Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2010/237 E. 2010/242 K. 30.11.2010 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2010/237
KARAR NO : 2010/242
KARAR TARİHİ : 30.11.2010

Tebliğname : 2010/180486
Yargıtay Dairesi : 5. Ceza Dairesi
Mahkemesi : AKÇAKALE Sulh Ceza
Günü : 28.03.2008
Sayısı : 18-22
Sanığın cinsel taciz suçundan, 5237 sayılı TCY’nın 105/1, 62 ve 52. maddeleri uyarınca 75 tam gün karşılığı 1.500 lira adli para cezası ile cezalandırılmasına ve bu cezanın taksitlendirilmesine, 5237 sayılı TCY’nın 58/6 maddesi gereğince hükmolunan cezanın mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine, mükerrir sanık hakkında cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına ilişkin, Akçakale Sulh Ceza Mahkemesince kesin olarak verilen 28.03.2008 gün ve 18-22 sayılı hükme karşı Adalet Bakanlığınca yasa yararına bozma isteminde bulunulması üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 5. Ceza Dairesince 23.09.2010 gün ve 8070-6827 sayı ile;
“Sanığın üzerine atılı cinsel taciz suçundan 1.500.00 Türk Lirası adli para cezası ile cezalandırılmasına şeklinde hüküm kurulmuş ise de; kararın gerekçe ve hüküm kısmında asgari hadden ceza verildiğinin belirtilmesi karşısında, suçun işlendiği 24.07.2006 tarihi itibarıyla 5560 sayılı Kanunun henüz yürürlüğe girmediği cihetle, para cezasının seçimi durumunda 5237 sayılı TCK’nun 52/2. maddesi uyarınca beş gün adli para cezası üzerinden hüküm kurulması gerektiğinin gözetilmemesinde ve 5237 sayılı TCK’nun 58/6. maddesine göre tekerrür halinde hükmolunan cezanın mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesi ve aynı maddenin 8. fıkrasında yer alan mükerrirlerin mahkûm olduğu cezanın infazı ile denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasının kanunda gösterilen şekilde yapılması gerektiği biçimindeki düzenlemeler doğrultusunda, 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 108/1-c maddesinde, tekerrür halinde işlenen suçtan dolayı mahkûm olunan süreli hapis cezasının dörtte üçünün infaz kurumunda iyi halli olarak çekilmesi durumunda koşullu salıverilmeden yararlanılabileceği ve ancak aynı maddenin 2. fıkrasına göre, tekerrür nedeniyle koşullu salıverme süresine eklenecek miktarın tekerrüre esas alınan cezanın en ağırından fazla olamayacağına dair hükümler içerdiği nazara alındığında, mükerrirlere özgü infaz rejiminin uygulanabilmesi için hapis cezasına hükmedilmesi gerektiği cihetle, hakkında para cezasına hükmolunan sanığın cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine karar verilmesinde isabet görülmediğinden bahisle, 5271 sayılı CMK’nun 309. maddesi gereğince bozulması lüzumu Yüksek Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü ifadeli 11.07.2010 gün ve 46085 sayılı kanun yararına bozmaya atfen C.Başsavcılığından tebliğname ile Daireye ihbar ve dava evrakı tevdii kılınmakla gereği düşünüldü:
Kanun yararına bozma istemine dayanan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının ihbarname içeriğinin yerinde olduğu anlaşıldığından, Akçakale Sulh Ceza Mahkemesinin 28.03.2008 tarihli ve 2007/18 Esas, 2008/22 sayılı Kararının CMK’nun 309. maddesi uyarınca bozulmasına, bozma nedenine göre 6008 sayılı Kanunla değişik CMK’nun 231. maddesi hükmünün değerlendirilmesi gerektiğinden, müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına” karar verilmiştir.
Yargıtay C.Başsavcılığınca 11.11.2010 gün ve 180486 sayı ile;
“İtirazın konusu olan uyuşmazlık; yasa yararına bozma konusu yapılan hükmün kesin nitelikte olup olmadığı, buna bağlı olarak da, hükmün kesinleşip kesinleşmediğinin belirlenebilmesi açısından yasa yolu bildiriminin eksiklik içerip içermediği noktasında toplanmaktadır.
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Yasasında, 765 sayılı TCK sisteminde yer alan ‘asli ceza-fer’i ceza’ ayrımına yer verilmeyerek, suç karşılığı olarak uygulanabilecek yaptırımlar, ceza ve güvenlik tedbirleri şeklinde düzenlenmiştir.
