YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2010/166
KARAR NO : 2010/197
KARAR TARİHİ : 19.10.2010
İtirazname : 2009/272044
Yargıtay Dairesi : 7. Ceza Dairesi
Mahkemesi : BURSA 2. Ağır Ceza
Günü : 28.01.2008
Sayısı : 77
Kabahatli ..Beton Kum Sanayi A.Ş. hakkında, 3213 sayılı Maden Kanunu’nun 12. maddesi uyarınca 1.681.960 YTL idari para cezası uygulanmasına ilişkin, Bursa İl Özel İdari Sağlık ve Çevre Yönetimi Daire Başkanlığı’nca verilen 14.06.2007 gün ve 971 sayılı karara karşı başvuru yoluna gidilmesi üzerine, Mustafakemalpaşa Sulh Ceza Mahkemesince 26.11.2007 gün ve 446-446 sayı ile;
“Kabahatler Kanununun 15/3. maddesi incelendiğinde; bir fiilin hem kabahat, hem de suç olarak tanımlanması halinde sadece suçtan dolayı yaptırımın uygulanabileceği ve eylemin ayrıca idari para cezasına konu olamayacağı düzenlenmiştir. Somut dosyada yapılan incelemede; ceza verilen .. Beton ve Kum Sanayi A.Ş.’ nin ayrı bir tüzel kişiliğinin bulunduğu, kum alınan 3 sahanın da bu tüzel kişiliğe ait olmadığı, sadece bu sahalardan birinin bu şirket ortaklarından birisinin adına kayıtlı olduğu anlaşılmış olup, diğer iki saha yönünden herhangi bir izin alınmaması ve bu sahaların hazineye ait olması nedeniyle hırsızlık suçunun oluşacağı tartışmasızdır. Şirket hissedarlarından K. E.. adına kayıtlı sahadan alınan kum yönünden ise bu şahsın rızasının ve izninin bulunması halinde sadece bu alandan alınan kum yönünden idari para cezası verilmesi gerekeceği, bu nedenle bu şahsın tarlasından alınan kum miktarının hesap edilerek rızasının bulunması halinde bu alandaki miktar üzerinden idari para cezası kesilmesi, aksi takdirde bu şahsın izin ve rızasının bulunmaması halinde eylemin bu saha yönünden de hırsızlık suçuna vücut vereceği görülmekle, itiraz eden vekilinin müvekkili firmanın bu sahalardan kum almadığına ve kimseden de izin almadığına yönelik beyan ve savunmaları dikkate alınarak, K. E..’in itiraz eden firma tarafından kum alınmasına herhangi bir rızasının bulunmadığı sonucu çıkarılmış ve anılan gerekçelerle eylemin kül halinde hırsızlık suçuna vücut vereceği gerekçesiyle bu suç yönünden C.Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulmasına ve idari para cezasının iptaline karar vermek gerekmiş yukarıdaki açıklamaların ışığı altında aşağıdaki hüküm kurulmuştur” gerekçesiyle; “I-Her ne kadar Bursa Valiliği İl Özel İdaresi tarafından itiraz edene 14.06.2007 tarih ve 971 sayılı Valilik Oluruyla idari yaptırım kararı uygulanmış ise de; mevcut eylemin hazine arazileri yönünden hırsızlık suçuna vücut vereceği dikkate alınarak 5326 sayılı Kanunun 15/3. maddesi uyarınca bir fiilin hem kabahat hem de suç olarak tanımlanması halinde sadece suçtan dolayı yaptırım uygulanabileceğine yönelik hükmü gözetilerek mevcut idari yaptırım kararının kaldırılmasına, 2-Hazine arazileri yönünden eylemin hırsızlık suçuna vücut vereceği görülmekle, bu konuda takdir ve ifası için Mustafakemalpaşa C. Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulmasına, 3-K. E..’ e ait tarla yönünden bu şahsın rızasının bulunup bulunmadığının tespitinden sonra rızasının bulunmaması halinde bu saha yönünden de eylemin hırsızlık suçuna vücut vereceği görülmekle, bu konuda takdir ve ifası için Mustafakemalpaşa C. Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulmasına, rızasının bulunması halinde ise eylemin artık hırsızlık suçuna vücut vermeyeceği gözetilerek sadece bu sahadan alınan kum yönünden idari para cezası tayini için C. Başsavcılığı tarafından dosyanın kararına itiraz edilen kuruma gönderilmesine, vekalet ücretine…”
Bu karara itiraz edilmesi üzerine de; Bursa 2. Ağır Ceza Mahkemesince 28.01.2008 gün ve 77 sayı ile;
“3213 sayılı Yasanın 12. maddesi hem idari para cezası, hem de adli soruşturma öngördüğünden, 5326 sayılı Yasanın 3. maddesine nazaran bu yasa genel yasadır, sonradan çıkan genel yasa önceki özel yasa maddesini açıkça ortadan kaldırmadıysa özel yasanın ilgili maddesi yürürlükte kalmaya devam eder, özel yasa olan 3213 sayılı Yasanın 12. maddesi yürürlükte olduğundan itirazın kabulü ile Mustafakemalpaşa Sulh Ceza Mahkemesinin 26.11.2007 tarih ve 2007/446 d. İş – 2007/446 karar sayılı ilamının kaldırılmasına, …”
Karar verilmiştir.
Buna karşılık; önceki kararı itiraz merciinde kaldırılmış olan Mustafakemalpaşa Sulh Ceza Mahkemesince 10.09.2008 gün ve 446-446 sayı ile;
“…Mahkememiz tarafından daha önce kurulan 26.11.2007 tarih ve 2007/446 değişik iş sayılı hükümle; Kabahatler Kanununun 15/3. maddesi incelendiğinde; bir fiilin hem kabahat, hem de suç olarak tanımlanması halinde sadece suçtan dolayı yaptırımın uygulanabileceği ve eylemin ayrıca idari para cezasına konu olamayacağı düzenlenmiştir. Somut dosyada yapılan incelemede; ceza verilen …Beton ve Kum Sanayi A.Ş.’ nin ayrı bir tüzel kişiliğinin bulunduğu, kum alınan 3 sahanın da bu tüzel kişiliğe ait olmadığı, sadece bu sahalardan birinin bu şirket ortaklarından birisinin adına kayıtlı olduğu anlaşılmış olup, diğer iki saha yönünden herhangi bir izin alınmaması ve bu sahaların hazineye ait olması nedeniyle hırsızlık suçunun oluşacağı tartışmasızdır. Şirket hissedarlarından K. E..adına kayıtlı sahadan alınan kum yönünden ise bu şahsın rızasının ve izninin bulunması halinde sadece bu alandan alınan kum yönünden idari para cezası verilmesi gerekeceği, bu nedenle bu şahsın tarlasından alınan kum miktarının hesap edilerek rızasının bulunması halinde bu alandaki miktar üzerinden idari para cezası kesilmesi, aksi takdirde bu şahsın izin ve rızasının bulunmaması halinde eylemin bu saha yönünden de hırsızlık suçuna vücut vereceği görülmekle, itiraz eden vekilin müvekkili firmanın bu sahalardan kum almadığını ve kimseden de izin almadığına yönelik beyan ve savunmaları dikkate alınarak, K. E.. ‘in itiraz eden firma tarafından kum alınmasına herhangi bir rızasının bulunmadığı sonucu çıkarılmış ve anılan gerekçelerle eylemin kül halinde hırsızlık suçuna vücut vereceği gerekçesiyle bu suç yönünden C. Başsavcılığına suç duyurusunda bulunulmasına ve idari para cezasının iptaline karar verilmiştir.
Mahkememiz tarafından verilen bu karara karşı idari vekili tarafından süresi içerisinde itiraz edilmesi üzerine anılan mahkememiz kararı Bursa Nöbetçi 2 Ağır Ceza Mahkemesinin 28.01.2008 tarih ve 2008/77 değişik iş numaralı kararı ile eylemin hem kabahat niteliğinde olacağı ve hem de cürüm niteliğinde kalacağı belirtilerek bozulmuş, Ağır Ceza Mahkemesi tarafından mahkememiz tarafından daha önce verilen kararın kaldırılması üzerine mahkememizce tekrar yargılamaya başlanmıştır. Yeniden duruşma açılarak yapılan yargılamada; tutanak düzenleyicileri tanık sıfatıyla dinlenmişlerdir…” gerekçesiyle; “I-İtiraz edenin itiraz etmekte haklı olmadığı anlaşılmakla, itirazın reddine, …vekalet ücretine…” karar verilmesi ve bu karara karşı Kabahatler Yasası uyarınca itiraz yoluna başvurulması üzerine de; Bursa 4. Ağır Ceza Mahkemesince 11.11.2008 gün ve 849 sayı ile;
“…Kabahatler Kanunu, Maden Kanunu’ndan sonra yürürlüğe girmiş olup sonradan yürürlüğe giren genel yasa ise özel yasa hükümlerinin uygulanmaya devam olunacağı, aynı yönde Maden Kanunu’nun I (A) grubu madenleri ile ilgili Uygulama Yönetmeliğinin 18. maddesine göre; ruhsat ve izin olmadan I ( a ) grubu madenin üretime sevk edilmesinin tespiti halinde idari para cezası uygulanacağı bu şekilde maden çıkartılması ve/veya sevk edilmesi devlet malına karşı işlenmiş fiil sayılacağı ve bu fiili işleyenler hakkında adli takibat yapılmak üzere ilgili makamlara bildirileceği, açıkça düzenlenmiş olduğundan, usul ve yasaya uygun karara yapılan itirazın reddine…” karar verilmiştir.
Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 09.11.2009 gün ve 63055 sayılı yazısı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 08.12.2009 gün ve 272044 sayılı ihbarnamesi ile;
“…Bursa 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 28.01.2008 tarihli kararını müteakip verilen kararların hukuken yok hükmünde bulunduğu düşünülerek yapılan incelemede;
Dosya kapsamına göre, 5326 sayılı Kabahatler Kanununun 15/3. maddesinde yer alan ‘bir fiil hem kabahat hem de suç olarak tanımlanmış ise, sadece suçtan dolayı yaptırım uygulanabilir. Ancak, suçtan dolayı yaptırım uygulanmayan hallerde kabahat dolayısıyla yaptırım uygulanır’ düzenlemesi karşısında, Mustafakemalpaşa Cumhuriyet Başsavcılığına yapılan suç duyurusu gözetilerek itirazın reddi yerine yazılı biçimde karar verilmesinde isabet görülmemiştir” açıklamasına dayalı olarak yasa yararına bozma yasa yoluna başvurulmuş olup;
Yargıtay 7. Ceza Dairesince 29.03.2010 gün ve 20193-5932 sayı ile;
“… 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu ile 5326 sayılı Kabahatler Kanunu hükümlerine göre suçlar ve kabahatler hakkında yapılan düzenlemeler ile kendine özgü yargılama ve yasa yolları getirilmiştir.
