YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2010/154
KARAR NO : 2011/38
KARAR TARİHİ : 05.04.2011
Tebliğname : 2010/127001
Yargıtay Dairesi : 4. Ceza Dairesi
Mahkemesi : ANKARA 21. Asliye Ceza
Günü : 06.04.2010
Sayısı : 1174-359
Yargı görevi yapanları etkilemeye teşebbüs, kamu görevlisine yetkili olmadığı bir iş için yarar sağlama ve 4422 sayılı Yasaya aykırılık suçlarından sanıklar H. E., C. G., G. A. ve Ö. Ö. hakkında Ankara 11. Ağır Ceza Mahke¬mesince verilen 10.05.2005 gün ve 178-76 sayılı görevsizlik kararı üzerine yapılan yargılama sonucunda;
1- Sanıklar H. E., C. G., G. A. ve Ö. Ö.’un N. adıyla bilinen davanın sanığı M. N. E.’in serbest kalmasını sağlamak üzere, birlikte hareketle nüfuz kullanma suçundan, 5237 sayılı TCY’nın 277/1 ve 62. maddeleri uyarınca 2 yıl 1 ay hapis,
2- Sanıklar H. E.ve C.G.’in, Türk Telekom-Turkcell arasında Ankara 7. Ticaret Mahkemesi’nde görülen davada, Turkcell lehine nüfuz kullanma suçundan 5237 sayılı TCY’nın 277/1 ve 62. maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay hapis,
3- Sanıklar H. E., C. G. ve Ö. Ö.’un, televizyonda yayınlanan “Hayat Bilgisi” isimli dizinin yayınına tedbir konulması isteğinin mahkemece reddedilmesi için nüfuz kullanma girişiminde bulunmaları suçundan 5237 sayılı TCY’nın 277/1 ve 62. maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay hapis,
4- Sanık C. G.’in; Samsun’da mobil elektrik santral kurulması işlemiyle ilgili Ankara 10. İdare Mahkemesi nezdinde nüfuz kullanma suçundan 5237 sayılı TCY’nın 277/1 ve 62. maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay hapis,
5- Sanıklar H. E., C. G. ve Ö.Ö.’un, televizyonda yayınlanan “Pasoparola – Pazar Yıldızı” isimli programlar ile ilgili görülmekte olan davada, bir taraf lehine sonuç almak için nüfuz kullanma suçundan 5237 sayılı TCY’nın 277/1 ve 62. maddeleri uyarınca 2 yıl 6 ay hapis,
Cezaları ile cezalandırılmalarına ilişkin Ankara 21. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 15.05.2007 gün ve 581-361 sayılı hükmün, sanıklar ve müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesince 10.07.2008 gün ve 8558-15780 sayı ile;
“Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre sanıklar H. E. ve C. G.hakkında ‘Telekom-Turkcell’ davasıyla ilgili Ankara 7. Asliye Hukuk Mahkemesi ve sanık G.A.’ın Ankara 7. Asliye Ticaret Mahkemesi yargıçları üzerinde gerçekleştirdikleri iddia olunan eylemleri nedeniyle bir karar verilmemiş ise de zamanaşımı süresince hüküm kurulabileceği anlaşılarak yapılan incelemede;
Anayasanın 141, 5271 sayılı CMK’nın 34, 230 ve 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi aracılığıyla 1412 sayılı CMUK’nun 308/7. maddeleri uyarınca mahkeme kararlarının sanıkları, mağdurları, C.Savcısını ve herkesi inandıracak ve Yargıtay denetimine olanak verecek biçimde olması, Yargıtay’ın gerekçelerde tutarlılık denetimi yapması ve gerekçelerde disiplin işlemini yerine getirmesi için, kararın dayandığı iddia ve savunmada ileri sürülen görüşler ile delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hükme esas alınan ve reddedilen delillerin belirtilmesi, bu kapsamda dosya içerisinde bulunan ve hukuka aykırı yöntemle elde edilen delillerin ayrıca ve açıkça gerekçeye yansıtılmasının gerekmesine karşın;
Yerel mahkeme kararında, iddia ve savunmada ileri sürülen görüşlere yer verilmediği,
Suç tarihinde yürürlükte bulunan 4422 sayılı Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanununun iletişimin dinlenmesi veya tespitini düzenleyen 2. maddesinde ‘Bu Kanunda öngörülen suçları işleme veya bunlara iştirak yahut işlendikten sonra faillere her ne suretle olursa olsun yardım veya aracılık veya yataklık etme kuşkusu altında bulunan kimselerin kullandıkları telefon, faks ve bilgisayar gibi kablolu, kablosuz veya diğer elektromanyetik sistemlerle veya tek yönlü sistemlerle alınan veya iletilen sinyalleri, yazıları, resimleri, görüntü veya sesleri ve diğer nitelikteki bilgileri dinlenebilir veya tespit edilebilir…’ hükmüne yer verildiği, devam eden fıkralarında karar mercii, süresi ve koşullarının düzenlendiği, 4422 sayılı Kanunu yürürlükten kaldıran 5271 sayılı CMK’nun 135. maddesi ile ‘iletişimin tespiti, dinlenmesi ve kayda alınması’ başlığı ile yapılan düzenlemede, söz konusu tedbirin uygulanmasının maddede öngörülen suçlarla sınırlı tutulduğu, suça ilişkin kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve başka suretle delil elde edilme olanağının bulunmaması koşuluna bağlanarak, dinlemenin yöntem ve esaslarının gösterildiği,
