YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2010/253
KARAR NO : 2011/11
KARAR TARİHİ : 01.02.2011
Tebliğname : 2010/247970
Yargıtay Dairesi : 1. Ceza Dairesi
Mahkemesi : SİNCAN 2. Ağır Ceza
Günü : 18.01.2010
Sayısı : 270-6
Kasten öldürme suçundan sanık H.B. M.’ın 5237 sayılı TCY’nın 81/1, 29, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 12 yıl 6 ay hapis, kasten öldürmeye yardım etme suçundan sanık Ü. Ö.’in 5237 sayılı TCY’nın 81/1, 39/2-c, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 8 yıl 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına ilişkin, Sincan 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 08.10.2007 gün ve 33-176 sayılı hüküm, o yer Cumhuriyet savcısı ve sanıklar müdafileri tarafından temyiz edilmekle dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 21.10.2009 gün ve 10887-6183 sayı ile;
“A)Kasten insan öldürme suçu yönünden;
Oluşa ve dosya içeriğine göre; maktule S.ile sanık H.B.nin 10 yıldır gayri resmi olarak birlikte yaşayıp bir çocuklarının bulunduğu, olaydan bir süre önce maktulenin başka birisiyle gönül ilişkisi olduğundan bahisle aralarında tartışmalar yaşandığı, olay günü de yine tartıştığı maktuleyi annesinin evine bırakan sanığın, gece saatlerinde maktulenin intihar edeceğine yönelik mesajı üzerine tanık F.’yi alarak maktulenin yanına geldiği, maktuleyi konuşmak amacıyla arabaya aldıkları, konuşurken yanlarında başkasının da olmasını istediklerinden sanık Ü.’ü de arabaya alarak hep birlikte sanığın evine geldikleri, tanık F.’nin kendi ailesini ve sanığın resmi eşini de alarak kendi evine götürdüğü, sanıklar ile birlikte eve giren maktule ile sanık H.B.’- nin tartışmaya başladıkları, sanık Ü. ile yan yana oturan maktulenin bitişik atış mesafesinden yapılan atışla öldüğü olayda;
Sanıkların savunması, bu savunmayı doğrulayan olay yeri inceleme ve otopsi bulgularına göre; sanıkların üzerine atılı kasten insan öldürme ve kasten insan öldürmeye yardım suçunu işlediği hususunun kuşkulu olduğu, her ne kadar maktulenin elinde atış artığı bulunmamış ise de bu durumun maktulenin atış yapmadığının kesin kanıtı olamayacağı gözetilerek ‘kuşkudan sanık yararlanır’ ilkesi gereğince sanıklar hakkında beraat kararı verilmesi gerekirken yazılı şekilde yerinde olmayan gerekçe ile mahkûmiyet kararı verilmesi,
B-Sanık H. B.hakkında 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçu yönünden;
Hüküm tarihinden sonra yürürlüğe giren 5728 sayılı Yasanın 562. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK’nun 231. maddesi uyarınca sanığın hukuki durumunun değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması” isabetsizliklerinden bozulmuş ve tutuklu olan sanıkların tahliyelerine karar verilmiştir.
6136 sayılı Yasaya aykırılık suçuna ilişkin bozmaya uyan yerel mahkemece 18.01.2010 gün ve 270-6 sayı ile;
“Maktüle S.T. ile sanıklardan H.B.M.’ın gayri resmi olarak 10 yıldır birlikte yaşadıkları, bu evliliklerinden bir de oğullarının bulunduğu, ayrıca sanık H. B.M.’ın F. M. isimli bayanla da resmi evliliği olup eşleri ve çocukları ile birlikte aynı evde yaşadıkları, gerek evlilikten önce gerekse evlilikten sonra sanık H. B.M.ın kendi beyanı ile de sabit olduğu üzere gayri resmi şekilde birden fazla evlilik ve ayrılığının bulunduğu, sanıklardan Ü. Ö.’in ise maktül S. T.’ın annesi S. G. T. ile baba bir anne ayrı kardeş olduğu, suç tarihinden birkaç yıl önce sanık Ü.Ö.’nün eşi ile olan geçimsizliği nedeniyle köyünden eşi ve çocuklarını terk ederek Ankara’ya geldiği ve suç tarihinde de ……. Temizlik Şirketinde çalıştığı, suç tarihinden sonra eşinden mahkeme kararı ile boşandığı, suç tarihinden önce maktül S. T. ve ailesi tarafından Ü. Ö. ile H.B. M. arasında ilişki olduğundan bahisle tartışmalar yaşandığı, hatta bu yüzden S.T.’ın sanık H. B.M.tarafından dövüldüğünün belirtildiği, suç tarihinden önce H. B. M.’ın resmi nikahlı eşi tarafından diğer eşi S.’nın tanık C.E.’la ilişkisi olduğunu H. B. M.’a söylenmesi üzerine S. ile H. B.M.’ın tartışıp kavga ettikleri ve S. T.’ın sanık H. B. M.tarafından dövülerek annesine bırakıldığı, daha sonra C. E.ile olan ilişkisinin açığa çıkarılması için maktül S. ve H. tarafından C. E.’