Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2009/9 E. 2009/254 K. 03.11.2009 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2009/9
KARAR NO : 2009/254
KARAR TARİHİ : 03.11.2009

Tebliğname : 2008/254375
Yargıtay Dairesi : 1. Ceza Dairesi
Mahkemesi : ZONGULDAK 1. Ağır Ceza
Günü : 13.06.2008
Sayısı : 33-105
Adam öldürmek suçundan sanık G. K.’nun, 765 sayılı TCY’nın 448 ve 59. maddeleri uyarınca 20 yıl ağır hapis cezası ile cezalandırılmasına, hakkında 31 ve 33. maddelerinin uygulanmasına ilişkin, Zonguldak 1. Ağır Ceza Mahkemesince 29.12.2003 gün ve 118-225 sayı ile verilen ve kendiliğinden temyize tabi olan hükmün, sanık müdafii tarafından da temyiz edilmesi üzerine, dos¬yayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 27.12.2004 gün ve 2595-4350 sayı ile;
“01.05.2002 tarihli ölü muayene ve olay yeri keşif tutanağının 1, 2 ve 3. sayfalarının zabıt katibi tarafından imzalanmaması suretiyle CMUK’nun 161. maddesine aykırı davranılması” isabetsizliğinden diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel Mahkemece bozma kararına uyularak gereği yerine getirilmiş ve yapılan yargılama sonucunda 05.10.2005 gün ve 22-154 sayı ile maktûlün, sanık tarafından öldürüldüğü hususunun kuşkuya dayalı olduğu, sanığın bu eylemi gerçekleştirdiğine dair kuşku dışında bir kanıt bulunmadığından bahisle sanığın beraatına karar verilmiştir.
Bu kararın da o yer C.savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 31.12.2007 gün ve 5831-10019 sayı ile;
“Dosya içeriği ile; sanık ile gözleri görmeyen maktûlenin, sanığın ağabeyi ve maktûlenin damadı olan M.’in evinde kaldıkları, sanığın, maktûlenin evde kalmasını istemediği bu nedenle olay tarihinden bir ay kadar önce maktûle ile tartışarak evden gitmesini istediği, olay günü de evin 2 kat balkonunda maktûle, sanık ve sanığın annesi H.’nin oturdukları sırada, H.’nin, 2 yaşındaki torununun evden ayrılması nedeni ile ona bakmak için evden ayrıldığı, maktûle ve sanığın balkonda oturmaya devam ettikleri bir süre sonra eve gelen H.’nin, sanıktan maktûleyi sorduğu, sanığın da evde yok dediği, bunun üzerine balkondan aşağıya bakan H.’nin maktûleyi yerde sırt üstü yatar vaziyette ölmüş olarak gördüğü, olaydan sonra kolluk tarafından sanık ve maktûlenin oturdukları balkonda bir adet 17×10 cm ebatlarında ve 2650 gram ağırlığında, üzeri kanlı taş bulunduğu, taş üzerindeki kan lekesinin maktûleye ait olduğunun ekspertiz raporu ile tespit edildiği, Adli Tıp 1.İhtisas Kurulunun 24.10.2003 tarihli raporunda, burnunda kırık, sol el bileğine yakın yerde kırık, sağ diz kapağı lateralinde lezyonlar ve sol diz kapağı medialinde sıyrık da bulunan maktûlenin başında alın sol üstte çökme kırığına neden olan travmanın sert ve künt bir cismin direk vurulması ile oluşabileceği gibi, kişinin uygun bir zemine düşmesi, düşürülmesi veya yüksekten düşmesi ile de oluşabileceğinin belirtildiği, olay yeri tespit tutanağına göre, maktûlenin ölü vaziyette bulunduğu zeminin yer yer gübre ile kaplı, yumuşak denebilecek bir zemin olduğu, doktor raporu ile, kambur görünümlü olan sanığın, balkonda bulunan taşı 110 cm yüksekliğe kaldırıp maktûle vurma gücüne sahip olduğunun saptandığı, olay sırasında sanık ile maktûlenin birlikte oldukları, sanığın taş ile ilgili çelişkili beyanlarda bulunduğu, bir süre önce maktûlle tartıştıkları, olaydan hemen sonra telaşlı ve ağlar vaziyette görüldüğü durumlarının saptandığı; belirtilen durumların birlikte değerlendirilmesi sonucu, sanığın, maktûlenin kafasına taşla vurup, etrafında korkuluk bulunmayan balkondan düşürerek öldürdüğü anlaşıldığı halde; kasten öldürme suçundan mahkûmiyeti yerine beraatine karar verilmesi” isabetsizliğinden oyçokluğuyla bozma kararı verilmiştir.
