Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2010/158 E. 2011/296 K. 27.12.2011 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2010/158
KARAR NO : 2011/296
KARAR TARİHİ : 27.12.2011

İtirazname : 2010/62258
Yargıtay Dairesi : 1. Ceza Dairesi
Mahkemesi : İSTANBUL 12. Ağır Ceza
Günü : 26.12.2007
Sayısı : 220-471
Suç işlemek amacıyla örgüt kurma, kasten öldürmeye teşebbüs, sahtecilik, dolandırıcılık ve 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçlarından sanıklar Y..A.., A..K., G. Ü., B. K. ve E.K. hakkında Bakırköy C.Başsavcılığı tarafından açılan kamu davasında Bakırköy 2. Ağır Ceza Mahkemesince 13.10.2003 gün ve 170-264 sayı ile, sanıkların eylemlerinin 4422 sayılı Yasa kapsamında değerlendirilmesi gerektiği gerekçesiyle verilen görevsizlik kararı üzerine dosya İstanbul 4 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesinin 2003/284 Esas sayısına kaydedilmiştir.
Bu aşamadan sonra çeşitli davalar açılmış ve bu dosyaların yapılan yasal değişikliklerle İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesine dönüşen İstanbul 4 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesinin 2003/284 Esas sayılı dosyasıyla birleştirilmesine karar verilmiştir.
Bu kapsamda;
1- İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi C. Başsavcılığı’nın 08.12.2003 gün ve 2104-1268 sayılı iddianamesiyle çıkar amaçlı suç örgütüne üye olmak, evrakta sahtecilik, korku kaygı ve panik yaratacak şekilde silahla ateş etme ve 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçlarından sanıklar G.Ü., R. D., M.Y., İ. T.ve P. A.hakkında açılan kamu davası İstanbul 4 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesince 30.03.2004 gün ve 337-59 sayı ile,
2- İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi C. Başsavcılığı’nın 16.12.2003 gün ve 2419-1314 sayılı iddianamesiyle çıkar amaçlı suç örgütüne üye olmak, evrakta sahtecilik, kasten yaralamaya azmettirme ve tehdit suçlarından sanık G.T..hakkında açılan kamu davası, İstanbul 4 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesince 31.03.2004 gün ve 342-58 sayı ile,
3- İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi C. Başsavcılığı’nın 06.02.2004 gün ve 2505-104 sayılı iddianamesiyle çıkar amaçlı suç örgütüne üye olmak, kasten yaralama, 6136 sayılı Yasaya aykırılık ve yaralama suçuna azmettirmekten sanıklar G,T,, M,Ç,ve Y. T. hakkında açılan kamu davası, İstanbul 4 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesince 03.05.2004 gün ve 48-87 sayı ile,
4- İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi C. Başsavcılığı’nın 10.02.2004 gün ve 234-115 sayılı iddianamesiyle çıkar amaçlı suç örgütüne üye olmak ve dolandırıcılık suçlarından sanık N.Ş. hakkında açılan kamu davası İstanbul 4 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesince 03.05.2004 gün ve 50-88 sayı ile,
5- İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesi C. Başsavcılığı’nın 01.06.2004 gün ve 1133-615 sayılı iddianamesiyle çıkar amaçlı suç örgütüne üye olmak, hürriyeti tahdit ve dolandırıcılık suçlarından sanık N.Ü.hakkında İstanbul 4 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesine açılan kamu davası yapılan yasal değişikliklerle İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesine dönüşen bu mahkemece 04.08.2004 gün ve 182-130 sayı ile,
6- İstanbul C. Başsavcılığının 07.04.2005 gün ve 252-421 sayılı iddianamesi ile çıkar amaçlı suç örgütü kurmak ve yönetmek, bu örgüte yardımda bulunmak, avukatlık görevinden dolayı öldürmeye teşebbüs suçlarına azmettirme, silahla yaralama suçuna azmettirme ve bu suça teşebbüs, 6136 sayılı Yasaya aykırılık, korku kaygı ve panik yaratacak şekilde silahla ateş etme suçlarına azmettirmekten sanık H.A.hakkında açılan kamu davası İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesince 03.08.2005 gün ve 91-106 sayı ile,
Verilen birleştirme kararlarıyla aynı mahkemenin 2003/284 Esas sayılı dosyası ile birleştirilmiştir.
Birleştirilen dosyalar üzerinden yargılamayı sürdüren İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesince 08.11.2006 gün ve 284-232 sayı ile; sanıkların çıkar amaçlı suç örgütü kurma, yönetme, üye olma ve bu örgüte yardım etme suçlarından beraatlarına, atılı diğer suçlardan ise görevsizlik ile dosyanın Bakırköy Nöbetçi Ağır Ceza mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
Görevsizlik kararıyla dosyanın gönderildiği Bakırköy 8. Ağır Ceza Mahkemesince 26.12.2006 gün ve 306-460 sayı ile, karşı görevsizlik kararı verilmesi üzerine, oluşan olumsuz görev uyuşmazlığı Yargıtay 5. Ceza Dairesince 05.02.2007 gün ve 911-628 sayı ile;
“Sanıkların üzerine atılan suçun niteliğine, iddianamede olayın anlatılış biçimine ve Bakırköy 8. Ağır Ceza Mahkemesi kararındaki gerekçeye göre, yerinde görülmeyen İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesinin 08.11.2006 gün ve 2006/271 Esas, 2006/236 karar sayılı görevsizlik kararının kaldırılmasına” karar verilmek suretiyle çözümlenmiş, dosya İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesinin 2007/220 Esas numarasına kaydedilmiştir.
