YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2009/38
KARAR NO : 2009/55
KARAR TARİHİ : 10.03.2009
İtirazname :123260
Yargıtay Dairesi : 7. Ceza Dairesi
Mahkemesi : ANKARA 1. Asliye Ceza
Günü : 29.04.2005
Sanık hakkında 4926 sayılı Kaçakçılıkla Mücadele Yasasının 3/d-1. maddesi dela¬letiyle 4/d maddesi uyarınca cezalandırılması, suça konu aracın ele geçirilmemesi nedeniyle 4926 sayılı Yasanın 4/3. maddesi gereğince aracın gümrüklenmiş değeri kadar para cezasına hükme¬dilmesine karar verilmesi istemiyle açılan kamu davasında, dava zamanaşımı nedeniyle kamu davasının 765 sayılı TCY’nın 102/4 ve 104/2. maddeleri uyarınca ortadan kaldırıl¬masına ilişkin Ankara 1. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 29.04.2005 gün ve 312-294 sayılı hüküm,
Katılan vekilinin temyizi üzerine, dosyayı inceleyen Yargıtay 7. Ceza Dairesince 20.11.2008 gün ve 3602-20378 sayı ile; Daire Üyesi O..K..’ın, sanık hakkında sonuç olarak verebilecek cezanın 10 milyar lirayı geçmeyeceği ve dolayısıyla, beraate ilişkin hükümlerin temyizine ilişkin kesinlik sınırının, düşme kararları için de uygulanması suretiyle, temyiz isteminin reddine karar verilmesi gerektiği yönündeki karşı oyuyla ve oyçokluğuyla onanmıştır.
Yargıtay C.Başsavcılığınca 11.02.2009 gün ve 123260 sayı ile;
Sanık hakkında hükmedilebilecek cezanın üst sınırının 5.148.00 TL olduğu, katılan idarenin suç vasfına yönelik temyizi bulunmadığı gibi, hükümde müsadereye konu eşya da bulunmadığı, verilebilecek cezanın 1412 sayılı CYUY’nın 305/2 maddesinde beraat kararları için öngörülen 10.000.00 Liralık kesinlik sınırının altında kaldığı gerekçesi ile itiraz yasayoluna başvurularak, Özel Daire onama kararının kaldırılıp, temyiz isteminin 1412 sayılı CYUY’nın 305/2 ve 317. maddeleri uyarınca reddine karar verilmesi talep olunmuştur.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
İncelenen dosyada, zamanaşımının gerçekleştiği yönünde bir uyuşmazlık bulun¬madığı gibi, sanık hakkında hükmedilebilecek cezanın azami haddinin de 10.000.000 TL’yi aşması olanağı bulunmamaktadır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, zamanaşımı nedeniyle verilen düşme kararında, temyiz edilebilirliğin koşullarının belirlenmesine ilişkindir.
5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca, halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı Yasa¬nın 305. maddesi uyarınca, ceza mahkemesince verilen hükümler temyiz yasayoluna tabidir.
Hükümler ise, 5271 sayılı Yasanın 223. maddesinde;
Beraat,
Ceza verilmesine yer olmadığı,
Mahkûmiyet,
Güvenlik tedbirine hükmedilmesi,
Davanın reddi,
Davanın düşmesi,
Adlî yargı dışındaki bir yargı merciine yönelik görevsizlik kararları,
Şeklinde belirtilmiştir.
1412 sayılı Yasanın 305. maddesi uyarınca, 5271 sayılı Yasanın 223. maddesinde belirtilen hükümlerden birinin verildiği ahvalde, kural olarak bu kararlara karşı başvu¬rulabilecek yasa yolu temyizdir.
Ancak, yasa koyucu hüküm olmasına karşın bir kısım kararların kesin olduğunu belirtmek suretiyle de bu hükümlere karşı temyiz yasayoluna başvurulamayacağını, yalnızca kanun yararına bozma yoluna gidilebileceğini yine aynı maddede belirtmiş ve bunları da;
1- İki milyar liraya kadar (iki milyar dahil) para cezalarına dair olan mahkumiyet hükümleri,
2 – Yukarı sınırı on milyar lirayı geçmeyen para cezasını gerektiren suçlardan dolayı verilen beraat hükümleri,
3 – Bu Kanun ile sair kanunlarda kesin olduğu yazılı bulunan hükümler,
Olarak sınırlandırmıştır.
