Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2009/45 E. 2009/61 K. 17.03.2009 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2009/45
KARAR NO : 2009/61
KARAR TARİHİ : 17.03.2009

İtirazname : 24061
Yargıtay Dairesi : 1. Ceza Dairesi
Mahkemesi : ADANA 4. Ağır Ceza
Günü : 19.04.2005
Sayısı : 293-80
Sanık İ.S..’in;
1- Kasten öldürme suçundan; 765 sayılı TCY’nın 450/7 ve 81/2. maddeleri uyarınca ağır¬laştırılmış müebbet ağır hapis cezası ile cezalandırılmasına, hakkında aynı Yasanın 31 ve 33. maddelerin uygulanmasına,
2- Yağma suçundan; 765 sayılı TCY’nın 495/1, 497/1, 81/1. maddeleri uyarınca 16 yıl 6 ay ağır hapis cezası ile cezalandırılmasına, hakkında aynı Yasanın 31 ve 33. maddelerin uygulan¬masına,
3- Cezalarının 765 sayılı TCY’nın 73. maddesi uyarınca toplanarak 2 yıl geceli gündüzlü bir hücre¬de tecrit edilmek suretiyle ağırlaştırılmış müebbet ağır hapis cezası ile cezalandırıl¬masına, ilişkin Adana 4. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 19.04.2005 gün ve 293-80 sayılı resen temyize tabi olan hükmün, sanık müdafii ve katılanlar vekili tarafından da temyiz edilmesi üze¬rine Yargıtay 1. Ceza Daire¬since 05.07.2006 gün ve 2344-2979 sayı ile;
“…23.02.1938 tarihli 29/09 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararındaki karma uygulama yasağı, 647 sayılı Kanunun 19. maddesi, 5237 sayılı Kanunun 7/2-3 ve 5275 sayılı Kanunun 107/3-d maddeleri, 5252 sayılı Kanunun 9/3. maddesi birlikte değerlendirildiğinde; 5237 sayılı Kanunun uygulanması durumunda verilen cezalar bakımından içtima olanağı bulunmadığı, 765 sayılı Kanuna göre verilmiş ve içtima edilmiş hükmün koşullu salıverme hükümleri dikkate alın¬dığında 5237 sayılı Kanuna göre sanığın özgürlüğünü daha az kısıtlayacağı, başka bir deyişle sanığın cezaevinde kalacağı süre bakımından içtima sonucu verilen hücreli ceza sanık lehine olduğundan 5237 sayılı TCK hükümlerinin uygulanması için sanık İbrahim hakkında verilen hüküm yönünden bozma yapılmasına gerek görülmemiştir.
Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanık İ..’in suçlarının sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde suçların niteliği, tayin cezayı azaltıcı bir sebep bulunmadığı takdir kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle kısmen kabul kısmen reddedil¬miş…incelenen dosyaya göre verilen hükümde düzeltme nedeni dışında isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık İ..in bir sebebe dayanmayan, müdahiller vekilinin …sanık İbrahim yönünden bir sebebe dayanmayan ve yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle,
18.05.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5349 sayılı Kanunun 2. maddesi ile değişik 5252 sayılı Kanunun 6. maddesinin 1. fıkrasına göre, sanık İbrahim hakkında hüküm fıkrasındaki ‘ağır hapis’ ibaresinin ‘hapis’ olarak değiştirilmesine, karar verilmek suretiyle” düzeltilerek onanmasına karar verilmiştir.
Yargıtay C.Başsavcılığı ise 16.02.2009 gün ve 24061 sayı ile;
“…lehe yasanın belirlenmesinde 765 sayılı TCY kapsamındaki toplanmış cezaların değil, her suç yönünden ayrı ayrı değerlendirme yapılarak, her biri için tayin edilen cezanın dikkate alınması gerekir. Nitekim 1. Ceza Dairesi de Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararlarına uygun olarak yaptığı uygulamalarda istikrar kazanmıştır. Toplamaya konu cezaların, toplama sonunda belirlenen toplam cezadan ayrı olarak varlıklarını koruyup hüküm doğuracakları, TCY’nın 68 ilâ 77. maddelerinde yazılı toplama hükümlerinin yasal tipe uygun ihlalin karşılığı olan ceza normları olmayıp, cezaların toplanması, çevrilmesi ve sınırlandırılmasına ilişkin infazı ilgilen¬diren kurallar olduğu gerek öğretide gerekse süreklilik kazanan Yargıtay içtihatlarında belirtil¬miştir.
