YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2010/178
KARAR NO : 2011/41
KARAR TARİHİ : 12.04.2011
Tebliğname 2010/80263
Yargıtay Dairesi : Ceza Genel Kurulu
Mahkemesi : YARGITAY 4. Ceza Dairesi
Günü : 03.06.2010
Sayısı : 11-18
Yargıtay C. Savcısı olarak görev yapmakta olan sanık Ö. F. E.’nun yargı görevini yapanı etkileme suçunu işlediğinden bahisle 5237 sayılı TCY’nın 277 ve 53. maddeleri uyarınca cezalandırılması istemiyle açılan kamu davasında; Yargıtay 4. Ceza Dairesince 03.06.2010 gün ve 11-18 sayı ile verilen beraat hükmünün sanık müdafi tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay C.Başsavcılığının “onama” istekli 16.07.2010 gün ve 80263 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulu’nca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Yargılama konusu somut olayda;
C. V.isimli bir şahıs tarafından e-mail yoluyla gönderilen 11.02.2008 tarihli ihbar ve şikâyet yazısı, Ö. Eğitim-Sendikası adına Genel Basın Yayın ve Dış İlişkiler Sekreteri U. C.’un ihbar ve şikâyet dilekçesi, medyada çıkan haberler ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığının 13.08.2008 tarih ve 2008/1576 ile 14.08.2008 tarih ve 2008/1763 BM. sayılı yazıları ve ekindeki kanıtlar gözönüne alınarak; Adalet Bakanının 15.04.2008 ve 05.09.2008 tarihli Olur’una istinaden, Teftiş Kurulu Başkanlığının 21.04.2008, 08.09.2008 ve 12.09.2008 tarihli görevlendirmesi üzerine Yargıtay C. Savcısı Ö.F. E. hakkında, altı başlık altında toplanan iddialarla ilgili olarak inceleme ve sonrasında soruşturma başlatılmıştır.
Soruşturma sonucunda; 12 Ocak 2009 tarihinde başkanı bulunduğu YARSAV adına Yargıtay hizmet binasında basın açıklaması düzenleyerek, 5072 sayılı Dernek ve Vakıfların Kamu Kurum ve Kuruluşları ile İlişkilerine Dair Yasanın 2 ve 3. maddelerine aykırı davrandığı,
5237 sayılı TCY’nın 277. maddesine aykırı şekilde; kamuoyunda Ergenekon olarak bilinen ve halen sürmekte olan davada görev yapan hâkim ve savcıları doğrudan hedef alarak ve hukuka aykırı biçimde siyasî söylemlerde bulunarak etki altına almak için çaba sarfettiği, bu konuda resmî sıfatlarını da kullanarak bir kısım şüpheli ve sanıklar lehine soruşturmanın usulü ve seyri ile ilgili beyanatlarda ve eleştirilerde bulunarak kamuoyu oluşturmaya çalıştığı,
Yapılan soruşturmaların gizli olarak yürütülmesine, bu konuda mahkemelerce verilmiş kısıtlama kararları bulunduğu bildirilmesine karşın sanığın, 08.04.2009 tarihli savunma yazısının kendisine 16.04.2009 tarihinde tebliğinin hemen ardından kamuoyuna ve çeşitli basın organlarına açıklamada bulunmak suretiyle, TCY’nın 285/1 maddesine aykırı davrandığı,
İddialarına ilişkin olarak kovuşturma izni verilmiştir.
Evrakın gönderildiği, Sincan C.Başsavcılığınca 10.11.2009 gün ve 379 sayılı iddianameyle, kovuşturma iznine konu tüm eylemler nedeniyle, 5072 sayılı Dernek ve Vakıfların Kamu Kurum ve Kuruluşları ile İlişkilerine Dair Yasanın 2 ve 3, 5237 sayılı TCY’nın 277, 43/1, 285/1 ve 53. maddeleri uyarınca son soruşturmanın açılmasına karar verilmesi isteminde bulunulmuş, Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesince 08.02.2010 gün ve 290-9 sayı ile yapılan soruşturmanın usulsüz olduğuna ilişkin itirazlar yerinde görülmemekle birlikte, isnat edilen eylemlerde herhangi bir hukuka aykırılık bulunmadığı görüşüyle son soruşturma açılmasına yer olmadığına karar verilmiştir.