Yerel mahkemece suç işlemek amacıyla örgüt kurma, yönetme, üye olma ve örgüte yardım etme suçlarından verilen beraat kararlarının katılanlar ve katılanlar vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 8. Ceza Dairesince 02.09.2007 gün ve 2805-6483 sayı ile;
“1- Sanıklar G. Ü. ve M.Ç. haklarında verilen beraat kararlarına ilişkin yapılan incelemede;
Kendi adına asaleten diğer müştekiler A.T. ve Z.T.’e vekaleten davayı takip eden Avukat G.D.’ın, 17.06.2005 tarihli oturumda şikayetinden vazgeçmesi karşısında CMK.nun 243 (CMUK.nun 372) maddesi gereğince temyize hakkı bulunmadığından, adı geçen sanıklar hakkında verilen beraat kararlarına yönelik temyiz istemlerinin CMUK.nun 317. maddesi uyarınca oybirliğiyle (REDDİNE),
II- Sanıklar H., A., Y.Ö., M. Ö., R. D., P. A., İ.T., G. T., Y. T., N. Ş., N. Ü., F. N., R. O., M.A., M. Y., Y. A., B. K., E. K. ve A. K. haklarında verilen beraat kararlarına yönelik temyizlere gelince;
Sanıklar H.A., Y. Ö., M. Ö., R.D., P. A., İ. T., G. T., Y.T., N. Ş, N.Ü., F.N., R. O., M.A. ve M. Y.haklarında kamu davası açıldıktan sonra birleştirme kararı verilmeden önce katılma kararı verilmemesine rağmen birleştirme kararından sonra ve yargılama devam ederken kendisi adına asaleten diğer müştekiler adına vekaleten katılma talebi niteliğinde dilekçeler ibrazı ile deliller sunan ve cezalandırılmalarını talep eden müşteki Avukat G. D.’ın müdahilliği konusunda olumlu olumsuz bir karar verilmemesi” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Bozma üzerine dosya İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesinin 2007/506 Esas numarasına kaydedilmiş, 26.12.2007 gün ve 506-466 sayı ile, merci tayini kararı yoluyla gelen ve aynı mahkemenin 2007/220 Esasına kayıtlı dosyası ile birleştirilmiştir.
Birleşen dosyalar üzerinden yargılama yapan İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesince
26.12.2007 gün ve 220-471 sayı ile; sanıkların çıkar amaçlı suç örgütü kurma, yönetme, üye olma ve bu örgüte yardım etme suçları ile atılı bir kısım suçlarından beraatlerine, diğer atılı suçlardan ise mahkumiyetlerine hükmolunmuş, bu hükmün sanıklar H., G. T., Y., M., E., G.Ü., A., R.nin müdafileri ile katılan ve katılanlar vekili ile Cumhuriyet savcısının temyizi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 20.05.2009 gün ve 6080-2875 sayı ile;
“A-1) Av.G.D.’ın müdahil ve müdahiller vekili olarak yaptığı temyizi üzerine yapılan incelemede;
a) Çıkar amaçlı örgüt kurma ve bu örgüte üye olma suçuna müdahale mümkün olmadığından, bu suça yönelik temyiz talebinin,
b) Sanık F. N. yönünden davanın tefrikine ilişkin karara karşı itiraz yolu açık olduğundan, bu sanık yönünden yapılan temyiz talebinin,
c) 31.03.2004 tarihli celsede Av.G. D.’ın müdahil ve müdahiller vekili sıfatıyla sanık Gökhan Ünyıldız hakkındaki şikayetten vazgeçtiği anlaşılmakla, bu sanık yönünden yapılan temyiz talebinin,
2) İstanbul Barosu Başkanlığı suçtan doğrudan doğruya zarar görmediğinden ve davaya müdahil olamayacağından temyiz talebinin,
3) Suç duyurusunda bulunulmasına yönelik kararlar hüküm niteliği taşımadığından, müdahil ve müdahiller vekili ile sanıklar müdafilerinin bu husustaki temyiz taleplerinin,
4) Sanık G.T. hakkında dolandırıcılık ve yağma suçlarından, sanıklar N.Ü. ve H. A.hakkında yağma suçundan açılmış bir dava bulunmadığından, bu nedenle bu suçlardan hüküm kurulmamasında usule aykırılık bulunmadığından, Cumhuriyet Savcısının bu husustaki temyiz talebinin,
CMUK.nun 317. maddesi uyarınca reddine karar verilmiştir.
5-a) Müdahil ve müdahiller vekilinin duruşmalı inceleme talebine yetkisi bulunma¬dığından,
b) Sanıklar H., G. T., A., R., P. ve İ. müdafilerinin süresinde yapmış oldukları duruşmalı inceleme taleplerinin, hükmedilen ceza miktarları nedeniyle,
CMUK.nun 318. maddesi uyarınca reddine karar verilmiştir.