5237 sayılı TCY’da cezaların toplanmasına yer verilmeyip 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Yasanın 99. maddesinde, ‘Bir kişi hakkında hükmolunan her bir ceza diğerinden bağımsızdır, varlıklarını ayrı ayrı korurlar’ kuralı benimsendikten sonra, bir kişi hakkında başka başka kesinleşmiş hükümlerin bulunması halinde, koşullu salıverilme hüküm¬lerinin uygulanabilmesi yönünden mahkemeden bir toplama kararı isteneceği, 101. mad¬de¬sinde ise, 99 uncu madde gereğince cezaların toplanması gerektiğinde, bu hususta hüküm vermek yetkisinin en fazla cezaya hükmetmiş bulunan mahkemeye ait olacağı, yürürlükten kaldırılan 1412 sayılı CYY’nın 402, 403 ve 405. maddelerindeki düzenlemelere benzer şekilde belirtilmiştir.
Gerek yargısal kararlarda gerekse öğretide cezaların toplanmasının bir infaz kurumu ve işlemi olduğu, toplamaya katılan suçların hukuken bağımsızlıklarını korudukları ve her suç yönünden ayrı ayrı sonuç doğurdukları tartışmasız kabul edilmektedir.
5252 sayılı Yasanın 9/3. maddesinin; ‘Lehe olan hüküm, önceki ve sonraki kanunların ilgili bütün hükümleri olaya uygulanarak, ortaya çıkan sonuçların birbirleriyle karşılaştırılması suretiyle belirlenir’ hükmü, 23.02.1938 gün ve 23/9 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ve öğretideki görüşler birlikte değerlendirildiğinde; lehe yasanın belirlenmesi yöntemi; sabit kabul edilen olaya her iki yasanın ilgili tüm hükümlerinin birbirine karıştırılmaksızın uygulanmak suretiyle ayrı ayrı sonuçlar belirlenmesini ve bunların karşılaştırılmasını gerektirmektedir. Lehe yasanın saptanması için, maddi olaya suç tarihinde yürürlükte bulunan yasalar ile sonradan yürürlüğe giren yasaların hiçbir hükmü karıştırılmadan bir bütün halinde uygulanmasını ve uygulama sonucunda ortaya çıkan sonuçların birbirleriyle karşılaştırılmasını zorunlu kılmak¬tadır. Ancak bu karşılaştırmada, hükmün tesisi aşamasında uygulanması gereken normlarla, hükmün infazına ilişkin normlar birlikte değil, ayrı ayrı değerlendirmeye tabi tutulacaktır. Bu değerlendirmede hüküm tesisi aşamasında uygulanması gereken düzenlemelerin aynı yasa kapsamında bulunup bulunmadığına bakılmaksızın, sadece bir yasa değil bir müesseseyle ilgili düzenlemelerin yer aldığı yasalar birlikte değerlendirilecektir.
1 Haziran 2005 tarihinden önce işlenen suçlarda, her suç yönünden ayrı ayrı yapılan değerlendirme sonucu, her suçla ilgili lehe yasa belirlendikten ve buna göre her suçun nihai cezası saptandıktan sonra, cezaların toplanmasına 765 sayılı TCY’nın 68 ila 77. maddelerindeki ilkelere göre karar verilecektir…” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak Özel Dairenin onama kararının kaldırılmasını ve yerel mahkemenin hükmünün bozulmasını talep etmiştir.
Dosya, Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle Ceza Genel Kurulunca değerlen¬di¬ril¬miş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Toplanan kanıtlara göre, sanığın kasten öldürme ve yağma suçların¬dan cezalandırılmasında herhangi bir isabetsizlik ve bu kapsamda suçun sübutu ve nitelen¬diril¬mesinde de herhangi bir uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Yerel mahkeme ile Özel Daire arasında oluşan ve Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözüm¬lenmesi gereken uyuşmazlık, lehe yasa belirle¬mesinin her suç yönünden ayrı ayrı mı, yoksa infaz hükümleri de dikkate alınmak suretiyle içtimalı ceza miktarı üzerinden mi yapıla¬cağına ilişkindir.
