Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2009/257 E. 2010/13 K. 02.02.2010 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2009/257
KARAR NO : 2010/13
KARAR TARİHİ : 02.02.2010

Tebliğname : 2007/91725
Yargıtay Dairesi : 6. Ceza Dairesi
Mahkemesi : BAKIRKÖY 10. Asliye Ceza
Günü : 08.12.2006
Sayısı : 810-785
Sanıkların hırsızlık suçundan 765 sayılı TCY’nın 491/2, 61 ve 522. maddeleri uyarınca 1 ay 10 gün hapis cezası ile cezalandırılmalarına, sanıklardan D…A..’ın tekerrür nedeni ile 765 sayılı TCY’nın 81/1. maddesi gereğince cezası 1/10 oranında arttırılarak, 1 ay 14 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, Bakırköy 10. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 18.03.2003 gün ve 555-150 sayılı hüküm, sanıklar tarafından temyiz edilmekle dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 09.02.2006 gün ve 362-979 sayı ile;
“a) Suç tarihinde devriye görevini yapan kolluk memuru yakınan M…A…’ın, sanıkların araç camını neden kırdıklarını bilmediği yönündeki ifadesi ve yakınan Y.. Ç…’nın aracından herhangi bir şey çalınmadığına ilişkin anlatımı karşısında, sanıklar hakkında 765 sayılı TCY’nın 516. maddesi yerine, uygulama yeri bulunmayan 491/2. maddesi ile hüküm kurulması,
b) Sanıkların eylemine uyan 765 sayılı TCY’nın 516/1, 522/1 (sanık K.. K..için), 516/1, 522/1, 81/1 (sanık D..A…için) maddelerine göre, hükümden sonra 01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCY’nın aynı suça uyan 151/1. maddesinde öngörülen cezanın alt ve üst sınırları bakımından, anılan Yasanın 7/2, 5252 sayılı Yasanın 9/3. maddeleri ışığında sanıklar yararına olması ve 5237 sayılı Yasa hükümleri ile CMY’nın 253 ve 254. maddeleri uyarınca yeniden değerlendirme ve uygulama yapılmasında zorunluluk bulunması” isabetsizliklerinden bozulmuştur.
Bakırköy 10. Asliye Ceza Mahkemesi ise 08.12.2006 gün ve 810-785 sayı ile ;
“Olayın oluş şekline göre sanıkların eylemini otomobilden hırsızlık yapmaya eksik kalkışma olarak nitelendirmek gerekir. 765 sayılı TCY’nın 61/son fıkrasının faillerin kendi iradeleri ile eylemi gerçekleştirmekten vazgeçmeleri halinde eylemin gerçekleşen kısmına göre cezalandırılmaları gerekmekte olup, somut olayımızda ortada ihtiyari ile vazgeçmek söz konusu değildir. Tüm bu nedenlerle sanıkların eyleminin park halindeki otomobilden hırsızlık yapmaya eksik kalkışma olarak nitelendirmesi gerekmiştir” gerekçeleriyle ilk hükmünde direnmiştir.
Bu hükmün de sanıklar müdafi ve yerel Cumhuriyet Savcısı tarafından sanıklar lehine temyiz edilmesi üzerine dosya, Yargıtay C.Başsavcılığının “sanıkların eyleminin 765 sayılı TCY’nın 516. maddesinde yazılı mala zarar verme suçunu oluşturduğu ve suç tarihinden inceleme tarihine kadar 7 yıl 6 aylık zamanaşımının dolmuş olması nedeniyle kamu davasının ortadan kaldırılması” istekli 12.12.2009 gün ve 91725 sayılı tebliğnamesiyle, Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümü gereken uyuşmazlık; Sanıkların eyleminin mala zarar verme mi, yoksa hırsızlık suçunu mu oluşturduğu, hırsızlık suçu olarak kabulü halinde ise, eylemin 765 sayılı TCY’nın 491/2 maddesine mi, yoksa 493/1 maddesine mi uyduğu noktalarında toplanmaktadır.
İncelenen dosya içeriğine göre;
Olay günü saat 03.00 sıralarında devriye görevi yapan kolluk ekiplerinin Bağcılar Caddesi 63 numara önünde park halinde duran, şikayetçi Y…Ç…’ya ait ………plaka sayılı kartal marka otonun camını kıran iki kişiyi görmeleri üzerine, hemen müdahale ederek sanıklar K…. K…ve D… A… yakaladıkları anlaşılmaktadır.