Cezalar, hapis ve adli para cezasından ibarettir.
Güvenlik tedbirleri ise, aynı Yasanın 53-60. maddeleri arasında düzenlenmiş olup, belli hakları kullanmaktan yoksun bırakılma (madde: 53), eşya müsaderesi (madde: 54), kazanç müsaderesi (madde: 55), çocuklara özgü güvenlik tedbirleri (madde: 56), akıl hastalarına özgü güvenlik tedbirleri (madde: 57), suçta tekerrür ve özel tehlikeli suçlar (madde: 58), sınır dışı edilme (madde: 59), tüzel kişiler hakkında güvenlik tedbirleri (madde: 60) konularını içermektedir.
Diğer yandan; 5271 sayılı CMK’nın 223. maddesinde nelerin hüküm olduğu gösterilmiş, 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen geçerliliğini sürdüren 1412 sayılı Yasanın 305. maddesinde ise, ceza mahkemelerinden verilen ‘hükümlerin’ temyiz yasa yoluna tabi olduğu belirtilmiştir. Buna göre mahkemelerce verilen mahkûmiyet, ceza verilmesine yer olmadığı, güvenlik tedbirine hükmedilmesi, davanın reddi ve davanın düşmesi kararları birer hükümdür. 223. maddenin son fıkrasında ise, ‘Adli yargı dışındaki bir yargı mercine yönelik görevsizlik kararı’nın da yasa yolu bakımından hüküm sayılacağı vurgulanmıştır.
Görüldüğü üzere yasamızın temyiz edilebilirlik için aradığı ilk koşul kararın hüküm niteliğinde bulunmasıdır.
Ceza Genel Kurulunun 22.11.2005 gün, 140-143 sayılı kararı ile 5271 sayılı CMK’nın 223. maddesinde belirtilen güvenlik tedbirlerine ilişkin kararların hüküm sayılacağı açıkça belirtilmek suretiyle tedbir kararlarının temyiz yeteneğinin bulunup bulunmadığı konusundaki tartışmaları sonlandırmıştır.
Yine Ceza Genel Kurulunun 15.07.2008 gün ve 174-191 sayılı kararında da belirtildiği üzere; bir suç nedeniyle verilen karar içerisindeki cezalardan her biri ayrı bir hükmü oluşturmayıp, bu cezaların tamamı tek bir hükmü meydana getirmektedir. Bu nedenle, hükmün içerisinde birden fazla cezanın bulunması halinde sonuç itibarıyla temyize tabi olmayan bir cezanın, güvenlik tedbiri ile birlikte hükmedilmesi halinde temyizinin olanaklı hale geldiğini düşünmek zorunludur.
Öğretide de, aynı suç için temyiz edilemeyen asıl ceza ile birlikte temyiz edilebilen ek bir ceza veya şahsi hak davasında temyiz edilebilen bir karar verilmişse, hükmün temyiz edilebilirlik vasfı kazandığı belirtilmiştir. (Kunter-Yenisey, Ceza Muhakemesi Hukuku, ikinci Kitap, 12. Bası, sh.1160).
Yargısal kararlarda da, öğretideki bu görüşe paralel olarak, temyizi olanaklı olmayan bir hükümle bağlantılı olarak verilen sürücü belgesinin geri alınması (2. Ceza Dairesinin 14.02.2008 gün, 2007/15939-2008/2524); cezanın mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesi (2. Ceza Dairesinin 19.02.2008 gün, 2007/17534 esas, 2008/2860) gibi tedbirlerin, hükme her yönüyle temyiz edilebilme yeteneği kazandırdığı vurgulanmıştır.
Somut olayda, sanık hakkında cinsel taciz suçundan yapılan yargılama sonunda, 5237 sayılı TCK’nın 105/1, 62, 52. maddeleri uyarınca 1.500 YTL adli para cezasına hükmedilmiş; adli sicil kaydındaki hükümlülüğü nedeniyle cezanın aynı Yasanın 58/6. maddesi uyarınca mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine, mükerrir sanık hakkında cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına karar verilmiştir.
