YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2009/48
KARAR NO : 2009/53
KARAR TARİHİ : 10.03.2009
Tebliğname :17430
Yargıtay Dairesi : 9. Ceza Dairesi
Mahkemesi : ADANA 4. Ağır Ceza
Günü : 04.11.2008
Sayısı : 179-351
Sanık A.. B..’ın tedbirsizlik ve dikkatsizlik sonucu ölüme ve yarala¬maya neden olmak suçundan, 765 sayılı TCY’nın 455/2-son ve 59. maddeleri uyarınca 4 yıl 2 ay hapis ve 333 YTL adli para cezasıyla cezalandırılmasına, hapis cezasının 647 sayılı Yasa¬nın 4. maddesi gereğince günlüğü 9 YTL’den paraya çevrilip doğrudan hükmedilen adli para cezasıyla 72. maddesi uyarınca içtiması suretiyle 14.013 YTL adli para cezasıyla cezalan¬dırılmasına ve bu cezanın 20 eşit taksitte ödenmek üzere taksitlendirilmesine, hakkında 40. maddenin uygulanmasına, 2918 sayılı Yasanın 118/5. maddesi uyarınca 1 yıl süreyle sürücü belgesinin geri alınmasına ilişkin Adana 4. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 15.09.2006 gün ve 211-188 sayılı hüküm,
Sanık A.. müdafii tarafından temyiz edilmekle dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 31.03.2008 gün ve 4414-2819 sayı ile;
“Hükümden sonra yürürlüğe giren 5728 sayılı Kanunun 562. maddesiyle değişik CMK’nun 231. maddesindeki “hükmün açıklanmasının geri bırakılması”na ilişkin düzenleme karşısında suçun niteliği, hükmolunan cezanın tür ve miktarı gözetilip dosyada bulunan adli sicil kaydı da değerlendirilerek sanığın hukuki durumunun yeniden tayin ve takdirinde zorunluluk bulunması,” isabetsizliğinden sair yönleri incelenmeksizin bozulmuştur.
Adana 4. Ağır Ceza Mahkemesince 04.11.2008 gün ve 179-351 sayı ile;
“CMK’nun 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için hürriyeti bağlayıcı cezanın 2 yıl veya daha az süreli olmasının gerektiği, CMK’nun 231/7. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi halinde cezanın seçenek yaptırımlara dönüştürülemeyeceği, temel cezanın 5 yıl hapis olarak belirlenmesi, 59/2. maddenin uygulanmasıyla bulunan cezanın 4 yıl 2 ay hapis cezası olması nedeniyle bu miktar ceza için CMK’nun 231. maddesinin uygulanmasına yasal olanak bulunmadığı,” gerekçeleriyle ilk hükümde direnilmiştir.
Bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyizi üzerine, Yargıtay C.Başsavcılığının “bozma” istemli 16.02.2009 gün ve 17430 sayılı tebliğnamesi ile Birinci Başkanlığa gön¬derilen dosya, Ceza Genel Kurulunca incelenmiş, aşağıda belirtilen gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanık hakkında taksirli suçtan hükmedilen 4 yıl 2 ay hapis cezasının, 647 sayılı Yasanın 4. maddesinin taksirli suçlardan hükmolunan hürriyeti bağlayıcı cezanın uzun süreli de olsa paraya çevrilebileceğine ilişkin hükmü uyarınca, adli para cezasına çevrilme¬sine karar verilen somut olayda, Özel Daire ile Yerel Mahkeme arasındaki uyuş¬mazlık, tak¬sirli suçlarda, adli para cezasına çevrilen iki yıldan fazla hapis cezaları yönün¬den hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilip verilemeyeceği, noktasında toplanmak¬tadır.
1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCY’nda, cezanın kişisel¬leştirilmesine ilişkin üç kuruma yer verilmiş olup, bunlar sanık hakkında hükmolunan hapis cezasının kural olarak kısa süreli olması halinde 50. madde uyarınca seçenek yaptırım olarak adli para cezasına veya tedbire dönüştürülmesi, taksirli suçlara özgü olarak da, uzun süreli de olsa seçenek yaptırım olarak adli para cezasına çevrilmesi ve çocuklar ile altmışbeş yaşını doldurmuş kişiler hakkındaki hükümler saklı kalmak koşuluyla, hükmolunan iki yıla kadar hapis cezalarının 51. madde uyarınca ertelenmesidir. Görüldüğü gibi 5237 sayılı Yasada, paraya çevirme, tedbire dönüştürme ve erteleme şeklinde üç atıfet müessesi kabul edilmiş ve ancak sanık hakkında bu atıfet müesseselerinden yalnızca birinin uygulanabileceği hüküm altına alınmış, bu kapsamda erteleme yalnızca hapis cezaları için kabul edilmiş, hükmolunan cezanın adli para cezasına veya tedbire çevrilmesi halinde erteleme olanağı ortadan kaldırılmış, bu şekilde bir taraftan cezanın sanığın ileriki yaşamı üzerindeki olası etkileri azaltılmaya çalışılırken, diğer taraftan da cezaların caydırıcılığı ilkesi hayata geçirilmiştir.
