YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2010/165
KARAR NO : 2010/196
KARAR TARİHİ : 12.10.2010
İtirazname : 2007/235025
Yargıtay Dairesi : 7. Ceza Dairesi
Mahkemesi : KONYA-EREĞLİ Sulh Ceza
Günü : 30.05.2007
Sayısı : 275-334
Kabahatli A.B..’ın, 2918 sayılı Karayolları Trafik Yasası’na aykırı davranmaktan 3.600 YTL idari para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, Konya-Ereğli Cumhuriyet Başsavcılığınca 19.04.2007 gün ve 158 sayı ile verilen idari yaptırım kararına ek olarak; Konya-Ereğli Sulh Ceza Mahkemesinden 2918 sayılı Yasanın 48/5. maddesi uyarınca kabahatlinin ehliyetinin 5 yıl süre ile geri alınmasına karar verilmesi talep edilmiş ise de; anılan mahkemece 30.05.2007 gün ve 275-334 sayı ile;
“Talep yazısında özetle; sanığın dördüncü kez alkollü araç kullanırken yakalandığından sürücü belgesine 5 yıl süre ile el konulması talep edilmiştir.
2918 sayılı Yasanın 112. maddesinde sürücü belgesinin geçici olarak geri alınması hususu Trafik ve Sulh Ceza Mahkemelerinin görevleri içinde sayılmadığı, ayrıca uyuşmazlık mahkemesinin 06.03.2006 tarih 2006/7 esas ve 2006/27 karar nolu ilamında sürücü belgesinin geçici olarak geri alınmasına idare mahkemelerinin karar vereceği düzenlenmiş olduğundan görevsizlik kararı vermek gerekmiştir” gerekçesiyle, “Her ne kadar sanığın 4 kez alkollü araç kullandığından Kara Yolları Trafik Kanununun 48/5. maddesi gereğince sanığın sürücü belgesinin 5 yıl süre ile geri alınması talep edilmiş ise de bu tür davaların idare mahkemeleri tarafından bakılmaları gerektiğinden CMK’nun 4-5. maddeleri gereğince mahkememizin görevsizliğine” karar verilmiş,
Konya 1. İdare Mahkemesince de, 17.07.2007 gün ve 959-1121 sayı ile;
“2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 9/1. maddesinde; çözümlenmesi Danıştay’ın, idare ve vergi mahkemeleri’nin görevlerine girdiği halde, adli ve askeri yargı yerlerine açılmış bulunan davaların görev noktasından reddi halinde bu husustaki kararların kesinleşmesini izleyen günden itibaren otuz gün içinde görevli mahkemede dava açabileceği, görevsiz yargı merciine başvurma tarihinin, Danıştay’a, idare ve vergi mahkemelerine başvurma tarihi olarak kabul edileceği hükme bağlanmıştır.
Aktarılan yasal düzenlemeden anlaşılacağı üzere adli yargı yerinde açılan bir davanın görevden reddi halinde idari yargıdaki dava türlerinin niteliği gereği 2577 sayılı Yasa’nın 3. maddesine uygun olarak hazırlanmış dilekçelerle görevli ve yetkili idari yargı yerinde yeniden dava açılması gerektiğinden adli yargı yerinin kendiliğinden ya da davacının (veya vekilinin) dilekçeyle başvurusu sonucu dava dosyasının idari yargı yerine gönderilmesine, gönderilmesi halinde de davanın incelenmesine olanak bulunmamaktadır.
2577 sayılı Kanun’un 3 ve sonraki maddelerinde idari davaların nasıl açılacağı açıkça gösterilmiş olduğundan bir idari dava açılırken burada gösterilen yöntemlere uyulması gerekmektedir. İdari davaların, Danıştay, idare mahkemesi ve vergi mahkemesi başkanlıklarına hitaben yazılmış imzalı dilekçelerle açılacağı bahsedilen Kanun’un 3/1. maddesinde açıkça vurgulanmıştır. Adli yargı yerinde açılan bir davanın idari nitelikte olduğunun anlaşılması üzerine, görevsizlik kararı verilerek dosyanın doğrudan idare veya vergi mahkemesine gönderilmesi halinde, başlangıçta adli yargı yerinde açılmış olan dava, idari yargı yerinde açılmış sayılmaz.
Mahkemenin, görevli olmadığından dolayı dava dilekçesinin reddine karar verildiği takdirde dava dosyasını ait olduğu mahkemeye göndereceğine dair 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 27. maddesi hükmü, adli yargı yerleri arasında görev konusunda uygulama alanı bulması ve ayrı yargı düzenini ilgilendiren bir davada görevsizlik kararı verilmesi durumunda izlenecek herhangi bir yöntemin bu yasada öngörülmemiş olması karşısında, 2577 sayılı Yasanın yukarıda metnine yer verilen 9. maddesi hükmüne göre hareket edilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmaktadır.
Şüpheli A.B..’ın ‘4. Kez Alkollü Araç Kullanmak’ suçundan ehliyetinin 5 yıl geri alınması istemiyle Konya-Ereğli Sulh Ceza Mahkemesinde dava açıldığı, adı geçen mahkemenin 30.05.2007 gün ve E:2007/275, K:2007/334, sayılı kararı ile açılan davanın idare mahkemesinin görevine girdiği gerekçesiyle mahkemelerinin görevsizliğine karar verdiği, kararın kesinleşmesini takiben mahkemece re’sen Konya-Ereğli Cumhuriyet Başsavcılığı aracılığıyla E:2007/275 sayılı dosyanın Konya Nöbetçi İdare Mahkemesine gönderildiği ve Mahkememizin 2007/959 esas sayısına tevzi edildiği anlaşılmaktadır.
Bu durumda, davacı tarafından 2577 sayılı Yasanın yukarıda anılan hükümlerine göre, Konya Nöbetçi İdare Mahkemesinde iptal/tamyargı davası açılmaksızın Konya-Ereğli Sulh Ceza Mahkemesinde açılıp görevsizlik kararı üzerine Konya-Ereğli Cumhuriyet Başsavcılığı aracılığı ile doğrudan Mahkememize gönderilen dava dosyasındaki uyuşmazlığın incelemeye alınmasına yasal olanak bulunmamaktadır.
Açıklanan nedenlerle; Konya-Ereğli Sulh Ceza Mahkemesinin 30.05.2007 gün ve E:2007/275, K:2007/334 sayılı kararı üzerine gönderilerek kayıtlarımıza giren dava dosyasına ait esas kaydının kapatılarak söz konusu dosyanın Konya-Ereğli Sulh Ceza Mahkemesi’ne iadesine” karar verilmek suretiyle dosya sulh ceza mahkemesine iade edilmekle, Konya-Ereğli Sulh Ceza Mahkemesince 05.09.2007 gün ve 45 muh. sayı ile;
“Sanık A. B.. hakkında Ereğli İlçe Emniyet Müdürlüğü tarafından 2918 sayılı Yasanın 48/5. maddesi uyarınca üçüncü kez alkollü araç kullanmak suçundan dolayı suç tutanağı tanzim edildiği ve Ereğli Cumhuriyet Başsavcılığınca idari para cezasına karar verildiği, 19.04.2007 tarihli Ereğli Cumhuriyet Başsavcılığının ilgili yazısı ile sanığın ehliyetinin 2918 sayılı Yasanın 48/5. maddesi gereğince geri alınmasının talep edildiği,
Mahkememizce yapılan inceleme sonrasında 2918 sayılı Yasanın 112. maddesinde sürücü belgesinin geçici olarak geri alınması konusunun Sulh Ceza Mahkemelerinin görevleri arasında sayılmadığı, Uyuşmazlık Mahkemesinin 06.03.2006 gün ve 7-27 sayılı ilamında sürücü belgesinin geçici olarak geri alınmasına ilişkin taleplere idare mahkemelerince karar verileceğinin belirtildiği anlaşılmakla, mahkememizce görevsizlik kararı verildiği,
Konya 2. İdare Mahkemesinin 17.07.2007 gün ve 959-1121 sayılı ilamı ile mahkememizce görevsizlik kararı verilerek dosyanın idare mahkemesine gönderilmesinin 2577 sayılı İdari Yargılama Usulüne aykırı olduğu gerekçesi ile mahkememize iadesine karar verildiği anlaşılmıştır.
Dosya üzerinden yapılan inceleme sonucunda Konya 2. İdare Mahkemesinin gerekçeleri de dikkate alınarak 2918 sayılı Yasa gereğince 3. kez alkollü araç kullanan kişiye Cumhuriyet Başsavcılığınca idari para cezasına hükmedildikten sonra aynı Yasanın 48/5 maddesi gereğince Cumhuriyet Başsavcılığınca ehliyete el konulmak suretiyle idari işlem tesisinin gerekeceği ve bu idari işlemi denetleme veyahut ta itiraz yolu ile inceleme yapma konusunda idare mahkemelerinin görevli olduğu anlaşıldığından anılan Yasanın 48/5. maddesi gereğince işlem yapma yetkisinin 2918 sayılı Yasanın 112. maddesinin 1. cümlesinden de anlaşılacağı üzere Cumhuriyet Başsavcılığına ait olduğu anlaşılmıştır” açıklamasıyla, dosya Konya-Ereğli Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmiştir.
Bunun üzerine; Adalet Bakanlığı Ceza İşleri Genel Müdürlüğünün 16.10.2007 gün ve 52139 sayılı yazısı ve Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 21.11.2007 gün ve 235025 sayılı ihbarnamesi ile;
“Yargıtay 7. Ceza Dairesinin 30.04.2007 tarihli ve 2006/13358 esas, 2007/3091 sayılı ilamında da belirtildiği üzere; 5252 sayılı Kanun’un 7. maddesi ile 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 48/5. maddesindeki hafif hapis cezası idari para cezasına dönüştürülerek idari para cezasına karar verme yetkisi Cumhuriyet savcısına verilmiş ise de, 5326 sayılı Kabahatler Kanunu’nun 16. maddesinde idari yaptırım türleri belirlenmiş olup, bunlar arasında sürücü belgesinin geri alınmasının bulunmadığı, aynı Kanun’un 19. maddesinde de, diğer kanunlarda kabahat karşılığında öngörülen belirli bir süre için ruhsat ve ehliyetin geri alınması gibi yaptırımlara ilişkin hükümlerin, ilgili kanunlarda, bu kanun hükümlerine uygun değişiklik yapılıncaya kadar saklı olduğunun belirtilmesi ve halen yürürlükte bulunan 2918 sayılı Kanun’un 112. maddesi gereğince sürücü belgesinin Sulh Ceza Mahkemesi tarafından geri alınmasının gerekmesi karşısında, işin esası hakkında bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde mahkemenin görevsizliğine dair karar verilmesinde isabet görülmemiştir” açıklamasına dayalı olarak yasa yararına bozma yasa yoluna gidilmiş,
Yargıtay 7. Ceza Dairesince 31.03.2010 gün ve 16254-5740 sayı ile;
“…01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu ile 5326 sayılı Kabahatler Kanunu hükümlerine göre suçlar ve kabahatler hakkında yapılan düzenlemeler ile kendine özgü yargılama ve yasa yolları getirilmiştir.
