YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2010/235
KARAR NO : 2010/247
KARAR TARİHİ : 07.12.2010
İtirazname : 2010/30984
Yargıtay Dairesi : 7. Ceza Dairesi
Mahkemesi : ÇORLU Ağır Ceza
Günü : 21.08.2008
Sayısı : 522
5607 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Yasası’na aykırı davranmaktan kabahatliler hakkında Çorlu C. Başsavcılığınca 26.02.2008 gün ve 76 sayılı idari yaptırım kararı ile verilen 209.509,40 YTL idari para cezasına karşı yapılan başvurunun reddine ilişkin, Çorlu Sulh Ceza Mahkemesince verilen 12.06.2008 gün ve 451 müt. sayılı karara, kabahatliler vekili tarafından yapılan itiraz Çorlu Ağır Ceza Mahkemesince 21.08.2008 gün ve 522 sayı ile reddedilmiştir.
Bu karara karşı Adalet Bakanlığının 25.01.2010 gün ve 3407 sayılı yazısı ve Yargıtay C. Başsavcılığının 17.02.2010 gün ve 30984 sayılı ihbarnamesi ile yasa yararına bozma isteminde bulunulması üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 7. Ceza Dairesince 20.09.2010 gün ve 2187-12910 sayı ile;
“Temel ceza kanunları olarak adlandırılan Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu, Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ve Adli Sicil Kanunu Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edilerek 01.06.2005 tarihinden itibaren yürürlüğe girmiştir. Anılan Kanunlarla ceza adalet sistemimizde önemli yenilikler ve değişiklikler yapılmıştır. Bu bağlamda Kabahatler suç olmaktan çıkarılmış ve yukarıda sayılan Kanunların kapsamı dışında tutularak kabahat fiilleri ile ilgili genel kanun niteliği taşıyan 5326 sayılı Kabahatler Kanunu düzenlenerek 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe konulmuştur. Bu Kanunun 1-31. maddelerinden oluşan birinci kısmında kabahatler hakkında, a) kabahate ilişkin genel ilkeler, b) kabahatler karşılığında uygulanabilecek olan idari yaptırımların türleri ve sonuçları, c) kabahatler dolayısıyla karar alma süreci, d) idari yaptırıma ilişkin kararlara karşı kanun yolu, e) idari yaptırım kararlarının yerine getirilmesine ilişkin esaslar konularında genel hükümler düzenlenmiştir. Kabahatler Kanununun idari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümleri diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde, diğer genel hükümlerinin ise idari para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımı gerektiren bütün kabahat fiilleri hakkında uygulanacağı hususu da 3. madde ile hüküm altına alınmıştır.
Kanun koyucu kabahatlerle ilgili genel hükümleri düzenlerken ihtiyaç duyduğu konularda başta 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu olmak üzere bazı kanunlara atıfta bulunan düzenlemelere de yer vermiştir. Örneğin 22. maddenin 4. fıkrası ile yer bakımından yetki kuralları konusunda 5271 sayılı CMUK’nun ilgili kurallarına 28. maddenin 5. fıkrası ile, tanıklığa, bilirkişi incelemesine ve keşfe ilişkin konularda 5271 sayılı CMUK’nun ilgili kurallarına, 6. maddesiyle yer bakımından uygulama konusunda 5237 sayılı TCK’nun 8. maddesine atıfta bulunmuştur.
Yine kanun koyucu bazı durumlarda idari yaptırım kararlarını Kabahatler Kanununda düzenlenen kanun yolundan farklı kanun yoluna tabi tutmuştur. Örneğin 27. maddenin;
a) 6. fıkrası ile soruşturma konusu fiilin suç değil de kabahat oluşturduğu gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığı kararıyla birlikte idari yaptırım kararı da verilmesi halinde kovuşurmaya yer olmadığı kararına itiraz edildiğinde idari yaptırım kararına karşı yapılacak başvurunun da bu itiraz merciinde inceleneceğini,
b) 7. fıkra ile kovuşturma konusu fiilin suç değil de kabahat oluşturduğu gerekçesiyle beraat kararı ile birlikte idari yaptırım kararı da verilmesi halinde, beraat kararına karşı kanun yoluna gidildiğinde (bu kanun yolu istinaf, temyiz ya da kanun yararına bozma yollarından biri olabilir) idari yaptırım kararına karşı yapılacak itirazın da beraat kararını inceleyecek kanun yolu merciince inceleneceğini,
c) 8. fıkrası ile idari yaptırım kararının verildiği işlem kapsamında aynı kişi ile ilgili olarak idari yargının görev alanına giren kararların da verilmiş olması halinde, işlemin iptali talep edildiğinde idari yaptırım kararına karşı ileri sürülen hukuka aykırılık iddialarının da idari yargı merciinde görüleceğini hüküm altına almıştır.
Görüldüğü gibi kanun koyucu, yaptığı düzenlemelerle bazı durumlarda idari yaptırım kararlarına karşı 5326 sayılı Kabahatler Kanununda gösterilen kanun yollarından farklı kanun yollarına da başvurulabileceğini öngörmüştür. Bu istisnalar dışında ise idari yaptırım kararlarına karşı ancak ve sadece 5326 sayılı Kabahatler Kanununun 27. maddesinin 1-5. fıkralarında, 28. maddesinde ve 29. maddesinde öngörülen kanun yollarına başvurulabileceğini benimsemiştir. Anılan maddelerdeki düzenlemelere göre idari yaptırım kararlarına karşı başvurulan yasa yolları süreci Ağır Ceza Mahkemesine yapılan itirazla tükenmekte ve bu itiraz üzerine verilen kararla itiraza konu idari yaptırım kararı kesinleşmektedir. Kesinleşen bu idari yaptırım kararlarına karşı başvurulabilecek olağan ya da olağanüstü bir kanun yolu Kabahatler Kanununda düzenlenmemiştir. Bu konuda, 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesinde düzenlenen kanun yararına bozma (olağanüstü yasa yolu) yoluna gidilebileceğine dair gönderme yapan bir düzenleme de yoktur. Bilindiği gibi Ceza Muhakemeleri Kanununun 309. maddesinde düzen¬enen ‘kanun yararına bozma’ yasa yolu, istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen ve CMK’nun 223. maddesinde belirtilen hükümler ile aynı Kanunun 267-271. maddeleri kapsamındaki kararlara karşı başvurulabilen yasa yoludur. Kabahatler Kanununun 27-29. maddelerine göre verilen kararlar ise CMK’nun belirtilen maddeleri kapsamı dışındadır. Dolayısıyla CMK’nun 309. maddesinde ifade edilen ‘kararlar’ sözcüğü Kabahatler Kanununa göre verilen kararları kapsamamaktadır. Kanun yararına bozma müessesesi yalnızca adli suçlara ilişkin inceleme olanağı veren bir yasa yoludur. Adli yargı düzeni içerisinde gerçekleşen yasaya aykırılık hallerinin giderilmesi için olağanüstü bir yasa yolu olarak öngörülmüştür. Hâlbuki idari yaptırım kararlarına karşı Kabahatler Kanununda düzenlenen yasa yollarına göre mahkemelerin yapmakta oldukları incelemeler, idarenin kamu gücünü kullandığı ve kamu hukukuna ilişkin bir işleminin denetlenmesinden ibarettir. Burada mahkemelerce Ceza Muhakemesi Kuralları ile ilgili bir işlem yapılmamaktadır.
Bu durum karşısında, Kabahatler Kanunun da düzenlenen yasa yolları uygulanarak kesinleşen idari yaptırım kararlarına karşı kanun yararına bozma yasa yoluna gidilemez.
Açıklanan bu nedenlerle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının yerinde görülmeyen kanun yararına bozma isteminin oybirliğiyle reddine” karar verilmiştir.
Yargıtay C.Başsavcılığınca 10.11.2010 gün ve 30984 sayı ile;
“5271 sayılı Ceza Yargılaması Yasasının Olağanüstü Yasa Yollarının yer aldığı Üçüncü Kısım 309 ve 310. maddelerinde düzenlenen kanun yararına bozma yasa yolu, hâkim veya mahkemelerce verilen ve istinaf ya da temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlere karşı başvurulabilen olağanüstü bir yasa yoludur.
Amacı, ülke sathında uygulama birliğine ulaşılması, hâkim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesinin sağlanmasıdır.
Kanun yararına bozma yasa yolunun Ceza Yargılaması Yasasında düzenlenmiş olması nedeniyle, sadece, ceza mahkemeleri ve hâkimlerince verilen karar veya hükümlere karşı bu yola başvurulabileceği konusunda kuşku yoktur. Bu nedenle, HUMK’nun 150. maddesine göre hukuk mahkemelerince verilen inzibati nitelikteki hafif hapis cezaları, yargı mercii olmayan makamlar tarafından verilen kararlar ile Cumhuriyet Savcılarınca verilen kararlar CMK’nın 309-310. maddeleri kapsamında kanun yararına bozma konusunu oluşturmaz.
Ceza mahkemelerinin hangi tür karar veya hükümleri aleyhine kanun yararına bozma yoluna gidilebileceği konusunda CMK’nın 309 ve 310. maddelerinde herhangi bir sınırlama yapılmamıştır. Ancak Ceza Mahkemelerince verilen bazı karar veya hükümlere karşı bu yola başvurulamaz biçiminde istisnai bir hükme de yer verilmemiştir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun birçok kararında da değinildiği üzere, kanun yararına bozma yasa yolu ile hâkim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi sağlanacaktır.
