Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2009/253 E. 2010/28 K. 16.02.2010 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2009/253
KARAR NO : 2010/28
KARAR TARİHİ : 16.02.2010

İtirazname : 2009/199243
Yargıtay Dairesi : 4. Ceza Dairesi
Mahkemesi : İZMİR 4. Sulh Ceza
Günü : 11.06.2009
Sayısı : 1015-923
Hükümlü Z…N…. K…’nın muhafaza görevini kötüye kullanma suçundan 5237 sayılı TCY’nın 289/1, 62 ve 50/1-a maddeleri uyarınca 200 YTL ve 1500 YTL adli para cezasıyla cezalandırılmasına ve CYY’nın 231. maddesinde düzenlenen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına ilişkin, İzmir 4. Sulh Ceza Mahkemesince verilen 11.06.2009 gün ve 1015-923 sayılı kesin nitelikteki hükme karşı Adalet Bakanlığının 18.08.2009 gün ve 45705 sayılı yazısı üzerine Yargıtay C. Başsavcılığınca 09.09.2009 gün ve 199243 sayı ile;
“1- Sanığın haczedilen ve kendisine yediemin olarak teslim edilen malların maliki olması sebebiyle 5237 sayılı Kanunun 289/1. 2. cümlesine göre yarı oranında indirim yapılması gerektiğinin dikkate alınmamasında,
2- 5271 sayılı Kanunun 231. maddesi uyarınca, hükmolunan ceza miktarının iki yıl hapis cezasını veya adli para cezasını içermesi ve işlenen suçun da inkılap kanunlarında yer alan suçlardan olmaması durumunda, Türk Ceza Kanunu ve özel kanunlardaki istisnalar dışında kalan diğer suçlar bakımından hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararı verilmesinin olanaklı olduğu, anılan maddedeki kararın verilebilmesi için aranan 6. fıkranın (c) bendindeki zararın giderilmesi koşulunun ise, yalnızca zarar suçları bakımından uygulama yeteneğinin bulunduğu cihetle, sanığın sabıkasız olması ve ortada herhangi bir zararın bulunmaması karşısında 5271 sayılı Kanunun 231. maddesinin uygulanması için gerekli şartların mevcut olduğu gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesinde, isabet görülmediği” düşüncesiyle yasa yararına bozma isteminde bulunulması nedeniyle Yargıtay 4. Ceza Dairesince 27.10.2009 gün ve 22277-17321 sayı ile;
“Sanık hakkında, eski adresini değiştirip yeni adresini icra dairesine bildirmeyerek eşinin borcu nedeniyle haczedilerek kendisine teslim olunan malların muhafaza altına alınmasına engel olma ve yedieminlik görevini kötüye kullanma suçundan açılan kamu davası sonucunda mahkemece 5237 sayılı TCY’nın 289/1, 62, 50, 52. maddesi uyarınca 1500 TL. Adli para cezasına hükmolunmuş, sanığa ilişkin hükmün, ‘kayden sabıkasız olma ve suçun oluş ve işleniş özellikleri’ ölçütleri gözetilerek açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmiştir.
1- CYY’nın 231/6. maddesi uyarınca ‘Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilmesi için;
a) Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış bulunması,
b) Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate varılması,
c) Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi, gerekir.’
İnceleme konusu dosyadaki yedieminlik görevini kötüye kullanma suçunda yakınanın hükümden önce 03.06.2009 tarihinde şikayetini geri alması nedeniyle ‘mağdur veya kamunun uğradığı zarar’ dan söz edilemeyeceği ve mahkemenin kararında temel cezayı belirlerken, ‘olayın oluş biçimi, sanığın kişiliği, sosyal ve kültürel durumu ile cezanın uyarıcı etkisi’ni dikkate alarak asgari sınırdan hapis cezası verilmesine ve sanığın ‘kayden sabıkasız olması suçun işleniş özelliği, sosyal ve kültürel durumu’ nedeniyle de cezanın adli para cezasına çevrilmiş olmasına karşın, aynı gerekçeyle hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığı sonucuna varılarak kayden sabıkasız olan sanık hakkında CYY’nın 231/6. maddesinde öngörülen ölçütleri gözetmemesi hukuka aykırı bulunmuştur.