5271 sayılı CMK.nın 309.maddesinde düzenlenen kanun yararına bozma yasa yolu suçlar için öngörülmüş olup, anılan yasanın 267-271.maddeleri kapsamındaki kararlara karşı başvurulabilen yasa yoludur.
Kabahatler Kanunu genel hükümleri düzenlerken ihtiyaç duyduğu konularda 5271 sayılı Yasaya atıfta bulunduğu halde, verilen kararlara karşı başvurulabilecek kanun yolları düzenlemesinde, 5271 sayılı CMK.nın 309. maddesinde yer alan kanun yararına bozma yoluna gidilebileceğine dair bir atıfta bulunmamıştır.
Yukarıda açıklanan nedenler ve Dairemizce de benimsenen Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 23.03.2010 gün ve 2010/33 E. – 2010/58 K. sayılı kararı uyarınca Kabahatler Kanunu kapsamında verilen kararlara karşı kanun yararına bozma yoluna gidilemeyeceği cihetle, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yerinde görülmeyen kanun yararına bozma isteminin reddine” Daire Üyesi O. K..’ın, “İdare mahkemesi kararı kesinleştikten sonra olumsuz görev uyuşmazlığının halli için dosyanın uyuşmazlık mahkemesine gönderilmesi gerektiği” şeklindeki değişik gerekçesi ile karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca ise 13.07.2010 gün ve 235025 sayı ile;
“İtirazın konusu olan asıl uyuşmazlık, Kabahatler Kanunu kapsamında verilen görevsizlik kararına karşı kanun yararına bozma yasa yoluna gidilip gidilemeyeceği hususu olup, dördüncü kez alkollü olarak araç kullanırken yakalanan sanığın sürücü belgesinin geri alınmasında, Sulh Ceza Mahkemelerinin yetkili olup olmadığı hususu da ayrıca irdelenmiştir.
5271 sayılı Ceza Yargılaması Yasasının ‘Olağanüstü Yasa Yolları’nın yer aldığı Üçüncü Kısım 309 ve 310. maddelerinde düzenlenen kanun yararına bozma yasa yolu, hakim veya mahkemelerce verilen ve istinaf ya da temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlere karşı başvurulabilen olağanüstü bir yasa yoludur.
Amacı, ülke sathında uygulama birliğine ulaşılması, hakim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesinin sağlanmasıdır.
Kanun yararına bozma yasa yolunun Ceza Yargılaması Yasasında düzenlenmiş olması nedeniyle, sadece, ceza mahkemeleri ve hakimlerince verilen karar veya hükümlere karşı bu yola başvurulabileceği konusunda kuşku yoktur. Bu nedenle, HUMK.nun 150. maddesine göre hukuk mahkemelerince verilen inzibati nitelikteki hafif hapis cezaları, yargı mercii olmayan makamlar tarafından verilen kararlar ile Cumhuriyet Savcılarınca verilen kararlar CMK.nın 309-310. maddeleri kapsamında kanun yararına bozma konusunu oluşturmaz.
Ceza mahkemelerinin hangi tür karar veya hükümleri aleyhine kanun yararına bozma yoluna gidilebileceği konusunda CMK.nın 309 ve 310. maddelerinde herhangi bir sınırlama yapılmamıştır. Ancak Ceza Mahkemelerince verilen bazı karar veya hükümlere karşı bu yola başvurulamaz biçiminde istisnai bir hükme de yer verilmemiştir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun birçok kararında da değinildiği üzere, kanun yararına bozma yasa yolu ile hakim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi sağlanacaktır.
Ancak sözü edilen kararlardaki ‘cezaya ilişkin karar veya hükümler’ ibaresini yalnızca suç karşılığı yaptırım olarak ‘ceza’ öngören eylemlere ilişkin karar veya hükümler şeklinde anlamak doğru değildir.
Ceza mahkemelerinin yaptığı yargılama sonunda eylemin kabahat olduğunu anlaması üzerine verdiği idari yaptırım kararları ile yargı mercii olmadıkları halde yaptırım uygulama bakımından kendilerine yetki tanınan makamlarca (idare) verilen idari yaptırım kararlarına karşı başvuru üzerine Sulh Ceza Mahkemelerince verilen kararlar ile bu kararlara karşı yapılan itiraz üzerine verilen mahkeme kararları aleyhine kanun yarına bozma yoluna gidilebilir.
Yine icra mahkemelerinin, icra suçları ile 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5252 sayılı Yasanın 7. maddesi ile suç olmaktan çıkarılarak kabahate dönüşen ve aynı gün yürürlüğe giren 5358 sayılı Yasa ile disiplin hapsi veya tazyik hapsi yaptırımı öngören eylemler nedeniyle yapılan yargılamalar sonunda verdikleri hüküm ve kararlar da kanun yararına bozma kapsamındadır.
Öte yandan; 765 sayılı TCK sistemimizde suçlar, cürüm ve kabahat olarak ikili bir ayrıma tabi tutulmasına karşın, 5237 sayılı Yasada bu ayrıma son verilerek kabahatler Türk Ceza Yasasından çıkarılmış, ayrı ve özel olarak Kabahatler Yasasında düzenlenmiştir.
Ülkemizde mahkemelerin iş yükünün fazla oluşu, bazı suçların caydırıcılık özelliğini kaybetmesi, infaz sırasındaki aksaklıklar, yargılamadaki ekonomik maliyetin yüksek oluşu gibi nedenler kabahat türü haksızlıkların Ceza Yasasının dışına çıkarılmasını zorunlu kılmıştır.
01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren Kabahatler Yasasının 2. maddesinde, kabahatin tanımı yapılmıştır. Buna göre kabahat deyiminden; kanunun, karşılığında idari yaptırım uygulanmasını öngördüğü haksızlık anlaşılır. Bu tanımlamada, suç gibi kabahatin de bir haksızlık olduğu vurgulanmıştır. Esasen hukuka aykırı olan ve haksızlık ifade eden fiiller arasında suç veya kabahat olarak bir ayrım yapılması, bir nitelik farkı oluşturmamaktadır. Sözkonusu tasnif, haksızlıklar arasındaki nicelik farkına dayanmaktadır.
5560 sayılı Yasa ile değişik 5326 sayılı Kabahatler Yasasının 3. maddesinde, bu kanununun idari yaptırım kararlarına karşı kanun yoluna ilişkin hükümlerinin, diğer kanunlarda aksine hüküm bulunmaması halinde, diğer genel hükümlerinin ise idari para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında uygulanacağı hükme bağlanmıştır. Zira Kabahatler Yasasının 2. bölümünde yer verilen çeşitli kabahatler dışında, diğer yasalarımızda da birçok kabahat bulunmaktadır. Maddenin amacı, hukukun uygulanmasında birlik ve hukuk güvenliğini sağlamaktır.
‘Saklı tutulan hükümler’ başlıklı 19. maddesinde, diğer kanunlarda kabahat karşılığında öngörülen belirli bir süre için, … ‘ruhsat veya ehliyetin geri alınması’ … gibi yaptırımlara ilişkin hükümlerin, ilgili kanunlarda bu kanun hükümlerine uygun değişiklik yapılıncaya kadar saklı olduğu belirtilmiştir.
Somut olayda; sanığın, dördüncü kez alkollü olarak araç kullanma biçimindeki eylemi, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 48/5. maddesi gereğince, sürücü belgesinin 5 yıl süreyle geri alınmasını ve altı aydan aşağı olmamak üzere hafif hapis cezası ile birlikte para cezasının uygulanmasını gerektirmektedir. 5252 sayılı Yasanın 7. maddesinin ilk fıkrası gereğince, kanunlarda ‘hafif hapis’ veya ‘hafif para’ cezası olarak öngörülen yaptırımlar, idari para cezasına dönüştürülmüş olup, son fıkrası uyarınca da, Cumhuriyet Savcısı idari para cezasına karar vermeye yetkili kılınmıştır.
Cumhuriyet Savcısının, 2918 sayılı Yasanın 48/5. maddesinde öngörülen diğer yaptırımı yani sürücü belgesinin 5 yıl süreyle geri alınması yaptırımını uygulaması olanaklı değildir. Ancak, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 112. maddesindeki açık düzenleme karşısında, trafik mahkemeleri, bunların bulunmadığı yerlerde ise sulh ceza mahkemelerinin, sürücü belgesinin geri alınması cezasını gerektiren suçlarla ilgili davalara bakması biçimindeki görevi devam ettiğinden, Sulh Ceza Mahkemesinin buna ilişkin istem üzerine bir karar vermesi zorunludur.
Sanığın eyleminin kabahat olduğu konusunda kuşku yoktur. Kabahatler Yasasında düzenlenmese de, karşılığında öngörülen yaptırım türü dikkate alındığında diğer yasalarda düzenlenmiş olan bir kabahattir.
Sulh Ceza Mahkemesinin kabahat olan bu eylem nedeniyle Kabahatler Yasası kapsamında verdiği adli yargı dışındaki yargı mercilerine yönelik görevsizlik kararı, Kabahatler Yasasının 29. maddesi gereğince itiraz yasa yoluna tabiidir. (Ceza Genel Kurulunun 27.10.2009 gün, 2007/7-206-250 sayılı kararı).
Konya 1. İdare Mahkemesinin vermiş olduğu 17.07.2007 günlü karar ise, karşı bir görevsizlik kararı olmayıp, usuli işlemlerin tamamlanmamış olması nedenine dayalı bir iade kararıdır.
İdare Mahkemesinin kararında belirtilen eksikliğin giderilmemesi ve Sulh Ceza Mahkemesi kararının itiraz edilmeksizin kesinleşmesi halinde, sanığın, dördüncü kez alkollü olarak araç kullanma eylemi nedeniyle sürücü belgesinin alınmasına hangi mercii tarafından karar verilecektir.
Sulh Ceza Mahkemesinin itiraz edilmeksizin kesinleşen görevsizlik kararına karşı, Kabahatler Yasası kapsamında verildiklerinden bahisle, CMK.nın 309 ve 310. maddelerinde düzenlenen kanun yararına bozma yasa yolunu kapalı tutmanın uygulamada çok büyük boşluklar yaratacağı ve haksızlıklar doğuracağı kaçınılmazdır. Sulh ceza mahkemesinin kararı başka bir yargı mercii tarafından kaldırılmadığı sürece, mahkemenin dosyayı ele alıp yeni bir karar vermesi de olanaklı değildir.
Kabahatler Yasası ile getirilen sistem gereği, kabahatler ve bunlar karşılığında öngörülen idari yaptırım kararları, idari bir işlemin ötesinde, ceza hukukunun genel prensipleriyle yakın ilişki içinde bulunmaktadır.