Ancak sözü edilen kararlardaki ‘cezaya ilişkin karar veya hükümler’ ibaresini yalnızca suç karşılığı yaptırım olarak ‘ceza’ öngören eylemlere ilişkin karar veya hükümler şeklinde anlamak doğru değildir.
Ceza mahkemelerinin yaptığı yargılama sonunda eylemin kabahat olduğunu anlaması üzerine verdiği idari yaptırım kararları ile yargı mercii olmadıkları halde yaptırım uygulama bakımından kendilerine yetki tanınan makamlarca (idare) verilen idari yaptırım kararlarına karşı başvuru üzerine sulh ceza mahkemelerince verilen kararlar ile bu kararlara karşı yapılan itiraz üzerine verilen mahkeme kararları aleyhine kanun yarına bozma yoluna gidilebilir.
Yine icra mahkemelerinin, icra suçları ile 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5252 sayılı Yasanın 7. maddesi ile suç olmaktan çıkarılarak kabahate dönüşen ve aynı gün yürürlüğe giren 5358 sayılı Yasa ile disiplin hapsi veya tazyik hapsi yaptırımı öngören eylemler nedeniyle yapılan yargılamalar sonunda verdikleri hüküm ve kararlar da kanun yararına bozma kapsamındadır.
Öte yandan; 765 sayılı TCK sistemimizde suçlar, cürüm ve kabahat olarak ikili bir ayrıma tabi tutulmasına karşın, 5237 sayılı Yasada bu ayrıma son verilerek kabahatler Türk Ceza Yasasından çıkarılmış, ayrı ve özel olarak Kabahatler Yasasında düzenlenmiştir.
Ülkemizde mahkemelerin iş yükünün fazla oluşu, bazı suçların caydırıcılık özelliğini kaybetmesi, infaz sırasındaki aksaklıklar, yargılamadaki ekonomik maliyetin yüksek oluşu gibi nedenler kabahat türü haksızlıkların Ceza Yasasının dışına çıkarılmasını zorunlu kılmıştır.
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren Kabahatler Yasasının 2. maddesinde, kabahatin tanımı yapılmıştır. Buna göre kabahat deyiminden; kanunun, karşılığında idari yaptırım uygulanmasını öngördüğü haksızlık anlaşılır. Bu tanımlamada, suç gibi kabahatin de bir haksızlık olduğu vurgulanmıştır. Esasen hukuka aykırı olan ve haksızlık ifade eden fiiller arasında suç veya kabahat olarak bir ayrım yapılması, bir nitelik farkı oluşturmamaktadır. Söz konusu tasnif, haksızlıklar arasındaki nicelik farkına dayanmaktadır.
5560 sayılı Yasa ile değişik 5326 sayılı Kabahatler Yasasının 3. maddesinde, bu kanununun idari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde, diğer genel hükümlerinin ise idari para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında uygulanacağı hükme bağlanmıştır. Zira Kabahatler Yasasının 2. bölümünde yer verilen çeşitli kabahatler dışında, diğer yasalarımızda da birçok kabahat bulunmaktadır. Maddenin amacı, hukukun uygulanmasında birlik ve hukuk güvenliğini sağlamaktır.
Ceza Genel Kurulunun 16.05.2006 gün, 2006/9-23-141 sayılı kararında da belirtildiği üzere, Kabahatler Yasası ile getirilen sistem gereği, kabahatler ve bunlar karşılığında öngörülen idari yaptırım kararları, idari bir işlemin ötesinde, ceza hukukunun genel prensipleriyle yakın ilişki içinde bulunmaktadır.
Nitekim anılan Yasada, kanunilik, zaman ve yer bakımından uygulama, sorumluluğun esasları, hukuka uygunluk nedenleri ile kusurluluğu ortadan kaldıran sebepler, teşebbüs, iştirak, içtima, zamanaşımı gibi ceza hukukunun birçok temel ilkesine yer verilmiştir. Bu nedenledir ki, kabahatler karşılığında öngörülen idari yaptırımlardan, idari para cezası ile mülkiyetin kamuya geçirilmesi kararlarına karşı idari yargıya değil, ceza mahkemesine başvurulmasını mümkün kılan bir düzenleme yapılmıştır.
Böylelikle, bu kararların yerine getirilmesinden önce ceza hukuku ilkeleri bakımından adli denetim imkânı da sağlanmıştır. Bunun amacı, keyfiliği, uygulamalardaki eşitsizliği, hukuka aykırılıkları gidermektir.
Böyle bir başvuru üzerine adli merci tarafından yapılan işlem, sadece dosya üzerinde yapılacak bir denetim ile sınırlı değildir. Yasanın 28. maddesine göre, mahkemece, başvurunun kabul edilmesi durumunda, başvuru dilekçesinin kamu kurum ve kuruluşuna tebliğ edilmesi, gerektiğinde işlem dosyasının istenmesi, kurumun cevap dilekçesinin başvurucuya tebliği, talep üzerine ve hatta kendiliğinden tarafların çağrılarak dinlenilmesi, tanık dinlenilmesi, bilirkişi incelemesi yaptırılması, keşif yapılması, delillerin toplanmasından sonra hakkında idari yaptırım kararı verilen kişiye, kanuni temsilcisi veya vekiline son söz hakkı verilmesi de gerekmektedir.
Görüldüğü üzere; idari yaptırım kararına karşı başvuru üzerine sulh ceza mahkemesi tarafından ceza yargılamasının genel prensiplerine göre yargısal bir faaliyette bulunulması ve ceza hukukunun genel ilkeleri dikkate alınmak suretiyle bir karar verilmesi söz konusudur. Dolayısıyla, yapılan işlemler ve verilen kararlar adlî ceza yargısını doğrudan ilgilendiren bir nitelik taşımaktadır. Tüm bu hususlar; yasa koyucunun, idari suç ve yaptırımları yalnızca idari bir işlem, öte yandan idari yaptırım kararlarına başvuru üzerine ceza mahkemelerince verilen kararları da salt idari işlemin denetlenmesi niteliğinde görmediğinin bir ifadesidir.
İdari merciiler tarafından verilen idari para cezalarının çok yüksek miktarlarda olduğu gerçeği dikkate alındığında, bu cezalara karşı başvuru ve itiraz üzerine verilen kararlara karşı, kanun yararına bozma yasa yolunu kapalı tutmak, uygulamada eşitsizliklere yol açacak ve bu cezaya maruz kalanlar açısından daha az bir hukuki güvence getirmiş olacaktır. Varsa hukuki hatanın mutlaka düzeltilmesi gerekmektedir. Kabahatler için ayrıcalık tanımak uygulamada hukuka olan güveni sarsacaktır.
İdari yaptırımlara itiraz üzerine adlî mahkemelerce verilip kesinleşen kararlara karşı yasa yararına bozma yoluna başvurulması olanaklıdır. Ceza Genel Kurulunun 19.10.2010 gün ve 2010/166-197 sayılı kararı da bu doğrultudadır.
Yüksek Dairece kanun yararına bozma isteminde ileri sürülen neden yönünden inceleme yapılması gerekirken, Kabahatler Kanunu kapsamında verilen kararlara karşı kanun yararına bozma yoluna gidilemeyeceği gerekçesiyle kanun yararına bozma isteminin reddine karar verilmesinin yasaya aykırı olduğu kanaatine ulaşılmıştır” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurularak Özel Daire kararının kaldırılmasına ve yasa yararına bozma istemi yönünden inceleme yapılmak üzere dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmesi isteminde bulunulmuştur.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, idari para cezasına ilişkin idari yaptırım kararına itiraz üzerine adlî mercilerce verilen kararlara karşı yasa yararına bozma isteminde bulunulup bulunulamayacağı noktasında toplanmaktadır.
Uyuşmazlıkla ilgili sağlıklı bir sonuca ulaşabilmek için, Kabahatler Yasası ile getirilen sistem, Kabahatler Yasasının yapısı ve olağanüstü bir yasa yolu olan yasa yararına bozma yasa yolunun koşulları ve sonuçlarının birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir.
5252 sayılı Yasanın 12. maddesi ile 1 Haziran 2005 tarihinde, 765 sayılı Türk Ceza Yasasının bütün ek ve değişiklikleriyle birlikte yürürlükten kalkması, 5237 sayılı Türk Ceza Yasası ile birlikte 5326 sayılı Kabahatler Yasasının yürürlüğe girmesi nedeniyle suç ve yaptırım sistemimiz önemli değişikliklere uğramış, 5237 sayılı TCY’da, 765 sayılı TCY’ndaki cürüm ve kabahat ayrımına son verilerek, bir kısım kabahatler anılan yasada suç olarak tanımlanmış, bir kısım kabahatler ise Ceza Yasası kapsamından çıkarılarak 5326 sayılı Kabahatler Yasası kapsamında idari yaptırımı gerektiren haksızlıklar olarak düzenlenmiştir.
Kabahatler Yasasının konuluş amacı; gerekçesinde özetle, bu düzenleme ile özellikle ekonomik hayata ilişkin düzenlemelerde kazuistik olarak idari yaptırım öngören ve bir sistemden yoksun olan hükümlerin önüne geçebilmek ve ayrıca hukuk uygulamasında birliği ve hukuk güvenliğini temin etmek amacıyla belirlenen genel ilkelerin, özel yasalarda tanımlanan kabahatler hakkında da uygulanmasının sağlanması, şeklinde belirtilmiştir.