5271 sayılı CMK’nun 309. maddesinde düzenlenen kanun yararına bozma yasa yolu suçlar için öngörülmüş olup, anılan yasanın 267-271.maddeleri kapsamındaki kararlara karşı başvurulabilen yasa yoludur.
Kabahatler Kanunu genel hükümlerinin de ihtiyaç duyulan konularında 5271 sayılı Yasaya atıfta bulunulduğu halde, verilen kararlara karşı başvurulabilecek kanun yolları düzenlemesinde, 5271 sayılı CMK’nun 309. maddesinde yer alan kanun yararına bozma yoluna gidilebileceğine dair bir atıfta bulunmamıştır.
Yukarıda açıklanan nedenler ve Dairemizce de benimsenen Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 23.03.2010 gün ve 2010/33 E. – 2010/58 K. sayılı kararı uyarınca Kabahatler Kanunu kapsamında verilen kararlara karşı kanun yararına bozma yoluna gidilemeyeceği cihetle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yerinde görülmeyen kanun yararına bozma isteminin reddine…” karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca ise; 13.07.2010 gün ve 272044 sayı ile;
“İtirazın konusu olan uyuşmazlık, idari para cezasına itiraz üzerine adli mercilerce verilen kesinleşmiş kararlara karşı yasa yararına bozma isteminde bulunulup bulunulamayacağı hususuna ilişkindir.
5271 sayılı Ceza Yargılaması Yasasının ‘Olağanüstü Yasa Yolları’nın yer aldığı Üçüncü Kısım 309 ve 310. maddelerinde düzenlenen kanun yararına bozma yasa yolu, hakim veya mahkemelerce verilen ve istinaf ya da temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlere karşı başvurulabilen olağanüstü bir yasayoludur.
Amacı, ülke sathında uygulama birliğine ulaşılması, hakim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesinin sağlanmasıdır.
Kanun yararına bozma yasa yolunun Ceza Yargılaması Yasasında düzenlenmiş olması nedeniyle, sadece, ceza mahkemeleri ve hakimlerince verilen karar veya hükümlere karşı bu yola başvurulabileceği konusunda kuşku yoktur. Bu nedenle, HUMK.nun 150. maddesine göre hukuk mahkemelerince verilen inzibati nitelikteki hafif hapis cezaları, yargı mercii olmayan makamlar tarafından verilen kararlar ile Cumhuriyet Savcılarınca verilen kararlar CMK.nın 309-310. maddeleri kapsamında kanun yararına bozma konusunu oluşturmaz.
Ceza mahkemelerinin hangi tür karar veya hükümleri aleyhine kanun yararına bozma yoluna gidilebileceği konusunda CMK.nın 309 ve 310. maddelerinde herhangi bir sınırlama yapılmamıştır. Ancak ceza mahkemelerince verilen bazı karar veya hükümlere karşı bu yola başvurulamaz biçiminde istisnai bir hükme de yer verilmemiştir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun birçok kararında da değinildiği üzere, kanun yararına bozma yasa yolu ile hakim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi sağlanacaktır.
Ancak sözü edilen kararlardaki ‘cezaya ilişkin karar veya hükümler’ ibaresini yalnızca suç karşılığı yaptırım olarak ‘ceza’ öngören eylemlere ilişkin karar veya hükümler şeklinde anlamak doğru değildir.
Ceza mahkemelerinin yaptığı yargılama sonunda eylemin kabahat olduğunu anlaması üzerine verdiği idari yaptırım kararları ile yargı mercii olmadıkları halde yaptırım uygulama bakımından kendilerine yetki tanınan makamlarca (idare) verilen idari yaptırım kararlarına karşı başvuru üzerine sulh ceza mahkemelerince verilen kararlar ile bu kararlara karşı yapılan itiraz üzerine verilen mahkeme kararları aleyhine kanun yarına bozma yoluna gidilebilir.
Yine icra mahkemelerinin, icra suçları ile 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5252 sayılı Yasanın 7. maddesi ile suç olmaktan çıkarılarak kabahate dönüşen ve aynı gün yürürlüğe giren 5358 sayılı Yasa ile disiplin hapsi veya tazyik hapsi yaptırımı öngören eylemler nedeniyle yapılan yargılamalar sonunda verdikleri hüküm ve kararlar da kanun yararına bozma kapsamındadır.
Öte yandan; 765 sayılı TCK sistemimizde suçlar, cürüm ve kabahat olarak ikili bir ayrıma tabi tutulmasına karşın, 5237 sayılı Yasada bu ayrıma son verilerek kabahatler Türk Ceza Yasasından çıkarılmış, ayrı ve özel olarak Kabahatler Yasasında düzenlenmiştir.
Ülkemizde mahkemelerin iş yükünün fazla oluşu, bazı suçların caydırıcılık özelliğini kaybetmesi, infaz sırasındaki aksaklıklar, yargılamadaki ekonomik maliyetin yüksek oluşu gibi nedenler kabahat türü haksızlıkların Ceza Yasasının dışına çıkarılmasını zorunlu kılmıştır.
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren Kabahatler Yasasının 2. maddesinde, kabahatin tanımı yapılmıştır. Buna göre kabahat deyiminden; kanunun, karşılığında idari yaptırım uygulanmasını öngördüğü haksızlık anlaşılır. Bu tanımlamada, suç gibi kabahatin de bir haksızlık olduğu vurgulanmıştır. Esasen hukuka aykırı olan ve haksızlık ifade eden fiiller arasında suç veya kabahat olarak bir ayrım yapılması, bir nitelik farkı oluşturmamaktadır. Sözkonusu tasnif, haksızlıklar arasındaki nicelik farkına dayanmaktadır.
5560 sayılı Yasa ile değişik 5326 sayılı Kabahatler Yasasının 3. maddesinde, bu kanununun idari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde, diğer genel hükümlerinin ise idari para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında uygulanacağı hükme bağlanmıştır. Zira Kabahatler Yasasının 2. bölümünde yer verilen çeşitli kabahatler dışında, diğer yasalarımızda da birçok kabahat bulunmaktadır. Maddenin amacı, hukukun uygulanmasında birlik ve hukuk güvenliğini sağlamaktır.
Ceza Genel Kurulunun 16.05.2006 gün, 2006/9-23-141 sayılı kararında da belirtildiği üzere, Kabahatler Yasası ile getirilen sistem gereği, kabahatler ve bunlar karşılığında öngörülen idari yaptırım kararları, idari bir işlemin ötesinde, ceza hukukunun genel prensipleriyle yakın ilişki içinde bulunmaktadır.
Nitekim, anılan Yasada, kanunilik, zaman ve yer bakımından uygulama, sorumluluğun esasları, hukuka uygunluk nedenleri ile kusurluluğu ortadan kaldıran sebepler, teşebbüs, iştirak, içtima, zamanaşımı gibi ceza hukukunun bir çok temel ilkesine yer verilmiştir. Bu nedenledir ki, kabahatler karşılığında öngörülen idari yaptırımlardan, idari para cezası ile mülkiyetin kamuya geçirilmesi kararlarına karşı idari yargıya değil, ceza mahkemesine başvurulmasını mümkün kılan bir düzenleme yapılmıştır.
Böylelikle, bu kararların yerine getirilmesinden önce ceza hukuku ilkeleri bakımından adli denetim imkanı da sağlanmıştır. Bunun amacı, keyfiliği, uygulamalardaki eşitsizliği, hukuka aykırılıkları gidermektir.
Böyle bir başvuru üzerine adli merci tarafından yapılan işlem, sadece dosya üzerinde yapılacak bir denetim ile sınırlı değildir. Yasanın 28. maddesine göre, mahkemece, başvurunun kabul edilmesi durumunda, başvuru dilekçesinin kamu kurum ve kuruluşuna tebliğ edilmesi, gerektiğinde işlem dosyasının istenmesi, kurumun cevap dilekçesinin başvurucuya tebliği, talep üzerine ve hatta kendiliğinden tarafların çağrılarak dinlenilmesi, tanık dinlenilmesi, bilirkişi incelemesi yaptırılması, keşif yapılması, delillerin toplanmasından sonra hakkında idari yaptırım kararı verilen kişiye, kanuni temsilcisi veya vekiline son söz hakkı verilmesi de gerekmektedir.
Görüldüğü üzere; idari yaptırım kararına karşı başvuru üzerine sulh ceza mahkemesi tarafından ceza yargılamasının genel prensiplerine göre yargısal bir faaliyette bulunulması ve ceza hukukunun genel ilkeleri dikkate alınmak suretiyle bir karar verilmesi söz konusudur. Dolayısıyla, yapılan işlemler ve verilen kararlar adli ceza yargısını doğrudan ilgilendiren bir nitelik taşımaktadır. Tüm bu hususlar; yasa koyucunun, idari suç ve yaptırımları yalnızca idari bir işlem, öte yandan idari yaptırım kararlarına başvuru üzerine ceza mahkemelerince verilen kararları da salt idari işlemin denetlenmesi niteliğinde görmediğinin bir ifadesidir.
İdari merciiler tarafından verilen idari para cezalarının çok yüksek miktarlarda olduğu gerçeği dikkate alındığında, bu cezalara karşı başvuru ve itiraz üzerine verilen kararlara karşı, kanun yararına bozma yasa yolunu kapalı tutmak, uygulamada eşitsizliklere yol açacak ve bu cezaya maruz kalanlar açısından daha az bir hukuki güvence getirmiş olacaktır. Varsa hukuki hatanın mutlaka düzeltilmesi gerekmektedir. Kabahatler için ayrıcalık tanımak uygulamada hukuka olan güveni sarsacaktır.
İdari yaptırımlara itiraz üzerine adli mahkemelerce verilip kesinleşen kararlara karşı yasa yararına bozma yoluna başvurulması mümkündür.
