Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2010/244 E. 2011/14 K. 01.02.2011 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2010/244
KARAR NO : 2011/14
KARAR TARİHİ : 01.02.2011

Tebliğname : 2010/72699
Yargıtay Dairesi : 5. Ceza Dairesi
Mahkemesi : KARŞIYAKA 2. Ağır Ceza
Günü : 15.09.2009
Sayısı : 186-257
Sanıklar A. M ve B K hakkında nitelikli zimmet suçundan açılan kamu davasının yapılan yargılaması sonucunda, sanıkların eyleminin güveni kötüye kullanma suçunu oluşturduğu kabul edilerek, sanık A.’in 5237 sayılı TCY’nın 155/2, 43/1, 62 ve 52/2. maddeleri uyarınca 6 yıl 3 ay hapis ve 50.000 lira adli para cezası ile cezalandırılmasına, sanık hakkında 53. maddenin uygulanmasına, sanık Bircan’ın ise, 5237 sayılı TCY’nın 155/2, 43/1, 62 ve 52/2. maddeleri uyarınca 1 yıl 6 ay 22 gün hapis ve 5.000 lira adli para cezası ile cezalandırılmasına, sanık hakkında 53. maddenin uygulanmasına, bu hüküm yönünden 5271 sayılı CYY’nın 231/5. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına takdiren yer olmadığına ve sanığın bu suçtan almış olduğu 1 yıl 6 ay 22 gün hapis cezasının 51/1. maddesi gereğince ertelenmesine ilişkin, Karşıyaka 2. Ağır Ceza Mahkemesince 19.06.2008 gün ve 361-238 sayı ile verilen hükmün sanıklar müdafileri ve Cumhuriyet savcısı tarafından sanıklar aleyhine temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 5. Ceza Dairesince 29.04.2009 gün ve 1476-5017 sayı ile;
“5355 sayılı Mahalli İdare Birlikleri Kanununun 20. maddesi uyarınca kurulan; İl Özel İdarelerinin ülke düzeyindeki birliği olan Vilayetler Hizmet Birliğinin Ana Tüzüğünün 5/4. maddesinde yer alan ‘illerde eğitim ve moral amaçlı Vilayetler Evi adıyla tesisler kurar, taşınır ve taşınmaz mal edinir’ hükmüne paralel olarak, ana sözleşme ile kurulmuş, sermayesinin tamamı Devlete ait olan Vilayetler Turizm ve Ticaret A.Ş.nin İzmir Vilayetler Evinde tesis müdürü olarak görev yapan sanık A. M. ile muhasebe sorumlusu B. K.’ın TCY’nın 6/1-c maddesi hükmü gereği kamu görevlisi olarak yaptıkları faaliyetin kamusal faaliyet olarak değerlendirilip, eylemlerinin ortaya çıkış tarzı ve tanık anlatımları nazara alındığında iştirak halinde nitelikli zimmet olarak kabulü gerekirken yazılı şekilde güveni kötüye kullanmaktan mahkumiyetlerine karar verilmesi” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Bozmadan sonra yeniden yargılama yapan Karşıyaka 2. Ağır Ceza Mahkemesince 15.09.2009 gün ve 186–257 sayı ile;
“Mahkememiz sanıkların bağlı olduğu kurumun özel yasasında çalışanlarının kamu görevlisi olduklarına dair açık bir hükmün bulunmaması, sanıkların sözleşmeli personel olmaları, sanıkların ifa ettikleri işin kamu faaliyeti çerçevesinde değerlendirilemeyeceği” gerekçesi ile ilk hükümde direnilmiştir.
Hükmün katılan vekili, sanık B. müdafii ve Cumhuriyet savcısı tarafından sanıklar aleyhine temyiz edilmesi üzerine dosya, Yargıtay C. Başsavcılığının kısmen temyiz isteminin reddi, kısmen de “bozma” istekli 08.11.2010 gün ve 72699 sayılı tebliğnamesiyle, Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Yerel mahkeme hükmünde yasa yolu bildiriminin, “ tefhim veya tebliğden itibaren 7 gün içerisinde, mahkemeye dilekçe verilmesi veya zabıt katibine beyanda bulunmak suretiyle Yargıtay’a temyiz yolu açık olmak üzere”, şeklinde olması nedeniyle bu bildirimin tefhimde hazır bulunmayan sanık B. ve müdafii yönünden tebliğden itibaren başlayacak olan temyiz süresi konusunda yanılgıya yol açıp, açmayacağı değerlendirilmiş, hükmün yokluklarında verilmiş olması nedeniyle temyiz süresinin hükmün tebliğinden itibaren başlayacağının sanık müdafii tarafından bilinmesi gerektiği, 07.10.2009 tarihinde tebliğ olunan hükmün yasal süreden sonra 15.10.2009 tarihinde temyiz eden sanık B. K. müdafiinin temyiz isteminin 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi gereğince halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CYUY’nın 310. maddesinde belirtilen bir haftalık süre içinde yapılmadığı ve aynı Yasanın 317. maddesi uyarınca reddine karar verilmesi gerektiğine oy çokluğu ile karar verilerek yapılan incelemede;
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanıkların eylemlerinin nitelikli zimmet suçunu mu, yoksa hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçunu mu oluşturduğunun belirlenmesine ilişkin ise de, hakkındaki hüküm aleyhe sonuç doğuracak şekilde bozulan sanık B.’ın duruşmada hazır bulundurularak bozmaya karşı diyecekleri sorulmadan hüküm kurulmasının olanaklı olup olmadığı hususunun öncelikle değerlendirilmesi gerekmektedir.