Kabahatler Yasasının birinci kısmında genel hükümlere yer verilmiş, ikinci kısmında ise çeşitli kabahatler düzenlenmiştir. Yasanın 1. maddesinde “Bu Yasada; toplum düzenini, genel ahlâkı, genel sağlığı, çevreyi ve ekonomik düzeni korumak amacıyla;
a) Kabahatlere ilişkin genel ilkeler,
b) Kabahatler karşılığında uygulanabilecek olan idari yaptırımların türleri ve sonuçları,
c) Kabahatler dolayısıyla karar alma süreci
d) İdari yaptırıma ilişkin kararlara karşı yasa yolu,
e) İdari yaptırım kararlarının yerine getirilmesine ilişkin esaslar, belirlenmiş ve çeşitli kabahatler tanımlanmıştır” denilerek Yasanın amaç ve kapsamı gösterilmiştir.
Yasanın 2. maddesinde, “kabahat” deyiminden, yasanın karşılığında idari yaptırım uygulanmasını öngördüğü haksızlığın anlaşılacağı; 16. maddesinde, kabahatler karşılığında uygulanacak olan idari yaptırımların “idari para cezası” ve “idari tedbirler”den ibaret bulunduğu ifade edilmiş, ayrıca “idari tedbirler”in de mülkiyetin kamuya geçirilmesi ve ilgili yasalarda yer verilen diğer tedbirler olduğu açıklanmıştır. Buna göre, gerek Kabahatler Yasasında gerekse diğer özel yasalarda, karşılığında idari yaptırım uygulanması öngörülen fiiller kabahattir.
Öte yandan, Kabahatler Yasasının en önemli özelliği kabahatler için genel yasa özelliği taşımasıdır. Nitekim 3. maddesinde, yasa yoluna ilişkin hükümlerinin diğer yasalarda aksi hüküm bulunmaması halinde diğer genel hükümlerinin ise idari para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında uygulanacağı hükme bağlanmıştır. Yasanın genel hükümlerinde ise, idari yaptırım gerektiren fiiller açısından yasallık ilkesi, zaman ve yer bakımından uygulama, sorumluluk esasları, zamanaşımı, idari yaptırımların niteliği, türleri, sonuçları, yerine getirilmesi ve idari yaptırımlara karşı başvuru yolları düzenlen¬miştir. Bu suretle genel nitelik taşıyan Kabahatler Yasasında öngörülen genel ilke ve hükümlerin özel yasalardaki kabahatler için de geçerli olması temin edilmiş, genel yasa ile özel yasalardaki kabahatler arasında ilişki kurulmuş, uygulamadaki dağınıklık giderilmeye çalışılmış, sadelik ve basitlik getirilmiştir.
5326 sayılı Kabahatler Yasasının genel sistematiği ve yapısı incelendiğinde;
Anılan Yasanın 5918 sayılı Yasanın 9. maddesi ile eklenen 43/A maddesi ile birlikte 46 asıl, 1 ek ve 3 geçici maddeden oluştuğu,
“İki Kısım”dan oluşan Yasa’nın, Birinci Kısmını oluşturan 1 ila 31. maddelerinde;
İlk 6 maddesinde; Yasa’nın, kapsamı, amacı, yasallık ilkesi, zaman ve yer bakımından uygulamaya ilişkin hükümlere,
7 ila 15. maddelerinde, kabahatten dolayı sorumluluğun esasları kapsamında, kast, taksir, hata, sorumluluk, teşebbüs, iştirak ve içtima ile ilgili konulara,
16 ila 21. maddelerinde, idari yaptırımlar ve zamanaşımına ilişkin hükümlere,
Dördüncü bölümü oluşturan, 22 ila 31. maddelerinde ise, kabahatler dolayısıyla karar alma süreci, idari yaptırıma ilişkin kararlara karşı yasa yollarına ilişkin konulara yer verildiği,
İkinci kısmı oluşturan 32 vd. maddelerinde de çeşitli kabahat fiillerinin yaptırıma bağlandığı anlaşılmaktadır.
Yasanın genel hükümlere ilişkin 1 ila 31. maddelerinin diğer yasalardaki kabahatler için de uygulanacağı belirtilmiş iken bu hükmün Anayasa Mahkemesinin 01.03.2006 gün ve 108/35 sayılı kararı ile iptal edilmesi üzerine, iptal kararı henüz yürürlüğe girmeden 06.12.2006 gün ve 5560 sayılı Yasanın 31. maddesi ile değiştirilen 3. maddesinde; yasa yoluna ilişkin hükümlerinin diğer yasalarda aksi hüküm bulunmaması halinde, diğer genel hükümlerinin ise, idari para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında uygula¬nacağı kabul edilmiştir.
Görüldüğü gibi Kabahatler Yasasının yasa yollarına ilişkin hükümleri, diğer yasalarda aksi düzenleme bulunmaması koşuluyla, diğer genel hükümleri ise kabahat oluşturan tüm eylemler için uygulanabilecektir.
5326 sayılı Kabahatler Yasasındaki yasa yollarına geçmeden önce, bu Yasa ile 5271 sayılı CYY arasında bağlantı bulunup bulunmadığı, başka bir anlatımla Kabahatler Yasasında hüküm bulunmaması halinde 5271 sayılı CYY hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Öncelikle ifade etmek gerekir ki, 5326 sayılı Yasada kabahatler yönünden hem maddi ceza hukuku konularına, hem de usul hukuku konularına yer verilmiş ise de, 5237 ve 5271 sayılı Yasa hükümlerine de atıfta bulunulmuştur.
Bu kapsamda, zaman bakımından uygulama (md.5), yer bakımından uygulama (md. 6) hata (md. 10), hukuka uygunluk nedenleri ile kusurluluğu ortadan kaldıran nedenler (md.12), teşebbüs (md. 13) konularında 5237 sayılı TCY hükümlerine,
22. maddenin 4. fıkrası ile yer bakımından yetki kurallarına, 28. maddenin 5. fıkrasında ise, tanıklığa, bilirkişi incelemesine ve keşfe ilişkin konularda 5271 sayılı CYY hükümlerine atıfta bulunulmak suretiyle,
Kabahatler konusunda, 5237 sayılı TCY ile 5271 sayılı CYY hükümlerinin uygulanacağı açıkça belirtilmiştir. Ancak bu hükümlerden hareketle 5326 sayılı Yasanın açıkça atıfta bulunmadığı konularda 5271 ve 5237 sayılı Yasa hükümlerinin uygulanamayacağı sonucuna ulaşılmamalıdır.
5326 sayılı Yasanın 27 ve 29. maddelerinde, yasa yolu olarak “başvuru” ve “itiraz” yöntemi kabul edilmiş, 28. maddede ise, başvurunun incelenmesi usulü düzenlenmiştir. Kabul edilen bu yasa yollarının koşulları ve sonuçlarına geçmeden önce idari yaptırım kararı verme yetki ve yöntemi konusunun da değerlendirilmesi gerekmektedir.
Yasanın 22. maddesinde, genel olarak idari yaptırım kararı verme, 23 ve 24. maddelerinde ise Cumhuriyet savcısı ve mahkemenin karar verme yetkisi düzenlenmiştir.
Yasanın 23. maddesi uyarınca, Cumhuriyet savcısı;
1- Yasada açıkça belirtilen hallerde,
2- Suç dolayısıyla yaptığı soruşturmada, bir kabahatin işlendiğini saptaması halinde,
3- Soruşturma konusu fiilin kabahat oluşturduğunu saptaması halinde,
İdari yaptırım kararı verebilecektir.
Ancak 2 nolu halde, idari yaptırım kararı verebileceği gibi durumu ilgili kamu kurum ve kuruluşuna da bildirebilir, 3 nolu neden açısından ise idari yaptırım kararı verebilmesi, daha önce bu konuda ilgili kamu kurum ve kuruluşu tarafından karar verilmemiş olmasına bağlıdır.
Yasanın 24. maddesi uyarınca da; mahkeme, kovuşturma konusu fiilin suç oluşturmayıp, kabahat oluşturduğunu saptaması halinde idari yaptırım kararı verecektir.
İdari yaptırımlarla ilgili yasa yollarına gelince;
5326 sayılı Yasanın 27. maddesinde başvuru yasa yolu düzenlenmiş olup;
1- İdari yaptırım kararının, yasada açıkça gösterilen, idari kurul, makam veya kamu görevlileri tarafından verilmesi halinde ve yasada aykırı hüküm bulunmaması halinde, bu karar aleyhine onbeş gün içinde sulh ceza mahkemesine başvurabilecektir. (27/1. fıkra), ancak, idari yaptırım kararı ile birlikte idari yargının görev alanına giren kararların da verilmiş olması halinde, idari yaptırım kararına karşı yapılan başvuru, idari işlemin iptali istemiyle birlikte idari yargı mercilerince karara bağlanır. (27/8. fıkra)
2- İdari yaptırım kararının mahkeme tarafından verilmesi halinde, bu karara karşı yedi gün içinde yargı çevresinde yer aldığı ağır ceza mahkemesine itiraz edilebilir. (27/5. fıkra), ancak, kovuşturma konusu fiilin suç oluşturmaması nedeniyle verilen idari yaptırım kararı ile birlikte fiilin suç oluşturmaması nedeniyle beraat kararı verilmişse ve bu beraat kararına karşı yasa yoluna başvurulmuş ise, idari yaptırım kararına yönelik itiraz da bu yasa yolu mercii tarafın¬dan incelenir. (27/7. fıkra)
3- İdari yaptırım kararının Cumhuriyet savcısı tarafından verilmesi halinde, bu karar aleyhine onbeş gün içinde sulh ceza mahkemesine başvurulabilir. Ancak idari yaptırım kararı ile birlikte kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karar verilmiş ise ve kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karara itiraz edilmişse, idari yaptırım kararına karşı itiraz da, kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararı inceleyen, Cumhuriyet savcısının görev yaptığı ağır ceza mahkemesine en yakın ağır ceza mahkemesi başkanı tarafından incelenir (27/6. fıkra, 5271 sayılı Yasanın 173. md.).