Yüksek Dairece kanun yararına bozma isteminde ileri sürülen neden yönünden inceleme yapılması gerekirken, Kabahatler Kanunu kapsamında verilen kararlara karşı kanun yararına bozma yoluna gidilemeyeceği gerekçesiyle kanun yararına bozma isteminin reddine karar verilmesinin yasaya aykırı olduğu kanaatine ulaşılmıştır” açıklamasına dayalı olarak, Özel Daire kararının kaldırılmasına ve dosyanın yasa yararına başvuru istemi yönünden incelenmek üzere Yargıtay 7. Ceza Dairesine gönderilmesine karar verilmesi, itiraz yoluyla talep edilmiştir.
Dosya, Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Kabahatli …Beton Kum Sanayi A.Ş. hakkında, elemanları vasıtasıyla, 17.05.2007 tarihinde ruhsat ve işletme izni olmadan üç ayrı yerden kum ve çakıl malzemesi almak suretiyle 3213 sayılı Yasaya aykırı davrandığından bahisle Bursa İl Özel İdaresi Sağlık ve Çevre Yönetimi Daire Başkanlığınca idari para cezası uygulanan ve bu cezaya karşı Kabahatler Yasası uyarınca, önce başvuru yoluna, başvuru yolundan verilen karar üzerine de itiraz yoluna gidilen olayda; Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; idari yaptırım kararlarına karşı yapılan itiraz üzerine ağır ceza mahkemesince verilip kesinleşen kararlara karşı yasa yararına bozma yoluna gidilip gidilemeyeceğinin belirlenmesine ilişkin ise de; “daha önce aynı konuda Ceza Genel Kurulunca 23.03.2010 gün ve 33-58 sayı ile karar verilmiş olması nedeniyle, itirazın Ceza Genel Kurulu kararına karşı yapılmış sayılacağının, bunun da yasal olarak olanaklı bulunmadığının” Yargıtay 7. Ceza Dairesi üyesi S. Ç.. tarafından ileri sürülmesi üzerine, bu konunun Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca ön sorun olarak ele alınması gerekmiş; “itirazın 7. Ceza Dairesinin 29.03.2010 gün ve 20193-5932 sayılı kararına karşı yapıldığı, benzer uyuşmazlığın daha önce Ceza Genel Kurulunca çözümlenmiş olmasının ise 5271 sayılı CYY’nın 308. maddesi uyarınca itiraz yasa yoluna başvurmayı engellemeyeceği” oy çokluğuyla kararlaştırıldıktan sonra da esas uyuşmazlık konusunun değerlendirilmesine geçilmiştir.
Uyuşmazlıkla ilgili sağlıklı bir sonuca ulaşabilmek için, Kabahatler Yasası ile getirilen sistem, Kabahatler Yasasının yapısı ve olağanüstü bir yasa yolu olan yasa yararına bozma yasa yolunun koşulları ve sonuçlarının birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir.
Ceza Genel Kurulu’nun 19.10.2010 gün ve 167-195 sayılı kararında da belirtildiği üzere;
5252 sayılı Yasanın 12. maddesi ile 1 Haziran 2005 tarihinde, 765 sayılı Türk Ceza Yasasının bütün ek ve değişiklikleriyle birlikte yürürlükten kalkması, 5237 sayılı Türk Ceza Yasası ile birlikte 5326 sayılı Kabahatler Yasasının yürürlüğe girmesi nedeniyle suç ve yaptırım sistemimiz önemli değişikliklere uğramış, 5237 sayılı TCY’da, 765 sayılı TCY’ndaki cürüm ve kabahat ayrımına son verilerek, bir kısım kabahatler anılan yasada suç olarak tanımlanmış, bir kısım kabahatler ise Ceza Yasası kapsamından çıkarılarak 5326 sayılı Kabahatler Yasası kapsamında idari yaptırımı gerektiren haksızlıklar olarak düzenlenmiştir.
Kabahatler Yasasının konuluş amacı; gerekçesinde özetle, bu düzenleme ile, özellikle ekonomik hayata ilişkin düzenlemelerde kazuistik olarak idari yaptırım öngören ve bir sistemden yoksun olan hükümlerin önüne geçebilmek ve ayrıca hukuk uygulamasında birliği ve hukuk güvenliğini temin etmek amacıyla belirlenen genel ilkelerin, özel yasalarda tanımlanan kabahatler hakkında da uygulanmasının sağlanması, şeklinde belirtilmiştir.
Kabahatler Yasasının birinci kısmında genel hükümlere yer verilmiş, ikinci kısmında ise çeşitli kabahatler düzenlenmiştir. Yasanın 1. maddesinde “Bu Yasada; toplum düzenini, genel ahlâkı, genel sağlığı, çevreyi ve ekonomik düzeni korumak amacıyla;
a) Kabahatlere ilişkin genel ilkeler,
b) Kabahatler karşılığında uygulanabilecek olan idari yaptırımların türleri ve sonuçları,
c) Kabahatler dolayısıyla karar alma süreci
d) İdari yaptırıma ilişkin kararlara karşı yasa yolu,
e) İdari yaptırım kararlarının yerine getirilmesine ilişkin esaslar,
belirlenmiş ve çeşitli kabahatler tanımlanmıştır” denilerek Yasanın amaç ve kapsamı gösterilmiştir.
Yasanın 2. maddesinde, “kabahat” deyiminden, yasanın karşılığında idari yaptırım uygulanmasını öngördüğü haksızlığın anlaşılacağı; 16. maddesinde, kabahatler karşılığında uygulanacak olan idari yaptırımların “idari para cezası” ve “idari tedbirler”den ibaret bulunduğu ifade edilmiş, ayrıca “idari tedbirler”in de mülkiyetin kamuya geçirilmesi ve ilgili yasalarda yer verilen diğer tedbirler olduğu açıklanmıştır. Buna göre, gerek Kabahatler Yasasında gerekse diğer özel yasalarda, karşılığında idari yaptırım uygulanması öngörülen fiiller kabahattir.
Öte yandan, Kabahatler Yasasının en önemli özelliği kabahatler için genel yasa olma özelliği taşımasıdır. Nitekim 3. maddesinde, yasa yoluna ilişkin hükümlerinin diğer yasalarda aksi hüküm bulunmaması halinde, diğer genel hükümlerinin ise idari para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında uygulanacağı hükme bağlanmıştır. Yasanın genel hükümlerinde ise, idari yaptırım gerektiren fiiller açısından yasallık ilkesi, zaman ve yer bakımından uygulama, sorumluluk esasları, zamanaşımı, idari yaptırımların niteliği, türleri, sonuçları, yerine getirilmesi ve idari yaptırımlara karşı başvuru yolları düzenlenmiştir. Bu suretle genel nitelik taşıyan Kabahatler Yasasında öngörülen genel ilke ve hükümlerin özel yasalardaki kabahatler için de geçerli olması temin edilmiş, genel yasa ile özel yasalardaki kabahatler arasında ilişki kurulmuş, uygulamadaki dağınıklık giderilmeye çalışılmış, sadelik ve basitlik getirilmiştir.
5326 sayılı Kabahatler Yasasının genel sistematiği ve yapısı incelendiğinde;
Anılan Yasanın 5918 sayılı Yasanın 9. maddesi ile eklenen 43/A maddesi ile birlikte 46 asıl, 1 ek ve 3 geçici maddeden oluştuğu,
“İki Kısım”dan oluşan Yasa’nın, Birinci Kısmını oluşturan 1 ila 31. maddelerinde;
İlk 6 maddesinde; Yasa’nın, kapsamı, amacı, yasallık ilkesi, zaman ve yer bakımından uygulamaya ilişkin hükümlere,
7 ila 15. maddelerinde, kabahatten dolayı sorumluluğun esasları kapsamında, kast, taksir, hata, sorumluluk, teşebbüs, iştirak ve içtima ile ilgili konulara,
16 ila 21. maddelerinde, idari yaptırımlar ve zamanaşımına ilişkin hükümlere,
Dördüncü bölümü oluşturan, 22 ila 31. maddelerinde ise, kabahatler dolayısıyla karar alma süreci, idari yaptırıma ilişkin kararlara karşı yasa yollarına ilişkin konulara yer verildiği,
İkinci kısmı oluşturan 32 vd. maddelerinde de çeşitli kabahat fiillerinin yaptırıma bağlandığı anlaşılmaktadır.
Yasanın, genel hükümlere ilişkin 1 ila 31. maddelerinin diğer yasalardaki kabahatler için de uygulanacağı belirtilmiş iken bu hükmün Anayasa Mahkemesinin 01.03.2006 gün ve 108/35 sayılı kararı ile iptal edilmesi üzerine, iptal kararı henüz yürürlüğe girmeden 06.12.2006 gün ve 5560 sayılı Yasanın 31. maddesi ile değiştirilen 3. maddesinde; yasa yoluna ilişkin hükümlerinin diğer yasalarda aksi hüküm bulunmaması halinde, diğer genel hükümlerinin ise, idari para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında uygulanacağı kabul edilmiştir.
Görüldüğü gibi Kabahatler Yasasının yasa yollarına ilişkin hükümleri, diğer yasalarda aksi düzenleme bulunmaması koşuluyla, diğer genel hükümleri ise kabahat oluşturan tüm eylemler için uygulanabilecektir.
5326 sayılı Kabahatler Yasasındaki yasa yollarına geçmeden önce, bu Yasa ile 5271 sayılı CYY arasında bağlantı bulunup bulunmadığı, başka bir anlatımla Kabahatler Yasasında hüküm bulunmaması halinde 5271 sayılı CYY hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Öncelikle ifade etmek gerekir ki, 5326 sayılı Yasada kabahatler yönünden hem maddi ceza hukuku konularına, hem de usul hukuku konularına yer verilmiş ise de, 5237 ve 5271 sayılı Yasa hükümlerine de atıfta bulunulmuştur.
Bu kapsamda, zaman bakımından uygulama (md.5), yer bakımından uygulama (md. 6) hata (md. 10), hukuka uygunluk nedenleri ile kusurluluğu ortadan kaldıran nedenler (md.12), teşebbüs (md. 13) konularında 5237 sayılı TCY hükümlerine,
22. maddenin 4. fıkrası ile yer bakımından yetki kurallarına, 28. maddenin 5. fıkrasında ise, tanıklığa, bilirkişi incelemesine ve keşfe ilişkin konularda 5271 sayılı CYY hükümlerine atıfta bulunulmak suretiyle,
Kabahatler konusunda, 5237 sayılı TCY ile 5271 sayılı CYY hükümlerinin uygulanacağı açıkça belirtilmiştir. Ancak bu hükümlerden hareketle 5326 sayılı Yasanın açıkça atıfta bulunmadığı konularda 5271 ve 5237 sayılı Yasa hükümlerinin uygulanamayacağı sonucuna ulaşılmamalıdır.