Daire Başkanı C.E.. ise, “Mevcut delilleri tahlil ederek, oluşa uygun bir şekilde değerlendiren yerel mahkemenin uygulamasında bir isabetsizlik bulunmadığından sayın çoğunluğun suçun sübut bulduğuna ilişkin görüşüne iştirak etmiyorum” görüşüyle karşı oy kullanmıştır.
Yerel Mahkeme ise 13.06.2008 gün ve 33-105 sayı ile
“Olayın sanığı olarak yargılanıp mahkememizce beraat kararı verilen G. K. hakkında önceki kararda belirtilmiş olmakla birlikte, mahkememizce gözlemlenen durumuyla sakat bir bayan olup, tek başına bir yere tutunmadan yürüme yeteneği bulunmamaktadır. Takip edilen yargılama sürecinde de yapılan tespitte sakat olan G.K., maktûl S. G.’nun kızı bir başka deyişle sanığın görümcesi tarafından adliye koridoruna taşınmış olup sanığın bulunduğu duruşma salonundaki yerde duruşma bittiğinde gelerek sanık bölümünden yine sanığın kolundan tutarak dışarıya naklettiği hususu tespit edilmiştir. Kaldı ki, sanığın görümcesi A.K. sabahleyin eve geldiğini ve H.K.’nun bağırtısını duyduğunu, evin içine girdiğini, evde bulunan ve İstanbul’dan konuk olarak gelen yaşı küçük olayda öldürülen S.’nın yeğeni olan T.’un da arkasından koşarak dışarıya çıktığını, sanık G.ile ölen S.arasında herhangi bir sorunun bulunmadığını belirtmiş olup, yine olay tarihinde ölen S.’yla birlikte olan H. K.da aynı şekilde kızı sanık G.ile maktûlenin arasında herhangi bir sorunun olmadığını beyan etmiştir.
Ayrıca bu beyanlarını yargılama sürecinde de tekrar etmişlerdir. Maktûlenin kızı A. K. tekraren sanığın annesi H.K.’da olayın diğer tanığı M.K.sanıkla maktûlenin aralarında herhangi bir sorununun bulunmadığını, kavga etmediklerini beyan etmiş, sanığın abisi M. K. da bu beyanları desteklemiştir.
Bu durum karşısında sanıkla maktûlenin arasının açık olduğuna dair ifadede bulunan 1986 doğumlu, olay sırasında olay yerine yakın evin 2. katında bulunan T.Ç.isimli şahıstır. Kaldı ki bu şahıs bir taraftan da ölenin öz yeğenidir. İstanbul’dan tatil nedeniyle gelmiş olup dosyada bulunan olay yerine ait sanık ve maktûlenin yaşamlarını sürdürmüş oldukları ev resimlerinden de anlaşılacağı gibi evin basit bir köy evi olduğu ve iddia edilen olay sırasında da yaşı küçük olan bu tanığın aynı katta ve aynı yerde olduğu anlaşılmaktadır. Kaldı ki ifadesinde balkonda hiç bir kavga ve gürültü sesini duymadığını, boğuşmaya benzer bağırma seslerini almadığını belirtmiştir ve o sırada sanık G.K.gibi T.Ç.da evde bulunmaktadır. Kaldı ki T.Ç.İstanbul’da yaşamını sürdürmekte ve geçici olarak köye geldiğinde teyzesi maktûleye ziyaret amacıyla geldiği ve ölüm hadisesinden 3 gün önce eve gelip konuk olduğu anlaşılmaktadır.
Beyanında sanık G.’ün teyzesi maktûle S.G.’nu evde istemediği, bu yüzden de kavga ettiğini belirttiği anlaşılmaktadır.
Yargılamanın başlangıcında T.Ç.sanık sıfatıyla CMK’nun 135. maddesi doğrultusunda kendisine müdafi tayin edilmek suretiyle ifadesinin alındığı anlaşılmaktadır.