2- Eşinin borcu nedeniyle ortak olarak kullandıkları evden haczedilip kendisine teslim olunan hacizli malların muhafaza altına alınmasına engel olma suçundan dolayı TCY.nın 289/1-2. cümlesi uyarınca indirim yapılması gerektiğinin gözetilmemesi de hukuka uygun bulunmamıştır.
Açıklanan gerekçelerle İzmir 4. Sulh Ceza Mahkemesinin 11.06.2009 tarih ve 2006/1015 esas 2009/923 sayılı kararının 5271 sayılı CYY’nın 309. maddesi uyarınca Yasa Yararına Bozulmasına, aynı maddenin 4-d fıkrası ve TCY’nın 289/1. maddesi uyarınca 3 ay hapis ve 5 gün adli para cezası ile cezalandırılmasına, cezanın 289/1. fıkrasının ikinci cümlesi uyarınca yarı oranında indirilerek 1 ay 15 gün hapis, 2 gün adli para cezası ile cezalandırıl¬ma¬sına, TCY’nın 62. maddesi uyarınca 37 gün hapis ve 1 tam gün adli para cezasına indirilmesine, TCY’nın 50/1, 52/2. maddesi uyarınca günlüğü 20 liradan hapis ve gün adli para cezasının paraya çevrilmesi sonucu 740 TL ve 20 TL. Adli para cezası ile sanığın cezalandırılmasına, hükmün açıklanma¬sı¬nın geri bırakılmasına ilişkin karar verilmek üzere dosyanın mahkemesine gönderilmesine” karar verilmiştir.
yararına bozma doğrultusunda yerel mahkemece sanık hakkında yeniden yapılacak yargılama ve bunun sonucunda ulaşılacak kanaate göre gereken hükmün kurulması gerekmektedir…
Somut olayda, Yasanın 309/4-b maddesi kapsamında bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin hukuka aykırılık nedeni, hükmün bozulmasını ve Yerel Mahkemece bozma kararı doğrultusunda yeniden yargılama yapılarak yeni bir karar verilmesini gerektir¬mektedir. Bu bozma nedeninin niteliği ve sonucu karşısında diğer bozma nedeni gereğince Yargıtay Özel Dairesi tarafından Yasanın 309/4-d maddesi uyarınca işin esasına hükmedilmesi olanaklı bulunmamaktadır. Belirtilen nedenler ve yukarıda yapılan Yargıtay C. Başsavcılığı ise 10.12.2009 gün ve 199243 sayı ile;
“…Kanun yararına bozma istemine konu karar, mahkûmiyet hükmüdür. Kanun yararına bozma isteminde ileri sürülen ve kabul edilen ilk hukuka aykırılık 5271 sayılı Yasanın 309. maddesinin 4. fıkrasının (d) bendi kapsamına girmekte ve sanık hakkında daha hafif bir ceza verilmesini gerektirmektedir. İkinci hukuka aykırılık ise mahkûmiyet hükmünün davanın esasına çözmeyen yönüne ilişkin olup, aynı fıkranın (b) bendi kapsamında bulunmaktadır. Burada yasa yararına bozma nedenine göre yargılamanın tekrarlanması yasağı geçerli değildir. Bu halde yasa yararına bozma kararı verilmesi ve yasa açıklamalar ışığında, mahkûmiyet hükmünün yetkili ve görevli olan Yerel Mahkemece kurulması ve buna müteakip hükmün açıklanmasının geri bırakılması konusunda kararın bu mahkeme tarafından verilmesi zorunludur.
Bu itibarla, Özel Dairece Yerel Mahkemenin hükmünün kanun yararına bozulmasına ve 5271 sayılı Yasanın 309/4-b maddesi uyarınca müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına karar verilmesi yerine yazılı şekilde karar verilmesinin hukuka aykırı olduğu kanaatine varılmıştır…
Kabule göre ise, …Özel Dairece kurulan mahkûmiyet hükmünde adli para cezası alt sınırdan belirlenmek suretiyle istekle bağlılık kuralına aykırı davranılmış… kanun yararına bozma isteminin kapsamı genişletilmiştir.
