Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2010/169 E. 2010/188 K. 05.10.2010 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2010/169
KARAR NO : 2010/188
KARAR TARİHİ : 05.10.2010

İtirazname : 2008/199607
Yargıtay Dairesi : 2. Ceza Dairesi
Mahkemesi : KÜÇÜKÇEKMECE 3. Sulh Ceza
Günü : 25.10.2007
Sayısı : 877-843
Sanık C.D..ın silahla kasten yaralama suçundan 5237 sayılı TCY’nın 86/2, 86/3-a ve 29. maddeleri uyarınca 3 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, 51. madde gereğince cezasının ertelenmesine ilişkin, “… sanığın ve müdafii ile müdahil ve vekilinin yokluklarında tebliğden itibaren,… 7 gün içinde Yargıtay’a temyizi mümkün olmak üzere” Küçükçekmece 3. Sulh Ceza Mahkemesince verilen 25.10.2007 gün ve 877-843 sayılı hükmün, yakınan vekili tarafından temyizi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 2. Ceza Dairesince 28.06.2010 gün ve 15240-20992 sayı ile;
“Müşteki ve vekilinin yokluğunda verilen hükümde temyiz başvuru şeklinin açıklanmaması suretiyle müşteki yanıltıldığından temyiz isteminin süresinde olduğu kabul edilerek, 5271 sayılı CMK.nun 260/1.madde-fıkrası uyarınca, katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar gören müştekinin temyiz yasa yoluna başvurma hakkı bulunduğu belirlenerek yapılan incelemede;
05.07.2007 günlü oturumda sorulması üzerine kamu davasına katılmak istediğini söyleyen temyiz edenin davaya katılma talebi hakkında bir karar verilmeden yargılamaya devamla hüküm kurulması suretiyle CMK.nun 234 ve 237. maddelerine aykırı davranılması” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay C.Başsavcılığı ise, 15.07.2010 gün ve 199607 sayı ile;
“Anayasanın 40/2 maddesinde, ‘Devlet, işlemlerinde, ilgili kişilerin hangi kanun yolları ve mercilere başvuracağını ve sürelerini belirtmek zorundadır’.
5271 sayılı CMK’nun;
34/2 maddesinde, ‘kararlarda, başvurulabilecek kanun yolu, süresi, mercii ve şekilleri belirtilir’.
40/1 maddesinde, ‘kusuru olmaksızın bir süreyi geçirmiş olan kişi, eski hale getirme isteminde bulunabilir’, aynı Yasanın 40/2 madde-fıkrasında, ‘kanun yoluna başvuru hakkı kendisine bildirilmemesi halinde de, kişi kusursuz sayılır’.
231/2 maddesinde ‘hazır bulunan sanığa, ayrıca başvurabileceği kanun yolları, mercii, süresi bildirilir’.
232/6 maddesinde, ‘hüküm fıkrasında, 223. maddeye göre verilen kararın ne olduğunun, uygulanan kanun maddelerinin, verilen ceza miktarının, kanun yollarına başvurma ve tazminat isteme olanağının bulunup bulunmadığının, başvuru olanağı varsa, süresi ve merciinin tereddüde yer vermeyecek şekilde açıkça gösterilmesi gerekir’.
Mağdur ile şikayetçinin hakları başlığı altında, 234/1-a/3 madde-fıkrasında ‘vekili yoksa, baro tarafından kendisine bir avukat görevlendirilmesini isteme’ hükmüne, yine aynı Kanunun 234/2 maddesindeki ‘mağdur onsekiz yaşını doldurmamış ise, sağır veya dilsiz ya da meramını ifade edemeyecek derecede malul olur ve bir vekili de bulunmaz ise istemi aranmaksızın bir vekil görevlendirilir’.
239/1 madde-fıkrasında, ‘mağdur veya suçtan zarar gören, davaya katıldığında, mahke¬me¬den istemesi halinde kendisine barodan bir avukat görevlendirilir’.
260/1 maddesinde kanun yollarına başvurma hakkı başlığı altında; ‘hakim ve mahkeme kararlarına karşı Cumhuriyet Savcısı, şüpheli, sanık ve bu kanuna göre katılan sıfatını almış olanlar ile katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş veya katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanlar için kanun yolları açıktır’.
261 maddesinde, avukatın başvurma hakkı başlığı altında, ‘avukat, müdafiiliğini veya vekilliğini üstlendiği kişilerin açık arzusuna aykırı olmamak koşulu ile kanun yollarına başvurabilir’.
264/1 maddesinde ‘kabul edilebilir bir başvuruda, kanun yolunun veya merciinin belirlenmesinde yanılma, başvuranın haklarını ortadan kaldırmaz…’
1136 sayılı Avukatlık Kanununun;
1/1, 2. madde-fıkralarında, ‘Avukatlık, kamu hizmeti ve serbest bir meslektir.