Bütün bu gözlemlerimiz sanıkla maktûle arasında öldürmeyi gerektirecek derecede bir nedenin kavganın bulunmadığı doğrultusundadır. Kaldı ki eylemin meydana geldiği yer, meydana geliş biçimi açısından kanıtların bir bütün halinde değerlendirilmesi yönünde varsayımlarla hareket edildiği taktirde İstanbul’da yaşamını sürdüren 2. katta yalnız şekilde balkon denilen üst kattaki çıkıntıda oturmakta olan maktûlenin kafasına taşla vurulup yere düşürülmesi şeklinde kabul edilen olayda en az şüpheli olarak T.Ç.’da değerlendirilmeye alınmıştır.
Diğer taraftan olayın meydana geliş biçimi gerek önceki sanığın beraatine dair gerekçeli kararımızda açıklandığı şekilde maktûlenin öldürülmesi olayında kullanılan taşın özellik ve nitelikleri incelendiğinde bu taşın daha önce turşu kavanozlarının içersine turşuyu bastırmak için (hava almasını önlemek için) naylon çoraplara koyarak kullanılan nitelikte taşlardan olmadığı ve bu taşın daha çok özellikle bu iş için aşağıdan çıkarılıp yani evin dışından temin edilip önceden hazırlanıp konulmuş olabileceğinin ihtimalinin çok yüksek olduğu. Kaldı ki bir yere tutunmadan yürüyemediği anlaşılan iki büklüm (kambur) görünümlü bayan olan sanığın bu eylemi gerçekleştirmesi için önce dışardan suçta kullanılan taşı alması kimseye görünmeden bu taşı evin fotoğrafta da görünen balkon benzeri yere önceden getirip koyması ve her ikisinin yalnız olduğu bir sırada eylemin gerçekleştirilmesi sanığın fiziki konumu, sanığın maktûleyi öldürmesi için bu denli bir nedenin bulunmayışı karşısında hayatın olağan akışına ters düştüğü sonucuna varılmıştır.
Bütün bunların değerlendirilmesi sonucunda sanığın mahkûmiyetine karar verilmesi halinde sadece meydana gelen olay karşısındaki heyecanlı oluşu, taşlar hakkındaki değişik beyanlarda bulunması ve yukarıda anlatıldığı şekilde yaşı küçük ve İstanbul’da yaşamını sürdüren maktûlenin yeğeni T.’un ifadelerinin ve özellikle sanığın fiziki durumu itibarıyla Adli Tıp’ın da belirlediği gibi maktûlenin öldürülmesinde kullanılan taşın fiziki özürlü bulunan sanık tarafından havaya kaldırılıp maktûleye vurulabileceğine ilişkin belirlenen tıbbi tespitten hareketle eylemin sanık tarafından gerçekleştiğinin kabul edilmesi mümkün görülmemiştir. Zira bu tespitler dışında gerek savunma yönünde gerekse de toplanan tüm kanıtlardan sanığın eylemi gerçekleştirdiğine ilişkin görgüye dayalı hiç bir kanıt mevcut değildir. Bu yüzden toplanan kanıtların yeniden mahkememizce değerlendirilerek mahkememize sanığın maktûleyi kasten öldürdüğüne ilişkin mahkûmiyeti için yeterli ve inandırıcı kanıt elde edilemediği vicdani kanısına varıldığı” gerekçesine dayalı olarak önceki hükümde oyçokluğuyla direnmiştir.