Konuya ilişkin ilkeler Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 17.04.2007 gün ve 32-97 sayılı kararı başta olmak üzere birçok kararında ayrıntılı olarak vurgulanmış bulunmaktadır.
1-Lehe yasanın belirlenmesine ilişkin hukuk normları:
Ceza yasalarının zaman bakımından uygulanmasına ilişkin kurallar 765 sayılı TCY’nın 2, 5237 sayılı TCY’nın 7/2-3 ve 5252 sayılı Türk Ceza Yasasının Yürürlük ve Uygulama Şekli Hak¬kın¬da Yasanın “Lehe olan hükümlerin uygulanmasında usul” başlıklı 9/3. maddesinde düzenlen¬miştir.
23.02.1938 gün ve 23/9 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında ise; “Suçun işlendiği zamanın yasası ile sonradan yürürlüğe giren yasa hüküm¬lerinin farklı olması halinde, her iki yasanın bir¬birine karıştırılma¬dan, ayrı ayrı somut olaya uygulanıp, her iki yasaya göre hükme¬dilecek cezalar belirlendikten sonra, sonucuna göre lehte olanı uygulanmalı” şeklinde lehe yasanın tes¬pitinde başvurulacak yöntem ilkelere bağlanmıştır.
5252 sayılı Yasanın 9/3. maddesi, 23.02.1938 gün ve 23/9 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ve öğretideki görüşler birlikte değerlendirildiğinde; lehe yasanın belirlenmesi yöntemi, sabit kabul edilen olaya her iki yasanın ilgili tüm hükümlerinin birbirine karıştırılmaksızın uygulanmak sure¬tiyle ayrı ayrı sonuçlar belirlenmesini ve bunların karşılaş¬tırılmasını gerektir¬mek¬tedir. Ancak bu karşılaştırmada, hükmün tesisi aşamasında uygulanması gereken norm¬larla, hükmün infazına ilişkin normlar birlikte değil, ayrı ayrı değerlendirmeye tabi tutulacaktır. Bu değerlendirmede hüküm tesisi aşamasında uygulanması gereken düzenlemelerin aynı yasa kapsamında bulunup bulunmadığına bakılmaksızın, sadece bir yasa değil bir müesseseyle ilgili düzenlemelerin yer aldığı yasalar birlikte değerlendirilecektir.
2- Cezaların içtimaı, içtimaın sonuçları ve içtima hükümlerinin hukuki niteliği:
a-765 sayılı TCY’nda cezaların içtimaı ile ilgili hükümler ve kabul edilen ilkeler:
765 sayılı TCY’nın 68-77. maddeleri arasında cezaların içtimaı kurallarına yer verilmiş ve özetle şu ilkeler kabul edilmiştir.
Birinci ilke; cezaların mümkün oldukça toplanmasıdır. Buna göre, aynı nev’iden olan ceza¬lar birbirleri ile toplanacak, cezalar ayrı nev’iden ise her biri ayrı ayrı infaz edilecektir. (765 sayılı TCY’nın 71/1, 72, 74 ve 75. md.)
Cezaların çevrilmesi ilkesi de denilen ikinci ilke; bazı cezalarda toplama sisteminin imkân¬sız olması veya fazla ağır sonuçlar doğurması halinde, nev’ilerinin değiştirilmesinden iba¬rettir. (765 sayılı TCY’nın 70, 71/2 ve 73. md)
Üçüncü ilke; içtima kurallarının uygulanması suretiyle elde edilecek cezaların yasada belir¬lenen genel bir yukarı sınırı aşmamasıdır.