Anılan yasada, kanunilik, zaman ve yer bakımından uygulama, sorumluluğun esasları, hukuka uygunluk nedenleri ile kusurluluğu ortadan kaldıran sebepler, teşebbüs, iştirak, içtima, zamanaşımı gibi ceza hukukunun bir çok temel ilkesine yer verilmiştir. Bu nedenledir ki, kabahatler karşılığında öngörülen idari yaptırımlardan, idari para cezası ile mülkiyetin kamuya geçirilmesi kararlarına karşı idari yargıya değil, ceza mahkemesine başvurulmasını mümkün kılan bir düzenleme yapılmıştır. Böylelikle, bu kararların yerine getirilmesinden önce ceza hukuku ilkeleri bakımından adli denetim imkanı da sağlanmıştır. Bunun amacı, keyfiliği, uygulamalardaki eşitsizliği, hukuka aykırılıkları gidermektir.
İdari yaptırım kararına karşı başvuru üzerine ya da doğrudan sulh ceza mahkemesince verilen kararlar, ceza hukukunun genel ilkeleri dikkate alınmak suretiyle verilen kararlardır. Dolayısıyla, yapılan işlemler ve verilen kararlar adli ceza yargısını doğrudan ilgilendiren bir nitelik taşımaktadır. Yasa koyucunun amacı, idari suç ve yaptırımların yalnızca idari bir işlem olarak görülmesini engellemektir.
İdari yaptırımlara itiraz üzerine adli mahkemelerce verilip kesinleşen kararlar ile bazı kabahat eylemleri nedeniyle yaptırım uygulaması gereken ceza mahkemelerinin vermiş oldukları her türlü karara karşı yasa yararına bozma yoluna başvurulması mümkündür. (YCGK.nun 16.5.2006 gün ve 2006/9-23-141 sayılı kararı).
İnceleme konusu olayda da, Sulh Ceza Mahkemesinin kararı yasa yararına bozma yolu ile denetlenmelidir. Aksi halde, uygulamada büyük karışıklıklar ve sorunlar yaratacağı kaçınılmazdır.
Yüksek Dairece kanun yararına bozma isteminde ileri sürülen neden yönünden inceleme yapılması gerekirken, Kabahatler Kanunu kapsamında verilen kararlara karşı kanun yararına bozma yoluna gidilemeyeceği gerekçesiyle kanun yararına bozma isteminin reddine karar verilmesinin yasaya aykırı olduğu kanaatine ulaşılmıştır” gerekçesine dayalı olarak, Özel Daire kararının kaldırılmasına ve yasa yararına bozma istemi yönünden inceleme yapılmak üzere dosyanın Yargıtay 7. Ceza Dairesine gönderilmesine karar verilmesi itiraz yoluyla talep edilmiştir.
Dosya, Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Kabahatli A. B..hakkında, 17.04.2007 tarihinde 4. kez alkollü araç kullanmak suretiyle 2918 sayılı Yasaya aykırı davrandığından bahisle idari para cezası uygulanmasına bağlı olarak sulh ceza mahkemesinden, aynı Yasanın 48/5. maddesi uyarınca ehliyetin 5 yıl süreyle geri alınmasına karar verilmesinin talep edildiği olayda; Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sulh ceza mahkemesince, ehliyetin geri alınması talebi üzerine Kabahatler Yasası uyarınca verilen kararla ilgili olarak, yasa yararına bozma isteminde bulunulup bulunulamayacağına ilişkin ise de; “daha önce aynı konuda Ceza Genel Kurulunca 23.03.2010 gün ve 33-58 sayı ile karar verilmiş olması nedeniyle, itirazın Ceza Genel Kurulu kararına karşı yapılmış sayılacağının, bunun da yasal olarak olanaklı bulunmadığının” Yargıtay 7. Ceza Dairesi üyesi S. Ç.. tarafından ileri sürülmesi üzerine, bu konunun Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca ön sorun olarak ele alınması gerekmiş; “itirazın 7. Ceza Dairesinin 31.03.2010 gün ve 16254-5740 sayılı kararına karşı yapıldığı, benzer uyuşmazlığın daha önce Ceza Genel Kurulunca çözümlenmiş olmasının ise 5271 sayılı CYY’nın 308. maddesi uyarınca itiraz yasa yoluna başvurmayı engellemeyeceği” oy çokluğuyla kararlaştırıldıktan sonra da, esas uyuşmazlık konusunun değerlendirilmesine geçilmiştir.
Uyuşmazlıkla ilgili sağlıklı bir sonuca ulaşabilmek için, Kabahatler Yasası ile getirilen sistem, Kabahatler Yasasının yapısı ve olağanüstü bir yasa yolu olan yasa yararına bozma yasa yolunun koşulları ve sonuçlarının birlikte değerlendirilmesi gerekmektedir.
Ceza Genel Kurulu’nun 19.10.2010 gün ve 167-195 sayılı kararında da belirtildiği üzere;
5252 sayılı Yasanın 12. maddesi ile 1 Haziran 2005 tarihinde, 765 sayılı Türk Ceza Yasasının bütün ek ve değişiklikleriyle birlikte yürürlükten kalkması, 5237 sayılı Türk Ceza Yasası ile birlikte 5326 sayılı Kabahatler Yasasının yürürlüğe girmesi nedeniyle suç ve yaptırım sistemimiz önemli değişikliklere uğramış, 5237 sayılı TCY’da, 765 sayılı TCY’ndaki cürüm ve kabahat ayrımına son verilerek, bir kısım kabahatler anılan yasada suç olarak tanımlanmış, bir kısım kabahatler ise Ceza Yasası kapsamından çıkarılarak 5326 sayılı Kabahatler Yasası kapsamında idari yaptırımı gerektiren haksızlıklar olarak düzenlenmiştir.
Kabahatler Yasasının konuluş amacı; gerekçesinde özetle, bu düzenleme ile özellikle ekonomik hayata ilişkin düzenlemelerde kazuistik olarak idari yaptırım öngören ve bir sistemden yoksun olan hükümlerin önüne geçebilmek ve ayrıca hukuk uygulamasında birliği ve hukuk güvenliğini temin etmek amacıyla belirlenen genel ilkelerin, özel yasalarda tanımlanan kabahatler hakkında da uygulanmasının sağlanması, şeklinde belirtilmiştir.
Kabahatler Yasasının birinci kısmında genel hükümlere yer verilmiş, ikinci kısmında ise çeşitli kabahatler düzenlenmiştir. Yasanın 1. maddesinde “Bu Yasada; toplum düzenini, genel ahlâkı, genel sağlığı, çevreyi ve ekonomik düzeni korumak amacıyla;
a) Kabahatlere ilişkin genel ilkeler,
b) Kabahatler karşılığında uygulanabilecek olan idari yaptırımların türleri ve sonuçları,
c) Kabahatler dolayısıyla karar alma süreci
d) İdari yaptırıma ilişkin kararlara karşı yasa yolu,
e) İdari yaptırım kararlarının yerine getirilmesine ilişkin esaslar,
belirlenmiş ve çeşitli kabahatler tanımlanmıştır” denilerek Yasanın amaç ve kapsamı gösterilmiştir.
Yasanın 2. maddesinde, “kabahat” deyiminden, yasanın karşılığında idari yaptırım uygulanmasını öngördüğü haksızlığın anlaşılacağı; 16. maddesinde, kabahatler karşılığında uygulanacak olan idari yaptırımların “idari para cezası” ve “idari tedbirler”den ibaret bulunduğu ifade edilmiş, ayrıca “idari tedbirler”in de mülkiyetin kamuya geçirilmesi ve ilgili yasalarda yer verilen diğer tedbirler olduğu açıklanmıştır. Buna göre, gerek Kabahatler Yasasında gerekse diğer özel yasalarda, karşılığında idari yaptırım uygulanması öngörülen fiiller kabahattir.
Öte yandan, Kabahatler Yasasının en önemli özelliği kabahatler için genel yasa olma özelliği taşımasıdır. Nitekim 3. maddesinde, yasa yoluna ilişkin hükümlerinin diğer yasalarda aksi hüküm bulunmaması halinde, diğer genel hükümlerinin ise idari para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında uygulanacağı hükme bağlanmıştır. Yasanın genel hükümlerinde ise, idari yaptırım gerektiren fiiller açısından yasallık ilkesi, zaman ve yer bakımından uygulama, sorumluluk esasları, zamanaşımı, idari yaptırımların niteliği, türleri, sonuçları, yerine getirilmesi ve idari yaptırımlara karşı başvuru yolları düzenlenmiştir. Bu suretle genel nitelik taşıyan Kabahatler Yasasında öngörülen genel ilke ve hükümlerin özel yasalardaki kabahatler için de geçerli olması temin edilmiş, genel yasa ile özel yasalardaki kabahatler arasında ilişki kurulmuş, uygulamadaki dağınıklık giderilmeye çalışılmış, sadelik ve basitlik getirilmiştir.
5326 sayılı Kabahatler Yasasının genel sistematiği ve yapısı incelendiğinde;
Anılan Yasanın 5918 sayılı Yasanın 9. maddesi ile eklenen 43/A maddesi ile birlikte 46 asıl, 1 ek ve 3 geçici maddeden oluştuğu,
“İki Kısım”dan oluşan Yasa’nın, Birinci Kısmını oluşturan 1 ila 31. maddelerinde;
İlk 6 maddesinde; Yasa’nın, kapsamı, amacı, yasallık ilkesi, zaman ve yer bakımından uygulamaya ilişkin hükümlere,
7 ila 15. maddelerinde, kabahatten dolayı sorumluluğun esasları kapsamında, kast, taksir, hata, sorumluluk, teşebbüs, iştirak ve içtima ile ilgili konulara,
16 ila 21. maddelerinde, idari yaptırımlar ve zamanaşımına ilişkin hükümlere,
Dördüncü bölümü oluşturan, 22 ila 31. maddelerinde ise, kabahatler dolayısıyla karar alma süreci, idari yaptırıma ilişkin kararlara karşı yasa yollarına ilişkin konulara yer verildiği,
İkinci kısmı oluşturan 32 vd. maddelerinde de çeşitli kabahat fiillerinin yaptırıma bağlandığı anlaşılmaktadır.
Yasanın genel hükümlere ilişkin 1 ila 31. maddelerinin diğer yasalardaki kabahatler için de uygulanacağı belirtilmiş iken bu hükmün Anayasa Mahkemesinin 01.03.2006 gün ve 108/35 sayılı kararı ile iptal edilmesi üzerine, iptal kararı henüz yürürlüğe girmeden 06.12.2006 gün ve 5560 sayılı Yasanın 31. maddesi ile değiştirilen 3. maddesinde; yasa yoluna ilişkin hükümlerinin diğer yasalarda aksi hüküm bulunmaması halinde, diğer genel hükümlerinin ise, idari para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında uygulanacağı kabul edilmiştir.