Yine, … Özel Dairece kurulan hükümde hükmedilen hapis cezasının 5237 sayılı Yasanın 50/1-a maddesi uyarınca adli para cezasına çevrilmesi hukuka aykırıdır. Bu durum, sanığın önceki yanılgılı uygulama sebebiyle ortaya çıkacak sonuçtan ikinci kez yararlandırılmasının sağlanmasına, hakkaniyete aykırı sonuçlar doğmasına adalet ve eşitlik ilkelerinin zedelenmesine yol açar ve Yasanın 231/7. maddesi hükmü hilafına kararlar verilmesine neden olur” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak, yasa yararına bozma isteminin kabulü ile yerel mahkeme hük¬mü¬nün yasa yararına bozulmasına ve müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına karar verilmesi isteminde bulunmuştur.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlen¬dirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümü gereken uyuşmazlık; yasa yararına bozma isteminde hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının uygulanmaması ile ilgili olarak ileri sürü¬len hukuka aykırılık nedenleri yerinde bulunarak yerel mahkemenin hükmünün yasa yararına bozulmasına karar verilmesini müteakip Özel Dairece herhangi bir karar verilmesinin gerekip gerekmediğine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğine göre, sanığın 16.08.2006 tarihinde işlediği muhafaza görevini kötüye kullanma suçu nedeniyle yerel mahkemenin 11.06.2009 tarihli kararıyla 5237 sayılı TCY’nın 289/1, 62 ve 50/1-a maddeleri uyarınca 200 YTL ve 1500 YTL adli para cezasıyla cezalandırılmasına ve “sanığın kişilik özellikleri olayın oluş ve işleniş biçimi dikkate alınarak verilen hükmün 5271 sayılı CMK’nun 231/5-6-a maddesinde değişiklik yapan 5560 sayılı Yasanın 23 md. uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına” karar verilmiştir. Mağdur N…A…hükümden önce 12.12.2008 tarihli dilekçesiyle şikâyetinden vazgeçmiştir. Kesin olan bu hükme karşı Adalet Bakanlığınca, ortada bir zarar bulunmaması ve sabıkası olmayan sanık hakkında sabıkasının bulunduğundan bahisle hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmesi ile sanığın kendisine yediemin olarak teslim edilen malların maliki olması sebebiyle 5237 sayılı TCY’nın 289/1-2. cümlesine göre yarı oranında indirim yapılması gerektiği nedenlerine dayalı olarak yasa yararına bozma yasa yoluna başvurulmuş, Özel Daire tarafından bu istem yerinde görülerek hükmün yasa yararına bozulma¬sına ve bu suçtan hüküm kurulduktan sonra hükmün açıklanmasının geri bırakılması konusunda bir karar verilmek üzere müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına karar verilmiştir. Yargıtay C. Başsavcılığı ise hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin hukuka aykırılık nedeninin CYY’nın 309/4-b maddesi kapsamında bulunduğundan Özel Daire tarafından yerel mahkeme hükmünün kanun yararına bozulmasına ve müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına karar verilmesi gerektiği, Özel Dairece kurulan mahkûmiyet hükmünde adli para cezasının alt sınırdan belirlenmek suretiyle istekle bağlılık kuralına aykırı davranılarak isteminin kapsamının genişletildiği ve hükmedilen hapis cezasının 5237 sayılı Yasanın 50/1-a maddesi uyarınca adli para cezasına çevrilmesinin CYY’nın 231/7. maddesi hükmüne aykırı olduğu görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurmuştur.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 19.02.2008 gün ve 346-25 sayılı kararı başta olmak üzere birçok kararında da vurgulandığı üzere; hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, hukukumuzda ilk kez 15.07.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5395 sayılı Çocuk Koruma Yasasının 23. maddesi ile çocuklar hakkında, 19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Yasanın 23. maddesiyle 5271 sayılı Yasanın 231. maddesine eklenen 5-14. fıkralar ile de büyükler için kabul edilmiş, aynı Yasanın 40. maddesiyle 5395 sayılı Yasanın 23. maddesi değiştirilmek suretiyle, denetim süresindeki farklılık hariç olmak koşuluyla, çocuklar ile yetişkinler hükmün açıklanmasının geri bırakılması açısından aynı koşullara tabi kılınmıştır.
Yetişkin sanıklar yönünden başlangıçta şikâyete bağlı suçlarla sınırlı olarak, hükmolunan bir yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezası için kabul edilen bu müessese, 08.02.2008 tarihinde yürürlüğe giren 23.01.2008 gün ve 5728 sayılı Yasanın 562. maddesiyle 5271 sayılı Yasanın 231. maddesinin 5 ve 14. fıkralarında yapılan değişiklik ile hükmolunan iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezaları için uygulanabilir hale getirilmiş, böylece Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan İnkılâp Yasalarında yer alan suçlar ayrık olmak üzere, tüm suçları kapsayacak şekilde düzenlenmiştir.