b-Cezaların içtimaının hukuki niteliği:
Cezaların içtimaına ilişkin hükümlere 765 sayılı TCY’nda yer verilmiş olun¬ma¬sına karşın, cezaların birleştirilmesinin “bir yaptırım hukuku-infaz hukuku” kurumu olduğu, birleştirmeye rağ¬men, cezaları birleştirilen her suçun cezasının “hukuken ortadan kalkmadığı” (Prof. Dr. Kayıhan İçel, Prof. Dr. Füsun Sokulu-Akıncı, Dr. İzzettin Özgenç, Dr. Adem Sözüer, Dr. Fatih S.Mahmutoğlu, Dr. Yener Ünver, Yaptırım Teorisi, İst-2000, s.277), yine benzer şekilde içtima sonunda verilen “toplam ceza” içindeki “unsur-cezalar”ın erimedikleri, kaybolmadıkları, cezaların içtimaı dışındaki haller bakımından “varlıklarını korudukları” savunulmuştur. (Prof. Dr. Faruk Erem, Prof. Dr. Ahmet Danışman, Prof. Dr. Mehmet Emin Artuk, Ceza Hukuku Genel Hükümler, Ankara-1997, 14. bası, s. 918)
Öte yandan çeşitli yargısal kararlarda da; “İçtimaa dâhil olan cezalardan her biri hak¬kında zamanaşımının ayrı ayrı cereyan edeceği” (CGK. 3.6.1940 gün ve 125-108), “ehliyet¬namenin muvakkaten geri alınmasının her ceza için ayrı ayrı uygulanması gerekeceği” (CGK. 15.3.1976 gün ve 105-108), “CYUY’nın 305. maddesi uyarınca kendiliğinden temyize tabi olma koşulları ince¬lenirken, içtima sonucu belirlenen toplam ceza miktarına bakılmayıp, her bir mahkûmiyet hük¬münde tayin olunan ceza sürelerinin ayrı ayrı göz önünde bulunduru¬la¬cağı” (CGK. 20.2.2001 gün ve 21-25), “içtimaa konu cezaların, içtima sonunda belirlenen toplam cezadan ayrı olarak varlık¬larını koruyup hüküm doğuracakları” ve yine “TCY’nın 68 ilâ 77. maddelerinde yazılı içtima hüküm¬lerinin yasal tipe uygun ihlalin karşılığı olan ceza normları olmayıp, cezaların toplanması, çevrilmesi ve sınırlandırılmasına ilişkin infazı ilgilen¬diren kurallar olduğu ve kazanılmış hak oluşturmayacağı” (CGK 08.10.2002 gün ve 179-354) belirtilmiştir.
c-Yeni ceza mevzuatında cezaların içtimaı ile ilgili düzenlemeler:
5237 sayılı TCY’nda cezaların içtimaına yer verilmeyip 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkındaki Yasanın 99. maddesinde, “Bir kişi hakkında hükmolunan herbir ceza diğerinden bağımsızdır, varlıklarını ayrı ayrı korurlar” kuralı benimsendikten sonra, bir kişi hakkında başka başka kesinleşmiş hükümlerin bulunması halinde, koşullu salıverilme hükümlerinin uygulanabilmesi yönünden mahkemeden bir toplama kararı istene¬ceği, 101. maddesinde ise 99 uncu madde gereğince cezaların toplanması gerektiğinde, bu hususta hüküm vermek yetkisinin en fazla cezaya hükmetmiş bulunan mahkemeye ait olacağı, yürürlükten kaldırılan 1412 sayılı CYUY’nın 402, 403 ve 405. maddelerindeki düzenlemelere benzer şekilde belirtilmiştir.
d- Özet değerlendirme:
Görüldüğü gibi gerek yargısal kararlarda gerekse öğretide tartışmasız kabul edilen ilkeler şunlardır.
1- Cezaların içtimaı bir infaz kurumu ve işlemidir.
2- İçtimaa dâhil olan suçlar hukuken bağımsızlıklarını korurlar ve her suç yönünden ayrı ayrı sonuç doğururlar,
3- İnfaza ilişkin uygulamalar kazanılmış hak oluşturmadığından, içtima uygulaması sıra¬sında lehe oluşan hatalar da kazanılmış hakka konu olmazlar,
1412 sayılı CYUY, 765 sayılı TCY ve 647 sayılı CİY döneminde kabul edilen bu ilkeler, 5271 sayılı CYY, 5237 sayılı TCY ve 5275 sayılı CGTİH Yasa döneminde de geçer¬liliğini koru¬maktadır. Yeni yasal dönemde yasakoyucu cezaların içtimaına ilişkin kural¬lara 5237 sayılı Yasa içinde yer vermemek suretiyle, infaz hukukunu daha net ve daha doğru bir yasal temele kavuş¬turmuştur.