Görüldüğü gibi Kabahatler Yasasının yasa yollarına ilişkin hükümleri, diğer yasalarda aksi düzenleme bulunmaması koşuluyla, diğer genel hükümleri ise kabahat oluşturan tüm eylemler için uygulanabilecektir.
5326 sayılı Kabahatler Yasasındaki yasa yollarına geçmeden önce, bu Yasa ile 5271 sayılı CYY arasında bağlantı bulunup bulunmadığı, başka bir anlatımla Kabahatler Yasasında hüküm bulunmaması halinde 5271 sayılı CYY hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Öncelikle ifade etmek gerekir ki, 5326 sayılı Yasada kabahatler yönünden hem maddi ceza hukuku konularına, hem de usul hukuku konularına yer verilmiş ise de, 5237 ve 5271 sayılı Yasa hükümlerine de atıfta bulunulmuştur.
Bu kapsamda, zaman bakımından uygulama (md.5), yer bakımından uygulama (md. 6) hata (md. 10), hukuka uygunluk nedenleri ile kusurluluğu ortadan kaldıran nedenler (md.12), teşebbüs (md. 13) konularında 5237 sayılı TCY hükümlerine,
22. maddenin 4. fıkrası ile yer bakımından yetki kurallarına, 28. maddenin 5. fıkrasında ise, tanıklığa, bilirkişi incelemesine ve keşfe ilişkin konularda 5271 sayılı CYY hükümlerine atıfta bulunulmak suretiyle,
Kabahatler konusunda, 5237 sayılı TCY ile 5271 sayılı CYY hükümlerinin uygulanacağı açıkça belirtilmiştir. Ancak bu hükümlerden hareketle 5326 sayılı Yasanın açıkça atıfta bulunmadığı konularda 5271 ve 5237 sayılı Yasa hükümlerinin uygulanamayacağı sonucuna ulaşılmamalıdır.
5326 sayılı Yasanın 27 ve 29. maddelerinde, yasa yolu olarak “başvuru” ve “itiraz” yöntemi kabul edilmiş, 28. maddede ise, başvurunun incelenmesi usulü düzenlenmiştir. Kabul edilen bu yasa yollarının koşulları ve sonuçlarına geçmeden önce idari yaptırım kararı verme yetki ve yöntemi konusunun da değerlendirilmesi gerekmektedir.
Yasanın 22. maddesinde, genel olarak idari yaptırım kararı verme, 23 ve 24. maddelerinde ise Cumhuriyet savcısı ve mahkemenin karar verme yetkisi düzenlenmiştir.
23. madde uyarınca;
Cumhuriyet savcısı;
1- Yasada açıkça belirtilen hallerde,
2- Suç dolayısıyla yaptığı soruşturmada, bir kabahatin işlendiğini saptaması halinde,
3- Soruşturma konusu fiilin kabahat oluşturduğunu saptaması halinde,
İdari yaptırım kararı verebilecektir.
Ancak 2 nolu halde, idari yaptırım kararı verebileceği gibi durumu ilgili kamu kurum ve kuruluşuna da bildirebilir, 3 nolu neden açısından ise idari yaptırım kararı verebilmesi, daha önce bu konuda ilgili kamu kurum ve kuruluşu tarafından karar verilmemiş olmasına bağlıdır.
24. madde uyarınca da,
Mahkeme, kovuşturma konusu fiilin suç oluşturmayıp, kabahat oluşturduğunu saptaması halinde idari yaptırım kararı verecektir.
İdari yaptırımlarla ilgili yasa yollarına gelince;
5326 sayılı Yasanın 27. maddesinde başvuru yasa yolu düzenlenmiş olup;
1- İdari yaptırım kararının, yasada açıkça gösterilen, idari kurul, makam veya kamu görevlileri tarafından verilmesi halinde ve yasada aykırı hüküm bulunmaması halinde, bu karar aleyhine onbeş gün içinde sulh ceza mahkemesine başvurabilecektir. (27/1. fıkra), ancak, idari yaptırım kararı ile birlikte idari yargının görev alanına giren kararların da verilmiş olması halinde, idari yaptırım kararına karşı yapılan başvuru, idari işlemin iptali istemiyle birlikte idari yargı mercilerince karara bağlanır. (27/8. fıkra)
2- İdari yaptırım kararının mahkeme tarafından verilmesi halinde, bu karara karşı yedi gün içinde yargı çevresinde yer aldığı ağır ceza mahkemesine itiraz edilebilir. (27/5. fıkra), ancak, kovuşturma konusu fiilin suç oluşturmaması nedeniyle verilen idari yaptırım kararı ile birlikte fiilin suç oluşturmaması nedeniyle beraat kararı verilmişse ve bu beraat kararına karşı yasa yoluna başvurulmuş ise idari yaptırım kararına yönelik itiraz da bu yasa yolu mercii tarafından incelenir. (27/7. fıkra)
3- İdari yaptırım kararının Cumhuriyet savcısı tarafından verilmesi halinde, bu karar aleyhine onbeş gün içinde sulh ceza mahkemesine başvurulabilir. Ancak idari yaptırım kararı ile birlikte kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karar verilmiş ise ve kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karara itiraz edilmişse, idari yaptırım kararına karşı itiraz da, kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararı inceleyen, Cumhuriyet savcısının görev yaptığı ağır ceza mahkemesine en yakın ağır ceza mahkemesi başkanı tarafından incelenir (27/6. fıkra, 5271 s.Y. 173. md.).
Başvuru üzerine, mahkemece yetkisi olmadığının anlaşılması halinde dosya yetkili sulh ceza mahkemesine gönderilecek, başvurunun süresi içinde yapılmadığı, söz konusu kararın sulh ceza mahkemesince incelenebilecek kararlardan olmadığı veya başvuranın buna hakkının olmadığının saptanması halinde başvurunun bu nedenlerle reddine karar verilecek,
Bu usuli eksikliklerin bulunmadığının saptanması halinde ise;
Mahkemece son karar olarak, idari yaptırım kararının hukuka uygun olması halinde başvurunun reddine, hukuka aykırı olması halinde ise idari yaptırım kararının kaldırılmasına karar verilecek, maddenin 9. fıkrasındaki koşulların bulunması halinde ise, başvuru mercii idari para cezasının miktarında değişiklik yapmak suretiyle başvurunun kabulüne karar verebilecektir.
Mahkemenin verdiği son karara karşı ise 29. madde uyarınca yedi gün içinde yargı çevresinde yer aldığı ağır ceza mahkemesine itiraz edilebilecek, idari yaptırım kararının ağır ceza mahkemesi tarafından verilmesi halinde ise bu mahkemenin kararına karşı en yakın ağır ceza mahkemesine itiraz edilebilecektir.
Kabahatler Yasasında öngörülen yasa yolu sistemini bu şekilde açıkladıktan sonra, 5271 sayılı CYY’nın yasa yolları sistemini de değerlendirmekte yarar bulunmaktadır.
5271 sayılı CYY’nın 260 ila 323. maddelerinde tüm yasa yollarına ilişkin hükümlere yer verilmiş, 260 ila 266. maddelerinde ise, yasa yollarına ilişkin genel hükümlere yer verilmiştir.
5271 sayılı CYY’da teorik ayrıma uygun olarak yasa yolları, olağan ve olağanüstü yasa yolları olmak üzere ikiye ayrılmış, 267 ila 307. maddelerinde olağan yasa yolları olan itiraz, istinaf ve temyize ilişkin hükümlere, 308 ila 323. maddelerinde ise olağanüstü yasa yolları olan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itirazı, yasa yararına bozma ve yargılamanın yenilenmesine ilişkin hükümlere yer verilmiştir.
5271 sayılı CYY’sı ile olağan yasa yolları, 1412 sayılı CYUY’nın hükümlerinden farklı olarak itiraz, istinaf ve temyiz olarak düzenlenmiş, 5235 sayılı Yasa ile de istinaf incele¬mesini yapacak olan bölge adliye mahkemelerinin yasanın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki yıl içinde kurulması öngörülmüştür.
5271 sayılı CYY, 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe girmiş, yine aynı şekilde 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5320 sayılı Yasanın 18/a maddesiyle de 1412 sayılı CYUY tüm ek ve değişiklikleriyle yürürlükten kaldırılmıştır. 5235 sayılı Yasa ile kurulması öngörülen Bölge Adliye Mahkemelerinin kurulup henüz faaliyete geçmemesi nedeniyle 5271 sayılı Yasanın istinafa ilişkin hükümleri ile temyize ilişkin hükümleri yürürlüğe girmiş olmasına karşın uygulama olanağına kavuşmamış, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi ile “Bölge adliye mahkemelerinin, göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 322 nci maddesinin dördüncü, beşinci ve altıncı fıkraları hariç olmak üzere, 305 ilâ 326 ncı maddeleri”nin uygulanacağı hüküm altına alınmış, bu şekilde 1412 sayılı CYUY’nın 322. maddesinde yer alan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazı ve karar düzeltmeye ilişkin hükümleri hariç olmak üzere temyize ilişkin tüm hükümlerinin uygu¬lanması sağlanmış, 5271 sayılı CYY’nın 308. maddesinde Yargıtay C.Başsavcılığı itirazına, 1412 sayılı CYUY hükümlerine göre daha geniş bir şekilde yer verilmesi ve yeni sistemde karar düzeltme yasa yolunun öngörülmemesi nedeniyle 1412 sayılı CYUY’nın 322. mad¬desinin dört, beş ve altıncı fıkralarının yürürlükte kalmalarına gerek görülmemiştir.
Bu genel açıklamalar ışığında itiraz ve temyize ilişkin hükümler incelendiğinde;
5271 sayılı CYY’nın 267 ila 271. maddelerinde itiraza ilişkin hükümlere yer verilmiş olup, itiraz kural olarak hakimlik kararlarına, yasada açıkça belirtilmiş olmak koşulu ile de mahkeme kararlarına karşı başvurulan olağan bir yasa yoludur. Nitekim yasada da itiraz yasa yoluna tabi olan mahkeme kararları, ilgili hükümlerinde açıkça belirtilmiş, Yasanın 268. mad¬desinde itiraz usulü ile itiraz mercilerine ilişkin hususlara, 271. maddede itiraz mercilerinin inceleme yöntemi ile merciince verilecek kararlara yer verilmiştir.
5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen uygulanma zorunluluğu bulunan 1412 sayılı Yasanın 305. maddesi uyarınca ceza mahkemesince verilen hükümler temyiz yasa yoluna tabidir.
Hükümler ise, 5271 sayılı Yasanın 223. maddesinde;
a) Beraat,
b) Ceza verilmesine yer olmadığı,
c) Mahkûmiyet,
d) Güvenlik tedbirine hükmedilmesi,
e) Davanın reddi,
f) Davanın düşmesi,
g) Adlî yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararı,
Şeklinde belirtilmiştir.