Ancak 5739 sayılı Yasa ile 3713 sayılı Yasanın 13. maddesinde yapılan değişiklik ve 1632 sayılı Askeri Ceza Yasasına eklenen Ek 10. madde ile 15 yaşından büyüklerin işledikleri terör suçları ile 1632 sayılı Yasada yer alan suçlar yönünden hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemeyeceği hüküm altına alınmakla, kurumun uygulanma alanı daraltılmıştır.
Buna göre hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verebilmek için;
1) Suça ilişkin koşullar;
a- Yapılan yargılama sonucunda, sanık hakkında mahkûmiyet hükmü tesis edilmeli ve hükmolunan ceza ise iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezasından ibaret olmalıdır.
b- Suç, Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan İnkılâp Yasalarında yer alan suçlardan bulunmamalıdır.
c- 01.03.2008 tarihinden itibaren işlenen suçlarda ise, suçun ayrıca 3713 sayılı Yasa ile 1632 sayılı Yasa kapsamında yer alan suçlardan olmaması gerekmektedir.
2) Sanığa ilişkin koşullar;
a- Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış olması,
b- Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesi,
c- Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak, sanığın yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate ulaşılması gerekmektedir.
Tüm bu koşulların bulunması halinde, mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilecek ve sanık beş yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulacaktır.
Sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükmünün hukuki bir sonuç doğurmamasını ifade eden ve doğurduğu sonuçlar itibariyle karma bir özelliğe sahip bulunan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, denetim süresi içinde kasten yeni bir suçun işlenmemesi ve yükümlülüklere uygun davranılması halinde, geri bırakılan hükmün ortadan kaldırılarak kamu davasının 5271 sayılı CYY’nın 223. maddesi uyarınca düşürülmesi sonucunu doğurduğundan, bu niteliğiyle sanık ile devlet arasındaki cezai nitelikteki ilişkiyi sona erdiren düşme nedenlerinden birisini oluşturmaktadır. Koşullu bir düşme nedeni oluşturan “hükmün açıklanmasının geri bırakılması” müessesesi, objektif koşulların (mahkûmiyet, suç niteliği ve ceza miktarı, daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmama, zararın giderilmesi) varlığı halinde mahkemece, diğer kişiselleştirme hükümlerinden önce ve re’sen değerlendirilerek, uygulanması yönünde kanaate ulaşıldığı takdirde, hiçbir isteme bağlı olmaksızın öncelikle uygulanmalıdır. Gerek koşulları oluştuğu halde bu konuda hiçbir değerlendirme yapılmaması, gerekse hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin objektif koşulların gerçekleşmiş olmasına karşın bu koşulların oluşmadığından bahisle bu kurumun uygulanmamasına ilişkin hukuka aykırılıkların, hâkimin takdir hakkına taalluk eden bir husus olmaması nedeniyle bu hususların yasa yararına bozma konusu yapılabileceği yönünde de bir kuşku bulunma¬maktadır. Nitekim Ceza Genel Kurulunun 29.09.2009 gün ve 130-213; 14.07.2009 gün ve 163-202; 13.11.2007 gün ve 171-235 sayılı kararları da bu yöndedir.
Uyuşmazlığın çözümü açısından yasa yararına bozma kurumu üzerinde de durulması gerekmektedir:
Olağanüstü bir yasa yolu olan yasa yararına bozma kurumu, temyiz ve istinaf incelemesinden geçmeksizin kesinleşen hüküm ve kararlardaki hukuka aykırılıkların giderilmesi için kabul edilmiştir.