Bu hükmün de o yer C.savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay C.Başsav¬cılığının “bozma” istekli 11.01.2009 gün ve 254375 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığa gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerek¬çelerle karara bağ¬lanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, sanığa yüklenen, kasten adam öldürme suçunun sabit olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğine göre;
01.05.2002 tarihinde saat 14.30 sıralarında, ….Beldesine bağlı …Köyünde yaşlı bir kadının evinin balkonundan düşerek öldüğünün bildirilmesi üzerine, C.savcısının olay mahalline giderek ölü muayenesi ve keşif yaptığı, keşif tutanağında;
Ölenin 65-70 yaşlarında bir bayan olduğu ve sırt üstü yatmakta olduğunun görüldüğü, düştüğü iddia edilen balkonun incelenmesinde tahminen 2,5 m. boyunda ve 1.20 m. eninde olup, yerden yüksekliğinin 3-3,5 m. olduğu, balkonda korkuluk bulunmadığı, balkonda bulunan 15 cm. boyunda ve 10 cm. eninde, şekilsiz, bir kısmı çıkıntılı bir taşın üzerinde 4-5 cm. ebadında kan izinin olduğunun belirlenmesi üzerine bu taşa el konulduğu;
Yapılan ölü muayenesinde, başta yüzün yoğun şekilde kanlı olduğu, ağzından ve burnundan kan geldiği, takma dişlerinin ağzından çıktığı, sol fronto parietal bölgede 1×2 cm. ebadında kenarları düzgün kesi gözlendiği, sol el bileğinin yukarısında açık kırık bulunduğu, her iki diz kapağında sıyrıklar gözlendiği, sağlık ocağı doktoru G..S..eşliğinde olay yerinde klasik otopsi yapılmasının kararlaştırıldığı, baş açıldığında sol fronto parietal bölgede bir merkez etrafında üç yöne doğru uzanan her biri 10-12 cm. olan kırık hatları gözlendiği, sağ göz çukuru ve burun kemiğinde birden fazla kırık bulunduğu, beyinde ön bölümde kanama odaklarının olduğu, boyunda 3. omurun kırık olduğu, göğüs açıldığında akciğerlerde yer yer lekeler bulunduğu, başkaca bir patolojik bulgu tespit edilemediği, buna göre kişinin, kafa ve boyundaki kırıklara bağlı olarak gelişen omurilik zedelenmesi ve beyin kanaması sonucunda öldüğü belirtilmiştir.
Aynı gün jandarma tarafından düzenlenen olay yeri inceleme raporunda, maktûlün bulunduğu zeminin yer yer gübre ile kaplı yumuşak denebilecek nitelikte olduğu, evde yaşayan aile fertleri tarafından maktûlün en son balkonda otururken görüldüğü ve kör olması nedeniyle balkondan düşmesi sonucu öldüğünün belirtildiği, yerden 3,25 m. yükseklikte olan söz konusu balkonun korkuluğunun bulunmadığı ve balkonda 20 cm. uzunluğunda, 10 cm. genişliğinde, üzerinde kan lekesine benzer lekeler bulunan bir taş bulunduğu ifade edilmiştir. Balkonda bulunan taş üzerinde kan lekeleri bulunması ve otopside elde edilen bulgular karşısında, olayın cinayet olması ihtimali değerlendirilerek soruşturmanın bu yönde genişletildiği anlaşılmaktadır.
Sanık G.K.., 01.05.2002 tarihinde C.Savcısı tarafından olay yerinde yapılan keşif sırasında tanık sıfatıyla alınan ifadesinde; saat 12:00 sıralarında ölen S.’nın havanın güneşli olmasından dolayı balkonda oturmak için odadan çıktığını, bu sırada annesinin de dışarıda oturmakta olduğunu, ölen S.’nın tek başına balkonda oturduğunu ve bir süre sonra güneş çarpar diye kolundan tutup içeriye almak istediğini ancak kalkmadığını, bunun üzerine içeriye girdiğini, annesinin küçük S..’ı bulmak için başka odaya, kendisinin de mutfağa gittiğini, mutfaktan döndüğünde yaşlı kadın S.’nın balkonda olmadığını görünce içeri girip annesine sorduğunu, annesinin balkona koşup aşağıya baktığında yere düşmüş diye bağırdığını ve komşuların geldiğini, kendisine gösterilen taşın turşu yapımında ağırlık olsun diye bidonun içine koydukları taş olduğunu, üzerindekinin de kan değil boya olacağını, hiç kimsenin ölene vurmadığını ve kendisinin de düştüğünü görmediğini, ölen S.’nın balkonun korkuluksuz olduğunu bildiğini söylemiştir.
02.05.2002 tarihinde kolluk tarafından sanık sıfatıyla alınan ifadesinde; benzer şekilde anlatımda bulunmakla birlikte, sorulan sorulara karşı verdiği cevapta kanlı taşı görmediğini, ölenin kafasına taşla vurulduğunu bilmediğini, olaydan önce evde 4 tane tavuk kesildiğini ancak balkonda mı evin aşağısında mı kesildiğini bilemediğini beyan etmiştir.