1412 sayılı Yasanın 305. maddesi uyarınca yukarıda sayılan hükümlerden birinin ve¬rildiği ahvalde, kesin nitelikteki hükümler istisna olmak üzere bu kararlara başvurulabilecek olağan yasa yolu temyizdir.
1412 sayılı CYUY’nın 320. maddesinde “Yargıtay, temyiz dilekçesi ile layihasında irad olunan hususlar ile temyiz talebi usule ait noksanlardan dolayı olmuş ise temyiz dilek¬çesinde bu cihete dair beyan edilecek vakıalar hakkında tetkikler yapabileceği gibi hükme tesiri olacak derecede kanuna muhalefet edilmiş olduğunu görürse talepte mevcut olmasa dahi bu hususu tetkik eder”;
321. maddesinde ise, “Yargıtay, aleyhine itiraz olunan hükmü hangi cihetten kanuna muhalif görmüşse o cihetten bozar.
Hükmün bozulmasına sebep olan kanuna muhalefet keyfiyeti, bu hükme esas olarak tespit edilen vakıalarda olmuş ise bu muameleler dahi aynı zamanda bozulur” hükümleri yer almaktadır.
Bu maddelere göre, Yargıtay temyiz nedenleriyle bağlı olmaksızın, temyiz dilekçe¬sinde ileri sürülsün veya sürülmesin son karara etkili olan tüm yasaya aykırılıkları kendili¬ğinden inceleyip hükmü bozabilir. Yargıtay’ca yapılacak denetimde mevcut kanıtların yerel mahkemece yanlış değerlendirildiği ve bu nedenle somut olaya ilişkin hukuki nitelemenin yanlış yapıldığı sonucuna varılırsa, karar esastan bozulmakla birlikte uygulanması gereken hukuki kurallar da gösterilecektir. Lehe temyiz davasında ise suç niteliğinin belirlenmesinde yanılgıya düşüldüğü belirlenirse, cezanın türü ve miktarı yönünden önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacağı koşulu ile yasaya aykırı olan hükmün bozulmasına karar verilecek, suç niteliği dışındaki sair hallerde ise eleştiri ile yetinmek suretiyle aleyhe temyiz bulunmadığını vurgulamak suretiyle hüküm onanacaktır.
Olağan yasa yolları olan itiraz ve temyize ilişkin hükümlerden sonra, uyuşmazlığın çözümü için olağanüstü bir yasa yolu olan yasa yararına bozma kurumunun uygulanma koşulları ile sonuçlarının da belirlenmesinde zorunluluk bulunmaktadır.
Öğretide “olağanüstü temyiz” denilen 23.03.2005 gün ve 5320 sayılı Ceza Muha¬kemeleri Yasasının Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Yasa’nın 18. maddesi ile yürür¬lükten kaldırı¬lan 1412 sayılı CYUY’nda “yazılı emir” olarak adlandırılan bu olağanüstü yasa yolu 5271 sa¬yılı CYY’nın 309 ve 310. maddelerinde “kanun yararına bozma” olarak yeniden düzen¬lenmiştir.
5271 sayılı Yasanın 309. maddesi uyarınca hâkim veya mahkemece verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddî hukuka veya yargılama hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtay’ca bozulması istemini, yasal nedenlerini açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması istemini içeren yazısına bu nedenleri aynen yaza¬rak Yargıtay ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtay’ca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm yasa yararına bozulacak, yerinde görülmezse istem reddedilecektir.
Böylece ülke sathında uygulama birliğine ulaşılacak, hakim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi sağlanacaktır.
Bozma sonrası yapılacak işlemler ve bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ile bozma kararının etkileri ise, bozulan hüküm veya kararın türü ve bozma nedenlerine göre ayrım yapılarak maddenin 4. fıkrasında ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
Bozma nedenleri;
5271 sayılı Yasanın 223 üncü maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, 309. maddenin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca; kararı veren hâkim veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda yeniden karar verilecektir. Bu halde yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar bulunmadığı için verilecek hüküm veya kararda lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edilemeyecektir.
Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin olması halinde ise, anılan fıkranın (b) bendi uyarınca kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilecek, ancak bu halde verilen hüküm önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacaktır.
Davanın esasını çözen mahkûmiyet dışındaki diğer hükümlerin bozulmasında ise, (c) bendi uyarınca aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi, “tekriri muhakeme” yasağı nedeniyle kanun yararına bozma kapsamında yeniden yargılama da gerekmeyecektir.
4’üncü fıkranın (d) bendi gereğince bozma nedeninin hükümlünün cezasının kaldırılmasını gerektirmesi halinde, cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektirmesi halinde ise bu hafif cezaya Yargıtay ceza dairesince doğrudan hükmedilecektir. Bu halde de yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip gereken kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerekmektedir.
5326 sayılı Kabahatler Yasasının 27. maddesinde başvuru, 28. maddesinde başvurunun incelenme yöntemi, 29. maddesinde ise itiraz yasa yoluna ilişkin hükümlere yer verilmiş olup, her üç hükümde başvurulacak yasa yollarının koşulları ve sonuçları ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiştir.
Bu hükümler uyarınca, 2000 Türk Lirasına kadar (2000 dahil) idari para cezasına ilişkin idari yaptırım kararlarına karşı başvuru üzerine sulh ceza mahkemesince verilen karar üzerine,
2000 Türk Lirasından fazla idari para cezasına ilişkin idari yaptırım kararlarında ise yapılan başvuru üzerine sulh ceza mahkemesince verilen kararların itiraz üzerine ağır ceza mahkemesince denetlenmesi sonucu verilen karar üzerine,
İdari yaptırım kararının mahkemece verilmesi halinde, itiraz üzerine ağır ceza mahkemesince verilen karar ile,
Ağır ceza mahkemesince idari yaptırım kararının verilmesi halinde ise en yakın ağır ceza mahkemesinin verdiği karar üzerine,
5326 sayılı Yasada öngörülen olağan yasa yolu süreci tamamlanacaktır.
Cumhuriyet savcılığınca eylemin suç oluşturmayıp kabahat oluşturduğu saptanarak, suç nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi halinde, kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karara itiraz edilmesi üzerine, bu kararın Cumhuriyet savcısının görev yaptığı ağır ceza mahkemesine en yakın ağır ceza mahkemesi başkanı tarafından inceleneceğinden, ağır ceza mahkemesi başkanınca verilen karar, hem suç soruşturması ile ilgili yapılan işlemleri hem de idari yaptırım kararını kapsadığından, bu karar olağanüstü yasa yolu olan yasa yararına bozma yasa yoluna konu edilecek,
Yine aynı şekilde, mahkemelerce eylemin suç oluşturmaması nedeniyle suçtan dolayı beraat, kabahat nedeniyle de idari yaptırım kararı verilmesi halinde, bu şekilde kesinleşen bir beraat kararı, eylemin suç oluşturduğu iddiasıyla yasa yararına bozma konusu yapılabilecektir.
Ancak yasa yararına bozma konusu yapılabilecek kararlar bu istisnalarla sınırlı değildir.
Zira 5271 sayılı CYY’nın 309. maddesinde hâkim veya mahkeme tarafından verilen ve temyiz veya istinaf incelemesinden geçmeksizin kesinleşen, karar veya hükümlerin yasa yararına bozma konusu yapılabileceği belirtilmiş olduğundan,
Anılan hüküm uyarınca bu olağanüstü yasa yoluna başvurulabilmesi için,
1-Karar veya hükmün, hâkim veya mahkemece verilmiş olması,
2-Bu hüküm veya kararın istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmesi,
Koşullarının bir arada bulunması yeterlidir.
Bu itibarla; Kabahatler Yasası’na ilişkin olmak üzere; bir talebe ilişkin olarak veya başvuru yoluna gidilmesi üzerine sulh ceza mahkemesince, itiraz üzerine ağır ceza mahkemesince ve Cumhuriyet Başsavcılığının idari yaptırım kararına itiraz edilmesi üzerine ağır ceza mahkemesi başkanınca, verilen kararlara karşı yasa yararına bozma olağanüstü yasa yoluna başvurulabilecektir.
İnceleme konusu somut olayda, yasa yararına bozma konusu yapılan karar, Cumhuriyet Başsavcılığınca uygulanan idari yaptırıma ek olarak, 2918 sayılı Yasa’nın 48/5. maddesi uyarınca ehliyetin 5 yıl süreyle geri alınmasının talep edilmesi üzerine sulh ceza mahkemesince verilen karar olup; Kabahatler Yasası kapsamında verilen bu karardaki hukuka aykırılıkları gidermenin tek yolu, yasa yararına bozma olağanüstü yasa yoludur.
Bu itibarla yasa yararına bozma yasa yoluna konu edilen hususla ilgili olarak; yapılacak inceleme sonunda bir karar verilmesi yerine, Kabahatler Yasası uyarınca verilen kararlara karşı yasa yararına bozma yasa yoluna başvurulamayacağı gerekçesiyle istemin reddine ilişkin Özel Daire kararı isabetsiz olduğundan, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulü ile dosyanın istemle ilgili inceleme yapılmak üzere Yargıtay 7. Ceza Dairesine gönderilmesine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Kurul Üyeleri T. D.., S. Ç.., M. Ö.., Dr. B. K.. ve M. M..;
“Aşağıdaki arz edeceğimiz gerekçelerle Yüksek Ceza Genel Kurulu sayın çoğunluğunun görüşüne katılmıyoruz.
1-Yüksek Ceza Genel Kurulunun 2010/7-33 E. 2010/58 K. sayılı ve 23.03 2010 günlü kararının gerekçesinde aynen şöyle denilmektedir:
“5252 sayılı Yasanın 12. maddesi ile 1 Haziran 2005 tarihinde, 765 sayılı Türk Ceza Yasasının bütün ek ve değişiklikleriyle birlikte yürürlükten kalkması, 5237 sayılı Türk Ceza Yasası ile birlikte 5326 sayılı Kabahatler Yasasının yürürlüğe girmesi nedeniyle suç ve yaptırım sistemimiz önemli değişikliklere uğramış, 5237 sayılı TCY’da, 765 sayılı TCY’ndaki cürüm ve kabahat ayrımına son verilerek, bir kısım kabahatler anılan yasada suç olarak tanımlanmış, bir kısım kabahatler ise Ceza Yasası kapsamından çıkarılarak, 5326 sayılı Kabahatler Yasası kapsamında idari yaptırımı gerektiren haksızlıklar olarak düzenlenmiştir.