Bu karara yapılan itiraz, Kırıkkale Ağır Ceza Mahkemesince 26.02.2010 gün ve 2010/90 değişik iş sayı ile kısmen kabul edilerek, dokuz bent halinde sayılan eylemler nedeniyle sanığın “yargı görevini yapanı etkileme suçundan Türk Ceza Kanununun 277 ve 53. maddeleriyle yargılanması için hakkında son soruşturmanın Yargıtay ilgili ceza dairesinde yapılmasına” karar verilmiştir.
Yargılamayı yapan Yargıtay 4. Ceza Dairesince 03.06.2010 gün ve 11-18 sayı ile;
1- Cumhuriyet Gazetesi Yazarı İ. T. ile 29.10.2008 günü yaptığı telefon konuşmasında, soruşturmayı yürüten C. Savcısı Z. Ö.’ün terfi ettirilmemesi hususunu görüşmesi, 07.01.2009 tarihinde aynı soruşturmada şüpheli durumunda bulunup gözaltına alınan E. A.’ın avukatı A. A.’e telefonda yol göstermesi, 26.02.2009 tarihinde İstanbul Barosu Başkanı M.A. ile yaptığı telefon görüşmesi sırasında, onun aracılığıyla tanıştığı 1.Ordu Eski Komutanı Ç. D.’ın avukatı olan İ.T.’e Ergenekon iddianamesinde yer alan bazı ifadelerle ilgili, iddianameyi düzenleyen C. Savcılarına karşı açacakları tazminat davaları hakkında yol göstermesi, 05.03.2009 tarihinde Cumhuriyet Gazetesinin yazarı M.B.’ın ikinci kez gözaltına alınmasını eleştirmesi biçiminde iddia olunan ve sanık tarafından da özgür iradesi ile genelde kabul edilen eylemlerinde, muhataplarının yargı görevi yapan yargıç ya da C. Savcılarından olmaması, doğrudan doğruya yargı görevi yapanlara yönelik emir verme, baskı, nüfuz icrası, iltimas ya da herhangi bir surette hukuka aykırı olarak etkilemeye teşebbüs niteliğinde bulunmaması ve yazılı veya sözlü beyanda bulunmak suretiyle işlenen adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs suçunun aleniyet öğesini taşımaması nedeniyle TCY’nın 277 ve 288. maddelerindeki tanımlamalara uymadığı ve atılı suçların oluşmadığı,
2- 21.03.2008 tarihinde Kanaltürk adlı Televizyon Kanalının 18.30 Ana Haber Bülteninde, 23.03.2008 tarihinde Kanal B Televizyonunda saat: 13.00’de katıldığı, “Başkent Oturumları” isimli programdaki konuşmasının gazeteci İ.S.’un gözaltına alınmasının biçim ve yöntemiyle ilgili ve gözaltı işlemi gerçekleştirildikten sonra yapılan eleştiri niteliğinde olması ve yine sanığın Cumhuriyet Gazetesine yaptığı 06.03.2009 tarihinde ziyaret sonrasında söz konusu davada “silahlı terör örgütüne üye olmak ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya ve görevini yapmasını engellemeye teşebbüs etmek” suçlarından tutuklanan M. B.’a ilişkin sözlerinin ifadesinin alınma biçimiyle ilgili eleştiri niteliğinde olması, 09.05.2009 tarihinde Almanya’da “Ergenekon Tertibi ve Yargının Sınavı” isimli panelde NTV Televizyonunun haberlerine göre yaptığı “Türkiye’de ilan edilmemiş bir sıkıyönetim uygulaması yaşandığını, yargının üzerindeki baskılar ve insan hakları ihlalleri ile kamuoyunun yönlendirilmeye çalışıldığını” belirten ve bu kısmı itibariyle son soruşturmanın açılmasına konu edilen sözlerinin yukarıda unsurları açıklanan TCY’nın 277 ve 288. maddelerine uymaması, doğrudan ya da dolaylı etkileme niteliğinde bulunmadığı,