03.05.2002 tarihinde C.Savcısı tarafından sanık sıfatıyla alınan ifadesinde; benzer şekilde anlatımda bulunmuş, maktûl S.ile olay günü balkonda birlikte hiç oturmadığını, evde kendisinden hariç annesi H.ve T. Ç.’nın bulunduğunu maktûl ile aralarında bir husumet olmadığını, maktûlü çekemediği konusundaki ifadelerin doğru olmadığını, aralarında bu zamana kadar hiçbir tartışma geçmediğini, suçlamayı kabul etmediğini beyan etmiş, 27.06.2002 tarihinde alınan ek ifadesinde; kendisine gösterilip sorulan taşı hiç görmediğini, taştaki lekenin boya olabileceğini söylemişse de o ifadeyi verdiği zaman ne söylediğini bilemediğini turşunun içine koyulan taş zannettiği için böyle bir beyanda bulunduğunu belirtmiştir.
Sulh ceza hakimliğindeki sorgusunda ve duruşmada da benzer şekilde anlatımda bulunmuş ve suçlamaları kabul etmediğini, maktûlü kendisinin öldürmediğini başka bir kimsenin maktûle vurup vurmadığı konusunda da bilgisi olmadığını söylemiştir.
Maktûl S. G.’nun kızı olan tanık A.K., 01.05.2002 tarihinde C.Savcısı tarafından olay yerinde yapılan keşif sırasında tanık sıfatıyla alınan ifadesinde; kimlik tanığı olarak ölenin öz annesi S.G.olduğunu teşhis etmiş, olay hakkında da annesinin kendileriyle birlikte kaldığını ve bildi bileli gözlerinin görmediğini, sabah saat 09:00 sıralarında hayvan otlatmaya gittiğini, saati bilmemekle birlikte öğleye doğru eve doğru gelirken kayınvalidesi H.’nin çığlıklarını ve bağırmasını duyduğunu, ne olduğunu sormak için koştuğunda evin önünde annesinin yerde sırt üstü ağzı yüzü kan içinde yatmakta olduğunu gördüğünü, kendisine hiç dokunmadıklarını, kayınvalidesinin cesedin yanında olduğunu ve evde o anda sakat olan görümcesi G.’ün bulunduğunu, eşinin sabahtan Ç..’ya gittiğini, kendisine gösterilen taş parçasını daha önce balkonda gördüğünü, taş üzerindeki kan izlerinin ise bir akşam önce torunu T.’ın balkonda tavuk kesmesi nedeniyle bulaşmış olabileceğini, gece olduğu için tavuğun balkonda kesildiğini ertesi gün de sabahtan balkonun yıkandığını, annesinin balkondan düşmüş olabileceğini, başına taşla vurulma olayı olmadığını beyan etmiştir.
02.05.2002 tarihinde kolluk tarafından sanık sıfatıyla alınan ifadesinde; benzer şekilde anlatımda bulunmuş, sabahleyin hayvanları otlatmak için evden çıktığında evde kayınvalidesi H., görümcesi G., eşi M.ve teyzesinin oğlu olup ziyaret için yanlarına gelen T.Ça.’nın bulunduğunu, balkondaki kanlı taştan haberi olmadığını, olayın nasıl olduğunu da bilemediğini belirtmiş, sonraki aşamalarda alınan ifadelerinde ise benzer şekilde anlatımda bulunmuş ve sanık G.ile annesi arasında herhangi bir husumet bulunmadığını, tartışmalarına hiç tanık olmadığını, sanık G.ün, annesi olan maktûlü öldürmesi için bir neden bulunmadığını, sanıktan şikayetçi de olmadığını beyan etmiş, ancak duruşmada ayrıca maktûl annesinin sürekli cebinde çakı taşıdığını ve 3 gün öncesinde de o çakı ile elini kesmiş olduğunu belirtmiştir.
