Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2010/229 E. 2010/240 K. 30.11.2010 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2010/229
KARAR NO : 2010/240
KARAR TARİHİ : 30.11.2010

İtirazname : 2007/95214
Yargıtay Dairesi : 7. Ceza Dairesi
Mahkemesi : TUNCELİ Asliye Ceza
Günü : 16.01.2007
Sayısı : 243-11
Sanıklar M.. Y..Z.. G.., A..K.. K.., H.. T..ve Y…M…’in, 1163 sayılı Yasanın 2/2, TCY’nın 59 ve 647 sayılı Yasanın 4 ve 6. maddeleri uyarınca 25 gün hapis ve 118.637.000 Lira ağır para cezasıyla cezalandırılmasına, hapis cezasının 25 gün süreyle il halk kütüphanesine devam etme tedbirine dönüştürülmesine ve ertelenmesine ilişkin, Tunceli Asliye Ceza Mahkemesince verilen 16.04.2004 gün ve 237-35 sayılı hüküm, sanıklar Y.. M.., Z… G…ve H… T..tarafından temyiz edilmekle dosyayı inceleyen Yargıtay 7. Ceza Dairesince 21.06.2006 gün ve 2915-12527 sayı ile;
“Hükümden sonra, 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5252 sayılı Türk Ceza Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 12. maddesinin b fıkrası ile 765 sayılı Türk Ceza Kanunu bütün ek ve değişiklikleri ile birlikte yürürlükten kaldırılmış olup, aynı tarihte yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanununun 7. maddesi uyarınca lehe olan yasanın belirlenip sonucuna göre sanıkların hukuki durumlarının takdir ve değerlen¬dirilmesinde zorunluluk bulunması” nedenleriyle sair yönleri incelenmeksizin bozulmasına, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince yürür¬lükte bulunan 1412 sayılı CYUY’nın 325. maddesi gereğince bozmanın sanıklar M..Y…ve A…K..K…’a da sirayet ettirilmesine karar verilmiştir.
Tunceli Asliye Ceza Mahkemesince 16.01.2007 gün ve 243-11 sayı ile bu kez 5237 sayılı TCY hükümlerinin sanıklar lehine olmadığı kabul edilerek, tüm sanıkların yine aynı şekilde 1163 sayılı Yasanın 2/2, TCY’nın 59 ve 647 sayılı Yasanın 4 ve 6. maddeleri uyarınca 25 gün hapis ve 117 Lira adli para cezasıyla cezalandırılmasına, hapis cezasının 25 gün süreyle il halk kütüphanesine devam etme tedbirine dönüştürülmesine ve ertelenmesine,
“Sanıklar Y…M.., Z..ile sanık Y..müdafii ve s.. M… müdafiinin yüzüne karşı, diğer sanıkların yokluğunda, kararın tefhim/tebliğ tarihinden itibaren 7 gün içerisinde dilekçe ile yahut zabıt katibine yapılacak başvuru üzerine tutulacak tutanak ile yahut mahkememize gönderilmek üzere başka bir yargı merciine yapılacak müracaat ile temyizen Yargıtay’a müracaat yolu açık olmak üzere” karar verilmiştir.
Sanıklar Y..M.. ve M..Y..müdafileri tarafından temyiz edilen bu hüküm ise dosyayı inceleyen Yargıtay 7. Ceza Dairesince 21.09.2010 gün ve 16386-13075 sayı ile;
“Yargıtay CGK.nun 07.11.2006 gün ve 2006/6-213 Esas, 2006/229 Karar sayılı kararında belirtildiği üzere Anayasa’nın 40/2, 5271 sayılı CMK’nın 34/2, 231/2 ve 232/6. maddeleri uyarınca karar ve hükümlerde, başvurulabilecek yasa yolu, süresi, başvuru yapılacak mercii ve başvuru şekli tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi gerekir. Sanıkların üçü hazır bulunduğu halde temyiz süresinin hükmün tefhim/tebliğinden itibaren başlayacağının belirtilmesi nedeniyle yasa yolu bildirimi usulsüz olup sanıklar M…Y… ve Y… M..’in temyizine göre yapılan incelemede,
Suç tarihi olan 01.07.2001 itibariyle temyiz inceleme gününde suç tarihinde yürürlükte bulunan 765 sayılı TCK’nun 102/4 ve 104/2. maddelerinde öngörülen zamanaşımı tamamlanmış bulunduğundan hükmün 5320 sayılı Yasanın 8/1.maddesi gereğince yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’nun 321. maddesi uyarınca bozulmasına, bozmanın hükmü temyiz etmeyen diğer sanıklara teşmiline, anılan madde uyarınca tüm sanıklar hakkındaki kamu davasının zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırılmasına” Daire üyesi O. K…’ın karşı oyuyla ve oyçokluğuyla karar verilmiştir.
