Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2009/251 E. 2010/25 K. 16.02.2010 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2009/251
KARAR NO : 2010/25
KARAR TARİHİ : 16.02.2010

Tebliğname : 2009/261110
Yargıtay Dairesi : 1. Ceza Dairesi
Mahkemesi : ÖDEMİŞ Ağır Ceza
Günü : 09.04.2009
Sayısı : 53-78
Tasarlayarak kasten öldürme suçundan sanık H..ın 5237 sayılı TCY’nın 82/1-a ve 62. maddeleri gereğince müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasına, sanık D…’in ise eşi N…B…’yı tasarlayarak öldürmeye azmettirmek suçundan 5237 sayılı TCY’nın 38. maddesi aracılığıyla 82/1-a-d ve 62. maddeleri gereğince müebbet hapis cezası ile cezalandırılmasına, sanıklar hakkında 53. maddenin uygulanmasına ilişkin, Ödemiş Ağır Ceza Mahkemesince oy çokluğu ile verilen 25.09.2007 gün ve 728-388 sayılı re’sen temyize tabi olan hüküm sanıklar müdafileri tarafından da temyiz edilmekle, dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 29.01.2009 gün ve 4929-266 sayı ile;
“Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanık D….’in iftira suçu ile sanık H… H…’in suçlarının sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde iftira suçunun niteliği tayin, cezayı azaltıcı takdiri indirim sebebinin niteliği takdir kılınmış, sanık D..’in, tasarlayarak eşini öldürmek suçu dışındaki savunmaları ile sanık H…H…..’in savunmaları inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, incelenen dosyaya göre verilen hükümde bozma nedenleri dışında isabetsizlik görülmemiş olduğundan sanık H..H..müdafiinin sübuta, temyiz dilekçesinde ve duruşmalı incelemede sanık Dilek müdafiinin iftira suçunda sübuta yönelen ve yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,
Ancak ;
1) Tasarlamanın oluşması için, bir kimseye karşı belli bir suçu işleme kararının verilmesi, suç işleme kararı ile fiilin icrası arasında makul bir sürenin geçmesi, bu süre içerisinde sebat ve ısrar gösterilerek karardan dönülememesi gerekmekte olup, incelemeye konu somut olayda;
Sanık D…ile maktûlün resmi olarak evli olduğu, olay akşamı sanık H…H..’in, maktûlün evine gelerek yaklaşık bir saat kadar oturduğu, sanık H..H…’in evden ayrılmasından yaklaşık onbeş dakika kadar sonra da maktûlün kahveye gitmek için evden ayrıldığı, B…Köyü altındaki O…Karayoluna yakın bir mevkide sanık H…H…..’in maktûlü boğazını sıkmak sureti ile öldürdüğü, dosyadaki mevcut kanıtlara göre sanık H.. H….’in suç işleme kararını ne zaman aldığı, suç işleme kararı ile suçun icrası arasında ne kadar bir süre geçtiği saptanamadığı gibi, sanık D…’in, eşinin öldürülmesi için diğer sanığı azmettirdiğine dair mahkûmiyete yeterli kesin ve inandırıcı kanıt da bulunmadığı gözetilerek;
Sanık D…’in, tasarlayarak eşini öldürmek suçundan beraatine, sanık H… H…in ise kasten insan öldürmek suçundan 5237 sayılı TCK’nun 81, 62. maddeleri gereğince mahkûmiyetine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde yeterli olmayan ve varsayıma dayalı gerekçelerle sanık D..’in 82/1-a-d, sanık H…H…’in TCK.nun 82/1-a maddeleri gereğince mahkumiyetine karar verilmesi” isabetsizliklerinden oy çokluğu ile bozulmuştur.
Yerel mahkemece 09.04.2009 gün ve 53-78 sayı ile;
“Mahkememizce ve çoğunluk görüşüne göre eski kararda maktûlü öldürme suçu yönünden direnme kararı verilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.
Zira; Yargıtay bozma ilamında belirtildiği üzere tasarlama fiilinin oluşması için suç işleme kararının verilmesi, suç işleme kararı ile fiilin icrası arasında makul sürenin geçmesi ve bu süre içerisinde sebat ve ısrar gösterilerek karardan dönülememesi gerekmektedir.
a) Bir kimseye karşı belli bir suçu işleme kararının verilmesi; maktûl ile sanık D… resmi evlidir. Diğer sanık H…H….ise bu evlilik birliği içerisinde gönül ilişkisi mevcut olup bu duygusal yakınlaşma ve bunun cinsel ilişki boyutuna vardığı yolunda köyde yoğun ve yaygın bir söylenti mevcuttur. 1992 yılında evlenip 1999 yılında maktûlden boşanan, bu arada gayriresmi 10 ay başka bir şahısla yaşayan sanık D…’in 2000 yılında eski kocası maktûl ile yeniden evlendiği görülmektedir. Dosyaya yansıyan beyanlarda sanık H…H…ve başka şahısların maktûlün evine gece ve gündüz girip çıkması nedeniyle sanık D…’in kocası ile sık sık kavga etmesi hatta bıçakla yaralamaya varacak kadar işin büyüdüğü görülmektedir. Bunun sonucu olarak da diğer sanık H…H…’in evden kovulması şeklinde önceden cereyan eden bir davranış mevcuttur. Bu hususların sanıklar arasında duygusal yakınlaşmaya ve gönül ilişkisine engel bir durum olarak değerlendirildiği ve dolayısıyla maktûlün zaman zaman bu şekildeki davranışları nedeniyle olaya engel olduğu yönündeki oluşan kanaat sonucunda öldürülmesi ve ortadan kaldırılması şeklinde bir karar mevcuttur. Bu kararın alındığı süreçle ilgili olarak zaman mekan yer açısından net bir tarih verilemez. Ancak hayatın olağan akışı olayların gelişim süreci, aile içerisindeki davranış modelleri ve duygusal yakınlaşmaya ve gönül ilişkisine maktûlün engel olduğu yönündeki kanaat ve düşünce sonucunda sanıkların iç iradelerinde gelişen bir karar ile maktûlün engel görüldüğü düşüncesiyle öldürülmesine karar verilmiştir. Dolayısıyla tasarlamanın bu olgusu bu şekilde gerçekleşmiştir.
b) Suç işleme kararı ile fiilin icrası arasında makul bir sürenin geçmesi; a bendinde belirtilen ve maktûlün duygusal yakınlaşmaya engel olduğu düşüncesinden hareketle verilen bu kararın öldürme fiilinin gerçekleştiği zamana kadar geçen süreç makul bir süredir. Makul sürenin şüphesiz saat, zaman olarak tayini mümkün değildir. Ancak aile içerisindeki zaman zaman şiddete varan durumlar ve tanıkların anlatımlarından çıkarılan sonuca göre insanların değerlendirme yapabileceği bir süreç içerisinde ve zaman diliminde gerçekleştiği anlaşılmaktadır. Nitekim tanıkların ve bir kısım beyanların değerlendirilmesinden makul sürenin olay öncesi ve olay anına kadar sürdüğü anlaşılmaktadır.