3- Başkent Üniversitesi Rektörü M. H. ve diğer Rektörlerin tutuklanmasını protesto için 18.04.2009 tarihinde Anıtkabir’de yapılan gösteri sırasında gazetecilere “olay bilime saldırı boyutuna geldi, yargıya ve bilime hiza bombası atılmaya başlandı, hiç kimsenin bu bombaları atmasına izin vermeyeceğiz” biçimindeki sözleri ile bir yandan siyasi otoriteyi eleştirirken, öbür yandan yargının hizaya getirilmeye çalışıldığını, tutuklamaların yasaya aykırı olduğunu ifade etmek istediği gibi bir anlam çıkarılması mümkün ise de, tutuklama kararını veren yargıçlardan ve tutukluların tahliye edilmeleri gerektiğinden söz edilmemesi karşısında, tahliyeyi sağlamak için hakim ve Cumhuriyet savcılarını doğrudan etkilemeyi sağlamak amacı taşımaması, yukarıda belirtildiği gibi sözlerin siyasi otoriteyi hedef alması nedeniyle TCY’nın 288. maddesinde öngörülen özel kastın gerçekleşmediği, gerekçeleriyle 5271 sayılı CYY’nın 223. maddesinin 2. fıkrasının a ve c bentleri uyarınca sanığın beraatine hükmolunmuştur.
Bu hüküm sanık müdafi tarafından;
1- 2797 sayılı Yargıtay Yasasının 64. maddesine göre, Yargıtay Cumhuriyet Savcıları açısından bir özlük işi olan inceleme ve soruşturma işlemlerinin Adalet Bakanlığınca değil, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca yapılması gerektiği, yetkili bulunmayan Adalet Bakanı tarafından verilen soruşturma ve kovuşturma iznine dayanılarak tesis edilen kamu davasının CYY’nın 223/8. maddesi çerçevesinde düşmesine karar verilmesi gerekirken bu husus değerlendirilmeksizin hüküm kurulduğu,
2- Hüküm fıkrasının 1. bendinde bir yandan eylemin TCY’nın 277 ve 288. maddelerindeki tanımlamalara uymadığı ve atılı suçun oluşmadığı belirtilirken diğer yandan “aleniyet öğesini taşımadığı” gerekçesine yer verildiği,
3- Gerekçeli kararın hüküm fıkrasının 3 no’lu bendinde; “18.04.2009 günü rektörlerin tutuklanması ile ilgili Anıtkabir’de yapılan gösteriye katılmak ve açıklamada bulunmak” eylemiyle ilgili olarak, Yargının ve Cumhuriyet savcılarının hiçbir etki altında kalmadan, yansız bir biçimde görev yapmasını sağlamaya yönelik açıklamaların TCY’nın 288. maddesi kapsamında değerlendirilmesi hukuken mümkün olmadığı halde, suçun diğer unsurları gerçekleşmişçesine, “özel kastın gerçekleşmediği” gerekçesiyle beraat kararı verildiği,
4- 2802 sayılı Kanunun “önceden izin alınmasını gerektirmeyen haller” başlıklı 83. maddesinde yer alan “Adalet müfettişlerinin denetim veya soruşturma sırasında “öğrendikleri ve gecikmesinde sakınca bulunan konuların soruşturması için önceden izin alınması gerekmez. Ancak durum hemen Adalet Bakanlığına bildirilir” şeklindeki hükmünün, , “yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesi ilkeleri”ne ve keza Anayasa’ya da açıkça aykırı olduğu,
5- Kararın başlık kısmında müvekkilin doğum tarihinin 08.12.1967 olması gerektiği halde 18.02.1967 olarak yazıldığı,
Gerekçeleriyle temyiz edilmiştir.