B-1) Çıkar amaçlı örgüt kurma ve bu örgüte üye olma suçuna müdahale mümkün olmadığından, sanıklar hakkında verilen beraat kararlarına karşı Cumhuriyet Savcısının da temyizi bulunmadığından, bu suç yönünden bir kısım sanıklar hakkında onama ve bir kısım sanıklar hakkında da bozma isteyen tebliğnamedeki düşünce benimsenmemiş, bu suçtan kurulan hüküm temyiz incelemesi kapsamı dışında bırakılmıştır.
2) Sanık G.T.’ın mağdur A.’a yönelik tehdit suçundan kurulan hükümde, gerekçe yeterli ve uygulama doğru olduğundan, bu suç yönünden bozma isteyen tebliğnamedeki düşünce benimsenmemiştir.
C-1) Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanık H. A.’ün mağdurlar Z., A. ve A. Z.’ye yönelik resmi evrakta sahtecilik suçlarına azmettirmek suçlarının, sanık G. T.’ın mağdur A.’a yönelik imzasız mektupla tehdit, mağdurlar Z.ve A.’a yönelik resmi evrakta sahtecilik suçlarının, sanık Y. A.’ın mağdurlar Z.ve A.’a yönelik resmi evrakta sahtecilik ve dolandırıcılık suçlarının, sanıklar P. A. ve İ.T.’nun mağdurlar Z.ve A.’a yönelik resmi evrakta sahtecilik suçlarının, sanıklar N.Ş. ve N.Ü.’in mağdurlar Z. ve A.’a yönelik dolandırıcılık suçlarının sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde suçların niteliği tayin, takdire ilişen cezayı azaltıcı sebebinin nitelik ve derecesi takdir kılınmış, savunmaları inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, sanık N.Ü.’in mağdur N..’e yönelik hürriyeti tahdit suçu yönünden elde edilen delillerin hükümlülüğe yeter nitelik ve derecede bulunmadığı gerekçeleri gösterilerek mahkemece kabul ve takdir kılınmış, incelenen dosyaya göre verilen hükümlerde düzeltme ve bozma nedenleri dışında isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık H. müdafiinin sübuta, sanık G. T. müdafilerinin usule, sübuta, suçların vasfına, eksik inceleme ile karar verildiğine, cezada teşdit uygulanmasının hatalı olduğuna, sanık Y. A. müdafiinin usule, savunma hakkının kısıtlandığına, sübuta, tutuklu kalınan sürenin kararda gösterilmediğine, sanık P.müdafiinin sübuta, eksik inceleme ile karar verildiğine vesaireye, sanık İ.T. müdafiinin sübuta vesaireye, sanık N.müdafiinin sübuta vesaireye ilişen, sanık N. müdafiinin bir sebebe dayanmayan, Cumhuriyet Savcısının sanıklar H., P.ve İ.yönünden sahtecilik suçunda mağdur sayısınca cezalandırılmaları gerektiğine, sanık Y. yönünden sahtecilik ve dolandırıcılık suçlarında mağdur sayısınca cezalandırılması gerektiğine, sanık Nusrettin yönünden dolandırıcılık suçunda mağdur sayısınca cezalandırılması gerektiğine ve sanık N. yönünden dolandırıcılık suçunda mağdur sayısınca cezalandırılması gerektiğine ve hürriyeti tahdit suçunda sübuta yönelen, müdahil ve müdahiller vekilinin sanıklar H., P., İ. ve N.’ın sahtecilik, sanık Y.’ın sahtecilik ve dolandırıcılık suçları yönünden bir sebebe dayanmayan ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle ;
Sanık H..A.yönünden, mağdur-müdahil A.Z. B.oğlu’na yönelik resmi evrakta sahtekarlık suçuna azmettirme suçuna ilişkin hükümde ( 17. fıkranın B bendinde ) mağdur olarak A.Z.gösterildiği halde, mağdurlar Z.ve A.’a yönelik eylem nedeniyle hüküm kurulduğu, ancak, hüküm fıkrasının mağdur-müdahil A..’ye yönelik sahtecilik suçuna ilişkin olduğu açıkça anlaşılmakla, hüküm fıkrasındaki ‘müştekiler Z. ve A.’a yönelik resmi belgede sahtecilik suçuna azmettirmek suçundan’ ibaresinin ‘müşteki A. Z.i’ye yönelik resmi evrakta sahtecilik suçuna azmettirmek suçundan’ şeklinde değiştirilmesine karar verilmek suretiyle CMUK.nun 322. maddesiyle tanınan yetkiye istinaden DÜZELTİLEREK hükümlerin kısmen tebliğnamedeki düşünce gibi (ONANMASINA),
2) Sanık H.A.’ün mağdur-müdahil G.’e yönelik 12.06.2003 ve 18.03.2003 tarihli, mağdur-müdahil A.’a yönelik 23.11.2003 ve 26.09.2003 tarihli, mağdur-sanık Y.’a yönelik 26.01.2004 tarihli eylemleri, sanık G.T.’ın mağdur-müdahil A.’a yönelik 23.11.2003 tarihli, mağdur-sanık Y.’a yönelik 26.01.2004 tarihli eylemleri, sanıklar Y. T.ve M.Ç.’ın mağdur-sanık Y.’a yönelik 26.01.2004 tarihli eylemleri ile 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçları, sanıklar
