YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2010/232
KARAR NO : 2010/260
KARAR TARİHİ : 14.12.2010
İtirazname : 2009/122587
Yargıtay Dairesi : 6. Ceza Dairesi
Mahkemesi : KAYNARCA Asliye Ceza
Günü : 23.09.2008
Sayısı : 118-91
Hükümlüler T… Ç… Ve G… Ç…hakkında, konut dokunulmazlığını ihlal suçundan kısa kararda beraata hükmedilmiş olmasına rağmen, gerekçeli kararda 5237 sayılı TCY’nın 116/1, 62 ve 51. maddeleri uyarınca 5 ay hapis cezası verilmesine ve hapis cezasının ertelenmesine ilişkin, Kaynarca Asliye Ceza Mahkemesince verilen 23.09.2008 gün ve 118-91 sayılı hükmün temyiz edilmeden kesinleşmesi üzerine;
T.C. Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğü’nün 04.05.2009 gün ve 26416 sayılı yazısı, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 21.05.2009 gün ve 122587 sayılı ihbarnamesi ile;
“… 2- Sanıklar T… Ç… Ve G… Ç…’in üzerlerine atılı konut dokunulmazlığını ihlal suçundan dolayı, kısa kararda 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 223/2-e maddesine göre beraat kararı verildiği halde, gerekçeli kararda yazılı şekilde cezalandırılmalarına karar verilmesinde isabet görülmemiştir” gerekçesiyle hükmün bozulması istemiyle yasa yararına bozma yasa yoluna başvurulması üzerine;
Yargıtay 2. Ceza Dairesince verilen 03.06.2009 gün ve 26866-27052 sayılı görevsizlik kararı üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 06.10.2010 gün ve 14542-15415 sayı ile;
“…II-Sanıklar T.. Ç… Ve G… Ç…’le ilgili kanun yararına bozma talebinin incelenmesinde:
Kanun yararına bozma istemine dayanan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının ihbar yazısı incelenen dosya içeriğine göre yerinde görüldüğünden kabulü ile konut dokunulmazlığını ihlal suçundan sanıklar T… Ç… Ve G… Ç… Hakkındaki Kaynarca Asliye Ceza Mahkemesince verilen 23.09.2008 tarih ve 18-91 sayılı kararın CMK’nun 309/4-a maddesi gereğince bozulmasına, müteakip işlemlerin anılan mahkeme tarafından yerine getirilmesine” karar verilmiştir.
Yargıtay C.Başsavcılığınca 08.11.2010 gün ve 122587 sayı ile;
“…İtirazın konusunu, sanıklar T… Ç… Ve G… Ç… Hakkında konut dokunulmazlığını ihlal suçundan kurulan hükme yönelik kanun yararına bozma istemi üzerine verilen bozma kararı oluşturmaktadır
Öncelikli sorun, tefhim edilen kararda sanıklar hakkında beraat kararı verildiği halde gerekçeli kararda mahkûmiyetlerine karar verilmesi halinin olağanüstü bir yasa yolu olan kanun yararına bozma yasa yolu için aranan hükme etkili olan bir usule aykırılık (ciddi bir hukuka aykırılık) nedeni oluşturmayacağına ve buna bağlı olarak bu nedene dayanan kanun yararına bozma isteminin reddine karar verilmesi gerektiğine ilişkindir.
Yerel Mahkemece yapılan yargılama (23.09.2008 tarihli oturum) sonunda, gerekçesi ekli kararda açıklanacağı üzere konut dokunulmazlığını ihlal suçundan dolayı yüklenen suçun sanıklar tarafından işlendiğinin sabit olmaması nedeniyle sanıklar T… Ç… Ve G… Ç…’in CMK.nun 232/2-e maddesi gereğince beraatlarına karar verildiği, gerekçeli kararda ise adı geçen sanıkların konut dokunulmazlığını ihlal suçundan 5237 sayılı Yasanın 116/1, 62, 51. maddeleri uyarınca cezalandırılmasına ve bu cezaların ertelenmesine hükmedildiği, temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen kararın belirtilen bu nedenle kanun yararına bozul¬masının istendiği anlaşılmaktadır.