10.11.2005 tarihinde 25989 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren ‘Telekomünikasyon Yoluyla Yapılan İletişimin Tespiti, Dinlenmesi, Sinyal Bilgilerinin Değerlendirilmesi ve Kayda Alınmasına Dair Usul ve Esaslar ile Telekomünikasyon İletişim Başkanlığının Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Yönetmelik’ ve sonradan 14.02.2007 tarih 26434 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren yönetmelik hükümlerinde ayrıntıların saptandığı, TC. Anayasasının özel hayatın gizliliği ve haberleşme hürriyetini düzenleyen 20 ve 22. maddeleri ve Türkiye’nin de tarafı olduğu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 8. maddesi ile koruma altına alınan haberleşme hakkının ihlali suretiyle delil elde edilmesi ancak kanunla belirlenen yöntem ve esaslara uyulması koşuluyla hukuka uygun sayılacağı öngörüldüğü halde, hükümlülük kararında kanıt olarak kabul edilen iletişimin tespitine dair belgelerin yasal dayanağını oluşturan kararların dosyaya getirtilip duruşmada okunmadığı, iletişimin tespitinin kim hakkında, hangi suça ilişkin olarak ve hangi süreyle gerçekleştirildiği, hukuka uygun ya da aykırı olarak elde edilip edilmediği hususlarının tartışılıp değerlendirilerek gerekçeye yansıtılmadığı,
Suç tarihinde 765 sayılı TCK’nun 232. maddesi yürürlükte iken, sonradan 5237 sayılı TCK’nun 277. maddesinin yürürlüğe girmesi karşısında, 5237 sayılı TCK’nun 7/2 ve 5252 sayılı Yürürlük Yasasının 9/3. maddeleri uyarınca, ilgili yasa hükümlerinin somut olaya ayrı ayrı ve bütünüyle uygulanarak ortaya çıkan sonuçlar birbirleriyle karşılaştırılıp sonuç olarak hangi yasa maddesinin sanıklar yararına olduğu denetime olanak verecek biçimde hükmün gerekçesinde gösterilmeden, yalnızca maddelerde öngörülen cezalar değerlendirilerek 5237 sayılı TCK’nun 277. maddesinin uygulandığı,
Sanıkların sergiledikleri rahat, pervasız tavırları nedeniyle yasanın öngördüğü cezanın alt sınırdan belirlenmesinin adil ve caydırıcı olmayacağının düşünüldüğü belirtilmesine karşın, cezaların hükümlülük kararlarının birinde iki yıl altı ay, diğerlerinde ise üç yıl hapis olarak farklı biçimde uygulanması nedenlerinin açıklanmadığı,
Sanık Ö. Ö.un 08.05.2007 günlü dilekçesinde iletişimin tespitiyle ilgili bilirkişi incelemesi yaptırılmasının istenmesine karşın bu hususta bir karar verilmeyerek savunma hakkının sınırlandırıldığı,
Her ne kadar 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunu’nun 4/2. maddesinde, CMK’nun yürürlüğe girmesinden önce soruşturma ve kovuşturma evrelerinde yapılmış olan işlem ve kararların hukuki geçerliliklerini sürdüreceği öngörülmüş ise de, CMK’nun 7. maddesinin, yenilenmesi mümkün olmayanlar dışında, görevli olmayan hakim veya mahkemece yapılan işlemlerin hükümsüz olacağına dair hükmü ile CMK’nun 217. maddesinin yargıcın, kararını ancak duruşmaya getirilmiş ve huzurunda tartışılmış delillere dayandırabileceği kuralı ve CMK’nun doğrudanlık, yüz yüzelik ve sözlülük ilkeleri karşısında yürürlük yasasının anılan maddesinin uygulama olanağının bulunmadığı, görevsiz Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesinde sorgusu yapılan sanık H. E.’ın duruşmaya çağrılmasına ve kendisine iddianame yerine geçen görevsizlik kararı okunmasına karşın CMK’nun 147 ve 191. maddeleri uyarınca açıklamada bulunmaya hazır olduğunu bildirdiğinde yöntemince sorgusunun yapılmadığı ve yine görevsiz mahkemede dinlenen tanıkların adil bir yargılama için tekrarlanma olanağı bulunduğu halde yeniden dinlenmedikleri gibi, anlatımları da duruşmada okunup değerlendirilmediği, istinabe yoluyla dinlendikleri anlaşılan tanıklar E.K., H.İ. K. ve O. E.’nın ifade tutanakları dosya içerisinde bulunmamasına karşın, anlatımlarına dayanarak hükümlülük kararı verildiği,