Ancak yeni sistemde, ertelemeyi bir infaz kurumu olarak düzenleyen Yasa koyucu, bu düzenlemenin doğurabileceği olumsuz sonuçları ortadan kaldırmak için, yeni müesseselere ihtiyaç duymuş, kamu davasının mecburiliği ilkesini, 5271 sayılı CYY’nın 171. maddesi ile yumuşatmak suretiyle, etkin pişmanlık veya şahsi cezasızlık nedenlerinin bulunması halinde, soruşturma aşamasında, C.Savcısına kovuşturmaya yer olmadığı kararı verebilme, kovuş¬turma aşamasında ise yargılama yapan mahkemeye koşulların bulunması halinde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verebilme olanağı tanınmıştır.
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumuna ilk kez, “Hükmün geri bırakıl¬ması, denetimli serbestlik” başlığıyla Ceza Muhakemeleri Usulü Tasarısının 233. maddesinde yer verilmiş, Adalet Komisyonunca, 233. maddenin Tasarı metninden çıkarılması nedeniyle, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu pozitif bir hukuk normu olarak ilk kez çocuklar hakkında 03.07.2005 tarihinde kabul edilerek 15.07.2005 gün ve 25876 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmak suretiyle aynı gün yürürlüğe giren 5395 sayılı Çocuk Koruma Yasasında yer almıştır.
5395 sayılı Yasanın 23. maddesi uyarınca, çocuklar tarafından işlenen suçlardan dolayı hükmolunan üç yıla kadar hapis veya adli para cezası, maddedeki diğer objektif ve subjektif koşulların bulunması halinde hükmün açıklanmasının geri bırakıl¬masına konu olabilecektir. Anılan düzenlemede, hükmolunan cezanın tedbirlere veya adli para cezasına çevrilemeyeceği veya ertelenemeyeceğine ilişkin açık bir düzenlemeye yer verilmemesi nedeniyle, müessesenin hukuki niteliği bir tarafa bırakılarak, hükmün açık¬lanmasının geri bırakılmasına karar verilmekle yetinilmemiş, hükümdeki hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesine karar verilmiş, hatta erteleme ve hükmün açıklan¬masının geri bırakılması müesseselerinin bir arada uygulanamayacağı dikkate alın¬maksızın, hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı ile birlikte erteleme kararları da verilmiştir. Yasa koyucu tarafından uygulamadaki bu farklı algılama ve uygulamaların önüne geçilmek amacıyla 19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Yasanın 40. maddesi ile 5395 sayılı Çocuk Koruma Yasasının 23. maddesi değiştirilmek suretiyle denetim süresindeki farklılık hariç olmak koşuluyla, çocuk suçlular ile yetişkin suçlular hükmün açıklanmasının geri bırakılması açısından aynı koşullara tabi kılınmıştır. 5560 sayılı Yasanın 23. maddesiyle 5271 sayılı Yasanın 231. maddesine eklenen 5-14. fıkralar ile de büyükler için kabul edilen hükmün açıklanmasının geri bırakılması, yetişkin sanıklar yönünden başlangıçta şikâyete bağlı suçlarla sınırlı olarak, hükmolunan bir yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezası için kabul edilmiş iken, 08.02.2008 tarihinde yürürlüğe giren 23.01.2008 gün ve 5728 sayılı Yasanın 562. maddesi ile 5271 sayılı Yasanın 231. maddesinin 5 ve 14. fıkralarında yapılan değişiklik ile de, hükmolunan iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezaları için uygulanabilir hale getirilmiş, şikâyete bağlı suçlarla sınırlı olarak uygulanan bu müessese Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan İnkılâp Kanunla¬rında yer alan suçlar ayrık olmak üzere, tüm suçları kapsayacak hale getirilmiştir.