09.06.2002 tarihli olay tutanağında; “Olay günü saat 03.00 sıralarında bölgemiz olan Bağcılar Caddesi üzerinde ring görevini ifade ederken, Bağcılar Caddesi 63 numara önünde park halinde duran ………. plaka sayılı kartal marka otonun camını kıran iki şahısı görmemiz üzerine 74160 kod nolu ekip olarak olaya müdahale edilip şahısların aşırı alkollü olması sebebiyle bizlere zorluk çıkarttıkları, yardıma gelen ekiplerle birlikte şüphelilerin karakola götürüldükleri” bilgisinin yer aldığı,
09.06.2002 tarihli olay yeri inceleme görgü ve tespit tutanağında ise; …… plakalı kartal marka otonun arka sağ bagaj camının kırık olduğu,
Belirlenmiştir.
Şikayetçi Y…. Ç….. kolluk ve mahkeme anlatımlarında; gece evinin önüne park ettiği aracının camının sanıklar tarafından kırıldığını kolluk görevlilerinden öğrendiğini, aracının içerisinden herhangi bir şey çalınmadığını, aracına zarar veren sanıklardan şikayetçi olduğunu belirtmiş,
Devriye görevi yaparken sanıkları yakalayan kolluk görevlileri M…. Ad… ve H… B… kovuşturma aşamasındaki anlatımlarında; Y…T…’le birlikte 3 kişi ring görevi yaparken şikayetçiye ait aracın camını kıran iki kişiyi gördüklerini, hemen olaya müdahale etmeleri üzerine kişilerin kaçmaya başladığını, kovalamaca sonucu sanıkları yakaladıklarını, araca binmemek için direnmeleri üzerine bir başka devriye ekibini olay yerine çağırdıklarını ve onların yardımıyla sanıkları karakola getirdiklerini, sanıkların şikayetçiye ait aracın camını savunma¬larında; olay günü akşam birlikte birahaneye giderek alkol aldıklarını, gece saat 01.30 sıralarında birahaneden çıkıp evlerine gitmek üzere yolda yürüdükleri sırada devriye neden kırdıklarını bilmediklerini, sadece araç camını kırarken gördüklerini söylemişlerdir.
Kolluk aşamasında susma hakkını kullanan sanıklar diğer aşamala¬rdaki görevi yapan bir kolluk ekibinin kendilerini otoya alıp bir kahvehanenin önünde kahve içip daha sonra eve gitmek üzere indirdiklerini, kahveyi içip evlerine giderken başka bir kolluk ekibinin araç camını kırdıklarını söyleyerek kendilerini karakola götürdüklerini, kesinlikle şikayetçinin aracının camını kırmadıklarını, herhangi bir suç işlemediklerini beyan etmişlerdir.
Şoförlük yaptığını belirten sanık K…sabıkasız olup, olay sırasında 1,97 promil alkollü olduğu belirlenmiş,
Mobilyacılık yaptığını belirten sanık D….’in ise dolandırıcılık suçundan sabıkası mevcut olup, olay sırasında 1,88 promil alkollü olduğu tespit edilmiştir.
765 sayılı TCY’nın 516. maddesinin 1. fıkrasında “bir kimse her ne şekilde olursa olsun diğer bir kimsenin taşınır veya taşınmaz malını yıkar veya yok eder veya bozar ya da bunlara zarar verirse zarar görenin şikayeti üzerine bir yıldan üç yıla kadar hapis ve bin liradan üçbin liraya kadar ağır para cezasıyla cezalandırılır” şeklinde temel şekli tanımlanan mala zarar verme suçu 5237 sayılı TCY’nın 151. maddesinin 1. fıkrasında da benzer şekilde; “(1) Başkasının taşınır veya taşınmaz malını kısmen veya tamamen yıkan, tahrip eden, yok eden, bozan, kullanılamaz hâle getiren veya kirleten kişi, mağdurun şikâyeti üzerine, dört aydan üç yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır” biçiminde tarif edilmiştir.
765 sayılı Yasada suçun maddi unsurunu oluşturan “yıkma, bozma, yok etme” biçimindeki seçimlik hareketlere 5237 sayılı Yasa ile “tahrip etme, kullanılmaz hale getirme ve kirletme” şeklinde yeni seçimlik hareketler ilave edilmiştir. Suçun manevi unsurunu genel kast oluşturur.
Hırsızlık suçunun temel şekli ise, 765 sayılı TCY’nın 491/ilk maddesinde; “diğerinin taşınabilir malını rızası olmaksızın faydalanmak için bulunduğu yerden alma”, 5237 sayılı TCY’nın 141/1. maddesinde ise; “zilyedinin rızası olmadan başkasına ait taşınır bir malı, kendisine veya başkasına bir yarar sağlamak maksadıyla bulunduğu yerden alma” olarak tanımlanmıştır.
Görüldüğü gibi her iki Yasada da benzer şekilde tanımlanan hırsızlık suçu; başkasına ait taşınabilir bir malı sahibinin (zilyed) rızası olmaksızın faydalanmak kastı ile bulunduğu yerden almaktır.