Yargı görevi yapanı etkileme suçunun, 5237 sayılı TCK’nun 277. maddesine göre, yargı görevi yapanlara emir verilmesi veya baskı yapılması veya nüfuz icra edilmesi veya her ne surette olursa olsun hukuka aykırı olarak etkilemeye teşebbüs edilmesi halinde, suç tarihinde yürürlükte bulunan 765 sayılı TCK’nun 232. maddesine göre ise, “sahabet veya garaz ve menfaate müsteniden hâkimlere emir ve tahakküm veya nüfuz veya iltimas etme” suretiyle oluşacağı gözetildiğinde, kendilerine nüfuz edildiği kabul edilen görevli yargıçların olayla ilgili bilgileri olacağı açık olduğu halde, tamamının tanık olarak dinlenmedikleri,
CMK’nun 232. maddesinin 7. fıkrasının açık hükmüne karşın gerekçeli kararın mühürlenmediği,
Sanıklar C. G., G.A. ve Ö. Ö.’un adli sicil kayıtlarının dosyaya getirtilmediği,
Anlaşılmıştır. Bu durumlar karşısında;
1- CMK’nun 230/1. maddesi uyarınca gerekçeli kararda iddia ve savunmada ileri sürülen görüşlerin gösterilmesi,
2- CMK’nun 135, 206/2-a, 230/2 ve 217. maddeleri gereğince iletişimin tespitine dair kararların dosya içerisine konulması ve duruşmada okunmak suretiyle delillerin hukuka uygun ya da aykırı olup olmadıklarının tartışılıp değerlendirilmesi,
3- 5237 sayılı TCK’nun 7/2, 5252 sayılı Yürürlük Kanununun 9/3. maddeleri uyarınca, suç tarihinde yürürlükte olan 765 sayılı Kanun ile sonradan yürürlüğe giren 5237 sayılı Kanunun hangisinin sanıklar yararına olduğunun yöntemine uygun olarak tartışılması,
4- 765 sayılı TCK’nun 29 ve 5237 sayılı TCK’nun 61. maddesi uyarınca, kurulan hükümlerde temel ceza belirlenirken farklı cezalar öngörülmesi nedenlerinin açıklanması,
5- CMK’nun 177. maddesi uyarınca sanık Ö. Ö.’un bilirkişi incelemesi yaptırılması konusundaki isteği hakkında karar verilmesi,
6- Yargı görevlerinin etkilenmesine kalkışılan ‘Neşter’ davasında tahliye kararı veren Ankara 2 nolu DGM Yargıçları, ‘Hayat Bilgisi’ davasında görev yapan İstanbul Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi Yargıcı, ‘Santral’ davasının görüldüğü Ankara 10.İdare Mahkemesi Yargıçları ve ‘Pasaparola ve Pazar Yıldızı’ davasında Ankara 6.Asliye Ticaret Mahkemesi Yargıçlarının tanık olarak dinlenerek kanıtların birlikte değerlendirilmesi,
7- CMK’nun 7, 209, 215, 217. ve doğrudanlık, yüz yüzelik, sözlülük ilkeleri ile Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 06.05.2008 gün 90-100 sayılı kararı uyarınca, sanık H. E.’ın yöntemince sorgusunun yapılması ve görevsiz mahkemede dinlenen tanıkların yeniden dinlenmeleri, istinabe yoluyla dinlenen tanıklar E. K., H. İ. K. ve O.E.’nın anlatımlarına ilişkin tutanakların dosya içerisine konulması,
8- CMK’nun 232/7. maddesi uyarınca gerekçeli kararın mühürlenmesi,
9- Sanıklar C.G., G. A. ve Ö. Ö.’un adli sicil kayıtlarının dosyaya getirtilmesi,
Gerekirken eksik soruşturma ve yetersiz gerekçeyle hükümler kurulması” isabetsizliklerinden diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel mahkeme ise 06.04.2010 gün ve 1174-359 sayı ile;
“1- Neşter Davası olarak bilinen Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının toplu ihale yöntemine karşı çıkan firmaların ihaleleri kilitlemek amacıyla birlik oluşturmaları nedeniyle Ankara C.Başsavcılığınca yapılan soruşturma bağlamında gözaltına alınan M.N.E.’in tutuklanmaması ve tutuklanması üzerine de olabilecek en kısa sürede tahliyesinin sağlanması amacıyla arayışa giren yakınları, görüştükleri Garanti Bankası Genel Müdür Yardımcısı ve M. N. E.’in eşinin çalışma arkadaşı A. C.V.’nin yönlendirmesiyle ve Ö.Ö. aracılığıyla görüştükleri H. E. para karşılığında HSYK Başkan Vekili ve Üyeleri, Yargıtay Üyeleri ve diğer yargı mensupları üzerinde etkisini kullanarak serbest bıraktırmayı sağlayacağını bildirmiştir.