c) Makul süre içerisinde sebat ve ısrar gösterilerek karardan dönülmemesi; b bendinde belirtilen hayatın olağan akışı gereği ve anlatımlardan edinilen sonuca göre olduğu anlaşılan makul süre içerisinde sanıkların bu fiili tamamen bertaraf etme, ortadan kaldırma imkan ve ihtimalleri varken bunu yapmayarak yukarıda anlatıldığı üzere beraber çıkan maktûl ve sanığın 1,5 km.kadar götürülmesi, mukavemeti kırmak için demir sopanın alınması, maktûle birşey aldırılmamış olması, demir çubuk yerine elle boğma yönteminin gerçekleştirilmiş olması sebat ve ısrarın dış tezahürdeki görüntü şekilleridir.
d) Sanıkların olay öncesi ve sonrası davranışları; kastın tayini sadece olay anı ile sınırlı değildir. Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 27.12.2005 gün 2005/1-131 E. 2005/167 K. sayılı kararlarında da açıklandığı üzere fail ile ölen arasında olay öncesine dayalı, ciddi bir husumet bulunup bulunmadığı, olay öncesi, esnası ve sonrasında failin ölene yönelik davranışları ve sarfettiği sözler sanıklarının kastının ortaya çıkmasındaki temel ölçülerdendir. Olay öncesi uzun süredir sanıkların birbirleriyle görüştükleri, aralarında yoğun duygusal yakınlaşma bulunduğu, olay gününe ilişkin incelenen telefon kayıtlarında olay gününde olmak üzere olay öncesinde sanık D…’in telefon ile diğer sanığı aradığı, sanık H… H…’in maktûl N…B… ile olay gününde telefon görüşmesinde bulunmadığı gibi sanık D…’i telefonla aradığı bu telefon görüşmelerinden sonra sanık H… H…’in, maktûl ve sanık D…B…’nın evlerine geldiği, olayın akabinde de sanık D…’in diğer sanıkla ev yakınında bizzat görüştüğü, saat 22.00 sıralarında olayı öğrendiği, saat 24.50 sularında aynı telefonla sanık H.. H… aradığı, mahkememizce saptanan savunmasında kendisinin diğer sanığı telefonla son aramasını ve ev yakınında görüştüklerini doğruladığı tüm dosya kapsamına göre sabittir. Olaydan sonraki davranışlar da gerek suçun ortadan kaldırılması veya delillerin yok edilmesindeki davranış durumu, gerekse başkaca davranışlar önceki kastın belirginleşmesinin tayin ve takdirinde önemli rol oynamaktadır. Sanık D… müdafii huzurunda jandarmada verdiği ifadesi ile C.Savcılığı’nda verdiği ifadesinde bütün bunları planlayan ve tasarlayan kişinin H…H….olduğunu, iftira ettiği için de pişman olduğunu açıkça beyan etmiştir. Azmettirme suçu niteliği gereği insanların iç iradesiyle verdikleri kararla oluşan ve işlenen bir suçtur. Maddi bulguları sözlü davranışın icraya yansıyan boyutlarıdır. Her iki sanığın ölüm öncesi ve sonrası telefon konuşmaları, eylem bittikten sonra maktûlün evinin merdiven altında gece saat 23.00 sularında yüz yüze görüşmeleri, maktûl oğlu ve en önemli delil olan Burak’a yönelik olarak sanık D…’in ‘görüştüğümü kimselere söyleme, yoksa beni hapse atarlar’ sözü, hastaneleri maktûl yakınları ile arayıp saat 02.00 sularında ‘düşmanı var mı ‘diye sorulan soruya ‘H…H..’in evine sorun’ diyen sanık D…’in kahveye gideceğini söyleyen kocasına ‘çabuk gel, geç kalma’ diye tembihatta bulunduğu ve bu şekilde itidalli davranan aynı sanık D…’in bu kez diğer sanık H…H…ile aynı anda evden çıkan maktûl N…’e ‘bu gece vakti nereye gidiyorsunuz, niçin bu şekilde dışarı çıkıyorsun?’ şeklinde demeyerek maktûlün götürülmesine ses çıkarmadığı ve dolayısıyla yukarıda makul süre içerisinde alınan kararın icrasına başlanıldığını açıkça bildiği, hatta maktûlün özel olarak korumasız bir şekilde dışarıya çıkarılmasının temin edildiği ve böylece olay sırası ve olay sonrası davranışlarla kastın bir bütün olarak tebeyyün ettiği anlaşılmaktadır” gerekçeleriyle oy çokluğu ile ilk hükümde direnilerek aynı şekilde karar verilmiştir.
Re’sen temyize tabi olan hükmün, yerel Cumhuriyet Savcısı ve sanıklar müdafileri tarafından da temyiz edilmesi üzerine dosya, Yargıtay C. Başsavcılığının “sanık H…’ın haksız tahrik altında kasten öldürme suçu yerine tasarlayarak öldürme suçundan mahkûmiyetine, sanık D..’in beraatı yerine tasarlayarak eşini öldürmeye azmettirme suçundan mahkûmiyetine karar verilmesi” isabetsizliğinden bozma istekli 26.11.2009 gün ve 2009/261110 sayılı tebliğnamesiyle, Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
İnceleme kasten öldürme suçu ve bu suça azmettirmeden kurulan hükümlerle sınırlı olarak yapılmıştır.
Sanık H…H…’in tasarlayarak öldürmek suçundan, sanık D…’in ise eşini tasarlayarak öldürmeye azmettirmek suçundan cezalandırılmalarına karar verilen somut olayda, Özel Daire ile yerel mahkeme arasındaki uyuşmazlık,
1- Sanık D…’in eşini kasten öldürme suçuna azmettirme eyleminin sabit olup olmadığı,
2- Sanık H..H…’in kasten öldürme suçunu tasarlayarak gerçekleştirip gerçekleştirmediği noktalarında toplanmaktadır.
Uyuşmazlık konularının sağlıklı bir çözüme kavuşturulabilmesi bakımından sanıkların savunmaları ve tanık anlatımlarının değerlendirilmesi ve dosyadaki diğer maddi kanıtlarla karşılaştırılması gereklidir.