Bu hükümden de anlaşılacağı üzere, iki milyar liraya kadar (iki milyar dâhil) para cezalarına dair olan mahkûmiyet hükümleri ile yukarı sınırı on milyar lirayı geçmeyen para cezasını gerektiren suçlar¬dan dolayı verilen beraat hükümleri ve yasalarda kesin olduğu belirtilen hükümlerin temyiz yeteneği bulunmamaktadır.
Görüldüğü üzere, hükümlere karşı temyiz yoluna başvurulması esas, kesinlik nede¬niyle başvurulamaması ise istisnayı oluşturmaktadır.
Nitekim konu uygulamada da birçok yargı kararına intikal etmiş;
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 13.05.2008 gün 64/107 sayılı kararında; iki milyar liraya kadar (iki milyar dâhil) para cezalarına dair olan mahkûmiyet hükümleri ile yukarı sınırı onmilyar lirayı geçmeyen para cezasını gerektiren suçlar¬dan dolayı verilen beraat hükümleri ve yasalarda kesin olduğu belirtilen hükümlerin temyiz yeteneğinin bulunmadığı,
CGK’nun 28.11.1983 gün 265/385 sayılı kararında; ehliyetin geri alınması cezasının 1412 sayılı CMUY’nın 305. maddesinde temyizi kabil olmayan hükümler arasında sayılmaması nedeniyle Yargıtay denetimine tabi olduğu,
CGK’nun 05.02.1990 gün 367/6 sayılı kararında ise, ön ödeme nedeniyle verilen düşme kararlarının ön ödeme miktarının kesinlik sınırında bulunmaması halinde temyiz edilebileceği vurgulanmıştır.
Diğer taraftan 01.07.1942 gün ve 25/42 sayılı İBK’da kaçakçılık suçlarında müsadere edilen eşyanın değeri dikkate alınmak suretiyle, kesin olan hükümlerin zoralım kararına bağlı olarak temyiz edilebilecekleri belirtilmiştir.
Öğretide de, 2 milyar liraya kadar mahkûmiyet ve üst sınırı 10 milyar lira adli para cezasını gerektiren suçlardan dolayı verilen beraat hükümlerinin, kesin olduğu belirtilmiş, ancak kesinlik sınırı ile ilgili olarak 5271 sayılı Yasanın 223. maddesinde sayılan diğer hükümler yönünden herhangi bir görüş serd edilmemiştir.
Kunter-Yenisey; Ceza Muhakemesi Hukuku isimli eserlerinin 11. ve müteakip basılarında “sonuçta ceza verilmediği için aynı düzeyde olan ceza davasının düşmesi kararı ile benzeri kararların da beraat kararı gibi kesin olarak verilebilmeleri yorumla kabul edilmelidir” şeklinde görüş belirtmişler ise de, 1412 sayılı Yasanın 305. maddesindeki açık düzenleme karşısında bu görüşe katılmak olanaksızdır.
Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde, 1412 sayılı Yasanın 305. maddesi uyarınca kesin olan hükümler, 2 milyar liraya kadar (2 milyar dâhil) adli para cezasına ilişkin mahkûmiyet hükümleri ile üst sınırı 10 milyar lira adli para cezasını gerektiren suçlardan dolayı verilen beraat kararlarıyla sınırlı olup, 5271 sayılı Yasanın 223. maddesinde belirtilen diğer hükümler yönünden herhangi bir sınırlama getirilmemiş olduğundan, düşme kararının da beraat veya mahkûmiyet hükmüne kıyasen kesin olarak verilebilmesinin kabulü 1412 sayılı Yasanın 305. maddesine açıkça aykırılık oluşturacaktır.