Başvuru üzerine, mahkemece yetkisi olmadığının anlaşılması halinde dosya yetkili sulh ceza mahkemesine gönderilecek, başvurunun süresi içinde yapılmadığı, söz konusu kararın sulh ceza mahkemesince incelenebilecek kararlardan olmadığı veya başvuranın buna hakkının olmadığının saptanması halinde başvurunun bu nedenlerle reddine karar verilecektir.
Bu usuli eksikliklerin bulunmadığının saptanması halinde ise; mahkemece son karar olarak, idari yaptırım kararının hukuka uygun olması halinde başvurunun reddine, hukuka aykırı olması halinde ise idari yaptırım kararının kaldırılmasına karar verilecek, maddenin 9. fıkrasındaki koşulların bulunması halinde ise, başvuru mercii idari para cezasının miktarında değişiklik yapmak suretiyle başvurunun kabulüne karar verebilecektir.
Mahkemenin verdiği son karara karşı ise 29. madde uyarınca yedi gün içinde yargı çevresinde yer aldığı ağır ceza mahkemesine itiraz edilebilecek, idari yaptırım kararının ağır ceza mahkemesi tarafından verilmesi halinde ise bu mahkemenin kararına karşı en yakın ağır ceza mahkemesine itiraz edilebilecektir.
Kabahatler Yasasında öngörülen yasa yolu sistemini bu şekilde açıkladıktan sonra, 5271 sayılı CYY’nın yasa yolları sistemini de değerlendirmekte yarar bulunmaktadır.
5271 sayılı CYY’nın 260 ila 323. maddelerinde tüm yasa yollarına ilişkin hükümlere yer verilmiş, 260 ila 266. maddelerinde ise, yasa yollarına ilişkin genel hükümlere yer verilmiştir.
5271 sayılı CYY’da teorik ayrıma uygun olarak yasa yolları, olağan ve olağanüstü yasa yolları olmak üzere ikiye ayrılmış, 267 ila 307. maddelerinde olağan yasa yolları olan itiraz, istinaf ve temyize ilişkin hükümlere, 308 ila 323. maddelerinde ise olağanüstü yasa yolları olan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itirazı, yasa yararına bozma ve yargılamanın yenilenmesine ilişkin hükümlere yer verilmiştir.
5271 sayılı CYY’sı ile olağan yasa yolları, 1412 sayılı CYUY’nın hükümlerinden farklı olarak itiraz, istinaf ve temyiz olarak düzenlenmiş, 5235 sayılı Yasa ile de istinaf incelemesini yapacak olan bölge adliye mahkemelerinin yasanın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki yıl içinde kurulması öngörülmüştür.
5271 sayılı CYY, 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe girmiş, yine aynı şekilde 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5320 sayılı Yasanın 18/a maddesiyle de 1412 sayılı CYUY tüm ek ve değişiklikleriyle yürürlükten kaldırılmıştır. 5235 sayılı Yasa ile kurulması öngörülen Bölge Adliye Mahkemelerinin kurulup henüz faaliyete geçmemesi nedeniyle 5271 sayılı Yasanın istinafa ilişkin hükümleri ile temyize ilişkin hükümleri yürürlüğe girmiş olmasına karşın uygulama olanağına kavuşmamış, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi ile “Bölge adliye mahkemelerinin, göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 322 nci maddesinin dördüncü, beşinci ve altıncı fıkraları hariç olmak üzere, 305 ilâ 326 ncı maddeleri” nin uygulanacağı hüküm altına alınmış, bu şekilde 1412 sayılı CYUY’nın 322. maddesinde yer alan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazı ve karar düzeltmeye ilişkin hükümleri hariç olmak üzere temyize ilişkin tüm hükümlerinin uygulanması sağlanmış, 5271 sayılı CYY’nın 308. maddesinde Yargıtay C.Başsavcılığı itirazına, 1412 sayılı CYUY hükümlerine göre daha geniş bir şekilde yer verilmesi ve yeni sistemde karar düzeltme yasa yolunun öngörülmemesi nedeniyle 1412 sayılı CYUY’nın 322. maddesinin dört, beş ve altıncı fıkralarının yürürlükte kalmalarına gerek görülmemiştir.
Bu genel açıklamalar ışığında itiraz ve temyize ilişkin hükümler incelendiğinde;
5271 sayılı CYY’nın 267 ila 271. maddelerinde itiraza ilişkin hükümlere yer verilmiş olup, itiraz kural olarak hakimlik kararlarına, yasada açıkça belirtilmiş olmak koşulu ile de mahkeme kararlarına karşı başvurulan olağan bir yasa yoludur. Nitekim yasada da itiraz yasa yoluna tabi olan mahkeme kararları, ilgili hükümlerinde açıkça belirtilmiş, Yasanın 268. mad¬desinde itiraz usulü ile itiraz mercilerine ilişkin hususlara, 271. maddede itiraz mercilerinin inceleme yöntemi ile merciince verilecek kararlara yer verilmiştir.
5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen uygulanma zorunluluğu bulunan 1412 sayılı Yasanın 305. maddesi uyarınca ceza mahkemesince verilen hükümler temyiz yasa yoluna tabidir.
Hükümler ise, 5271 sayılı Yasanın 223. maddesinde;
a) Beraat,
b) Ceza verilmesine yer olmadığı,
c) Mahkûmiyet,
d) Güvenlik tedbirine hükmedilmesi,
e) Davanın reddi,
f) Davanın düşmesi,
g) Adlî yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararı,
Şeklinde belirtilmiştir.
1412 sayılı Yasanın 305. maddesi uyarınca yukarıda sayılan hükümlerden birinin verildiği ahvalde, kesin nitelikteki hükümler istisna olmak üzere bu kararlara başvurulabilecek olağan yasa yolu temyizdir.
1412 sayılı CYUY’nın 320. maddesinde “Yargıtay, temyiz dilekçesi ile layihasında irad olunan hususlar ile temyiz talebi usule ait noksanlardan dolayı olmuş ise temyiz dilekçesinde bu cihete dair beyan edilecek vakıalar hakkında tetkikler yapabileceği gibi hükme tesiri olacak derecede kanuna muhalefet edilmiş olduğunu görürse talepte mevcut olmasa dahi bu hususu tetkik eder”;
321. maddesinde ise, “Yargıtay, aleyhine itiraz olunan hükmü hangi cihetten kanuna muhalif görmüşse o cihetten bozar.
Hükmün bozulmasına sebep olan kanuna muhalefet keyfiyeti, bu hükme esas olarak tespit edilen vakıalarda olmuş ise bu muameleler dahi aynı zamanda bozulur” hükümleri yer almaktadır.
Bu maddelere göre, Yargıtay temyiz nedenleriyle bağlı olmaksızın, temyiz dilekçesinde ileri sürülsün veya sürülmesin son karara etkili olan tüm yasaya aykırılıkları kendiliğinden inceleyip hükmü bozabilir. Yargıtay’ca yapılacak denetimde mevcut kanıtların yerel mahkemece yanlış değerlendirildiği ve bu nedenle somut olaya ilişkin hukuki nitelemenin yanlış yapıldığı sonucuna varılırsa, karar esastan bozulmakla birlikte uygulanması gereken hukuki kurallar da gösterilecektir. Lehe temyiz davasında ise suç niteliğinin belirlenmesinde yanılgıya düşüldüğü belirlenirse, cezanın türü ve miktarı yönünden önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacağı koşulu ile yasaya aykırı olan hükmün bozulmasına karar verilecek, suç niteliği dışındaki sair hallerde ise eleştiri ile yetinmek suretiyle aleyhe temyiz bulunmadığını vurgulamak suretiyle hüküm onanacaktır.
Olağan yasa yolları olan itiraz ve temyize ilişkin hükümlerden sonra, uyuşmazlığın çözümü için olağanüstü bir yasa yolu olan yasa yararına bozma kurumunun uygulanma koşulları ile sonuçlarının da belirlenmesinde zorunluluk bulunmaktadır.
Öğretide “olağanüstü temyiz” denilen 23.03.2005 gün ve 5320 sayılı Ceza Muhakemeleri Yasasının Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Yasa’nın 18. maddesi ile yürürlükten kaldırılan 1412 sayılı CYUY’nda “yazılı emir” olarak adlandırılan bu olağanüstü yasa yolu 5271 sayılı CYY’nın 309 ve 310. maddelerinde “kanun yararına bozma” olarak yeniden düzenlenmiştir.
5271 sayılı Yasanın 309. maddesi uyarınca hâkim veya mahkemece verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddî hukuka veya yargılama hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtay’ca bozulması istemini, yasal nedenlerini açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması istemini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak Yargıtay ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtay’ca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm yasa yararına bozulacak, yerinde görülmezse istem reddedilecektir.
Böylece ülke sathında uygulama birliğine ulaşılacak, hakim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi sağlanacaktır.
Bozma sonrası yapılacak işlemler ve bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ile bozma kararının etkileri ise, bozulan hüküm veya kararın türü ve bozma nedenlerine göre ayrım yapılarak maddenin 4. fıkrasında ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
Bozma nedenleri;
5271 sayılı Yasanın 223 üncü maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, 309. maddenin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca; kararı veren hâkim veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda yeniden karar verilecektir. Bu halde yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar bulunmadığı için verilecek hüküm veya kararda lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir.
Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin olması halinde ise, anılan fıkranın (b) bendi uyarınca kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilecek, ancak bu halde verilen hüküm önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacaktır.
Davanın esasını çözen mahkûmiyet dışındaki diğer hükümlerin bozulmasında ise, (c) bendi uyarınca aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi, “tekriri muhakeme” yasağı nedeniyle kanun yararına bozma kapsamında yeniden yargılama da gerekme¬yecektir.
4 üncü fıkranın (d) bendi gereğince bozma nedeninin hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektirmesi halinde, cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektirmesi halinde ise bu hafif cezaya Yargıtay ceza dairesince doğrudan hükmedilecektir. Bu halde de yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip gereken kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerekmektedir.
5326 sayılı Kabahatler Yasasının 27. maddesinde başvuru, 28. maddesinde başvurunun incelenme yöntemi, 29. maddesinde ise itiraz yasa yoluna ilişkin hükümlere yer verilmiş olup, her üç hükümde başvurulacak yasa yollarının koşulları ve sonuçları ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiştir.
Bu hükümler uyarınca, 2000 Türk Lirasına kadar (2000 dahil) idari para cezasına ilişkin idari yaptırım kararlarına karşı başvuru üzerine sulh ceza mahkemesince verilen karar üzerine,
2000 Türk Lirasından fazla idari para cezasına ilişkin idari yaptırım kararlarında ise yapılan başvuru üzerine sulh ceza mahkemesince verilen kararların itiraz üzerine ağır ceza mahkemesince denetlenmesi sonucu verilen karar üzerine,
İdari yaptırım kararının mahkemece verilmesi halinde, itiraz üzerine ağır ceza mahkemesince verilen karar ile,
Ağır ceza mahkemesince idari yaptırım kararının verilmesi halinde ise en yakın ağır ceza mahkemesinin verdiği karar üzerine,
5326 sayılı Yasada öngörülen olağan yasa yolu süreci tamamlanacaktır.
C. Savcılığınca eylemin suç oluşturmayıp kabahat oluşturduğu saptanarak, suç nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi halinde, kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karara itiraz edilmesi üzerine, bu kararın Cumhuriyet savcısının görev yaptığı ağır ceza mahkemesine en yakın ağır ceza mahkemesi başkanı tarafından inceleneceğinden, ağır ceza mahkemesi başkanınca verilen karar, hem suç soruşturması ile ilgili yapılan işlemleri hem de idari yaptırım kararını kapsadığından, bu karar olağanüstü yasa yolu olan yasa yararına bozma yasa yoluna konu edilecek,
Yine aynı şekilde, mahkemelerce eylemin suç oluşturmaması nedeniyle suçtan dolayı beraat, kabahat nedeniyle de idari yaptırım kararı verilmesi halinde, bu şekilde kesinleşen bir beraat kararı, eylemin suç oluşturduğu iddiasıyla yasa yararına bozma konusu yapılabilecektir.
Ancak yasa yararına bozma konusu yapılabilecek kararlar bu istisnalarla sınırlı değildir.
Zira 5271 sayılı CYY’nın 309. maddesinde hâkim veya mahkeme tarafından verilen ve temyiz veya istinaf incelemesinden geçmeksizin kesinleşen, karar veya hükümlerin yasa yararına bozma konusu yapılabileceği belirtilmiş olduğundan,
Anılan hüküm uyarınca bu olağanüstü yasa yoluna başvurulabilmesi için,
1-Karar veya hükmün, hâkim veya mahkemece verilmiş olması,
2-Bu hüküm veya kararın istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmesi,
Koşullarının bir arada bulunması yeterlidir.
Bu itibarla; yaptırım kararına karşı sulh ceza mahkemesine başvurulup, bu mahkemece verilen karara karşı, mahkeme tarafından idari yaptırım kararının verilmesi halinde, mahkemece verilen karar ile, itiraz üzerine ağır ceza mahkemesince verilen karara karşı, idari yaptırım kararının C.Başsavcılığınca verilmesi halinde, bu karara yönelik itiraz üzerine ağır ceza mahkemesi başkanınca verilen karara karşı, yasa yararına bozma olağanüstü yasa yoluna başvurulabilecektir.
İnceleme konusu somut olayda, yasa yararına bozma konusu yapılan karar, C. Savcılığı tarafından verilen idari yaptırım kararına karşı yapılan başvuru üzerine sulh ceza mahkemesince verilen karara itiraz nedeniyle ağır ceza mahkemesince verilen karardır, Kabahatler Yasası kapsamında verilen bu karardaki hukuka aykırılıkları gidermenin tek yolu yasa yararına bozma olağanüstü yasa yoludur.
Bu itibarla yasa yararına bozma konusu yapılan hususun incelenerek, istem konusunda bir karar verilmesi yerine, Kabahatler Yasası uyarınca verilen kararlara karşı yasa yararına bozma yasa yoluna başvurulamayacağı gerekçesiyle istemin reddine karar verilmesine ilişkin Özel Daire kararı isabetsiz olup, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının kabulü ile dosyanın istemle ilgili inceleme yapılmak üzere Yargıtay 7. Ceza Dairesine gönderilmesine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Genel Kurul Üyeleri S… Ç… Ve M.. Ö…. ; “Aşağıdaki arz edeceğimiz gerekçelerle Yüksek Ceza Genel Kurulu sayın çoğunluğunun görüşüne katılmıyoruz.
1-Yüksek Ceza Genel Kurulunun 2010/7-33 E. 2010/58 K. sayılı ve 23.03 2010 günlü kararının gerekçesinde aynen şöyle denilmektedir:
“5252 sayılı Yasanın 12. maddesi ile 1 Haziran 2005 tarihinde, 765 sayılı Türk Ceza Yasasının bütün ek ve değişiklikleriyle birlikte yürürlükten kalkması, 5237 sayılı Türk Ceza Yasası ile birlikte 5326 sayılı Kabahatler Yasasının yürürlüğe girmesi nedeniyle suç ve yaptırım sistemimiz önemli değişikliklere uğramış, 5237 sayılı TCY’da, 765 sayılı TCY’ndaki cürüm ve kabahat ayrımına son verilerek, bir kısım kabahatler anılan yasada suç olarak tanımlanmış, bir kısım kabahatler ise Ceza Yasası kapsamından çıkarılarak, 5326 sayılı Kabahatler Yasası kapsamında idari yaptırımı gerektiren haksızlıklar olarak düzenlenmiştir.
Kabahatler Yasasının konuluş amacı; gerekçesinde özetle, bu düzenleme ile, özellikle ekonomik hayata ilişkin düzenlemelerde kazuistik olarak idari yaptırım öngören ve bir sistemden yoksun olan hükümlerin önüne geçebilmek ve ayrıca hukuk uygulamasında birliği ve hukuk güvenliğini temin etmek amacıyla belirlenen genel ilkelerin, özel yasalarda tanımlanan kabahatler hakkında da uygulanmasının sağlanması şeklinde belirtilmiştir.
Kabahatler Yasasının birinci kısmında genel hükümlere yer verilmiş, ikinci kısmında ise çeşitli kabahatler düzenlenmiştir. Yasanın 1. maddesinde “Bu Yasada; toplum düzenini, genel ahlâkı, genel sağlığı, çevreyi ve ekonomik düzeni korumak amacıyla;
a) Kabahatlere ilişkin genel ilkeler, b) Kabahatler karşılığında uygulanabilecek olan idari yaptırımların türleri ve sonuçları,
c) Kabahatler dolayısıyla karar alma süreci,
d) İdari yaptırıma ilişkin kararlara karşı yasa yolu,
e) İdari yaptırım kararlarının yerine getirilmesine ilişkin esaslar, belirlenmiş ve çeşitli kabahatler tanımlanmıştır” denilerek Yasanın amaç ve kapsamı gösterilmiştir.
Yasanın 2. maddesinde, ‘kabahat’ deyiminden, yasanın karşılığında idari yaptırım uygulanmasını öngördüğü haksızlığın anlaşılacağı; 16. maddesinde, kabahatler karşılığında uygulanacak olan idari yaptırımların ‘idari para cezası’ ve ‘idari tedbirler’ den ibaret bulunduğu ifade edilmiş, ayrıca ‘idari tedbirler’ in de mülkiyetin kamuya geçirilmesi ve ilgili yasalarda yer verilen diğer tedbirler olduğu açıklanmıştır. Buna göre, gerek Kabahatler Yasasında gerekse diğer özel yasalarda, karşılığında idari yaptırım uygulanması öngörülen fiiller kabahattir.
Öte yandan, Kabahatler Yasasının en önemli özelliği kabahatler için genel yasa özelliği taşımasıdır. Nitekim 3. maddesinde, yasa yoluna ilişkin hükümlerinin diğer yasalarda aksi hüküm bulunmaması halinde diğer genel hükümlerinin ise idari para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında uygulanacağı hükme bağlanmıştır. Yasanın genel hükümlerinde ise, idari yaptırım gerektiren fiiller açısından yasallık ilkesi, zaman ve yer bakımından uygulama, sorumluluk esasları, zamanaşımı, idari yaptırımların niteliği, türleri, sonuçları, yerine getirilmesi ve idari yaptırımlara karşı başvuru yolları düzenlenmiştir. Bu suretle genel nitelik taşıyan Kabahatler Yasasında öngörülen genel ilke ve hükümlerin özel yasalardaki kabahatler için de geçerli olması temin edilmiş, genel yasa ile özel yasalardaki kabahatler arasında ilişki kurulmuş, uygulamadaki dağınıklık giderilmeye çalışılmış, sadelik ve basitlik getirilmiştir.