Kabahatler Yasasının konuluş amacı; gerekçesinde özetle, bu düzenleme ile, özellikle ekonomik hayata ilişkin düzenlemelerde kazuistik olarak idari yaptırım öngören ve bir sistemden yoksun olan hükümlerin önüne geçebilmek ve ayrıca hukuk uygulamasında birliği ve hukuk güvenliğini temin etmek amacıyla belirlenen genel ilkelerin, özel yasalarda tanımlanan kabahatler hakkında da uygulanmasının sağlanması şeklinde belirtilmiştir.
Kabahatler Yasasının birinci kısmında genel hükümlere yer verilmiş, ikinci kısmında ise çeşitli kabahatler düzenlenmiştir. Yasanın 1. maddesinde “Bu Yasada; toplum düzenini, genel ahlâkı, genel sağlığı, çevreyi ve ekonomik düzeni korumak amacıyla;
a) Kabahatlere ilişkin genel ilkeler,
b) Kabahatler karşılığında uygulanabilecek olan idari yaptırımların türleri ve sonuçları,
c) Kabahatler dolayısıyla karar alma süreci
d) İdari yaptırıma ilişkin kararlara karşı yasa yolu,
e) İdari yaptırım kararlarının yerine getirilmesine ilişkin esaslar, belirlenmiş ve çeşitli kabahatler tanımlanmıştır” denilerek Yasanın amaç ve kapsamı gösterilmiştir.
Yasanın 2. maddesinde, “kabahat” deyiminden, yasanın karşılığında idari yaptırım uygulanmasını öngördüğü haksızlığın anlaşılacağı; 16. maddesinde, kabahatler karşılığında uygulanacak olan idari yaptırımların “idari para cezası” ve “idari tedbirler”den ibaret bulunduğu ifade edilmiş, ayrıca “idari tedbirler”in de mülkiyetin kamuya geçirilmesi ve ilgili yasalarda yer verilen diğer tedbirler olduğu açıklanmıştır. Buna göre, gerek Kabahatler Yasasında gerekse diğer özel yasalarda, karşılığında idari yaptırım uygulanması öngörülen fiiller kabahattir.
Öte yandan, Kabahatler Yasasının en önemli özelliği kabahatler için genel yasa özelliği taşımasıdır. Nitekim 3. maddesinde, yasa yoluna ilişkin hükümlerinin diğer yasalarda aksi hüküm bulunmaması halinde diğer genel hükümlerinin ise idari para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında uygulanacağı hükme bağlanmıştır. Yasanın genel hükümlerinde ise, idari yaptırım gerektiren fiiller açısından yasallık ilkesi, zaman ve yer bakımından uygulama, sorumluluk esasları, zamanaşımı, idari yaptırımların niteliği, türleri, sonuçları, yerine getirilmesi ve idari yaptırımlara karşı başvuru yolları düzenlenmiştir. Bu suretle genel nitelik taşıyan Kabahatler Yasasında öngörülen genel ilke ve hükümlerin özel yasalardaki kabahatler için de geçerli olması temin edilmiş, genel yasa ile özel yasalardaki kabahatler arasında ilişki kurulmuş, uygulamadaki dağınıklık giderilmeye çalışılmış, sadelik ve basitlik getirilmiştir.
5326 sayılı Kabahatler Yasasının genel sistematiği ve yapısı incelendiğinde;
Anılan Yasanın 5918 sayılı Yasanın 9. maddesi ile eklenen 43/A maddesi ile birlikte 46 asıl, 1 ek ve 3 geçici maddeden oluştuğu,
“İki Kısım”dan oluşan Yasa’nın, Birinci Kısmını oluşturan 1 ila 31. maddelerinde;
İlk 6 maddesinde; Yasa’nın, kapsamı, amacı, yasallık ilkesi, zaman ve yer bakımından uygulamaya ilişkin hükümlere,
7 ila 15. maddelerinde, kabahatten dolayı sorumluluğun esasları kapsamında, kast, taksir, hata, sorumluluk, teşebbüs, iştirak ve içtima ile ilgili konulara,
16 ila 21. maddelerinde, idari yaptırımlar ve zamanaşımına ilişkin hükümlere,
Dördüncü bölümü oluşturan, 22 ila 31. maddelerinde ise, kabahatler dolayısıyla karar alma süreci, idari yaptırıma ilişkin kararlara karşı yasa yollarına ilişkin konulara yer verildiği,
İkinci kısmı oluşturan 32 vd. maddelerinde de çeşitli kabahat eylemlerinin yaptırıma bağlandığı anlaşılmaktadır.
Yasanın 3. maddesinde, genel hükümlere ilişkin 1 ila 31. maddelerinin diğer yasalardaki kabahatler için de uygulanacağı belirtilmiş, ancak bu hükmün Anayasa Mahkemesinin 01.03.2006 gün ve 108/35 sayılı kararı ile iptal edilmesi üzerine, henüz iptal kararı yürürlüğe girmeden 19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Yasanın 31. maddesi ile 3. madde; yasa yoluna ilişkin hükümlerinin diğer yasalarda aksi hüküm bulunmaması halinde, diğer genel hükümlerinin ise, idari para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımını gerektiren bütün fiiller hakkında uygulanacağı şeklinde değiştirilmiştir.
Görüldüğü gibi Kabahatler Yasasının yasa yollarına ilişkin hükümleri, diğer yasalarda aksi düzenleme bulunmaması koşuluyla, diğer genel hükümleri ise kabahat oluşturan tüm eylemler için uygulanabilecektir.
5326 sayılı Kabahatler Yasasındaki yasa yollarına geçmeden önce, bu Yasa ile 5271 sayılı CYY arasında bağlantı bulunup bulunmadığı, başka bir anlatımla Kabahatler Yasasında hüküm bulunmaması halinde 5271 sayılı CYY hükümlerinin uygulanıp uygulanmayacağının değerlendirilmesi gerekmektedir.
Öncelikle ifade etmek gerekir ki, 5326 sayılı Yasada kabahatler yönünden hem maddi ceza hukuku konularına, hem de usul hukuku konularına yer verilmiş, 5237 ve 5271 sayılı Yasa hükümlerinin uygulanması gereken hallerde ise açıkça bu hükümlere atıfta bulunulmuştur.
Bu kapsamda, zaman bakımından uygulama (md.5), yer bakımından uygulama (md. 6) hata (md. 10), hukuka uygunluk nedenleri ile kusurluluğu ortadan kaldıran nedenler (md.12), teşebbüs (md. 13) konularında 5237 sayılı TCY hükümlerine,
22. maddenin 4. fıkrası ile yer bakımından yetki kurallarına, 28. maddenin 5. fıkrasında ise, tanıklığa, bilirkişi incelemesine ve keşfe ilişkin konularda 5271 sayılı CYY hükümlerine atıfta bulunulmak suretiyle,
Kabahatler konusunda, hangi hallerde 5237 sayılı TCY ile 5271 sayılı CYY hükümlerinin uygulanacağı açıkça belirtilmiştir.
5326 sayılı Yasanın 27 ve 29. maddelerinde, yasa yolu olarak “başvuru” ve “itiraz” yöntemi kabul edilmiş, 28. maddede ise, başvurunun incelenmesi usulü düzenlenmiştir. Kabul edilen bu yasa yollarının koşulları ve sonuçlarına geçmeden önce idari yaptırım kararı verme yetki ve yöntemi konusunun da değerlendirilmesi gerekmektedir.
Yasanın 22. maddesinde, genel olarak idari yaptırım kararı verme, 23 ve 24. maddelerinde ise Cumhuriyet savcısı ve mahkemenin karar verme yetkisi düzenlenmiştir.
23. madde uyarınca;
Cumhuriyet savcısı;
1- Yasada açıkça belirtilen hallerde,
2- Suç dolayısıyla yaptığı soruşturmada, bir kabahatin işlendiğini saptaması halinde,
3- Soruşturma konusu fiilin kabahat oluşturduğunu saptaması halinde,
İdari yaptırım kararı verebilecektir.
Ancak 2 nolu halde, idari yaptırım kararı verebileceği gibi durumu ilgili kamu kurum ve kuruluşuna da bildirebilir, 3 nolu neden açısından ise idari yaptırım kararı verebilmesi, daha önce bu konuda ilgili kamu kurum ve kuruluşu tarafından karar verilmemiş olmasına bağlıdır.
24. madde uyarınca da,
Mahkeme, kovuşturma konusu fiilin suç oluşturmayıp, kabahat oluşturduğunu saptaması halinde idari yaptırım kararı verecektir.
İdari yaptırımlarla ilgili yasa yollarına gelince;
5326 sayılı Yasanın 27. maddesinde başvuru yasa yolu düzenlenmiş olup;
1- İdari yaptırım kararının, yasada açıkça gösterilen, idari kurul, makam veya kamu görevlileri tarafından verilmesi halinde ve yasada aykırı hüküm bulunmaması halinde, bu karar aleyhine onbeş gün içinde Sulh Ceza Mahkemesine başvurabilecektir. (27/1. fıkra), ancak, idari yaptırım kararı ile birlikte idari yargının görev alanına giren kararların da verilmiş olması halinde, idari yaptırım kararına karşı yapılan başvuru da, idari işlemin iptali istemiyle birlikte idari yargı mercilerince karara bağlanır. (27/8. fıkra)
2- İdari yaptırım kararının mahkeme tarafından verilmesi halinde, bu karara karşı yedi gün içinde yargı çevresinde yer aldığı ağır ceza mahkemesine itiraz edilebilir. (27/5. fıkra), ancak, kovuşturma konusu fiilin suç oluşturmaması nedeniyle verilen idari yaptırım kararı ile birlikte fiilin suç oluşturmaması nedeniyle beraat kararı verilmişse ve bu beraat kararına karşı yasa yoluna başvurulmuşsa, idari yaptırım kararına yönelik itiraz da bu yasa yolu mercii tarafından incelenir. (27/7. fıkra)
3- İdari yaptırım kararının Cumhuriyet savcısı tarafından verilmesi halinde, bu karar aleyhine onbeş gün içinde Sulh Ceza Mahkemesine başvurulabilir. Ancak idari yaptırım kararı ile birlikte kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karar verilmiş ise ve kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karara itiraz edilmişse, idari yaptırım kararına karşı itiraz da, kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararı inceleyen, Cumhuriyet savcısının görev yaptığı ağır ceza mahkemesine en yakın ağır ceza mahkemesi başkanı tarafından incelenir (27/6. fıkra, 5271 s.Y. 173. md.).
Başvuru üzerine, mahkemece yetkisi olmadığının anlaşılması halinde dosya yetkili sulh ceza mahkemesine gönderilecek, başvurunun süresi içinde yapılmadığı, söz konusu kararın sulh ceza mahkemesince incelenebilecek kararlardan olmadığı veya başvuranın buna hakkının olmadığının saptanması halinde başvurunun bu nedenlerle reddine karar verilecek,
Bu usuli eksikliklerin bulunmadığının saptanması halinde ise;
Mahkemece son karar olarak, idari yaptırım kararının hukuka uygun olması halinde başvurunun reddine, hukuka aykırı olması halinde ise idari yaptırım kararının kaldırılmasına karar verilecek, maddenin 9. fıkrasındaki koşulların bulunması halinde ise, başvuru mercii idari para cezasının miktarında değişiklik yapmak suretiyle başvurunun kabulüne karar verebilecektir.