Bu ilkeler ve yasal düzenlemeler kapsamında, lehe yasa belirlenmesinde 765 sayılı Yasa kapsamındaki içtimalı cezaların değil, her suç yönünden ayrı ayrı değerlendirme yapıla¬rak, her biri için tayin edilen cezanın dikkate alınması yasal zorunluluktur. Böyle bir kabul 5252 sayılı Yasanın 9/3 ve 23.02.1938 gün ve 23/9 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararının da doğal sonucudur.
Ceza Genel Kurulunca ulaşılan sonuç:
1 Haziran 2005 tarihinden önce işlenen ve lehe olması nedeniyle 5237 sayılı TCY hükümleri uygulanan durumda, hükümde cezaların içtimaına karar verilmesine yasal olanak bulunup bulun¬madığı sorusunun da yanıtlanması gerekmektedir. 5275 sayılı Yasanın 99. madde¬sindeki “…bir kişi hakkında başka başka kesinleşmiş hükümler bulunur ise, 107 nci maddenin uygulanabilmesi yönün¬den mahkemeden bir toplama kararı istenir.” hükmü uyarınca bu soruya olumlu cevap vermek ilk bakışta mümkün görülmemektedir.
Ancak, anılan maddenin atıfta bulunduğu 107. madde incelendiğinde, maddedeki topla¬ma işleminin koşullu salıverilme süresinin hesaplanması amacına matuf ve matematiksel basit bir toplama işleminden ibaret bulunduğu, norm ile hâkime herhangi bir şekilde takdir ve değerlendirme yetkisinin tanınmadığı, değişmez ve dönüşmez süreleri ihtiva ettiği, gerek hüküm¬de gerekse hük¬mün sonuçlarında herhangi bir değişiklik yaratmadığı, bu haliyle hükmün tesisi aşamasında içtima kararı verilmemesinin 5237 sayılı Yasanın yaptırım sistemine uygun olduğu ve kesinleşme koşu¬lunun aranmasının herhangi bir hak kaybına da yol açmayacağı ortaya çıkmaktadır. Açıktır ki, anılan normun uygulamasında cezaları içtima eden hâkimin hiçbir şekilde takdir ve değerlendirme yetkisi bulunmamakta veya cezanın bir başka cezaya dönüşmesi söz konusu olmamakta, bir başka ifadeyle hâkim veya mahkemenin takdirine dayalı değişim olanağı bulunmamaktadır.
Çözümü gereken bir başka husus ise takdir ve değerlendirme gerektiren veya cezanın bir başka cezaya dönüşmesi icap eden ya da cezaların bir kısmının infaz rejiminin diğerinden farklı olduğu ahvalde 1 Haziran 2005 tarihinden önce işlenen suçlar yönünden hücre cezasının da varlı¬ğını koruduğu gerçeği karşısında hükmün kesinleşmesi koşulunun aranıp aranmayaca¬ğıdır. 765 sayılı TCY’nın 70. maddesi uyarınca birden çok ağırlaştırılmış müebbet (ağır) hapse mahkûmiyet halinde, bir yıldan altı yıla kadar, ağırlaştırılmış müebbet hapis ile müebbet (ağır) hapis cezasına mahkûmiyet halinde dokuz aydan beş yıla kadar, birden çok müebbet (ağır) hapse mahkûmiyet halinde altı aydan üç yıla kadar tayin ve takdir edilecek bir sürenin hücrede tecrit edilmek suretiyle, ağırlaştırılmış müebbet (ağır) ve müebbet (ağır) hapis cezalarının infa¬zı¬nın gerekmesi, yine anılan Yasanın 73. maddesi uyarınca, şahsi hürriyeti bağlayıcı muvakkat cezaların ağırlaştırılmış müebbet (ağır) hapis veya müebbet (ağır) hapis cezalarıyla içtimaı halinde, maddedeki asgari ve azami sınır¬lar içerisinde takdir edilecek bir sürenin hücrede tecrit edilmek suretiyle bu cezaların infazının gerekmesi karşısında, 04.03.2003 gün ve 24-20 sayılı Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararında da vurgulandığı üzere, 765 sayılı Yasanın 70 ve 73. maddelerine göre yapılacak içtima işlemi sonunda hükümlünün hücrede geçirmesi gereken sürenin saptanması, takdir hakkının kullanılmasını ve bir değerlendirme yapılmasını gerektirdi¬ğinden, bu durumda mutlak surette incelemenin duruşmalı olarak yapılması ve kararın da tem¬yiz yasa yoluna tabii olması zorunluluk arz edecektir. Bu açık¬lamalar ışığında varılan sonuçları şu şekilde belirlemek mümkündür.
