Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2010/14 E. 2010/87 K. 13.04.2010 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2010/14
KARAR NO : 2010/87
KARAR TARİHİ : 13.04.2010

İtirazname : 2007/157680
Yargıtay Dairesi : 1. Ceza Dairesi
Mahkemesi : GAZİANTEP 3. Ağır Ceza
Günü : 25.01.2008
Sayısı : 326-11
Sanık A. Ö.’nun, kasten yaralama suçundan 765 sayılı TCY’nın 456/2, 457/1, 51/1 ve 59. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, Gaziantep 3. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 09.12.2005 gün ve 64-445 sayılı hükmün, katılan vekili ile sanık müdafii tarafından temyiz edilmekle dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 05.10.2007 gün ve 7009-7240 sayı ile lehe yasanın 765 ve 5237 sayılı Yasaların usulüne uygun biçimde karşılaştırılması suretiyle tespit edilmemiş olması isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.
Bozmaya uyan Gaziantep 3. Ağır Ceza Mahkemesince 25.01.2008 gün ve 326-11 sayı ile; sanığın 765 sayılı TCY’nın 456/2, 457/1, 51/1 ve 59. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiş, bu hükmün de diğer taraflar yanında sanık A…aleyhine katılan vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının; “Hüküm tarihinden sonra yürürlüğe giren 5728 sayılı Kanunun 562. maddesi uyarınca değiştirilen CMK’nın 231. maddesinde düzenlenen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasında; ceza miktarının üst sınırının 2 yıla çıkarılması, soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlı olan suçlarla ilgili sınırlamanın da kaldırılması nedeniyle yerel mahkemece yeniden değerlendirme yapılmasında zorunluluk bulunması” nedeniyle sanık A.. hakkındaki hükmün bozulmasına karar verilmesi talebini içeren 15.09.2008 gün ve 157680 sayılı tebliğnamesine dayalı olarak dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 18.11.2009 gün ve 8602-7076 sayı ile;
“…3- Sanık A..hakkında katılan Ö..’i kasten yaralama suçundan kurulan hükmün katılan vekili tarafından temyiz edilmesi karşısında, katılan aleyhine bozma kararı verilemeyeceği gözetilerek, bu suç yönünden bozma isteyen tebliğnamedeki görüş benimsenmemiştir” görüşüyle tebliğnamedeki isteme aykırı olarak, sanık A..hakkında mağdur Ö..’i kasten yaralama suçundan kurulan hükmün onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca 06.01.2010 gün ve 157680 sayı ile; hüküm yalnızca katılan vekili tarafından aleyhe temyiz edilmiş olsa dahi, sanık lehine bozma kararı verilebileceği görüşüyle, itiraz yasa yoluna başvurularak, Özel Daire onama kararının sanık A.. ile ilgili kısmının kaldırılması talep edilmiştir.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlen¬dirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kapsamına göre; sanık A.. Ö.. hakkında, mağdur Ö..Y..’yı kasten yaralama suçundan verilen hükme hasren yapılan incelemede:
Sanık A.. Ö..’nun, 09.01.2005 tarihinde, sona eren bir evlilik nedeniyle iki aile arasında yaşanan tartışma ve arbede sırasında, Ö..Y..’yı bıçakla hayati tehlike geçirerek 20 gün iş ve güçten kalacak şekilde yaraladığından bahisle cezalandırılmasına karar verilen olayda, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık; yalnızca katılan vekili tarafından belli bir nedene dayanılmadan temyiz edilen hükmün, Yargıtay’ca hükmü temyiz etmeyen sanık lehine bozulup bozulamayacağının belirlenmesine ilişkindir.
1412 sayılı CYUY’nın yürürlükte bulunduğu dönemde de tartışmalara neden olmuş bulunan bu husus, 05.03.1941 gün ve 50-7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile çözüme kavuşturulmuş ve ilgili kararda; “Suçtan mağdur olanlardan usulü dairesinde hukuku amme davasına iltihak etmek suretiyle müdahil sıfatını iktisap edenler Ceza Usulü Muhakemeleri Kanununun 360, 367. maddeleri hükmüne göre şahsi dava müddeisi gibi Cumhuriyet Müddeiumumisinin müracaat edebileceği kanun yollarına gidebileceği ve Cumhuriyet Müddeiumumiliği tarafından aleyhine kanun yoluna müracaat olunan karar mezkur kanunun 294. maddesine nazaran maznun lehine de bozulabileceği cihetle müdahilin temyizi şahsi hakkında inhisar etmeyip aleyhe olmak üzere hukuku umumiye cihetine taalluk ettiği takdirde temyiz olunan hükmün lehe de tadil ve bozulabileceği” kabul edilmiştir.