27.11.2006 günlü olay yeri inceleme ve ölü muayene tutanağında; 26.11.2006 günü saat 19.30’dan itibaren kendisinden haber alınamayan ve bu durum ailesi tarafından jandarmaya bildirilen N…B…’ya ait ceset 27.11.2006 günü öğlen saatlerinde B… Köyü K…Mevkiinde ölenin teyzesi tarafından tarla içerisinde bulunmuş, ceset üzerinde yapılan ölü muayenesi sonucunda kesin ölüm nedeninin belirlenememiş olması nedeniyle cesetin klasik otopsi yapılması için Adli Tıp Kurumu İzmir Grup Başkanlığına gönderildiği,
Adli Tıp Kurumu İzmir Grup Başkanlığı Morg İhtisas Dairesinin 19.02.2007 günlü otopsi raporunda; 28.11.2006 günü yapılan otopside, kaldırılan saçlı deri altında her iki temporal adalenin bütünüyle kanamalı olduğu ve frontal bölge ortasında 5×4 cm. ebadında taze periost altı kanama olduğu saptanmış, her iki temporal adale temizlendikten sonra yapılan incelemede kafatası kubbe kemiklerinde kırık çatlak görülmemiş, kafatası kaide kemiklerinin ve dura zarının sağlam olduğu, beyin ve beyinciğin ödemli olduğu, boyun bölgesi ön yüzünde hyoit kemik ve thyroid kıkırdak ön bölümlerinde yaygın taze kanama alanları olduğu, thyroid kıkırdağının her iki üst boynuzunda kırık olduğu, göğüs boşluğunda serbest kan ve sıvı bulunmadığı, akciğerlerin ödemli görünümde olduğu ve akciğerlerin dış yüzlerinde subplevral yaygın noktavi kanamaların mevcut olduğu, dış muayene ve otopsisinde tespit edilen bulgular ile kan ve iç organ tetkiklerine göre, kanında alkol ve uyutucu-uyuşturucu maddelerden hiçbiri saptanamayan, iç organ örnekleri üzerinde sistematik toksilokojik analizde aranan maddelerden hiç biri bulunamayan N… B..’nın boyun bölgesinin basısına bağlı asfiksi sonucu ölmüş olduğu,
Sanık H…H….’e ait Ödemiş Devlet Hastanesince düzenlenmiş 28.11.2006 gün 73866 nolu doktor raporunda; kulak altı saçlı deride 5 adet cilt üstü ikişer cm’lik yüzeysel sıyrık tespit edildiği,
28.11.2006 günlü yer gösterme tutanağında; Sanık H…H…’in yer göstermesi sonucu kendisi tarafından saklanmış olan ölene ait kazak ile suçta kullanılmış olan her iki ucu da küt olan, yuvarlak 2 cm. çapında ve 76,5 cm. uzunluğunda demirin ele geçirildiğinin belirtildiği,
HTS raporlarında, sanık Dilek’in adına kayıtlı 0 539 243 27 91 numaralı telefondan sanık Hüseyin’i olay günü saat 18.17-21.17-21.18 ve 21.24′ te olmak üzere dört kez aradığı ve aynı gün sanık H…. tarafından 0 539 421 64 36 numaralı telefondan saat 18.18 de arandığının saptandığı,
Anlaşılmaktadır.
Katılan H…B…; olayı görmediğini, ölenin kardeşi olduğunu, kendisi ile olaydan yaklaşık dört ay önce tapu işi nedeniyle görüştüklerini, ondan önce ise yaklaşık sekiz yıldır görüşmediklerini, ölen kardeşinin evine sık sık sanık H..H..’in gidip geldiğinden köyde yanlış anlaşılacağından bahisle görüşmediklerini, kardeşi ile evi arasında 100 metre mesafe olduğunu, bu nedenle onun evine gidip geleni görebildiğini, sanık H… H…’in ölenin evine çok sık girip çıktığını, bazen kardeşi evde olmadığı zaman bile girip çıktığını, hatta kardeşinin evdeki insanların gitmesi için kahvede dahi oyalandığını, evi boşaldıktan sonra kendi evine gittiğini, bu nedenle kendisi ile uzun süre görüşmediğini, kardeşi ile sanık H….. H…arasında hiçbir husumet olmadığını, zira kardeşi evde iken dahi diğer sanığın gelip gittiğini, kardeşi N…’in sanık H…H…’den daha iri yarı olduğunu, ovaya demir boru ile gitmesi halinde sanığın onu alt etmesinin mümkün olmadığını, her iki sanıktan şikâyetçi olduğunu,
Katılan M…B…; kardeşi H…B…’nın beyanlarına aynen katıldığını, sanık D…kötü bir kadın olduğu için kardeşi ile yaklaşık on yıldır konuşmadığını, N…’in evine H.. C… A… P.. K… K… T… ve tanımadığı çingene diye tabir edilen kişilerin girdiğini, kardeşinin yuvası dağılmasın diye bunlara tahammül ettiğini, sanık H…H…’in kardeşi N…’in evine günde 2-3 kez girip çıktığını, evinin kardeşinin evine 50-60 metre mesafede aynı arsa içersinde olduğunu ve her iki sanıktan şikâyetçi olduğunu,
Katılan A…B..; olayı görmediğini, nasıl olduğunu bilmediğini, ancak olay günü saat 19.00 sıralarında komşu ziyaretinden dönerken yolda sanık D…ile karşılaştığını, sanığın kendisine hafif omzu ile çarparak kahvelere doğru yola devam ettiğini, evine doğru giderken yol üzerindeki evlerin birinin penceresinde torunu Burçin’i gördüğünü, yanında da bir adam olduğunu, evin önünden geçtiği sırada Burçin’in yanındaki adamın geriye doğru çekildiğini, bu kişinin kim olduğunu göremediğini, bilahare evine gidip yattığını, ertesi gün de oğlu Necmettin’in vefatını öğrendiğini, çok uzun süredir oğlu ve ailesi ile görüşmediğini, sanıklardan şikâyetçi olduğunu,
Tanık A…B…; olayı görmediğini, olay gecesi hatırladığı kadarıyla saat 22.30 sıralarında sanık H…H.. ile kardeşi A…in münakaşa ettiklerini, onları yatıştırmak için alıp kendi evine getirdiğini, bu esnada sanık H…H….’in yüzünde daha doğrusu gözünün sağ tarafında kan izleri gördüğünü, yanında yaklaşık 15-20 dakika kadar oturduklarını, daha sonra da kendi evlerine gittiklerini, bu esnada N…..’in ölümüne ilişkin herhangi bir şey konuşulmadığını, sanık H… H…’in ölenin evine sık gidip geldiği konusunda bilgi sahibi olmadığını,
Tanık A..C…; olayı görmediğini, sanık H…H…C….’ın öz kardeşi olduğunu, olay günü akşamı süt sağma makinesinin borcu nedeniyle sanık H… H..ile tartıştığını, kardeşi ile ölenin çok iyi görüştüklerini, aralarında hiçbir husumet olmadığını, birlikte çok kez tarlada çalıştıklarını,
Tanık H…. C…; olayı görmediğini, sanık H… H…..’in oğlu olduğunu, ölen ile oğlu arasında hiçbir husumet olmadığını, iyi görüştüklerini, olay günü akşamı oğulları A…ile sanık H… H..’in münakaşa ettiklerini, sanık H…H…’in münakaşadan önce gözlerinin yan tarafında kan izleri olduğunu gördüğünü,