Latince “in dubio pro reo” olarak ifade edilen ve masumiyet (suçsuzluk) karinesinin bir uzantısı olan “şüpheden sanık yararlanır ilkesi” ceza yargılaması hukukunun evrensel nitelikteki, önemli ilkelerinden biridir. Sanığın bir suçtan cezalandırılmasının temel koşulu, suçun kuşkuya yer vermeyen bir kesinlikle ispat edilmesine bağlıdır. Şüpheli ve aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak hüküm tesis edilemez. Ceza mahkûmiyeti bir ihtimale değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. Bu ispat, teorik de olsa hiçbir kuşku ve başka türlü bir oluşa olanak vermemelidir.
Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Olay sırasında alkollü oldukları 09.06.2002 günlü rapor ile tespit edilen sanıkların, yakınana ait aracın camını kırdıkları hususu her hangi bir kuşkuya yer vermeyecek şekilde kesindir. Ancak, aracın camının sanıklar tarafından hırsızlık suçunun işlenmesi amacıyla kırıldığına ilişkin her türlü şüpheden uzak, kesin ve yeterli kanıt bulunmamakta olup, eylemin hırsızlık amacıyla gerçekleştirildiği hususu kuşkuludur. Zira kolluk görevlilerinin sanıkları araç içerisinden herhangi bir şey çalarken değilde, araç camını kırarken gördükleri şeklindeki beyanları ile yakınanın aracından herhangi bir şey çalınmadığı yönündeki anlatımı bu kuşkuyu doğrulamaktadır. D..bu kuşku nedeniyle olay sırasında alkollü olan sanıkların yakınana ait aracın camını, araç içerisinden bir şey almak kastı ile değil, alkolün de etkisi ile zarar verme kastı ile kırdıklarının kabulü gerekmektedir.
Bu itibarla, Özel Daire bozma ilamına uyulması gerekirken, önceki hükümde direnil¬mesi isabetsiz olup, yerel mahkeme hükmünün suç vasfındaki yanılgı nedeniyle bozulmasına karar verilmelidir.
Sanıkların eyleminin mala zarar verme suçunu oluşturduğunun kabulü karşısında, “eylemin hırsızlık suçu olarak kabulü halinde ise, 765 sayılı TCY’nın 491/2. maddesine mi, yoksa 493/1. maddesine mi uyup uymadığına” ilişkin ikinci uyuşmazlık konusu kendiliğinden ortadan kalkmış bulunmaktadır.
Yerel mahkeme hükmünün, Ceza Genel Kurulunca suç niteliğindeki isabetsizlik yönünden bozulmasına karar verilmiş bulunduğu nazara alındığında, hükmün bu yeni durum karşısında zamanaşımı yönünden de değerlendirilmesi zorunluluğu doğmuştur. Ceza Genel Kurulunun yerleşmiş kararlarında da vurgulandığı üzere, Ceza Genel Kurulunca inceleme yapılırken, dava zamanaşımı süresinin dolduğunun saptanması durumunda kamu davasının düşmesine karar verilmesi gerekmektedir. İnceleme konusu yapılan olayda, sanıkların yukarıda açıklanan ve Ceza Genel Kurulunca mala zarar verme suçu olarak vasıflandırılan eylemlerine ilişkin olarak, zamanaşımı yönünden lehe olan 765 sayılı TCY’nın 102/4 ve 104/2. maddeleri uyarınca suçun işlendiği 09.06.2002 tarihinden itibaren 7 yıl 6 aylık olağanüstü zamanaşımı, dosyanın Ceza Genel Kuruluna intikalinden önce 09.12.2009 tarihinde dolmuş bulunmaktadır.
Bu itibarla, yerel mahkeme direnme hükmünün bozulmasına, ancak zamanaşımı gerçekleşmiş bulunduğundan, sanıklar hakkında hırsızlık suçundan açılmış bulunan kamu davasının 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CYUY’nın 322 ve 5271 sayılı CYY’nın 223. maddeleri uyarınca düşmesine karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Bakırköy 10. Asliye Ceza Mahkemesinin 08.12.2006 gün ve 810-785 sayılı direnme hükmünün suç vasfındaki yanılgı nedeniyle BOZULMASINA,
2- Ancak suç tarihinden itibaren 7 yıl 6 aylık dava zamanaşımı süresinin, dosyanın Ceza Genel Kuruluna intikalinden önce dolmuş olup, 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi gereğince halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CYUY’nın 322. maddesi uyarınca karar verilmesi olanaklı bulunduğundan, sanıklar hakkında hırsızlık suçundan açılan kamu davasının 765 sayılı TCY’nın 102/4, 104/2 ve 5271 sayılı CYY’nın 223/8. maddeleri uyarınca DÜŞMESİNE,
3- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere, Yargıtay C. Başsavcılığına TEVDİİNE, 02.02.2010 günü yapılan müzakerede tebliğnamedeki düşünceye uygun olarak oybirliği ile karar verildi.