TCK’nın 58/6. maddesinin uygulanmış olması nedeniyle kesin nitelikte olmayan bu kararın hüküm fıkrasında ‘kesin’ olduğu belirtilmiş; bu nedenle, yasa yollarına başvuru merci, süresi ve şekli de hiç gösterilmemiş, bu haliyle yokluğunda verilen kararın sanığa tebliğ işlemi gerçekleştirilmiştir. Bu aşamada hükmün kesinleştiğinden, yapılan bildirimin ve tebliğin geçerliliğinden söz edilmesi olanaklı değildir
Ceza Genel Kurulunun 29.05.2007 gün, 114-113; 26.05.2009 gün ve 50-130 sayılı kararlarında da vurgulandığı üzere; 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 40/2, 5271 sayılı CMK’nın 34/2, 231/3, 232/6. maddeleri gereğince, hüküm ve kararlarda, başvurulacak yasa yolu, süresi, başvuru yapılacak merci ile başvuru şeklinin anlaşılabilir nitelikte açıkça gösterilmesi zorunludur. Bunlardan bir veya birkaçının eksik ya da hatalı gösterilmesi CMK’nın 40. maddesi uyarınca eski hale getirme nedeni sayılır.
Öğretide ‘olağanüstü temyiz’ olarak da adlandırılan yasa yararına bozma yasa yolunun koşulları ve sonuçları 5271 sayılı CMK’nın 309 ve 310. maddelerinde düzenlenmiştir. Bu yola başvurabilmenin ön koşulu hüküm veya kararın ‘kesinleşmiş’ olmasıdır.
Olağan yasa yoluna başvurma imkânının devam ettiği somut olayda, henüz kesinleşmediği anlaşılan karara karşı yasa yararına bozma yasa yoluna başvurma olanağı bulunmamaktadır.
Açıklamalar ışığında; belirtilen normlar gereğince, kararın, geçerli yasayolu bildirimini de içeren meşruhatla birlikte sanığa tebliğ edilmesi, tebliğden sonra sanığın temyiz yasa yoluna başvurması halinde temyiz incelemesinin yapılması, başvurmaması halinde ise kesinleşen karardaki hukuka aykırılıkların yasa yararına bozma yolu ile incelenmesi zorunludur. Özel Dairece, henüz kesinleşmemiş olan hükme yönelen yasa yararına bozma başvurusunun reddine karar verilmesi gerekirken yazılı biçimde karar verilmesinin hukuka aykırı olduğu kanaatine ulaşılmıştır.
Kanun yararına bozma isteklerinin 5271 sayılı CMK’nın 309/4-d maddesi kapsamında kaldığı, hukuka aykırılıkların bizzat Dairece giderilmesi gerektiği, yasa yararına bozmanın, kesinleşen hükümde, verildiği zaman yürürlükte bulunan usul ve maddi hukuka ilişkin hukuka aykırılıkların giderilmesi ile sınırlı olduğu, sonradan gerçekleşen yasa değişikliklerinin Yargıtay’ca yasa yararına bozma gerekçesi yapılamayacağı hususları de göz ardı edilmiş ise; bu konuların bu aşamada tartışılmasında yarar görülmeyip, sadece işaret etmekle yetinilmiştir” gerekçeleriyle itiraz yasa yoluna başvurularak, Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 23.09.2010 gün ve 8070 -6827 sayılı kararının kaldırılması, Adalet Bakanlığının yasa yararına bozma isteminin reddine karar verilmesi talep olunmuştur.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay C.Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık, Yasa yararına bozma konusu yapılan hükmün kesin nitelikte olup olmadığı ve buna bağlı olarak da, hükmün kesinleşip kesinleşmediğinin belirlenebilmesine ilişkindir.
İncelenen dosyada; sanığın 5237 sayılı TCY’nın 105/1, 62. ve 52 maddeleri uyarınca 75 tam gün karşılığı 1.500 TL adli para cezası ile cezalandırılmasına, adli sicil kaydındaki hükümlülüğü nedeniyle cezanın aynı Yasanın 58/6. maddesi uyarınca mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine, mükerrir sanık hakkında cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına kesin olarak karar verildiği, verilen hükmün, sanığa tebliğini müteakip kesinleştirilmesinden sonra da yasa yararına bozma konusu yapıldığı anlaşılmaktadır.
Yasa yararına bozma olağanüstü yasa yolu 5271 sayılı CYY’nın 309 ve 310. maddelerinde düzen¬lenmiş olup, 309. madde uyarınca, hâkim veya mahkemece verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddî hukuka veya yargılama hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtay’ca bozulması istemini, yasal nedenlerini açıklayarak, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması istemini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak, Yargıtay ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtay’ca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm yasa yararına bozulacak, yerinde görülmezse istem reddedilecektir.
Böylece ülke sathında uygulama birliğine ulaşılacak, hâkim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi sağlanacaktır.