5326 sayılı Yasanın 27 ve 29. maddelerinde, yasa yolu olarak “başvuru” ve “itiraz” yöntemi kabul edilmiş, 28. maddede ise, başvurunun incelenmesi usulü düzenlenmiştir. Kabul edilen bu yasa yollarının koşulları ve sonuçlarına geçmeden önce idari yaptırım kararı verme yetki ve yöntemi konusunun da değerlendirilmesi gerekmektedir.
Yasanın 22. maddesinde, genel olarak idari yaptırım kararı verme, 23 ve 24. maddelerinde ise Cumhuriyet savcısı ve mahkemenin karar verme yetkisi düzenlenmiştir.
23. madde uyarınca;
Cumhuriyet savcısı;
1- Yasada açıkça belirtilen hallerde,
2- Suç dolayısıyla yaptığı soruşturmada, bir kabahatin işlendiğini saptaması halinde,
3- Soruşturma konusu fiilin kabahat oluşturduğunu saptaması halinde,
İdari yaptırım kararı verebilecektir.
Ancak 2 nolu halde, idari yaptırım kararı verebileceği gibi durumu ilgili kamu kurum ve kuruluşuna da bildirebilir, 3 nolu neden açısından ise idari yaptırım kararı verebilmesi, daha önce bu konuda ilgili kamu kurum ve kuruluşu tarafından karar verilmemiş olmasına bağlıdır.
24. madde uyarınca da,
Mahkeme, kovuşturma konusu fiilin suç oluşturmayıp, kabahat oluşturduğunu saptaması halinde idari yaptırım kararı verecektir.
İdari yaptırımlarla ilgili yasa yollarına gelince;
5326 sayılı Yasanın 27. maddesinde başvuru yasa yolu düzenlenmiş olup;
1- İdari yaptırım kararının, yasada açıkça gösterilen, idari kurul, makam veya kamu görevlileri tarafından verilmesi halinde ve yasada aykırı hüküm bulunmaması halinde, bu karar aleyhine onbeş gün içinde sulh ceza mahkemesine başvurabilecektir. (27/1. fıkra), ancak, idari yaptırım kararı ile birlikte idari yargının görev alanına giren kararların da verilmiş olması halinde, idari yaptırım kararına karşı yapılan başvuru, idari işlemin iptali istemiyle birlikte idari yargı mercilerince karara bağlanır. (27/8. fıkra)
2- İdari yaptırım kararının mahkeme tarafından verilmesi halinde, bu karara karşı yedi gün içinde yargı çevresinde yer aldığı ağır ceza mahkemesine itiraz edilebilir. (27/5. fıkra), ancak, kovuşturma konusu fiilin suç oluşturmaması nedeniyle verilen idari yaptırım kararı ile birlikte fiilin suç oluşturmaması nedeniyle beraat kararı verilmişse ve bu beraat kararına karşı yasa yoluna başvurulmuş ise, idari yaptırım kararına yönelik itiraz da bu yasa yolu mercii tarafından incelenir. (27/7. fıkra)
3- İdari yaptırım kararının Cumhuriyet savcısı tarafından verilmesi halinde, bu karar aleyhine onbeş gün içinde sulh ceza mahkemesine başvurulabilir. Ancak idari yaptırım kararı ile birlikte kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karar verilmiş ise ve kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karara itiraz edilmişse, idari yaptırım kararına karşı itiraz da, kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararı inceleyen, Cumhuriyet savcısının görev yaptığı ağır ceza mahkemesine en yakın ağır ceza mahkemesi başkanı tarafından incelenir (27/6. fıkra, 5271 s.Y. 173. md.).
Başvuru üzerine, mahkemece yetkisi olmadığının anlaşılması halinde dosya yetkili sulh ceza mahkemesine gönderilecek, başvurunun süresi içinde yapılmadığı, söz konusu kararın sulh ceza mahkemesince incelenebilecek kararlardan olmadığı veya başvuranın buna hakkının olmadığının saptanması halinde başvurunun bu nedenlerle reddine karar verilecek,
Bu usuli eksikliklerin bulunmadığının saptanması halinde ise;
Mahkemece son karar olarak, idari yaptırım kararının hukuka uygun olması halinde başvurunun reddine, hukuka aykırı olması halinde ise idari yaptırım kararının kaldırılmasına karar verilecek, maddenin 9. fıkrasındaki koşulların bulunması halinde ise, başvuru mercii idari para cezasının miktarında değişiklik yapmak suretiyle başvurunun kabulüne karar verebilecektir.
Mahkemenin verdiği son karara karşı ise 29. madde uyarınca yedi gün içinde yargı çevresinde yer aldığı ağır ceza mahkemesine itiraz edilebilecek, idari yaptırım kararının ağır ceza mahkemesi tarafından verilmesi halinde ise bu mahkemenin kararına karşı en yakın ağır ceza mahkemesine itiraz edilebilecektir.
Kabahatler Yasasında öngörülen yasa yolu sistemini bu şekilde açıkladıktan sonra, 5271 sayılı CYY’nın yasa yolları sistemini de değerlendirmekte yarar bulunmaktadır.
5271 sayılı CYY’nın 260 ila 323. maddelerinde tüm yasa yollarına ilişkin hükümlere yer verilmiş, 260 ila 266. maddelerinde ise, yasa yollarına ilişkin genel hükümlere yer verilmiştir.
5271 sayılı CYY’da teorik ayrıma uygun olarak yasa yolları, olağan ve olağanüstü yasa yolları olmak üzere ikiye ayrılmış, 267 ila 307. maddelerinde olağan yasa yolları olan itiraz, istinaf ve temyize ilişkin hükümlere, 308 ila 323. maddelerinde ise olağanüstü yasa yolları olan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itirazı, yasa yararına bozma ve yargılamanın yenilenmesine ilişkin hükümlere yer verilmiştir.
5271 sayılı CYY’sı ile olağan yasa yolları, 1412 sayılı CYUY’nın hükümlerinden farklı olarak itiraz, istinaf ve temyiz olarak düzenlenmiş, 5235 sayılı Yasa ile de istinaf incele¬mesini yapacak olan bölge adliye mahkemelerinin yasanın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki yıl içinde kurulması öngörülmüştür.
5271 sayılı CYY, 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe girmiş, yine aynı şekilde 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5320 sayılı Yasanın 18/a maddesiyle de 1412 sayılı CYUY tüm ek ve değişiklikleriyle yürürlükten kaldırılmıştır. 5235 sayılı Yasa ile kurulması öngörülen Bölge Adliye Mahkemelerinin kurulup henüz faaliyete geçmemesi nedeniyle 5271 sayılı Yasanın istinafa ilişkin hükümleri ile temyize ilişkin hükümleri yürürlüğe girmiş olmasına karşın uygulama olanağına kavuşmamış, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi ile “Bölge adliye mahkemelerinin, göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 322 nci maddesinin dördüncü, beşinci ve altıncı fıkraları hariç olmak üzere, 305 ilâ 326 ncı maddeleri” nin uygulanacağı hüküm altına alınmış, bu şekilde 1412 sayılı CYUY’nın 322. maddesinde yer alan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazı ve karar düzeltmeye ilişkin hükümleri hariç olmak üzere temyize ilişkin tüm hükümlerinin uygu¬lanması sağlanmış, 5271 sayılı CYY’nın 308. maddesinde Yargıtay C. Başsavcılığı itirazına, 1412 sayılı CYUY hükümlerine göre daha geniş bir şekilde yer verilmesi ve yeni sistemde karar düzeltme yasa yolunun öngörülmemesi nedeniyle 1412 sayılı CYUY’nın 322. mad¬desinin dört, beş ve altıncı fıkralarının yürürlükte kalmalarına gerek görülmemiştir.
Bu genel açıklamalar ışığında itiraz ve temyize ilişkin hükümler incelendiğinde;
5271 sayılı CYY’nın 267 ila 271. maddelerinde itiraza ilişkin hükümlere yer verilmiş olup, itiraz kural olarak hakimlik kararlarına, yasada açıkça belirtilmiş olmak koşulu ile de mahkeme kararlarına karşı başvurulan olağan bir yasa yoludur. Nitekim yasada da itiraz yasa yoluna tabi olan mahkeme kararları, ilgili hükümlerinde açıkça belirtilmiş, Yasanın 268. mad¬desinde itiraz usulü ile itiraz mercilerine ilişkin hususlara, 271. maddede itiraz mercilerinin inceleme yöntemi ile merciince verilecek kararlara yer verilmiştir.
5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen uygulanma zorunluluğu bulunan 1412 sayılı Yasanın 305. maddesi uyarınca ceza mahkemesince verilen hükümler temyiz yasa yoluna tabidir.
Hükümler ise, 5271 sayılı Yasanın 223. maddesinde;
a) Beraat,
b) Ceza verilmesine yer olmadığı,
c) Mahkûmiyet,
d) Güvenlik tedbirine hükmedilmesi,
e) Davanın reddi,
f) Davanın düşmesi,
g) Adlî yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararı,
Şeklinde belirtilmiştir.
1412 sayılı Yasanın 305. maddesi uyarınca yukarıda sayılan hükümlerden birinin ve¬rildiği ahvalde, kesin nitelikteki hükümler istisna olmak üzere bu kararlara başvurulabilecek olağan yasa yolu temyizdir.
1412 sayılı CYUY’nın 320. maddesinde “Yargıtay, temyiz dilekçesi ile layihasında irad olunan hususlar ile temyiz talebi usule ait noksanlardan dolayı olmuş ise temyiz dilek¬çesinde bu cihete dair beyan edilecek vakıalar hakkında tetkikler yapabileceği gibi hükme tesiri olacak derecede kanuna muhalefet edilmiş olduğunu görürse talepte mevcut olmasa dahi bu hususu tetkik eder”;
321. maddesinde ise, “Yargıtay, aleyhine itiraz olunan hükmü hangi cihetten kanuna muhalif görmüşse o cihetten bozar.
Hükmün bozulmasına sebep olan kanuna muhalefet keyfiyeti, bu hükme esas olarak tespit edilen vakıalarda olmuş ise bu muameleler dahi aynı zamanda bozulur” hükümleri yer almaktadır.
