YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2010/226
KARAR NO : 2011/10
KARAR TARİHİ : 01.02.2011
Tebliğname : 2010/127521
Yargıtay Dairesi : 16. Hukuk Dairesi
Mahkemesi : BURSA 5. İcra Ceza
Günü : 11.02.2010
Sayısı : 789-50
Müşteki vekilinin 09.05.2008 tarihli dilekçesi ile sanığın 2004 sayılı İİY’nın 337/a maddesi uyarınca cezalandırılması istemiyle açılan davada, sanığın beraatına ilişkin, Bursa 5. İcra Ceza Mahkemesince verilen 27.11.2008 gün ve 3169-5343 sayılı hüküm müşteki vekili tarafından temyiz edilmekle dosyayı inceleyen Yargıtay 16. Hukuk Dairesince 06.07.2009 gün ve 3423-4953 sayı ile;
“Müşteki vekili 23.05.2008 havale tarihli şikâyet dilekçesinde, takip dayanağı olarak Bursa 3. İcra Müdürlüğünün 2007/4353 esas sayılı dosyasını bildirmesine karşın getirtilen bu dosyada alacaklısının Yapı ve Kredi Bankası, borçlusunun ise H.K. olduğu anlaşılmakla, takip dosyası numarasının hatalı olarak bildirilip bildirilmediği araştırılarak; bildirilmiş ise asıl takip dosyasını bildirmesi için makul bir süre verilerek sonucuna göre sanığın hukuki durumunun takdiri yerine beraatine karar verilmesi” isabetsizliğinden bozulmuştur.
Yerel mahkemece 11.02.2010 gün ve 789-50 sayı ile;
“Gerek bozma öncesi yargılama süreci içerisinde, gerek müşteki vekilinin temyiz dilekçesinde, gerekse de bozmadan sonra yapılan yargılama sürecinin hiçbir aşamasında müşteki vekilince icra dosya numarasının hatalı olduğu beyan edilmemiştir. Mahkememizce icra dosya numarasının hatalı olduğu yolunda hiçbir iddia ve talep olmamasına rağmen bu yolda araştırma yapmanın sanık aleyhine uygulama oluşturacağı” gerekçesiyle ilk hükmünde direnilmiştir.
Bu hükmün de, müşteki vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya, Yargıtay C. Başsavcılığının “bozma” istekli 02.11.2010 gün ve 127521 sayılı tebliğnamesiyle, Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanığın 2004 sayılı İİY’nın 337/a maddesi uyarınca cezalandırılması istemiyle açılan davada beraatine karar verilen somut olayda; Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; şikâyet dilekçesinde bildirilen icra dosyasının yargılama konusu olayla ilgisinin bulunmadığının anlaşılması halinde mahkemece bu konuda araştırma yapılmasının gerekip gerekmediğine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğinden;
Müşteki vekilinin 09.05.2008 tarihli dilekçesi ile sanık R.A.’nın müşteki bankaya olan borcundan dolayı Bursa 3. İcra Müdürlüğünün 2007/4353 esas sayılı dosyasında genel haciz yolu ile takip başlatıldığını, sanığın adresinde 02.05.2007 günü menkul malların haczedildiğini, ancak haczedilen menkul malların kaçırılması nedeniyle satışının yapılamadığını ileri sürerek sanığın İcra ve İflas Yasası’nın 337/a maddesi uyarınca cezalandırılmasını talep ettiği, dilekçede delil olarak “Bursa 3. İcra Müdürlüğünün 2007/4353 esas sayılı dosyası ve her türlü delilin” gösterildiği anlaşılmaktadır.
Yerel mahkemece şikâyet dilekçesi üzerine duruşmaya hazırlık tutanağı ile Bursa 3. İcra Müdürlüğünün 2007/4353 esas sayılı dosyasının getirtildiği, bu dosyanın yargılama ile ilgisinin bulunmadığı, alacaklısının Yapı ve Kredi Bankası, borçlusunun ise H.K.olduğu, 27.11.2008 tarihinde yapılan ilk oturumda saptanmış, yerel mahkemece hazır bulunan müşteki vekilinden bu konuda açıklama yapması yönünde bir istemde bulunulmamıştır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun başta 13.02.2007 gün ve 16-28 sayılı olmak üzere birçok kararında da vurgulandığı üzere; 5237 sayılı TCY’nda, cürüm-kabahat ayrımına son verilmesi üzerine, bu sistem ve yaptırım değişikliğinin zorunlu sonucu olarak, özel yasalardaki yaptırım sisteminin de 5237 sayılı Yasaya uyarlanması amacıyla 5252 sayılı Yasanın 7. maddesi ile yasalarda, yaptırımı hafif hapis ve hafif para cezası olarak öngörülen eylemler ve buna bağlı olarak İcra ve İflas Yasası’nda yaptırımı hafif hapis olarak öngörülen eylemler idari para cezasını gerektiren kabahatlere dönüştürülmüştür.