B. K. ve E.K.’ün mağdur-müdahil G.’e yönelik 12.06.2003 tarihli eylemleri, sanık G. Ü.’ın mağdur-müdahil G.’e yönelik 12.06.2003 tarihli, müşteki A.’a yönelik 26.09.2003 tarihli eylemleri ve 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçu, sanık A.K.’ın mağdur-müdahil G.’e yönelik 18.03.2003 tarihli eylemi ve 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçu, sanık R. D.’un mağdur-müdahiller Z. ve A.’a yönelik silah atılması eylemi ve 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçu yönünden yapılan incelemede;
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 03.02.2009 tarih ve 2009/4-13 Esas, 2009/12 Karar sayılı kararı uyarınca, suçun sübutu ve nitelendirilmesi konularında Dairemizce inceleme yapılamayacağından, hüküm tarihinden sonra yürürlüğe giren 5728 sayılı Yasa’nın 562. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK.nun 231.maddesi uyarınca sanıkların hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinin gerekmesi,” isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay C.Başsavcılığı ise 01.07.2010 ile 05.02.2011 gün ve 62258 sayılı itiraznameler ile;
“Sanıklar hakkındaki çıkar amaçlı örgüt kurma dışındaki öldürmeye kalkışma ve silahla yaralama, bu suça kalkışma, silahla tehdit, evrakta sahtekârlık, dolandırıcılık, 6136 sayılı Yasaya aykırılık suçlarından 5271 sayılı CYY’nun 251-g maddesi uyarınca görevsizlik kararı verilmesi gerekirken yargılamaya devam edilerek hüküm kurulması isabetsiz olduğundan bozulmasına karar verilmesi gerekirken Özel Dairece görevsiz mahkemece verilen karara yönelik esasa ilişkin temyiz incelemesi yapılması isabetsiz olduğundan itirazımızın kabulü ile Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 20.05.2009 tarih 2008/6080 Esas, 2009/2875 Karar sayılı kararının itirazen kaldırılmasına,
İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesinin 26.12.2007 gün, 2007/220 Esas ve 2007471 karar sayılı kararının çıkar amaçlı örgüt kurma kapsamında işlenmediği kabul edilen suçlar yönünden 5271 Sayılı CYY’nın 252/l-g maddesi uyarınca görevsizlik kararı verilmesi gerekirken yargıla¬maya devam ederek sanıklar hakkında hüküm kurulması isabetsizliğimden bozulmasına karar verilmesi” isteminde bulunmuştur.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Özel Daire ile Yargıtay C.Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; 5271 sayılı CYY’nın 250. maddesi uyarınca kurulan ağır ceza mahkemelerince, bu madde kapsamında yargılama yapılarak, suç işlemek amacıyla örgüt kurma, yönetme, üye olma ve örgüte yardım suçlarından beraat kararı verilen hallerde, madde kapsamına girmeyen diğer suçlardan dolayı, yargılamaya devamla hüküm kurulmasının olanaklı olup olmadığına ilişkin ise de, 10.06.1942 gün ve 26-16 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı karşısında, merci tayini yoluyla davaya bakacak mahkemenin belirlendiği bir durumda Yargıtay C. Başsavcılığınca görev konusunda itiraza gelinip gelinemeyeceğinin öncelikle değerlendirilmesi gerekmektedir.
Yerel mahkemece suç işlemek amacıyla örgüt kurma, yönetme, üye olma ve bu örgüte yardım suçlarından sanıkların beraatine, diğer suçlardan ise mahkemenin görevsizliğine karar verilerek dosyanın gönderildiği Bakırköy 8. Ağır Ceza Mahkemesince karşı görevsizlik kararı verilmesi üzerine, oluşan olumsuz görev uyuşmazlığı Yargıtay 5. Ceza Dairesince, İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesinin yetkili kılınması suretiyle çözümlenmiştir. Yerel mahkemece de yargılamaya devam edilerek, suç işlemek amacıyla örgüt kurma, yönetme, üye olma ve bu örgüte yardım suçlarından beraat, diğer bazı suçlardan mahkûmiyet, bazılarından ise beraat hükümleri kurulmuştur. Yargıtay 1. Ceza Dairesince de suç işlemek amacıyla örgüt kurma, yönetme, üye olma ve yardım suçlarına katılma olanaklı olmadığından ve o yer C. Savcısının da aleyhe temyizi bulunmadığından bu suçlar inceleme dışında bırakılarak diğer suçlara yönelik temyiz incelemesi yapılmış, bir kısım suçlardan kurulan hükümler onanmış, bir kısım suçlardan kurulan hükümlerin ise hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının değerlendirilmesi amacıyla bozulmasına karar verilmiştir.