Avukat, yargının kurucu unsurlarından olan bağımsız savunmayı serbestçe temsil eder’.
2/1, 2 madde-fıkralarında, ‘Avukatlığın amacı; hukuki münasebetlerin düzenlenmesini, her türlü hukuki mesele ve anlaşmazlıkların adalet ve hakkaniyete uygun olarak çözümlenmesini ve hukuk kurallarının tam olarak uygulanmasını her derecede yargı organları, hakemler, resmi ve özel kişi, kurul ve kurumlar nezdinde sağlamaktır.
Avukat bu amaçla hukuki bilgi ve tecrübelerini adalet hizmetine ve kişilerin yararlanmasına tahsis eder’.
57. maddesinde, ‘Görev sırasında veya yaptığı görevden dolayı avukata karşı işlenen suçlar hakkında, bu suçların hakimlere karşı işlenmesine ilişkin hükümler uygulanır’.
Hükümleri yer almaktadır.
Yüksek Yargıtay Ceza Genel Kurulu, 08.06.2010 gün ve 2010/7-116 -136 esas, karar sayılı, Cumhuriyet Savcılarının; yasa yolu açıklamasında, yasa yoluna başvuru şeklinin gösterilmemesi halinde temyiz hakkı süresini kaçırmaları durumunda, 5271 sayılı CMK’nun 40 maddesinde düzenlenen ‘eski hale getirme hakkından’ faydalanıp faydalanamayacağına ilişkin olarak verdiği kararında; yaptıkları görev gereği, yasal yükümlülük olarak, temyiz başvurusunun şeklini bilmelerinin zorunlu olduğundan bahisle süresinden sonra temyiz itirazında bulunan Cumhuriyet Savcısının temyiz isteminin incelenemeyeceğine hükmetmiştir.
Yukarda belirtilen mevzuat ve açıklamalar doğrultusunda, somut olay incelendiğinde; mahkemece verilen hükümde ‘dair sanığın ve müdafiin ve müdahil ve vekilinin yokluklarında tebliğden itibaren 7 gün içinde Yargıtay’a temyizi mümkün olmak üzere verilen karar açıkça okunup anlatıldı’ denilmek sureti ile hükümde temyiz başvuru şeklinin açıklanmadığı anlaşılmakla beraber, Cumhuriyet Savcılarının yasa yoluna başvuru şeklinin gösterilmemesi halinde, süresi geçtikten sonra Cumhuriyet Savcıları tarafından yapılan temyiz itirazlarına ilişkin olarak verilen Ceza Genel Kurulu kararında da belirtilen gerekçe de olduğu gibi, somut olayda temyiz istemini bir haftalık süresi geçtikten sonra 8. günde yapan kişi, suçtan zarar gördüğü iddia edilen şikayetçinin avukatı olup; şikayetçi vekili avukatın yapmış olduğu kamu hizmeti avukatlık mesleğinin gerektirdiği, yasal yükümlülük gereği temyiz başvurusunun şeklini bilmelerinin zorunlu olduğu ve 5271 sayılı CMK’nun 40 maddesinde düzenlenen ‘eski hale getirme’ hakkından faydalanamayacağı sonucuna ulaşılmaktadır” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak, Özel Daire bozma kararının kaldırılması ile yakınan vekilinin süreden sonra yapılan temyiz başvurusunun reddine karar verilmesi isteminde bulunmuştur.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; hükümde, başvurulabilecek yasa yolu, süresi ve merciin doğru olarak belirtilip de, yalnızca başvuru şeklinin belirtilmemesi hallerinde, yasa yoluna ilişkin sürelerin işleyip işlemeyeceği ile bu bağlamda yakınan vekilinin temyiz başvurusunun süresinde sayılıp sayılamayacağına ilişkindir.

5320 sayılı Yasanın 8. maddesi gereğince halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı Yasanın 310. maddesinde, temyiz isteminin yüze karşı verilen kararlarda hükmün tefhiminden itibaren bir hafta içinde hükmü veren mahkemeye verilecek bir dilekçe ile veya zabıt kâtibine yapılacak beyanla olacağı, bu takdirde, beyanın tutanağa geçirilerek hâkime tasdik ettirileceği, yoklukta verilen kararlarda ise temyiz süresinin tebliğle başlayacağı belirtilmiştir.
5271 sayılı CYY’nın 34/2, 231/2 ve 232/6. maddelerinde ise, , hüküm ve kararlarda, başvurulacak yasa yolu, başvurunun yapılacağı mercii, yöntemi ve başvuru süresinin hiçbir duraksamaya yer vermeksizin açıkça belirtileceği hükümlerine yer verilmiş olup, bu hükümlere aykırılık anılan Yasanın 40. maddesi uyarınca eski hale getirme nedeni oluşturacaktır. Bu bildirimlerdeki temel amaç sujelerin başvuru haklarını etkin bir biçimde kullanmalarının sağlanması, bu eksiklik nedeniyle hak kayıplarına yol açılmamasıdır. Ancak burada dikkat edilecek veya eski hale getirme nedeni oluşturacak husus, eksik veya yanılgılı bildirim nedeniyle bir hakkın kullanılıp, kullanılmadığının belirlenmesidir. Bildirimdeki eksikliğin yol açtığı bir hak kaybı bulunmamakta ise, bu durum eski hale getirme nedeni oluşturmayacaktır.