Tanık B.. B..; sanık D… ile maktûlün kızı olduğunu, 13 yaşında bulunduğunu, olay gecesi evde olduklarını, bir ara sanık H…H…’in geldiğini, bir süre oturup çay içtiklerini, daha sonra sanığın evden ayrıldığını, babasının da ondan 15-20 dakika kadar sonra dolaşıp geleceğini söyleyerek evden çıktığını, bu sırada dayısı H..T..’ın aradığını, annesi ile görüştüğünü, dayısının babasını sorduğunu, babasının çalıştığı fabrikanın yandığını söylediğini, annesi ile babasını aramaya çıktıklarını, bu sırada annesinin cep telefonu ile sanık H…H…ile görüştüğünü, babasını sorduğunu, aradan 15 dakika kadar sonra H.. H…’in evlerine geldiğini, annesi ile kapı girişindeki merdivende 15 dakika kadar konuştuklarını, içerde olduğundan ne konuştuklarını duymadığını, annesinin eve geldiğini ve sinirli olduğunu, sanığın evlerine gelip gittiğini, babası ile arasında hiçbir düşmanlık olmadığını, babasının evden çıkarken demir çubuk almadığını, ceketi ve cep telefonunun evde kaldığını, annesinin hiçbir şekilde sanık H…’ın eve geldiğinden bahsetmememizi, yoksa bizi de karakola atacaklarını söylemediğini, bunun dışında esasen babaannesinin kendisine Mustafa amcası ile birlikte annesini öldürmesi halinde kendisine bakacağını söylediğini,
Tanık B… B..; sanık D…ile maktûlün oğlu ve 12 yaşında olduğunu, olay günü evde olduğunu, bir ara dışarı çıkıp geldiğinde sanık H…H…’in evden ayrıldığını gördüğünü, tekrar dışarı çıkıp geldiğinde babasının kahveye gittiğini öğrendiğini, evde iken dayısı H…’in bir kaç kez evi aradığını, fabrikanın yandığından bahsettiğini, telefonun üst üste bir kaç kez geldiğini, annesinin babasını aramaya gitmesini istediğini, bu nedenle babasını aramak için dışarı çıktığını, kahveleri dolaştığını, etrafa bakındığını, ancak babasını bulamadığını, daha sonra eve geri döndüğünü, bir ara evlerine sanık H…ın geldiğini ve annesini çağırdığını, çocuklar gelmesin dediğini, bir süre görüştüklerini, ancak ne konuştuklarını duymadığını, annesinin üzülme, bağırma veya çığlık atma gibi bir tepkisinin olmadığını, sanık H… gittikten sonra annesinin “sakın H…’in eve geldiğini kimseye söyleme beni hapse atarlar” dediğini,
Tanık M… B..; olayı görmediğini, olay gecesi kahvede ağabeyi S…B..ve Ş..U…ile birlikte otururken, sanık D…’in eşi olan ölenin eve gelmediğini söylemesi üzerine, yanlarına sanık D..’i de alarak önce Ödemiş’e geldiklerini, zira ölenin çalıştığı fabrikada yangın çıktığının söylendiğini, oraya uğradıklarını, ancak ölenin oraya uğramadığını öğrendiklerini, daha sonra sanık D….’in kardeşi olan F…Y…ın evine gittiklerini, daha sonra da oradan ayrılıp tekrar köye döndüklerini, evine gittiğini, köyden ilk çıktıklarında saatin 21.00 olduğunu, döndüklerinde ise saatin 23.00 olduğunu, gece saat 01.00 sıralarında abisi S….’den telefon geldiğini ve abisinin Ödemiş’te hastanede olduklarını ve ölenin halen bulunmadığını söylediğini, bunun üzerine evinden çıkıp ölenin evine gittiğini, bu esnada evin kalabalık olduğunu, ağlayıp bağırma tarzında konuşmalar olduğunu, bilahare ertesi sabah olayın varlığını öğrendiğini, ölenin cenazesi kaldırılırken sanık H…H….’in de orada olduğunu, sanık D…in bu esnada sanık H.. H…’in yaptıklarına dair bir şey söylemediğini, aksine K… B… diye bilinen B…P…’dan bahsettiğini, sanık H…H…’in çok sık olarak sanık D…ile ölenin evlerine gittiğini, onların tarlalarında çalıştığını, ayrıca ölen ile sanık H…H…’in iyi görüştüklerini, aralarında bir sorun olduğunu bilmediğini, ayrıca sanıklar arasında bir ilişki olup olmadığı konusunda bir bilgisinin bulunmadığını,
Tanık Ş… U..; olayı gece saat 02:30’da sanık D…’in kendilerini sanık H… H..’in evine gönderdiğini, S.. B..ile birlikte gittiğini, sanığın annesinin evde olduğunu, olaydan kısaca söz ederek sanık H.. H..’in öleni görüp görmediğini öğrenmek istediklerini, ancak annesinin oğlunun evde yattığını ve görmemiş olduğunu söylediğini, bunun üzerine oradan ayrılıp gittiklerini, sanık H…H….’in sanık D.. ile ölenin evlerine her zaman gelip gittiğini, ayrıca ölen ile sanık H.. H….in de sık görüştüklerini, kahve gibi yerlerde her zaman birlikte olduklarını, sanıklar arasındaki ilişkiye dair bir şey bilmediğini,
Tanık E…K…; ölenin halası olduğunu, olayı görmediğini, olay gecesi saat 02.00 sıralarında evinde iken Ü… U..ile S… B…’nın evine geldiklerini, öleni sorduklarını, görmediğini söylediğini, ertesi sabah sanık D..’in evine gittiğini, bu esnada sanık D..in evde olmadığını, daha sonra sanık D…..in geldiğinde eşini K…B…’in öldürdüğünden söz etmeye başladığını, kardeşi ve vatandaşlar ile birlikte öleni aramaya çıktıklarını, bilahare kardeşi olan Ü…U…ile birlikte ararken onun feryadı üzerine öleni yattığı yerde gördüklerini, olay sonrası eve geldiklerinde mutfağın yıkanmış olduğunu anladığını, ayrıca olaydan 3-4 gün sonra bizzat çamaşır makinesinden ölenin çamaşırlarını yıkanmış bir halde çıkardığını, hatta ölenin yedi yaşlarındaki küçük kızı K..’in babasının evin kapısından kaybedildiğini söylediğini, “ayakları kaldırılırken babam kapıdan kayboldu” dediğini, bunun üzerine ölenin esasen kendi evinde öldürüldüğü kanaatine vardığını, sanık D…’in K…B…’in ismini söylemesi nedeniyle K..’in beyanı üzerine öleni kimin kaybettiğine dair bir şey sormadığını, ayrıca ölenin ayaklarının kaldırılmasından maksadının onun kendinde olmadığı bir halde taşınarak götürülmesi anlamında olduğunu,
Tanık F.C..; olaya ilişkin bilgi ve görgüsünün olmadığını, hatırladığı kadarıyla 2006 yılı Nisan ayı içersinde kardeşi O..ve ölenle birlikte çarşıya gittiklerini, ölen adına telefon alacaklarını, ancak ölenin kimliği yanında olmadığı için hattı kendi kimliğini kullanmak suretiyle aldıklarını, dolayısıyla 0 536 680 83 60 numaralı telefonun bahsettiği olay nedeniyle alınan telefon olduğunu, bu telefonu hem ölen, hem de kardeşinin ara sıra kullandıklarını, zira ölen ile kardeşi O..’ın çok iyi arkadaş olduklarını, çok sık görüştüklerini, olay gecesi belirtilen telefon numarasından kardeşi O….’ı aramasının söz konusu olmadığını,