Yargıtay C.Başsavcılığı ise, suç işlemek amacıyla örgüt kurma, yönetme, üye olma ve bu örgüte yardım suçlarından beraat kararı verilmesinden sonra diğer suçlar için görevsizlik kararı verilmesi gerektiğinden yerel mahkeme hükmünün esasına girilmeden bozulmasına karar verilmesi gerektiği görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurmuştur.
Konumuza ilişkini olan 10.06.1942 gün ve 26-16 sayılı İçtihadı Birleştirme Kurulu Kararında, yargı yerleri arasında çıkan görev uyuşmazlığı sonucunda, merci tayini yoluyla yetkili kılınan mahkemenin verdiği kararın Yargıtayda incelenmesi sırasında görev hususunun tekrar incelenemeyeceği kararlaştırılmıştır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 23.05.2000 gün ve 111-117 sayılı kararında da; olumsuz görev uyuşmazlığı üzerine müşterek yüksek görevli mahkemece verilen “merci tayini” kararı kesin olup bu karara karşı direnilemeyeceği hükme bağlanmıştır.
Öğreti ve uygulamada kabul gördüğü üzere, İçtihadı Birleştirme Kurulu Kararları yürürlükte kaldıkları sürece hüküm fıkraları itibarıyla bağlayıcı niteliktedir. Bu kararların, dayandığı yasalar geçerliliğini koruduğunda ancak yeni bir İçtihadı Birleştirme Kurulu Kararı ile kaldırılması veya değiştirilmesi gereklidir.
Ancak, İçtihadı Birleştirme Kurulu Kararının dayanağını oluşturan yasa değiştiğinde ve yeni yasa farklı bir hüküm getirdiğinde anılan İçtihadı Birleştirme Kurulu Kararının geçerliliği sona ermektedir.
Bu açıklamalar ışığında önsoruna ilişkin olarak yapılan değerlendirmede;
Yerel mahkemece, 08.11.2006 tarihinde verilen ilk kararda örgüte ilişkin suçlardan beraat hükmü kurulduktan sonra diğer suçlar açısından görevsizlik kararı verilmiş, ancak dosyanın gönderildiği Bakırköy 8. Ağır Ceza Mahkemesince karşı görevsizlik kararı verilmesi üzerine oluşan olumsuz görev uyuşmazlığı, Yargıtay 5. Ceza Dairesince merci tayini yoluyla kesin olarak çözümlenerek dosya tekrar İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesinin önüne gelmiştir.
Halen geçerliliğini sürdüren 10.06.1942 gün ve 26-16 sayılı İçtihadı Birleştirme Kurulu Kararı doğrultusunda, oluşan görev uyuşmazlığının merci tayini yoluyla çözümlenmesi halinde, merci tayini yoluyla yetkili kılınan mahkemenin verdiği kararın Yargıtayda incelenmesi sırasında görev hususu tekrar değerlendirme konusu yapılamayacağından, gerek yerel mahkemenin gerekse Özel Dairenin kararında bir isabetsizlik yoktur.
Görev konusunun Yargıtayca inceleme konusu dahi yapılamayacağı bir durumda, Yargıtay C.Başsavcılığının kesin nitelikteki merci tayini kararını hükümsüz kılacak bir sonuç doğmasına neden olacak şekilde itiraz yasa yoluna başvurma olanağının da bulunmadığı kabul edilmelidir.
Aksinin kabulü halinde, halen geçerli olduğunda kuşku bulunmayan İçtihadı Birleştirme Kararına karşın, merci tayini kararlarının kesinliği söz konusu olmayacak, merci tayini yoluyla görev uyuşmazlığının çözümlenerek dosyanın gönderildiği mahkemece verilen kararların temyiz incelemesi sırasında tekrar görev konusu gündeme gelebilecek, buna bağlı olarak da yargılamalar gereksiz yere uzayacaktır.
Bu itibarla, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının esasına girilmeden saptanan önsorun nedeniyle reddine karar verilmelidir.
Önsoruna ilişkin olarak çoğunluk görüşüne katılmayan Genel Kurul Üyesi Doç. Dr. İ. Şahbaz;”
“I.GİRİŞ:
İçtihatta devamlılık aranacağı konusunda kuşku yoktur. Ancak içtihatta devamlılık, daimilik demek olmamalıdır. İçtihatların da zamanla değişmesi gerekir. Olaylara ilişkin hukuki değerlendirmeler, birer değer yargısı olup, değer yargıları değişebilir olacağından, içtihat da değişebilir, değişmelidir (Nurullah Kunter- Feridun Yenisey: Ceza Muhakemesi Dalı Olarak Ceza Muhakemesi Hukuku, İstanbul 2000, s.41).
İçtihadî hukuk, benzer somut olaylarda verilmiş kararlardan çıkarılan ve yeni bir hükümde veya hüküm vermede hukuki değer ölçüsü olarak kullanılan normlar bütünüdür. Bu itibarla içtihadi hukuk, bir norm yaratmadır.
İçtihatların, belli bir dönemin hukuk anlayışını yansıtmaları ve hukuki değer ölçüsü gösterebilmeleri nedeniyle önemleri büyüktür. Yasaların dahi, yasadan üstün hukuk kurallarının varlığı halinde yargıçlar bakımından emredici olmadıkları bilinen bir gerçektir. Anayasamızda yer alan, “Hakimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasaya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdanı kanaatlerine göre hüküm verirler” (m.138/1) düzenlemesi, yargıçların karar verirken yasa yanında, hukuku da dikkate alacaklarını göstermektedir.