Uyuşmazlık konusunu, taksirli suçlarda hükmedilen iki yıldan fazla hapis ceza¬larının, adli para cezasına çevrilmesi halinde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilip, verilemeyeceği oluşturduğundan, hükmün açıklanmasının tüm koşulları ve sonuçla¬rının değil, 5271 sayılı Yasanın uyuşmazlıkla ilgili 231. maddesinin 5, 7 ve 11. fıkralarının değerlendiril¬me¬sinde zorun¬luluk bulunmaktadır.
5271 sayılı CYY’nın 231. maddesinin 5. fıkrasında, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına konu mahkûmiyetin, iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezası olması gerektiği vurgulanmış, ancak buradaki adli para cezasının 5237 sayılı TCY’nın 50. maddesi uyarınca, kısa süreli veya taksirli suçlardaki uzun süreli hapis cezalarına seçenek olarak çevrilen adli para cezası mı, yoksa 5237 sayılı Yasanın 52. maddesinde öngörülen adli para cezası mı olduğu yönünde bir belirlemeye yer verilmemiştir.
Anılan fıkrada belirtilen adli para cezasından ne kast edildiği, 5271 sayılı Yasanın 231. maddesinin 7. fıkrasındaki; “Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen hükümde, mahkûm olunan hapis cezası ertelenemez ve kısa süreli olması halinde seçenek yaptırımlara çevrilemez” şeklindeki hükmü ile;
11. fıkrasındaki; “….Ancak, mahkeme, kendisine yüklenen yükümlülükleri yerine getiremeyen sanığın durumunun değerlendirilerek; cezanın yarısına kadar belirleyeceği bir kısmının infaz edilmemesine ya da koşulların varlığı halinde, hükümdeki hapis cezasının ertelenmesine veya seçenek yaptırımlara çevrilmesine karar vererek, yeni bir mahkûmiyet hükmü kurabilir” biçimindeki hükümlerinden yola çıkılarak belirlenmesinde zorunluluk bulunmaktadır.
Her iki fıkranın açık hükümlerinden de anlaşılacağı üzere, 5271 sayılı Yasanın 231. maddesinin 5. fıkrasında kast edilen adli para cezası, seçenek yaptırım olarak hükmedilen adli para ceza olmayıp, 5237 sayılı Yasanın 52. maddesinde öngörülen ve hapis cezası ile birlikte veya yalnız hükmedilen adli para cezasıdır.
Böyle bir kabul, her iki fıkranın ve müessesenin de doğal sonucudur.
647 sayılı Yasanın 4. maddesinin 3 ve 4. fıkraları ile benzer düzenlemeleri içeren 5237 sayılı Yasanın 50. maddesinin 4 ve 5. fıkralarındaki; “Taksirli suçlardan dolayı hükmolunan hapis cezası uzun süreli de olsa; bu ceza, diğer koşulların varlığı hâlinde, birinci fıkranın (a) bendine göre adlî para cezasına çevrilebilir.”
“Uygulamada asıl mahkûmiyet, bu madde hükümlerine göre çevrilen adlî para cezası veya tedbirdir.” hükmünden hareketle, mademki asıl mahkûmiyet çevrilen adli para cezası veya tedbirdir, 231. maddenin 7. fıkrası uyarınca seçenek yaptırımlara çevrilemeyecek hapis cezası kısa süreli hapis cezasından ibarettir, o halde taksirli suçlardan hükmolunan iki yıldan fazla hapis cezaları da adli para cezasına çevrildiğinde, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına konu olabilirler şeklindeki bir yaklaşımla, seçenek yaptırımlara çevirme yasa¬ğının sadece kısa süreli hürriyeti bağlayıcı cezalar için getirildiğinin kabulü, hukukun temel ilkeleri ve 231. maddenin 7 ve 11. fıkralarındaki düzenlemelere aykırı olacağı gibi yasa koyucunun amacı ile de bağdaşmaz. Zira Yasa Koyucu 7. fıkra ile açıklanmasının geri bırakıl¬masına karar verilen hükümdeki cezanın adli para cezasına dönüştürülemeyeceği veya ceza¬nın ertelenemeyeceğini amaçlamış olup, bu hükümle taksirli suçlar yönünden bir istisna getirmiş değildir.