Yargıtay C.Başsavcılığınca 09.11.2010 gün ve 95214 sayı ile;
“Sanıklar M…Y…, Y…M…, Z… Güçlü, A…K.. K… ve H..T.. haklarında 1163 sayılı Kanuna aykırılık suçları nedeniyle, 1163 sayılı Kanunun ek 2/2, 765 s.TCK’nun 59/2, 647 sayılı Kanunun 4-6. maddeleri gereğince sonuç olarak 117’şer YTL adli para cezası ve 25’er gün süre ile İl Halk Kütüphanesine devam etme tedbirine hükmolunarak, verilen ceza tüm sanıklar hakkında ertelenmiştir.
Hüküm 16.01.2007 tarihinde, sanıklar Y…M…müdafii ile sanık M… Y.., M.. Y.. müdafii ve sanık Z… G…’nün yüzüne karşı verilmiş, Y…ve M…müdafileri tarafından temyiz edilmiştir.
Mahkemece verilen kararda, temyiz yolu, mercii, şekli açıklanmış, ancak sürenin yedi gün olduğu belirtilmekle beraber, duruşmada bulunanlar ve bulunmayanlar bakımından kimin için olduğu açıklanmadan, tefhim/tebliğ tarihinden itibaren denilmek suretiyle tereddüt oluşturacak ifade kullanılmış ve belirsizlik doğuracak bir halin ortaya çıkmasına sebep olunmuştur.
Bu şekilde yapılan tebligat, Yüksek Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 07.10.2008 gün, 2008/4-102-214 ve 05.05.2009 gün ve 2008/2-283-2009/114 sayılı kararlarında da belirtildiği üzere, muhatap üzerinde tereddüt oluşturacağından, usulüne uygun bir tebligat sayılamayacaktır.
Bu nedenlerle Yüksek Dairece öncelikle duruşmada bulunan sanık Z…ve hüküm kendilerine tebliğ edilen sanıklar A…K..K.. ve H…T…a, Z..için temyiz süresinin tefhim, diğer sanıklar için tebliğden itibaren başlayacağı açıklanarak tebliğ işlemlerinin yapılması sağlanmalıdır.
Öte yandan CMK’nun 306. maddesinde düzenlenen teşmil, mahkemece verilen ve temyiz eden lehine ortaya çıkacak lehe bir hukuki durumdan, adaleti sağlamak amacıyla hükmü temyiz etmeyen sanıkların da yararlandırılmasını sağlayan hukuki bir düzenlemedir.
Kısaca, aynı mahkemece birden çok sanık hakkında aynı kararla hüküm kurulması,
Sanıkların fiilinde bağlantı bulunması,
Hükmün, bir şekilde temyiz hakkı bulunan bir tarafça temyiz edilmiş olması,
Bu bozmanın hükmü temyiz etmeyen sanıklara da uygulanma olanağı bulunması,
Temyiz eden lehine bozmaya sebep olacak bir hukuka aykırılık sebebi bulunması hallerinde, hükmü temyiz etmeyen sanıklar bakımından, teşmile karar verilecektir.
Somut olayda, diğer şartlar bulunmakla birlikte, bozmanın hükmü temyiz etmeyen sanıklara dairece karar verilen biçimiyle uygulanma koşulları bulunmamaktadır.
Çünkü sanıklara usulüne uygun tebligat yapılmadığını kabul edersek, bu eksikliği gidermek gerekecektir.
Usulüne uygun tebligat bulunduğunun kabulü halinde, kendileriyle ilgili hükmü temyiz etmeyen sanıklar bakımından kesinleşmiş bir hüküm söz konusu olacak, hüküm tarihinde zamanaşımı süresi dolmamış olduğundan, temyiz etmeyen sanıklar bakımından hukuka aykırılık söz konusu olmayacaktır.
