kat artırılır.
(4) Fiilin birden fazla kişinin yaralanmasına neden olması hâlinde, altı aydan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(5) (Değişik fıkra: 06/12/2006-5560 s.K.5.mad) Taksirle yaralama suçunun soruştu¬rulması ve kovuşturulması şikâyete bağlıdır. Ancak, birinci fıkra kapsamına giren yaralama hariç, suçun bilinçli taksirle işlenmesi halinde şikâyet aranmaz” şeklinde düzenlenmiştir. Maddenin 5. fıkrasına göre taksirle yaralama suçunun soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlıdır. Ancak 89. maddenin 1. fıkrası kapsamına giren yaralamalar hariç, suçun bilinçli taksirle işlenmesi halinde şikayet aranmayacaktır. Anılan değişiklikle 1. fıkra¬da yazılı taksirle basit yaralama suçu bilinçli taksirle işlenmiş olsa bile şikayete tâbi hale getirilmiş olup, taksirle öldürme eyleminin gerçekleştirilmesi sonucu bir kişinin ölümü ile birlikte yaralanmaya da neden olunmuş ise, yaralılar yönünden şikayet önem taşımaktadır. Bu durumda; bir kişinin ölümü ile birlikte şikayete tabi olan bir veya birden fazla yaralanma meydana gelmiş ve yaralananlar da şikayetçi değiller ise, eylem 5237 sayılı TCY’nın 85. maddesinin 1. fıkrasında belirtilen suçu oluşturacaktır.
Özel Dairenin istikrar kazanmış uygulamaları bu şekilde olduğu gibi, öğretide de, bir kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin de 5237 sayılı TCY’nın 89/1. maddesi kapsamında yaralanması halinde, yaralamadan ötürü şikayetin geri alınmasının veya şikayette bulunulmamasının anılan Yasanın 85. maddesinin 2. fıkrasının uygulanmasına engel olacağı belirtilmiştir. (Artuk-Gökcen-Yenidünya, TCK Şerhi- Özel Hükümler, Ankara 2009, sh.2242).
Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sevk ve idaresindeki araçla trafik kazası yapan sanık bir kişinin ölümüne ve 5237 sayılı TCY’nın 89. maddesinin 1. fıkrası kapsamında kalacak şekilde iki kişinin de yaralanmasına neden olmuştur. Bu hali ile sanığın eylemi 5237 sayılı TCY’nın 85. maddesinin 2. fıkrasında düzenlenen suçu oluşturmakta ise de, anılan Yasanın 89. maddesinin 5560 sayılı Yasa ile değişik 5. fıkrası uyarınca mağdurların yaralanmaları aynı maddenin 1. fıkrası kapsamında olması nedeniyle şikayete bağlı bulunduğundan ve her iki mağdurda sanıktan şikayetçi olmadıklarından, sanığın eylemi taksirle bir kişinin ölümüne neden olma suçunu oluşturmaktadır.
Bu itibarla, sanığın 5237 sayılı TCY’nın 85. maddesinin 1. fıkrası yerine aynı maddenin 2. fıkrası uyarınca cezalandırılmasına ve lehe Yasa değerlendirmesinin de 85/2. maddesi uyarınca yapılmasına ilişkin yerel mahkeme direnme hükmü isabetsiz olup, sair yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle,
1- Kayseri 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 02.06.2009 gün ve 146-167 sayılı direnme hükmünün suç vasfındaki yanılgı nedeniyle sair yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 05.04.2011 günü yapılan müzakerede tebliğnamedeki isteme uygun olarak oybirliği ile karar verildi.