Bu görüşmede her iki tarafda yapılacak yardımın hukuk kuralları ve hukuki yöntemlerle yapılmayacağının bilincindedir. Nitekim H.E. avukat bile değildir. Ayrıca bu pazarlığa dahil oldukları ve Haldun’la anlaşarak birlikte hareket ettikleri, aralarındaki telefon ve mesaj görüşmelerinden anlaşılan diğer sanıklar C. G., G.A. ve Ö. Ö. avukat olmakla birlikte hukukçu kimlikleri ve birikimlerini değil H. E.gibi yargı mensupları ile olan bağlantılarını kullanmayı amaçlamışlardır. Nitekim bu davanın tüm aşamalarında bunlardan hiçbiri vekil sıfatı almamıştır. Esasen H. E.tutuklu yakınlarına önerilirken öneren A. C. V., H.E.’ı Pamukbank davasını tek başına kazanılamayacak olduğu halde kazanan kişi olarak tanıtmış ve H.E. ile diğer sanıklar zaman zaman tutuklu sanık yakınlarına bu bilgiyi teyit edici ve adeta yapacaklarının sınırı olmadığına inandıracak biçimde davranmışlardır. Tutuklu M.N.E.’in tahliyesiyle ilgili girişimlerin net olarak dosyaya yansıyamamış olması dosyadaki belgelerden ve iletişim kayıtlarından anlaşılacağı üzere sanıklardan birinin telefonlarının dinlendiği yolunda haber alıp diğer sanıkları uyarması ve bu uyarının ardından sanıklar arasındaki iletişimin bir süre kesilecek kadar seyrekleşmesi ve yapılan iletişimlerin şifreli hale dönüştüğünden olsa gerektir. Yine de sanıkların yargılamanın birinci oturumunda %75 ikinci oturumunda %95 tahliyeyi sağlayacakları biçimindeki vaadleri ilk oturum sonunda tahliyenin sağlandığı görülerek sanık yakınları üzerindeki baskı güçlerini artırdıkları kabul edilmelidir.
2- Pamukbank davası olarak bilinen BDDK’nun kararıyla Pamukbank A.Ş.’nin Yapı ve Kredi Bankası A.Ş’ ye devrine ilişkin işlemin uygulanabilir olmadığı, mali bünyedeki olumsuzlukları gidermediği faaliyetinin devamının mevduat sahiplerinin hakları ve mali sistemin güveni ve istikrarı bakımından tehlikeli olduğu v.s gerekçelerle Pamukbank A.Ş’nin TMSF’ye devrine karar verildiği bu kararın iptali ve yürütmenin durdurulması istemiyle Danıştay 10 Dairesine açılan davanın reddedildiği bu karara karşı gidilen itirazın idari dava daireleri genel kurulunda görüşülmesi ve kararın oluşması ile ilgili etkide bulunduklarına ilişkin yeterli ve inandırıcı kanıt bulunamamıştır.
3- Garanti Bankası –Makro-Schöller davaları olarak bilinen;
a-Makro davası Türk Patent Enstitüsünün ‘Makro Süpercenter’ ibareli marka tescil talebini reddi kararının iptali ile ilgili Ankara 7. Ticaret Mahkemesindeki dava görevsizlik kararıyla Ankara Fikri ve Sınai Haklar Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmiş bu yönde Fikri ve Sınai Mahkemesine açılan dava devam etmektedir.
b- Schöller Holding vekilleri tarafından Garanti Bankası aleyhine 25 milyon mark tutarındaki alacağın ödenmesi talebiyle İstanbul 7. Ticaret Mahkemesine dava açıldığı bu davanın 5. Ticaret Mahkemesindeki dava ile birleştirildiği davanın halen sürdüğü bu davalarla ilgili olmak üzere C. G.’in söz konusu davalar üzerinde Garanti Bankası’nın bağlı olduğu grup lehine etkin olmaya çalıştığı ileri sürülmüş ise de adı geçen kişinin bu bankanın icra takiplerini de sürdürmesi ve esasen istenen sonuçlarında elde olunamaması belirgin bir katkının bulunmamış olması biçiminde gerçekleşmiştir.
Yukardan beri Garanti Bankası-Makro-Schöller davaları ile ilgili sanıkların üzerlerine atılı yargı mensupları üzerine baskı kurduklarına ilişkin kesin bulguya rastlanamamıştır.
