Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2009/245 E. 2010/62 K. 23.03.2010 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2009/245
KARAR NO : 2010/62
KARAR TARİHİ : 23.03.2010

Tebliğname : 2007/247491
Yargıtay Dairesi : 10. Ceza Dairesi
Mahkemesi : TORBALI 1. Asliye Ceza
Günü : 08.06.2007
Sayısı : 461-354
Karşılıksız çek keşide etmek suçundan sanık H. C. İ.’nin, 3167 sayılı Yasanın 16/1-3 maddesi uyarınca, 11.500 YTL ağır para cezasıyla cezalandırılmasına, 1 yıl süre ile çek hesabı açmaktan yasaklanmasına ilişkin, Torbalı 1. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 04.02.2005 gün ve 293-32 sayılı hüküm sanık müdafii tarafından temyiz edilmekle, dosyayı inceleyen Yargıtay 10. Ceza Dairesince 04.12.2006 gün ve 7676-13493 sayı ile;
“1- Sanık için CMUK’nın 225. (CMK’nın 195.) maddesi gereğince düzenlenecek uyarılı davetiyenin; öncelikle bilinen son adresine (sanığın mahkemeye bildirdiği veya daha önce kendisine geçerli bir tebligat yapılmış olan ya da Tebligat Kanunu’nun 35/son maddesinde sayılan kurum ve kuruluşlara sanık tarafından bildirilmiş bulunan adrese) gönderilmesi; tebligat memurunca, sanığın adresini değiştirmesi ve yeni adresinin belirlenememesi nedeniyle davetiyenin tebliğ edilemeyerek iade edilmesi durumunda, bu kez Tebligat Kanunu’nun 35. maddesine göre tebliğ edilmesi gerektiği gözetilmeden; yargı çevresi dışında oturduğu anlaşılan sanığa istinabe mahkemesi yerine imza sirkülerindeki adrese doğrudan sözü edilen 35. maddeye göre yapılan usulsüz tebligata dayanılarak sanığın savunma hakkı kısıtlanarak yazılı biçimde hüküm kurulması,
2- 3167 sayılı Kanunun 4814 sayılı Kanunla değişik 3. maddesinin 2. fıkrası ile 5. maddesinin 1 ve 2. fıkralarına, ayrıca Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nca hazırlanarak 09.04.2003 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 2003/1 sayılı Tebliğin geçici 2. maddesine göre; 4814 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 08.03.2003 tarihinden önce veya sözü edilen Tebliğin yayımını izleyen üçüncü ayın sonu olan 31.07.2003 tarihine kadar düzenlenmiş çeklere vergi kimlik numarasının yazılmamış olmasının ‘çekin geçerliliğini etkilemeyeceği’, 31.07.2003 tarihinden sonra düzenlenen çeklere vergi kimlik numarasının yazılmamış olması durumunda ise ‘çekin geçerli olmayacağı’ kabul edildiğinden; keşide tarihleri 31.07.2003 sonrası olan ve üzerinde vergi kimlik numarası bulunmayan çeklerin, belirtilen dönemde ileri tarihli olarak düzenlenip düzenlenmediği ve muhatap banka tarafından sanığın elindeki çek defterinin yenisi ile değiştirilip değiştirilmediği araştırılarak, sonucuna göre sanığın hukuki durumunun belirlenmesi gerekirken, eksik soruşturma ile yazılı biçimde hüküm kurulması” gerekçesiyle bozma kararı verilmiştir.
Yerel mahkeme ise, 08.06.2007 gün ve 461-354 sayı ile;
“CMUK’nun ek 5 ve 180/3. maddesi kapsamında yargı yerimizin, 5216 sayılı Yasa ile İzmir Büyükşehir Belediyesi kapsamında olduğundan bozma ilamının 1. nedenine, şikayete konu çek üzerinde hesap sahibinin vergi kimlik numarasının bulunmuş olması nedeniyle bozma ilamının 2. nedenine direnme kararı vermek gerekmiştir” gerekçesiyle sanığın yokluğunda önceki hükümde direnmiştir.
Bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay C.Başsavcılığının 18.11.2009 gün ve 247491 sayılı “bozma” istemli tebliğnamesiyle Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Sanığın karşılıksız çek keşide etmek suçundan cezalandırılmasına karar verilen olayda, Özel Daire ile yerel mahkeme arasındaki uyuşmazlık;
1- Yerel mahkemece yargı çevresi dışında oturan sanığa, Tebligat Yasasının 35. maddesi uyarınca tebligat yapılmasıyla yetinilerek yokluğunda mahkûmiyetine karar verilmesinin savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olup olmadığının,
2- Suça konu çek yaprağı üzerinde vergi kimlik numarasının bulunup bulunmadığının,
Belirlenmesi noktalarında toplanmaktadır.
Ancak, bozmadan sonra yapılan yargılamada, başka suçtan hükümlü olan sanığın duruşmada hazır edilmeden yokluğunda direnme kararı verilmesinin savunma hakkının kısıtlanması niteliğinde olup olmadığı hususu Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca ön sorun olarak ele alınıp öncelikle değerlendirilmesi gerekmektedir.