5271 sayılı CMK.nun 231. maddesinde; ‘(1) Duruşma sonunda, 232 nci maddede belirtilen esaslara göre duruşma tutanağına geçirilen hüküm fıkrası okunarak gerekçesi ana hatlarıyla anlatılır. (2) Hazır bulunan sanığa ayrıca başvurabileceği kanun yolları, mercii ve süresi bildirilir. (3) Beraat eden sanığa, tazminat isteyebileceği bir hal varsa bu da bildirilir’ hükümleri öngörülmüştür.
Yasanın 232. maddesinde; ‘(3) Hükmün gerekçesi, tümüyle tutanağa geçirilmemişse açıklanmasından itibaren en geç onbeş gün içinde dava dosyasına konulur. (6) Hüküm fıkrasında, 223 üncü maddeye göre verilen kararın ne olduğunun, uygulanan kanun maddelerinin, verilen ceza miktarının, kanun yollarına başvurma ve tazminat isteme olanağının bulunup bulunmadığının, başvuru olanağı varsa süresi ve merciinin tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi gerekir’ hükümleri yer almaktadır.
1412 sayılı Yasanın sırasıyla 261. ve 268. maddeleri de bu hükümlere paralel düzenlemeler içermekte, Yasanın 396. maddesinde de, cezanın infazı mahkemeden verilen ve aslına mutabık ve icrası kabil olduğu reis veya hakim tarafından tasdik edilen hüküm fıkrası üzerine Cumhuriyet Savcısı tarafından takip olunacağı öngörülmüştür.
Söz konusu hükümlere göre, hüküm fıkrasının mutlaka yargılama sonunda duruşma tutanağına geçirilmesi ve okunması zorunludur. Uygulamada tefhim edilen bu hüküm fıkrasına ‘kısa karar’ adı verilmektedir. Hükmün gerekçesi bütünüyle tutanağa geçirilmemiş ise hükmün tefhiminden itibaren 15 gün içerisinde gerekçenin dava dosyasına konulması gerekmektedir. Gerekçeli kararda, kısa hükmün aynen bulunması ancak bu kararın gerekçesinin gösterilmesi icap etmektedir. Gerekçeli karar ile kısa kararın değiştirilmesi mümkün olmayıp, gerekçeli kararın kısa karar ile uyumlu olması lazımdır. Zira, Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 05.03.1962 tarih ve 18/18 sayılı kararında da vurgulandığı üzere, gerekçe kısa karara eklenmek üzere yazılır. Bu sebeple de bunda ayrıca bir uygulama yapılması ve gösterilmesi gerekmez. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 24.06.2003 gün ve 10/188/197 sayılı kararında da sonradan yazılan gerekçeli kararda kısa kararda yer almayan hususlara yer verilmesinin, eksik yazılmış kısa karara geçerlilik kazandırmayacağı belirtilmiştir.
Asıl olan yargılama sonunda açıklanan (kısa karar) hüküm fıkrasıdır. Bir çelişki halinde, ister sanığın lehinde, isterse aleyhinde olsun, okunmuş bulunanın esas alınması gerekir, mahkemenin hatasını düzeltmek için de olsa, sonucu değiştirme yetkisi yoktur. (Centel/Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, 4. Bası, 2006, s. 649). Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 01.09.1987 gün ve 4-268/376 ve 12.10.1987 gün ve 8-361/458 sayılı kararlarında da, tefhim edilen kısa kararla (hüküm fıkrası) gerekçeli karar arasında farklılık bulunduğu takdirde, hükmün esasını oluşturan kısa karara itibar olunacağı belirtilmiş, 21.09.1987 tarih ve 4-268¬-376 sayılı kararında da, sanığın hakaret suçundan kısa kararda beraat ettiği yazılı olmasına karşın gerekçeli kararda bu suçtan verilen hükmün yazılı olmamasının sonuca etkili olmadığı belirtilerek bozma nedeni yapılmamıştır. Yine Yargıtay Ceza Dairelerinin birçok kararında da, kısa karara uygun olmayan gerekçeli kararın hukuki geçerliliğinden bahsedilemeyeceği vurgulanmıştır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 05.03.1962 tarih ve 18/18 sayılı kararında, kısa ve gerekçeli kararlarda mahkûmiyet süresinin farklı gösterilmesi durumunda cezanın infazı sırasında hüküm fıkrasında yazılı cezanın esas alınması gerektiği ifade edilmiş, uygulamada da, duruşmanın bitiminde bildirilen kısa kararın, asıl (temel) olduğu, gerekçeli kararın bu karara uygun olması ve arada farklılık bulunması halinde, gerekçeli kararın, kısa karara göre düzeltilmesi gerektiği belirtilmiştir (Yaşar, Osman, Uygulamalı ve Yorumlu 5271 sayılı Yeni Ceza Muhakemesi Kanunu, Ankara, 2005, s.1 034).