4- Telekom ile Turkcell ve Telsim arasındaki (şebekeler arası irtibat ve iş birliği sözleşmesinin arabağlantı sözleşmesi) ile ilgili 9. İdare mahkemesindeki Telekom lehine verilen karar kesinleştikten sonra Turkcell vekilleri Ankara 7. Ticaret Mahkemesine Türk Telekom’un şirketlerine ödemesi gereken paradan kesinti yaptığını ileri sürerek bu haksızlığın giderilmesi için ihtiyati tedbir talep etmiş ve mahkeme istenilen ihtiyati tedbir kararını vermiştir. Temyiz üzerine inceleme yapan Yargıtay 19. Hukuk Dairesi davanın idari yargı görev alanına girdiği gerekçesi ile kararı bozmuştur. Dosyanın mahkemeye dönmesinden sonra bozmaya uygun olarak ihtiyati tedbir kararının kaldırılmasına karar verilmiş bunun üzerine mahkeme başkan ve üyelerine HSYK başkan vekili telefon ederek Turkcell’in haklı olduğunu Turkcell aleyhine karar verilmemesi gerektiğini belirtmiş ve sanık H.E.başkan vekilinin aldığı randevuyla gelerek davaya bakan hakimle görüşmüş ve Turkcell lehine karar vermeleri halinde Yargıtay üyeliğine seçilebileceğini bildirerek etki ve baskı altına almaya çalışmış kararın aleyhte çıkması üzerine de korku ve sindirme amacıyla tayininin çıkacağı yönünde haber göndermiş ve HSYK başkan vekili telefonla arayarak yanlış iş yaptıklarını söyleyip bu baskıyı sürdürmüş önceki kararda direnmelerini sağlamak üzere makamına davet ederek etkileme çabasını sürdürmüştür. Sanıklar H. E.ve C.G. etkileme çabasına katılarak Hukuk Genel Kurulunda direnme kararının bozulmasından sonra Hakimler Savcılar Yüksek Kurulu başkan vekili ve üyesi baskılarını sürdürmüş, görüşmek isteyen avukatlar adına randevu almışlar, bunlardan aldıkları güç ile sanıkların bu ilişkileri kullanarak baskılarını sürdürüp başka Yargıtay üyelerini de araya sokup sindirme ve baskı gayretlerini sürdürdükleri açıkça anlaşılmıştır.
5- Hayat Bilgisi adlı TV dizisinin ilk 13 bölümü Kanal D adlı TV’de yayınlanmıştır. Sonraki bölümlerin Show TV’de yayınlanması için bu kuruluşla eser sahipleri arasında anlaşma yapılmış, yayına kısa süre kala Kanal D’nin bağlı olduğu şirket İstanbul F. S. H. Mahkemesi’ne başvurarak ihtiyati tedbir isteğinde bulunmuştur.
S. A., E. R.P.’in önerisiyle Ö. Ö.’la görüşmüş o da konuyu H. E.’a iletmiştir. H. E.ise tedbir talebini inceleyecek mahkemenin başkan ve üyelerini ikna için üç ayrı kişiyi devreye sokacağını, işin % 99 çözüleceğini, başkan ve üyelerin adlarını ve onlara baskı yapacak yüksek mahkeme üyelerinin adlarını bildirerek güvence vermiş, durum S. A.’a bildirilerek ödenecek parayı hazırlaması istenmiş ve kabul görmüştür. Ardından Ö. Ö.’u arayarak tedbirle ilgili çok sayıda kişinin mahkeme başkanını arayarak baskı yaptığını, işin % 100 garantili olduğunu S.A.’a iletmesini istemiştir. Aynı oluşumun içinde olan C. G., istenen sonucun alındığı H. E. tarafından kendisine bildirilince telefonla konuyu takip eden bir Yargıtay üyesine müjdelemiştir.
6- Samsun Barosu adına Av. ……., Ankara 10. İdare Mahkemesine, Samsun’da konuşlandırılmasına TEAŞ Yönetim Kurulu tarafından karar verilen mobil santral ile ilgili kararın iptali davası açmış ve mahkeme eksik inceleme, çevreye yapacağı olumsuz etkileri dikkate alarak kararı iptal etmiştir. Dava temyiz olunarak Danıştay’a gönderilmiştir. Santral sahibi C.K.’nın arkadaşı H.U.durumu C. G.’e anlatmış ve C. G. konuyla ilgili girişim başlatarak bir yüksek mahkeme üyesini devreye sokarak dosyanın inceleneceği mahkemenin etkin ve diğerlerini yönlendirilebilecek üyesi ile davacı vekili Av. R.R.’nın görüşmesini sağlamış ve sonuç alınması halinde alınacak para miktarı belirlenmiştir. Bu girişim vekalet ilişkisine dayanmamaktadır. C. G. olumsuz sonucu önlemek için HSYK’daki Danıştay üyelerini devreye sokmak üzere babasını yönlendirmiştir. Duruşma boyunca C. G. ile babası arasında bilgi akışı sürmüş ve ilgililerce de sürdürülen pazarlık sonunda istenen sonuç elde edilmiştir.