Öğreti tarafından da kabul edilen bu görüşün temelinde, 1412 sayılı CYUY’nın 360. maddesinde “şahsi davacının” kanun yollarına başvurma açısından Cumhuriyet savcısına benzetilmesi, 367. maddesinde ise aynı konuda “müdahilin” şahsi davacıya verilen hakları kullanacağının gösterilmiş olması yatmaktadır. Dolayısıyla bu düzenlemeler, aynı Yasanın 294. maddesindeki “Cumhuriyet savcılığı tarafından aleyhine kanun yoluna müracaat olunan karar sanık lehine bozulabileceği gibi tadil de olunabilir” hükmü ile birlikte değerlendirildiğinde, katılanın aleyhe temyizi üzerine de lehe bozma veya değiştirme yapılabileceği sonucuna varılmasına neden olmuş ve bu husus yargı kararlarında duraksamasız olarak kabul edilegelmiştir.
Nitekim bu husus, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 20.02.1995 gün ve 8-32 sayılı kararında; “CYUY.nın 294, 360 ve 367. maddelerinde açıkça belirlendiği üzere, yasa koyucu kovuşturma bütünlüğü ve kamu yararı ilkesini benimsemiştir. Yasanın 360 ve 367. maddelerine göre şahsi davacılar Cumhuriyet Savcısının başvuracağı yasal yollara müracaat edebileceklerdir. Şahsi davacıların hem kişisel hakkını hem de kamu yararını sağlamak için sanığın cezalandırılmasını istemeleri mümkündür. Bu nedenle, Cumhuriyet Savcılarında olduğu gibi, katılanın aleyhe kanun yoluna başvurması halinde 294. madde uyarınca kararın sanık lehine de bozulması gerekmektedir” şeklinde açıklanmıştır.
1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5271 sayılı CYY’nda, “şahsi dava” müessesine ve bu müessese ile ilgili olan 1412 sayılı Yasanın 360. ve 367. maddelerine benzer hükümlere yer verilmemiş olması nedeniyle 1412 sayılı CYUY döneminde kabul edilen ilkelerin 1 Haziran 2005 tarihinden sonra da geçerliliklerini koruyup korumadığı hususuna gelince;
1412 sayılı Yasanın 294. maddesindeki, “Cumhuriyet savcılığı tarafından aleyhine kanun yoluna müracaat olunan karar sanık lehine bozulabileceği gibi tadil de olunabilir” biçimindeki düzenleme, 5271 sayılı Yasanın 265. maddesinde de; “Cumhuriyet savcısı tarafından aleyhine kanun yoluna gidilen karar, sanık lehine bozulabilir veya değiştirilebilir. Cumhuriyet savcısı, kanun yoluna sanık lehine başvurduğunda yeniden verilen hüküm önceki hükümde tayin edilmiş olan cezadan daha ağır bir cezayı içeremez” şeklinde düzenlenmiş, hükmün konuluş amacı ise madde gerekçesinde, (Ceza Muhakemesi Yasa Tasarısındaki 295. madde gerekçesi), “Cumhuriyet savcısı aleyhe kanun yoluna başvurduğunda, bunu inceleyen yetkili merci istemle bağlı olmaksızın kararı şüpheli veya sanığın lehine bozabilir veya değiştirebilir. Bu ilke davaya katılanın başvurusunda da geçerlidir” biçiminde açıklanmıştır.
Görüldü gibi, 1412 sayılı Yasanın 367. maddesinde, “müdahale talebi kabul edildiği anda dahili dava olan kimse şahsi dava müddeisinin haiz olduğu haklardan istifade eder” ve 360. maddesinde; “Şahsi dava açmakla takip olunan işlerde davacı, kamu davasının açılmasıyla görülen işlerde Cumhuriyet savcısının müracaat edebileceği kanun yollarına gidebilir” şeklinde düzenlenmiş bulunan hükümlere 5271 sayılı Yasada yer verilmemiş olması, katılanın yasa yolu başvurusunda Cumhuriyet savcısına benzeyen konumunu değiştirmek için değil, yeni sistem içerisinde şahsi davaya yer verilmemiş olmasından kaynaklanmaktadır. Nitekim, bu konuda ortaya çıkabilecek duraksamaların önüne geçmek amacıyla 265. madde gerekçesinde bu husus hiçbir tereddüde yer bırakmayacak açıklıkta, “Bu ilke davaya katılanın başvurusunda da geçerlidir” şeklinde ifade edilmiştir.