Görüldüğü gibi yasa yararına bozma kurumu istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen hâkimlik veya mahkeme kararlarına karşı başvurulabilen olağanüstü bir yasa yolu olduğundan, öncelikle kesinleşmiş bir hüküm veya kararın olması gerekmektedir.
Yerel mahkeme hükmü, kesinleştiğinden bahisle yasa yararına bozma konusu yapılmış ise de, incelenen hükümde kesin nitelikli 1.500 Lira adli para cezasıyla birlikte adli sicil kaydındaki hükümlülüğü nedeniyle cezanın aynı Yasanın 58/6. maddesi uyarınca mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine, mükerrir sanık hakkında cezanın infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına da karar verilmiştir.
Ceza Genel Kurulunun ve Özel Dairelerin yerleşmiş kararlarında da vurgulandığı üzere, gerek mahkûmiyete ek, gerekse bağımsız olarak hükmedilen güvenlik tedbirleri, kesin nitelikteki hükümlere de her yönüyle temyiz edilebilirlik niteliği kazandıracaktır. Sanık hakkında uygulanan tekerrür konusu, 5237 sayılı TCY’nın, birinci kitabının üçüncü kısmında, “güvenlik tedbirleri” başlığını taşıyan ikinci bölümünde yer almakta olup, 58. madde¬de, mükerrirler hakkında, cezanın mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirileceği öngörül¬müştür. Her ne kadar tekerrür hükmünün maddi ceza hukuku yanı bulunsa da bir güvenlik tedbiri olarak düzenlendiğinde de kuşku bulunmamaktadır. Somut olayda sanık hakkında mükerrirlere özgü infaz rejiminin uygulanmasına karar verilmesi karşısında, güvenlik tedbirine hükmedilmiş olması nedeniyle hükmün temyizi olanaklı olup, yerel mahkemece hükmün kesin nitelikte olduğunun belirtilmesi ve bu yanılgılı yasa yolu bildirimiyle sanığa tebliği isabetsizdir.
Tebliğe rağmen sanık tarafından temyiz edilmemiş olmasının hükmün kesinleşmesini sağlayıp sağlamayacağına gelince,
Ceza Genel Kurulunun 29.05.2007 gün, 114-113; 26.05.2009 gün ve 50-130 sayılı kararları ve diğer birçok kararında vurgulandığı üzere; 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 40/2, 5271 sayılı CYY’nın 34/2, 231/3, 232/6. maddeleri gereğince, hüküm ve kararlarda, başvurulacak yasa yolu, süresi, başvuru yapılacak merci ile başvuru şeklinin anlaşılabilir nitelikte açıkça gösterilmesi zorunludur. Bunlardan bir veya birkaçının eksik ya da hatalı gösterilmesi CYY’nın 40. maddesi uyarınca eski hale getirme nedenini oluşturmaktadır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde, temyiz yasayolu açık olan hükmün kesin nitelikte olduğu belirtilerek, yasa yollarına başvuru hak ve yetkisi bulunanlar yanıltılmış, yoklukta verilen hüküm, bu yanılgılı yasa yolu bildirimiyle sanığa tebliğ edilerek kesinleştirilmiştir. Kararın, geçerli yasayolu bildirimini de içeren meşruhatla birlikte sanığa tebliğ edilmesi, tebliğden sonra sanığın temyiz yasa yoluna başvurması halinde temyiz incelemesinin yapılması, başvurmaması halinde ise kesinleşen karardaki hukuka aykırılıkların yasa yararına bozma yolu ile incelenmesi zorunlu olup, Özel Dairece, henüz kesinleşmemiş olan hükme yönelen yasa yararına bozma başvurusunun reddine karar verilmesi gerekirken kabulüne karar verilmesi isabetsizdir.
Bu itibarla Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının kabulü ile Yargıtay 5 Ceza Dairesinin 23.09.2010 gün ve 8070-6827 sayılı kararının kaldırılması, Adalet Bakanlığının yasa yararına bozma isteminin bu aşamada reddine karar verilmelidir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle,
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABÜLÜNE,
2- Yargıtay 5. Ceza Dairesinin 23.09.2010 gün ve 8070-6827 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- Adalet Bakanlığı’nın yasa yararına bozma isteminin bu aşamada REDDİNE,
4- Dosyanın, Ceza Genel Kurulunca kabul edilen ilkeler doğrultusunda işlem yapılmak üzere mahalline gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 30.11.2010 günü yapılan müzakerede oybirliği ile karar verildi.