7- …. Prodüksiyon A.Ş. vekili İstanbul 6. Ticaret Mahkemesi’ne dava açarak….. Film Yapım Prodüksiyon Reklamcılık ve Yayıncılık San. Tic. Ltd. Şti. aleyhine Pasoparola ve Pazar Yıldızı programlarının izinsiz TV kanallarında yayınlanmasıyla ilgili tedbir, cezai şart ve alacak talebinde bulunmuştur.
Sinerji şirketi temsilcisi B. Ö. davanın görüldüğü mahkeme ile iyi ilişkiler içinde olduğu bilgisini alarak Ö. Ö.’la görüşmüş o ise gerekli girişimde bulunmak üzere H. E.’ye tüm bilgileri göndermiş ve H. ise C. G.’e aktarmıştır. C.G.ise evrakla birlikte davaya bakacak Yargıtay dairesinin bir üyesiyle görüşüp olumlu işaret aldıktan sonra istenen sonuç için para anlaşması sağlanmış, ancak H. E., yayının yapılacağı Show TV Genel Müdürü S. A.’ın Hayat Bilgisi davasından dolayı edimini yerine getirmediği gerekçesiyle peşin para istemiş ve bu sağlanmıştır.
8- Refah Partisi davası olarak bilinen N.. E.. ve arkadaşlarının yargılandığı davanın mahkûmiyetle sonuçlanması üzerine sanıkların etkileme ve baskı girişimlerinde bulundukları yönünde iddialar mevcut ise de bu yönde mahkûmiyete yeter kesin kanıt elde bulunamamıştır.
Sanıklara yüklenen eylemlerin suç niteliğinin belirlenmesi için değerlendirme yapmak gerekir: 765 sayılı Yasa 278/1. ve bu hükmü karşılayan 5237 sayılı Yasa 158/2 maddeleri aldatma, bahane etme temeline dayalı çıkar sağlama kastıyla hareketi gerektirir; oysa 765 sayılı Yasa 232 ve 5237 sayılı Yasa 277. maddeleri yargı mensupları üzerinde baskı kurmak veya etkilemek suretiyle davanın taraflarından birinin yararına sonuç almayı hedeflemektedir ve davamıza konu eylemlerin tümü bakımından da bu son olgu geçerlidir. 765 sayılı Yasa 232 ve 5237 sayılı Yasa 277. maddelerinin her ikisinde de yargı mensuplarını etkilemede bir ayırım yapılmamaktadır. Etkilemenin iltimas düzeyinde kalması halinde daha az ceza öngörüldüğü anlaşılmaktadır. İltimas, tavsiye, rica, kayırma yoluyla haksız, kurallara aykırı arka çıkma olarak tanımlanır. Maddenin diğer kısmı ise hukuka aykırı, emir, baskı, nüfuz kullanma olarak değerlendirilmektedir.
Dosyamıza konu eylemlere gelince: Savcı ve Hakimleri atamaya, üst göreve uygun görmeye, ödüllendirmeye, cezalandırmaya velhasıl özlük haklarıyla ilgili her türlü tasarrufa, vereceği kesin kararla yetkili HSYK Başkanvekili ve üyelerinin ve onlar üzerinde en çok ve en yakın etkiye sahip yüksek mahkeme üyelerinin ısrarlı istekte bulunmaları ve muhtemel sonuca göre haklarında değerlendirme yapılacağı uyarı ve imasını hafif bir iltimas olarak değerlendirmek mümkün değildir. İnsafla da bağdaşmaz. Meslek yaşamının yarıdan fazlasını geride bırakmış ve geldiği yargı çevresinde sağlık, eğitim, kişisel ve ailevi bir düzen kurmuş ve gelecekle ilgili projeleri olan bir yargı mensubunun baskı yapanların hiç de zor olmayan bir tasarrufuyla kazanım ve beklentilerini kaybetmesi basit bir iltimas, etkileme olarak düşünülemez ve hemen tüm eylemlerde önceden çevreye yargı organlarındaki dava ve sorunların çözümünde etkin oldukları dedikodusunu yayarak bu kurumlarda işi olanların kendilerine başvurmasını sağladıkları, ardından davayla ilgili savcı, hakim veya heyetli mahkemenin başkan ve üyelerini belirledikleri, onlar üzerinde etkili olacak, baskı yapabilecek meslek büyüklerini bularak etraflarını kuşattıkları, duruma göre çemberi daraltarak kuşatma ve baskıyı artırdıkları, gerektiğinde şantaj ve tehdit yolunu seçtikleri tanık anlatımları ve kendi aralarındaki telefon görüşmeleriyle mesajlardan açıkça anlaşılmaktadır. Örnek vermek gerekirse H. E…’ın 7. Asliye Hukuk hakimine iletilmek üzere (…onda bir davamız var, Yargıtay verdiği kararı bozdu, ilk karar doğruydu direnirse iyi olur) dedikten sonra aksi yönde karar çıkınca (…o hakime söyle ilk kararnamede tayini çıkaracak), bizzat hakimin kendisine (siz bu dosyada direnin, biz esasen haklıyız, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nda adamlarımız var sizi Yargıtay üyesi yaparız, E. G.’nin meseleden haberi var); bir tanık mahkeme başkanının kendisine (E. G. beni aradı tedbir kararı vermişsiniz ancak henüz yazmamışsınız, bu konuyu yeniden gözden geçirin haksız karar veriyorsunuz…) dediğini; konuşmanın muhatabı mahkeme başkanı (… erken saatte E.G. beni aradı… Turkcell lehine karar vermemizi istedi… sonra tekrar aradı göndereceği adamı dinlememi, sunduğu belgeleri incelememi kararımızın yanlış olduğunu anlayacağını söyledi) aynı tanık mahkeme üyesi olduğu dönemde kurul üyesi H. D.’nin kendisini makamına çağırarak yurtdışına çıkış yasağı koydukları kişiyle tanıştırıp mahkeme başkanını da ikna ederek yasağın kaldırılmasını istediğini bildirmiştir. Ankara 7. Ticaret Mahkemesi Başkanı ifadesinde üyelerden birinin (…Turkcell davasında direnme yönünde oy kullanacağını, E.G.’nin kendisini bu göreve getiren kişi olduğunu, vefa borcunu ödeyeceğini ) bildirdiğini açıklamıştır.