5271 sayılı Yasanın 309. maddesinde düzenlenen kanun yararına bozma yasa yolu, hakim veya mahkemece verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, hukuka aykırılıklar ile uygulamadaki esaslı yanlışlıklar ve esasa etkili usul yanılgılarının, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesini sağlayan olağanüstü bir yasa yoludur.
Yasa yararına bozma yasa yoluna istinaf ve temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş hüküm ve kararlara karşı gidilmesi nedeniyle, bu yasa yolu dar kapsamlı olup her türlü hukuka aykırılığın öne sürülüp incelenmesine elverişli bir denetim yolu değildir. 26.10.1932 gün ve 29/32 sayılı içtihadı Birleştirme Kararında da yasaya aykırılık halleri açıklanıp, bunların uygulamadaki esaslı yanlışlıklar ile esasa etkili usul hataları olduğu belirtilmiştir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu ile Özel Daire kararlarında da usule ilişkin aykırılık hallerinin, hükme etkili olması halinde ancak yasa yararına bozma konusu yapılabileceği kabul edilerek, bu yöndeki uygulama süreklilik kazanmıştır.
Olağan yasayolu olan temyiz incelemesinde, hükmün hakim veya zabıt katibi tarafından imzalanmamış olması, gerekçeli karar başlığında isim eksikliğinin bulunması veya tutanaklarda buna benzer eksikliklerin yer alması halinde, hükmün yasaya uygunluğu konusunda bir kuşkuya neden olunmaması ve tutanaklara duyulan güvenin korunması amacıyla bozma konusu yapılmakta ise de, tüm yasal işlemler yerine getirilerek kesinleştirilmiş olan hükümlerde bu tür eksiklikler olağanüstü bir yasayolu olan yasa yararına bozma konusu yapılmaz (Ceza Genel Kurulunun 16.06.2009-2009/3-58-166 sayılı kararı). Başka bir anlatımla olağan temyiz denetiminde her hukuka aykırılığın, bu kapsamda isim ve imza gibi eksikliklerin belgelendirme değerini ortadan kaldırabileceği gerekçesi ile bozma konusu yapılabilmesi olanaklı olmasına karşın bu tür hukuka aykırılıklar yasa yararına bozma konusu olamaz. Yine aynı şekilde, yasa yararına bozma yasayolunun bu özelliği nedeniyle, hakimin takdirini hatalı kullanmasına ilişkin hususlardaki hukuka aykırılıklar örneğin; temel ceza miktarının saptanmasında kullanılan ölçütlerin hatalı takdir edilmesi, cezada artırma ve indirme yapılırken kullanılan oranların seçimindeki isabetsizlik gibi hususlar ile kanıtların takdir ve tercihinde hataya düşüldüğünden bahisle bu yola başvurulması da, bu olağanüstü yasayolunun amaç ve kapsamıyla bağdaşmamaktadır.
Yasa yararına bozma kurumu, ülke sathında uygulama birliğini sağlamak ve farklı uygulamalar nedeniyle oluşabilecek hak kayıplarının önlenmesi açısından kabul edilmiş olup, bu yolla hükümdeki aykırılığın kural olarak Yargıtay tarafından hiçbir yargılama yapılmaksızın, istisnai olarak ise ilk derece mahkemesince yeniden yargılama yapılarak giderilmesi amaçlanmıştır.