Beş ana başlık altında ifade edilen temyiz nedenlerinin incelenmesinde, iki ve üç nolu nedenlerin hükmün gerekçesinin isabetsiz olduğu, bir nolu nedenin usulüne uygun dava açılmadığı dolayısıyla yargılama yapılamayacağı, beş nolu nedenin karar başlığındaki bir yazım yanılgısı bulunduğu, dört nolu nedenin ise Anayasa’ya aykırılık iddiasını içerdiği anlaşılmaktadır.
Sanık müdafii tarafından ileri sürülen temyiz nedenlerinin ayrı ayrı ele alınarak değerlendirilmesinde yarar bulunmaktadır.
1- Sanık hakkında usulüne uygun olarak dava açılıp açılmadığı:
Gerek sanık, gerekse müdafii yargılama esnasında ve itiraz merciine yaptıkları başvurularda, Yargıtay C.Savcısı olarak görev yapmakta olan sanığın Yargıtay Yasasına tabi bulunduğunu dolayısıyla kovuşturma koşulunun gerçekleşmediğini ileri sürmüşler ve itirazları itiraz mercii ve yargılama aşamasında karara bağlanmış ise de anılan husus sanık müdafii tarafından temyiz nedeni olarak da ileri sürülmüş olduğundan öncelikle değerlendirilmiştir.
2797 sayılı Yargıtay Yasasının “Özlük işleri” başlıklı 64. maddesi;
“Yargıtay Birinci Başkanı, başkanvekilleri, daire başkanları ve üyeleri ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekili ile tetkik hâkimleri ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıyardımcılarının bu Kanunda belirtilenlerin dışındaki özlük işleri ve hakları Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu tarafından yerine getirilir” hükmünü taşımaktadır.
2797 sayılı Yargıtay Yasası incelendiğinde; suçlarla ilgili inceleme, soruşturma ve kovuşturma ile ilgili hususların yer aldığı 46. maddedeki düzenlemelerin, Yargıtay Birinci Başkanı, Birinci Başkanvekilleri, Daire Başkanları, Üyeleri, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcıvekili’ni kapsadığı, Yargıtay Cumhuriyet Savcılarının madde kapsamında bulunmadığı, Yasanın 64. maddesindeki düzenlemenin de böyle bir yoruma olanak tanımadığı, birinci sınıfa ayrılmış bulunan Yargıtay C.Savcısının konumunun 2802 sayılı Yasa kapsamında değerlendirilmesi gerektiği anlaşılmaktadır.
2802 sayılı Yasanın “Soruşturma” başlıklı 82. maddesinde;
“Hakim ve savcıların görevden doğan veya görev sırasında işlenen suçları, sıfat ve görevleri gereğine uymayan tutum ve davranışları nedeniyle, haklarında inceleme ve soruşturma yapılması Adalet Bakanlığının iznine bağlıdır. Adalet Bakanı inceleme ve soruşturmayı, adalet müfettişleri veya hakkında soruşturma yapılacak olandan daha kıdemli hakim veya savcı eliyle yaptırılabilir.