Bu maddelere göre, Yargıtay temyiz nedenleriyle bağlı olmaksızın, temyiz dilekçe¬sinde ileri sürülsün veya sürülmesin son karara etkili olan tüm yasaya aykırılıkları kendili¬ğinden inceleyip hükmü bozabilir. Yargıtay’ca yapılacak denetimde mevcut kanıtların yerel mahkemece yanlış değerlendirildiği ve bu nedenle somut olaya ilişkin hukuki nitelemenin yanlış yapıldığı sonucuna varılırsa, karar esastan bozulmakla birlikte uygulanması gereken hukuki kurallar da gösterilecektir. Lehe temyiz davasında ise suç niteliğinin belirlenmesinde yanılgıya düşüldüğü belirlenirse, cezanın türü ve miktarı yönünden önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacağı koşulu ile yasaya aykırı olan hükmün bozulmasına karar verilecek, suç niteliği dışındaki sair hallerde ise eleştiri ile yetinmek suretiyle aleyhe temyiz bulunmadığını vurgulamak suretiyle hüküm onanacaktır.
Olağan yasa yolları olan itiraz ve temyize ilişkin hükümlerden sonra, uyuşmazlığın çözümü için olağanüstü bir yasa yolu olan yasa yararına bozma kurumunun uygulanma koşulları ile sonuçlarının da belirlenmesinde zorunluluk bulunmaktadır.
Öğretide “olağanüstü temyiz” denilen 23.03.2005 gün ve 5320 sayılı Ceza Muha¬kemeleri Yasasının Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Yasa’nın 18. maddesi ile yürür¬lükten kaldırı¬lan 1412 sayılı CYUY’nda “yazılı emir” olarak adlandırılan bu olağanüstü yasa yolu 5271 sa¬yılı CYY’nın 309 ve 310. maddelerinde “kanun yararına bozma” olarak yeniden düzen¬lenmiştir.
5271 sayılı Yasanın 309. maddesi uyarınca hâkim veya mahkemece verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddî hukuka veya yargılama hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtay’ca bozulması istemini, yasal nedenlerini açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması istemini içeren yazısına bu nedenleri aynen yaza¬rak Yargıtay ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtay’ca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm yasa yararına bozulacak, yerinde görülmezse istem reddedilecektir.
Böylece ülke sathında uygulama birliğine ulaşılacak, hakim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi sağlanacaktır.
Bozma sonrası yapılacak işlemler ve bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ile bozma kararının etkileri ise, bozulan hüküm veya kararın türü ve bozma nedenlerine göre ayrım yapılarak maddenin 4. fıkrasında ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
Bozma nedenleri;
5271 sayılı Yasanın 223 üncü maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, 309. maddenin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca; kararı veren hâkim veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda yeniden karar verilecektir. Bu halde yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar bulunmadığı için verilecek hüküm veya kararda lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir.
Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin olması halinde ise, anılan fıkranın (b) bendi uyarınca kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilecek, ancak bu halde verilen hüküm önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacaktır.
Davanın esasını çözen mahkûmiyet dışındaki diğer hükümlerin bozulmasında ise, (c) bendi uyarınca aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi, “tekriri muhakeme” yasağı nedeniyle kanun yararına bozma kapsamında yeniden yargılama da gerekmeyecektir.
4’üncü fıkranın (d) bendi gereğince bozma nedeninin hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektirmesi halinde, cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektirmesi halinde ise bu hafif cezaya Yargıtay ceza dairesince doğrudan hükmedilecektir. Bu halde de yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip gereken kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerekmektedir.
5326 sayılı Kabahatler Yasasının 27. maddesinde başvuru, 28. maddesinde başvurunun incelenme yöntemi, 29. maddesinde ise itiraz yasa yoluna ilişkin hükümlere yer verilmiş olup, her üç hükümde başvurulacak yasa yollarının koşulları ve sonuçları ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiştir.
Bu hükümler uyarınca, 2000 Türk Lirasına kadar (2000 dahil) idari para cezasına ilişkin idari yaptırım kararlarına karşı başvuru üzerine sulh ceza mahkemesince verilen karar üzerine,
2000 Türk Lirasından fazla idari para cezasına ilişkin idari yaptırım kararlarında ise yapılan başvuru üzerine sulh ceza mahkemesince verilen kararların itiraz üzerine ağır ceza mahkemesince denetlenmesi sonucu verilen karar üzerine,
İdari yaptırım kararının mahkemece verilmesi halinde, itiraz üzerine ağır ceza mahkemesince verilen karar ile,
Ağır ceza mahkemesince idari yaptırım kararının verilmesi halinde ise en yakın ağır ceza mahkemesinin verdiği karar üzerine,
5326 sayılı Yasada öngörülen olağan yasa yolu süreci tamamlanacaktır.
C.savcılığınca eylemin suç oluşturmayıp kabahat oluşturduğu saptanarak, suç nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi halinde, kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karara itiraz edilmesi üzerine, bu kararın Cumhuriyet savcısının görev yaptığı ağır ceza mahkemesine en yakın ağır ceza mahkemesi başkanı tarafından inceleneceğinden, ağır ceza mahkemesi başkanınca verilen karar, hem suç soruşturması ile ilgili yapılan işlemleri hem de idari yaptırım kararını kapsadığından, bu karar olağanüstü yasa yolu olan yasa yararına bozma yasa yoluna konu edilecek,
Yine aynı şekilde, mahkemelerce eylemin suç oluşturmaması nedeniyle suçtan dolayı beraat, kabahat nedeniyle de idari yaptırım kararı verilmesi halinde, bu şekilde kesinleşen bir beraat kararı, eylemin suç oluşturduğu iddiasıyla yasa yararına bozma konusu yapılabilecektir.
Ancak yasa yararına bozma konusu yapılabilecek kararlar bu istisnalarla sınırlı değildir.
Zira 5271 sayılı CYY’nın 309. maddesinde hâkim veya mahkeme tarafından verilen ve temyiz veya istinaf incelemesinden geçmeksizin kesinleşen, karar veya hükümlerin yasa yararına bozma konusu yapılabileceği belirtilmiş olduğundan,
Anılan hüküm uyarınca bu olağanüstü yasa yoluna başvurulabilmesi için,
1-Karar veya hükmün, hâkim veya mahkemece verilmiş olması,
2-Bu hüküm veya kararın istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmesi,
Koşullarının bir arada bulunması yeterlidir.
Bu itibarla; Kabahatler Yasası’na ilişkin olmak üzere; bir talebe ilişkin olarak veya başvuru yoluna gidilmesi üzerine sulh ceza mahkemesince, itiraz üzerine ağır ceza mahkemesince veya Cumhuriyet Başsavcılığının idari yaptırım kararına itiraz edilmesi üzerine ağır ceza mahkemesi başkanınca, verilen kararlara karşı yasa yararına bozma olağanüstü yasa yoluna başvurulabilecektir.
İnceleme konusu somut olayda, yasa yararına bozma konusu yapılan karar, idarece uygulanan idari yaptırım kararına karşı başvuru yoluna gidilmesi nedeniyle sulh ceza mahke¬mesince verilen karara itiraz edilmesi üzerine ağır ceza mahkemesince verilen karar olup; Kabahatler Yasası kapsamında verilen bu karardaki hukuka aykırılıkları gidermenin tek yolu, yasa yararına bozma olağanüstü yasa yoludur.
Bu itibarla yasa yararına bozma yasa yoluna konu edilen hususla ilgili olarak; yapılacak inceleme sonunda bir karar verilmesi yerine, Kabahatler Yasası uyarınca verilen kararlara karşı yasa yararına bozma yasa yoluna başvurulamayacağı gerekçesiyle istemin reddine ilişkin Özel Daire kararı isabetsiz olduğundan, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulü ile dosyanın istemle ilgili inceleme yapılmak üzere Yargıtay 7. Ceza Dairesine gönderilmesine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Kurul Üyeleri T. D., S. Ç.., M. Ö., Dr. B. K.. ve M. M..;
“Aşağıdaki arz edeceğimiz gerekçelerle Yüksek Ceza Genel Kurulu sayın çoğunluğunun görüşüne katılmıyoruz.
1-Yüksek Ceza Genel Kurulunun 2010/7-33 E. 2010/58 K. sayılı ve 23.03 2010 günlü kararının gerekçesinde aynen şöyle denilmektedir:
“5252 sayılı Yasanın 12. maddesi ile 1 Haziran 2005 tarihinde, 765 sayılı Türk Ceza Yasasının bütün ek ve değişiklikleriyle birlikte yürürlükten kalkması, 5237 sayılı Türk Ceza Yasası ile birlikte 5326 sayılı Kabahatler Yasasının yürürlüğe girmesi nedeniyle suç ve yaptırım sistemimiz önemli değişikliklere uğramış, 5237 sayılı TCY’da, 765 sayılı TCY’ndaki cürüm ve kabahat ayrımına son verilerek, bir kısım kabahatler anılan yasada suç olarak tanımlanmış, bir kısım kabahatler ise Ceza Yasası kapsamından çıkarılarak, 5326 sayılı Kabahatler Yasası kapsamında idari yaptırımı gerektiren haksızlıklar olarak düzenlenmiştir.
Kabahatler Yasasının konuluş amacı; gerekçesinde özetle, bu düzenleme ile, özellikle ekonomik hayata ilişkin düzenlemelerde kazuistik olarak idari yaptırım öngören ve bir sistemden yoksun olan hükümlerin önüne geçebilmek ve ayrıca hukuk uygulamasında birliği ve hukuk güvenliğini temin etmek amacıyla belirlenen genel ilkelerin, özel yasalarda tanımlanan kabahatler hakkında da uygulanmasının sağlanması şeklinde belirtilmiştir.
Kabahatler Yasasının birinci kısmında genel hükümlere yer verilmiş, ikinci kısmında ise çeşitli kabahatler düzenlenmiştir. Yasanın 1. maddesinde “Bu Yasada; toplum düzenini, genel ahlâkı, genel sağlığı, çevreyi ve ekonomik düzeni korumak amacıyla;
a) Kabahatlere ilişkin genel ilkeler,
b) Kabahatler karşılığında uygulanabilecek olan idari yaptırımların türleri ve sonuçları,
c) Kabahatler dolayısıyla karar alma süreci
d) İdari yaptırıma ilişkin kararlara karşı yasa yolu,
e) İdari yaptırım kararlarının yerine getirilmesine ilişkin esaslar, belirlenmiş ve çeşitli kabahatler tanımlanmıştır” denilerek Yasanın amaç ve kapsamı gösterilmiştir.