Tüm bu nedenlerle, öncelikle duruşmada bulunmayan sanıklar H…T..ve A..K… K…ile duruşmada hüküm tefhim edilen Z…’a yeniden tebligat yapılmasının sağlanması, sanıkların hükmü temyiz etmeleri halinde, hukuki durumlarının buna göre değerlendirilmesi, etmemeleri durumunda, yalnızca hükmü temyiz eden sanıklarla ilgili karar verilmesi yerine, temyiz eden sanıklar hakkında verilen bozma ortadan kaldırma kararının, hükmü temyiz etmeyen sanıklara teşmiline karar verilmesinin” isabetsiz olduğu gerekçeleriyle itiraz yasa yoluna başvurularak, Yargıtay 7. Ceza Dairesinin, 21.09.2010 gün ve 16386- 13075 sayılı kararının kaldırılması ile sanıklar Z… G…, A..K…K… ve H.. Taş’a tebligatların yapılmasından sonra temyiz incelemesi için dosyanın özel dairesine gönderilmesine karar verilmesi talep olunmuştur.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay C.Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık, zamanaşımı nedeniyle verilen düşme kararının hükmü temyiz etmeyen sanıklara sirayetinin olanaklı olup olmadığı ve hükmü temyiz etmeyen sanıklara yasa yolu bildirimindeki eksiklik nedeniyle yeniden tebligat yapılıp yapılamayacağı noktalarında toplanmaktadır.
Dosyanın incelenmesinde;
Tunceli Asliye Ceza Mahkemesince ilk kez 16.04.2004 gün ve 237-35 sayı ile;
Sanıklar M…Y…, Z…G.., A..K.. K.., H…T… ve Y..M..’in 1163 sayılı Yasanın 2/2, TCY’nın 59 ve 647 sayılı Yasanın 4 ve 6. maddeleri uyarınca 25 gün hapis ve 118.637.000 Lira ağır para cezasıyla cezalandırılmasına, hapis cezasının 25 gün süreyle il halk kütüphanesine devam etme tedbirine dönüştürülmesine ve ertelenmesine karar verildiği, verilen bu hükmün, sanıklar Y…M…, Z.. G…ve H..T..tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay 7. Ceza Dairesince 21.06.2006 gün ve 2915-12527 sayı ile lehe yasa değerlendirilmesi için bozulduğu ve bozmanın 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte olan 1412 sayılı CYUY’nın 325. maddesi gereğince hükmü temyiz etmeyen sanıklar M… Y.. ve A.. K.. K..’a da sirayet ettirilmesine karar verildiği görülmektedir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 18.09.2007 gün ve 125-186 sayılı kararında ilkeleri açıklandığı üzere,
5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CYUY’nın 325. maddesi; “Hüküm, cezanın tatbikinde kanuna muhalefet edilmesinden dolayı sanık lehine olarak bozulmuşsa ve bozulan cihetlerin temyiz talebinde bulunmamış olan diğer sanıklara da tatbiki kabil olursa bu sanıklar dahi temyiz talebinde bulunmuş¬casına hükmün bozulmasından istifade ederler”
5271 sayılı CYY’nın 306. maddesi; “(1) Hüküm, sanık lehine bozulmuşsa ve bu hususların temyiz isteminde bulunmamış olan diğer sanıklara da uygulanması olanağı varsa, bu sanıklar da temyiz isteminde bulunmuşçasına hükmün bozulmasından yarar¬lanırlar” hükümlerini taşımaktadırlar.
Kural olarak temyiz incelemesinin yapılabilmesi için süre ve istek koşullarına uygun açılmış bir temyiz davasının varlığı gerekir. Sanıklardan birinin talebi, diğer sanıkların isteği yerine geçemez. İlgililer tarafından yasa yoluna başvurulmadığı takdirde hüküm kesinleşe¬cektir. Ancak yasa koyucu, temyiz etmeyen sanıkların, hükmü temyiz edenlerden daha ağır bir ceza ile cezalandırılmasını önlemek, adli yanılgılara engel olmak ve adaleti sağlamak için genel kural¬dan ayrılmış, temyiz isteminde bulunulmuş gibi inceleme yapılmasında yarar görmüş ve “bozmanın sirayetini” kabul etmiştir. CYUY’nın 325. maddesi uyarınca, “cezanın uygulan¬masında kanuna aykırılık nedeniyle hüküm bozulduğu takdirde, temyiz etmeyen sanıklar dahi temyiz isteminde bulunmuş gibi hükmün bozulmasından yararlanacaklardır”.