Tanık H.K., 01.05.2002 tarihinde C.Savcısı tarafından olay yerinde yapılan keşif sırasında tanık sıfatıyla alınan ifadesinde; ölenin gelini A..nin annesi olduğunu, bir süredir kendileriyle birlikte kaldığını ve gözlerinin görmediğini, güneşli günlerde genelde balkonda oturduğunu, saat 10:00 sıralarında yine birlikte balkona çıktıklarını, ölen S.’nın balkonda korkuluk olmadığını bildiğini, yanlarında 2 yaşındaki torununun da olduğunu ve saat 12:00’ye kadar balkonda birlikte oturduklarını, bir ara torununu göremeyince aramak için evin içine girdiğini, bu sırada sakat olan kızı G.ün de yemek hazırlamakta olduğunu, torununu bulup tekrar ölen S.’nın yanına balkona döndüğünde balkonda göremediğini ve aşağıya baktığında yerde yatar halde gördüğünü, bunun üzerine bağırmaya başladığını ve sesine komşuların geldiğini, kendisine gösterilen kanlı taşı bilemediğini ölen ile hiç kimse arasında bir husumet bulunmadığını, kafasına taşla vurulduğunu da zannetmediğini belirtmiş, sonraki aşamalarda da benzer şekilde anlatımda bulunmuştur.
Tanık T. Ç., 03.05.2002 tarihinde C.Savcısı tarafından tanık sıfatıyla müdafii huzurunda alınan ifadesinde; ölen S.’nın teyzesi olduğunu ve olaydan 3 gün önce İstanbul’dan izne geldiğini, ziyaret için yanlarında kalmakta olduğunu, olay sırasında aynı evde televizyon seyrettiğini, televizyon seyrettiği odanın balkon ile aynı katta olduğunu fakat odadan balkonun görülmediğini, evde kendisinden başka G. K., H.K.ve maktûlün kızı A.’nin bulunduğunu ve A.’nin mutfakta yemek yapmakta olduğunu, maktûl, teyzesi H. ve G.’ün hava güneşli olduğu için balkonda oturduklarını, H.K.’nun küçük torunu yanından ayrılınca onun peşinden içeriye girdiğini, balkonda yalnızca maktûl ve G.’ün kaldıklarını, saat 12:00’ye kadar televizyon izlediğini ve bu saatlerde dışardan H.K.nun bağırtısını duyduğunu, bunun üzerine odadan çıktığında A.’nin de mutfaktan çıktığını hep beraber aşağıya indiklerinde maktûlün yerde yattığını gördüklerini, ikinci kattan aşağıya inerken G.’ün ise balkonun açıldığı bölümde bir o tarafa bir bu tarafa telaşlı bir şekilde gidip geldiğini ve ağladığını gördüğünü, televizyon seyrettiği sırada balkonda otururlarken teyzesi maktûl ile G.arasında herhangi bir tartışma kavga duymadığını ve görmediğini, ancak hatırladığı kadarıyla 1 ay kadar önce yine ziyaret için geldiğinde maktûl ile G.’ün tartışmış olduklarını daha doğrusu G.ün maktûl teyzesinin evde kalmasını istemediğini fakat son 3 gün içerisinde aralarında herhangi bir tartışma duymadığını, maktûlün her zaman balkona yardımla çıkıp içeriye de yardımla girdiğini beyan etmiştir.
14.06.2002 tarihinde alınan ek ifadesinde ise; Balkonda otururlarken H. K.’nun küçük çocuğun peşinden içeriye girdiğini gördüğünü, bir süre sonra da bağırdığını duyduğunu ancak arada geçen süreyi hatırlamadığını, bu bağırtı üzerine odadan çıktığında maktûlün kızı A.nin teyzen düşmüş diye kendisine hitaben bağırdığını ve o esnada sanık G.’ün balkonun açıldığı salonda telaşlı telaşlı dolaşıp ağlamakta olduğunu gördüğünü, hemen aşağıya indiğini G.’ün ise daha sonra geldiğini televizyon izlerken bir ara tuvalete gittiğinde maktûl teyzesi ile sanık G.’ün balkonda birlikte oturduklarını gördüğünü, balkona hiç çıkmadığı için taş görmediğini, kendisi gördüğünde maktûl ile sanığın sohbet ettiklerini, aralarında herhangi bir tartışma duymadığını, maktûl teyzesinin kafasına taşla kimin vurduğunu da bilmediğini beyan etmiş, duruşmada ise benzer şekilde anlatımda bulunmuş, gereği nedeniyle sorulması üzerine olaydan 1 ay öncesinde sanık G.’ün maktûl S.’ya ben seni bu evde istemiyorum, bu evden git dediğini ve tartıştıklarını duyduğunu söylemiş ve olay günü A.K.’nun mutfakta yemek yapmakta olduğu konusunda ısrar etmiş, çelişki nedeniyle tanık A.ve H.ile yüzleştirildiğinde sanık G.’ün balkonda maktûl ile birlikte olduğunu, mutfakta olmadığını ısrarla söylemiş, tanıklar A. ve H. ise mutfakta olanın A. değil, sanık G.olduğunu belirterek bu ifadelerinde ısrar etmeleri üzerine çelişki giderilememiştir.
