Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2009/35 E. 2009/103 K. 28.04.2009 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2009/35
KARAR NO : 2009/103
KARAR TARİHİ : 28.04.2009

İtirazname :101071
Yargıtay Dairesi : 6. Ceza Dairesi
Mahkemesi : BURDUR Ağır Ceza
Günü : 23.03.2007
Sayısı : 223 Müt.
Isparta C.Başsavcılığınca 15.01.2007 gün ve 178-103 sayı ile verilen kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karara vaki itiraz, Burdur Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığınca 23.03.2007 gün ve 223 Müt. sayı ile kabul edilerek, 5237 sayılı Yasanın 160. maddesindeki suçun unsurlarının tespiti yönünden soruşturma yapılmak üzere kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararın kaldırılmasına karar verilmiştir.
Bu karara karşı Adalet Bakanlığınca yasa yararına bozma isteminde bulunulması üzerine Yargıtay 6. Ceza Dairesince 25.11.2008 gün ve 15208-22125 sayı ile;
“5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun “Cumhuriyet Savcısının kararına itiraz” başlıklı 173. maddesinin üçüncü fıkrasındaki “Başkan, kararını vermek için soruşturmanın genişletilmesine gerek görür ise bu hususu açıkça belirtmek suretiyle, o yer sulh ceza hâki¬mini görevlendirebilir.” şeklindeki düzenleme karşısında; mahkemesince, karar verilmesi için soruşturmanın genişletilmesine gerek görüldüğü takdirde, o yer sulh ceza hakiminin görevlen¬dirilmesine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde dosyanın Cumhuriyet Başsav¬cılığına gönderilmesine karar verilmesinde isabet görülmemiş olduğundan bahisle 5271 sayılı CMK’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması”na ilişkin istem yerinde görül¬düğünden, kabulü ile Burdur Ağır Ceza Mahkemesince verilip kesinleşen 23.03.2007 tarih ve 2007/223 değişik iş sayılı kararın 5271 sayılı CMK’nun 309.maddesi gereğince bozulma¬sına,” karar verilmiştir.
Yargıtay C.Başsavcılığınca 04.02.2009 gün ve 101071 sayı ile;
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 04.12.2007 gün ve 247-257 sayılı kararı doğrultu¬sunda itiraz yasa yoluna başvurularak, müştekinin, dilekçesi üzerine ifadesinin alın¬ması dışında herhangi bir araştırma yapılmadan verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın, yapılan itiraz sonucu en yakın ağır ceza mahkemesi başkanınca kaldırılarak soruş¬turmanın tamamlanması için dosyanın aynı Cumhuriyet Başsavcılığına iadesinde bir isabet¬sizlik bulun¬madığı gerekçeleriyle Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 25.11.2008 gün ve 15208-22125 sayılı kararının kaldırılarak, Adalet Bakanlığının yasa yararına bozma isteminin reddine karar verilmesi talep olunmuştur.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlen¬dirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Kaybettiği cep telefonunun en son hangi sim kartı ile arandığının tespiti ile telefonun kendisine iadesi istekli şikayet dilekçesi üzerine, şikayetçinin beyanının alınması ile yetinilerek başkaca hiçbir soruşturma işlemi yapılmadan Isparta Cumhuriyet Başsavcılı¬ğınca verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın vaki itiraz üzerine, Burdur Ağır Ceza Mahkemesi Başkanınca kaldırılmasına karar verilmesi şeklinde gerçekleşen maddi olayda, Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, Cumhuriyet savcısı tarafın¬dan verilen kovuş¬turmaya yer olmadığına dair kararlara itiraz edilmesi ve incelemeyi yapan en yakın ağır ceza mahkemesi başkanının, itirazı soruşturmanın yetersiz yapıldığı için yerinde görmesi halinde, tamamlanması gereken soruşturmanın 5271 sayılı CYY’nın 172/3 maddesi uya¬rınca kendisi veya o yer sulh ceza hâkimince mi yoksa kararı veren Cumhuriyet savcılığınca mı yapılması gerekeceğine ilişkindir.
5271 sayılı CYY’nın 173. maddesinde, kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin karara itiraz yöntemi ve sonuçları düzenlenmiş olup, anılan maddenin 3. fıkrasında; “Başkan, kararını vermek için soruşturmanın genişletilmesine gerek görür ise bu hususu açıkça belirtmek suretiyle, o yer sulh ceza hâkimini görevlendirebilir; kamu davasının açılması için yeterli nedenler bulunmazsa, istemi gerekçeli olarak reddeder” hükmüne yer verilmiş, 4. fıkra¬sında ise, başkanın istemi yerinde görmesi halinde, Cumhuriyet savcısının iddianame düzen¬leyerek mahkemesine vereceği belirtilmiştir.