Yasanın 2. maddesinde, “kabahat” deyiminden, yasanın karşılığında idari yaptırım uygulanmasını öngördüğü haksızlığın anlaşılacağı; 16. maddesinde, kabahatler karşılığında uygulanacak olan idari yaptırımların “idari para cezası” ve “idari tedbirler”den ibaret bulunduğu ifade edilmiş, ayrıca “idari tedbirler”in de mülkiyetin kamuya geçirilmesi ve ilgili yasalarda yer verilen diğer tedbirler olduğu açıklanmıştır. Buna göre, gerek Kabahatler Yasasında gerekse diğer özel yasalarda, karşılığında idari yaptırım uygulanması öngörülen fiiller kabahattir.
Öte yandan, Kabahatler Yasasının en önemli özelliği kabahatler için genel yasa özelliği taşımasıdır. Nitekim 3. maddesinde, yasa yoluna ilişkin hükümlerinin diğer yasalarda aksi hüküm bulunmaması halinde diğer genel hükümlerinin ise idari para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında uygulanacağı hükme bağlanmıştır. Yasanın genel hükümlerinde ise, idari yaptırım gerektiren fiiller açısından yasallık ilkesi, zaman ve yer bakımından uygulama, sorumluluk esasları, zamanaşımı, idari yaptırımların niteliği, türleri, sonuçları, yerine getirilmesi ve idari yaptırımlara karşı başvuru yolları düzenlenmiştir. Bu suretle genel nitelik taşıyan Kabahatler Yasasında öngörülen genel ilke ve hükümlerin özel yasalardaki kabahatler için de geçerli olması temin edilmiş, genel yasa ile özel yasalardaki kabahatler arasında ilişki kurulmuş, uygulamadaki dağınıklık giderilmeye çalışılmış, sadelik ve basitlik getirilmiştir.
5326 sayılı Kabahatler Yasasının genel sistematiği ve yapısı incelendiğinde;
Anılan Yasanın 5918 sayılı Yasanın 9. maddesi ile eklenen 43/A maddesi ile birlikte 46 asıl, 1 ek ve 3 geçici maddeden oluştuğu,
“İki Kısım”dan oluşan Yasa’nın, Birinci Kısmını oluşturan 1 ila 31. maddelerinde;
İlk 6 maddesinde; Yasa’nın, kapsamı, amacı, yasallık ilkesi, zaman ve yer bakımından uygulamaya ilişkin hükümlere,
7 ila 15. maddelerinde, kabahatten dolayı sorumluluğun esasları kapsamında, kast, taksir, hata, sorumluluk, teşebbüs, iştirak ve içtima ile ilgili konulara,
16 ila 21. maddelerinde, idari yaptırımlar ve zamanaşımına ilişkin hükümlere,
Dördüncü bölümü oluşturan, 22 ila 31. maddelerinde ise, kabahatler dolayısıyla karar alma süreci, idari yaptırıma ilişkin kararlara karşı yasa yollarına ilişkin konulara yer verildiği,
İkinci kısmı oluşturan 32 vd. maddelerinde de çeşitli kabahat eylemlerinin yaptırıma bağlandığı anlaşılmaktadır.
Yasanın 3. maddesinde, genel hükümlere ilişkin 1 ila 31. maddelerinin diğer yasalardaki kabahatler için de uygulanacağı belirtilmiş, ancak bu hükmün Anayasa Mahkemesinin 01.03.2006 gün ve 108/35 sayılı kararı ile iptal edilmesi üzerine, henüz iptal kararı yürürlüğe girmeden 19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Yasanın 31. maddesi ile 3. madde; yasa yoluna ilişkin hükümlerinin diğer yasalarda aksi hüküm bulunmaması halinde, diğer genel hükümlerinin ise, idari para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında uygulanacağı şeklinde değiştirilmiştir.
Görüldüğü gibi Kabahatler Yasasının yasa yollarına ilişkin hükümleri, diğer yasalarda aksi düzenleme bulunmaması koşuluyla, diğer genel hükümleri ise kabahat oluşturan tüm eylemler için uygulanabilecektir.
5326 sayılı Kabahatler Yasasındaki yasa yollarına geçmeden önce, bu Yasa ile 5271 sayılı CYY arasında bağlantı bulunup bulunmadığı, başka bir anlatımla Kabahatler Yasasında hüküm bulunmaması halinde 5271 sayılı CYY hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Öncelikle ifade etmek gerekir ki, 5326 sayılı Yasada kabahatler yönünden hem maddi ceza hukuku konularına, hem de usul hukuku konularına yer verilmiş, 5237 ve 5271 sayılı Yasa hükümlerinin uygulanması gereken hallerde ise açıkça bu hükümlere atıfta bulunulmuştur.
Bu kapsamda, zaman bakımından uygulama (md.5), yer bakımından uygulama (md. 6) hata (md. 10), hukuka uygunluk nedenleri ile kusurluluğu ortadan kaldıran nedenler (md.12), teşebbüs (md. 13) konularında 5237 sayılı TCY hükümlerine,
22. maddenin 4. fıkrası ile yer bakımından yetki kurallarına, 28. maddenin 5. fıkrasında ise, tanıklığa, bilirkişi incelemesine ve keşfe ilişkin konularda 5271 sayılı CYY hükümlerine atıfta bulunulmak suretiyle,
Kabahatler konusunda, hangi hallerde 5237 sayılı TCY ile 5271 sayılı CYY hükümlerinin uygulanacağı açıkça belirtilmiştir.
5326 sayılı Yasanın 27 ve 29. maddelerinde, yasa yolu olarak “başvuru” ve “itiraz” yöntemi kabul edilmiş, 28. maddede ise, başvurunun incelenmesi usulü düzenlenmiştir. Kabul edilen bu yasa yollarının koşulları ve sonuçlarına geçmeden önce idari yaptırım kararı verme yetki ve yöntemi konusunun da değerlendirilmesi gerekmektedir.
Yasanın 22. maddesinde, genel olarak idari yaptırım kararı verme, 23 ve 24. maddelerinde ise Cumhuriyet savcısı ve mahkemenin karar verme yetkisi düzenlenmiştir.
23. madde uyarınca;
Cumhuriyet savcısı;
1- Yasada açıkça belirtilen hallerde,
2- Suç dolayısıyla yaptığı soruşturmada, bir kabahatin işlendiğini saptaması halinde,
3- Soruşturma konusu fiilin kabahat oluşturduğunu saptaması halinde,
İdari yaptırım kararı verebilecektir.
Ancak 2 nolu halde, idari yaptırım kararı verebileceği gibi durumu ilgili kamu kurum ve kuruluşuna da bildirebilir, 3 nolu neden açısından ise idari yaptırım kararı verebilmesi, daha önce bu konuda ilgili kamu kurum ve kuruluşu tarafından karar verilmemiş olmasına bağlıdır.
24. madde uyarınca da,
Mahkeme, kovuşturma konusu fiilin suç oluşturmayıp, kabahat oluşturduğunu saptaması halinde idari yaptırım kararı verecektir.
İdari yaptırımlarla ilgili yasa yollarına gelince;
5326 sayılı Yasanın 27. maddesinde başvuru yasa yolu düzenlenmiş olup;
1- İdari yaptırım kararının, yasada açıkça gösterilen, idari kurul, makam veya kamu görevlileri tarafından verilmesi halinde ve yasada aykırı hüküm bulunmaması halinde, bu karar aleyhine onbeş gün içinde Sulh Ceza Mahkemesine başvurabilecektir. (27/1. fıkra), ancak, idari yaptırım kararı ile birlikte idari yargının görev alanına giren kararların da verilmiş olması halinde, idari yaptırım kararına karşı yapılan başvuru da, idari işlemin iptali istemiyle birlikte idari yargı mercilerince karara bağlanır. (27/8. fıkra)
2- İdari yaptırım kararının mahkeme tarafından verilmesi halinde, bu karara karşı yedi gün içinde yargı çevresinde yer aldığı ağır ceza mahkemesine itiraz edilebilir. (27/5. fıkra), ancak, kovuşturma konusu fiilin suç oluşturmaması nedeniyle verilen idari yaptırım kararı ile birlikte fiilin suç oluşturmaması nedeniyle beraat kararı verilmişse ve bu beraat kararına karşı yasa yoluna başvurulmuşsa, idari yaptırım kararına yönelik itiraz da bu yasa yolu mercii tarafından incelenir. (27/7. fıkra)
3- İdari yaptırım kararının Cumhuriyet savcısı tarafından verilmesi halinde, bu karar aleyhine onbeş gün içinde Sulh Ceza Mahkemesine başvurulabilir. Ancak idari yaptırım kararı ile birlikte kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karar verilmiş ise ve kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karara itiraz edilmişse, idari yaptırım kararına karşı itiraz da, kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararı inceleyen, Cumhuriyet savcısının görev yaptığı ağır ceza mahkemesine en yakın ağır ceza mahkemesi başkanı tarafından incelenir (27/6. fıkra, 5271 s.Y. 173. md.).
Başvuru üzerine, mahkemece yetkisi olmadığının anlaşılması halinde dosya yetkili sulh ceza mahkemesine gönderilecek, başvurunun süresi içinde yapılmadığı, söz konusu kararın sulh ceza mahkemesince incelenebilecek kararlardan olmadığı veya başvuranın buna hakkının olmadığının saptanması halinde başvurunun bu nedenlerle reddine karar verilecek,
Bu usuli eksikliklerin bulunmadığının saptanması halinde ise;
Mahkemece son karar olarak, idari yaptırım kararının hukuka uygun olması halinde başvurunun reddine, hukuka aykırı olması halinde ise idari yaptırım kararının kaldırılmasına karar verilecek, maddenin 9. fıkrasındaki koşulların bulunması halinde ise, başvuru mercii idari para cezasının miktarında değişiklik yapmak suretiyle başvurunun kabulüne karar verebilecektir.
Mahkemenin verdiği son karara karşı ise 29. madde uyarınca yedi gün içinde yargı çevresinde yer aldığı ağır ceza mahkemesine itiraz edilebilecek, idari yaptırım kararının ağır ceza mahkemesi tarafından verilmesi halinde ise bu mahkemenin kararına karşı en yakın ağır ceza mahkemesine itiraz edilebilecektir.