Bu itibarla Özel Daire kararı isabetli olup, Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Kurul Üyesi O..K..;
Ceza Genel Kurulunca CMUK.nun 305. madde de beraat ve mahkûmiyet kararlarında bir kesinlik sınırı belirtildiği halde düşme kararı verilmesi halinde kesinlik sınırı konusunda bir miktar belirtilmemesi nedeniyle hükmün temyizi kabil olduğu görüşü kabul edilmiş ise de bu karar Genel Kurulun kendi kararları ile çelişkilidir. 16.12.1997/307-318 kararında dava ön ödeme sebebiyle ortadan kaldırıldığı halde ödenen miktar 2000 TL kesinlik sınırının üstünde olduğu için hüküm temyizi kabil görülmüştür. Bu karar gereğince de 2000 TL.nin altındakiler için verilen hükmün kesin, üstündekiler içinde temyizi kabil şeklindeki uygulama bu güne kadar devam etmiştir.
Sanık aleyhine verilebilecek mahkûmiyet kararlarında 2000 TL. kadar, sanık lehine verilebilecek beraat kararlarında 10.000 TL. gibi bir sınır konulmuşken ve bu tip kararların temyizi mümkün olmadığı halde her ikisinin arasında olan düşme kararlarında sınır kabul etmemeyi anlamak mümkün değildir. Elbetteki çoğun içinde az da kabul edilmelidir. Dört üçten büyüktür derken dördün ikiden büyük olduğunu belirtmenin anlamı var mıdır? Bu malumun ilanıdır. CMUK.nun 305.maddesinin gerekçesinde;
“Temyiz mahkemesini işgal edecek bir kıymet ve mahiyeti haiz olmayan bu küçük işler, umumi işlerin dörtte üçünü teşkil edecek kadar çoktur. Bunların tehacümü karşısında büyük işlere hasderilmesi lazım gelen zaman, çok daralmaktadır” denerek neden temyizde sınır getirildiği açıklanmıştır. Amaca uygun yorum yaptığımızda düşme kararlarında sonucu itibariyle en yakın olan beraat kararındaki 10.000 TL.lik sınırını dikkate almamız gerekir. Kunter/Yenisey/Nuhoğlu da ceza muhakemesi hukuku kitabının 1439. sahifesinde sonuçta ceza verilmediği için, ayni düzeyde olan ceza davasının düşmesi kararı ile benzeri kararların da beraat kararı gibi kesin olarak verilebilmeleri yorumu kabul edilmelidir demektedirler.
28.01.1974 gün ve 973/7-336-51 sayılı Ceza Genel Kurul kararında da benzer bir olayda verilen ortadan kaldırma kararı temyizi kabil görülmeyerek temyiz talebi reddedilmiştir.Genel Kurulun uygulaması kabul edildiğinde bir dava dosyasında sanığa verilebilecek azami cezanın 2000 lira olduğunu varsayarsak, 2000 TL.ye kadar mahkûmiyet kararı verilseydi hüküm temyizi kabil olmayacaktı. Ancak aynı dava dosyasında sanığa hiç ceza verilmediği halde düşme kararı verilseydi hüküm temyizi kabil görülecektir. Bu sonuç hangi hukuk mantığıyla izah edilebilir?Dairemizin daha önce verdiği yüzlerce karar karşı oy düşüncesi yönündedir. 23.10.2007 gün 1576/7258 ve 509/7275 ile 02.04.2007 gün 1454/2222 sayılı kararlarında görüleceği gibi. Bu kararlarda sanığa verilebilecek ceza 2000 TL sınırının üstünde olmasına rağmen dava zamanaşımı sebebiyle ortadan kaldırıldığı için dairemizce temyiz incelemesi yapılmayarak temyiz talebinin reddine karar verilmiştir.
Çoğunluk görüşünün kabulü halinde zaten iş yükü altında boğulan Yargıtay da dosya çokluğu nedeniyle inceleme sırası beklerken zamanaşımı sebebiyle ortadan kaldırma kararlarının artmasından başka bir işe yaramayacaktır. Yukarıda izah edildiği gibi CMUK.nun 305. maddesi gerekçesinde de bu husus vurgulanmış olup, yılların uygulamasını bir kalemde silip atmak hem istikrarı bozacak, hem de yargıya olan güveni sarsacaktır.
İzah edilen nedenlerle itiraz yerinde olduğundan kabulüne karar verilmeliydi düşüncesiyle çoğunluk kararına katılmıyorum.”
Görüşüyle,
İtirazın kabulü yönünde oy kullanmıştır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın, mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 10.03.2009 tarihinde yapılan müzakerede oyçokluğu ile karar verildi.