Tanık O…C…; olaya dair bilgi ve görgüsünün olmadığını, bir keresinde abisi F.. ve ölenle birlikte çarşıya çıktıklarını, hat alacaklarını, hattı abisi F..in kimliğini kullanarak aldıklarını, bu aşamadan sonra çok az olacak şekilde bu hattı ölenin kullandığını, daha ziyade hattı kendisinin kullandığını, 0 536 680 83 60 numaralı hattı bilahare kız arkadaşına verdiğini, bu telefonu sanığın kullanmasının söz konusu olmadığını, olay günü itibariyle bahsedilen numaraya ilişkin hattın kız arkadaşında olduğunu,
Tanık A..K…; olaya dair bilgisinin olmadığını, 0 538 610 11 79 numaralı bir başka telefonunun olduğunu, olay tarihinden iki gün önce maktûl N..B…ya bir araba sattığını, belirttiği telefonun arabanın torpido gözünde kaldığını, olay günü itibariyle de sanık D..’in bu telefonu kendisine göndereceğine ilişkin diğer telefonuna mesaj çektiğini, bunun dışında başka bir şey bilmediğini,
Beyan etmişlerdir.
Sanık H.. H… C…. 27.11.2006 günlü kolluk, 28.11.2006 günlü savcılık ve Sulh Ceza Mahkemesi ile yargılama aşamasında; “ben öleni tanırım, kendisi arkadaşım olurdu, yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmezdi, onun eşi olan diğer sanık ile benim aramda ilişki olduğu yönünde köyde vaki dedikodular yönünde ölenle benim aramda bir husumet yoktu, görüşürdük, kendilerinin bir işleri olduğu zaman beni evlerine çağırırlardı, bende giderdim, olay günü kahvedeydim, ölen de bir ara kahveye geldi, beni herhangi bir neden göstermeden evine davet etti gittim, yaklaşık bir saat oturdum, çay içip sohbet ettik, diğer sanık da evdeydi, bir süre sonra ben tuvalete gitmek üzere evden çıktım, ölen de benim arkamdan geldi ve bana ovaya gidelim diye söyledi, ne olduğunu sordum, olay tarihinden önce Ü… T…isimli kişinin sondajından su çekmişti, ancak Ü…T…..’ın kendisinden fazla para aldığını düşünüyordu, bu nedenle ovaya gidip onun vanalarını sökmeyi teklif etti kabul ettim, bunun üzerine ölen evinde bulunan fırınının yanındaki demir çubuğu yanına aldı, birlikte ovaya gittik, olay tarihinden 4-5 gün kadar önce ölen bana arazisindeki ıspanaklara gübre atmak için iş vermişti, ancak ben gübre atamamıştım, araziye vardığımızda ölen bu durumu görünce bana neden gübre atmadığımı sordu, bende atamadığımı söyledim, bunun üzerine küfür etmekle birlikte benim üzerime geldi, demir çubukla bana vurmaya başladı, bende ona karşılık vermeye başladım, akabinde ölen bu kez eşi olan diğer sanıkla benim aramda sanki ilişki varmış gibi köyde çıkartılan dedikoduyu öne sürdü ve bana vurmaya devam etti, bende ona sen ne yapıyorsun arkadaş şeklinde tepki vermekle birlikte kendimi savunuyordum, bir ara mücadele sırasında onu yere düşürdüm ve akabinde oradan ayrılıp gitmek istedim, 10 metre kadar yürüdükten sonra ölen tekrar arkamdan geldi ve elindeki demir çubukla tekrar bana vurmaya başlayınca bu kez bende ona hücum ettim, onu yere düşürüp altıma aldım, bu esnada ölenin bana direnmediğini anlayınca onu bırakıp oradan ayrılarak eve gittim, (kolluk savunmasında tarlada vanalar ile uğraşırken N….bana sen neden benim eşimle uğraşıyorsun, köy ikinizle çalkalanıyor bu pisliği nasıl temizleyeceksin diye hakaret etmeye başladı, aynı zamanda elinde bulunan demir çubuğu kafama vurmaya başladı, bende üzerine atladım karşılıklı vuruşmaya başladık, elindeki demir çubukla hem bana vurdu hem bana vuracağım diye kendine vurdu, bende altıma aldım, altımda iken seni bıçaklayacağım belimde bıçak var dedi, bende bu esnada boğazını sıkıyordum, bıraksam beni öldürecekti bende bana vermiş olduğu acının etkisi ile var gücümle boğazını sıktım şeklinde beyanda bulunmuştur), hatta kendisinin beni takip etmediğini anlayınca elimdeki demir çubuğu da attım, ben olay yerinden ayrıldığım esnada N…..in öldüğünün farkında değildim, bilahare eve gittim, üzerimi değiştirdim, hatta evde iken kardeşlerim ile biraz münakaşa ettim, daha sonra oradan ayrıldım, ablamın evine gitmek istedim, oraya varmadan önce diğer sanık bana telefon açtı, eşinin yerini sordu, ben de ona biraz sonra eve gelir diye cevap verdim(kolluk savunmasında diğer sanığı aradığını ve ona olayı anlattığını belirtmiştir), bilahare ablamın oraya geldiğimde diğer sanığı evin kapısının önünde görünce onun yanına gittim, eve girdim, orada yaklaşık 3-5 dakika kadar kaldım, bu esnada diğer sanık bana eşinin nerede olduğunu sordu, bende ona eşi ile aramda mevcut kavgayı anlattım, hatta N….’in ölmediğini düşündüğüm için onun biraz sonra eve gelebileceğini söyledim, bu aşamada N…..’in öldüğünü bilmediğim için diğer sanığın bunu jandarmaya bildirmemesi bakımından onu tehdit edip etmediğimi hatırlamıyorum(savcılık savunmasında D…. B…’yı aradım, N….ile aramda kavga çıktığını ve öldürmek zorunda kaldığımı söyledim. Bana jandarmaya ihbarda bulunacağını söylemesi üzerine, böyle bir şey yaptığı takdirde ona ve çocuklarına zarar vereceğimi söyledim demiş), diğer sanığın beni azmettirmesi söz konusu değildir, jandarmaların baskı yapması üzerine sanki öldüğünü biliyormuşum gibi ifade vermek durumunda kaldım, ayrıca diğer sanığı durumu jandarmaya haber vermesi halinde onu ve çocuklarını öldüreceğim yönünde tehdit edip etmediğimi hatırlamıyorum, ancak etmiş olabilirim, olayın şoku içersindeydim, yine diğer sanığa N…..’i öldürenin B….P… olduğunu söylemesi için baskı ve yönlendirme yapmış olabilirim, bunu da hatırlamıyorum, olayın etkisi altında olduğum için o anki konuşmaları tam olarak hatırlayamıyorum, ancak olay şimdi anlattığım gibi meydana gelmiştir, sanık D….’in evine olay sonrası gidip olayı anlattığımda sanık D… bana ölenin yerini sormakla birlikte bir şey olması durumunda onu hastaneye götürelim diye söyledi, ancak ben onun eve gelebileceği şeklinde cevap verdim, öğrendiğime göre ölen evden kahveye gideceğini söyleyerek ayrılmış, daha sonra bana ovaya gitmeyi teklif etti, ayrıca ovaya giderken ölenin üzerinde ceketi ve cep telefonu yoktu” şeklinde savunmada bulunmuştur.