Soruşturma ile görevlendirilen hakim ve savcılar, adalet müfettişlerinin 101 inci maddedeki yetkilerini haizdirler”,
“Önceden izin alınmasını gerektirmeyen haller” başlıklı 83. maddesinde ise; “Adalet müfettişlerinin denetim veya soruşturma sırasında öğrendikleri ve gecikmesinde sakınca bulunan konuların soruşturması için önceden izin alınması gerekmez. Ancak, durum hemen Adalet Bakanlığına bildirilir” hükümlerine yer verilip, 89. maddede ise kovuşturma ve ilk soruşturmanın düzenlendiği,
Anılan Yasanın 93. maddesinde de “Kişisel suçlarda soruşturma ve kovuşturma”ya ilişkin hükümlere yer verildiği, 90. maddesinde son soruşturma mercilerinin gösterilip, 91. maddesinde ise; son soruşturma mercilerinin saptanmasında, son soruşturma zamanındaki, son soruşturmadan önce görevden ayrılanların ise ayrılma zamanındaki sıfatlarının, geçici yetkililer hakkında ise soruşturma ve kovuşturma mercilerinin saptanmasında yetkili bulundukları yerdeki sıfatlarının esas tutulacağı belirtilmiştir.
Yargıtay C.Savcısı olarak görev yapmakta olan ve birinci sınıfa ayrıldığı saptanan sanık hakkındaki soruşturma ve kovuşturmanın, yukarıda belirtilen 2802 sayılı Yasanın 82, 83, 89 ve 90. maddelerinde düzenlenen yönteme uygun olarak yürütüldüğü dosya kapsamıyla sabittir.
Diğer yönden Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 08.04.2003 gün ve 84-85 sayılı kararında da belirtildiği üzere, durma ve düşme nedenleri aleyhe sonucu engellemek için kabul edilmiş olup, bu hükümler beraati değil mahkûmiyeti engelleyici niteliktedir. Sanık hakkında beraat kararı verilmiş bulunmasına göre sanık müdafiinin bu yöndeki itirazında hukuki bir yararı da bulunmamaktadır.
Bu nedenlerle, sanık müdafiinin soruşturma yöntemine ilişkin itirazı yerinde değildir.
2- 2802 sayılı Yasanın 83. maddesinin Anayasaya aykırı olduğuna ilişkin iddia:
2802 sayılı Yasanın 83. maddesinin Anayasaya aykırı olduğu iddiası yargılama aşa¬masında da dile getirilmiş, ancak bu husus Yargıtay 4. Ceza Dairesince ciddi görülmemiştir.
2709 sayılı T.C. Anayasası’nın “Anayasaya Aykırılığın Diğer Mahkemelerde İleri Sürülmesi” başlıklı 152. maddesinin 1 ve 2. fıkraları;
“Bir davaya bakmakta olan mahkeme, uygulanacak bir kanun veya kanun hükmünde kararnamenin hükümlerini Anayasaya aykırı görürse veya taraflardan birinin ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına varırsa, Anayasa Mahkemesinin bu konuda vereceği karara kadar davayı geri bırakır.
Mahkeme, Anayasaya aykırılık iddiasını ciddi görmezse bu iddia temyiz merciince esas hükümle birlikte karara bağlanır” hükmünü taşımaktadır. Anılan hükümler uyarınca, anayasaya aykırılığın diğer mahkemelerce ileri sürülebilmesi için somut olayda uygulanacak normun anayasaya aykırı görülmesi veya tarafların ileri sürdüğü aykırılık iddiasının ciddi olduğu kanısına ulaşılması gerekmektedir. Yargılama yapan Yargıtay 4. Ceza Dairesince uygulanacak hükümlerde aykırılık bulmamış, ileri sürülen aykırılık iddiasını da ciddi görmemiştir. İlgili Dairenin bu değerlendirmesi 2709 sayılı T.C. Anayasasının 152. maddesine de uygun olup, bu hususun ayrıca gerekçeli kararda değerlendirilmemesi de bir eksiklik oluşturmamaktadır.
Bu itibarla, Anayasa’ya aykırılık yönündeki temyiz nedeni de yerinde görülmemiştir.