a) 1 Haziran 2005 tarihinden sonra işlenen suçlarda içtima 5275 sayılı Yasa hüküm¬lerine göre yapılacağından verilen hükümlerin kesinleşmesi zorunludur.
b) 1 Haziran 2005 tarihinden önce işlenen suçlarda, her suç yönünden ayrı ayrı yapılan değerlendirme sonucu, her suçla ilgili lehe yasa belirlendikten ve buna göre her suçun nihai cezası saptandıktan sonra, cezaların içtimaına 765 sayılı TCY’nın 68 ila 77. maddelerindeki ilkelere göre karar verilecektir. Bu uygulamada lehteki Yasanın 5237 sayılı TCY olmasının sonuca etkisi bulun¬mayacaktır.
Bu durumda;
1- Süreli cezaların içtimaı halinde yapılacak işlem matematiksel bir toplamadan ibaret bulun¬duğundan, içtimaa hükümle birlikte karar verilmemiş olması halinde bu hususta 5275 sayılı Yasa¬nın 98-101. maddeleri uyarınca itiraz yolu açık olmak üzere her zaman karar verilmesi müm¬kün bulun¬duğu gibi kazanılmış hakka da konu olamayacaktır.
2- 765 sayılı Yasada ağırlaştırılmış müebbet (ağır) hapis veya müebbet (ağır) hapis cezasını gerektiren suçların yanında başkaca suçların işlenmesi halinde, cezanın mahkemece takdir edilecek bir süresinin hücrede tecrit edilmek suretiyle infazı gerektiğinden, kesinleşme koşulu aranmaksızın, duruşmalı inceleme gerektiren bu ahvalde içtima kararının 765 sayılı TCY’nın içtimaa ilişkin hükümlerinin uygulandığı yöntem doğrultusunda hükümle birlikte verilmesi cihetine gidilecek ve bu içtima işlemi de esas hükümle birlikte temyiz incelemesine konu olacaktır.
c) Hükümlerin kesinleşmesinden sonra içtima kararı verilmesi zorunluluğunun ortaya çıkması halinde, (1) nolu bentte belirtilen ahvalde 5275 sayılı Yasanın 98 ila 101. madde hüküm¬leri uyarınca evrak üzerinde yapılacak inceleme sonunda itirazı kabil olmak üzere, (2) nolu bentte belirtilen ve hücrede geçirilmesi gereken ceza süresinin takdiri gereken durumda ise, duruşmalı inceleme yapılmak suretiyle, temyiz yasa yolu açık olmak üzere karar verile¬cektir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Sanık İ..S..’in kasten öldürme ve yağma eylemlerine, suç tarihinde yürürlükte bulunan 765 sayılı TCY ile sonradan yürürlüğe giren 5237 sayılı TCY’nın ayrı ayrı uygulanmasıyla ortaya çıkan sonuç cezalar karşılaştırılmak ve içtimalı ceza üzerinden değil her suç yönünden ayrı ayrı değerlendirme yapılmak suretiyle lehe yasanın belirlenmesi yasal zorunluluktur.
Bu itibarla, haklı nedenlere dayanan Yargıtay C.Başsavcılığının itirazının kabulüne, sanık İ. S.’in kasten öldürme ve yağma suçlarına ilişkin olarak Özel Daire düzelterek onama kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle,
1- Yargıtay C.Başsavcılığının itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 1. Ceza Daire¬sinin sanık İ. S..hakkındaki 05.07.2006 gün ve 2344-2979 sayılı düzelterek onama kararının KALDIRILMASINA,
3- Adana 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 19.04.2005 gün ve 293-80 sayılı hükmünün BOZULMASINA,
4- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 17.03.2009 günü yapılan müzakerede oybirliği ile karar verildi.