Sadece bu hükümler incelendi¬ğinde, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararı incele¬yen ağır ceza mahkemesi başkanının yetkilerinin;
1- Kamu davasının açılması için yeterli nedenler bulunmazsa, istemin gerekçeli olarak reddi,
2- İstemi yerinde bulması halinde, Cumhuriyet savcısınca iddianame düzenlenerek mahkemeye verilmesi,
3- Kararını vermek için soruşturmanın genişletilmesine gerek görür ise, gerekli soruş¬turma işlemlerinin bizzat yapılması veya bu hu¬su¬su açıkça belirtmek suretiyle, o yer sulh ceza hâkiminin bu işle görevlendirilmesinden ibaret olduğu sonucuna ulaşmak mümkündür.
Yine bu düzenlemelerden hareketle, ağır ceza mahkemesi başkanının itirazı kabul ede¬rek eksik gördüğü soruşturmayı tamamlaması için dosyayı Cumhuriyet savcısına iade etme yetki¬sinin bulunmadığını kabul etmek de olanaklı olup, maddenin lafzında da soruşturma¬nın tamam¬lanması için dosyanın Cumhuriyet savcılığına iadesine karar verilebileceğine ilişkin bir açıklık bulunma¬maktadır. Ayrıca kendisine göre gerekli gördüğü soruşturmayı yapıp işten el çekerek görüşünü “kovuşturmaya yer olmadığına dair kararı” verme yönünde kullanmış olan bir Cumhuriyet savcısına aynı konuda soruşturma yaptırılmasının yararlı olmayacağı da düşü¬nülebilir. Ancak bu kabul CYY’nın diğer hükümleri karşısında eksiktir, bu nedenle sorunun CYY’nın soruşturma evresine ilişkin diğer maddeleri de gözönüne alınarak çözüm¬len¬mesi daha isabetli olacaktır.
5271 sayılı CYY’nın 2/e maddesinde “kanuna göre yetkili mercilerce suç şüphesinin öğrenilmesinden iddianamenin kabulüne kadar geçen evre” olarak tanımlanan soruşturma safhasında asıl görevli ve yetkili makam Cumhuriyet savcısıdır.
CYY’nın “Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet savcısının görevi” başlıklı 160. maddesinin;
“(1) Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.
(2) Cumhuriyet savcısı, maddî gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapı¬labilmesi için, emrindeki adlî kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür.” hükmünden sonra 161. maddesinde “Cumhuriyet savcısının görev ve yetkileri” ayrıntılı olarak düzenlenmiş, 164/2 ve 165. maddelerinde ise soruşturma işlemlerinin, Cumhuriyet savcısının emir ve talimatları doğrultusunda öncelikle adlî kolluğa, gerektiğinde veya Cumhuriyet savcı¬sı¬nın talebi halinde, diğer kolluk birimlerine yaptırılacağına ilişkin düzenlemelere yer veril¬miştir.
Yukarıda yazılı maddelere göre yapılacak soruşturma safhasının sonunda kamu davasını açma görevinin Cumhuriyet savcısı tarafından yerine getirileceği CYY’nın 170. maddesinde, cezayı kaldıran şahsî sebep olarak etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanmasını gerektiren koşulların ya da şahsî cezasızlık sebebinin varlığı halinde kovuşturmaya yer olmadığı kararının veya koşullarının varlığı halinde kamu davasının açılmasının beş yıl süreyle ertelenmesine karar verme konusundaki takdir hakkının Cumhuriyet savcısı tarafından kullanılacağı 171. maddede düzen¬len¬dikten sonra, hangi hallerde “kovuşturmaya yer olmadığına dair karar” verileceği 172. maddede;
“(1) Cumhuriyet savcısı, soruşturma evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verir. Bu karar, suçtan zarar gören ile önceden ifadesi alınmış veya sorguya çekilmiş şüpheliye bildirilir. Kararda itiraz hakkı, süresi ve mercii gösterilir.
(2) Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra yeni delil meydana çıkmadıkça, aynı fiilden dolayı kamu davası açılamaz” şeklinde gösterilmiştir.
İstisnai bir düzenleme olarak getirilen “Soruşturmanın sulh ceza hâkimi tarafından yapılması” başlıklı 163. maddesinde;
“(1) Suçüstü hâli ile gecikmesinde sakınca bulunan hâllerde, Cumhuriyet savcısına erişi¬lemiyorsa veya olay genişliği itibarıyla Cumhuriyet savcısının iş gücünü aşıyorsa, sulh ceza hâkimi de bütün soruşturma işlemlerini yapabilir.