Sanık D….B…27.11.2006 günlü kolluk, 28.11.2006 günlü savcılık ve Sulh Ceza Mahkemesi ile yargılama aşamasında; “ben diğer sanığı tanırım, kendisi bizim birçok işimizi görürdü, ölen eşim ona iş verirdi, bu nedenle kendisi bizim evimize sık sık gelip giderdi, olay günü eşim ile ben evdeydim, bir ara diğer sanık geldi, yaklaşık bir saat süre ile sohbet edip çay içtik, bu esnada benim veya ölen eşimin diğer sanık ile bir tartışmamız olmadı, daha sonra diğer sanık evden ayrıldı, ancak bu esnada tuvalete gideceğine dair herhangi bir şey söylemedi, hatta eşim ona biraz daha oturmasını söyledi, ancak diğer sanık işi olduğunu belirterek evden ayrıldı. Ben onun kendi evine gittiğini düşünüyordum, aradan 10-15 dakika kadar geçtikten sonra eşim kahveye gideceğini söyleyerek evden ayrıldı, hatta bu esnada ceketi ile cep telefonunu da almadı, esasen ceketi ve cep telefonu sürekli olarak eşimin üzerinde bulunurdu, eşim kahveye gidiyorum diye ayrıldıktan yaklaşık bir saat kadar sonra kardeşim H….T..aradı ve ‘abla eniştemin çalıştığı fabrika yanıyor, eniştem orada mı’ diye sordu, bende eşimin kahveye gittiğini bildiğim için burada şeklinde cevap verdim, aradan yaklaşık yarım saat kadar geçtikten sonra kardeşim H…..tekrar aradı, bu kez fabrikanın tamamen yandığını, eşimin gelip gelmediğini sordu, bende ona eşimin gelmediğini ancak köyde olduğunu söyledim, fakat bu konuşma sonrasında ben bu kez daha önceden numarasını bildiğim sanık H…H…’i aradım (kolluk savunmasında tam olarak hatırlamamakla birlikte saat 21.00-22.00 sıralarında aradığını belirtmiştir) ve ona eşimin çalıştığı fabrikanın yandığını, eşimin kendisinin yanında olup olmadığını sordum, sanık H… H… de cevaben ‘ben eşini öldürdüm, kavga ettik’ diyerek cevap verdi (kolluk savunmasında ise oda bana o işi bitirdim, N….diye birisi yok artık dedi, bende kocamı öldürdün mü dedim, bana evet öldürdüm N…. diye birisi yok artık dediğini belirtmiştir) bende ilk anda şaka gibi düşündüm, ancak daha sonrasında ciddi olabileceğini düşünerek diğer sanığa ‘eşimin yerini söyle seni jandarmaya şikayet ederim’ diye konuştum, ancak diğer sanık bana böyle bir şey yaptığım taktirde beni ve çocuklarımı öldüreceğini söyledi, akabinde ben çocuklarımı alarak eşimin gidebileceği yerleri aramaya başladım, tarlalara baktım, ancak kimsem olmadığı için bu durumu başkalarına söyleyemedim, eşimi bulamayınca eve doğru çocuklarım ile birlikte dönerken diğer sanığın evimizin avlusunda olduğunu gördüm (savcılık savunmasında sanık H..’in tam olarak hatırlamamakla birlikte evine saat 23:30 sıralarında geldiğini belirtmiştir), diğer sanık telefonda yaptığımız konuşmalar gibi sözler sarf etti, bunu jandarmalara bildirmem halinde beni ve çocuklarımı da öldüreceğini söyleyerek tehdit etti, hatta ben ona bu işten kurtulamayacağını, yüzünün yara bere içinde olduğunu, olayın ortaya çıkacağını söyledim, ancak diğer sanık bana kendisinin bu işten kurtulacağını, bunun için eşimin olay tarihinden 3-4 gün önce kavga ettiği B…..P….dan şikayetçi olmamı bana söyledi, bende diğer sanığın bu tehditlerinden korktuğum için B…P….hakkında şikayet dilekçesi verdim, ancak daha sonra diğer sanığın yakalanması ile bu sefer gerçeği anlattım, olay bu şekildedir, eşimin öldürülmesi konusunda kesinlikle diğer sanığı azmettirmem söz konusu değildir. B…P..’a da diğer sanığın baskısı ve tehdidi sonucunda iftira etmek durumunda kaldım, esasen eşim ile diğer sanık olay tarihinden önce iyi görüşen kişilerdi, aralarında bir husumet yoktu, benim diğer sanıkla kesinlikle bir ilişkim söz konusu değildir. Köyde böyle bir dedikodu olsa bile bu doğru değildir, zaten diğer sanığı işi olduğu sürece eve çağıran eşimdi, ben daha önce eşimden bir süre ayrı kalmıştım, tekrar eşimle bir araya geldiğimde sanık H…H…’e bir işi olmaması halinde evimize gelmemesini söylemiştim, aksi durumda dedikodu olacağını söylemiştim, bunun dışında ölen ile sanık arasında hiçbir husumet yoktu, eşimin dedikoduya da itibar etmesi söz konusu değildir, (savcılık savunmasında yaklaşık olarak 9 sene önce eşim ile aramızda boşanma yaşanmıştı, ben bu ayrılık sürecinde yaklaşık 7-8 ay kadar bir başkası ile Ödemiş’te birlikte yaşadım, ancak daha sonra evime geri döndüm. Eşim sürekli bu olayı başıma kakıyordu, bu yüzden sürekli olarak kavga ediyorduk, bir gün sofrada yine bu mesele yüzünden aramızda çıkan tartışma neticesinde eşimi bıçakla yaralamak zorunda kaldım demiştir) zira bizzat kendisi diğer sanığı eve çağırıyordu, devamla diğer sanık olay sonrası benim evime geldikten sonra ben ona eşimin yerini sordum, kendisi bana söylemedi, hatta yaralı olması durumunda onu hastaneye götürelim dedim, ancak diğer sanık bana eşimin öldüğünü söyledi, kendisi evden gittikten sonra ben etrafta eşimi aradım, hatta hastanede olabileceğini düşünerek oraya bile baktım, sabaha kadar eşimi aradım” diyerek savunmada bulunmuştur.