Mahkemenin verdiği son karara karşı ise 29. madde uyarınca yedi gün içinde yargı çevresinde yer aldığı ağır ceza mahkemesine itiraz edilebilecek, idari yaptırım kararının ağır ceza mahkemesi tarafından verilmesi halinde ise bu mahkemenin kararına karşı en yakın ağır ceza mahkemesine itiraz edilebilecektir.
Kabahatler Yasasında öngörülen yasa yolu sistemini bu şekilde açıkladıktan sonra, 5271 sayılı CYY’nın yasa yolları sistemini de değerlendirmekte yarar bulunmaktadır.
5271 sayılı CYY’nın 260 ila 323. maddelerinde tüm yasa yollarına ilişkin hükümlere yer verilmiş, 260 ila 266. maddelerinde ise, yasa yollarına ilişkin genel hükümlere yer verilmiştir.
5271 sayılı CYY’da teorik ayrıma uygun olarak yasa yolları, olağan ve olağanüstü yasa yolları olmak üzere ikiye ayrılmış, 267 ila 307. maddelerinde olağan yasa yolları olan itiraz, istinaf ve temyize ilişkin hükümlere, 308 ila 323. maddelerinde ise olağanüstü yasa yolları olan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının itirazı, yasa yararına bozma ve yargılamanın yenilenmesine ilişkin hükümlere yer verilmiştir.
5271 sayılı CYY’sı ile olağan yasa yolları, 1412 sayılı CYUY’nın hükümlerinden farklı olarak itiraz, istinaf ve temyiz olarak düzenlenmiş, 5235 sayılı Yasa ile de istinaf incele¬mesini yapacak olan bölge adliye mahkemelerinin yasanın yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki yıl içinde kurulması öngörülmüştür.
5271 sayılı CYY, 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe girmiş, yine aynı şekilde 1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5320 sayılı Yasanın 18/a maddesiyle 1412 sayılı CYUY tüm ek ve değişiklikleriyle yürürlükten kaldırılmıştır. 5235 sayılı Yasa ile kurulması öngörülen Bölge Adliye Mahkemelerinin kurulup henüz faaliyete geçmemesi nedeniyle 5271 sayılı Yasanın istinafa ilişkin hükümleri ile temyize ilişkin hükümleri yürürlüğe girmiş olmasına karşın uygulama olanağına kavuşmamış, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi ile “Bölge adliye mahkemelerinin, göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 322 nci maddesinin dördüncü, beşinci ve altıncı fıkraları hariç olmak üzere, 305 ilâ 326 ncı maddeleri” nin uygulanacağı hüküm altına alınmış, bu şekilde 1412 sayılı CYUY’nın 322. maddesinde yer alan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazı ve karar düzeltmeye ilişkin hükümleri hariç olmak üzere temyize ilişkin tüm hükümlerinin uygu¬lanması sağlanmış, 5271 sayılı CYY’nın 308. maddesinde Yargıtay C.Başsavcılığı itirazına, 1412 sayılı CYUY hükümlerine göre daha geniş bir şekilde yer verilmesi ve yeni sistemde karar düzeltme yasa yolunun öngörülmemesi nedeniyle 1412 sayılı CYUY’nın 322. mad¬desinin dört, beş ve altıncı fıkralarının yürürlükte kalmalarına gerek görülmemiştir.
Bu genel açıklamalar ışığında itiraz ve temyize ilişkin hükümler incelendiğinde;
5271 sayılı CYY’nın 267 ila 271. maddelerinde itiraza ilişkin hükümlere yer verilmiş olup, itiraz kural olarak hakimlik kararlarına, yasada açıkça belirtilmiş olmak koşulu ile de mahkeme kararlarına karşı başvurulan olağan bir yasa yoludur. Nitekim yasada da itiraz yasa yoluna tabi olan mahkeme kararları, ilgili hükümlerinde açıkça belirtilmiş, Yasanın 268. mad¬desinde itiraz usulü ile itiraz mercilerine ilişkin hususlara, 271. maddede itiraz mercilerinin inceleme yöntemi ile merciince verilecek kararlara yer verilmiştir.
5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen uygulanma zorunluluğu bulunan 1412 sayılı Yasanın 305. maddesi uyarınca ceza mahkemesince verilen hükümler temyiz yasa yoluna tabidir.
Hükümler ise, 5271 sayılı Yasanın 223. maddesinde;
a) Beraat,
b) Ceza verilmesine yer olmadığı,
c) Mahkûmiyet,
d) Güvenlik tedbirine hükmedilmesi,
e) Davanın reddi,
f) Davanın düşmesi,
g) Adlî yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararı,
Şeklinde belirtilmiştir.
1412 sayılı Yasanın 305. maddesi uyarınca yukarıda sayılan hükümlerden birinin ve¬rildiği ahvalde, kesin nitelikteki hükümler istisna olmak üzere bu kararlara başvurulabilecek olağan yasa yolu temyizdir.
1412 sayılı CYUY’nın 320. maddesinde “Yargıtay, temyiz dilekçesi ile layihasında irad olunan hususlar ile temyiz talebi usule ait noksanlardan dolayı olmuş ise temyiz dilek¬çesinde bu cihete dair beyan edilecek vakıalar hakkında tetkikler yapabileceği gibi hükme tesiri olacak derecede kanuna muhalefet edilmiş olduğunu görürse talepte mevcut olmasa dahi bu hususu tetkik eder”;
321. maddesinde ise, “Yargıtay, aleyhine itiraz olunan hükmü hangi cihetten kanuna muhalif görmüşse o cihetten bozar.
Hükmün bozulmasına sebep olan kanuna muhalefet keyfiyeti, bu hükme esas olarak tespit edilen vakıalarda olmuş ise bu muameleler dahi aynı zamanda bozulur” hükümleri yer almaktadır.
Bu maddelere göre, Yargıtay temyiz nedenleriyle bağlı olmaksızın, temyiz dilekçe¬sinde ileri sürülsün veya sürülmesin son karara etkili olan tüm yasaya aykırılıkları kendili¬ğinden inceleyip hükmü bozabilir. Yargıtay’ca yapılacak denetimde mevcut kanıtların yerel mahkemece yanlış değerlendirildiği ve bu nedenle somut olaya ilişkin hukuki nitelemenin yanlış yapıldığı sonucuna varılırsa, karar esastan bozulmakla birlikte uygulanması gereken hukuki kurallar da gösterilecektir. Lehe temyiz davasında ise suç niteliğinin belirlenmesinde yanılgıya düşüldüğü belirlenirse, cezanın türü ve miktarı yönünden önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacağı koşulu ile yasaya aykırı olan hükmün bozulmasına karar verilecek, suç niteliği dışındaki sair hallerde ise eleştiri ile yetinmek suretiyle aleyhe temyiz bulunmadığını vurgulamak suretiyle hüküm onanacaktır.
Olağan yasa yolları olan itiraz ve temyize ilişkin hükümlerden sonra, uyuşmazlığın çözümü için olağanüstü bir yasa yolu olan yasa yararına bozma kurumunun uygulanma koşulları ile sonuçlarının da belirlenmesinde zorunluluk bulunmaktadır.
Öğretide “olağanüstü temyiz” denilen 23.03.2005 gün ve 5320 sayılı Ceza Muha¬kemeleri Yasasının Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Yasa’nın 18. maddesi ile yürür¬lükten kaldırı¬lan 1412 sayılı CYUY’nda “yazılı emir” olarak adlandırılan bu olağanüstü yasa yolu 5271 sa¬yılı CYY’nın 309 ve 310. maddelerinde “kanun yararına bozma” olarak yeniden düzen¬lenmiştir.
5271 sayılı Yasanın 309. maddesi uyarınca hâkim veya mahkemece verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddî hukuka veya yargılama hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtay’ca bozulması istemini, yasal nedenlerini açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması istemini içeren yazısına bu nedenleri aynen yaza¬rak Yargıtay ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtay’ca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm yasa yararına bozulacak, yerinde görülmezse istem reddedilecektir.
Böylece ülke sathında uygulama birliğine ulaşılacak, hakim ve mahkemelerce verilen cezaya ilişkin karar veya hükümlerdeki hukuka aykırılıkların, toplum ve birey açısından hukuk yararına giderilmesi sağlanacaktır.
Bozma sonrası yapılacak işlemler ve bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ile bozma kararının etkileri ise, bozulan hüküm veya kararın türü ve bozma nedenlerine göre ayrım yapılarak maddenin 4. fıkrasında ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
Bozma nedenleri;
5271 sayılı Yasanın 223 üncü maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, 309. maddenin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca; kararı veren hâkim veya mah¬kemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda yeniden karar verilecektir. Bu halde yargı¬lamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar bulunmadığı için verilecek hüküm veya kararda lehe ve aleyhe sonuçtan da söz edile¬meyecektir.
Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin olması halinde ise, anılan fıkranın (b) bendi uyarınca kararı veren hâkim veya mahkemece yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilecek, ancak bu halde verilen hüküm önceki hükümle belir¬lenmiş olan cezadan daha ağır olamayacaktır.
Davanın esasını çözen mahkûmiyet dışındaki diğer hükümlerin bozulmasında ise, (c) bendi uyarınca aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi, “tekriri muha¬keme” yasağı nedeniyle kanun yararına bozma kapsamında yeniden yargılama da gerekme¬yecektir.
4’üncü fıkranın (d) bendi gereğince bozma nedeninin hükümlünün cezasının kaldırıl¬masını gerektirmesi halinde, cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerek¬tirmesi halinde ise bu hafif cezaya Yargıtay ceza dairesince doğrudan hükmedilecektir. Bu halde de yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip gereken kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerek¬mektedir.
Görüldüğü gibi Kabahatler Yasası, maddi ceza hukukuna ilişkin hükümler yanında yargılama hukukuna ilişkin hükümler de içermektedir. Söz konusu Yasada, maddi hukuk alanında kabahatlere ilişkin genel hükümler Türk Ceza Yasasının genel hükümleriyle ilişkilendirilerek belirlendikten sonra; usul hukuku alanında kabahatler dolayısıyla idari yaptırım kararı verilmesine ilişkin esas ve usuller düzenlenmiştir. 5326 sayılı Yasada kabahatlere ilişkin genel hükümlerin belirlenmesinde, Türk Ceza Yasasının genel hükümleri ile irtibat kurulmuş ise de, usul hukukuna ilişkin hükümler bakımından Ceza Yargılama Yasası ile herhangi bir irtibat kurulmasına ilişkin genel bir hükme yer verilmemiştir. Bu nedenle Ceza Yargılama Yasasını, Kabahatler Yasasının usul hukukuna ilişkin hükümlerini tamamlayan bir yasa olarak görmemek gerekir. (Şahin/Özgenç; Kabahatler Kanununun Uygulanmasına İlişkin Hukuki Değerlendirmeler, Fasikül, Mart 2010, Sayı 4.)