Sanıklar, aralarındaki telefon konuşmalarında: (…evde karı-koca terfi hesabı yapı¬yorlar, şefin arkalarında olduğunu biliyorlar, bunlara haksızlık yapmaları halinde tam tersinin olacağı ima edilmeli) (…H… evden arayayım. Mümkünse B… ile bize haksızlık yapılmasının karşılığı olacağı …Bedelinin ödetileceğini belirtmek iyi olur), (… B.’ün kocasına biraz sert çıkmak iyi olur.), (bütün gücümü B. ve kocasına vermemiz lazım), (Şef de söz vermiş…kurulda konuşulanları anlatmış, çok kötü sonuçlanacağını söylemiş), (Şef, başkanı mutlaka rahatsız etsinler diyor. Başkan, F. aradıktan sonra rahatsız olacaktır. Bunu körükleyin), (Sonra ikisi gelmiş, şef çok açık ve net konuşmuş. İkisini de tehdit etmiş… H. çok kararlı gözüküyormuş) biçimindedir, bu örnekler daha da çoğaltılabilir. O halde suça konu söylemleri emir, baskı, nüfuz kullanmak derecesinde kabul etmek gerekir.
765 sayılı TCK’nun 232 veya sonradan yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’nun 277. maddelerinden hangisinin lehe olduğuna gelince, 232. madde cezanın 2 yıldan az olamayacağını ve 15. madde hapis cezasının üst sınırının 20 yıl olacağını bildirdiğine; öte yandan 5237 sayılı TCK’nun 277. madde ise cezayı 2 yıl ile 4 yıl arasında belirlediğine göre 5237 sayılı Yasa hükmünün lehe olduğu açıktır.
Sanıkların sergilediği rahat, pervasız tavırları nedeniyle suçun işleniş şekli ile yer ve zamanı, sanıkların suç işleme kasıtlarının yoğunluğu, güttükleri saik ve amaç nazara alınarak kanunun öngördüğü cezanın alt sınırdan belirlenmesinin adil ve caydırıcı olamayacağı düşünülerek takdiren aşağıda yazılı olduğu şekilde asgari hadden uzaklaşılarak hüküm kurulması gerektiği yolunda mahkememizce tam bir vicdani kanaat hasıl olmuştur” şeklinde ve ilk hükümde gösterilenler ile tamamen aynı gerekçeyle, Özel Dairenin 2, 6 ve 7 nolu bozma nedenlerine direnmiştir.
Bu hükmün de sanık Ö. Ö.ve sanıklar müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının “bozma” istekli 01.07.2010 gün ve 127001 sayılı tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte olan 1412 sayılı CYUY’nın 318. maddesinde, Ceza Genel Kurulunda incelemenin duruşmalı yapılabileceğine ilişkin bir hüküm yer almadığından, sanıklar Ö. Ö.ile sanık G.A. müdafiinin temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılmasına dair istemlerinin CYUY’nın 318. mad¬desi uyarınca reddine karar verildikten sonra, dosya üzerinde yapılan incelemede:
Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
1-İletişimin tespitine ilişkin kararların dosya içerisine konulması ve duruşmada okunmak suretiyle delillerin hukuka uygun ya da aykırı olup olmadıklarının tartışılıp değerlendirilmesinin gerekip gerekmediği,
2-Yargı görevlilerinin etkilenmesine kalkışılan mahkemelerde görev yapan yargıçların tanık olarak dinlenilmelerine gerek bulunup bulunmadığı,
3-Sanıklardan H. E.’ın usulüne uygun olarak sorgusunun yapılmasının, görevsiz mahkemede dinlenen tanıkların yeniden dinlenmelerinin ve istinabe yoluyla dinlenen tanıkların anlatımlarına ilişkin tutanakların dosya içerisine konulmasının gerekip gerekmediğine ilişkin ise de, öncelikle direnme hükmünün yeterli gerekçeyi taşıyıp taşımadığı ve hükmün karıştırılıp karıştırılmadığı hususlarının Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca ön sorun olarak görüşülmesi gerekmiştir.