Önceki içtihatların zaman içerisinde haksızlığa sebebiyet verdiklerinin anlaşılması halinde, tartışma açılıp, günün koşullarına ve somut olaylara uyumlarına ilişkin değerlendirmeler yapılmaktadır/yapılmalıdır.
Yasaların dahi yargıçlara karar vermede emretmedikleri halde, İçtihadı Birleştirme Kararları (İBK) uygulamada, farklı olaylar veya yasadaki sanık lehine durumlar için dahi bağlayıcı olmaları insan haklarının gelişiminde büyük bir engel oluştururlar. Nitekim, İBK’nın bu denli bağlayıcılığının kabul edilmesi öğretide hatalı bulunarak yargıçların bağımsızlıklarına aykırı bulunmaktadır (Kunter-Yenisey, 2000, s. 477-478).
İBK’larının değiştirilmelerindeki güçlük de öğretide eleştirilmiştir. (Öztekin Tosun: Türk Suç Muhakemesi Dersleri, İstanbul 1976, C.II, s. 274). Bence, içtihat birliği için İBK’larına ihtiyaç olmakla beraber, çok sayıda yasa ve anayasa değişiklikleri karşısında halen, güncel gerçeğe ters düşen, insan haklarındaki güvenceyi daraltan, bunların güçlenmesine engel oluşturan içtihat ve içtihadı birleştirmeden ayrılmak gerekir. Anayasaların ve uluslar arası sözleşmelerin sürekli değişime uğradığı, hakların kullanımına engel olan değişikliklerin gerçekleştirildiği bir dünya ve Türkiye’de olağanüstü haklı nedenler olmadıkça, içtihatlar bağlayıcı olmamalıdır. Sadece bize özgü olan içtihadı birleştirmenin (Baki Kuru: İçtihatları Birleştirme ile İlgili Bazı Sorunlar, Ankara, 1977, s. 12; Kunter-Yenisey, 2000, s. 478), hak ve özgürlükler aleyhine olması halinde, içtihatların birleştirmeden değiştirmeye dönüştürülmesi gerekir. Sık sık gerçekleştirilen mevzuat değişiklikleri karşısında, içtihatların yeniden gözden geçirilmesi birer vesile olmak durumundadır. Hukukun “kalıplaşmaması”, hakkın daha güvenceli kılınabilmesi için bu zorunludur. Aksi takdirde, anayasa, sözleşme ve yasalardaki değişim iradesinin gerisinde kalınması söz konusu olacaktır.
II- SOMUT OLAY
Somut olayımızda, Yargıtay Özel Dairece davaya hangi mahkemede bakılacağı konusunda mercii tayini yoluyla karar verilmesi halinde, temyiz incelemesi yapan dairenin esas mahkemesinin kararlarıyla ilgili olarak görev konusunda bozma kararı verebilip veremeyeceği tartışılmaktadır.
Yüksek çoğunluk görüşü, Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı (1942/26-16, 10.6.1942) karşısında, özel dairenin temyiz incelemesi yaparken, mercii tayini kararının bağlayıcı olması nedeniyle bozma kararı veremeyeceği ve bu nedenle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının Yüksek Ceza Genel Kurulu’na itirazda bulunamayacağı yönündedir.
Yargıtay Yasasında, “İçtihadı Birleştirme Kararları, benzer hukuki konularda Yargıtay Genel Kurullarını, dairelerini ve adliye mahkemelerini bağlar” (2797 sayılı Yargıtay Yasası, m. 45/5), şeklinde düzenleme mevcut olmakla beraber, üzerinde durulması gereken husus, yasadaki bu düzenleme ile söz konusu İBK ve somut olayımızın örtüşüp örtüşmediğidir. İçtihadı birleştirme kararları yasada değişiklik olmadığı sürece yürürlükte kalır görüşü doğru olmakla beraber, inceleme konusu dosyadaki sanığın/sanıkların temel haklarının söz konusu olması ve bunların anayasa ve sözleşmede güvenceye alınması karşısında, bu İBK’nın açıkça değiştiğinden söz edilmese bile, bir temel hak bakımından getirilen güvenceli düzenleme karşısında, temel hakkı güvenceli kılan düzenlemelerin öncelikle dikkate alınması ve hakkın güçlendirilmesi zorunluluğu nedeniyle, bu olayda İBK’nın dikkate alınmaması gerekir.