1412 sayılı CYUY’nın 325. maddesine benzer şekilde düzenlenmiş bulunan ve Adalet Komisyonunca, “cezanın belirlenmesinde hukuka aykırılıktan dolayı” ibaresi metinden çıkartılmak suretiyle 306. madde olarak kabul edilen, 5271 sayılı CYY’nın 306. maddesinin uygulanma koşulları gerekçesinde şu şekilde ifade edilmiştir; “Mahkemece verilen hüküm, temyiz etmeyen sanık yönünden kesinleşir ve infaz edilebilir hâle gelir. Kural bu olmakla beraber aynı mahkemece aynı hükümle cezalandırılan sanıklar hakkında birbiriyle çelişen sonuçların doğmasının önlenmesi, adalet düşüncesiyle ve bazı koşullarda Yargıtay’ın bozma kararından temyiz etmeyen sanıkların da yararlandırılması uygun görülmüştür.
Bunun için;
1. Aynı mahkemece aynı kararla birden çok sanığın hükümlendirilmesi,
2. Sanıkların fiilinde 8 inci maddede tanımlanan nitelikte bağlantı bulunması,
3. Hükmün Cumhuriyet savcısı, katılan veya sanıklardan bir veya birkaçınca ve sanıkların tümünü kapsamayacak şekilde temyiz edilmiş olması,
4. Hükmün cezanın belirlenmesinde hukuka aykırılık nedeniyle sanık yararına bozulması,
5. Bu bozmanın hükmü temyiz etmeyen veya kendileriyle ilgili temyiz bulunmayan sanıklara da uygulanma olanağına sahip olması gerekecektir.
Suç unsurlarının oluşmaması, fiilin suç olmaması, cezanın azaltılması veya ortadan kaldırılmasını gerektiren nedenler de cezanın belirlenmesinde hukuka aykırılıktır.
Temyiz etmeyen deyimine; temyiz yoluna hiç başvurmayan, süresinden sonra başvuran, temyiz istemi reddolunanlar dahildir.
Yargıtay, bozma kararında, temyiz etmeyen sanıklardan hangilerinin yararla¬nacağını gösterir; ancak gösterilmemiş olması yararlanmayı önlemez. Mahkeme kanun gereği olarak bu durumu gözetmek zorundadır.
Bu bozmayla temyiz yoluna başvurmayan sanıklar hakkında kesinleşen hüküm de ortadan kalkar, aynı sanıklarla ilgili olarak yeniden hüküm kurmak gerekir”.
Görüldüğü gibi, 1412 sayılı CYUY’nın 325 ve 5271 sayılı CYY’nın 306. madde¬sinde düzenlenen sirayet kurumunun başlıca iki amacı bulunmaktadır;
Bunlar; aynı hükümle cezalandırılan sanıklar hakkında birbiriyle çelişen hükümlerin verilmesinin engellenmesi ve temyiz yoluna başvurmayanlar aleyhine doğabilecek adaletsiz¬likleri önlemektir.
Uyarlama yargılaması ise, sonraki yasanın lehe hükümlerinin saptanması ve uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığının belirlenmesi ile sınırlı ve kendine özgü bir yargılama olup, lehe yasa¬nın tespiti amacıyla yapılan yargılamada, önceki karar dışına çıkılamayacağı gibi, kesinleşen karardaki suça uygulanması olanağı bulunan 5237 sayılı Yasa hükümlerinin tamamının uygulanarak sonuçlarının karşılaş¬tırılıp lehe yasanın saptanması ile sınırlıdır.
Uyarlama yargılaması, kesinleşmiş ve infaz yeteneği bulunan hükümler ve hükümlüler için söz konusu olduğundan, aleyhe sonucu değiştirmeme ya da uygulamadaki adıyla kazanılmış hak ilkesine konu olmaz ve bu yargılamada, 5252 sayılı Yasanın 9. maddesinin 4. fıkrası uyarınca dava zamanaşımına ilişkin hükümler uygulanmaz.
Yasa koyucu, sonradan yürürlüğe giren yasa hükümleri uyarınca yapılacak uyarlama yargılaması ve sonuçlarını özel olarak düzenlemiş bulunduğundan, 1412 sayılı CYUY’nın 325. maddesi hükmünün, lehe yasanın değerlendirilmesi gerekçesiyle yapılan bozmalarda uygulanması olanağı bulunmamaktadır.
Her iki yargılamanın koşulları ve sonuçları birbirinden farklı bulunduğundan, haklarındaki hüküm kesinleşenlerle, yargılamaları devam edenlerin birlikte yargılanması yasal olarak mümkün değildir.
