Yargıtay Kararı Ceza Genel Kurulu 2009/244 E. 2010/36 K. 23.02.2010 T.

YARGITAY KARARI
DAİRE : Ceza Genel Kurulu
ESAS NO : 2009/244
KARAR NO : 2010/36
KARAR TARİHİ : 23.02.2010

İtirazname : 2008/208480
Yargıtay Dairesi : 3. Ceza Dairesi
Mahkemesi : BODRUM 1. Asliye Ceza
Günü : 10.06.2008
Sayısı : 1296-257
Kasten yaralama suçundan sanık M….C…K…’ın lehe olduğu kabul edilen 765 sayılı TCY’nın 456/2 ve 59/2. maddeleri uyarınca 1 yıl 8 ay hapis cezası ile cezalandırılma¬sına, eylemin oluş şekli, tüm dosya kapsamına göre ertelenmesi halinde bir daha suç işlemek¬ten çeki¬neceği hususunda kanaat gelmediğinden sanığın cezasının 647 sayılı Yasanın 6. maddesi gereğince ertelenmesine yer olmadığına ve “müdahilin zararının giderilmediği gözönüne alına¬rak sanık hakkında CMK’nun 231. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakıl¬ma¬sına takdiren yer olmadığına” ilişkin, Bodrum 1. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 10.06.2008 gün ve 1296-257 sayılı hüküm sanık müdafii ve katılan vekili tarafından temyiz edilmekle, dosyayı inceleyen Yargıtay 3. Ceza Dairesince 30.09.2009 gün ve 18944-16072 sayı ile onanmıştır.
Yargıtay C. Başsavcılığı ise 25.11.2009 gün ve 208480 sayı ile;
“…Zararın belirlenmesinde hâkim, ceza yargılamasında şahsi hak davasına yer verilmediği gerçeğini de göz önünde bulundurmak koşuluyla, kanaat verici basit bir araştırma yapmalı, hukuk hâkimi gibi gerçek zararı tam anlamıyla saptamaya çalışmamalıdır. Zira 5271 sayılı Yasanın 231. maddesindeki düzenleme, kişinin ileride hukuk mahkemesinde şahsi hak davası açmasına ve giderilmediğini düşündüğü gerçek zararının saptanarak kalan kısmına da hükmedilmesini isteme yönünden bir engel oluşturmamaktadır.
05.05.2006 tarihli duruşmada sanığın zararı ödediğini açıkladığı ve duruşmanın devam eden kısımlarında bu hususun müştekiye sorulup tespit edilmesi gerektiği gözetilmeden ve suçun işlenmesiyle mağdurun uğradığı zararın tazmin suretiyle tamamen giderilip giderilmediği hususunda sanığa da hiçbir söz hakkı verilmeden hükümde CMK’nun 231. maddesinin uygulan¬ma¬ması gerekçesi olarak sadece müdahilin zararının giderilmediği gösterilip anılan maddenin uygulanmadığı görülmüştür. Suçun işlenmesiyle mağdurun uğradığı zararın tazmin suretiyle tamamen giderilmediğini gerekçe olarak belirtmek için; müştekinin tazminat isteminde bulunması, dosyaya yansıyan bir zararın belirlenmesi gerekli olup, bu şartlar oluşmadan zararın karşılanmadığından bahisle hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilemeyeceği dikkate alınarak; Daire onama kararının kaldırılması isteminde bulunmuştur.