1412 sayılı CYUY’nın 343. maddesinde “yazılı emir” adı ile düzenlenen bu yasa yolunda, istem yerinde görülürse bozma kararı verilecek, bozma kararının maddenin son fıkrası uyarınca “davanın esasını halletmeyen” mahkeme kararlarına ilişkin olması durumunda dosya yeniden inceleme ve araştırma yapılarak sonucuna göre bir karar verilmek üzere mahkemesine gönderilecektir. Bozma kararının “davanın esasını çözümleyen” hükümlere ilişkin olması duru¬munda ise, cezanın tamamıyla kaldırılmasını gerektirmesi halinde cezanın çektirilmemesine, daha hafif bir ceza uygulanmasını gerektirmesi halinde ise daha hafif cezaya Yargıtay tarafından karar verilecektir. Bu düzenlemeden de anlaşılacağı üzere 1412 sayılı CYUY’nda yargılamanın tekrarı sadece “davanın esasını çözümlemeyen” mahkeme kararları için olanaklı kılınmış, buna karşılık, “davanın esasını halleden” hükümlerin “yazılı emir” yasa yolu ile bozulması halinde yeniden yargılama yapılması yasağı getirilerek bozma nedenine göre gerekli kararın Yargıtay tarafından verilmesi öngörülmüştür. Davanın esasını halleden kararlar ise 03.06.1936 gün ve 129-11 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında; “mahkûmiyet ve beraat kararı ile zamanaşımı, af ve davadan vazgeçme gibi düşme sebeplerine dayanılarak verilen kararlar” olarak sayılmıştır.
5271 sayılı CYY’nın 309 ve 310. maddelerinde ise bu kurum, 1412 sayılı CYUY’na göre oldukça farklı bir şekilde düzenlemiştir. Bu Yasanın 309. maddesi uyarınca hâkim veya mahke¬mece verilip istinaf veya temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşen karar veya hükümlerde, maddî hukuka veya yargılama hukukuna ilişkin hukuka aykırılık bulunduğunu öğrenen Adalet Bakanlığı, o karar veya hükmün Yargıtay’ca bozulması istemini, yasal neden¬lerini açıklayarak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı yazılı olarak bildirecektir. Bunun üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı da hükmün veya kararın bozulması istemini içeren yazısına bu nedenleri aynen yazarak, Yargıtay ceza dairesine verecek, ileri sürülen nedenlerin Yargıtay’ca yerinde görülmesi halinde karar veya hüküm yasa yararına bozulacak, yerinde görülmezse istem redde¬dilecektir.
Bozma sonrası yapılacak işlemler ve bu işlemleri gerçekleştirecek merciler ile bozma kararının etkileri ise, bozulan hüküm veya kararın türü ve bozma nedenlerine göre ayrım yapıla¬rak maddenin 4. fıkrasında ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.
Buna göre bozma nedenleri;
5271 sayılı Yasanın 223. maddesinde tanımlanan ve davanın esasını çözmeyen bir karara ilişkin ise, 309. maddenin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca; kararı veren hâkim veya mahkemece gerekli inceleme ve araştırma sonucunda yeniden karar verilecektir. Bu halde yargılamanın tekrarlanması yasağına ilişkin kurallar uygulanamayacağı gibi, davanın esasını çözen bir karar bulunmadığı için verilecek kararda da lehe ve aleyhe sonuçtan söz edilemeyecektir.
Mahkûmiyete ilişkin hükmün, davanın esasını çözmeyen yönüne veya savunma hakkını kaldırma veya kısıtlama sonucunu doğuran usul işlemlerine ilişkin olması halinde ise, anılan fıkranın (b) bendi uyarınca yeniden yapılacak yargılama sonucuna göre gereken hüküm verilecektir, ancak bu halde verilen hüküm, önceki hükümle belirlenmiş olan cezadan daha ağır olamayacaktır.
Davanın esasını çözen mahkûmiyet dışındaki diğer hükümlerin bozulmasında ise, (c) bendi uyarınca aleyhte sonuç doğurucu herhangi bir işlem yapılamayacağı gibi, yeniden yargılama yapılması yasağı nedeniyle kanun yararına bozma kapsamında yeniden yargılama da gerekmeyecektir.
4. fıkranın (d) bendi gereğince bozma nedeninin hükümlünün cezasının kaldırıl¬masını gerektirmesi halinde cezanın kaldırılmasına, daha hafif bir cezanın verilmesini gerektirmesi halinde ise bu hafif cezaya Yargıtay ceza dairesince doğrudan hükmedilecektir. Bu halde de yargılamanın tekrarlanması yasağı bulunduğundan, Yargıtay ceza dairesince hükmün bozulması ile yetinilmeyip gereken kararın doğrudan ilgili daire tarafından verilmesi gerekmektedir.