5252 sayılı Yasanın 9. maddesindeki ilkelere uygun olarak yapılacak uyarlama ile, aynı suçun şerikleri hakkında farklı hükümlerin verilmesi ve adaletsizliğin giderilmesi yöntemi yasa koyucu tarafından özel olarak düzenlenmiş bulunduğundan, hakkaniyet, adalet ve usül ekonomisi mülahazalarıyla da olsa, yasa koyucunun açık bir düzenleme ile konuyu çözüme kavuşturduğu konularda, bu iradeye aykırı bir çözüm tarzı benimsenemez.
Kuşkusuz yasa koyucu tarafından 5252 sayılı Yasanın 9. maddesinde uyarlama yargılaması açıkça düzenlenmemiş bulunsaydı, 1412 sayılı CYUY’nın 325 ve 5271 sayılı CYY’nın 306. maddeleri uyarınca, hükmü temyiz etmemeleri veya temyiz istemlerinin reddine karar verilmek suretiyle haklarındaki hüküm kesinleşmiş bulunan hükümlülere, bozmanın sirayeti suretiyle, aynı suçun şerikleri arasında doğabilecek çelişkiler ve olası hak kayıplarının önlenmesi benimsenebilirdi. Ancak yasa koyucu, doğabilecek tüm olumsuz¬lukları giderecek tarzda yasal bir düzenleme yapmış bulunduğundan, sirayet suretiyle hüküm¬lülerin yeniden yargılanarak haklarında hüküm tesisine olanak bulunmamaktadır.
Her iki yargılamanın usulü ve sonuçlarının birbirinden tamamen farklı olması ve infazda doğabilecek sorunlar nazara alınarak, hükümlüler hakkında yerel mahkemece yapılan yargılamanın uyarlama yargılaması niteliğinde kabul edilerek, sanıklar M..Y..ve A..K… K… haklarında verilen sonraki hükme hukuki sonuç bağlanması da olanaklı değildir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sanıklar Y… M.., Z… G…ve H….T..haklarındaki hüküm, 5237 sayılı Yasa hükümleri kapsamında sanıkların hukuki durumunun değerlendirilmesi gerekçesiyle bozulmuş olup, bu bozmanın haklarındaki hükümler kesinleşmiş bulunan sanıklar M…Y…ve A…K… K..’a sirayeti olanaklı değildir.
Sanıklar Y…M.., Z…. G… ve H…T…ile ilgili duruma gelince;
5320 sayılı Yasanın 8. maddesi gereğince halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı Yasanın 310. maddesinde, temyiz isteminin yüze karşı verilen kararlarda hükmün tefhiminden itibaren bir hafta içinde hükmü veren mahkemeye verilecek bir dilekçe ile veya zabıt kâtibine yapılacak beyanla olacağı, bu takdirde, beyanın tutanağa geçirilerek hâkime tasdik ettirileceği, yoklukta verilen kararlarda ise temyiz süresinin tebliğle başlayacağı belirtilmiş, 5271 sayılı CYY’nın 34/2, 231/2 ve 232/6. maddelerinde ise, hüküm ve kararlarda, başvurulacak yasa yolu, başvurunun yapılacağı mercii, yöntemi ve başvuru süresinin hiçbir duraksamaya yer vermeksizin açıkça belirtileceği hükümlerine yer verilmiş olup, bu hükümlere aykırılık anılan Yasanın 40. maddesi uyarınca eski hale getirme nedeni oluşturacaktır. Bu hükümler uyarınca, sürenin bildirilmemesi veya yanılgılı bildirilmesi halinde açıklamalı davetiye ile bu hususun tebliğinden sonra süreler başlayacak, yasa yolunun hiç bildirilmemesi, eksik veya yanlış bildirilmesi halinde ise, ilgililere yasa yolu bildirimi tam ve eksiksiz bir şekilde açıklamalı davetiye ile tebliğ edilmek suretiyle olası hak kayıpları engellenecektir.
Somut olayda yasa yolu bildirimi, “kararın tefhim/tebliğ tarihinden itibaren 7 gün içerisinde dilekçe ile yahut zabıt katibine yapılacak başvuru üzerine tutulacak tutanak ile yahut mahkememize gönderilmek üzere başka bir yargı merciine yapılacak müracaat ile temyizen Yargıtay’a müracaat yolu açık olmak üzere” şeklinde olup, bu bildirim, davanın hangi sujesi açısından sürenin ne zaman başladığını belirtilmemesi nedeniyle eksik ve yanılgılıdır, ancak bu eksik ve yanılgılı bildirim, zamanaşımı nedeniyle verilen bozma ve düşme kararının hükmü temyiz etmeyen sanıklar H..T..ve Z.. G…’ye sirayetini gerektirmemekte, ancak usulüne uygun ve açıklamalı yeni bir tebligat yapılmasını zorunlu kılmaktadır.