Sanık D…in, eşini kasten öldürme suçuna azmettirme eyleminin sabit olup olmadığına ilişkin uyuşmazlık konusunun değerlendirilmesinde;
5237 sayılı TCY’nın azmettirme başlıklı 38. maddesi;
“(1) Başkasını suç işlemeye azmettiren kişi, işlenen suçun cezası ile cezalandırılır.
(2) Üstsoy ve altsoy ilişkisinden doğan nüfuz kullanılmak suretiyle suça azmettirme halinde, azmettirenin cezası üçte birden yarısına kadar artırılır. Çocukların suça azmettirilmesi halinde, bu fıkra hükmüne göre cezanın artırılabilmesi için üstsoy ve altsoy ilişkisinin varlığı aranmaz.
(3) Azmettirenin belli olmaması halinde, kim olduğunun ortaya çıkarılmasını sağlayan fail veya diğer suç ortağı hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine yirmi yıldan yirmişbeş yıla kadar, müebbet hapis cezası yerine onbeş yıldan yirmi yıla kadar hapis cezasına hükmolunabilir. Diğer hallerde verilecek cezada, üçte bir oranında indirim yapılabilir” şeklinde düzenlenmiştir.
5237 sayılı TCY, 765 sayılı Yasada öngörülen “asli iştirak-fer’i iştirak” ayrımını terk ederek, yeni sistemde birer sorumluluk statüsü olarak öngörülen iştirak şekillerini, fiilin işlenişi üzerinde kurulan hâkimiyet ölçü olarak alınmak suretiyle, faillik (37. md), azmettirme (38. md) ve yardım etme (39. md) olarak belirlemiştir. 5237 sayılı Türk Ceza Yasasında benimsenen yeni suç teorisine göre azmettiren “fail” değil “şerik” konumundadır. Azmettirme, belli bir suçu işleme hususunda henüz bir fikri olmayan kişide, bir başkası tarafından suç işleme kararının oluşmasının sağlanmasıdır. Eğer kişi daha önce suçu işlemeye karar vermiş ise, bu takdirde azmettirme olmaz, artık manevi yardım olabilir. Azmettirenin kasten hareket etmesi gerekir. Bu kastın, failde belli bir suçu işleme hususunda karar oluşturmayı, suçun bu kişi tarafından işlenmesi hususunu ve azmettirilen suçun kanuni tanımındaki unsurlarını kapsaması gerekir. Eylemin yer ve zamanının veya eylemin işleniş tarzına ilişkin ayrıntıların belirlenmesine gerek yoktur.
Latince “in dubio pro reo” olarak ifade edilen ve masumiyet (suçsuzluk) karinesinin bir uzantısı olan “şüpheden sanık yararlanır ilkesi” ceza yargılaması hukukunun evrensel nitelikteki önemli ilkelerinden biridir. Sanığın bir suçtan cezalandırılmasının temel koşulu, suçun kuşkuya yer vermeyen bir kesinlikle ispat edilmesine bağlıdır. Şüpheli ve aydınlatılamamış olaylar ve iddialar sanığın aleyhine yorumlanarak hüküm tesis edilemez. Ceza mahkûmiyeti bir ihtimale değil, kesin ve açık bir ispata dayanmalıdır. Bu ispat, teorikte olsa hiçbir kuşku ve başka türlü bir oluşa olanak vermemelidir. Yüksek de olsa bir ihtimale dayanılarak sanığı cezalandırmak, ceza yargılamasının en önemli amacı olan gerçeğe ulaşmadan hüküm vermektir.
Somut olay bu belge ve bilgiler ışığında ele alındığında;
Maktûl N….ile s….D..’in evli oldukları, olay akşamı sanık H…H…’in maktûlün evine gelerek yaklaşık bir saat kadar oturduğu, sanık H…H….’in evden ayrılmasından yaklaşık 10-15 dakika sonra da maktûlün kahveye gitmek için evden ayrıldığı, B…. Köyü altında O…. Karayoluna yakın bir mevkide bulunan tarlada hangi amaçla bulundukları belirlenemeyen maktûl ile sanık H… H… arasında nedeni bilinmeyen tartışmanın başladığı, bu tartışmanın daha sonra kavgaya dönüştüğü, kavga sırasında sanık H…H…’in maktûlün boğazını sıkmak suretiyle otopsi raporunda belirtildiği üzere boyun bölgesine yapılan basıya bağlı asfiksi sonucu ölümüne neden olduğu anlaşılmaktadır.
Yerel mahkeme kararında da açıklandığı üzere; sanık D…’in eşi olan maktûlü diğer sanık ile birlikte evden göndermesi ve bu sırada evdeki demir çubuğun alındığını görmesi, olaydan hemen sonra sanık H….’in sanık D…’i telefon ile araması, ardından gece saat 23.30 sıralarında sanık H….’in gelip durumu maktûlün eşi sanık D…’e anlatması, onun da ertesi gün önce eylemi B…P…ın gerçekleştirdiği yönünde kolluğa müracaatta bulunması ve eşinin öldürüldüğünü bilmesine rağmen arama işlemine katılması, sanık H…H… ve başka şahısların maktûlün evine gece ve gündüz girip çıkması nedeniyle sanık D…’in kocası ile sık sık kavga etmesi, hatta bıçakla yaralamaya varacak kadar anlaşmazlığın büyümesi sonucu diğer sanık H…H…’in evden kovulması iddiası gibi hususların, sanıkların aralarındaki gönül ilişkisini sürdürmelerine ve bir araya gelmelerine maktûlü engel olarak görmelerine neden olduğu ve bu nedenle maktûlün öldürülmesi gerektiğine ilişkin sanıklarda bir kararının mevcut olduğu yolunda yoğun bir kuşku oluştuğu gözardı edilemez bir olgudur.