5326 sayılı Kabahatler Yasasının genel sistematiği ve yapısı incelendiğinde;
Anılan Yasanın 5918 sayılı Yasanın 9. maddesi ile eklenen 43/A maddesi ile birlikte 46 asıl, 1 ek ve 3 geçici maddeden oluştuğu,
‘İki Kısım’ dan oluşan Yasa’nın, Birinci Kısmını oluşturan 1 ila 31. maddelerinde;
İlk 6 maddesinde; Yasa’nın, kapsamı, amacı, yasallık ilkesi, zaman ve yer bakımından uygulamaya ilişkin hükümlere,
7 ila 15. maddelerinde, kabahatten dolayı sorumluluğun esasları kapsamında, kast, taksir, hata, sorumluluk, teşebbüs, iştirak ve içtima ile ilgili konulara,
16 ila 21. maddelerinde, idari yaptırımlar ve zamanaşımına ilişkin hükümlere,
Dördüncü bölümü oluşturan, 22 ila 31. maddelerinde ise, kabahatler dolayısıyla karar alma süreci, idari yaptırıma ilişkin kararlara karşı yasa yollarına ilişkin konulara yer verildiği,
İkinci kısmı oluşturan 32 vd. maddelerinde de çeşitli kabahat eylemlerinin yaptırıma bağlandığı anlaşılmaktadır.
Yasanın 3. maddesinde, genel hükümlere ilişkin 1 ila 31. maddelerinin diğer yasalardaki kabahatler için de uygulanacağı belirtilmiş, ancak bu hükmün Anayasa Mahkemesinin 01.03.2006 gün ve 108/35 sayılı kararı ile iptal edilmesi üzerine, henüz iptal kararı yürürlüğe girmeden 19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Yasanın 31. maddesi ile 3. madde; yasa yoluna ilişkin hükümlerinin diğer yasalarda aksi hüküm bulunmaması halinde, diğer genel hükümlerinin ise, idari para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında uygulanacağı şeklinde değiştirilmiştir.
Görüldüğü gibi Kabahatler Yasasının yasa yollarına ilişkin hükümleri, diğer yasalarda aksi düzenleme bulunmaması koşuluyla, diğer genel hükümleri ise kabahat oluşturan tüm eylemler için uygulanabilecektir.
5326 sayılı Kabahatler Yasasındaki yasa yollarına geçmeden önce, bu Yasa ile 5271 sayılı CYY arasında bağlantı bulunup bulunmadığı, başka bir anlatımla Kabahatler Yasasında hüküm bulunmaması halinde 5271 sayılı CYY hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Öncelikle ifade etmek gerekir ki, 5326 sayılı Yasada kabahatler yönünden hem maddi ceza hukuku konularına, hem de usul hukuku konularına yer verilmiş, 5237 ve 5271 sayılı Yasa hükümlerinin uygulanması gereken hallerde ise açıkça bu hükümlere atıfta bulunulmuştur.
Bu kapsamda, zaman bakımından uygulama (md.5), yer bakımından uygulama (md. 6) hata (md. 10), hukuka uygunluk nedenleri ile kusurluluğu ortadan kaldıran nedenler (md.12), teşebbüs (md. 13) konularında 5237 sayılı TCY hükümlerine,
22. maddenin 4. fıkrası ile yer bakımından yetki kurallarına, 28. maddenin 5. fıkrasında ise, tanıklığa, bilirkişi incelemesine ve keşfe ilişkin konularda 5271 sayılı CYY hükümlerine atıfta bulunulmak suretiyle,
Kabahatler konusunda, hangi hallerde 5237 sayılı TCY ile 5271 sayılı CYY hükümlerinin uygulanacağı açıkça belirtilmiştir.
5326 sayılı Yasanın 27 ve 29. maddelerinde, yasa yolu olarak ‘başvuru’ ve ‘itiraz’ yöntemi kabul edilmiş, 28. maddede ise, başvurunun incelenmesi usulü düzenlenmiştir. Kabul edilen bu yasa yollarının koşulları ve sonuçlarına geçmeden önce idari yaptırım kararı verme yetki ve yöntemi konusunun da değerlendirilmesi gerekmektedir.
Yasanın 22. maddesinde, genel olarak idari yaptırım kararı verme, 23 ve 24. maddele¬rinde ise Cumhuriyet savcısı ve mahkemenin karar verme yetkisi düzenlenmiştir.
23. madde uyarınca;
Cumhuriyet savcısı;
1- Yasada açıkça belirtilen hallerde,
2- Suç dolayısıyla yaptığı soruşturmada, bir kabahatin işlendiğini saptaması halinde,
3- Soruşturma konusu fiilin kabahat oluşturduğunu saptaması halinde,
İdari yaptırım kararı verebilecektir.
Ancak 2 nolu halde, idari yaptırım kararı verebileceği gibi durumu ilgili kamu kurum ve kuruluşuna da bildirebilir, 3 nolu neden açısından ise idari yaptırım kararı verebilmesi, daha önce bu konuda ilgili kamu kurum ve kuruluşu tarafından karar verilmemiş olmasına bağlıdır.
24. madde uyarınca da,
Mahkeme, kovuşturma konusu fiilin suç oluşturmayıp, kabahat oluşturduğunu saptaması halinde idari yaptırım kararı verecektir.
İdari yaptırımlarla ilgili yasa yollarına gelince;
5326 sayılı Yasanın 27. maddesinde başvuru yasa yolu düzenlenmiş olup;
1- İdari yaptırım kararının, yasada açıkça gösterilen, idari kurul, makam veya kamu görevlileri tarafından verilmesi halinde ve yasada aykırı hüküm bulunmaması halinde, bu karar aleyhine onbeş gün içinde Sulh Ceza Mahkemesine başvurabilecektir. (27/1. fıkra), ancak, idari yaptırım kararı ile birlikte idari yargının görev alanına giren kararların da verilmiş olması halinde, idari yaptırım kararına karşı yapılan başvuru da, idari işlemin iptali istemiyle birlikte idari yargı mercilerince karara bağlanır. (27/8. fıkra)
2- İdari yaptırım kararının mahkeme tarafından verilmesi halinde, bu karara karşı yedi gün içinde yargı çevresinde yer aldığı ağır ceza mahkemesine itiraz edilebilir. (27/5. fıkra), ancak, kovuşturma konusu fiilin suç oluşturmaması nedeniyle verilen idari yaptırım kararı ile birlikte fiilin suç oluşturmaması nedeniyle beraat kararı verilmişse ve bu beraat kararına karşı yasa yoluna başvurulmuşsa, idari yaptırım kararına yönelik itiraz da bu yasa yolu mercii tarafından incelenir. (27/7. fıkra)
3- İdari yaptırım kararının Cumhuriyet savcısı tarafından verilmesi halinde, bu karar aleyhine onbeş gün içinde Sulh Ceza Mahkemesine başvurulabilir. Ancak idari yaptırım kararı ile birlikte kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karar verilmiş ise ve kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karara itiraz edilmişse, idari yaptırım kararına karşı itiraz da, kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararı inceleyen, Cumhuriyet savcısının görev yaptığı ağır ceza mahkemesine en yakın ağır ceza mahkemesi başkanı tarafından incelenir (27/6. fıkra, 5271 s.Y. 173. md.).
Başvuru üzerine, mahkemece yetkisi olmadığının anlaşılması halinde dosya yetkili sulh ceza mahkemesine gönderilecek, başvurunun süresi içinde yapılmadığı, söz konusu kararın sulh ceza mahkemesince incelenebilecek kararlardan olmadığı veya başvuranın buna hakkının olmadığının saptanması halinde başvurunun bu nedenlerle reddine karar verilecek,
Bu usuli eksikliklerin bulunmadığının saptanması halinde ise;
Mahkemece son karar olarak, idari yaptırım kararının hukuka uygun olması halinde başvurunun reddine, hukuka aykırı olması halinde ise idari yaptırım kararının kaldırılmasına karar verilecek, maddenin 9. fıkrasındaki koşulların bulunması halinde ise, başvuru mercii idari para cezasının miktarında değişiklik yapmak suretiyle başvurunun kabulüne karar verebilecektir.
Mahkemenin verdiği son karara karşı ise 29. madde uyarınca yedi gün içinde yargı çevresinde yer aldığı ağır ceza mahkemesine itiraz edilebilecek, idari yaptırım kararının ağır ceza mahkemesi tarafından verilmesi halinde ise bu mahkemenin kararına karşı en yakın ağır ceza mahkemesine itiraz edilebilecektir.
Kabahatler Yasasında öngörülen yasa yolu sistemini bu şekilde açıkladıktan sonra, 5271 sayılı CYY’nın yasa yolları sistemini de değerlendirmekte yarar bulunmaktadır.
5271 sayılı CYY’nın 260 ila 323. maddelerinde tüm yasa yollarına ilişkin hükümlere yer verilmiş, 260 ila 266. maddelerinde ise, yasa yollarına ilişkin genel hükümlere yer verilmiştir.
5271 sayılı CYY’da teorik ayrıma uygun olarak yasa yolları, olağan ve olağanüstü yasa yolları olmak üzere ikiye ayrılmış, 267 ila 307. maddelerinde olağan yasa yolları olan itiraz, istinaf ve temyize ilişkin hükümlere, 308 ila 323. maddelerinde ise olağanüstü yasa yolları olan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itirazı, yasa yararına bozma ve yargılamanın yenilenmesine ilişkin hükümlere yer verilmiştir.