Bu nedenle Mahkemece verilen hükmün açıklamalı davetiye ile sanıklar H..T..ve Z… G..’ye tebliği, hükmü temyiz etmeleri halinde haklarındaki hüküm kesinleşmeyen diğer sanıkla birlikte durumlarının değerlendirilmesi, temyiz etmemeleri halinde ise yalnızca temyiz incelemesine konu ve hakkındaki hüküm daha önceden kesinleşmeyen sanık Y… M..’le ilgili inceleme yapılmak suretiyle hukuki durumunun belirlenmesi gerektiğinden, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının bu değişik gerekçe ile kabulüne karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Kurul Üyesi M… T…
“Kooperatif yönetim kurulu üyesi olan 5 sanığın iştirak halinde olağan genel kurul toplantısını yapmamak suçundan dolayı Kooperatifler Kanunu’nun Ek 2/2.maddesi uyarınca cezalandırılmalarına ilişkin hükmün, sanıklardan yalnızca ikisi tarafından temyiz edilmesi ve temyiz incelemesi sırasında dava zamanaşımının gerçekleşmesi halinde kararın hükmü temyiz etmeyen, ancak bildirim eksikliği nedeniyle haklarındaki hüküm henüz kesinleşmemiş olan sanıklara tebliğinin gerekip gerekmediği ve zamanaşımı nedeniyle yapılan bozmanın, temyiz etmemiş olmakla birlikte haklarındaki hüküm henüz kesinleşmemiş bulunan şeriklere da teşmil edilip edilmeyeceği konularındaki hukuki sorunların itiraz konusu yapıldığı olayda, Sayın Başkanlık’ça önerilmesi üzerine çözülmesi gereken ön sorunun da incelenerek varılan sonuçlara aşağıdaki gerekçelerle katılmıyorum.
1-Lehe yasa değişikliğinin uygulanması amacıyla yapılan bozmanın suçu birlikte işleyen ancak hükmü temyiz etmeyen şeriklere sirayet edip etmeyeceği sorunu:
İtiraza konu karardan önce, yerel mahkemece verilen 16.04.2004 günlü mahkumiyet kararının, 3 sanık tarafından temyizi üzerine, dairemizin 21.06.2006 günlü kararı ile lehe yasa değişikliğinin gözetilmesi gerekçesiyle bozulduğu ve bozmanın hükmü temyiz etmeyen 2 sanığa da sirayet ettirilmesine karar verildiği anlaşılmaktadır. Ön sorun olarak ele alınan ve Yüksek Ceza Genel Kurulu çoğunluğunun vardığı; “Lehe yasanın uyarlanması amacıyla yapılan bozmanın, hükmü temyiz etmeyen şeriklere sirayet ettirilemeyeceği ve haklarındaki hüküm kesinleştiğinden bu sanıklar hakkında kurulan sonraki hükmün hukuki değerden yoksun olduğu” şeklindeki çözüme katılmıyorum. Şöyle ki;
“26.09.2004 gün ve 5235 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca yürürlüğünü sürdüren 1412 sayılı CMUK’nun 325. maddesi; “Hüküm, cezanın tatbikinde kanuna muhalefet edilmesinden dolayı sanık lehine olarak bozulmuşsa ve bozulan cihetlerin temyiz talebinde bulunmamış olan diğer sanıklara da tatbiki kabil olursa bu sanıklar dahi temyiz talebinde bulunmuşcasına hükmün bozulmasından istifade ederler.” hükmünü taşımakta olup, re’sen gözetilmesi gereken bu kuralın işlerlik kazanabilmesi için birden çok sanık tarafından birlikte işlenen suçlardan dolayı aynı kararla verilen mahkûmiyet kararlarının, şeriklerden bir veya bir kaçı tarafından temyiz edilmesi ve sanık yararına olarak verilen bozma kararına, yerel mahkemece uyulması, bozmanın cezanın tatbikindeki yasaya aykırılıktan dolayı yapılması koşulları aranmaktadır.