Diğer yandan, merci tayini yoluyla belirlenen yetki, esasen, davanın sürüncemede kalmaması için düşünülmüş bir uygulamadır. Bu nedenle, İBK, esas mahkemesi bakımından bağlayıcı olmakla beraber, temyiz incelemesi aşamasında, soruşturma ve kovuşturmanın başlangıç kısmında görev konusu henüz netleşmemiş olduğundan, merci tayini kararının bağlayıcı (kesin) olması doğaldır. Buna karşın, kovuşturma aşamasında delillerin ortaya koyduğu durum karşısında, o suçların yargılamasını yapan mahkemenin yetkisiz olduğunun açıkça anlaşılmasına karşın, temyiz incelemesi yapan Yargıtay özel dairesinin kamu düzenini ilgilendiren ve somut olayımızda özel yetkili ağır ceza mahkemesinin yargılama yetkisi dışında kalan, diğer ağır ceza mahkemesinin görevli olduğunun açıkça anlaşıldığı durumda dahi, görev yönünden esas mahkemesinin kararını bozamaması, sanığın/sanıkların usulü temel haklarını ihlal eder.
Olayımızda görev konusunu Yargıtay’ın bir dairesi belirlemiştir. Farklı bir örnek üzerinden değerlendirme yapmak gerekirse, eğer bu İBK dikkate alınırsa, sulh ve asliye ceza mahkemesi arasında çıkan görev uyuşmazlığını belirleyen ağır ceza mahkemesinin merci tayini kararı da temyiz incelemesi sırasında Yargıtay özel dairesini bağlayacaktır. Örneğin, ağır ceza mahkemesinin merci belirleme kararına karşın, davaya ağır ceza mahkemesinin bakması gerektiği çok açık ise, yine Yargıtay özel dairesi temyiz incelemesinde görevden bozma kararı veremeyecek hale gelecektir. Oysa, ağır ceza mahkemesinin sanıklar bakımından daha güvenceli olduğu kabul edilmektedir.
Söz konusu İBK’na (10.6.1942, 1942/26-16) konu olay, 1918 sayılı Kaçakçılık Yasasına aykırılık fiil ile ilgili olarak, yargılamanın adli yargıda mı yoksa askeri yargıda mı yapılacağı hususudur. O tarihlerde askeri ve adli yargı görevinin belirlemesi bakımından Uyuşmazlık Mahkemesi yoktu. Uyuşmazlık Mahkemesi bu İBK’ndan sonra, 9 Temmuz 1945 tarihinde 4788 sayılı Yasayla kurulmuştur.
Bu İBK’nın verildiği oturumda, karar oyçokluğuyla alınmış ve karşı oylardaki gerekçeler, hukukun dondurulmaması ve hakların gelişimine katkı açısından önemlidir.
Bu karşı oyların birinde, “Tayini merci kararlarının hükmü, kanunun tayin ettiği hudut ile muayyen olmak lazımdır. Tayini merci suretiyle merci tayin edildikten sonra duruşma sonunda işin rengi değişebilir. (…) Bu mülahazata binaen hususi dairenin kanunun sarahati hilafına bakılmış olan bir hükmü vazife noktasından bozmağa salahiyeti vardır ve bunda kanunen zaruret de mevcuttur. (…) Tayini merci kararları, kanunun fevkinde mahkemelere bir hakkı kaza veremez. Kaza hakkını ancak kanun tayin eder” (Karşıoy sahibi, Üçüncü Ceza Dairesi Reisi İbrahim Ertem).
Bir diğer karşıoyda ise, “Tayini merci suretiyle verilen karar, davanın ilk safhadaki şek¬line göre ittihaz edilmiş olup, hususa esası davayı halle ait bulunmamak itibarile kaziyei muhakemeden de bahsedilemeyeceğine ve tahkikat safahatında meselenin mahiyeti değişecek” (Birinci Ceza Dairesi Reisi Halil Özyörük) denmek suretiyle, başlangıçtaki merci tayinine karşın, kovuşturma aşamasında gerçek görevli mahkemenin belirginleşmesi nedeniyle, temyiz inceleme¬sinde Yargıtay Özel Dairesinin görevli mahkemenin hangi mahkeme olduğunu değerlendirmesine engel olunmaması gerektiğine işaret edilmiştir.
Sonuçta İBK’nda, yargı yerleri arasında çıkan görev uyuşmazlığı üzerine yargılama yeri belirtilmesi yolu ile yetkili kılınan mahkemenin verdiği kararın Yargıtay’da incelenmesinde görev hususunun tekrar söz konusu edilemeyeceğine karar verilmiş ve yıllardır böyle uygulama yapılmaktadır. Ancak, zamanla yasalarda meydana gelen değişikliklerle, kimi mahkemelerin bazı suçlarla ilgili olarak sanıklar aleyhine özgürlükleri kısıtlayıcı düzenlemeler içeren suçlara ilişkin davalara baktıkları olmaktadır. Aynı yargı düzeni içerisinde olmakla beraber, kimi suçlar bakımından daha az güvence oluşturan yargı organının mercii tayini yoluyla belirlenmesi ve bu belirleme yanlış da olsa bundan dönülememesi, insan hakları ve hukuk devleti ilkeleri bakımından doğru olmaz.
III-TABİİ HAKİM İLKESİ
Anayasamızda temel haklarla ilgili olarak (1982 Anayasası, m. 12-74), olağan dönemlerde özgürlükler bakımından özel güvence hükümleri getirilmiştir. Somut olayımızda özel yetkili mahkeme isabetli karar vererek, görevsizlik kararı vermiştir.