5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CYUY’nın 326. maddesinde, “Yargıtay’dan verilen bozma kararı üzerine davaya yeniden bakacak mahkeme ilgililere bozmaya karşı diyeceklerini sorar.
Sanık veya müdahil ve vekillerine davetiye tebliğ olunamaması veya davetiye tebliğ olunmasına rağmen duruşmaya gelmemeleri nedeniyle bozmaya karşı beyanları tespit edilmemiş olsa dahi duruşmaya devam edilerek dava gıyapta bitirilebilir. Ancak sanık hakkında verilecek ceza, bozmaya konu olan cezadan daha ağır ise herhalde dinlenilmesi gerekir” hükmü yer almaktadır.
Bu hüküm gereğince, bozma kararı sanık lehine olsa dahi bozmadan sonra yapılan yargılamada yerel mahkemece sanık, katılan ve varsa vekillerine duruşma gününü bildirir davetiye tebliğ olunmalı, duruşma gününden haberdar edilmelidirler. Yerleşmiş yargısal kararlarda da vurgulandığı üzere, tebligat yapılamaması veya davetiye tebliğ olunmasına rağmen sanığın duruşmaya gelmemesi halinde, verilecek ceza bozmaya konu olan cezadan daha hafif ise yargılamaya devam olunarak bir karar verilmelidir.
Öte yandan, 5271 sayılı CYY’nın 193. maddesinin birinci fıkrasında, “Kanunun ayrık tuttuğu hâller saklı kalmak üzere, hazır bulunmayan sanık hakkında duruşma yapılmaz. Gelmemesinin geçerli nedeni olmayan sanığın zorla getirilmesine karar verilir” hükmü bulunmakta olup, bu kuralın istisnalarına ise aynı maddenin 2. fıkrası ile 194/2, 195, 196, 200/1 ve 204. maddelerinde yer verilmiştir.
Ceza yargılamasının temel ilkelerinden biri olan “yüzdenlik-doğrudanlık” ilkesinin istisnalarından birini oluşturan 1412 sayılı CYUY’nın 226/4. maddesinde yer alan; ‘Duruşmadan vareste tutulmasını talep etmese bile, davanın görüldüğü yer mahkemesinin yargı çevresi dışında başka bir suçtan tutuklu veya cezası infaz edilmekte olan sanığın sorgusu bulunduğu yerdeki mahkeme aracılığı ile yaptırılabilir’ şeklindeki hükme, karar tarihinde yürürlükte bulunan 5271 sayılı CYY’nın 196. maddesinde yer verilmemiş olması nedeniyle, 1412 sayılı Yargılama Yasamızdan farklı olarak davanın görüldüğü yer mahkemesinin yargı çevresi dışında başka bir suçtan cezası infaz edilmekte olan sanığın bizzat mahkemede hazır bulundurulması suretiyle bozmaya karşı diyeceklerinin sorulması gereklidir. Diğer bir anlatımla, davanın görüldüğü yer mahkemesinin yargı çevresi dışında başka bir suçtan cezası infaz edilmekte olan sanığın istinabe yoluyla bozmaya karşı diyeceklerinin sorulması olanağı bulunmamakta olup mahkemede hazır bulundurulması zorunludur.
İncelenen dosya içeriğine göre;
Bozmadan sonra yapılan yargılamada, yerel mahkemece sanığın zorla getirilmesine karar verilmiştir. İzmir Emniyet Müdürlüğü Karabağlar Karakol Amirliğince 08.06.2007 günlü müzekkere ile sanığın, İzmir Buca Kapalı Cezaevinde tutuklu olduğundan zorla getirme kararının yerine getirilemediği bildirilmiş ve bu husus aynı günlü oturumda tutanağa da geçirilmiş ve sanığın dinlenmesinden vazgeçilmesi hususunda bir karar da verilmeden yokluğunda önceki hükümde direnilmesine karar verilmiştir.
Ceza Genel Kurulunun yerleşmiş kararlarına göre, bozma kararı lehe olsa dahi sanık duruşmadan haberdar edilerek kendisine duruşmada savunma yapma hakkı tanınmalıdır. Bu kurala aykırılık, savunma hakkının kısıtlanması niteliğindedir.
Bu itibarla, davanın görüldüğü yer mahkemesinin yargı çevresi dışında başka bir suçtan cezası infaz edilmekte olan sanığın duruşmada hazır edilip, bozma ilamından haberdar edilmesi ve diyeceklerini bildirme olanağının sağlanması gerekirken, bu usulî zorunluluğa uyulmadan, yargılamaya devamla savunma hakkı kısıtlanmak suretiyle yokluğunda karar verilmesi, CYUY’nın 326/2 ve 308/8. maddelerine aykırı olup, hükmün, diğer yönleri incelenmeksizin öncelikle bu usul yanılgısı nedeniyle bozulmasına karar verilmelidir.
SONUÇ :
Açıklanan nedenlerle;
1- Torbalı 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 08.06.2007 gün ve 461-354 sayılı direnme hükmünün öncelikle saptanan usul yanılgısı nedeniyle diğer yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,
2- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C.Başsavcılığına TEVDİİNE, 23.03.2010 tarihinde sonuçta tebliğnamedeki isteme uygun olarak oybirliği ile karar verildi.