Aynı mahkemece, aynı hükümle cezalandırılan sanıklar hakkında birbiriyle çelişen sonuçların doğmasının önlenmesi ve böyle durumlarda, yasa önündeki statüleri aynı olan sanıklara farkı cezalar uygulanmasının adalet duygularını zedeleyeceği endişesi ile konulmuş bu kuralın Yargıtayca da genişletilerek uygulandığı, diğer koşullar var ise, temyiz eden sanık yararına yapılan bozmalar ceza uygulamasından kaynaklanmasa da bozmanın temyiz etmeyen şeriklere de teşmil edildiği bilinmektedir. Aslında Yargıtay bozmasında yer almasa da, koşullarının varlığı halinde madde gözetilerek bozmaya uyan mahkemece, temyiz etmeyen sanıklar da, temyiz etmişler gibi bozmadan yararlandırılacaklar ve bunun doğal sonucu olarak da onlar hakkındaki hüküm de kesinleşmeyecek ve haklarında yeniden yargılama yapılıp hüküm kurulacaktır.
1412 sayılı Yasanın 325. maddesinin “cezanın tatbikinde kanuna muhalefet edilme¬sinden dolayı” yapılan bozmalarda uygulanabilir olan kuralının Yargıtayca da genişletilerek yorumlanması sonucunda yeni CMK’nun 306. maddesinde; “Hüküm, sanık lehine bozul¬muşsa…” denilerek bozmanın temyiz eden sanık yararına olması koşuluyla temyiz etmeyen şeriklere de teşmili kabul edilmiş, uygulama yasal hale getirilmiş bulunmaktadır. Tasarının 337.maddesinde yer alan “cezanın belirlenmesinde hukuka aykırılıktan dolayı” ibaresi, hükmün uygulanma alanını daralttığı için metinden çıkarılmış ve şimdiki 306. madde bu haliyle Adalet Komisyonunda kabul edildiği şekliyle yasalaşmıştır.
Kanımızca da, aynı suçu işleyen şerikler hakkında farklı cezalar uygulanmasının adalete aykırılık oluşturması olasılığını önlemeye yönelik kuralın geniş yorumlanarak, tüm lehe bozmalarda uygulanması yasanın amacına uygun olacaktır.
Hükümden sonra yürürlüğe giren ve sanık yararına kurallar taşıyan yasaların geriye yürüyeceğini kabulle sanıkların bu değişikliklerden yararlandırılması evrensel ilkesi karşısında 325. maddenin yeni yasanın uygulanması amaçlı bozmalarda da gözetilmesi gerektiğini düşünmekteyim. Çünkü, yeni yasanın yürürlüğe girmesi üzerine, eski hükmü yalnızca bu nedenle bozan Yargıtay Dairesi, yeni yasanın sanık yararına olduğunu, en azından böyle bir olasılık bulunduğunu kabul etmekte ve hükmü temyiz eden sanık yararına bozmaktadır. Nitekim Yargıtayın kimi ceza daireleri, “yasa bozması” diye adlandırılan bu bozmalarda, bozmayı, temyiz etmeyen şeriklere de teşmil etmektedirler.
Bozma üzerine yapılan yargılama ile kesinleşen hükümler sonrasında yeni yasanın uygulanması için yapılan “uyarlama yargılaması” arasındaki; uyarlama yargılamasında zamanaşımının gözetilmemesi, kazanılmış hak olmayacağı, yeni kanıt sunulamaması gibi farklar gözetildiğinde, “temyiz etmeyenler hakkındaki hüküm kesinleşmiştir, uyarlama yargılaması ile adaletsizlikler giderilir” biçiminde oluşturulabilecek görüşlerin de yasaya uygun olmadığı kanısındayım.”
Bu durum karşısında, teşmil sonucu haklarında yeniden hüküm kurulan sanıklar M….Y.. ve A..K… K. ile ilgili hükümlerinde hukuken geçerli olduklarını düşünmekteyim.
2-Bildirim eksikliğinin, hükmün kesinleşmesine engel olup olamayacağı sorunu:
Yargıtay C.Başsavcılığı ve Yüksek Ceza Genel Kurulu çoğunluğunun da kabul ettiği gibi;
“Yargıtay CGK’nun 07.11.2006 gün ve 2006/6-213 Esas, 2006/229 Karar sayılı kararında belirtildiği üzere Anayasa’nın 40/2, 5271 sayılı CMK’nın 34/2, 231/2 ve 232/6. maddeleri uyarınca karar ve hükümlerde, başvurulabilecek yasa yolu, süresi, başvuru yapılacak mercii ve başvuru şekli tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi gerekir. Sanıkların üçü hazır bulunduğu halde temyiz süresinin hükmün tefim/tebliğinden itibaren başlayacağının belirtilmesi nedeniyle yasa yolu bildirimi usulsüzdür.