ın arandığı, buluşulmaya çalışıldığı ancak olmadığı, akşam saatlerinde sanık H. B.M.’ın kendi evinde resmi nikahlı eşi ve çocukları ile kardeşi F. M. ve çocukları olduğu halde alkol aldığı, bu sürede hasta olan çocuğunu arayan S. T.ile sanık H.B.’nin birkaç defa telefonla görüştüğü ve gezmek amaçlı dışarı çıktığında kardeşinin de kendisi ile gelip aracı kullandığı, H. B.nin talimatı üzerine S.’nın ailesinin evine gidip telefonla, konuşmak üzere S.’yı çağırdığı, bu sırada saatin 01.00 – 02.00 civarında olduğu, telefon görüşmeleri sonucu S.T.’ın kimseye haber vermeksizin ailesi ile aynı binada olan ablasının evinden H.B.ve F. M.’ın bulunduğu araca bindiği, oradan sanık Ü.’ün evine gelip telefonla haber vermek suretiyle dışarı çağırdıkları, Ü.Ö.’in de evinde bulunan annesi, kardeşi ve gelinlerine haber vermeksizin kapıyı kilitlemek ve anahtarını almak suretiyle dışarı çıkıp S. ve H.B.’nin oturduğu arka koltuğa oturduğu ve aracı F. M.’ın kullandığı Eryaman’da bulunan H. B.’nin evine geldikleri, yolda F. M.’ın eşini arayarak evde uyuyan çocukları ve H.B.’nin eşi ve çocuklarının hazırlanmasını kendilerine gideceklerini söylediği, bu şekilde boşaltılan eve sanıkların ve maktülün girdiği, sanık H. B.M.’ın, S. T.’ın kendisini C.E. ile aldatmasının sebebini sorduğu ve üzerinde taşıdığı ruhsatsız emanette kayıtlı silah ile bitişik atış mesafesinden maktülü başından vurmak suretiyle öldürdüğü, sanık Ü. Ö.’in de sanık H.B.’nin yanında bulunarak suç sonrasında destek olup birlikte suçu inkar ederek suça iştirak ettiği” gerekçeleriyle sanıkların kasten öldürme ve bu suça yardım etme suçlarına ilişkin Özel Daire bozma kararına karşı ilk hükümde direnilmiştir.
Bu hükmün de, sanıklar müdafiileri tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya, Yargıtay C. Başsavcılığının “bozma” istekli 12.11.2010 gün ve 247970 sayılı tebliğnamesiyle, Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Yerel mahkemenin direnme hükmüne göre Yargıtay Ceza Genel Kurulunca inceleme sanıklara atılı tasarlayarak kasten öldürme ve bu suça yardım etme suçlarıyla sınırlı olarak yapılmaktadır.
Sanık H. B. M.ın kasten öldürme suçundan 5237 sayılı TCY’nın 81/1, 29, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 12 yıl 6 ay hapis, sanık Ü. Ö.’in de kasten öldürme suçuna yardım etmekten 5237 sayılı TCY’nın 81/1, 39/2-c, 62 ve 53. maddeleri uyarınca 8 yıl 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilen somut olayda, Özel Daire ile yerel mahkeme arasındaki çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanıkların S. T.’ı kasten öldürüp öldürmediklerinin belirlenmesine ilişkindir.
Ancak öncelikle yerel mahkeme direnme hükmünden sonra bir tanık tarafından sunulan 23.03.2010 tarihli dilekçenin değerlendirilmesi gerekmektedir.
Ceza yargılamasının amacı, usul kurallarının öngördüğü ilkeler doğrultusunda, somut gerçeğin her türlü kuşkudan uzak bir biçimde kesin olarak saptanmasıdır. Gerek 1412 sayılı CYUY, gerekse 5271 sayılı CYY adil, etkin ve hukuka uygun bir yargılama yapılması suretiyle maddi gerçeğe ulaşmayı amaçlamaktadır. Bu nedenle hüküm kesinleşinceye kadar, inceleme olanağı bulunan kanıtların ele alınıp değerlendirilmesi gerekir. Diğer bir deyişle adaletin tam olarak gerçekleşmesi için, öne sürülen ve olaya ışık tutabilecek nitelikteki tüm yasal kanıtların araştırılıp tartışılması zorunludur.
Yaşamının tehlikeye gireceğini belirterek isminin açıklanmamasını talep eden bir tanık tarafından el yazısı ile yazılan 3 sayfalık dilekçede, sanıklara atılı suç ile ilgili bazı bilgilerin verilmekte olduğu görülmektedir. Dosya içeriğindeki diğer kanıtlarla birlikte bu dilekçedeki bilgiler gözönüne alındığında; isminin açıklanmamasını talep eden tanığın anla¬tım¬larının, maddi gerçeğe ulaşma adına mutlaka değerlendirilmesi gerekmektedir. Zira, araştırılması gereken tanık anlatımlarının doğru olduğunun anlaşılması halinde sanıkların hukuksal durumlarının değişme olasılığı mevcuttur.
Dilekçesinde anlattığı hususların öğrenilmesi durumunda yaşamının tehlikeye girece¬ğini belirten tanığın korunması hususunun da ayrıca ele alınması gerekmektedir.