5271 sayılı CYY’sı ile olağan yasa yolları, 1412 sayılı CYUY’nın hükümlerinden farklı olarak itiraz, istinaf ve temyiz olarak düzenlenmiş, 5235 sayılı Yasa ile de istinaf incelemesini yapacak olan bölge adliye mahkemelerinin yasanın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki yıl içinde kurulması öngörülmüştür.
5271 sayılı CYY, 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe girmiş, yine aynı şekilde 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5320 sayılı Yasanın 18/a maddesiyle 1412 sayılı CYUY tüm ek ve değişiklikleriyle yürürlükten kaldırılmıştır. 5235 sayılı Yasa ile kurulması öngörülen Bölge Adliye Mahkemelerinin kurulup henüz faaliyete geçmemesi nedeniyle 5271 sayılı Yasanın istinafa ilişkin hükümleri ile temyize ilişkin hükümleri yürürlüğe girmiş olmasına karşın uygulama olanağına kavuşmamış, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi ile “Bölge adliye mahke¬melerinin, göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 322 nci maddesinin dördüncü, beşinci ve altıncı fıkraları hariç olmak üzere, 305 ilâ 326 ncı maddeleri”nin uygulanacağı hüküm altına alınmış, bu şekilde 1412 sayılı CYUY’nın 322. maddesinde yer alan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazı ve karar düzeltmeye ilişkin hükümleri hariç olmak üzere temyize ilişkin tüm hükümlerinin uygulanması sağlanmış, 5271 sayılı CYY’nın 308. maddesinde Yargıtay C.Başsavcılığı itirazına, 1412 sayılı CYUY hükümlerine göre daha geniş bir şekilde yer verilmesi ve yeni sistemde karar düzeltme yasa yolunun öngörülmemesi nedeniyle 1412 sayılı CYUY’nın 322. maddesinin dört, beş ve altıncı fıkralarının yürürlükte kalmalarına gerek görülmemiştir.
Bu genel açıklamalar ışığında itiraz ve temyize ilişkin hükümler incelendiğinde;
5271 sayılı CYY’nın 267 ila 271. maddelerinde itiraza ilişkin hükümlere yer verilmiş olup, itiraz kural olarak hakimlik kararlarına, yasada açıkça belirtilmiş olmak koşulu ile de mahkeme kararlarına karşı başvurulan olağan bir yasa yoludur. Nitekim yasada da itiraz yasa yoluna tabi olan mahkeme kararları, ilgili hükümlerinde açıkça belirtilmiş, Yasanın 268. maddesinde itiraz usulü ile itiraz mercilerine ilişkin hususlara, 271. maddede itiraz mercilerinin inceleme yöntemi ile merciince verilecek kararlara yer verilmiştir.
5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen uygulanma zorunluluğu bulunan 1412 sayılı Yasanın 305. maddesi uyarınca ceza mahkemesince verilen hükümler temyiz yasa yoluna tabidir.
Hükümler ise, 5271 sayılı Yasanın 223. maddesinde;
a) Beraat,
b) Ceza verilmesine yer olmadığı,
c) Mahkûmiyet,
d) Güvenlik tedbirine hükmedilmesi,
e) Davanın reddi,
f) Davanın düşmesi,
g) Adlî yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararı,
Şeklinde belirtilmiştir.
1412 sayılı Yasanın 305. maddesi uyarınca yukarıda sayılan hükümlerden birinin verildiği ahvalde, kesin nitelikteki hükümler istisna olmak üzere bu kararlara başvurulabilecek olağan yasa yolu temyizdir.
1412 sayılı CYUY’nın 320. maddesinde “Yargıtay, temyiz dilekçesi ile layihasında irad olunan hususlar ile temyiz talebi usule ait noksanlardan dolayı olmuş ise temyiz dilekçesinde bu cihete dair beyan edilecek vakıalar hakkında tetkikler yapabileceği gibi hükme tesiri olacak derecede kanuna muhalefet edilmiş olduğunu görürse talepte mevcut olmasa dahi bu hususu tetkik eder”;
321. maddesinde ise, “Yargıtay, aleyhine itiraz olunan hükmü hangi cihetten kanuna muhalif görmüşse o cihetten bozar.
Hükmün bozulmasına sebep olan kanuna muhalefet keyfiyeti, bu hükme esas olarak tespit edilen vakıalarda olmuş ise bu muameleler dahi aynı zamanda bozulur” hükümleri yer almaktadır.
Bu maddelere göre, Yargıtay temyiz nedenleriyle bağlı olmaksızın, temyiz dilekçesinde ileri sürülsün veya sürülmesin son karara etkili olan tüm yasaya aykırılıkları kendiliğinden inceleyip hükmü bozabilir. Yargıtay’ca yapılacak denetimde mevcut kanıtların yerel mahkemece yanlış değerlendirildiği ve bu nedenle somut olaya ilişkin hukuki nitelemenin yanlış yapıldığı sonucuna varılırsa, karar esastan bozulmakla birlikte uygulanması gereken hukuki kurallar da gösterilecektir. Lehe temyiz davasında ise suç niteliğinin belirlenmesinde yanılgıya düşüldüğü belirlenirse, cezanın türü ve miktarı yönünden önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacağı koşulu ile yasaya aykırı olan hükmün bozulmasına karar verilecek, suç niteliği dışındaki sair hallerde ise eleştiri ile yetinmek suretiyle aleyhe temyiz bulunmadığını vurgulamak suretiyle hüküm onanacaktır.
Olağan yasa yolları olan itiraz ve temyize ilişkin hükümlerden sonra, uyuşmazlığın çözümü için olağanüstü bir yasa yolu olan yasa yararına bozma kurumunun uygulanma koşulları ile sonuçlarının da belirlenmesinde zorunluluk bulunmaktadır.
Öğretide “olağanüstü temyiz” denilen 23.03.2005 gün ve 5320 sayılı Ceza Muhakemeleri Yasasının Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Yasa’nın 18. maddesi ile yürürlükten kaldırı¬lan 1412 sayılı CYUY’nda “yazılı emir” olarak adlandırılan bu olağanüstü yasa yolu 5271 sayılı CYY’nın 309 ve 310. maddelerinde “kanun yararına bozma” olarak yeniden düzen¬lenmiştir.
5271 sayılı Yasanın 309. maddesi uyarınca hâkim veya mahkemece verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddî hukuka veya yargılama hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtay’ca bozulması istemini, yasal nedenlerini açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması istemini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak Yargıtay ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtay’ca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm yasa yararına bozulacak, yerinde görülmezse istem reddedilecektir.
Böylece ülke sathında uygulama birliğine ulaşılacak, hakim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi sağlanacaktır.
Bozma sonrası yapılacak işlemler ve bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ile bozma kararının etkileri ise, bozulan hüküm veya kararın türü ve bozma nedenlerine göre ayrım yapılarak maddenin 4. fıkrasında ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
Bozma nedenleri;
5271 sayılı Yasanın 223 üncü maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, 309. maddenin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca; kararı veren hâkim veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda yeniden karar verilecektir. Bu halde yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar bulunmadığı için verilecek hüküm veya kararda lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir.
Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin olması halinde ise, anılan fıkranın (b) bendi uyarınca kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilecek, ancak bu halde verilen hüküm önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacaktır.
Davanın esasını çözen mahkûmiyet dışındaki diğer hükümlerin bozulmasında ise, (c) bendi uyarınca aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi, “tekriri muhakeme” yasağı nedeniyle kanun yararına bozma kapsamında yeniden yargılama da gerekmeyecektir.
4’üncü fıkranın (d) bendi gereğince bozma nedeninin hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektirmesi halinde, cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektirmesi halinde ise bu hafif cezaya Yargıtay ceza dairesince doğrudan hükmedilecektir. Bu halde de yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip gereken kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerekmektedir.
Görüldüğü gibi Kabahatler Yasası, maddi ceza hukukuna ilişkin hükümler yanında yargılama hukukuna ilişkin hükümler de içermektedir. Söz konusu Yasada, maddi hukuk alanında kabahatlere ilişkin genel hükümler Türk Ceza Yasasının genel hükümleriyle ilişkilendirilerek belirlendikten sonra; usul hukuku alanında kabahatler dolayısıyla idari yaptırım kararı verilmesine ilişkin esas ve usuller düzenlenmiştir. 5326 sayılı Yasada kabahatlere ilişkin genel hükümlerin belirlenmesinde, Türk Ceza Yasasının genel hükümleri ile irtibat kurulmuş ise de, usul hukukuna ilişkin hükümler bakımından Ceza Yargılama Yasası ile herhangi bir irtibat kurulmasına ilişkin genel bir hükme yer verilmemiştir. Bu nedenle Ceza Yargılama Yasasını, Kabahatler Yasasının usul hukukuna ilişkin hükümlerini tamamlayan bir yasa olarak görmemek gerekir. (Şahin/Özgenç; Kabahatler Kanununun Uygulanmasına İlişkin Hukuki Değerlendirmeler, Fasikül, Mart 2010, Sayı 4.)
5326 sayılı Kabahatler Yasasının 27. maddesinde başvuru, 28. maddesinde başvurunun incelenme yöntemi, 29. maddesinde ise itiraz yasa yoluna ilişkin hükümlere yer verilmiş olup, her üç hükümde başvurulacak yasa yollarının koşulları ve sonuçları ayrıntılı bir şekilde, hiç bir boşluk bırakılmaksızın düzenlenmiştir.