(2) Kolluk âmir ve memurları, sulh ceza hâkimi tarafından emredilen tedbirleri alır ve araştırmaları yerine getirirler” hükmüne yer verilmek suretiyle soruşturma evresinde temel yetkilinin Cumhuriyet savcısı olduğu dolaylı olarak bir kez daha ifade edilmiştir. Soruşturma¬nın sulh ceza hâkimi tarafından yapılması halinde bile kamu davasının açılması, kamu davası¬nın açılmasının ertelenmesi veya kovuşturmaya yer olmadığı gibi soruşturma evresinin sonunda verilebilecek kararlar yine Cumhuriyet savcısı tarafından verilecektir.
Soruşturma evresinin asıl yetkilisi olan Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hâli öğrenir öğrenmez ceza yargılamasının temel amacı olan maddi gerçeğin ortaya çıkarılması için soruşturmaya başlayacaktır. Ancak soruşturma sıra¬sında maddi gerçeğe ulaşmak için nasıl bir yol izleyeceğine ve hangi kanıtların toplanması gerektiğine ilişkin herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır. Aslında suçların çeşitliliği ve top¬lumsal yaşamın karmaşıklığı göz önüne alındığında böyle bir düzenlemenin çok da isabetli olmayacağı kuşkusuzdur. Cumhuriyet savcısının maddi gerçeğin ortaya çıkartılması amacına yönelik olarak hangi tür olaylarda hangi yolları takip edeceğine ilişkin mevzuatta bir açıklık bulunmamakla birlikte bu husus tamamen bilinmeyen bir konu da değildir. Daha önce karşıla¬şılan benzer olaylardaki hareket tarzı yoluyla kazanılan ve mesleki birikim olarak isimlendi¬rilebilecek tecrübe, yargısal kararlar ve öğreti, maddi gerçeğin ortaya çıkarılması için Cumhuriyet savcısının yolunu aydınlatmaktadır.
Somut olayda şikâyet dilekçesi üzerine, müştekinin ifadesinin alınmasından sonra telefonun en son hangi sim kartı ile kullandığının saptanabilmesi için ilgili kayıtların getir¬tilerek incelenmesi ve sonucuna göre soruşturmanın yönlendirilmesi maddi gerçeğe ulaşma açısından zorunludur. Bunların yapılma¬ması durumunda soruşturma evresinin tamamlandı¬ğından söz edilemeyecektir. Cumhuriyet savcısınca, şikayetçinin ifadesinin alınmasıyla yeti¬nilip, “telefonun çalındığı hususunda delil bulunmadığı, düşürülüp kaybedildiği belirtildiğin¬den ve bu hali ile de eylemin suç teşkil etmemesi nedeni ile olay hakkında kovuşturma yapıl¬masına yer olmadığına,” gerekçesiyle verdiği kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın, maddi gerçeğe ulaşma yolunda gerekli soruşturmaya dayandırıldığı, başka bir deyişle CYY’nın istediği anlamda etkin bir soruşturmanın yapıldığı söylenemez. Bu nedenle yetersiz araştırmaya dayalı olarak verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın yerinde olmadığı tartışma¬sızdır. Burada çözülmesi gereken konu böyle bir karara yapılan ve yukarıda açıklandığı üzere kabul edilmesi gereken bir itiraz üzerine Cumhuriyet savcısının eksik bıraktığı soruşturmanın hangi makam tarafından tamamlanması gerektiği noktasında toplanmaktadır.
CYY’ nın ilgili maddeleri ve somut olaydaki özellikler birlikte değerlendirildiğinde;
Cumhuriyet savcısının yeterli ve gerekli araştırmayı yapmasına karşın soruşturma evre¬sinin sonunda kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde verdiği kovuşturmaya yer olmadığı kararına itiraz halinde en yakın ağır ceza mahkemesi başkanının itiraz konusunda bir karar verebilmesi için Cumhu¬riyet savcısının yaptığı araştırmanın yanında ayrıca bazı yeni araş¬tırmaların da yapılmasına gerek görmesi imkân dâhilindedir. Böyle bir durumda itiraz konu¬sunda karar verebilmek için, Cumhuriyet savcısının yaptığı soruşturma sonunda topladığı kanıtların dışında yapılması gerekli görülen ek araştırmanın bizzat başkan veya görevlendi¬receği sulh ceza hâkimi tarafın¬dan yapılması gerekir. CYY’nın 173/3 maddesinin birinci cümlesinin düzenlemesi bu tür hallere yöneliktir. Ancak somut olayda olduğu gibi, Cumhuriyet savcısı tarafından ceza yargı¬la¬masının temel hedefi olan maddi gerçeğe ulaşma amacına yöne¬lik olarak gerekli kanıtların toplanmadığı hatta buna teşebbüs bile edilmediği çok açık olarak anlaşılmakta ise, başka bir anlatımla soruşturma evresinin tamamlanmadığı net bir biçimde tespit edilmekteyse, soruş¬turma evresi Cumhuriyet savcısınca tamamlanmalıdır. Aksinin kabulü halinde, soruşturma safha¬sının asıl yetkilisi olan Cumhuriyet savcısı varken istisnai yetkili olan sulh ceza hâkiminin soruşturmayı yapması sonucuna ulaşılır ki, bu CYY’nın getir¬diği sisteme ve yasanın amacına aykırıdır.