Tutanak tanığı N.Ş., C.Savcılığı ve duruşmada; özünde tutarlı bir biçimde … Karakol Komutanlığında görevli astsubay olduğunu, …köyünde yaşlı bir kadının balkondan düşüp öldüğünün ihbar edilmesi üzerine, nöbetçi C.Savcısına haber verip olay yerine gittiğini ve gerekli güvenlik önlemlerini aldığını, C.Savcısı geldikten sonra birlikte soruşturmaya başladıklarını balkonda üzeri kanlı olan taşı kendisinin bulduğunu ve C.Savcısına gösterdiğini, taşın balkonda maktûlün düştüğü tarafın tam tersi yanında durmakta olduğunu ve fotoğraflarını çektiklerini, taşın çevresinde ve balkonda başkaca kan izi de bulunmadığını beyan etmiştir.
Tanık G.. S.. C.Savcılığı ve duruşmada; özünde tutarlı bir biçimde, olay tarihinde doktor bilirkişi olarak otopsiye katıldığını, otopsi tutanağında yer alan tespitlerin doğru olduğunu, kafada sol fronto pariatel bölgedeki kırıkların kişinin kafasını sert bir cisme vurduğunu gösterdiğini, maktûlün düştüğü yerde sert bir şeye çarpmış olabileceği gibi kafasına sert bir cisimle vurmaya bağlı olarak da gelişebileceğini, ancak cesedin bunun için yüzükoyun bulunması gerektiğini halbuki gördüklerinde ölenin sırtüstü yatmakta olduğunu, bu olayın ilk otopsisi olduğunu beyan etmiştir.
Jandarma Genel Komutanlığı Kriminal Laboratuarınca düzenlenen 24.05.2002 gün ve 388 sayılı ekspertiz raporu ile Adli Tıp Kurumu Başkanlığı Biyoloji İhtisas Dairesince düzenlenen 26.11.2002 gün ve 1775 sayılı raporda birbirini doğrular şekilde incelenmek üzere gönderilen kanlı taş örneğindeki lekenin maktûl S.G.’na ait kan örneğiyle uyum sağladığı ve kan lekesinin maktûle ait olduğu belirtilmiştir.
Adli Tıp Kurumunca talep edilmesi üzerine, mezar açılarak maktûlün cesedi İstanbul Adli Tıp Kurumuna gönderilmiş ve Adli Tıp Kurumu Morg İhtisas Dairesince 19.05.2003 tarihinde otopsi yapılmıştır.
Adli Tıp Kurumu 1.İhtisas Kurulunca 24.10.2003 gün ve 673 sayı ile düzenlenen raporda; yukarıda belirtilen bütün raporlar yerel C.savcısı tarafından yapılan otopsi ve Adli Tıp Kurumu tarafından yapılan otopsi olay yeri ve ceset fotoğrafları da incelenmek suretiyle sonuç olarak, 01.05.2002 tarihinde evin balkonundan düşerek öldüğü veya başına taşla vurulduktan sonra düştüğü iddia edilen S.G. adına düzenlenmiş belgelerdeki bulgulara göre kişinin ölümünün kafa travmasına bağlı kafatası kırıkları ve beyin kanamasından ileri geldiği, otopsi tutanağı ve mezar açma sonrası yapılan otopsiye göre kişinin başında alın sol üstte tek bir çökme kırığı ve buradan çıkan çok sayıda kırık hatları bulunduğu, travma bölgesi ve yumuşak doku ile kemik doku değişimlerine göre söz konusu travmanın sert ve künt bir cismin direkt vurulmasıyla oluşabileceği gibi kişinin uygun zemine düşmesi, düşürülmesi veya yüksekten düşmesi ile de oluşabileceği aralarında ayrım yapılamayacağı belirtilmiştir.