Mahkemece maddi zararın doğup doğmadığının, zararın ödenip ödenmediğinin varsa tedavi belgeleri ile sanık ve müşteki beyanlarıyla basit bir şekilde tespit edilmesi, şikâyetçiyim diyen mağdurun zararı belirtmediği, sanığın da tazmin ettiğini ileri sürdüğü halde duruşmada belge vermediği düşünülüp sanık hakkında CMK’nun 231. maddesinin uygulanıp uygulanmayacağına dair yasal ve yeterli gerekçe gösterilerek hüküm kurulması gerekirken yazılı şekilde karar verildiği anlaşılmaktadır” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvu¬rarak Özel Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlen¬di¬rilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
Yargıtay Ceza Genel Kurulunca çözümü gereken uyuşmazlık; sanığın, katılanın zararını karşılamadığı gerekçesiyle hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar verilen yerel mahkeme hükmünün, CYY’nın 231. maddesinde düzenlenen hükmün açıklanma¬sının geri bırakılması koşullarının oluşup oluşmadığının araştırılıp değerlendirilmesi açısından bozulmasının gerekip gerekmediğine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğine göre;
Mağdurun, olayın hemen ardından 19.05.2002 tarihinde kolluktaki beyanında sanıktan şikâyetçi olmadığı, yargılama aşamasında ise 21.01.2004, 22.11.2006, 16.02.2007, 01.06.2007, 06.07.2007 ve 27.05.2007 tarihlerindeki oturumlara katılarak şikâyetçi olduğunu ve sanığın ceza¬landırılmasını talep ettiği, 07.12.2007 tarihli oturumda ise davaya katılmasına karar verildiği,
Sanığın 19.05.2002 tarihli kollukta; “mağdurun tüm tedavi giderlerini üzerime alarak tedavisi için Bodrum Üniversal Hospital hastanesine yatmasını sağladım”, 28.07.2005 tarihinde talimatla alınan ifadesinde; “mağdurun sağlık giderlerini karşıladım”, 05.05.2006 tarihli oturumda ise; “8.000 Lira civarında tedavi masrafını ödedim” dediği,
Sanık müdafiinin temyiz aşamasında sunduğu 10.10.2008 tarihli dilekçeye ekli belgelerin incelenmesinde; anılan hastaneden alınan 12.09.2009 tarihli yazıya göre, katılanın 4.675.000.000 TL tedavi masrafının sanık tarafından ödendiğinin belirtildiği, yine mağdurun tedavisine ilişkin olarak 31.05.2002 tarihli ve 4.675.000.000 TL fatura kesildiği ve iki adet havale dekontu ile bir adet çek fotokopisinin bulunduğu anlaşılmaktadır.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 03.02.2009 gün ve 250-13 ile 19.02.2008 gün ve 346-25 sayılı kararları başta olmak üzere birçok kararında vurgulandığı üzere;
Hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumu, hukukumuzda ilk kez 15.07.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5395 sayılı Çocuk Koruma Yasasının 23. maddesi ile çocuklar hakkında, 19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 sayılı Yasanın 23. maddesiyle 5271 sayılı Yasanın 231. maddesine eklenen 5-14. fıkralar ile de büyükler için kabul edilmiş, aynı Yasanın 40. maddesiyle 5395 sayılı Yasanın 23. maddesi değiştirilmek suretiyle, denetim süresindeki farklılık hariç olmak koşuluyla, çocuk suçlular ile yetişkin suçlular hükmün açıklanmasının geri bırakılması açısından aynı koşullara tabi kılınmıştır.
Yetişkin sanıklar yönünden başlangıçta şikâyete bağlı suçlarla sınırlı olarak, hükmolunan bir yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezası için kabul edilen bu müessese, 08.02.2008 tarihinde yürürlüğe giren 23.01.2008 gün ve 5728 sayılı Yasanın 562. maddesiyle 5271 sayılı Yasanın 231. maddesinin 5 ve 14. fıkralarında yapılan değişiklik ile hükmolunan iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezaları için uygulanabilir hale getirilmiş, böylece başlangıçta yetişkin sanıklar hakkında şikâyete bağlı suçlarla sınırlı olarak uygulanan bu kurum Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan İnkılâp Yasalarında yer alan suçlar ayrık olmak üzere, tüm suçları kapsayacak şekilde düzenlenmiştir.
Ancak, 01.03.2008 tarihinde yürürlüğe giren 26.02.2008 gün ve 5739 sayılı Yasa ile 3713 sayılı Yasanın 13. maddesinde yapılan değişiklik ve 1632 sayılı Askeri Ceza Yasasına eklenen Ek 10. madde ile 15 yaşından büyüklerin işledikleri terör suçları ile 1632 sayılı Yasada yer alan suçlar yönünden hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilemeyeceği hüküm altına alınmakla, hükmün uygulanma alanı daraltılmıştır.
Buna göre hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının uygulanabilmesi için oluşması gereken koşullar şunlardır:
1) Suça ilişkin koşullar;
a- Yapılan yargılama sonucunda, sanık hakkında mahkûmiyet hükmü tesis edilmeli ve hükmolunan ceza ise iki yıl veya daha az süreli hapis veya adli para cezasından ibaret olması,
b- Suç, Anayasanın 174. maddesinde güvence altına alınan İnkılâp Yasalarında yer alan suçlardan bulunmaması,
c- 01.03.2008 tarihinden itibaren işlenen suçlarda ise, suçun ayrıca 3713 sayılı Yasa ile 1632 sayılı Yasa kapsamında yer alan suçlardan olmaması gerekmektedir.
2) Sanığa ilişkin koşullar;
a- Sanığın daha önce kasıtlı bir suçtan mahkûm olmamış olması,
b- Suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tamamen giderilmesi,
c- Mahkemece, sanığın kişilik özellikleri ile duruşmadaki tutum ve davranışları göz önünde bulundurularak, sanığın yeniden suç işlemeyeceği hususunda kanaate ulaşılması, gerek¬mek¬tedir.