Bunun sonucu olarak da, temyiz etmeyen sanıklar açısından da hüküm henüz kesinleşmemiştir.
3-Dava zamanaşımının gerçekleşmesi halinde, kararın, temyiz etmeyen ancak haklarındaki hüküm henüz kesinleşmemiş olan diğer sanıklara tebliğ edilip edilmeyeceği ve buna bağlı olarak anlatılan durumda zamanaşımı nedeniyle yapılan bozmanın temyiz etmeyen sanıklara da teşmil edilip edilmeyeceği sorunu:
Bilindiği gibi, hüküm sırasında gerçekleştiği halde yanlışlıkla gözetilmeyen zaman¬aşımı nedeniyle bozma kararlarının hükmü temyiz etmeyen şeriklere de teşmili, Yargıtayın tartışmasız kabul görmüş uygulamasıdır. Bunun nedeni, daha hüküm verilmeden gerçekleşen ve öncelikle gözetilmesi zorunlu zamanaşımının tüm sanıkların cezalandırılmasına engel olacağı ve bu bakımdan hukuken aynı konumdaki sanıklar arasındaki farklı uygulamaların giderilmesidir. Zaten CMUK’nun 325. maddesinin amaçladığı da budur.
Henüz zamanaşımı gerçekleşmeden haklarındaki hüküm kesinleşen şeriklerin statüleri, “mahkûm”a dönüştüğünden ve onlar için artık dava değil, ceza zamanaşımı uygulaması söz konusu olduğundan, temyiz incelemesi sırasında gerçekleşen zamanaşımı nedeniyle yapılan bozmanın bunlara sirayet etmemesi de doğrudur.
Ancak; temyiz incelemesi sırasında gerçekleştiği anlaşılan zamanaşımından, hükmü temyiz etmemiş ve fakat hakkındaki hüküm henüz kesinleşmemiş olan suç ortaklarının durumu ne olacaktır?
Yüce Genel Kurul, bu kişilere hükmün yasaya uygun biçimde kanun yolları, süresi ve yöntemi hatırlatılarak yeniden tebliğ edilmesini kararlaştırırken, onların yine de temyiz etmemesi halinde mahkûmiyet hükmünün kesinleşeceğini kabul etmekte ve bir anlamda hükümlerin kesinleşme tarihini mahkûmiyet hükmünün tarihine yani geriye yürütmektedir ki bunun kabulü mümkün görülmemektedir.
Çünkü kesinleşinceye kadar dava zamanaşımı gerçekleşmiş hiçbir hükmün, hiçbir halde kesinleşmesi ve infazı; “zamanaşımı her türlü normun önünde gelir ve gözetilmesi zorunludur.” ilkesi karşısında olanaklı değildir. Yanlışlıkla böyle bir kesinleştirme yapılsa dahi Savcının bu yanlışlığı infaz sırasında alacağı kararla düzeltmesi zorunludur.
Dairemiz, anlatılan düşüncelerle, inceleme sırasında gerçekleşen zamanaşımı nede¬niyle verdiği bozma kararını, hükmü temyiz etmeyen, ancak haklarındaki hükmün kesinleş¬mediğini saptadığı ve bu nedenle sanık statüsünde olup temyiz edenlerle aynı durumda olan şeriklere de CMUK’nun 325. maddesi uyarınca sirayet ettirmiş ve onlar hakkındaki mahkû¬miyet hükmünü de ortadan kaldırmıştır. Karar hukuka uygundur.
Açıklanan nedenlerle itirazın reddine karar verilmesi düşüncesiyle sayın çoğunluğun kararına katılmıyorum.” gerekçeleriyle itirazın reddi yönünde oy kullanmıştır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının saptanan bu DEĞİŞİK GEREKÇE İLE KABULÜNE,
2- Yargıtay 7. Ceza Dairesinin 21.09.2010 gün ve 16386-13075 sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3- Dosyanın karar doğrultusunda işlem yapılması için Özel Dairesine gönderilmek üzere, Yargıtay C. Başsavcılığına TEVDİİNE, 30.11.2010 günü yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.