Bu düzenleme incelendiğinde, yasa yararına bozma kararı verilmesinin sonuçları (lehe veya aleyhe bozulup bozulamayacağı) ve bozma sonrasındaki hareket tarzı belirlenirken “karar”’ ve “hüküm” ayrımı yapıldığı görülmektedir. Ayrıca, hükümler açısından da mahkûmiyet hükmü ile davanın esasını çözen ya da çözmeyen hükümler ölçütü esas alınmıştır.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;
Ortada bir zararın bulunmaması ve sabıkası olmayan sanık hakkında CYY’nın 231/6-a maddesi gerekçe gösterilerek hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilmesi ile sanığın kendisine yediemin olarak teslim edilen malların maliki olması sebebiyle hakkında 5237 sayılı TCY’nın 289. maddenin 1. fıkrasının 2. cümlesi uyarınca yarı oranında indirim yapılması gerektiği gerekçelerine dayalı olan Adalet Bakanlığının yasa yararına bozma istemi ve Özel Dairece de yerel mahkeme hükmünün yasa yararına bozulmasına karar verilmesi bu açıdan isabetlidir.
Ancak, objektif koşulların mevcudiyeti nedeniyle yerel mahkemece, diğer kişiselleş¬tirme hüküm¬lerinden önce ve re’sen ele alınması gereken hükmün açıklanmasının geri bırakılması kuru¬munun, sabıkası bulunmamasına karşın sabıkası bulunduğu gerekçesiyle uygulanmamasına karar verilmesine ilişkin olan hukuka aykırılık, yerel mahkemece verilen mahkûmiyet hük¬münün, davanın esasını çözmeyen yönüne ilişkin olup 5271 sayılı CYY’nın 309/4-b maddesi kapsamında kalmaktadır. Burada yasa yararına bozma nedenine göre yargılamanın tekrarlanması yasağı da söz konusu olmadığından, yasa yararına bozma kararı verilmesi ve yasa yararına bozma doğrultusunda yerel mahkemece sanık hakkında yeniden yapılacak yargılama ve bunun sonu¬cunda ulaşılacak kanaate göre gereken hükmün tesis edilmesi gerekmektedir.
Bu arada sanık hakkında TCY’nın 289. maddenin 1. fıkrasının 2. cümlesi uyarınca indirim yapılmaması nedenine dayalı olan yasa yararına bozma isteminin CYY’nın 309/4-d maddesi kapsamında olup burada yargılamanın yenilenmesi yasağı bulunduğu ileri sürülebilecek ise de; hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının uygulanmasına yer olmadığına dair verilen karar, CYY’nın 309/4-b kapsamında mahkûmiyete ilişkin bir hükmün davanın esasını çözmeyen bir yönüne ilişkin olduğundan, yerel mahkeme hükmünün böyle bir nedene dayalı olarak yasa yararına bozulması halinde, bunun yanında bu kapsamda yer almayan başka nedenler bulunsa bile artık yargılamanın yenilenmesi yasağından söz edilemeyecektir.
Bu nedenlerle, Özel Dairenin yasa yararına bozma istemindeki (1) no’lu nedeni CYY’nın 309/4-d kapsamında görerek kendisi hüküm kurarken, (2) no’lu nedende yer alan hükmün açıklanmasının geri bırakılması açısından ise karar verilmek üzere dosyanın mahalline gönderilme¬sine karar vermesinde isabet bulunmamaktadır. Burada, Özel Dairece yasa yararına bozma isteminin kabulü ile müteakip işlemlerin mahallinde yapılmasına karar verilmesi gerekmektedir.
Bu itibarla, Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire kararının kaldırıl¬masına, Adalet Bakanlığının yasa yararına bozma isteminin kabulü ile yerel mahkeme hükmünün 5271 sayılı CYY’nın 309/4-b. maddesi uyarınca yasa yararına bozulmasına ve müteakip işlem¬lerin mahallinde yapılmasına karar verilmelidir.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 27.10.2009 gün ve 22277-17321 sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3- Adalet Bakanlığının yasa yararına bozma isteminin kabulü ile İzmir 4. Sulh Ceza Mahkemesinin 11.06.2009 gün ve 1015-923 sayılı hükmünün 5271 sayılı CYY’nın 309/4-b. maddesi uyarınca YASA YARARINA BOZULMASINA, MÜTEAKİP İŞLEMLERİN MAHALLİNDE YAPILMASINA,
4- Dosyanın mahalline iade edilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 16.02.2010 günü yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.