Bu hükümler uyarınca, 2000 Türk Lirasına kadar (2000 dahil) idari para cezasına ilişkin idari yaptırım kararlarına karşı başvuru üzerine Sulh Ceza Mahkemesince verilen karar üzerine,
2000 Türk Lirasından fazla idari para cezasına ilişkin idari yaptırım kararlarında ise yapılan başvuru üzerine Sulh Ceza Mahkemesince verilen kararların itiraz üzerine Ağır Ceza Mahkemesince denetlenmesi sonucu verilen karar üzerine,
İdari yaptırım kararının mahkemece verilmesi halinde, itiraz üzerine ağır ceza mahkemesince verilen karar ile,
Ağır Ceza Mahkemesince idari yaptırım kararının verilmesi halinde ise en yakın Ağır Ceza Mahkemesinin verdiği karar üzerine,
Yasa yolu süreci tamamlanacağından, bu aşamadan sonra herhangi bir olağanüstü yasa yoluna başvurulamayacaktır.
Bu şekilde kesinleşen kararlara karşı, 5271 sayılı CYY’nın 309. maddesinde düzenlenen, istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen hakimlik veya mahkeme kararları ile 5271 sayılı CYY’nın 223. maddesinde tanımlanan hükümler için kabul edilen yasa yararına bozma yasa yoluna da başvurulamaz. Zira 5271 sayılı CYY’nın 309. maddesinde ifade edilen “kararlar” sözcüğü, 5271 sayılı CYY’nda tanımlanan ve bu Yasadaki yöntem uygulanarak verilen kararları kapsamakta olup, Kabahatler Yasası uyarınca verilen kararlar kural olarak bu kapsamda değerlendirilemez.
Ancak, C.Savcılığınca eylemin suç oluşturmayıp kabahat oluşturduğu saptanarak, suç nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi halinde, kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karara itiraz edilmesi üzerine, bu kararın Cumhuriyet savcısının görev yaptığı ağır ceza mahkemesine en yakın ağır ceza mahkemesi başkanı tarafından inceleneceğinden, ağır ceza mahkemesi başkanınca verilen karar, hem suç soruşturması ile ilgili yapılan işlemleri hem de idari yaptırım kararını kapsadığından, bu kararın olağan üstü yasa yolu olan yasa yararına bozma yasa yoluna konu edileceğinin kabulü gerekmektedir.
Yine aynı şekilde, mahkemelerce eylemin suç oluşturmaması nedeniyle suçtan dolayı beraat, kabahat nedeniyle de idari yaptırım kararı verilmesi halinde, bu şekilde kesinleşen bir beraat kararının, eylemin suç oluşturduğu iddiasıyla yasa yararına bozma konusu yapılabileceği kuşkusuzdur.
Belirtilen bu istisnalar dışında, başvuru veya itiraz üzerine verilen kararlara karşı yasa yararına bozma yasa yoluna başvurulamayacağından, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir…”
Yüksek Ceza Genel Kurulu çoğunluğuna ait bu karar gerekçesine aynen katılıyoruz.
2- Öte yandan “Kabahatler Yasası ile getirilen sistem gereği, kabahatler ve bunlar karşılığında öngörülen idari yaptırım kararları idari bir işlemin ötesinde, ceza hukukunun genel prensipleriyle yakın ilişki içinde bulunmaktadır. Nitekim, anılan Yasada, kanunilik, zaman ve yer bakımından uygulama, sorumluluğun esasları, hukuka uygunluk nedenleri ile kusurluluğu ortadan kaldıran sebepler, teşebbüs, iştirak, içtima, zamanaşımı gibi ceza hukukunun bir çok temel ilkesine yer verilmiştir. Bu nedenledir ki, kabahatler karşılığında öngörülen idari yaptırımlardan idari para cezası ile mülkiyetin kamuya geçirilmesi kararlarına karşı idari yargıya değil, ceza mahkemesine başvurulmasını mümkün kılan bir düzenleme yapılmıştır.
Bu itibarla Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının kabulü ile Özel Daire kararının kaldırılmasına karar verilmesi gerekir.” yolundaki görüşlere de katılmak mümkün değildir. Şöyle ki;
Kabahat karşılığında öngörülen idari yaptırımlardan idari para cezası ile mülkiyetin kamuya geçirilmesi kararlarına karşı, kabahatler ve bunlar karşılığında öngörülen idari yaptırım kararları idari bir işlemin ötesinde, ceza hukukunun genel prensipleriyle yakın ilişki içinde bulunduğundan ve anılan Yasada, kanunilik, zaman ve yer bakımından uygulama, sorumluluğun esasları, hukuka uygunluk nedenleri ile kusurluluğu ortadan kaldıran sebepler, teşebbüs, iştirak, içtima, zamanaşımı gibi ceza hukukunun birçok temel ilkesine yer verildiğinden dolayı ceza mahkemeleri görevlendirilmiş değildir. Hükümet tasarısında böyle bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Bu düzenlemeler TBMM Adalet Alt Komisyonunda üye milletvekillerinin önergeleriyle tasarıya eklenmiştir. Gerekçeleri ise vatandaşların masrafsız ve daha kısa zamanda müracaat edebilecekleri merciin ceza mahkemeleri olduğu görüşüne dayanmaktadır.
Öte yandan, kabahatler ve bunlar karşılığında öngörülen idari yaptırım kararları idari bir işlemin ötesinde, ceza hukukunun genel prensipleriyle yakın ilişki içersinde bulunması sadece ceza mahkemelerini ilgilendiren bir husus değildir. İdari yaptırım kararı vermeye yetkili tüm idari merciiler de, idari para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi kararlarını verirken Kabahatler Kanunun 3. maddesinin 1. fıkrasını (b) bendi gereği kanunilik, zaman ve yer bakımından uygulama, sorumluluğun esasları, hukuka uygunluk nedenleri ile kusurluluğu ortadan kaldıran sebepler, teşebbüs, iştirak, içtima, zamanaşımı gibi ceza hukukunun birçok temel ilkesini gözetmek zorundadırlar. Kabahat ve bunlara ait idari para cezası ve mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımı kararlarına karşı yapılacak itirazların idari yargıda incelene¬ceğine dair birçok özel yasada düzenlemeler bulunmaktadır. Bu durumlarda da idari yargı mercileri denetimlerini yaparken yine yukarıda belirtilen konularda ceza hukukunun temel prensiplerini gözeterek karar vermek zorundadırlar.
Bu nedenlerle “Kabahatler Yasasında, kanunilik, zaman ve yer bakımından uygulama, sorumluluğun esasları, hukuka uygunluk nedenleri ile kusurluluğu ortadan kaldıran sebepler, teşebbüs, iştirak, içtima, zamanaşımı gibi ceza hukukunun bir çok temel ilkesine yer verilmiştir. Bu nedenledir ki, kabahatler karşılığında öngörülen idari yaptırımlardan idari para cezası ile mülkiyetin kamuya geçirilmesi kararlarına karşı idari yargıya değil, ceza mahkemesine başvurulmasını mümkün kılan bir düzenleme yapılmıştır” şeklindeki görüşün isabetli olmadığını düşünmekteyiz.
3- Yine “kabahatler nedeniyle ön görülen idari para cezası ve mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımı kararlarına karşı CMK hükümlerine göre kanun yararına bozma yasa yolunun kapatılmasının hak arama özgürlüğü ile bağdaşmayacağına” dair görüşe de katılmak hukuken mümkün değildir. Şöyle ki;
Kanun yararına bozma yasa yolu olağanüstü bir yasa yoludur. Bu yola, öğretide bazı yazarlar olağanüstü temyiz de demektedirler. Olağanüstü bu yasa yolunun amacı, uygulamada birliği sağlamaktır. Yerel mahkemelerin, aynı hukuk normunu farklı yorumlayarak farklı uygulama yapmalarını engellemek ya da bir hukuk normunu yanlış yorumlayarak ağır hukuk ihlallerinin önüne geçmek için getirilmiş bir müessesedir. Bu müesseseye, ceza yargılamasında, askeri ceza yargılamasında, medeni hukuk yargılamasında ve idari yargılamada yer verilmiştir. Bu yasa yoluna müracaatın sonucunda verilecek karar, ceza ve askeri ceza yargılamasında hükümlü aleyhine sonuç doğurmayacak, lehine sonuç doğurabilecektir. Buna karşılık medeni hukuk yargılamasında ve idari yargılamada ise kesinleşmiş kararın sonuçlarını lehe ya da aleyhe etkilemeyecektir.
Öte yandan olağanüstü bu yasa yoluna dava taraflarının bizzat başvurma hakları yoktur. Olmayan bir hakkın kullanılma özgürlüğünden de söz edilemez.
Bu nedenlerle de “kanun yararına bozma yasa yolunun kapatılmasının hak arama özgürlüğü ile bağdaşmayacağına” dair görüş yerinde değildir.
Açıkladığımız bu gerekçelerle başta da ifade ettiğimiz gibi Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının reddi yerine kabulüne dair Ceza Genel Kurulunun sayın çoğunluğunun kararına katılmıyoruz” gerekçeleriyle,
Çoğunluk görüşüne katılmayan diğer iki Genel Kurul üyesi de; benzer düşüncelerle itirazın reddi gerektiği yönünde karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay C.Başsavcılığının itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 7. Ceza Dairesinin 20.09.2010 gün ve 2187-12910 sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3- Dosyanın yasa yararına bozma konusu hakkında karar verilmek üzere Özel Daireye gönderilmesi için Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 07.12.2010 tarihinde yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.