5271 sayılı CYY’nın “Tanığa ilk önce sorulacak hususlar ve tanığın korunması” başlıklı 58. maddesinde tanıkların korunmasına ilişkin olarak yer alan;
“…(2) Tanık olarak dinlenecek kişilerin kimliklerinin ortaya çıkması kendileri veya yakınları açısından ağır bir tehlike oluşturacaksa; kimliklerinin saklı tutulması için gerekli önlemler alınır. Kimliği saklı tutulan tanık, tanıklık ettiği olayları hangi sebep ve vesile ile öğrenmiş olduğunu açıklamakla yükümlüdür. Kimliğinin saklı tutulması için, tanığa ait kişisel bilgiler, Cumhuriyet savcısı, hâkim veya mahkeme tarafından muhafaza edilir.
(3) Hazır bulunanların huzurunda dinlenmesi, tanık için ağır bir tehlike teşkil edecek ve bu tehlike başka türlü önlenemeyecekse ya da maddî gerçeğin ortaya çıkarılması açısından tehlike oluşturacaksa; hâkim, hazır bulunma hakkına sahip bulunanlar olmadan da tanığı dinleyebilir. Tanığın dinlenmesi sırasında ses ve görüntülü aktarma yapılır. Soru sorma hakkı saklıdır.
(4) Tanıklık görevinin yapılmasından sonra, kişinin kimliğinin saklı tutulması veya güvenliğinin sağlanması hususunda alınacak önlemler, ilgili kanunda düzenlenir…” şeklindeki hükümlerin aynı maddenin son fıkrasındaki; “(5) İkinci, üçüncü ve dördüncü fıkra hükümleri, ancak bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlarla ilgili olarak uygulanabilir” biçimindeki kısıtlayıcı hüküm nedeniyle somut olayımızda uygulanma koşullarının bulunmadığı hususunda duraksama bulunmamaktadır.
Yine tanıkların korunmasına ilişkin olarak 05.01.2008 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanarak altı ay sonra 05.07.2008 tarihinde yürürlüğe giren 5726 sayılı Tanık Koruma Yasası’nın 3. maddesi ile bu yasanın kapsamı genişletilerek: “(1) Bu Kanun hükümleri, aşağıda sayılan suçlarla ilgili olarak uygulanabilir:
a) 26.09.2004 tarihli ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanununda ve ceza hükmü içeren özel kanunlarda yer alan ağırlaştırılmış müebbet hapis, müebbet hapis ve alt sınırı on yıl veya daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlar.
b) Kanunun suç saydığı fiilleri işlemek amacıyla kurulan bir örgütün faaliyeti çerçevesinde işlenen alt sınırı iki yıl veya daha fazla hapis cezasını gerektiren suçlar ile terör örgütünün faaliyeti çerçevesinde işlenen suçlar” şeklinde düzenlenmiştir.
Buna göre; sanıklara iddianamede atılı suçun tasarlayarak kasten öldürme ve bu suça yardım etme, yerel mahkemece sübuta erdiği kabul edilen suçun kasten öldürme ve bu suça yardım etme olduğu da gözönüne alınarak, yaşamının tehlikeye gireceği gerekçesiyle isminin açıklanmamasını talep eden tanığın anlatımları ile bu tanığın 5726 sayılı Tanık Koruma Yasası kapsamında koruma kapsamına alınıp alınmayacağı hususu yerel mahkeme tarafından değerlendirilmesi gerekmektedir. Bunun temini amacıyla tanığın kimlik bilgilerine ve anlatımlarının ayrıntısına Ceza Genel Kurulu kararında yer verilmemiş olup dilekçenin kapalı bir zarf içerisinde yerel mahkemeye ulaştırılmasının uygun olacağı sonucuna ulaşılmıştır.
Bu itibarla sair yönleri incelenmeyen yerel mahkeme direnme hükmünün sanıklara atılı tasarlayarak kasten öldürme ve bu suça yardım etme suçlarından kurulan hükümlere ilişkin olarak bozulmasına, bozmaya uyulan sanık H.B.M.’nin 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçundan kurulan hükmün ise incelenmek üzere Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Sincan 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 18.01.2010 gün ve 270-6 sayılı direnme hükmünün, sanıklara atılı tasarlayarak kasten öldürme ve bu suça yardım etme suçlarından kurulan hükümlere ilişkin olarak sair yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
2- Yerel mahkeme direnme hükmünden sonra 23.03.2010 tarihinde 3 sayfalık el yazısı dilekçe ile yargılama konusu olaya ilişkin açıklamalarda bulunan ve bu aşamada isminin yazılmaması uygun bulunan tanığın dilekçesinin kapalı bir zarf içinde dosya ile yerel mahkemeye GÖNDERİLMESİNE,
3- Yerel mahkemece sanık H. B. M.’ın 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçundan bozmaya uyulmak suretiyle kurulan hükmün temyiz incelemesi için Yargıtay 1. Ceza Dairesine gönderilmek üzere, dosyanın Yargıtay C. Başsavcılığına TEVDİİNE, 01.02.2011 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.