Bununla birlikte, bu yolun sadece yapılması gerekli soruşturmanın Cumhuriyet savcısı tarafından hiç yapılmaması veya şeklen yapılanın olaya göre oldukça yetersiz ve yüzeysel kaldığının açıkça anlaşılması durumuna özgü olarak geçerli olabilecek istisnai bir durum olduğu da göz ardı edilmemelidir. Cumhuriyet savcısı, ağır ceza mahkemesi başkanının kararı üzerine soruşturma evresini tamamlayacak şekilde kanıtları toplayacak ve soruşturma evresinin sonuna geldiğinde kanıtları değerlendirerek kamu davası açabilecek veya kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hâllerinde kovuşturmaya yer olmadığına veya kamu davasının açılma¬sının erte¬len¬mesine karar verebilecektir. Hatta CYY’nın 171/1. maddesinde düzenlenen takdir hak¬kını kulla¬narak takipsizlik kararı verebilmesi de imkân dâhilinde bulunacaktır. CYY’nın 172/1.maddesi uyarınca kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi durumunda bu yeni karar da aynı Yasanın 173. madde kapsamında tekrar itiraza konu olabilecektir.
Bu itibarla, şikâyetçinin kendisine ait olup kardeşinin kullandığı cep telefonunun kaybedildiğine ilişkin dilekçesi üzerine ifadesinin alınması dışında herhangi bir araştırma yapılmadan verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın, yapılan itiraz sonucu en yakın ağır ceza mahkemesi başkanınca kaldırılarak 5237 sayılı Yasanın 160. maddesindeki suçun unsurlarının tesbiti yönünden soruşturmanın tamamlanması için dosyanın aynı Cumhuriyet Başsavcılığına iadesinde bir isabetsizlik bulun¬ma¬dığından, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılı¬ğının itirazının kabulüyle, Özel Dairenin bozma kararının kaldırılmasına ve yasa yararına bozma isteminin reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Kurul Üyesi H.A.;
“Cep telefonunun kaybolduğundan bahisle yapılan bir başvuru üzerine, Isparta C.Baş¬sav¬cılığınca telefonun çalındığı hususunda delil bulunmadığı, düşürülüp kaybedilmesinin de suç oluşturmayacağı gerekçesiyle kovuşturma yapılmasına yer olmadığına karar verilmiş, itiraz üzerine bu karar Burdur Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığınca kaldırılmış, 5237 TCK’nun 160. mad¬desindeki suçun unsurlarının tesbiti yönünden soruşturma yapılması için evrak Isparta Cum¬huriyet Başsavcılığa gönderilmiş, bu karara yönelik yasa yararına bozma istemi de Yargıtay 6. Ceza Dairesince yerinde bulunarak, Ağır Ceza Mahkemesi başkanının kararının yasa yararına bozulmasına karar verilmiştir. Her ne kadar Özel Daire kararında müteakip işlemlerin nasıl yapılacağı konusunda bir karar verilmemesi suretiyle uyuşmazlık askıda bıra¬kılmış ise de, itiraz konusu, Ağır Ceza Mahkemesi Başkanının kararının isabetli olup, olmadığı noktasında toplandığından ve Yüksek Kurul çoğunluğunca da, itirazın kabulü yönünde oy kullanılmış bulunduğundan, uyuşmazlık konusuyla sınırlı bir biçimde görüşlerimi açıklayacağım,
5271 sayılı Yasanın 173. maddesinin ikinci fıkrasında, “İtiraz dilekçesinde, kamu dava¬sının açılmasını gerektirebilecek olaylar ve deliller belirtilir.” hükmüne yer verilmiş, fıkra gerekçesinde bu hususların açıkça gösterilmesinin zorunlu olduğu aksi taktirde istemin red¬dedileceği vurgulanmıştır.