Kabahatler Yasasında öngörülen yasa yolu sistemini bu şekilde açıkladıktan sonra, 5271 sayılı CYY’nın yasa yolları sistemini de değerlendirmekte yarar bulunmaktadır.
5271 sayılı CYY’nın 260 ila 323. maddelerinde tüm yasa yollarına ilişkin hükümlere yer verilmiş, 260 ila 266. maddelerinde ise, yasa yollarına ilişkin genel hükümlere yer verilmiştir.
5271 sayılı CYY’da teorik ayrıma uygun olarak yasa yolları, olağan ve olağanüstü yasa yolları olmak üzere ikiye ayrılmış, 267 ila 307. maddelerinde olağan yasa yolları olan itiraz, istinaf ve temyize ilişkin hükümlere, 308 ila 323. maddelerinde ise olağanüstü yasa yolları olan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itirazı, yasa yararına bozma ve yargılamanın yenilenmesine ilişkin hükümlere yer verilmiştir.
5271 sayılı CYY’sı ile olağan yasa yolları, 1412 sayılı CYUY’nın hükümlerinden farklı olarak itiraz, istinaf ve temyiz olarak düzenlenmiş, 5235 sayılı Yasa ile de istinaf incele¬mesini yapacak olan bölge adliye mahkemelerinin yasanın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki yıl içinde kurulması öngörülmüştür.
5271 sayılı CYY, 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe girmiş, yine aynı şekilde 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5320 sayılı Yasanın 18/a maddesiyle 1412 sayılı CYUY tüm ek ve değişiklikleriyle yürürlükten kaldırılmıştır. 5235 sayılı Yasa ile kurulması öngörülen Bölge Adliye Mahkemelerinin kurulup henüz faaliyete geçmemesi nedeniyle 5271 sayılı Yasanın istinafa ilişkin hükümleri ile temyize ilişkin hükümleri yürürlüğe girmiş olmasına karşın uygulama olanağına kavuşmamış, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi ile “Bölge adliye mahkemelerinin, göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 322 nci maddesinin dördüncü, beşinci ve altıncı fıkraları hariç olmak üzere, 305 ilâ 326 ncı maddeleri” nin uygulanacağı hüküm altına alınmış, bu şekilde 1412 sayılı CYUY’nın 322. maddesinde yer alan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazı ve karar düzeltmeye ilişkin hükümleri hariç olmak üzere temyize ilişkin tüm hükümlerinin uygu¬lanması sağlanmış, 5271 sayılı CYY’nın 308. maddesinde Yargıtay C.Başsavcılığı itirazına, 1412 sayılı CYUY hükümlerine göre daha geniş bir şekilde yer verilmesi ve yeni sistemde karar düzeltme yasa yolunun öngörülmemesi nedeniyle 1412 sayılı CYUY’nın 322. mad¬desinin dört, beş ve altıncı fıkralarının yürürlükte kalmalarına gerek görülmemiştir.
Bu genel açıklamalar ışığında itiraz ve temyize ilişkin hükümler incelendiğinde;
5271 sayılı CYY’nın 267 ila 271. maddelerinde itiraza ilişkin hükümlere yer verilmiş olup, itiraz kural olarak hakimlik kararlarına, yasada açıkça belirtilmiş olmak koşulu ile de mahkeme kararlarına karşı başvurulan olağan bir yasa yoludur. Nitekim yasada da itiraz yasa yoluna tabi olan mahkeme kararları, ilgili hükümlerinde açıkça belirtilmiş, Yasanın 268. mad¬desinde itiraz usulü ile itiraz mercilerine ilişkin hususlara, 271. maddede itiraz mercilerinin inceleme yöntemi ile merciince verilecek kararlara yer verilmiştir.
5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen uygulanma zorunluluğu bulunan 1412 sayılı Yasanın 305. maddesi uyarınca ceza mahkemesince verilen hükümler temyiz yasa yoluna tabidir.
Hükümler ise, 5271 sayılı Yasanın 223. maddesinde;
a) Beraat,
b) Ceza verilmesine yer olmadığı,
c) Mahkûmiyet,
d) Güvenlik tedbirine hükmedilmesi,
e) Davanın reddi,
f) Davanın düşmesi,
g) Adlî yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararı,
Şeklinde belirtilmiştir.
1412 sayılı Yasanın 305. maddesi uyarınca yukarıda sayılan hükümlerden birinin ve¬rildiği ahvalde, kesin nitelikteki hükümler istisna olmak üzere bu kararlara başvurulabilecek olağan yasa yolu temyizdir.
1412 sayılı CYUY’nın 320. maddesinde “Yargıtay, temyiz dilekçesi ile layihasında irad olunan hususlar ile temyiz talebi usule ait noksanlardan dolayı olmuş ise temyiz dilek¬çesinde bu cihete dair beyan edilecek vakıalar hakkında tetkikler yapabileceği gibi hükme tesiri olacak derecede kanuna muhalefet edilmiş olduğunu görürse talepte mevcut olmasa dahi bu hususu tetkik eder”;
321. maddesinde ise, “Yargıtay, aleyhine itiraz olunan hükmü hangi cihetten kanuna muhalif görmüşse o cihetten bozar.
Hükmün bozulmasına sebep olan kanuna muhalefet keyfiyeti, bu hükme esas olarak tespit edilen vakıalarda olmuş ise bu muameleler dahi aynı zamanda bozulur” hükümleri yer almaktadır.
Bu maddelere göre, Yargıtay temyiz nedenleriyle bağlı olmaksızın, temyiz dilekçe¬sinde ileri sürülsün veya sürülmesin son karara etkili olan tüm yasaya aykırılıkları kendili¬ğinden inceleyip hükmü bozabilir. Yargıtay’ca yapılacak denetimde mevcut kanıtların yerel mahkemece yanlış değerlendirildiği ve bu nedenle somut olaya ilişkin hukuki nitelemenin yanlış yapıldığı sonucuna varılırsa, karar esastan bozulmakla birlikte uygulanması gereken hukuki kurallar da gösterilecektir. Lehe temyiz davasında ise suç niteliğinin belirlenmesinde yanılgıya düşüldüğü belirlenirse, cezanın türü ve miktarı yönünden önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacağı koşulu ile yasaya aykırı olan hükmün bozulmasına karar verilecek, suç niteliği dışındaki sair hallerde ise eleştiri ile yetinmek suretiyle aleyhe temyiz bulunmadığını vurgulamak suretiyle hüküm onanacaktır.
Olağan yasa yolları olan itiraz ve temyize ilişkin hükümlerden sonra, uyuşmazlığın çözümü için olağanüstü bir yasa yolu olan yasa yararına bozma kurumunun uygulanma koşulları ile sonuçlarının da belirlenmesinde zorunluluk bulunmaktadır.
Öğretide “olağanüstü temyiz” denilen 23.03.2005 gün ve 5320 sayılı Ceza Muha¬kemeleri Yasasının Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Yasa’nın 18. maddesi ile yürür¬lükten kaldırı¬lan 1412 sayılı CYUY’nda “yazılı emir” olarak adlandırılan bu olağanüstü yasa yolu 5271 sa¬yılı CYY’nın 309 ve 310. maddelerinde “kanun yararına bozma” olarak yeniden düzen¬lenmiştir.
5271 sayılı Yasanın 309. maddesi uyarınca hâkim veya mahkemece verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddî hukuka veya yargılama hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtay’ca bozulması istemini, yasal nedenlerini açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması istemini içeren yazısına bu nedenleri aynen yaza¬rak Yargıtay ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtay’ca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm yasa yararına bozulacak, yerinde görülmezse istem reddedilecektir.
Böylece ülke sathında uygulama birliğine ulaşılacak, hakim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi sağlanacaktır.
Bozma sonrası yapılacak işlemler ve bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ile bozma kararının etkileri ise, bozulan hüküm veya kararın türü ve bozma nedenlerine göre ayrım yapılarak maddenin 4. fıkrasında ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
Bozma nedenleri;
5271 sayılı Yasanın 223 üncü maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, 309. maddenin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca; kararı veren hâkim veya mah¬kemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda yeniden karar verilecektir. Bu halde yargı¬lamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar bulunmadığı için verilecek hüküm veya kararda lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edile¬meyecektir.
Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin olması halinde ise, anılan fıkranın (b) bendi uyarınca kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilecek, ancak bu halde verilen hüküm önceki hükümle belir¬lenmiş olan cezadan daha ağır olamayacaktır.
Davanın esasını çözen mahkûmiyet dışındaki diğer hükümlerin bozulmasında ise, (c) bendi uyarınca aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi, “tekriri muha¬keme” yasağı nedeniyle kanun yararına bozma kapsamında yeniden yargılama da gerekme¬yecektir.
4’üncü fıkranın (d) bendi gereğince bozma nedeninin hükümlünün cezasının kaldırıl¬masını gerektirmesi halinde, cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerek¬tirmesi halinde ise bu hafif cezaya Yargıtay ceza dairesince doğrudan hükmedilecektir. Bu halde de yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip gereken kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerek¬mektedir.
Görüldüğü gibi Kabahatler Yasası, maddi ceza hukukuna ilişkin hükümler yanında yargılama hukukuna ilişkin hükümler de içermektedir. Söz konusu Yasada, maddi hukuk alanında kabahatlere ilişkin genel hükümler Türk Ceza Yasasının genel hükümleriyle ilişkilendirilerek belirlendikten sonra; usul hukuku alanında kabahatler dolayısıyla idari yaptırım kararı verilmesine ilişkin esas ve usuller düzenlenmiştir. 5326 sayılı Yasada kabahatlere ilişkin genel hükümlerin belirlenmesinde, Türk Ceza Yasasının genel hükümleri ile irtibat kurulmuş ise de, usul hukukuna ilişkin hükümler bakımından Ceza Yargılama Yasası ile herhangi bir irtibat kurulmasına ilişkin genel bir hükme yer verilmemiştir. Bu nedenle Ceza Yargılama Yasasını, Kabahatler Yasasının usul hukukuna ilişkin hükümlerini tamamlayan bir yasa olarak görmemek gerekir. (Şahin/Özgenç; Kabahatler Kanununun Uygulanmasına İlişkin Hukuki Değerlendirmeler, Fasikül, Mart 2010, Sayı 4.)