3- Yargıtay 4. Ceza Dairesi beraat kararının (1) ve (3) nolu bentlerindeki gerekçenin isabetsiz olduğuna ilişkin temyiz nedenine gelince:
Sanık müdafiinin 2 ve 3 nolu temyiz nedenleri hüküm fıkrasının (1) ve (3) nolu bendinin gerekçesine yöneliktir,
5271 sayılı CYY’nın 223. maddesinin 2. fıkrasında beraat kararı verilmesini gerektiren haller beş bent halinde;
“a) Yüklenen fiilin kanunda suç olarak tanımlanmamış olması,
b) Yüklenen suçun sanık tarafından işlenmediğinin sabit olması,
c) Yüklenen suç açısından failin kast veya taksirinin bulunmaması,
d) Yüklenen suçun sanık tarafından işlenmesine rağmen, olayda bir hukuka uygunluk nedeninin bulunması,
e) Yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması” şeklinde belirtilmiş olup, fıkradaki bu hallerden biri gerçekleştiğinde mahkemece fıkranın hangi bendine de dayandığı belirtilmek suretiyle beraat kararı verilecektir.
Özel Dairece 2 nolu temyiz nedeni olarak gösterilen eylemler nedeniyle yaptığı değerlendirmede;
“Sanığın Cumhuriyet Gazetesi Yazarı İ.T. ile 29.10.2008 günü yaptığı telefon konuşmasında, soruşturmayı yürüten C. Savcısı Z. Ö.’nün terfi ettirilmemesi hususunu görüşmesi, 07.01.2009 tarihinde aynı soruşturmada şüpheli durumunda bulunup gözaltına alınan E.A.’ın avukatı A. A.’ya telefonda yol göstermesi, 26.02.2009 tarihinde İstanbul Barosu Başkanı M.A. ile yaptığı telefon görüşmesi sırasında, onun aracılığıyla tanıştığı 1. Ordu Eski Komutanı Ç. D.’ın avukatı olan İ.T.’e Ergenekon iddianamesinde yer alan bazı ifadelerle ilgili, iddianameyi düzenleyen C. Savcılarına karşı açacakları tazminat davaları hakkında yol göstermesi, 05.03.2009 tarihinde Cumhuriyet Gazetesinin Yazarı M. B.’nin ikinci kez gözaltına alınmasını eleştirmesi biçiminde iddia olunan ve sanık tarafından da özgür iradesi ile genelde kabul edilen eylemlerinde, muhataplarının yargı görevi yapan yargıç ya da C. Savcılarından olmaması, doğrudan doğruya yargı görevi yapanlara yönelik emir verme, baskı, nüfuz icrası, iltimas ya da herhangi bir surette hukuka aykırı olarak etkilemeye teşebbüs niteliğinde bulunmaması ve yazılı veya sözlü beyanda bulunmak suretiyle işlenen adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs suçunun aleniyet öğesini taşımaması nedeniyle TCY’nın 277 ve 288. maddelerindeki tanımlamalara uymadığı ve atılı suçların oluşmadığı gerekçesiyle, CYY’nın 223/2-a maddesi uyarınca” beraat kararı verilmiştir.
Özel Dairece eylemlerin yasada tanımlanan suç tiplerine uymadığı ve aleniyet ögesinin de gerçekleşmediği kabul edilerek, 5271 sayılı CYY’nın 223/2-a bendindeki, yüklenen fiilin yasada suç olarak tanımlanmaması nedenine dayanılmıştır.
5237 sayılı TCY’nın 277. maddesinde tanımlanan yargı görevini yapanları etkileme suçunun maddi öğesi, yargı görevi yapanlara, emir vermek, baskı yapmak, nüfuz icra etmek suretiyle veya her ne suretle olursa olsun hukuka aykırı olarak etkilemeye kalkışmaktır. Ayrıca iltimas suretiyle etkileme, önceki düzenlemede suça vücut veren seçimlik hareketlerden biri iken, 5237 sayılı Yasada, etkileme teşebbüsünün iltimas düzeyini aşmaması, bir başka deyimle iltimas suretiyle etkileme, suçun daha hafif cezayı gerektiren nitelikli bir hali olarak düzenlenmiştir.