Ancak, maktûl ile sanık D… arasında kavgaların, yaklaşık olarak dokuz sene önce boşanmaları sonucunda 7-8 ay kadar bir başkası ile Ödemiş’te birlikte yaşamasından kaynaklanan kavgalar olduğu yolunda sanık D….’in savunması, maktûlün kardeşleri olan katılanlar M…ve H.. B…ile tanık anlatımlarına göre, maktûl ile sanık H….H…’in aralarında her hangi bir düşmanlığın bulunmaması ve kendisinin olmadığı zamanlarda bile maktûlün evine girip çıkması, hatta evine girip çıkan insanların gitmesi için maktûlün kahvede oyalanarak ve evi boşaldıktan sonra kendi evine gitmesi, diğer yandan sanıklar aralarında duygusal bir ilişki olduğuna ilişkin dedikodu ve varsayım dışında bir kanıtın bulunmaması gibi hususlar dosya içeriği ile birlikte değerlendirildiğinde, sanık D…’in, eşi olan N… B…’yı öldürme konusunda henüz bir fikri olmayan sanık H…H….’i kasten öldürme suçunu işlemeye azmettirdiği kuşku boyutunda kalmakta ve sübuta ermemektedir. Zira azmettirmenin varlığı için sanığın olaydan sonraki davranışlarından çok, olaydan önceki davranışları gözönüne alınmalıdır. Sanık D….’in diğer sanık H…H…’i azmettirdiğine ilişkin yerel mahkemece gerekçe olarak gösterilen davranışların büyük bir kısmı, ölüm olayından sonra gerçekleşen davranışlar olup, bunlar tek başına azmettirmenin varlığı için yeterli değildir.
Bunun sonucu olarak da, sanık D….herhangi bir nedenle eşinin öldürülmesine sevinmiş olsa bile, eşinin ailesi ile aralarının açık olması, sanık H…ile aralarında duygusal bir ilişkinin bulunduğu yönünde köyde dedikodunun dolaşması nedeniyle eşinin öldürülmesi olayından kendisinin de sorumlu tutulacağı korkusu, diğer sanık H…ın kolluğa şikâyette bulunması halinde çocukları ve kendisine de zarar vereceği yönündeki tehditleri dolayısıyla bu şekilde davrandığının kabulü gerekmektedir.
Bu itibarla, sanık hakkında Özel Daire bozma kararı doğrultusunda yüklenen suçtan beraat kararı verilmesi yerine, yerel mahkemece eski hükümde direnilmesinde isabet bulunmamaktadır.
Sanık H…H…’in kasten öldürme suçunu tasarlayarak gerçekleştirip gerçekleştirmediğine ilişkin uyuşmazlık konusunun değerlendirilmesine gelince;
Bazı suçlarda ağırlaştırıcı neden olarak düzenlenen “tasarlama (taammüd)” Türk Ceza Yasasında tanımlanmamış bu husus öğreti ve uygulamaya bırakılmıştır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 28.04.1998 gün 117-155, 13.11.2001 gün 239-247, 03.10.2006 gün 30-210 ve 15.12.2009 gün 200-290 sayılı kararları ile Özel Dairelerin yerleşik kararlarında kabul edildiği üzere; tasarlama, ani kast türünün dışında kalmakta, düşünce kastına girmektedir. Hukuki niteliği öğretide tartışmalı ise de, Yargıtay’ın duraksamasız uygulamalarına göre, tasarlamadan bahsedilebilmesi için failin bir kimsenin yaşam hakkı veya vücut bütünlüğüne karşı eylemde bulunmaya sebatla ve koşulsuz olarak karar vermesi, düşünüp planladığı suçu işlemeden önce makul bir süre geçmesine ve ulaştığı ruhi sükunete rağmen bu kararından vazgeçmeyip, sebat ve ısrarla fiilini icraya başlaması ve kurguladığı fiili, belirlenmiş kurgu dahilinde icra etmesi gerekmektedir. Tasarlama halinde fail, anında karar verip fiili işlememekte, suç işleme kararı ile fiilin icrası arasında sükunetle düşünebilmeye yetecek kadar bir süre geçmektedir. Fail, bu süre içerisinde suçu işleyip işlememe konusunda düşünmekte ve suçu işlemekten vazgeçmemektedir. Failin suçu işlemekten vazgeçmesi ve fakat bir başka nedenle ve bir başka ani kararla fiili işlemesinde tasarlamadan söz edilemez. Suç işleme kararının hangi düzeydeki eylem için ve ne zaman alındığı ile eylemin şarta bağlı olmayan bu kararlılıktan ne kadar zaman geçtikten sonra işlendiği mevcut kanıtlarla saptanmalı, suç kararıyla eylem arasında geçen zaman dilimi içerisinde ruhi sükûnete ulaşılıp ulaşılamayacağı değerlendirme konusu yapılmalıdır.
Somut olay bu açıklamalar ve bir numaralı uyuşmazlık konusuna ilişkin değerlendirme ışığında ele alındığında; sanık D….’in, eşini öldürmesi konusunda sanık H… H…’i azmettirme kastı ile hareket ettiğini gösterecek şekilde mahkûmiyete yeterli kanıtın bulunmadığı olayda, sanık H..H.. ile maktûl N… arasında neden ve nasıl başladığı belirlenemeyen bir kavga sonucunda sanık H…H..’in maktûlün boğazını sıkarak öldürdüğü anlaşılmakta olup sanığın maktûlü öldürmeye sebatla ve koşulsuz olarak ne zaman karar verdiği, ulaştığı ruhi sükûnete rağmen öldürme kararından vazgeçmeyip bu kararını icra ettiği hususunda, her türlü kuşkudan uzak, kesin ve mahkûmiyete yeterli kanıt dosya içerisinde bulunmamaktadır.
Bu itibarla, tasarlamanın varlığı için aranan koşulların somut olayda gerçekleşmediği nazara alındığında, sanık hakkında Özel Daire bozma kararı doğrultusunda kasten öldürme suçundan mahkûmiyet karar verilmesi gerekirken, yerel mahkemece eski hükümde direnilmesinde isabet bulunmadığından, direnme hükmünün belirtilen bu nedenden dolayı da bozulmasına karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan dört Genel Kurul Üyesi ise; “Yerel mahkemenin direnme gerekçelerinin isabetli olduğu ve hükmün onanmasına karar verilmesi gerektiği” görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Ödemiş Ağır Ceza Mahkemesinin 09.04.2009 gün ve 53-78 sayılı direnme hükmünün BOZULMASINA,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere, Yargıtay C. Başsavcılığına TEVDİİNE, 16.02.2010 günü yapılan müzakerede tebliğnamedeki isteme kısmen uygun olarak oyçokluğuyla karar verildi.