Ceza Genel Kurulunun 19.03.2002 gün 85-212 ve 21.05.2002 gün 128-254 sayılı kararlarında belirtildiği üzere, hükmün aleyhe bozulması halinde davaya yeniden bakacak mahkemece 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CYUY’nın 326. maddesi gereğince sanıktan bozmaya karşı diyeceğinin sorulması zorunludur. Böylece sanığa, bozmada belirtilen ve aleyhinde sonuç doğuracak olan hususlarda açıklamada bulunma, kendisini savunma ve bu konudaki kanıtlarını sunma olanağı tanınmalıdır. Bu hüküm, savunma hakkının sınırlanamayacağı ilkesine dayanmakta olup uyulmasında zorunluluk bulunan buyurucu kurallardandır.
Somut olayda sanıklar hakkında güveni kötüye kullanma suçundan verilen mahkûmiyet kararı aleyhlerine sonuç doğurabilecek şekilde bozulduğu halde, sanık B.’ın da sanık A. gibi duruşmada hazır bulunması sağlanarak bozmaya karşı diyecekleri sorulmadan direnme kararı verilmesi yasaya aykırı olup, iddianamede ve bozma kararında sanıkların nitelikli zimmet suçunu iştirak halinde işledikleri belirtilmiş olduğundan sanıkların hukuki durumlarının birlikte değerlendirilmesinde zorunluluk bulunduğundan katılan vekili ve Cumhuriyet savcısının temyiz itirazlarının kabulüyle, diğer yönleri incelenmeyen direnme hükmünün öncelikle saptanan bu usuli nedenle her iki sanık yönünden de bozulmasına karar verilmelidir.
Ayrıca, sanık A.M. 08.10.2007 tarihinden itibaren tutuklu olduğundan, yerel mahkeme direnme kararında belirtildiği üzere eyleminin güveni kötüye kullanma suçunu oluşturduğunun kabulü halinde, bu suça bakmak görevi Asliye Ceza Mahkemesine ait olup, 5271 sayılı CYY’nın 102/1. maddesi uyarınca tutuklulukta geçecek süre uzatma da dahil olmak üzere 1 yıl 6 ayı geçemeyeceğinden ve sanık A.’in tutuklanma tarihinden itibaren bu süre dolmuş bulunduğundan sanığın tahliyesine karar verilmesi gerektiği konusu da değerlendirilmiş, Özel Daire bozma kararında sanıkların eyleminin nitelikli zimmet suçunu oluşturduğunun belirtilmiş olması, hükmün katılan vekili ve Cumhuriyet savcısı tarafından aleyhe temyiz edilmiş bulunması ve nitelikli zimmet suçuna bakmanın Ağır Ceza Mahkemesinin görevine giren işlerden olması nedeniyle 5271 sayılı CYY’nın 102/2. maddesi uyarınca tutuklukta geçecek sürenin uzatmada dahil olmak üzere 5 yıl olarak kabul edilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmakla, tutuklanma tarihinden itibaren 5 yıllık süre dolmamış olduğundan, sanık A.’in bu aşamada tahliyesine yer olmadığına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Sanık B.ve müdafinin temyiz isteminin 5320 sayılı CYY’nın 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CYUY’nın 310 ve 317. maddeleri uyarınca REDDİNE,
2- Karşıyaka 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 15.09.2009 gün ve 186-257 sayılı direnme hükmünün belirtilen usule aykırılık nedeniyle sair yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
3- Dosyanın mahalline gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 01.02.2011 günü yapılan müzakerede sanık B. Kenar müdafiinin temyiz isteminin reddi yönünden oyçokluğu, direnme hükmünün bozulması yönünden ise oybirliğiyle karar verildi.