173. maddenin 3. fıkrasının yasalaşan ilk metni, “Başkan, kamu davasının açılması için yeterli nedenler bulunmazsa, istemi gerekçeli olarak reddeder.” şeklinde iken, bu hüküm 25.5.2005 gün ve 5353 sayılı Yasanın 26. maddesi ile “Başkan, kararını vermek için soruş¬turmanın geniş¬letilmesine gerek görür ise bu hususu açıkça belirtmek suretiyle, o yer sulh ceza hâkimini görevlendirebilir; kamu davasının açılması için yeterli nedenler bulunmazsa, istemi gerekçeli olarak reddeder;…” şeklinde değiştirilmiştir. Her iki hükmün doğru yorumla¬nabilmesi için maddenin yasalaşma sürecinin değerlendirilmesinde zorunluluk bulunmaktadır.
Anılan hüküm tasarıda, “Başkan soruşturmanın genişletilmesini gerekli görürse, bu hususu açıkça belirterek, yerel sulh ceza hâkimini de görevlendirebilir” biçimindedir. Bu hüküm Adalet Komisyonunca “Cumhuriyet Savcısı soruşturmanın tamamını yapmakla mükellef olduğundan eksiklik varsa sulh ceza hâkimi aracılığıyla tamamlattırılması yerine takipsizlik kararının kaldırılması cihetine gidilmesinin daha doğru olacağı” gerek¬çesiyle madde metnin¬den çıkarılmış, ancak Yasa henüz yürürlüğe girmeden yeni yapılan bir değişiklikle, tasarıdaki metne dönülmüştür.
Ceza Genel Kurulunun 04.12.2007 gün ve 247-257 sayılı kararındaki görüşler doğrultu¬sunda çoğunlukla varılan sonuç yasalaşmasına rağmen yürürlüğe girmeden değiştirilen ilk hükmün ruhuna ve konuluş amacına uygundur. Ancak bu hüküm henüz yürürlüğe girmeden, “Başkan, kararını vermek için soruşturmanın genişletilmesine gerek görür ise bu hususu açık¬ça belirtmek suretiyle, o yer sulh ceza hâkimini de görevlendirebilir,” şeklinde değiştiril¬miştir. Burada soruşturmanın genişletilmesinin amacı, başkanın itiraza dair kararını ver¬mesine yöne¬liktir, Başkanın verebileceği kararlar ise maddesinde de açıkça belirtildiği gibi, istemin yerin¬de bulunması halinde itirazın kabulüne karar verilerek, iddianame düzenlenmesi için dosyanın Cumhuriyet Savcılığına gönderilmesi, istemin yerinde bulunma¬ması halinde ise itirazın redde¬dilmesidir.
Dikkat edilecek olursa, kanunkoyucunun iradesi itiraz üzerine soruşturmanın genişletil¬mesi halinde, kararına itiraz olunan Cumhuriyet Savcılığının soruşturmaya müdahale etme¬mesi yolundadır. Hatta karar vermek için böyle bir ihtiyaç duyan mahkeme başkanı da ya bizzat kendisi yahut görevlendirilebileceği Sulh hakimi vasıtasıyla soruşturmayı tamamlatıp ardından da itiraz konusunda bir karar vermek zorundadır. Açıklanan yasal düzenleme ile, kovuşturmama kararına yönelen ve itiraza konu olan uyuşmazlığın nihai biçimde çözüme kavuşturulması amaçlanmıştır.
Oysa, kovuşturmama kararının kaldırılması ve eksik soruşturmanın Cumhuriyet Sav¬cılığınca tamamlanmasının kararlaştırılması halinde itiraz konusu çözüme bağlanmayıp, yeni bir soruşturma süreci başlatılmaktadır.
Bu nedenlerle, kovuşturmama kararına itiraz üzerine eksik soruşturmanın 5271 sayılı Yasanın 173/3. maddesindeki yönteme uygun olarak tamamlanmasını öngören Yüksek Daire kararı isabetli olup, anılan yasal düzenlemeye aykırı bir işlem öneren Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının yerinde olmadığı görüşüyle, itirazın reddine karar verilmesi gerektiği kanaatin¬deyim.” görüşüyle ve bu görüşe katılan bir Kurul Üyesi itirazın reddi yönünde karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1-Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2-Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 25.11.2008 gün ve 15208-22125 sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3-Adalet Bakanlığı’nın yasa yararına bozma isteminin REDDİNE,
4-Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 28.04.2009 günü yapılan müzakerede oyçokluğu ile karar verildi.