YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2010/150
KARAR NO : 2010/192
KARAR TARİHİ : 12.10.2010
Tebliğname : 2010/100649
Yargıtay Dairesi : 1. Ceza Dairesi
Mahkemesi : BURSA 4. Ağır Ceza
Günü : 20.11.2009
Sayısı : 333-350
Kasten öldürme suçundan sanık H. Y..in 5237 sayılı TCY’nın 81, 29, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 16 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin, Bursa 4. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 01.03.2007 gün ve 346-66 sayılı re’sen temyize tabi olan hüküm, sanık müdafii ile katılanlar vekili tarafından da temyiz edilmekle, dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 08.06.2009 gün ve 248-3287 sayı ile;
“1- Mahkemece tanık olarak dinlenen F.Y..’in 9 yaşında olması nedeniyle 5271 sayılı CMK’nun 50/a maddesine göre yeminsiz dinlenmesi gerektiği halde, yemin verilerek dinlenmesi sonuca etkili görülmediğinden bozma nedeni yapılmamıştır.
2- Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanığın suçunun sübutu kabul edilmiş, savunması inandırıcı gerekçelerle kısmen reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde eleştiri ve bozma nedenleri dışında bir isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık müdafiinin, haksız tahrikte indirim miktarına, takdiri indirim hükümlerinin uygulanması gerektiğine, katılanlar vekilinin, suç vasfının yağma amacıyla tasarlama olduğuna yönelen ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine;
Ancak, oluşa ve dosya içeriğine göre; sanığın, olay günü annesi Y.. ile maktulü parkta birlikte gördüğü, öpüştüklerini düşünerek annesine tokat vurduğu, maktulü de konuşma bahanesiyle arabasına bindirip ıssız bir yere götürerek bıçaklamak suretiyle öldürdüğü olayda;
a) Sanığın annesinin, kendi yaşam ve davranışlarından dolayı oğluna karşı bir sorumluluğunun olmayıp sadece TMK’nun 185/2. maddesine göre, eşine karşı sadakat yükümlülüğünün bulunduğu, dolayısıyla maktulün, sanığın annesiyle rızası dahilinde arkadaşlık etmesinin, sanığa yönelik haksız bir eylem oluşturmadığı, sanığın eylemi, maktul A..’ın, annesi Y.. ile görüşüp arkadaşlık etmesi nedeniyle, ailenin namus ve şerefini eksilttiği düşüncesiyle ve töre/namus saikiyle gerçekleştirdiği anlaşılmakla, 5237 sayılı TCK’nun 82/1-k, maddesi gereğince cezalandırılmaları gerekirken, suç vasfında yanılgıya düşülerek kasten adam öldürme suçundan aynı yasanın 81. maddesi ile hüküm kurulması,
b) Sanığın annesi Y.. ile maktul A..’ın yaşam tarzlarının sanığa yönelik haksız fiil oluşturmayacağı gibi maktulden gelen ve haksız tahrik oluşturan herhangi bir söz ve davranış bulunmadığı, töre saikiyle öldürme olayında haksız tahrik hükümlerinin sanık hakkında uygulanamayacağı düşünülmeden, tahrik hükümleri uygulanmak suretiyle eksik ceza tayini…” isabetsizliklerinden bozulmuştur.
Yerel mahkeme ise 20.11.2009 gün ve 333-350 sayı ile;
“…Töre saikiyle adam öldürme fiilinin de, şerefin aşağılandığı, suçun bundan dolayı işlendiği düşünülürse de, olay öncesinde aile meclisinin ortak bir kararı olması gerektiği, eylemin akışında önceden belirsiz de olsa bir planlama olması gerektiği halde olayımızda bu unsurlar yer almamaktadır, olay ani olarak gelişmiştir.
Maktûlün çekirdek aile yapısına karşı haksız fiil tecavüzünde olduğu, sanık tarafından düşünüldüğünden bu olayın kızgınlığı ile sanık tarafından adam öldürme fiili gerçekleştirilmiştir. Kaldı ki parkta karşılıklı küfürleşme yaşanmıştır. Her ne kadar anne Yeter’ in TMK 185/2. maddesi anlamında oğlu sanığa karşı sadakat yükümlülüğü yok ise de olayda öldürülen anne değildir. Maktûl sanığa küfür etmiş çekirdek aile yapısına karşı haksız fiilde bulunulduğu sanık tarafından düşünülmüştür. Olay aynı gün içerisinde ani olarak sanığın duyduğu kızgınlıktan kaynaklanmıştır.