Yukarıda da sayıldığı gibi hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının objektif koşulların¬dan birisi de suçun işlenmesiyle mağdurun veya kamunun uğradığı zararın, aynen iade, suçtan önceki hale getirme veya tazmin suretiyle tamamen giderilmesidir. Burada uğranılan zararlardan kast edilenin maddi zarar¬lar olduğu ve manevi zararların bu kapsamda değerlendirilemeyeceği Ceza Genel Kurulunun istikrar kazanmış kararlarında açıkça ortaya konulmuştur.
Maddi zararın bizzat sanık tarafından karşılanması gerekmeyip, sanık adına onun bilgisi ve rızası tahtında üçüncü kişiler tarafından da tazmin, aynen iade veya eski hale getirme suretiyle giderilmesi de olanaklıdır. Ancak bu koşulun oluştuğunun kabulü için mağdurun uğradığı maddi zararın tamamının karşılanmış olması zorunludur. Zararın bir kısmının karşı¬lanması halinde ise bu koşulun gerçekleşmediği kabul edilmelidir.
Tüm bu koşulların birlikte bulunması halinde, mahkemece hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilebilecek ve sanık beş yıl süreyle denetimli serbestlik tedbirine tabi tutulacaktır.
Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde,
19.05.2002 tarihinde sarhoşluğun tesiri ile katılan F… K…’nın gözüne cam bardak fırlatmak suretiyle gözünden uzuv zaafı geçirecek şekilde yaralanmasına neden olan sanık M..C… K.., 05.05.2006 tarihli duruşmada tedavi masrafı olarak 8000 Lira civarında ödediğini beyan etmiş ise de, temyiz aşamasında müdafiinin sunduğu 31.05.2002 tarihli fatura ve ekindeki diğer belgelerden tedavi masrafı olarak 4.675.000.000 TL ödenmiş olduğu görülmektedir. Bunun dışında katılanın uğradığı diğer maddi zararın karşılandığına ilişkin sanık veya müdafii tarafından herhangi bir belge sunulmamıştır. Gözünden aldığı darbe sonucu görme yeteneğinin bir kısmını yitiren ve bunun sonucunda da işini kaybederek uzun süre işsiz kaldığı anlaşılan katılanın bu olaydan dolayı uğradığı maddi zararın sadece hastanede gördüğü kısa tedavinin ardından ve olaydan 12 gün sonra düzenlenmiş faturada belirtilen miktar olmadığı ortadadır. Katılanın, olayın hemen ardından kaldırıldığı hastanede alınan kolluk ifadesi dışında, yargılama aşamasında katıldığı altı oturumda da sürekli ve istikrarlı olarak sanıktan şikâyetçi olduğunu beyan etmiş olması da zararının karşılanmadığını açıkça ortaya koymaktadır. Uğra¬nılan maddi zararın kısmen karşılanmış olmasıyla, hükmün açıklanmasının geri bırakılması için gerekli olan “zararın karşılanması” koşulunun yerine getirilmiş sayılamayacağı açıktır.
Tüm bu hususlar göz önüne alındığında, olaydan hemen sonra katılanın tedavi gördüğü ilk hastane masraflarını ödeyen sanığın bundan sonra katılanı arayıp sormadığı ve katılanın olaydan kaynaklanan maddi zararını karşılamadığı gibi bu konuda herhangi bir girişimde de bulunmadığı sonucuna ulaşılmıştır.
Bu itibarla, olayda hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının objektif koşullarından birisi olan mağdurun zararının karşılanması koşulu yerine getirilmediğinden, hükmün açıklan¬masının geri bırakılmasına yer olmadığına karar veren yerel mahkeme kararı ile bu kararı onayan Özel Daire kararında bir isabetsizlik bulunmadığından Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan üç Kurul Üyesi; “Dosya içeriğinden katılanın uğradığı zararın miktarının tam olarak anlaşılamadığı, bunun araştırılarak zararın tespit edilmesi gerektiği, eksik soruşturmaya dayalı olarak hükmün açıklanmasının objektif koşullarından biri olan zararın karşılanması koşulunun gerçekleşmediği gerekçesiyle hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına yer olmadığına karar veren yerel mahkeme hükmünün bu nedenle bozulması gerekirken Özel Daire tarafından onanmasına karar verilmesinde isabet bulunmadığı” düşün¬cesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının REDDİNE,
2- Dosyanın mahalline iade edilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 23.02.2010 günü yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.