Asıl olanın yargılama sonunda açıklanan (kısa karar) hüküm fıkrası olmasına, kısa karara aykırılık içeren gerekçeli kararın hukuki geçerliliğinin bulunmamasına ve cezanın infazı sırasında kısa kararda yazılı cezanın nazara alınmasına ilişkin yargı kararları karşısında; kısa karar ile gerekçeli kararın çelişki taşıması hükme etkili olan, ciddi bir hukuka aykırılık nedeni olarak kabul edilemeyeceğinden bu nedene dayalı olarak kanun yararına bozma yoluna başvurulması mümkün değildir. Keza, gerekçeli kararda yazılı mahkûmiyet hükmünün infazı sırasında vaki olacak başvuru veya tereddüt nedeniyle 5275 sayılı Yasanın 98. maddesi uyarınca gerekçeli kararın kısa karara göre düzeltilmesi, infaz işlemlerinin kısa karara göre yapılmasının sağlanması mümkün bulunmaktadır. Olağan yasa yolu olan temyiz incelemesi sırasında ileri sürülen neden bazen hükmün yasaya uygunluğu konusunda bir kuşkuya neden olunmaması ve kararlara duyulan güvenin korunması amacıyla bozma konusu yapılmakta ise de, kesinleşmiş olan hükümlerde bu tür yanlışlıklar olağanüstü bir yasayolu olan yasa yararına bozma konusu yapılmaz. İleri sürülen nedenden dolayı hükmün kanun yararına bozulması, hiçbir eksiklik ve hukuka aykırılık içermeyen ve aynı zamanda hükmün esasını oluşturan kısa kararın sıhhatinin de zedelenmesine yol açabilir.
Bu itibarla, kısa kararda beraatlarına karar verilen sanıkların gerekçeli kararda mahkûmiyetlerine karar verilmesi nedenine dayalı kanun yararına bozma isteminin reddi yerine kabulüne karar verilmesinin hukuka aykırı olduğu kanaatine varılmıştır.
…
Kabule göre ise; Özel Dairenin Yerel Mahkemenin hükmünün 5271 sayılı Yasanın 309/4-a madde-fıkra-bendi uyarınca kanun yararına bozulmasına ve müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına karar verilmesinin de yasaya aykırı olduğu kanaatine varılmıştır. Zira, asıl olan yargılama sonunda açıklanan (kısa karar) olduğundan, esas alınacak hüküm, sanıklar hakkındaki kısa karardaki beraat hükmüdür. Dolayısıyla, kanun yararına bozma konusu edilecek hüküm de gerekçeli karardaki mahkûmiyet hükmü olmayıp, kısa karardaki beraat hükmü olduğundan, kanun yararına bozma isteminin kabulü halinde, 5271 sayılı Yasanın 309/4-c madde-fıkra-bendi uyarınca Yerel Mahkeme hükmünün aleyhe sonuç doğurmayacak ve yeniden yargılama gerektirmeyecek biçimde bozulmasına karar verilmesi yerine hükmün aynı Yasanın 309/4-a madde-fıkra-bendi uyarınca bozulmasına karar verilmiştir.
Ancak, sanıklar hakkında konut dokunulmazlığını ihlal suçu nedeniyle kurulan hükümde istemde ileri sürülmeyen ve işin esasını temelden çözümleyen bir başka hukuka aykırılık bulunmaktadır.
Sanıkların konut dokunulmazlığı ihlal eyleminin tarihi 16.06.2006 tarihidir. 5237 sayılı Yasanın 116/1. maddesinde yazılı suçun takibi şikayete bağlıdır. Mağdur, sanıklar hakkında soruşturma sırasında 16.06.2006 ve 06.07.2006 tarihli ifadelerinde şikayetçi olduğunu beyan etmiş ise de, Cumhuriyet savcısına verdiği 09.02.2007 günlü ifadesi ile yargılama aşamasında verdiği 17.04.2007 tarihli anlatımında şikayetçi olmadığını belirterek şikayetinden vazgeçmiştir. 19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Yasanın 6. maddesi ile 5237 sayılı Yasanın 142. fıkrasına eklenen 4. fıkra ile hırsızlık suçunun işlenmesi amacıyla konut dokunulmazlığını ihlali veya mala zarar verme suçunun işlenmesi halinde, bu suçlardan dolayı soruşturma ve kovuşturma yapılabilmesi için şikayet aranmayacağı hükmü getirilmiştir. Ancak, şikayet bir usul kurumu olarak düşünülebilirse de, şikayete tabi suçlar açısından bir dava şartı niteliğinde bulunması ve buna bağlı olarak şikayet yokluğu veya şikayetten vazgeçmenin davayı düşüren sebeplerden olması nedeniyle aynı zamanda maddi ceza hukuku kurumudur. 5237 sayılı Yasanın 7. maddesi hükmü karşısında, suç tarihi itibariyle sanıkların hırsızlık suçu ile birlikte işledikleri iddia olunan konut dokunulmazlığını ihlal suçu şikayete tabi bulunduğundan mağdurun şikayetinden vazgeçmesi nedeniyle davanın düşmesine karar verilmesi yerine yazılı şekilde karar verilmesi yasaya aykırıdır.