Sanık G.K.hakkında Adli Tıp Kurumu Zonguldak Şube Müdürlüğünce düzenlenen 18.12.2002 gün ve 1773 sayılı raporda; kanbur görünümlü G.K.’nun omuz yüksekliğinin 110 cm. olarak ölçüldüğü, kişinin her iki kol ve ön kolda kas gücünün 5/5 olarak belirlendiği, nöromotor defisit saptanmadığı, omuz hareketlerinin olağan olup kısıtlılık bulgusu olmadığı, adliye memuru nezaretinde gönderilen 17×10 cm. ebadında ve 2675 gram ağırlığında üzeri lekeli taş da incelendiğinde, G. K.’nun taşı 110 cm. yüksekliğe kaldırıp vurma gücüne sahip olduğu, şahısların hareketli varlıklar olup dolayısıyla kafasına vurulan kişinin de iddia edildiği gibi taşın vurulması esnasında yerde mi, sandalyede mi oturup oturmadığının belli olmadığı, ancak sandalyede oturduğunun sübutu halinde oturduğu sandalyenin oturma yüksekliği ile maktûlün kalça kafa arası uzunluğunun ki otopsi zabtında mağdurun 155 cm. boyunda olduğu yazıldığından, kalça kafa arasındaki uzunluğu yaklaşık olarak 60-70 cm. olarak kabul edilebileceği kanaatine varıldığı bildirilmiştir.
Aşamalarda sanık müdafiinin de işaret etmesiyle, tutanaklarda, sanık G. K.’nun fiziki olarak rahatsızlığının bulunduğu, elinden tutulduğu takdirde yürüye¬bildiği, duruşma salonuna ancak yardımla taşınarak geldiğinin gözlemlendiği belirtilmiştir.
Bütün bu bilgi ve belgeler değerlendirildiğinde;
Sanığın aşamalardaki ifadeleri çelişkili olup, savunmalarına itibar edilmesine olanak bulunmamaktadır. Kaldı ki, sanığın fiziki rahatsızlığının bulunduğu ve olayda kullanılan taşı kaldırarak maktûle vuramayacağına ilişkin savunma da, Adli Tıp Kurumu Zonguldak Şube Müdürlüğünce düzenlenen 18.12.2002 gün ve 1773 sayılı rapor ile çürütülmüş ve her iki kol ve ön kolda kas gücünün 5/5 olarak belirlendiği, nöromotor defisit saptanmadığı, omuz hareketlerinin olağan olup kısıtlılık bulgusu olmadığı, olayda kullanılan 17×10 cm. ebadında ve 2675 gram ağırlığında üzeri lekeli taşı 110 cm. yüksekliğe kaldırıp vurma gücüne sahip olduğu bildirilmiştir.
Tanık T. Ç.’nın, aşamalardaki anlatımları nazara alındığında, olay öncesinde sanığın maktûlü öldürmek için husumet duyduğu belirlenmiş, ayrıca olay sırasında maktûl ile birlikte olduğu ve olay sonrasında telaşlı ve ağlar bir vaziyette olduğu anlaşılmıştır.
O halde, olay sırasında maktûlün yanında olan ve önceden husumeti bulunan sanığın, maktûlü öldürdüğü, tanık anlatımı ve bilirkişi raporu ile sabit olup, cezalandırıl¬masına karar verilmesi gerekirken, dosya kapsamına aykırı şekilde kanıt bulunmadığından bahisle ve olayda uygulanma yeri bulunmayan, kuşkudan sanık yararlanır ilkesine dayalı olarak beraatına karar verilmesi isabetsizdir.
Bu itibarla isabetsiz olan Yerel Mahkeme direnme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan dört Kurul Üyesi ise; incelenen dosya içeriğine göre, Yerel Mahkemenin direnme gerekçelerinin isabetli olduğu ve hükmün onanmasına karar verilmesi gerektiğinden bahisle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Zonguldak 1. Ağır Ceza Mahkemesinin 13.06.2008 gün ve 33-105 sayılı direnme hükmünün BOZULMASINA,
2- Dosyanın mahalline iadesi için Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 03.11.2009 günü yapılan müzakerede tebliğnamedeki isteme uygun olarak oyçokluğuyla karar verildi.