Çünkü, özel yetkili ağır ceza mahkemesi görevi dışında kalan suçlar bakımından da, bu İBK’na dayalı merci tayini kararının Yargıtay özel dairesinin görev yönünden esas mahkemesi kararını denetleyememesi usulü hakların güvencesiz hale getirilmesine sebebiyet verecektir. Özellikle suçların işlendikleri tarihler dikkate alındığında (2002 ve 2003 yılları), özel yetkili mahkemelerin sonradan kurulmalarına karşın, daha önce işlenen suçların yargılamalarına bakabilmeleri de tabii yargıç ilkesiyle çelişmektedir. Zira, somut olayımızda, özel yetkili ağır ceza mahkemesinin görevsizlik kararı yerinde olup, 5271 sayılı Yasanın 250-252 nci maddeleri çerçevesinde yargılaması yapılamayacak suçların, mercii tayini nedeniyle bu mahkemeyi ve temyiz incelemesi yapan Yargıtay özel dairesini görev değerlendirmesi bakımından bağlayıcı olması, sanık hakları bakımından aleyhe bir durumdur.
Suçlara hangi mahkemelerin bakacakları önceden belirlenmekte olduğundan, o suça bakması gereken ve daha güvenceli olan mahkemelerin görevi, mercii tayini yoluyla bertaraf edilmiş olmaktadır. Bu ise, “Hiç kimse kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir mercii önüne çıkarılamaz” (1982 Anayasası, m. 37/1); “Bir kimseyi kanunen tabi olduğu mahkemeden başka bir merci önüne çıkarma sonucunu doğuran yargı yetkisine sahip olağanüstü merciiler kuru¬lamaz” (Anayasa, m. 37/2) şeklindeki Anayasa hükmüyle çelişmektedir. Ayrıca, bu yaklaşım, yasama organının bile, yasayla getireceği düzenlemeyle temel hak ve özgürlüklerin özüne dokunamayacağına ilişkin düzenlemeden (Anayasa, m. 13) daha ileri sınırlamanın kabulü sonucunu doğurmaktadır. Zira 5271 sayılı CYY’nın 250-252’nci maddelerindeki düzenlemeler, örneğin, soruşturma aşamasında gözaltı süresinin iki kat olması (5271, m. 251/5); kovuşturma aşamasında ise, bu işlerin adli tatilde görülebilmesi (5271, m. 252/1-a); kimi hallerde sanık ve müdafiinin duruşma dışına çıkarılabilmeleri, yoklukta karar verilebilmesi, kimi hallerde de müdafiin duruşmalara katılmamasına karar verilebilmesi (m. 252/1-f); özel tebligat hükmü (m. 252/1-h) ve tutuklama sürelerinin iki kat uygulanacak olması (m. 252/2) karşısında, özel yetkili ağır ceza mahkemelerindeki yargılamalar, kişi özgürlük ve güvenliği (Anayasa, m.19) ile adil yargılanma bakımından diğer ağır ceza mahkemelerindeki düzenlemelerden daha az güvencelidir. (AİHS, m.6; Anayasa, m. 36/1) Söz konusu suçların özel yetkili ağır ceza mahkemelerinin kurulmalarından önce işlenmiş ve açıkça ağır ceza mahkemelerinin görevine giren suçlar olması, tabii yargıç ilkesiyle de çelişmektedir.
IV-SONUÇ
Bu nedenlerle, merci tarafından yetkili kılınan mahkemenin görevsiz olduğunun temyiz incelemesinde değerlendirme dışı bırakılacağına ilişkin söz konusu İBK, yine yasa gereği davaya görevsiz ve yetkisiz mahkemenin bakmasının mutlak bozma nedeni olduğuna ilişkin ve halen yürürlükte olan 1412 sayılı CYY’nın 308/4 ncü maddesiyle çelişmektedir (aynı düzenleme 5271 sayılı CYY’nın 289/1-d maddesinde de yer almaktadır). 1412 sayılı CYY’nın 308/4 ncü mad¬desiyle her ne kadar “mahkemenin kanuna muhalif olarak davaya bakmağa kendini görevli veya yetkili görmesi” şeklindeki düzenleme ile Yargıtay Yasasının 45/5. maddesinin örtüştüğünden ve bu durumda özel yetkili ağır ceza mahkemesinin yasa gereği (m. 45/5) görevli olması nedeniyle İBK’nın yasaya aykırı olmadığı söylenebilse de, anayasa ve uluslar arası sözleşmelerle güvence altına alınmış kişi özgürlük ve güvenliği ile adil yargılanma haklarının, özel yetkili mahke¬melerde daha fazla kısıtlanması karşısında, İBK’nın değiştirilmesinin sağlanması bakımından Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kabul edilmesi gerekmektedir” görüşüyle,
Önsoruna ilişkin çoğunluk görüşüne katılmayan diğer üç Genel Kurul Üyesi de; “10.06.1942 gün ve 26-16 sayılı İçtihadı Birleştirme Kurulu Kararının geçerliğini yitirdiği ve Yargıtay C.Başsavcılığının bu konuda itiraza gelebileceği” düşüncesiyle karşıoy kullanmışlardır.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle,
1- Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının esasına girilmeden REDDİNE,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 27.12.2011 günü yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.