Aynı Yasanın 288. maddesinde düzenlenen adil yargılamaya teşebbüs suçu ise, savcı, hakim, mahkeme bilirkişi veya tanıkları etkilemek amacıyla alenen sözlü veya yazılı beyanda bulunulması halinde oluşur.
Yargıtay 4. Ceza Dairesince her iki suçun unsurları tartışılmak ve gerekçede her iki suçunda hangi nedenle oluşmadığına ilişkin belirlemeleri birbiriyle çelişkili olmayıp, her suç yönünden ayrı ayrı yapılan değerlendirmenin tek bir bentte ifade edilmesi suretiyle değerlendirmede bir isabetsizlik ve çelişki bulunmamaktadır.
Bu itibarla gerekçede çelişkiye yol açıldığına ilişkin temyiz nedeni de yerinde değildir.
Bu temyiz nedeni yönünden çoğunluk görüşüne katılmayan bir Genel Kurul Üyesi; hükmün bu nedenle bozulması gerektiği yönünde oy kullanmıştır.
3 nolu temyiz nedenine gelince, Yargıtay 4. Ceza Dairesince, “……Üniversitesi Rektörü M.H.ve diğer Rektörlerin tutuklanmasını protesto için 18.04.2009 tarihinde Anıtkabir’de yapılan gösteri sırasında gazetecilere ‘olay bilime saldırı boyutuna geldi, yargıya ve bilime hiza bombası atılmaya başlandı, hiç kimsenin bu bombaları atmasına izin vermeyeceğiz’ biçimindeki sözleri ile bir yandan siyasi otoriteyi eleştirirken, öbür yandan yargının hizaya getirilmeye çalışıldığını, tutuklamaların yasaya aykırı olduğunu ifade etmek istediği gibi bir anlam çıkarılması mümkün ise de, tutuklama kararını veren yargıçlardan ve tutukluların tahliye edilmeleri gerektiğinden söz edilmemesi karşısında, tahliyeyi sağlamak için Hakim ve C. Savcılarını doğrudan etkilemeyi sağlamak amacı taşımaması, yukarıda belirtildiği gibi sözlerin siyasi otoriteyi hedef alması nedeniyle TCY’nın 288. maddesinde öngörülen özel kastın gerçekleşmediği gerekçesiyle, CYY’nın 223/2-c maddesi uyarınca” beraat kararı verilmiştir.
Özel Dairece eylemlerin yargı mensuplarını etkileme amacı taşımadığı, adil yargıla¬mayı etkilemeye teşebbüs suçu açısından da özel kastın gerçekleşmediği kabul edilerek, 5271 sayılı CYY’nın 223/2-c bendindeki, failin kastının bulunmadığı nedenine dayanılmıştır.
Bu kabul ve uygulamada da yukarıda belirtilen nedenlerle herhangi bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmaktadır.
Öte yandan gerekçeli kararın başlık kısmında, sanığın doğum tarihi 08.12.1967 olmasına karşın 18.02.1967 olarak yazılmış olup, bu yazım yanlışlığının 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca maddi hata kapsamında düzeltilmesi olanaklıdır.
Bu itibarla sanık müdafiinin tüm temyiz itirazlarının reddiyle usul ve yasaya uygun bulunan Yargıtay 4. Ceza Dairesinin beraat kararının onanmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Sanığın doğum tarihine ilişkin yazım yanlışlığının, 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca maddi hata kapsamında değerlendirilmek suretiyle 08.12.1967 olarak DÜZELTİLMESİNE,
2- Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 03.06.2010 gün ve 11-18 sayılı beraat hükmünün ONANMASINA,
3- Dosyanın Yargıtay 4. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 12.04.2011 günü yapılan müzakerede, Özel Daire hükmünün (1) nolu bendinin isabetsiz olduğuna dayalı (2) nolu temyiz nedeni yönünden oyçokluğuyla, diğer temyiz nedenleri yönünden ise oybirliğiyle karar verildi.