Her namus cinayetini töre cinayeti olarak değerlendirmek hukuka uygun değildir. “Mahkememizce sanığın eylemi parkta gördüğü uygunsuz olduğunu düşündüğü davranışlar ve karşılıklı küfürleşmeler ile eve gelen telefonlar nedeniyle gerçekleştirdiği kabul edilmiştir” gerekçesiyle ilk hükümde direnmiştir.
Re’sen temyize tabi olan bu hükmün katılanlar vekili tarafından da temyiz edilmesi üzerine dosya, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının “onama” istekli 11.06.2010 gün ve 100649 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanığın 5237 sayılı TCY’nın 81, 29, 53 ve 63. maddeleri uyarınca 16 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmasına karar verilen somut olayda, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar;
1- Sanığın eylemini 5237 sayılı TCY’nın 82/1-k maddesinde öngörülen töre saikiyle gerçekleştirip gerçekleştirmediği,
2-Olayda sanık yararına haksız tahrik hükümlerinin uygulanması koşullarının bulunup bulunmadığı konularına ilişkin ise de, yerel mahkeme direnme hükmünün yeni hüküm olup olmadığı hususu Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca ön sorun olarak ele alınıp değerlendirilmiştir.
Ceza Genel Kurulunun süreklilik kazanmış uygulamalarına göre, şeklen ısrar kararı verilmiş olsa dahi;
a) Bozma kararı doğrultusunda işlem yapmak,
b) Bozma kararında tartışılması gerektiği belirtilen hususları tartışmak,
c) Bozma sonrasında yapılan araştırmaya, incelemeye, toplanan yeni kanıtlara dayanmak,
d) İlk kararda yer almayan ve daire denetiminden geçmemiş bulunan yeni ve değişik gerekçelerle hüküm kurmak,
Suretiyle verilen karar; özde direnme niteliğinde olmayıp, bozmaya eylemli uyma sonucu verilen yeni bir hükümdür. Bu nitelikteki bir hükmün temyiz edilmesi halinde ise incelemenin Yargıtay’ın ilgili dairesi tarafından yapılması gerekir.
İncelenen dosya içeriğinden;
Yerel mahkemenin, ilk hükümde; “sanığın maktûl ile annesi arasındaki ilişki olduğunu düşünerek olay günü de maktûlü annesiyle aralarındaki ilişkisini sorgulamak için şeftali bahçesine götürdüğü, burada aralarında meydana gelen tartışma ve annesi ile maktûl arasındaki ilişkiyi düşünerek maktûlü bıçaklayarak öldürdüğü, annesinin evlilik birliği devam ederken maktûl ile telefonla görüşmesi, maktûlün telefonla sık sık araması, maktûl ile annesi arasındaki bu ilişki nedeniyle sanığın eylemini tahrik altında işlediği …” şeklinde kabul ettiği olayın gerçekleştirilme nedenini, direnme kararında “sanığın eylemi parkta gördüğü uygunsuz olduğunu düşündüğü davranışlar ve karşılıklı küfürleşmeler ile eve gelen telefonlar” biçiminde değiştirdiği anlaşılmaktadır.
Yerel mahkemece, bozma ilamından sonra, ilk hükümde yer almayan yeni ve değişik bir gerekçeye dayanılarak karar verilmiştir. İlk hükümde bulunmayan bu husus, Özel Dairece denetlenmemiş olup, Özel Dairece denetlenmeyen bir konunun ilk kez ve doğrudan Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmesine yasal olanak bulunmamaktadır.
Bu itibarla yerel mahkemenin son uygulaması direnme kararı olmayıp, yeni hüküm niteliğinde olduğundan, dosyanın temyiz incelemesi yapılmak üzere Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
Yerel mahkemenin son uygulaması yeni hüküm niteliğinde olduğundan dosyanın, temyiz incelemesi için Yargıtay 1. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 12.10.2010 günü yapılan müzakerede oybirliği ile karar verildi.