Ancak, bu genel uyarlama hükmünün yetersiz olduğunu gören yasa koyucu, 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5358 sayılı Yasa ile İcra ve İflas Yasasının 16. bab kapsamındaki fiilleri ikili bir ayrıma tabi tutarak, bir kısım eylemleri suç olarak, diğer bir kısım eylemleri ise kabahat olarak düzenlemiştir. Bir kısım suçların re’sen takibi öngörülmüş, diğer bir kısım suçların takibi ise şikâyet koşuluna bağlanmıştır. Bu husus suç tanımının yer aldığı maddelerde, “Bu suçlar alacaklının şikâyeti üzerine takip olunur”, “alacaklının şikâyeti üzerine”, “ilgilinin şikâyeti üzerine”, “zarar gören alacaklının şikâyeti üzerine” ibareleriyle açıkça belirtilmiştir.
Bu düzenlemelere karşın İcra ve İflas Yasası’nın, bu yasadaki suçlara ilişkin muhakeme usulünü düzenleyen maddelerde, başta 349. maddesi olmak üzere köklü değişiklikler yapılmadığından, bu yasada öngörülen şikâyete bağlı suçlar açısından kendine özgü muhakeme usulü yeni dönemde de uygulanmak zorundadır. Yasanın “Tahkikat” başlıklı 351. maddesinde de; “Şikâyetçi dilekçe veya beyanında gösterilmiş olduğu delillerle bağlıdır” şeklinde özel bir usul hükmü yeralmaktadır.
İcra ve İflas Yasasında kendine özgü bir yargılama sistemi öngörülmüş olması, bu yasada düzenlenen suçlara ilişkin yapılan yargılama işlemlerinin ceza yargılaması faaliyeti olmadığı anlamına gelmemektedir. Bu yasada aksine kısıtlayıcı hüküm bulunmadığı hallerde ceza yargılamasının “usul kurallarının öngördüğü ilkeler doğrultusunda, somut gerçeğin her türlü kuşkudan uzak bir biçimde kesin olarak saptanması” amacı ve “adaletin tam olarak gerçekleşmesi için, öne sürülen ve olaya ışık tutabilecek nitelikteki tüm yasal kanıtların araştırılıp tartışılması” zorunluluğu, İİY’da düzenlenen suçlara ilişkin yapılan yargılamalarda da aynen geçerlidir.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;
İnceleme konusu somut olayda, müşteki vekilinin şikâyet dilekçesinde numarasını bildirdiği ve getirtilerek dosya arasına konulan icra takip dosyanın yargılama konusu olayla ilgisinin bulunmadığı hususu belirtilerek, oturumda hazır olan müşteki vekiline açıklama yapması ve gerekirse araştırma yaparak varsa doğru dosya numarasını bildirmesi fırsatının yerel mahkemece verilmediği görülmektedir.
Müşteki vekilinin şikâyet dilekçesinde, sanık hakkında müşteki bankaya olan borcu nedeniyle icra takibi yapıldığını ve hatta tarihini de göstermek suretiyle sanığın dilekçede gösterilen adresindeki menkul malların haczedildiğini belirterek icra müdürlüğünü ve icra takip dosyası numarasını bildirdiğine göre, delil olarak icra takip dosyasının gösterilmediğinden söz edilemez. Şikâyet dilekçesinde kanıt olarak gösterilen icra takip dosyasının numarasının veya icra müdürlüğünün isminin veya bir yerde kurulmuş bulunan icra müdürlüklerinin numarasının hatalı bildirilmiş olması halinde, bu hatanın giderilmesine yönelik olarak asıl icra takip dosyası numarasının veya icra müdürlüğü adının veya numarasının bildirilmesi yeni delil bildirme kapsamında değerlendirilemez. Aksine, mutlaka araştırılarak açıklığa kavuşturulması gereken böyle bir durumda yerel mahkeme tarafından, müşteki vekiline makul bir süre verilerek yargılama konusu yapılan asıl icra takip dosyasının bildirilmesi sağlanmalıdır.
Bu itibarla yerel mahkeme direnme hükmünde isabet bulunmadığından bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Bursa 5. İcra Ceza Mahkemesinin 11.02.2010 gün ve 789-50 sayılı direnme hükmünün BOZULMASINA,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere, Yargıtay C. Başsavcılığına TEVDİİNE, 01.02.2011 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.