Saptanan bu hukuka aykırılıkların giderilmesi için kanun yararına bozma isteminde bulunulmasının sağlandıktan sonra kanun yararına bozma istemi ile ilgili bir karar verilmesi gerekmektedir. Aksi durum, içinde hukuka aykırılık barındıran hükmün infaz edilmesi sonucunu doğuracaktır.
Mağdurun şikayetinden vazgeçmesine karşın konut dokunulmazlığını ihlal suçundan kısa ve gerekçeli kararda mahkûmiyetine karar verilen ve kanun yararına bozma istemine konu edilmeyen sanık D… O… Hakkındaki hüküm hakkında da aynı nedenle kanun yararına bozma yoluna başvurulmasının uygun olacağı düşünülmüştür” gerekçeleri ile itiraz yasa yoluna başvurularak, “öncelikle Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 06.10.2010 gün ve 14542-15415 sayılı kararının kaldırılmasına ve T.C Adalet Bakanlığı’nın kanun yararına bozma isteminin reddine, kabule göre ise, Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 06.10.2010 gün ve 14542-15415 sayılı kararının kaldırılmasına, dosyanın saptanan hukuka aykırılıkla ile ilgili olarak kanun yararına bozma yoluna başvurulmasının sağlanması ve sonucuna göre karar verilmesi için Özel Dairesine gönderilmesine karar verilmesi” talep edilmiştir.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
İnceleme; hükümlüler T…. Ç… Ve G… Ç… hakkında konut dokunulmazlığını ihlal suçundan verilen hükümlere hasren yapılmıştır.
Hükümlüler T… Ç… Ve G…. Ç…’in, 16.06.2006 tarihinde hırsızlık suçuyla birlikte işledikleri iddia edilen konut dokunulmazlığını ihlal suçundan verilen hükümle ilgili olarak Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; hükümlüler hakkında, konut dokunulmazlığını ihlal suçundan, kısa kararda “beraat”, gerekçeli kararda ise “mahkumiyet” hükmü verilmiş olması nedeniyle bu çelişkinin yasa yararına bozma yasa yoluna konu edilip, edilemeyeceğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosyada:
(Diğer sanıklar yanında) hükümlüler T… Ç… ve G… Ç… hakkında (hırsızlık suçu ile birlikte) konut dokunulmazlığını ihlal suçlarından kamu davası açıldığı, bu suçla ilgili olarak 23.09.2008 tarihinde tefhim edilen kısa kararda; “Gerekçesi ekli kararda açıklanacağı üzere…2-Her ne kadar sanıklar T… Ç… , G… Ç… , G… O… Ve B…. E… Hakkında, gündüzleyin konut dokunulmazlığını ihlal suçundan dolayı cezalandırılmalarına karar verilmesi için mahkememize kamu davası açılmış ise de; yüklenen suçun sanıklar tarafından işlendiğinin sabit olmadığı anlaşıldığından, CMK’nun 223/2-e maddesi gereğince iş bu kamu davasından adı geçen sanıkların ayrı ayrı beraatına…” karar verildiği, anılan hükme ait gerekçeli kararda ise, aynı suçtan 5237 sayılı TCY’nın 116/1 ve 62. maddeleri uyarınca 5 ay hapis cezası verilerek, bu cezanın 51. madde uyarınca ertelendiği ve denetim süresine hükmedildiği görülmektedir.
Uyuşmazlığın çözümü açısından yasa yararına bozma kurumu üzerinde durulması gerekmektedir.
Olağanüstü bir yasa yolu olan yasa yararına bozma kurumu, temyiz ve istinaf incelemesinden geçmeksizin kesinleşen hüküm ve kararlardaki hukuka aykırılıkların giderilmesi için kabul edilmiştir.