5271 sayılı CYY’nın 264. maddesinde ise kabul edilebilir bir yasa yolu başvurusunda yasa yolunun veya mercide yanılgının, başvuranın haklarını ortadan kaldırmayacağı, bu hâlde başvurunun yapıldığı merciince, başvurunun derhâl görevli ve yetkili mercie gönderilmesi gerektiği hükmüne yer verilmiştir.
Bu hükümler, birlikte değerlendirildiğinde, kural olarak temyiz istemi süresinde verilen bir dilekçe ile veya zabıt kâtibine yapılacak bir beyanla hükmü veren mahkemeye yapılacaktır. Ancak süresinde olması koşuluyla, dilekçenin hükmü veren mahkeme dışındaki bir mahkemeye verilmesi veya istemde bulunulması ya da haklı nedenlerin varlığı halinde C.Savcılığına ya da bir başka merciye istemde bulunulması temyiz istemini geçersiz kılmayacak, bu durum mercide yanılgı kapsamında değerlendirilebilecek, dilekçenin verildiği veya istemin yapıldığı merciince, istem veya dilekçe mahkemesine gönderilecektir. Yine aynı şekilde istemin temyiz yerine itiraz olarak belirtilmiş olması da bu kapsamda değerlendirilerek, başvuru sahibinin hakları korunacak, sürenin bildirilmemesi veya yanılgılı bildirilmesi halinde açıklamalı davetiye ile bu hususun tebliğinden sonra süreler başlayacak, yasa yolunun hiç bildirilmemesi, eksik veya yanlış bildirilmesi halinde ise, ilgililere yasa yolu bildirimi tam ve eksiksiz bir şekilde açıklamalı davetiye ile tebliğ edilmek suretiyle hak kayıpları engellenecektir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Tarafların yokluğunda verilen hükümde başvurulacak yasa yoluna ilişkin bildirimin “sanık ve müdafii ile müdahil ve vekilinin yokluklarında tebliğden itibaren,… 7 gün içinde Yargıtay’a temyizi mümkün olmak üzere” şeklinde yapıldığı, kararın yakınan vekiline 01.04.2008 tarihinde tebliğ edildiği, yakınan vekilince de 09.04.2008 günü temyiz edildiği anlaşılmaktadır.
5320 sayılı Yasanın 8. maddesi gereğince halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CYUY’nın 310. maddesi uyarınca, yoklukta verilmiş olan karara yönelik temyiz isteminin tebliğden itibaren bir hafta içerisinde yapılması gerekmekte olup, yakınan vekili 01.04.2008 günü tebliğ olunan karara karşı bir haftalık süreden sonra 09.04.2008 günü temyiz başvurusunda bulunmuştur. Her ne kadar kararda başvurulacak kanun yollarına ilişkin bildirimde başvuru şeklinin belirtilmemiş olması nedeniyle bildirimin eksik olduğu, bu durumun eski hale getirme nedeni olarak kabulü ile temyiz başvurusunun süresinde yapıldığı ileri sürülebilirse de, sadece başvuru şeklinin gösterilmemiş olması “yasa yolu süresinin” işlemeye başlamasını engellemez. Bu durumda, başvuru şekli gösterilmemiş veya yanlış gösterilmiş olsa dahi temyiz süreleri işler ve süreden sonra yapılan temyiz başvurusu kabul edilemez.
Zira, belirtilen sürede yanlış mercie, yanlış şekilde bir başvuruda bulunulması halinde bu yanılma, 5271 sayılı CYY’nın 264. maddesi kapsamında değerlendirileceğinden başvuranın hakları ortadan kalkmayacaktır.
Bu itibarla, haklı nedene dayanan Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının kabulü ile Özel Daire bozma kararının kaldırılarak, yakınan vekilinin yasal süreden sonra yaptığı temyiz isteminin 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi gereğince halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CYUY’nın 317. maddesi uyarınca reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılamayan bir Genel Kurul Üyesi ise; Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının reddi gerektiği yönünde karşı oy kullanmıştır.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle,
1- Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 2. Ceza Dairesinin 28.06.2010 gün ve 15240-20992 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,
3- Yakınan Ü.Y.vekilinin yasal süreden sonra gerçekleşen temyiz inceleme isteminin 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CYUY’nın 317. maddesi uyarınca REDDİNE,
4- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 05.10.2010 günü yapılan müzakerede oyçokluğu ile karar verildi.