5326 sayılı Kabahatler Yasasının 27. maddesinde başvuru, 28. maddesinde başvurunun incelenme yöntemi, 29. maddesinde ise itiraz yasa yoluna ilişkin hükümlere yer verilmiş olup, her üç hükümde başvurulacak yasa yollarının koşulları ve sonuçları ayrıntılı bir şekilde, hiç bir boşluk bırakılmaksızın düzenlenmiştir.
Bu hükümler uyarınca, 2000 Türk Lirasına kadar (2000 dahil) idari para cezasına ilişkin idari yaptırım kararlarına karşı başvuru üzerine Sulh Ceza Mahkemesince verilen karar üzerine,
2000 Türk Lirasından fazla idari para cezasına ilişkin idari yaptırım kararlarında ise yapılan başvuru üzerine Sulh Ceza Mahkemesince verilen kararların itiraz üzerine Ağır Ceza Mahkemesince denetlenmesi sonucu verilen karar üzerine,
İdari yaptırım kararının mahkemece verilmesi halinde, itiraz üzerine ağır ceza mahkemesince verilen karar ile,
Ağır Ceza Mahkemesince idari yaptırım kararının verilmesi halinde ise en yakın Ağır Ceza Mahkemesinin verdiği karar üzerine,
Yasa yolu süreci tamamlanacağından, bu aşamadan sonra herhangi bir olağanüstü yasa yoluna başvurulamayacaktır.
Bu şekilde kesinleşen kararlara karşı, 5271 sayılı CYY’nın 309. maddesinde düzenlenen, istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen hakimlik veya mahkeme kararları ile 5271 sayılı CYY’nın 223. maddesinde tanımlanan hükümler için kabul edilen yasa yararına bozma yasa yoluna da başvurulamaz. Zira 5271 sayılı CYY’nın 309. maddesinde ifade edilen “kararlar” sözcüğü, 5271 sayılı CYY’nda tanımlanan ve bu Yasadaki yöntem uygulanarak verilen kararları kapsamakta olup, Kabahatler Yasası uyarınca verilen kararlar kural olarak bu kapsamda değerlendirilemez.
Ancak, C.Savcılığınca eylemin suç oluşturmayıp kabahat oluşturduğu saptanarak, suç nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi halinde, kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karara itiraz edilmesi üzerine, bu kararın Cumhuriyet savcısının görev yaptığı ağır ceza mahkemesine en yakın ağır ceza mahkemesi başkanı tarafından inceleneceğinden, ağır ceza mahkemesi başkanınca verilen karar, hem suç soruşturması ile ilgili yapılan işlemleri hem de idari yaptırım kararını kapsadığından, bu kararın olağan üstü yasa yolu olan yasa yararına bozma yasa yoluna konu edileceğinin kabulü gerekmektedir.
Yine aynı şekilde, mahkemelerce eylemin suç oluşturmaması nedeniyle suçtan dolayı beraat, kabahat nedeniyle de idari yaptırım kararı verilmesi halinde, bu şekilde kesinleşen bir beraat kararının, eylemin suç oluşturduğu iddiasıyla yasa yararına bozma konusu yapılabileceği kuşkusuzdur.
Belirtilen bu istisnalar dışında, başvuru veya itiraz üzerine verilen kararlara karşı yasa yararına bozma yasa yoluna başvurulamayacağından, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir. ………………………….”
Yüksek Ceza Genel Kurulu çoğunluğuna ait bu karar gerekçesine aynen katılıyoruz.
2-Konun Genel Kurul görüşmeleri sırasında ileri sürülen ve aynı zamanda yukarıda belirtilen Genel Kurul kararında azınlık görüşü olarak ortaya konulan “Kabahatler Yasası ile getirilen sistem gereği, kabahatler ve bunlar karşılığında öngörülen idari yaptırım kararları idari bir işlemin ötesinde, ceza huku¬kunun genel prensipleriyle yakın ilişki içinde bulunmaktadır. Nitekim, anılan Yasada, kanunilik, zaman ve yer bakımından uygulama, sorumluluğun esasları, hukuka uygunluk nedenleri ile kusurluluğu ortadan kaldıran sebepler, teşebbüs, iştirak, içtima, zamanaşımı gibi ceza hukukunun bir çok temel ilkesine yer verilmiştir. Bu nedenledir ki, kabahatler karşılığında öngörülen idari yaptırımlardan idari para cezası ile mülkiyetin kamuya geçirilmesi kararlarına karşı idari yargıya değil, ceza mahkemesine başvurulmasını mümkün kılan bir düzenleme yapılmıştır.
………………………………………………………………
Bu itibarla Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının kabulü ile Özel Daire kararının kaldırılmasına, yasa yararına bozma istemi konusunda karar verilmek üzere dosyanın Özel Dairesine gönderilmesine karar verilmesi gerektiği” yolundaki görüşlere de katılmak mümkün değildir. Şöyle ki;
Kabahat karşılığında öngörülen idari yaptırımlardan idari para cezası ile mülkiyetin kamuya geçirilmesi kararlarına karşı, kabahatler ve bunlar karşılığında öngörülen idari yaptırım kararları idari bir işlemin ötesinde, ceza huku¬kunun genel prensipleriyle yakın ilişki içinde bulunduğundan ve anılan Yasada, kanunilik, zaman ve yer bakımından uygulama, sorumluluğun esasları, hukuka uygunluk nedenleri ile kusurluluğu ortadan kaldıran sebepler, teşebbüs, iştirak, içtima, zamanaşımı gibi ceza hukukunun birçok temel ilkesine yer verildiğinden dolayı ceza mahkemeleri görevlendirilmiş değildir. Hükümet tasarısında böyle bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Bu düzenlemeler TBMM Adalet Alt Komisyonunda üye milletvekillerinin önergeleriyle tasarıya eklenmiştir. Gerekçeleri ise vatandaşların masrafsız ve daha kısa zamanda müracaat edebilecekleri merciin ceza mahkemeleri olduğu görüşüne dayanmaktadır.
Öte yandan, kabahatler ve bunlar karşılığında öngörülen idari yaptırım kararları idari bir işlemin ötesinde, ceza huku¬kunun genel prensipleriyle yakın ilişki içersinde bulunması sadece ceza mahkemelerini ilgilendiren bir husus değildir. İdari yaptırım kararı vermeye yetkili tüm idari merciiler de, idari para cezası veya mülkiyetin kamuya geçirilmesi kararlarını verirken Kabahatler Kanunun 3. maddesinin 1. fıkrasını (b) bendi gereği kanunilik, zaman ve yer bakımından uygulama, sorumluluğun esasları, hukuka uygunluk nedenleri ile kusurluluğu ortadan kaldıran sebepler, teşebbüs, iştirak, içtima, zamanaşımı gibi ceza hukukunun birçok temel ilkesini gözetmek zorundadırlar. Kabahat ve bunlara ait idari para cezası ve mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımı kararlarına karşı yapılacak itirazların idari yargıda inceleneceğine dair birçok özel yasada düzenlemeler bulunmaktadır. Bu durumlarda da idari yargı mercileri denetimlerini yaparken yine yukarıda belirtilen konularda ceza hukukunun temel prensiplerini gözeterek karar vermek zorundadırlar.
Bu nedenlerle “Kabahatler Yasasında, kanunilik, zaman ve yer bakımından uygulama, sorumluluğun esasları, hukuka uygunluk nedenleri ile kusurluluğu ortadan kaldıran sebepler, teşebbüs, iştirak, içtima, zamanaşımı gibi ceza hukukunun bir çok temel ilkesine yer verilmiştir. Bu nedenledir ki, kabahatler karşılığında öngörülen idari yaptırımlardan idari para cezası ile mülkiyetin kamuya geçirilmesi kararlarına karşı idari yargıya değil, ceza mahkemesine başvurulmasını mümkün kılan bir düzenleme yapılmıştır” şeklindeki görüşün isabetli olmadığını düşünmekteyiz.
3- Yine Genel Kurul görüşmelerinde “kabahatler nedeniyle ön görülen idari para cezası ve mülkiyetin kamuya geçirilmesi yaptırımı kararlarına karşı CMK hükümlerine göre kanun yararına bozma yasa yolunun kapatılmasının hak arama özgürlüğü ile bağdaşmayacağına” dair görüşe de katılmak hukuken mümkün değildir. Şöyle ki;
Kanun yararına bozma yasa yolu olağanüstü bir yasa yoludur. Bu yola, öğretide bazı yazarlar olağanüstü temyiz de demektedirler. Olağanüstü bu yasa yolunun amacı, uygulamada birliği sağlamaktır. Yerel mahkemelerin, aynı hukuk normunu farklı yorumlayarak farklı uygulama yapmalarını engellemek ya da bir hukuk normunu yanlış yorumlayarak ağır hukuk ihlallerinin önüne geçmek için getirilmiş bir müessesedir. Bu müesseseye, ceza yargılamasında, askeri ceza yargılamasında, medeni hukuk yargılamasında ve idari yargılamada yer verilmiştir. Bu yasa yoluna müracaatın sonucunda verilecek karar, ceza ve askeri ceza yargılamasında hükümlü aleyhine sonuç doğurmayacak, lehine sonuç doğurabilecektir. Buna karşılık medeni hukuk yargılamasında ve idari yargılamada ise kesinleşmiş kararın sonuçlarını lehe ya da aleyhe etkilemeyecektir.
Öte yandan olağanüstü bu yasa yoluna dava taraflarının bizzat başvurma hakları yoktur. Olmayan bir hakkın kullanılma özgürlüğünden de söz edilemez.
Bu nedenlerle de “kanun yararına bozma yasa yolunun kapatılmasının hak arama özgürlüğü ile bağdaşmayacağına” dair görüş yerinde değildir.
Açıkladığımız bu gerekçelerle başta da ifade ettiğimiz gibi Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının reddi yerine kabulüne dair Ceza Genel Kurulunun sayın çoğunluğunun kararına katılmıyoruz” gerekçeleriyle itirazın reddi yönünde oy kullanmışlardır.
Diğer beş Kurul Üyesi ise; “Özel Daire ilamında belirtilen nedenlerle itirazın reddi” yönünde karşıoy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 7. Ceza Dairesinin 31.03.2010 gün ve 16254-5740 sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3- Dosyanın yasa yararına bozma konusu hakkında karar verilmek üzere Özel Daireye gönderilmesi için Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 12.10.2010 tarihinde yapılan ilk müzakerede yasal çoğunluk sağlanamadığından 19.10.2010 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.