5271 sayılı CYY’nın 309. maddesi uyarınca hâkim veya mahkemece verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddî hukuka veya yargılama hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtay’ca bozulması istemini, yasal neden¬lerini açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı da hükmün veya kararın bozulması istemini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak, Yargıtay ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtay’ca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm yasa yararına bozulacak, yerinde görülmezse istem reddedilecektir.
CYY’nın 309. maddesinin 3. fıkrasında, “Yargıtay’ın ceza dairesi ileri sürülen nedenleri yerinde görürse hükmü kanun yararına bozar” denilmektedir. Madde metninde aleyhe bozma yapılıp yapılmayacağına ilişkin bir açıklık yoktur. Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 14.06.2005 gün ve 55-64; 04.07.2006 gün ve 185-175; 21.11.2006 gün ve 246-261 sayılı kararlarında da vurgulandığı üzere; sanık aleyhine yasa yararına bozma yasa yoluna başvurulabilmesi olanaklı olmakla birlikte bu durumda hükmün aleyhe sonuç doğurmamak üzere bozulması ile yetinilmesi gerekmektedir.
Yasa yararına bozma yoluna başvurulması halinde söz konusu olabilecek bozma nedenleri ve sayılan bozma nedenlerinin varlığı durumunda, bozma kararı verildikten sonra izlenmesi gereken yol ise anılan maddenin 4. fıkrasında dört bent halinde gösterilmiştir.
Somut olayda; hırsızlık suçundan verilen hükümde bir isabetsizlik bulunmamakla birlikte, konut dokunulmazlığını ihlal suçundan verilen hükümde, kısa karar ile gerekçeli karar arasında çelişki doğmuştur. Esasen bu konuda bir uyuşmazlık da bulunmamakta, sorun bu çelişkinin yasa yararına bozma konusu yapılıp, yapılamayacağı noktasında toplanmaktadır. Yasa yararına bozma kurumu, ülke sathında uygulama birliğini sağlamak ve farklı uygulamalar nedeniyle oluşabilecek hak kayıplarını önlemek amacıyla kabul edilmiş olağanüstü bir yasa yolu olup bu yolla, hükümdeki hukuka aykırılığın kural olarak Yargıtay tarafından hiçbir yargılama yapılmaksızın, istisnai olarak ise ilk derece mahkemesince yeniden yargılama yapılarak giderilmesi öngörülmüştür. “Gerekçeli karar” ile “kısa karar” arasındaki çelişki ise; “hükmün infazında karışıklığa” sebep olabileceğinden, olağan yasa yollarına konu edilebilecek ve bu yollarla bozulabilecek bir hukuka aykırılık olmakla birlikte, bu nedene dayalı olarak yasa yararına bozma istemi üzerine yapılacak bozma, yasa yararına bozma kurumunun amaçlarından hiçbirine hizmet etmeyeceği gibi hiçbir eksiklik ve hukuka aykırılık içermeyen ve aynı zamanda tefhimle geçerli hale gelerek hükmün esasını oluşturan kısa kararın da sıhhatinin zedelenmesine yol açabilecektir.
Açıklanan nedenlerle, çelişkili durumda itibar edilmesi ve infaza esas alınması gereken, tefhimle geçerli hale geldiğinde hiçbir duraksama yaşanmayan “kısa karar” olduğundan, “kısa karar” ile “gerekçeli karar” arasında çelişki bulunduğundan bahisle yasa yararına bozma yoluna başvurulmaz.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazın kabulüne, Özel Daire kararının kaldırılmasına, T.C. Adalet Bakanlığı’nın yasa yararına bozma isteminin reddine ve dosyanın mahalline gönderilmesine karar verilmelidir.
İtirazda yer alan ikinci hususun ise bu aşamada ele alınmasında hukuki bir yarar görülmemiştir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan altı Genel Kurul Üyesi ise, itirazın reddi yönünde, karşıoy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 6. Ceza Dairesince 06.10.2010 gün ve 14542-15415 sayı ile hükümlüler Tülay Çam ve Gülhanım Çiçek ile ilgili yasa yararına bozma isteminin kabulüne ilişkin kararının KALDIRILMASINA,
3- T.C. Adalet Bakanlığı’nın T… Ç… Ve G… Ç… ile ilgili (2) nolu yasa yararına bozma isteminin REDDİNE,
4- Dosyanın mahalline iade edilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 14.12.2010 günü yapılan müzakerede oyçokluğu ile karar verildi.