1- Direnme hükmünün yeterli gerekçeyi taşıyıp taşımadığı sorunu:
Anayasamızın 141 ve CYY’nın 34. maddeleri uyarınca mahkeme kararlarının gerekçeli olması zorunludur. Yasal, yeterli ve geçerli bir gerekçeye dayanılmadan karar verilmesi, yasa koyucunun amacına uygun düşmeyeceği gibi uygulamada da keyfiliğe yol açacağında kuşku yoktur. Nitekim Ceza Genel Kurulunun yerleşmiş uygulamalarına göre de, bir karar bozulmakla tamamen ortadan kalkacağından, yerel mahkeme tarafından CYY’nın 34, 230 ve 232. maddeleri uyarınca yeniden usulüne uygun olarak hüküm kurulması, bunun yanında direnmeye ilişkin gerekçenin de gösterilmesi gerekmektedir.
İncelenen dosyada; yerel mahkemece, Özel Dairenin 2, 6 ve 7 nolu bozma nedenlerine ilişkin olarak, ilk hükümde direnilirken, bu ilkeler doğrultusunda işlem yapılmamış, bozulmakla tamamen ortadan kalkan eski hükümde direnilmesine karar verildikten sonra, direnme nedenleri gösterilmemiş, bozma kararına niçin uyulmadığı açıklanmayarak, bozulan kararın tarihi ve sayıları değiştirilmek suretiyle gerekçenin aynen ve yeniden yazılmasıyla yetinilmiştir. Hatta kararın gerekçe kısmında direnme kararı verildiğine ilişkin hiçbir ifade konulmamış, sadece kararın sonunda yasa yolu bildiriminin yer aldığı kısımda Özel Dairenin 2, 6 ve 7 nolu bozma nedenlerine karşı direnildiği yazılmıştır.
2-Hükmün karıştırılıp karıştırılmadığı sorunu:
Direnme hükmünün 4 nolu bendinde;
“ Sanıklar H. E. ve C. G. hakkında Telekom-Turkcell davası ile ilgili ve sanık G. A.’ın Ankara 7. Asliye Ticaret Mahkemesi yargıçları üzerinde gerçekleştirdikleri iddia olunan eylemlerden dolayı sanıkların üzerine atılı suçu işledikleri yönünde delil elde edilemediğinden sübut bulmayan müsnet suçtan sanıkların beraatine” karar verilirken, bu kez hükmün 6 nolu bendinde;
“Sanıklar H. E.ve C. G.’ in Telecom ve Turkcell arasındaki 7. Asliye Ticaret Mahkemesinde sürdürülen Turkcell lehine nüfus kullandıkları sabit olduğundan eylemlerine uyan ve sonradan yürürlüğe giren ve sanıkların lehinde olan 5237 sayılı TCK’nun 277/1. maddesi gereğince suçun işleniş şekli ile yer ve zamanı, suç işleme kasıtlarının yoğunluğu ve eylemlerin ağırlığına göre takdiren sanıkların iki’şer yıl altı’şar ay hapis cezası ile cezalandırılmalarına,
Sanıkların duruşmadaki iyi halleri lehlerine takdiri indirim sebebi sayılarak TCK’nun 62. maddesi gereğince sanıklara verilen ceza 1/6 oranında indirilerek bu suçtan dolayı neticeten sanıklar H. E. ve C. G.’in ayrı ayrı iki’şer yıl bir’er ay hapis cezaları ile cezalandırılmalarına” hükmolunmuştur.
Görüldüğü gibi yerel mahkeme tarafından, önce hükmün 4 nolu bendinde sanıklar H.E. ve C.G. hakkında Telekom ve Turkcell arasında Ankara 7. Asliye Ticaret Mahkemesinde devam eden davada ki eylemleri nedeniyle beraat hükmü kurulmuş, sonrasında hükmün 6 nolu bendinde ise, aynı eylemden dolayı bu kez mahkûmiyet hükmü kurulmak suretiyle hüküm karıştırılmıştır.
Bu itibarla, yerel mahkeme direnme hükmünün öncelikle saptanan her iki usule aykırılık nedeniyle diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına ve bozma nedenleri göz önüne alındığında bozmaya uyulan kısımların bu aşamada Özel Dairece incelenmesi gerekmediğinden dosyanın yerel mahkemeye gönderilmesine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Ankara 21. Asliye Ceza Mahkemesinin 06.04.2010 gün ve 1174-359 sayılı direnme hükmünün, saptanan usule aykırılıklar nedeniyle diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 05.04.2011 günü yapılan müzakerede oybirliği ile karar verildi.