5326 sayılı Kabahatler Yasasının 27. maddesinde başvuru, 28. maddesinde başvurunun incelenme yöntemi, 29. maddesinde ise itiraz yasa yoluna ilişkin hükümlere yer verilmiş olup, her üç hükümde başvurulacak yasa yollarının koşulları ve sonuçları ayrıntılı bir şekilde, hiç bir boşluk bırakılmaksızın düzenlenmiştir.
Bu hükümler uyarınca, 2000 Türk Lirasına kadar (2000 dahil) idari para cezasına ilişkin idari yaptırım kararlarına karşı başvuru üzerine Sulh Ceza Mahkemesince verilen karar üzerine,
2000 Türk Lirasından fazla idari para cezasına ilişkin idari yaptırım kararlarında ise yapılan başvuru üzerine Sulh Ceza Mahkemesince verilen kararların itiraz üzerine Ağır Ceza Mahkemesince denetlenmesi sonucu verilen karar üzerine,
İdari yaptırım kararının mahkemece verilmesi halinde, itiraz üzerine ağır ceza mahkemesince verilen karar ile,
Ağır Ceza Mahkemesince idari yaptırım kararının verilmesi halinde ise en yakın Ağır Ceza Mahkemesinin verdiği karar üzerine,
Yasa yolu süreci tamamlanacağından, bu aşamadan sonra herhangi bir olağanüstü yasa yoluna başvurulamayacaktır.
Bu şekilde kesinleşen kararlara karşı, 5271 sayılı CYY’nın 309. maddesinde düzenlenen, istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen hakimlik veya mahkeme kararları ile 5271 sayılı CYY’nın 223. maddesinde tanımlanan hükümler için kabul edilen yasa yararına bozma yasa yoluna da başvurulamaz. Zira 5271 sayılı CYY’nın 309. maddesinde ifade edilen “kararlar” sözcüğü, 5271 sayılı CYY’nda tanımlanan ve bu Yasadaki yöntem uygulanarak verilen kararları kapsamakta olup, Kabahatler Yasası uyarınca verilen kararlar kural olarak bu kapsamda değerlendirilemez.
Ancak, C.Savcılığınca eylemin suç oluşturmayıp kabahat oluşturduğu saptanarak, suç nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi halinde, kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karara itiraz edilmesi üzerine, bu kararın Cumhuriyet savcısının görev yaptığı ağır ceza mahkemesine en yakın ağır ceza mahkemesi başkanı tarafından inceleneceğinden, ağır ceza mahkemesi başkanınca verilen karar, hem suç soruşturması ile ilgili yapılan işlemleri hem de idari yaptırım kararını kapsadığından, bu kararın olağan üstü yasa yolu olan yasa yararına bozma yasa yoluna konu edileceğinin kabulü gerekmektedir.
Yine aynı şekilde, mahkemelerce eylemin suç oluşturmaması nedeniyle suçtan dolayı beraat, kabahat nedeniyle de idari yaptırım kararı verilmesi halinde, bu şekilde kesinleşen bir beraat kararının, eylemin suç oluşturduğu iddiasıyla yasa yararına bozma konusu yapılabileceği kuşkusuzdur.
Belirtilen bu istisnalar dışında, başvuru veya itiraz üzerine verilen kararlara karşı yasa yararına bozma yasa yoluna başvurulamayacağından, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir. ………………………….”
Yüksek Ceza Genel Kurulu çoğunluğuna ait bu karar gerekçesine aynen katılıyoruz.
2-Konun Genel Kurul görüşmeleri sırasında ileri sürülen ve aynı zamanda yukarıda belirtilen Genel Kurul kararında azınlık görüşü olarak ortaya konulan “Kabahatler Yasası ile getirilen sistem gereği, kabahatler ve bunlar karşılığında öngörülen idari yaptırım kararları idari bir işlemin ötesinde, ceza huku¬kunun genel prensipleriyle yakın ilişki içinde bulunmaktadır. Nitekim, anılan Yasada, kanunilik, zaman ve yer bakımından uygulama, sorumluluğun esasları, hukuka uygunluk nedenleri ile kusurluluğu ortadan kaldıran sebepler, teşebbüs, iştirak, içtima, zamanaşımı gibi ceza hukukunun bir çok temel ilkesine yer verilmiştir. Bu nedenledir ki, kabahatler karşılığında öngörülen idari yaptırımlardan idari para cezası ile mülkiyetin kamuya geçirilmesi kararlarına karşı idari yargıya değil, ceza mahkemesine başvurulmasını mümkün kılan bir düzenleme yapılmıştır.
………………………………………………………………
Bu itibarla Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının kabulü ile Özel Daire kararının kaldırılmasına, yasa yararına bozma istemi konusunda karar verilmek üzere dosyanın Özel Dairesine gönderilmesine karar verilmesi gerektiği” yolundaki görüşlere de katılmak mümkün değildir. Şöyle ki;
Kabahat karşılığında öngörülen idari yaptırımlardan idari para cezası ile mülkiyetin kamuya geçirilmesi kararlarına karşı, kabahatler ve bunlar karşılığında öngörülen idari yaptırım kararları idari bir işlemin ötesinde, ceza huku¬kunun genel prensipleriyle yakın ilişki içinde bulunduğundan ve anılan Yasada, kanunilik, zaman ve yer bakımından uygulama, sorumluluğun esasları, hukuka uygunluk nedenleri ile kusurluluğu ortadan kaldıran sebepler, teşebbüs, iştirak, içtima, zamanaşımı gibi ceza hukukunun birçok temel ilkesine yer verildiğinden dolayı ceza mahkemeleri görevlendirilmiş değildir. Hükümet tasarısında böyle bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Bu düzenlemeler TBMM Adalet Alt Komisyonunda üye milletvekillerinin önergeleriyle tasarıya eklenmiştir. Gerekçeleri ise vatandaşların masrafsız ve daha kısa zamanda müracaat edebilecekleri merciin ceza mahkemeleri olduğu görüşüne dayanmaktadır.
Öte yandan, kabahatler ve bunlar karşılığında öngörülen idari yaptırım kararları idari bir işlemin ötesinde, ceza huku¬kunun genel prensipleriyle yakın ilişki içersinde bulunması sadece ceza mahkemelerini ilgilendiren bir husus değildir. İdari yaptırım kararı vermeye yetkili tüm idari merciiler de, idari para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi kararlarını verirken Kabahatler Kanunun 3. maddesinin 1. fıkrasını (b) bendi gereği kanunilik, zaman ve yer bakımından uygulama, sorumluluğun esasları, hukuka uygunluk nedenleri ile kusurluluğu ortadan kaldıran sebepler, teşebbüs, iştirak, içtima, zamanaşımı gibi ceza hukukunun birçok temel ilkesini gözetmek zorundadırlar. Kabahat ve bunlara ait idari para cezası ve mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımı kararlarına karşı yapılacak itirazların idari yargıda inceleneceğine dair birçok özel yasada düzenlemeler bulunmaktadır. Bu durumlarda da idari yargı mercileri denetimlerini yaparken yine yukarıda belirtilen konularda ceza hukukunun temel prensiplerini gözeterek karar vermek zorundadırlar.
Bu nedenlerle “Kabahatler Yasasında, kanunilik, zaman ve yer bakımından uygulama, sorumluluğun esasları, hukuka uygunluk nedenleri ile kusurluluğu ortadan kaldıran sebepler, teşebbüs, iştirak, içtima, zamanaşımı gibi ceza hukukunun bir çok temel ilkesine yer verilmiştir. Bu nedenledir ki, kabahatler karşılığında öngörülen idari yaptırımlardan idari para cezası ile mülkiyetin kamuya geçirilmesi kararlarına karşı idari yargıya değil, ceza mahkemesine başvurulmasını mümkün kılan bir düzenleme yapılmıştır” şeklindeki görüşün isabetli olmadığını düşünmekteyiz.
3- Yine Genel Kurul görüşmelerinde “kabahatler nedeniyle ön görülen idari para cezası ve mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımı kararlarına karşı CMK hükümlerine göre kanun yararına bozma yasa yolunun kapatılmasının hak arama özgürlüğü ile bağdaşmayacağına” dair görüşe de katılmak hukuken mümkün değildir. Şöyle ki;
Kanun yararına bozma yasa yolu olağanüstü bir yasa yoludur. Bu yola, öğretide bazı yazarlar olağanüstü temyiz de demektedirler. Olağanüstü bu yasa yolunun amacı, uygulamada birliği sağlamaktır. Yerel mahkemelerin, aynı hukuk normunu farklı yorumlayarak farklı uygulama yapmalarını engellemek ya da bir hukuk normunu yanlış yorumlayarak ağır hukuk ihlallerinin önüne geçmek için getirilmiş bir müessesedir. Bu müesseseye, ceza yargılamasında, askeri ceza yargılamasında, medeni hukuk yargılamasında ve idari yargılamada yer verilmiştir. Bu yasa yoluna müracaatın sonucunda verilecek karar, ceza ve askeri ceza yargılamasında hükümlü aleyhine sonuç doğurmayacak, lehine sonuç doğurabilecektir. Buna karşılık medeni hukuk yargılamasında ve idari yargılamada ise kesinleşmiş kararın sonuçlarını lehe ya da aleyhe etkilemeyecektir.
Öte yandan olağanüstü bu yasa yoluna dava taraflarının bizzat başvurma hakları yoktur. Olmayan bir hakkın kullanılma özgürlüğünden de söz edilemez.
Bu nedenlerle de “kanun yararına bozma yasa yolunun kapatılmasının hak arama özgürlüğü ile bağdaşmayacağına” dair görüş yerinde değildir.
Açıkladığımız bu gerekçelerle başta da ifade ettiğimiz gibi Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının reddi yerine kabulüne dair Ceza Genel Kurulunun sayın çoğunluğunun kararına katılmıyoruz.” gerekçeleriyle itirazın reddi yönünde oy kullanmışlardır.
Diğer beş Kurul Üyesi ise; “Özel Daire ilamında belirtilen nedenlerle itirazın reddi” yönünde karşıoy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 7. Ceza Dairesinin 29.03.2010 gün ve 20193-5932 sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3- Dosyanın yasa yararına bozma konusu hakkında karar verilmek üzere Özel Daireye gönderilmesi için Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 12.10.2010 tarihinde yapılan ilk müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından 19.10.2010 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.