Böyle bir yaklaşım müessesenin hukuki niteliğiyle de bağdaşmayacaktır. Ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 19.02.2008 gün ve 346-25 sayılı kararında da vurgulandığı üzere, sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğur¬mamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibariyle karma bir özelliğe sahip bulunan hükmün açıklan¬masının geri bırakılması kurumu, denetim süresi içinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması halinde, geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak kamu davasının 5271 sayılı CYY’nın 223. maddesi uyarınca düşürülmesi sonucu doğurdu¬ğundan, bu niteliğiyle sanık ile devlet arasındaki cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme neden¬lerinden birisini oluşturmaktadır.
Koşullu bir düşme nedeni oluşturan “hükmün açıklanmasının geri bırakılması” müessesesi (mahkûmiyet, suç niteliği ve ceza miktarına ilişkin) objektif koşulların varlığı ha¬linde, diğer kişiselleştirme hükümlerinden önce ve re’sen mahkemece değerlendirilerek, uygulanması yönünde kanaate ulaşıldığı takdirde, hiçbir isteme bağlı olmaksızın öncelikle uygulanacak, koşullarının bulunmadığı veya uygulanmaması yönünde kanaate ulaşıldığı taktirde ise diğer kişiselleştirme nedenleri değerlendirilebilecektir.
Bu kararda da açıkça belirtildiği üzere, sanık hakkında sonuç cezanın tayininden sonra, hükmolunan cezanın iki yılı veya daha az süreli hapis cezası olması veya adli para cezası olması halinde, öncelikle yasal bir zorunluluk olarak 5271 sayılı Yasanın 231. mad¬desinin 5-14. fıkralarında düzenlenmiş bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması koşullarının bulunup bulunmadığı, hiçbir isteme gerek kalmaksızın re’sen değerlendirilecek, olumsuz sonuca ulaşıldığı takdirde, cezanın kişiselleştirilmesine ilişkin 647 sayılı Yasanın 4 ve 6. maddeleri ile 5237 sayılı Yasanın 50 ve 51. maddeleri yönünden bir değerlendirme yapılabilecektir.
Görüldüğü gibi, sanık hakkında hükmolunan hapis cezasının henüz seçenek yaptırım olarak adli para cezasına ve tedbire çevrilmeden hükmün açıklanmasının geri bırakılması koşullarının değerlendirilmesi zorunlu olup, ancak bu konuda olumsuz bir kanaate ulaşıldığı taktirde uygulanabilecek bir hükme dayanılarak sonuç cezanın çevrilen adli para cezası veya tedbir olduğundan hareketle taksirli suçlarda hükmolunan 2 yıldan fazla hapis cezalarında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebileceğini kabul etmek olanaklı değildir.
Diğer yönden; 5271 sayılı Yasanın 231. maddesinin 7 ve 11. fıkralarına aykırı olarak hükmolunan cezanın adli para cezasına çevrilmesi ve bilahare sonuç cezanın adli para cezası olduğundan bahisle, hukuka aykırı bir uygulamanın sonuçlarından sanığın ikinci kez yararlandırılması da hukuken kabul edilemez.
İlk hükümde sanık hakkında hükmolunan cezanın adli para cezasına çevrildiği dola¬yısıyla, hükmün açıklanmasının geri bırakılması koşullarının adli para cezası dikkate alınarak değerlendirilmesi gerektiği yönündeki görüşün de, suçun işlendiği zamanın yasası ile sonra¬dan yürürlüğe giren yasa hükümlerinin farklı olması halinde, önceki ve sonraki yasaların tüm hükümlerinin birbirine karıştırılmadan, ayrı ayrı somut olaya uygulanıp, her iki yasaya göre ortaya çıkan sonuçların karşılaştırılması suretiyle lehe yasanın belirlenmesi gerektiğine ilişkin 23.02.1938 gün ve 23-9 sayılı İBK karşısında kabulü olanaksızdır.
Bu itibarla, Yerel Mahkeme direnme kararı isabetli olup, Özel Dairece hükmün sair yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verildiğinden, dosyanın sair yönlerinin incelen¬mesi için Yargıtay 9. Ceza Dairesine gönderilmesine karar verilmelidir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
1- Adana 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 04.11.2008 gün ve 179-351 sayılı kararındaki direnme nedenlerinin İSABETLİ OLDUĞUNA,
2- Dosyanın, esasa ilişkin temyiz incelemesi yapılması için Yargıtay 9. Ceza Dairesine gönderilmek üzere, Yargıtay C.Başsavcı¬lığına TEVDİİNE, 10.03.2009 günü tebliğnamedeki iste¬me aykırı olarak oybirliğiyle karar verildi.