Diğer yönden, 1412 sayılı CYUY’nın halen yürürlükte bulunan 320. maddesinde, “Yargıtay temyiz dilekçe ve layihasında irat olunan hususlar ile temyiz talebi usule ait noksanlardan dolayı olmuş ise temyiz dilekçesinde bu cihete dair beyan edilecek vakıalar hakkında tetkikler yapabileceği gibi hükme tesiri olacak derecede kanuna muhalefet edilmiş olduğunu görürse talepte mevcut olmasa dahi bu hususu tetkik eder.
313. maddenin ikinci fıkrasında gösterilen müstenidattan başka temyiz müddeasını teyit için yeniden müstenidat göstermeye lüzum yoktur.
Bununla beraber böyle müstenidat gösterilmişse kabul olunur” hükmüne yer verilmiş, hükmün gerekçesinde de, maddenin konuluş amacı “Temyiz Mahkemesi kanunun doğru tatbik edilip edilmediğini araştırmakla mükellef olduğundan velevki lâyîhası temyiziyede dermayan edilmemiş olsa bile kanunun herhangi bir suretle ihlal edildiğini gördüğü takdirde hükmü nakzedebilir, Hukuk Usulü Muhakemelerinin terviç ettiği dairede mahkemei temyizin kendisine sevk olunan işlerde resen tetkikatını teşmil edecek lâyîhada serdedilmemiş olan ve fakat muhalifi kanun görülen esbaptan dolayı da hükümlerin nakzolunabilmesi kabul edilmiştir” biçiminde açıklanmıştır.
Buna göre; Yargıtay şu an yürürlükte bulunan hükümler uyarınca temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilen temyiz sebepleriyle bağlı olmayıp, temyiz dilekçesi ve beyanında ileri sürülüp sürülmediğine bakmaksızın son karara etkili olan tüm yasaya aykırılıkları inceleyip aykırılık saptaması halinde de bozma kararı verme hak ve yetkisine sahiptir.
Bu konuyla ilgili olarak getirilen sınırlamalar, 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CYUY’nın 326. maddesinin son fıkrasında yer alan, “hüküm yalnız sanık tarafından veya onun lehine Cumhuriyet savcısı veya 291. maddede gösterilen kimseler tarafından temyiz edilmişse yeniden verilen hüküm, evvelki hükümle tayin edilmiş olan cezadan daha ağır olamaz” kuralı ile 05.03.1941 gün ve 50-7 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı uyarınca, katılanın münhasıran kendi şahsi haklarına hasrettiği temyiz istemi üzerine, sanık lehine bozma yapılamamasıdır.
Bu iki istisna dışında, Yargıtay’ca incelenen ve yasaya aykırılık taşıdığı saptanan bir hükmün, temyiz edenin sıfatı nazara alınarak sanık lehine veya aleyhine bozulmasına bir engel bulunmamaktadır.
Tüm açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde, somut olayda sadece katılan Ö.. Y. vekili tarafından herhangi bir sebep gösterilmeksizin sanık aleyhine temyiz edilmiş olan sanık A.. Ö.. hakkındaki mahkûmiyet hükmünün, sanık lehine ve “5271 sayılı CYY’nın hükümden sonra 5728 sayılı Yasanın 562. maddesi ile değiştirilen 231. maddesi uyarınca değerlendirme yapılması zorunluluğu” nedenine dayalı olarak bozulması yerine, katılan vekilinin temyizi nedeniyle sanık lehine bozma yapılamayacağından bahisle onanmasına karar verilen Özel Daire kararının isabetli olduğu söylenemez.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire onama kararının sanık A.. Ö.. ile ilgili olan kısmının kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün belirtilen nedenle bozulmasına ve dosyanın yerel mahkemeye gönderilmesine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan üç Genel Kurul Üyesi ise; yalnızca katılan vekilinin sanık aleyhine yaptığı temyiz nedeniyle, hükmün sanık lehine bozulamayacağı görüşüyle, itirazın reddi yönünde karşıoy kullanmışlardır.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle ;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 1. Ceza Dairesinin sanık A..Ö..hakkındaki 18.11.2009 gün ve 8602-7076 sayılı onama kararının KALDIRILMASINA,
3- Gaziantep 3. Ağır Ceza Mahkemesinin 25.01.2008 gün ve 326-11 sayılı hükmünün; “sanık A..Ö.. hakkında 5271 sayılı CYY’nın hükümden sonra 5728 sayılı Yasanın 562. maddesi ile değiştirilen 231. maddesi uyarınca değerlendirme yapılması zorunluluğu” nedeniyle BOZULMASINA,
4- Dosyanın Gaziantep 3. Ağır Ceza Mahkemesine gönderilmek üzere, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 13.04.2010 günü yapılan müzakerede oyçokluğu ile karar verildi.